Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununa göre işçi ve özel sektör işveren sendikaları işkolu esasına göre kuruluyorken, “Kamu işveren sendikalarının aynı işkolundaki kamu işverenleri tarafından kurulması ve aynı işkolunda faaliyette bulunması şartı” aranmamaktadır. Şubat 1986’da Toplu İş Sözleşmesi Koordinasyon Kurulu dağıtılarak yerine bu esasa göre Kamu İşveren Sendikaları oluşturuldu. Kamu kuruluşlarında çalışan 750 bin dolayındaki işçinin toplu iş sözleşmeleri bu kuruluşlarla yapılmaya başlandı.
NEDEN KAMU İŞVEREN SENDİKALARI
1- Özel ve kamu işveren Sendikaları, bünyesinde toplandıkları Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu aracılığıyla, Toplu İş Sözleşmelerinde savunacakları ilkeleri (ücret artışları ve diğerleri) tespit ederler. Bu durumda toplu iş sözleşmelerinde bir tarafta işkolu esasına göre örgütlenmiş işçiler otururken, karşı tarafta ise devlet ve tekelci sermaye daha çok bütünleşerek oturmaktadır.
2- Toplu İş Sözleşmelerinde “toplu pazarlık düzeni” tümüyle ortadan kaldırılmak istenmektedir. Çünkü kamu işveren sendika yöneticileri birer devlet memurudur ve hükümetin direktifleriyle hareket etmektedirler. Böylece görüşmelerde pazarlık yapılmayıp, hükümetin belirlediği oran bu tür sendikalar aracılığıyla dayatılmak istenecektir. Yani ücretleri doğrudan hükümet belirlemiş olacaktır.
KAMU İŞVEREN SENDİKALARI
1- Türk Kamu Sen: Maden, enerji ve hizmet sektöründe örgütlüdür. Toplam 24 üyesi vardır. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Tüpraş, Türkiye Kömür İşletmeleri, Maden Teknik Arama, Devlet Su İşleri, Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, üyeleri arasındadır.
2- Türkiye Maden Enerji ve Hizmet Sektörü işverenleri Sendikası (TÜHİS): Ağır sanayi ve hizmet sektöründe toplam 33 üyesi var. PTT, Zirai Donatım Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi ve DİTAŞ üyeleri arasındadır.
3- Kamu-İş: Kamu işletmelerinde 31 üyesi vardır. Sümerbank, Seka, SSK, Devlet Malzeme Ofisi ve Tariş üyeleri arasındadır.
60’lı yıllarda özel sektörün gelişmesine bağlı olarak sermaye kendi cephesinde örgütlenmeye gider. 15 Ekim 1961 tarihinde, yeni anayasanın kabulünden yaklaşık üç ay sonra, İstanbul Sanayi Odası’nın desteğiyle, MESS, İstanbul Tahta Sanayi İşverenleri Sendikası, İstanbul Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası, İstanbul Matbaacılık İşverenleri Sendikası, İstanbul Gıda İşverenleri Sendikası ve İstanbul Cam Sanayi İşverenleri Sendikası, İstanbul İşveren Sendikaları Birliğini kurarlar. Birlik üyesi sendikalar 1962 Aralık ayında yapılan genel kurul toplantısında faaliyet alanı olarak ülke çapında örgütlenmeyi kabul ederler ve ana tüzük değiştirilerek Türkiye İşverenler Sendikaları Konfederasyonu oluşturulur. Bununla burjuvazi ülke düzeyinde merkezi örgütlülüğünü sağlar.
1964’te bazı kamu kuruluşlarının katılma isteği üzerine, bunların TİSK içinde yer almaları tartışılır. Dönemin Çalışma Bakanı Bülent Ecevit “… şu veya bu sendikaya girmekte serbesttirler.” diye görüşünü açıklar. Tartışma 80’lere kadar sürer.
Kamu İşveren Sendikaları’nın TİSK’e katılmalarının nedeni, 80 sonrası ekonomide ve siyasi yapıda artan tekelleşmeye bağlı olarak, devletle tekelci sermayenin birlikteliğini artırmaktadır.
Katılımın sonucu olarak Kamu İşveren Sendikaları TİSK’e aidat vermek zorundalar. Aidatların kaynağı, devletin topladığı vergiler ve ürünlerin zamlı satışlarından sağlanan gelir. Bununla, tekelci burjuvazinin işçileri açlığa mahkûm etmesi demek olan lokavt fonları desteklenmektedir.
KAMU İŞVEREN SENDİKALARI VE TİSK’İN BELİRLEDİĞİ İLKELER:
1—Yeni toplu iş sözleşmelerinde, mevcut sosyal yardım zamlarının dışında yeni bir tür sosyal yardım önerisi kabul edilmeyecek,
2-İzin ve tatil sürelerinde bir artışa gidilmeyecek,
3-İşverenlerin işyerini sevk ve idarelerinde kısıtlayıcı öneriler reddedilecek,
4-Toplu iş sözleşmeleri grup sözleşmeleri olarak imzalanacak.
