Ankara’da 22 Eylül’de başlayarak üç gün süren ve EGİT-DER tarafından düzenlenen sendikal haklar kurultayı yapıldı.
Kurultayda egemen sınıfların partileri, kapatılan DİSK, TÜRK-İş ve diğer sendikalar, çeşitli kitle örgütleri yabancı ülkelerin kitle örgütleri ve çalışan öğretmenler temsil edildi.
Kurultay’a gericilerin egemen olmasına karşın, kurultay demokrasi mücadelesi açısından bir adım olarak değerlendirilmelidir. Her şeyden önce bu kurultay Türkiye İşçi Hareketinin gelişmesi, genel halk muhalefetinin artması, devrimci hareketin gelişmesi sonucunda gerçekleşmiştir. Soruna bu şekilde yaklaşıldığında kötümserliğin yerine iyimserlik oturacak egemen sınıfların geri adım attıkları rahatlıkla söylenebilecektir. Ayrıca her türlü gerici, revizyonist engellemelere karşın, kurultayda devrimci-demokrat öğretmenler, demokrasi mücadelesinin gereklerini yerine getirebilmek için ellerinden gelen her türlü çabayı göstermişlerdir. Kurultaydaki devrimci-demokrat öğretmenlerin tavrı egemen sınıfların geçici zafer sarhoşluğuna, revizyonist ihanete başkaldırı niteliğindedir, öğretmen egemen sınıflara ve revizyonizme karşı grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı için tek cephede birleşmeye daha çok inanmışlardır.
Bu cephe tüm devrimci-demokrat yoğunlukları içine almalı grup çıkarlarını dıştalamalı, düşmana inat birliği sağlamalıdır. Zaten başka seçenek olmadığı gibi, devrimci sorumluluk da bu anlayışı gerektirir.
Aşağıdaki izlenimlerden de anlaşılacağı gibi öğretmenler devlete kul, köle olmamaya, sömürüye baskıya, onursuzluğa, robotluğa, pasifizme evet dememe yolunu seçmişlerdir.
Kurultaydan İzlenimler
Sömürü düzeninin önceki bakanlarından devraldığı yalan geleceğini sürdüren Bakan AKYOL konuşması sırasında öğretmenler tarafından slogan ve sözlü karşı çıkışlarla protesto edildi, öğretmenler bakanın demagojilerine, sahte vaatlerine kanmadılar. Öğretmenleri bölme taktiği ile hareket eden bakan AKYOL umduğunu bulamayıp sık sık protestolarla karşılaştı.
EĞİT-DER görevlileri devleti koruma pozisyonunda kalarak Devrimci-demokrat öğretmenlerin haklı protestolarını susturmak için yoğun çaba gösterdiler. Devlete şirin görünme uğruna protestocu öğretmenleri salondan dışarı atmakla tehdit ettiler. Egemen sınıflardan öcü gibi korkan revizyonistler, devrimci demokrat güçlere karşı oldukça saldırgan davranıyorlar.
Bakandan önce konuşan İNÖNÜ’nün boş sözleri, bakandan sonra konuşan ERBAKAN’ın palyaçoluğu devrimci direnci kıramadı. Çünkü öğretmenlerin karşı devrimci yatanlara karnı tok. Türkiye emekçi halkının bir parçası olan eğitim emekçileri kendi kendilerini yönetmek istiyor, egemen sınıf temsilcileri tarafından yönetilmek istemiyorlar.
Birinci günkü panelde EĞİT-DER Genel Saymanı Binali SEFEROĞLU’nun konuşmasının özünü ve biçimini “Medine-dilencisi”nin yalvarışına benzettiler. “Sendika hakkımızı söke söke alırız.” sloganı hakkında ne düşündüğü şeklinde sorulan soruya SEFEROĞLU “barış içinde, çocukları sokağa dökmeden sendikal mücadele verilmeli” yanıtıyla karşılık verdi. Revizyonizm kendi açısından haklıdır. Çünkü onların temel görevi devlete şirin görünerek yasallaşmak.
