DRİNİ: (20yıldan beri Alman gurbetçi olarak çalışıyor, 12 Eylül’den sonraki yurt dışından dayanışma eylemleri biz Türkiyeliler için ne anlama geldiyse 1981 yılı Nisan ayından bu yana da Kosova ile yurt dışından dayanışma o derece önemliydi, Bazen aynı hafta sonunda ayrı kentlerde de olsa yürüyüşler yapıldı, protesto eylemleri oldu. Bir gün İsviçre’de, ertesi hafta Berlin’de, bilemediniz Fransa, Belçika vb. birçok yerde… Kosovalı emekçiler sürekli dayanışmada bulunmak, kendi haklı mücadelelerini bıkmadan usanmadan Avrupa kamuoyunu anlatabilmek için sürekli ayaktaydılar. Bazı yönleriyle ülkemizdeki Kürt halkının durumuna benziyor durumları ve o nedenle de Kürt halkıyla ilgili tüm gelişmeleri ilgiyle izliyorlar.
Yugoslavya 6 Cumhuriyet ve iki tane de vilayet ya da eyalet denebilecek bölgeden oluşuyor. Yugoslav Federal Cumhuriyeti içinde, cumhuriyet yönetimine sahip Sırbistan, Makedonya ve Karadağ’da toplam 2,5 milyon Arnavut yaşıyor. Bunların çoğunluğu tabii ki Kosova’da yaşıyor. Kosova Sırbistan cumhuriyetine ait olup, bölgede yaşayan halkın % 90’ı Arnavut’tur. Toplam 2,5 milyon nüfusla Arnavutlar tüm Yugoslavya’da üçüncü büyük halk grubunu oluşturuyorlar (Sırplar ve Hırvatlar ilk iki sırayı)’ K.C.I. Halk Hareketi” adlı örgütün yurt dışında bulunan bir temsilcisiyle yapılan görüşmeyi sunuyoruz.
Son aylarda “Balkanların Lübnan’ı”, “Barut Fıçısı Kosova”, “Yugoslavya’da Büyük Kargaşa ve İç Savaş”, “Sırplar ve Arnavutlar Birbirine Savaş İlan Etti”, gibi haber ve başlıklar burjuva basın yayın organlarında yer aldı. Nedir Kosova sorunu? Bunlar neden oluyor? Kosova halkı ne istiyor? Bunları yanıtlamaya ve ayrıca bir söyleşi ile Kosova halkının istemlerini, mücadelesini daha yakından tanıtmaya çalışacağız.
ÖZGÜRLÜK: Kısaca Kosova ile ilgili bilgi verir misin?
DRİNİ: 6’sı Cumhuriyet olan ve ikisi özerk bölge olan (ki en son olaylardan sonra Kosova’nın özerkliği de elinden alındı) Daha önce 1974 yılından bu yana kısmi haklara sahip özerk bir bölgeydi, Kosova. Bir de Voyvodina diye bilinen bölge özerkti. Kosova’da Sırp egemenliği ve Sırp şovenizme hüküm sürmekte ve Kosova zorla Sırp egemenliğine sokulup yok edilmek istenmekte. Özerklik döneminde, serbestçe dilimizi, kültürümüzü yayma özgürlüğümüz vardı. Yıllarca süren kavgalardan sonra 1974’te elde ettiğimiz bu hak, 1989 yılı Mart ayında elimizden alındı. Örneğin 1974 yılından sonra okullarda Arnavutça anadil dersi olarak bile kabul edilmişti. Şimdi o da yok oldu.
ÖZGÜRLÜK: Biraz tarihçesini anlatır mısın?
