GÜNÜMÜZDE ÖĞRETMEN MÜCADELESİ VE YAKLAŞAN İstanbul Eğit-Der Kongresi

5 Kasım’da (çoğunluk sağlanamazsa 12 Kasım) Eğit-Der İstanbul Şubesinin ilk kongresi gerçekleşecek. Öğretmen mücadelesi böylece yeni bir döneme girecek, belki de yeni bir ivme kazanacak.
İstanbul öğretmenleri “Ulusal Kurtuluş Savaşı ” yıllarından bu yana gerek TÖDMF (Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu) ve TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası), gerekse TÖB-DER (Tüm öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) dönemlerinde öğretmen örgütlülüğü ve mücadelesinin önlerinde yer aldılar.
Geçmişi 12 Eylül öncelerine dayanan, fakat 12 Eylülden sonra çok daha yaygınlaşan faşist-gerici saldırılar sonucu öğretmen örgütlenmesi dağıtıldı, örgütümüz TÖB-DER kapatıldı. Bu dönemde mücadeleci birçok önder öğretmen emir komuta zinciriyle çalışan faşist askeri mahkemelerde yargılanıp onlarca yıl ceza aldılar. Binlerce öğretmen 1402 sayılı kanunla cuntacılarca hiç bir gerekçe gösterilmeden meslekten atıldılar.
Öğretmenler azgın gericilik yıllarında çok acı çektiler. Kazanımları birer birer ellerinden alınan öğretmenler örgütsüz mücadele verilemeyeceği bilinciyle 1986’dan sonra yeniden örgütlenmek için harekete geçtiler.
Eski gücünden çok gerilerde olmakla birlikte öğretmen mücadelesi bugün de vardır. Eğit-Der bu mücadelenin önemli bir parçasıdır, önderlerinden birçok zaafa rağmen bu böyledir. Birçok öğretmenin iyi niyetinden bağımsız olarak Eğit-Der programı (esasında programsızlığı) bu çalışma yöntemi ve bu örgütlenme anlayışıyla öğretmen kitlesini kucaklayamaz. Gelişme çok yavaştır, binlerce öğretmen örgütten habersizdir.
Bunun en önemli nedeni genel merkez yönetimi çoğunluğunun reformcu, yasala, icazetçi bir grubun etkinliğinde bulunmasıdır. Bu şekilde grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı alınabileceğine inanmak güçtür. Çalışma ve yaşama koşulları böyle düzelmez Hak alma mücadelesi böyle olmaz, öğretmenlerin birliği böyle sağlanmaz.
Öğretmenler mücadele açısından bugün için diğer toplumsal kesimlerin gerisindedir. Korku halen yanımızdadır. Geniş yığınlarca bu korku henüz aşılamamıştır. Cunta okulları kışlaya çevirmiştir. Okul müdürlerinin büyük çoğunluğu gerici ve muhbirdir ya da muhbirliğe zorlanmaktadır. Öğretmenler adeta kuşatılmıştır. Bu ve buna benzer daha birçok nedenle öğretmenler, bugün, örgütlenme konusunda çok istekli değil.
Eğit-Der’in prestiji henüz yüksek değil, dolayısıyla ona güvensizlik çok yaygın. Birçok eski önder, değişim, arayış ve çözümsüzlük içinde geniş öğretmen kitlesine kötü bir örnek oluşturuyor.
Bunlar yolu tıkıyor, aşılması gerekiyor. Bu koşullar nedeniyledir ki reformculuk, yasalcılık vb. gibi akımlar kolay zemin bulabiliyor. Genel durum kabaca budur. Fakat yavaş olmakla birlikte değişme eğilimleri vardır. Ama eski kitleselliğe ve kabarışa yakın bir sürede varılamayacağı da açıktır.
Genel Başkan Feyzullah Ertuğrul bir ay kadar önce Ankara’da yapılan sendikal haklar kurultayında Bakan Avni Akyol’a dönerek: “Ağzından bal damlayan Bakanım…” diye konuşabiliyor. Bu sözü eleştirmeye gerek yok. Hiç bir şey eklemeye de. Meram çok açık anlatılmıştır. Bu düşünce, öğretmenleri birleştirip örgütleyemez. Hükümet ve işverene karşı böyle mücadele edilemez. Bu, bir dil sürçmesi değil, açık bir yakarmadır. Başkan eski TÖS’çüdür. Bizce bu tavır gericilikten medet umma, her şeyi onun inisiyatifine terk etme ve boyun eğme tavrıdır. Öğretmenlere ve onların mücadelesine inanmama tavrıdır. Acıdır ama gerçektir ve mutlaka reddedilmeli, değiştirilmelidir.
Bu tutum, yasalardan yararlanma, gericileri kendi silahıyla vurma, onlar arasındaki çelişkilerden yararlanma, neticede reformlar için mücadele etmek de değildir. Tamı tamamına reformculuk ve teslimiyettir.
Kimse eski yanlış anlayışlara dönmemeli. Geçmişte örgütü bölüp ayrı merkezler oluşturanların görünen o ki bugün de acelesi var. Bu mihraklar öğretmenlere, bir metni imzalatıp daha sonra bir başka metni (üst başlığa kendi düşüncelerini yazarak) basına ilan olarak verebiliyorlar. Bu davranışın karşılığı çok ağır: en hafifiyle sahtekârlık! Ayrı bir karar mekanizması oluşturup yangından mal kaçırılırcasına imza kampanyaları açılıyor. Ne söylenebilir ki… Değişim söylemekle olmuyor, üstelik olumlu yönde de olmuyor. Demek ki yaşanması ve görünmesi gerekiyor.