Diğer panelistler eğitim emekçilerinin sendikalaşma mücadelesini destekleyen konuşmalar yaptılar.
Panelistler kendilerine ayrılan süreyi doldurmak için konuşuyorlar, emekçi halkın ve eğitim emekçilerinin mücadelesinin sözcüleri olmadıklarını kanıtlıyorlardı.
Hemşireler derneği genel başkanı Lalezar MÜRŞİTPINAR’ın konuşmasında mücadele öğelerine yer yer rastlansa bile çekingenlik asıl öğe durumundaydı.
İkinci gün sabah oturumunda yabancı ülkelerin öğretmen sendikalarının temsilcileri tebliğler sundular. İngiliz temsilcilerinin sendikal mücadele konusunda söyledikleri, Bakan AKYOL’un öğretmen örgütlülüğü için önerisini Şili diktatörünün önerisine benzetmesi izleyici eğitim emekçileri tarafından rağbet gördü.
Bu konuşma sırasında EĞİT-DER görevlilerinin hışmına uğrayan “Sendika hakkımız, söke söke alırız,” sloganı atıldı.
Öğleden sonra N. HELVACI İnsan Haklarına ilişkin bir tebliğ sundu. Bu tebliğin sonunda “Zindanlar boşatsın, tutsaklara özgürlük.” sloganı atıldı.
Öğleden sonraki panelin sunucusu EĞİT-DER Genel Başkan Yardımcısı Elvan TÜRKMEN “Demokrasi için siyasi partilere büyük görev düşüyor,” dedi.
Düzen partilerine umut bağlayan bu görüş sessiz bir tepki ile karşılandı. Eğitim emekçilerinin yüz hatlarında kızgınlık ve öfke okunuyordu.
ANAP temsilcisi panelistin konuşması sırasında salonda boşalma gözlendi.
ANAP temsilcisi TÜRK-İŞ’in memur örgütlenmesine ilişkin hiçbir öneri getirmediğini belirtti.
Koşullar uygun olduğunda öğretmenlere sendika hakkı verilmesi için önderlik edeceklerini söyledi.
Bu söze karşılık olarak ‘icazet değil, gücümüze güveniyoruz”, sloganı haykırıldı. Sloganı duyan EĞİT-DER görevlileri devrimcilere karşı hemen saldırgan bir tutum aldılar. SHP temsilcisi grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkını sözde savunduklarını söyledi. Sendika konusundan koptu, uzaklaştı, “öğretmenler sendika kurma mücadelesinde yasal olmayan yollara başvurursa yasaların mı yoksa öğretmenlerin mi yanında yer alacaksınız?” sorusuna yanıt vermeyerek karşı devrimci yüzlerini sergiledi.
REFAH Partisi temsilcisi sendikalaşma konusunda uluslararası destekten de söz ederek sendika
hakkının söke söke alınması gerektiğini belirterek demagoji yaptı. Anti-faşist ve anti-emperyalist duyguları sömürmeye çalıştı. Diğer partilere partililere göre daha sivri bir konuşma yaptı. Hatta EĞİT-DER yönetiminin mücadele anlayışını solladı. Dinci gericilerin kitle desteği sağlamak için ateşli konuşmalar yapması doğaldır. Fakat hiç bir düzen partisi, öğretmenleri bölemeyecektir. Halkın içinde, halkla birlikte yaşayan yoksul eğitim emekçileri işçi sınıfının öncüsü dışındaki hiçbir partiyi önder olarak benimsemeyecektir.