Örgütsel üyelikle başlayan ilişki bu ilkelerle işçi sınıfına karşı açıktan cephesel birlikteliğe dönüşmüştür. Geçmişte biraz “kapalı” olan ilişki netleşiyor ve açık hale geliyordu.
Kamu-İş’in dayatmacı tavrını kırmak için ortak hareket gerekli
Darphane matbaası… Günlük yaşamımızın ayrılmaz parçası olan kâğıt ve madeni para. jeton, altın vb. şeylerin basıldığı yer. Günde milyarları tutan “değişim aracı”nın işlendiği fabrika… Değersiz kâğıtları, madenleri, uğruna ölünen, öldürülen hale getiren, milyonları, trilyonları bulan yaptığı iş ile kendi yaşamlarının kötülüğü arasındaki garip çelişkinin yaşandığı mekan…
Bu garip çelişkinin yaşandığı fabrikanın ellerinden her gün yüz binlerce lira geçen işçileri ile nasıl yaşadıkları, nasıl çalıştıkları ve yaşam hakkını savunmak için nasıl direndikleri üzerine konuştuk.
ÖZGÜRLÜK: İşyerinizde kişi çalışıyor?
Ali Haydar Koçintar (Basın İş İstanbul Şube Başkan Yardımcısı) : Toplam 330 kişi çalışıyor. Şu anda 271 kişi grevde. Diğerleri kapsam dışı personel. Kapsam dışı olanlar üretime yönelik değil.
ÖZGÜRLÜK: Grev sürecine nasıl geldiniz?
Ali Haydar: İşyerimizde 126 kişi asgari ücretin altında çalışıyor. İşveren durumundaki Kamu İş Sendikasıyla ilk görüşme 11.2.1988’de başladı. Altı sefer bir araya geldik. Taslaktaki idari maddelerden geçmeden ekonomik taleplerin görüşülmesine geçilemedi. Sendikanın bu tavrında ısrar etmesi üzerine 23 Haziranda greve başladık. Taslakla ilgili 20-30 kişilik gruplar halinde yoğun görüşmeler yapıldı, bu çalışmaya 2 ay önce başladık. Esas olarak katılım, sendikaya ve kendi hakkına sahip çıkma temelindeydi. Çalışmaya 126 kişi katıldı. Şunu gördük; tabana yönelik eğitim verildiğinde taban denetimi olumluydu.
ÖZGÜRLÜK: Bu eğitim çalışması yeterli oluyor mu?
Hasan Ortatepe (Darphane baş temsilcisi) Yeterli değil. Grevdekileri duyarlı hale getirmek için devamlı toplantı yapılması gerekli. Programlı bir eğitim yok. Grev komitesi ve temsilcilik eğitim meselesini daha programlı ele almalı.
Bir kadın işçi: İnsanın greve çıkmadan önce eğitim yapması gerekir. Grev gözcüsü: Grev okuldur diyoruz. Sadece greve çıkmakla okul olmaz ki. Eğitimle okul olur.
ÖZGÜRLÜK: Grevde karşılaştığınız zorluklar neler?
Hasan: Zaman zaman polisin müdahalesi oluyor. Çadırda barınma hakkımıza engel olmaya çalışıyor, çadırı yıkmakla tehdit ediyor, burada kalabalık istemiyoruz diyor. Aslında müdahale etmeye hakkı olmadığı halde grev yerindeki kitaplara el koymaya kalkıyor.
Ali Haydar: İşveren içerde üretim yapmak istedi. Kapsam dışı personelden 12 kişiyi üretime yönelik çalıştırmak istedi. Memurlar üretime zorlandı, kalıp çıkarma işinde çalıştırmaya kalktı. Fakat onlar bu tür işleri bilmediklerinden işletmeyi zarara soktular. Biz üretime yönelik çalışan 9 kişiyi tespit ettik ve çalışmalarını mahkeme kararı ile durdurduk. Üretim durdu. Böylece işverenin her şeyi ben bilirim tavrını kırdık. Kerim (İşyeri temsilcisi): Bir de Hükümetin Meksika’da para bastırma işi var.
ÖZGÜRLÜK: Evet, hükümet Meksika’da para bastırmak için anlaşma yapmış. Meksika elçiliğinde yapılan anlaşma metni “Türk tarafının anlaşmanın Türk basınında yer almamasını talep etmesi” nedeniyle yalnızca yabancı haber ajanslarına dağıtılmış.
Ali Haydar: Devlet karşımıza grev kırıcı olarak çıkıyor.
ÖZGÜRLÜK: Kamu İş’in tavrı nasıl?
Ali Haydar. 12 Eylül un devamı olan Özal hukuku özellikle Kamu İş vasıtasıyla karşımıza çıktı. Kamu İş’e bağlı işyerlerinin ortak hareketi gerekli. Uzun vadede, süreç içinde ortak fikirlerle dayanışma gerekli. Biz sendikal birliğimizi sağlayamazsak Kamu İş’in dayatmacı tavrını kıramayız.