Bir başka olay: İstanbul Eğit-Der’de 16 Ekim pazartesi akşamı yapılan bir toplantıya Genel Başkan Feyzullah Ertuğrul ve Genel Sayman Binali Seferoğlu da katılıyor. B. Seferoğlu, “Biz, toplu pazarlık hakkı olan, işkolu düzeyinde, Türk-İş’e bağlı, adında devrimci sözcüğü bulunmayan bir sendika kuracağız ” diyor. Bir “münasebetsiz” soruyor: “Bu sizin şahsi görüşünüz mü?” yanıt: “Evet”. Tekrar bir soru: ” Bu, sizin ekolün görüşü mü? ” Yanıt yine ” Evet”. Bu “ekol” den büyük zatlar aynı şekilde, ” EĞİT-DER’in geri bir örgüt olduğunu, cenazesini kaldırma külfetinin kendilerine kalacağını…” da söylüyorlar.
Ne hazin… Öğretmenlere yanlış perspektifler sunuluyor… Öğretmenler aldatılıyorlar… Örgütlenmeyerek örgütsüz bırakılıyorlar… Asil üye yapılmıyorlar… Ardından da bunlar söyleniyor… Buna riyakârlık ve sahtekârlık denmez de ne denir? Sınıf ve kitle sendikacılığı ama Türk-İş’te!
Hepsi bu kadar. Başka söze gerek yok…
Yukarıda belirtildi: 400 bin öğretmenin şu anda, yalnızca binlerle ifade edileni EĞİT-DER’de örgütlü. Mücadele geri, öğretmenler suskun, sorunlarını dile getirmesi gereken örgüte ilgisiz. Bu koşullarda ve şu anki gücümüzle egemen sınıflardan söke söke grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı alınabilir mi? Şartlar olgun mu? Sendika talebi bir eylem şiarı mı? Bizce hayır.
Peki, ne yapılmak isteniyor? Geriye ne kalıyor?
Geriye kalan ” bazı özel anlaşmalarla ” egemenlik odaklarının hibe ettiği muvazaalı bir ” sendika “… Evet, yapılmak istenen budur. Talep iğdiş ediliyor, tanınmaz hale getiriliyor. Yapılmak istenen, sendika değil, demekten de geri bir şeydir. Ortada gericilerle paslaşma var. EĞİT-DER’e öğretmenlerin üye olmasını bin dereden su getirip engelle, sonra da bu örgütle bir yere varılamaz, bu, geri bir örgütlenmedir diye buyur. Gel gör ki insanlar eskisi gibi kolay kandırılamıyor. EĞİT-DER’in İstanbul’da 200’ü aşkın asil (fiilen öğretmenlik yapmayan) 800 civarında ise fahri (çalışan) üyesi var. Görüldüğü gibi, çalışan öğretmenler örgüte asil üye olamıyor. Bu neden böyle? Reformist ve hatta burjuva siyasetçileri bile yasaların, öğretmenlerin kendi derneklerine üye olmasına engel hükümler taşımadığını söylüyor. Ama bugünkü yöneticiler çalışan öğretmenleri örgüte asil üye değil fahri üye yapıyorlar.
Bizler gibi 657 sayılı Devlet Personel Kanunu’na tabi PTT çalışanları ve hemşireler dernek kurdular, asıl üye olabiliyorlar. Bildiğimiz kadarıyla bu derneklere ve bunlara üye olan arkadaşlara soruşturma açılmamıştır.
Bizim örgütlenme geleneğimiz çok daha güçlü. Bu böyleyken, biz neden bu durumdayız? Gerçekte yasak bazılarının kafasının içinde, o kafalar yasak yaratmakta çok hünerli. Bu yasakları yaratmada çıkarları var, bu durum açıkça görülmeli. Bu kafaların öğretmenlere inançları yok. İç içe bir dizi mücadeleye, basitten karmaşığa, yasaldan yasalara rağmen’e, her araca başvurmaya elverişli bir zenginliğe inanılmıyor. Yoğun, direngen bir hak savaşımı düşünülmüyor. Bütün mesele bu. Hakkımızı bizim almamıza itirazları var. Çünkü yukardan birileri hak yağdıracak (!)
Her şeye karşın, bugün, çalışan öğretmenlerin EĞİT-DER’e üye olmalarında bir sakınca (yasal ya da anayasal) yok. Ve gerçekte yapılması gereken şudur: En kısa zamanda açılacak bir kampanyayla EĞİT-DER’e kitlesel bir şekilde üye olmak… Güçleri bu yönde kullanıp geniş bir ikna kampanyası ile bunu başarmak. Evet, bu, başarılabilir.
Sonuç olarak, EĞİT-DER’in kitleselleşip güçlenmesi, mücadeleci bir gelenekten gelen öğretmen arkadaşların somut, uygulanabilir özgün bir program temelinde birleşerek yönetime aday olmasına bağlıdır. Tüm duyarlı, sorumluluk bilincine sahip öğretmen arkadaşlarımızı, bu birliği oluşturup uzlaşmacılığa son vermeye çağırıyoruz. Çünkü örgütümüzün ve öğretmenlerin kazanması, günümüzde bu birlikle yakından ilişkilidir.

Kasım 1989

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