SP temsilcisi, ANAP dışındaki siyasi partilerin sendikalaşma konusundaki düşüncelerini olumlu bulduğunu söyledi. Anayasa ve yasalarda sendika kurma önünde engel bulunmadığını belirterek, yasal boşluklardan yararlanıp örgütlenme yapılmasını önerdi. Demokratik ortamın anayasal ve yasal değişikliklerle sağlanabileceğini söyledi. Ancak devrimci olduklarını, direniş hakkından yana olduklarını söylemeyi de unutmadı. Eğitim emekçilerinin bazıları, SP’nin ihbarcılık temelinde kurulduğunu söylediler. Revizyonizmin karşı devrimci yüzü bir kez daha belgelendi. Devleti koruma ve kollama görevini üstlenmiş revizyonistler boşuna heveslenip heyecanlanmasınlar, öğretmenler mücadelesini kuyruklarına takamayacaklar.
Üçüncü gün sabah durumundaki panelde TÜRK-İŞ temsilcisi uluslararası sözleşmelerden yararlanıp, yasal sınırlar içinde kalarak sendikal mücadele verilemeyeceğinden söz edip, işçi tabanından kopmuş, teşhir olmuş, gerici TÜRK-İŞ politikasına kitle desteği aradı: Bu tutum eğitim emekçileri tarafından tepki görerek, “Kahrolsun sarı sendikacılık”, sloganı atıldı. EĞİT-DER görevlileri sloganı susturmaya çalıştılar. TÜRK-İŞ temsilcisi sorulan soruları küçümseyerek, yanıtsız bırakacağını söyledi.
YOL-İŞ temsilcisi 1971’den sonra kapatılan memur sendikalarını savunmayan TÜRK-İŞ’İ eleştirdi.
PETROL-İŞ temsilcisi M. CEYLAN söze başlamadan eğitim emekçileri tarafından “1 Mayıs kaçkını CEYLAN” sloganı ile protesto edildi. EĞİT-DER görevlileri slogana müdahale edince daha kararlı bir tepki ile geri adım atmak zorunda kaldılar. Bunun ardından “Mehmetler ölmez” sloganı atıldı. EĞİT-DER görevlileri slogana hemen müdahale etti, fakat daha şiddetli bir tepki ile karşılaştılar.
Öğleden sonraki forumun başlamasından önce çalışan öğretmenler forumda söz hakkı istediler. Bu talep kurultayın birinci gününde de ileri sürülmüştü. EĞİT-DER yönetimi “forum sonunda konuşursunuz” diyerek bu talebi reddetti. Forumda sadece Ankara’da görev yapan öğretmenler yer aldılar. Diğer illerden gelen eğitim emekçilerinin içinde devrimci sendikal anlayışta olan arkadaşlar da vardı. Bu arkadaşlar olumlu tavır takınmalarına karşın yeterince cesur davranamadılar, kararsız davrandılar. Ankara dışından gelen eğitim emekçilerinin forumda yer alması konusunda bir çağrı da yapamadılar. Hâlbuki böyle bir çağrı yapıp, EĞİT-DER yönetimini protesto edebilirlerdi
Forumda grevli, toplu sözleşmeli, sendika hakkı için mücadele konusunda iki farklı görüş ortaya çıktı. Birincisi uzlaşmaz mücadele temelinde örgütlenmeyi savunan devrimci görüş. İkincisi yasal sınırlar içinde kalarak örgütlenmeyi savunan reformcu görüş. Ayrıca grevli, toplu sözleşmeli bağımsız öğretmen sendikası tüm memurları ve öğretmenleri içine alan sendika ve TÜRK-İŞ çatısı altında öğretmen sendikası gibi sendika modelleri görüşleri ortaya çıktı. Öğretim Üyeleri Derneği Genel Sekreteri Tahir HATİBOĞLU’nun odalar tipinde öğretmen örgütlenmesi önerisi herkes tarafından tepki gördü.
Forumun sonunda çalışan, devrimci demokrat öğretmenler söz haklarını kullanmak için kuyruğa girdiler. Grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı için mücadele edecek yüz binlerce eğitim emekçisinin taleplerini savunacak olan bu öğretmenler üç günlük kurultay süresince söz hakkı alamamışlardı, Kuyruk oluşturmanın birinci nedeni mücadele enerjisi, ikinci nedeni ise konuşma hakkını gasp eden revizyonizme duyulan haklı güvensizlikti ve tepkiydi.