DRİNİ: Osmanlı imparatorluğu döneminden bu yana sürüp gelen bir mücadelesi var, Arnavutların. O dönemde vilayetler vardı. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, Kuzey Arnavutluk bölgesi diye bilinen topraklar, Arnavutlara verilecekti ve “Siz de artık Makedonya, Sırbistan ve Karadağlılar gibi Cumhuriyet olacaksınız” diye söz verilmişti. Hitler faşizmine karşı savaş birlikte verilecekti ve savaş kazanılırsa, savaştan sonra herkese cumhuriyet hakkı tanınacaktı. Aynı devlet içinde ve tüm haklara sahip olunacaktı. Tüm Yugoslavya’da savaş sırasında Arnavutlar da yardım ettiler. Savaştan sonra sınırlar kesinleşti ve tıpkı 2. Dünya Savaşı’ndan önceki gibi belirlendi sınırlar. Kosova tekrar üç büyük grup tarafından bölüşüldü: Sırbistan, Makedonya ve Karadağlılar…
Kosova halkının böylece ilk kavgası başladı ve Hitler faşizmine karşı verilen savaştan önce Kosova halkına verilen söz gündeme getirildi. Meşhur Bujan Liga diye bilinen ve 1944 yılında yapılan konferansta gündeme alındı. Fakat bu konferansa katılan tüm Arnavut delegeler katledildiler. Önceden planlandığı gibi, bu sorunu böylece “kökten çözmüş” oldular! Konferanstan soma açıklama yapılarak, “Kosova Arnavutluk’a değil Yugoslavya’ya katılma kararı aldı” diye sahte ve yalana dayalı bir açıklama yapıldı. 1944-1948 dönemi, bu sözde “gönüllü katılmaya” rağmen sıkıyönetim altında geçti ve savaş hali sürüp gitti. 1948’den sonra sözde sıkıyönetim kalktı. Reformlar adı altında Osmanlı döneminde bile görülmeyen ve ODKUP denilen ve sadece Kosova’da yaşayan Arnavutlardan alınan haraç Arnavutları canından bezdirdi. Yönetimde yer alan Rankoviç’in amacı Arnavutları yok etmekti. Korkunç bir terör ve baskı, sömürü ortamı yaratıldı. Halkın elinde görünürde ne varsa vergi adı altında haraç olarak alındı ve halkı daha fazla sömürmek için de bir sürü entrika ve soygunculuğa başvuruldu. Geceleri, mesela terör estirip, halkı zorla silah almaya zorladılar. Halk haraç vermekten zaten soyulmuştu, bu sefer de elinde ne varsa, sırf canını korumak için silah almak zorunda kaldılar. Oysa silahları satan da Sırp şovenistleriydi. Muazzam para kazanıyorlardı. Önce silahlan satıyorlar, sonra da el altından gizli gizli satılan bu silahlan toplamak için karar, Kanun çıkartıp evlere baskınlar düzenliyorlardı. Böylece bir terör ve baskı mekanizması oluşturdular. Camide hocalar bu yönde vaazlar verdiler. “Gâvur bunlar” diye konuşmalar yaptılar. Bu meşhur ODKUP düzeni hocalarla da işbirliği yaptı ve soygununu gerçekleştirdi. İşte bu sırada yok etme planına uygun olarak devlet baskı ve zorbalıkla ve yine hocaların vaazlarıyla -çünkü yapılanların dini yönden de uygun olduğunu tasdik ettirmek istiyorlar ve bu konuda hocaları görevlendiriyorlardı- sizin meşhur Başbakanınız Adnan Menderes ile bir pazarlık yapıldı. Tito 3 milyar Sterlin karşılığında (o zamanki parayla 12 milyar TL yapıyor) “Bunlar Türk, Müslüman” diyerek tam
300.000 Arnavut Menderes’e teslim edildi. Bugün bunlar Türkiye’de yaşıyorlar. Tito bu parayı İngiltere’den aldı. İngiltere de tabi bu parayı boşuna vermedi. Kosova’nın dünyaca ünlü zengin yeraltı madenleri ve yatakları böylece İngiltere’ye satılıyordu. Gidenler için Menderes’in iki şartı vardı: Para ve bir de gidenlerin
Türk tebaası olduklarının kabul edilmesi. Tito için bunlar hiç sorun değildi. Türkiye’ye gidenler hiç Türkçe bilmedikleri halde, Türk’tür, Müslüman’dır, diyerek gönderildiler. Her zaman ayaklanmalar oldu, halk gidişe karşı isyan etti. Bunlara karşın Kosovalı Arnavutlara boyun eğdirilemedi. Böylece 1974 yılında yarı-özerklik anlamında bir özerklik statüsü tanındı. Tabii ki halkın istediği bu değildi. Cumhuriyetti isteği. Asıl elde edilen yeni hakların yaşanmasına 1978’de başlandı. Ama zorla verdikleri, kabul ettikleri bu hak onların gözünde bir dikendi elbette.
Üniversite açıldı Priştine’de, eğitim, kültür, bilim özerkliği sağlandı.
ÖZGÜRLÜK: Üniversite deyince aklıma geldi,Neden olaylar ilk kez üniversitede başladı? Bir de her dönemde öğrenciler en önde yer aldı?