Sorunlara devrimci açıdan yaklaşan bir bayan arkadaş konuşma hakkını kullanırken EĞİT-DER yönetimi tarafından engellenmek istendi. Konuşması eğitim emekçileri tarafından benimsendiğinden, konuşmacı alkışlarla desteklendi, susturulamadı. Bu konuşmayı hazırlayan arkadaşların kurultaydaki tavırlarından eylem birlikleri konusunda çekingen davrandıklarını ve mücadelenin çıkarlarından çok grup çıkarlarını ön planda tuttukları çok açık gözleniyordu. Öğretmen mücadelesini, revizyonist, reformist çemberden kurtarıp kendi tekellerine almak isteyen bu tutumu kırmalı, devrimci bir eylem çizgisinde eylem ve güç birliğini sağlamanın yollarını mutlaka bulmalıyız ki, bu mücadele başarıya ulaşabilsin. Mücadeleye varolan tüm güçlerle atılma perspektifinde olmalıyız.
Söz sırası kuyrukta bekleyen öteki çalışan öğretmenlere gelince oyun ekibinin gösterisi bahane edilerek konuşmacılar engellendi. Çünkü EĞİT-DER yönetimi devrimci öğretmenlerden devrimci mücadeleden korkuyorlardı.
Konuşmacıların söz hakkı gasp edilince salonu terk etme önerisi yapıldı. Benimsenen bu öneri doğrultusunda “Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz.” sloganı atılarak salon terk edildi.
Kurultay boyunca başlatılan her Slogan desteklendi, slogan yarışına girilmedi.
İlk gün cılız çıkan sloganlar giderek destek görüp gürleşti,
Sendikal Haklar Kurultayı’nın düşündürdükleri
Bugün eğitim emekçileri üzerindeki 12 Eylül korkusunun izleri yeterince silinmemiştir. Bu dokuz bine yaklaşan öğretmeni olan Ankara’daki öğretmen arkadaşların kurultaya katılımının azlığından belliydi. Katılımlar coşkulu, kararlı, ama sayısı yetersizdi. Faşist diktatörlük koşullarında öğretmenler korkularını atmaya, mücadele etmeye doğru yönelmişlerdir. Bu yönelişte sömürü düzeninin baskısı, zulmü ve işçi hareketinin uyandırıcı etkisi en önemli etmenlerdendir. Eğitim emekçileri örgütlenme mücadelelerini işçi sınıfının ve emekçi halkın mücadelesiyle birleştirebil-dikleri oranda başarıya ulaşabileceklerdir. Bunun için tüm çalışan emekçilerin grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı istemine eylemlilikle sahip çıkmalıdır. İşçi sınıfının sendikaları ve tüm demokratik kitle örgütleriyle dayanışma içinde olunmalıdır. Bu ilişkilerde ekonomik-demokratik hakların elde edilmesinin ancak sömürü olmayan bir düzende olanaklı olabileceği bilinci her zaman canlı tutulmalıdır.
Eğitim emekçileri ekonomik-demokratik kazanımlar elde etmek, bunları korumak ve geliştirmek için sağlam, güvenilir örgütlülükler istiyorlar. Bu örgütlülüğü en iyi şekilde düzenle, revizyonizm ve reformizmle uzlaşmayan grev ve toplu sözleşme silahıyla donatılmış, eylemliliğe inanmış sendikalar sağlayabilir. Bu sendikalar devrim cephesindeki her görüşten beslenmelidir.