DRİNİ: Tabii bunun çok önemli bir nedeni var. Aynı yıllarda Yugoslavya Arnavutluk ile de bir kültür anlaşması imzaladı ve bu anlaşmaya göre Arnavutluk birçok bilim adamını, profesörünü yüksek okul öğretmenlerini Priştine Üniversitesi’ne gönderdi. Önceleri kadro diye nitelendirilecek insanlar yoktu. 10 yıl içinde bu gelen öğretmenler ve bilim adamları 60.000 öğrenciyi eğitimden geçirdiler, yetiştirdiler. Edebiyatta, bilimde, sanatta ve tüm bilim dallarında yüzlerce yeni insan yetişti. Bunların ulusal kültürlerini, dillerini, asıl öz-dillerini ve tüm haklarını daha iyi tanıyıp öğrendiler ve sonra da bunlar gittikleri yerlerde anlattılar, yeni insanlara kavrattılar. Her türlü yayınlar bulunabiliyordu, okunuyordu. Arnavutluktan, çok çeşitli dergi ve kitaplar geliyordu. Gerçi öğrencilerin okuma olanakları çok kötüydü, zor koşullarda okuyorlardı. Sırplı öğrenciler çok ayrıcalıklıydı, onlar diğer öğrencileri aşağılıyorlardı, tahrik ediyorlardı. Önemli bir tarih olan 1981 Nisanı’nda ilk sokağa dökülen öğrenciler oldu bu yüzden. Daha sonra tüm halk, “İş, ekmek, özgürlük ve cumhuriyet” istemiyle direnişe geçti. Kosova’daki tüm yabancı gazeteci gözlemciler temizlendi ve ertesi gün tanklarla ve on binlerce asker tarafından Kosova kuşatmaya alındı. O dönemde 400’e yakın kişi öldürüldü. Sıkıyönetim ilan edildi. Arnavutluk kışkırtıyor diye, Arnavutluk’a karşı saldırgan bir politika izlendi. Çok geniş çapta tutuklamalar oldu. En son olaylarda ise 180 kişi öldürüldü. Direniş bitti sanıyorlardı, fakat halkın sürdürdüğünü gördüler. Ama 1989 yılı Şubat ayı ve daha sonra Mart’taki olaylardan sonra örgütlü halk hareketi önemli bir darbe yedi. Bir yenilgi sayılabilir. Bundan sonra tekrar toparlanmak ayağa kalkmak epey zaman alacak.
ÖZGÜRLÜK: Örgütlü bir yeraltı hareketi var. Bu tek başına bir bütün mü, yoksa siyasal-ideolojik farklılıklar var mı?
DRİNİ: En kitlesel olan, şu anda benim de içinde yer aldığım hareket, Kosova Cumhuriyeti İçin Halk Hareketi. Bir iki grup daha var, bunlar cumhuriyetten önce, örneğin hemen sosyalizm için ya da başka istemler için mücadele ediyorlar. Ben esas bu konuda konuşmak istemiyorum, ama hemen herkes aynı amaç için savaşıyor bir yerde.
ÖZGÜRLÜK: Arnavutluk Halk Cumhuriyetine karşı tavrınız, bakışınız nedir?
DRİNİ: Yugoslav-Sırp gericiliği her fırsatta, Arnavutluk’a karşı komplo ve tahrik peşinde… Siz de biliyorsunuz en son olayları bahane ederek, Kosova işgal edildikten sonra planda doğrudan Tiran’a kadar ilerleyip ele geçirmek, hatta radyodan yayın yapıp ilan etmek bile hepsi düşünülmüş… Son anda planları ortaya çıktı ve maskeleri düştü. Biz herkesin kendi gücüne güvenerek geleceğini belirlemesini savunuyoruz. Kendi kaderini herkes kendisi belirlesin diyoruz… Aa elbette Arnavutluk ile bizim dil, kültür ve geçmiş bir tarihsel ortaklığımız var. Bu inkâr edilemez. Arnavutluk bizim hiçbir işimize, iç işlerimize karışmadan isteklerimizi destekliyor. Başka bir ülke de olsaydı bizim yerimizde Arnavutluk onu da desteklerdi. Fakat dediğim gibi bizim kendi işlerimize karışmıyor, böyle yapın şöyle yapın demiyor. Biz öncelikle Yugoslavya içinde eşit haklar istiyoruz, bunun için de cumhuriyet yönetimi istiyoruz, tıpkı diğer cumhuriyetler gibi. Biliyorsunuz bunlar sosyalist değiller, revizyonistler, bürokratik bir şekilde sosyalizmi güya yürütüyorlar. Şimdilik bu aşamada Yugoslav devleti içinde cumhuriyet olmak istiyoruz. Ondan sonra ne olur onu gelecek ve halk belirleyecektir elbette…
ÖZGÜRLÜK: Drini, bu görüşme için sana teşekkür ederiz ve haklı kavganızda başarılar dileriz. Özgürlük, Kosova halkının özgürlük kavgasının da destekleyicisi ve savunucusu olacaktır.
DRİNİ: Ben de, bu görüşmeden dolayı teşekkür ederim. Sizin birçok insanınız, yurtdışında bizi destekliyor. Buna seviniyoruz. Belki Türkiye’deki Kosovalı Arnavutlar da tesadüfen okur bu söyleşimizi. Tekrar çok teşekkür ederim.
Haziran 1989