Uzlaşmacı EĞİT-DER yönetimi demokrasiden ve mücadeleden yana değildir. Revizyonizm ve reformizm yasallık tanrısına tapınmaktadır. Bunu kurultayı toplama çalışması sırasında ve kurultay sırasında açıkça sergilediler. Bunlar demokrasi sözcüğünü ağızlarından düşürmedikleri halde değişik illerde çalışan öğretmenlerin kurultayda temsil edilmesini engellediler. Demokrasi adına hareket ettiklerini söyleyen EĞİT-DER yöneticileri kurultay boyunca egemen sınıfların temsilcilerini konuşturmuş, onları dinleme sabrı göstermiş, fakat sömürü düzenine karşı olanları konuşturmamış polisiye önlemleri andıran çıkışlarla devrimci eylemliliği anında bastırmayı hesaplamış ve buna uygun davranmışlardır.
Demokrasi mücadelesi verdiklerini söyleyen EĞİT-DER yönetimi her nedense demokrasi mücadelesinde yer alan mücadeleci DSİM temsilcilerini, DEM-KAD, TAYAD, İşsizler Derneği vb. gibi derneklerin temsilcilerini kurultaya çağırmamışlardı.
Revizyonizm örgütlenme mücadelesinde eğitim emekçileri kitlesine güvenmemekte, bunun için uluslararası desteklere, yasal boşluklara yaslanmakta, kurulu düzenle uzlaşmaktadırlar. İşin başından egemen sınıflara teslimiyet çizgisi izleyenlerin oluşturacakları öğretmen sendikaları, ancak devlet sendikaları, sarı sendikalar olabilir. Çünkü revizyonist anlayışta iç demokrasi anlayışı, savaşım enerjisi, kitleye güven, korkusuzluk, başkaldırı, ekonomik-demokratik talepler, birlik ve kolektif mücadele, işçi sınıfı ve tüm emekçilerle birlikte mücadele anlayışı yer almaz. Oysa üyelerinin güvenini sağlayan ve üyelerine güven duyan bir sendika ancak ve ancak mücadele içinde kurulup yine mücadele içinde kendini yenileyebilir.
Bunun tersi yozluğu, çürümüşlüğü; kokuşmuşluğu, kuyrukçuluğu getirir.
Eğitim emekçileri, ne revizyonist anlayışa ne uluslararası desteğe ne de düzenin yasal boşluklarına teslim olacak ve sığınacaklardır. Bunlardan yalnızca yararlanma yoluna gidecekler, bunu ihmal etmeyeceklerdir. Grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı mücadelesinde egemen sınıflara, revizyonizme, reformizme karşı ortak cephede her türlü devrimci düşünceyi birleştiren, orta yolu da olmayan bir yolda kararlı adımlarla yürüyeceklerdir. Bu yolda yürüyen emekçiler kendilerinden ve diğer sömürülenlerden güç alarak, sınıf mücadelesinin yaratıcılığını rehber edineceklerdir. Ancak bu anlayış sağlam örgütlülüğü yaratabilir. Böyle bir örgütlülük, ülkenin somut durumundan hareketle işçi sınıfının ve tüm emekçilerin azami desteğini alarak, basitten karmaşığa doğru yol izleyen ve hiç de erkencilik hayaline kapılmayan eylemlilikler dizisi sonucumda oluşabilir.
TÜRK-İŞ’in sarı yönetimi altında birleşmek eğitim emekçilerinin çıkarlarına aykırı olduğu gibi tüm memurları içine alan bir sendikal yapı da mücadelenin gereklerine uygun düşmez. Seçeneğimiz, tüm memurların sendikal federasyonuna hizmet edecek bağımsız, devrimci öğretmen sendikası olmalıdır. Memur ve işçi sendikaları federasyonları da devrimci bir sendika konfederasyonu oluşturmalıdır. Bu anlayış öğretmen mücadelesine ivme kazandıracak, genel halk muhalefetini destekleyecek işçi sınıfının politik mücadelesinin yardımcı araçlarını yaratacak, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini destekleyecektir.
İzmir EĞİT-DER’den Yurtsever, Devrimci, Demokrat Öğretmen
Aralık 1989