Hasan: Kamu İş’in nasıl ortak tavrı varsa sendikacıların da ortak tavrı olmalı. Bu konuda eksiklik var. Sendikalar ortak hareket etmiyor.
Ali Haydar: Çimse İş Yıldız Porselende toplu iş sözleşmesini imzalamış. Seka ve Darphanede grev sürerken dayanışmayı güçlendirmek açısından imzalamamalıydı. Eğer ortak tavır alabilseydik bugün daha başarılı olurduk. Ortak grev komiteleri, ortak geceler yapılması konusunda iki ay önce karar alındı, fakat lafta kaldı. Yaptığımız dayanışma gecesinde bunun gerçekleşmediğini gördük. Geceye ortak hareketi savunanlar gelmedi. Kendi sendikaları içindeki tutarlı tavrı sınıf içindeki birliktelikte uygulamıyorlar. Sınıfın ortak hareketi çok önemli. Migros grevine kadar dayanışma bir ölçüde vardı. Türk İş eylem kararları alınca taban inisiyatifi yönetime verdi. Bu yanlış oldu. Şimdi taban sendikalardaki yöneticileri yeniden zorluyor.
Hasan: Evet tabanda birlik var. Grev yerlerine sürekli gidip geliyoruz, ilişkimiz var.
Ali Haydar: Basın ve siyasi partiler pek duyarsız kalmadılar. Ama bizim beklediğimiz ölçüde köklü bir maddi dayanışma görmedik. Sosyalist sol yeterince duyarlı olmadı. Öğrenciler daha duyarlı.
Grev gözcüsü: Okullar açılınca öğrencilerin dayanışmasının daha da artacağını düşünüyoruz.
ÖZGÜRLÜK: Türk-İş’in grevinize karşı tavrı nasıl?
ALİ HAYDAR: Herhalde 1 Mayıs’ta Türk-İş’e siyah çelenk koyduğumuz için olacak, 1. Bölgeden bir kere bile uğrayan olmadı.
ÖZGÜRLÜK: Görüşmeler hangi aşamada?
Ali Haydar: Kamu iş bugüne kadar idari maddelerde anlaşmadan diğer maddelere geçmiyordu. Bizde idari maddeler eski Toplu İş sözleşmesinde olduğu gibi geçti. Ücret ve sosyal haklar kaldı. Temsilcilerin servis güzergâhlarını belirlemesini istiyoruz. Bu özellikle kışın önemli oluyor. Ücret ve sosyal haklarda Kamu İş kendi teklifinde direniyor. Yeni işe girecekler için kıdem tazminatını yasa hükmüne göre diyerek ipotek altına almaya çalışıyor.
Kerim: Sendikada Kamu İş kimseye daha fazla vermedi bize de vermez anlayışı var bu yanlıştır. Sendika kendi belirlemiş olduğu rakamlarda ısrar etse grev başarılı olur. Bir kadın işçi: Greve çıktığımız taleplerden taviz vermememiz gerekiyor. İstediğimizi mutlaka elde etmemiz gerekli, ben buna inanıyorum bunda kararlıyım.
ÖZGÜRLÜK: Greviniz hakkında başka söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Hasan: Bozuk para, jeton ve kâğıt 100 liralıkların biriktirilmesini istiyoruz.
NE DEDİLER?
Çimse-iş Sendikası İst. Sekreteri Süleyman Yıldız
Taban yöneticilerden ileridir
ÖZGÜRLÜK: Toplu iş sözleşmesinde grev sürecine nasıl gelindi?
Süleyman Y.: İşyerinde 324 kişi çalışıyor. Ortalama ücret 90 bin brüt. İşçilerin eline net 60 bin lira kadar geçiyordu. Aynı işkolunda 14 özel şirkete bağlı işyeri vardı. Bu düzeye getirmeyi amaçladık. İşyerinde 35 kişilik toplu iş sözleşmesi kurulu oluşturduk. Kurul tabandaki işçilerle görüşerek talepleri tespit etti.
ÖZGÜRLÜK: Kamu-İş’in yaklaşımı nasıl oldu?
Süleyman Y.: Lokavt kararı almayacağını belirtti. Yıldız parkının çimenleri iyi grev yeri olur diyorlardı. 58. güne kadar teklif gelmedi.
ÖZGÜRLÜK: En çok tartışılan maddeler nelerdi?
Süleyman Y.: Eski sözleşmede prim vardı. Çito-San’da prim yok diye primi kaldırmak istediler. Ayrıca toplu iş sözleşmesinde “İşyerinde kültür ve spor faaliyetleri yapılır. ‘ diye bir madde vardı. Kültür kelimesinin kaldırılmasını istedi. Bu kültürden korkmanın bir sonucu.
ÖZGÜRLÜK: Eğitim faaliyetlerini nasıl sürdürüyorsunuz?
Süleyman Y.: Şubelerin eğitim yapma yetkisi yok. Tüzüğe göre eğitim merkezi olarak yapılıyor ki bu da yetersiz. Biz ancak grev sırasında tek tek işçilerle görüşüp konuşuyoruz.
ÖZGÜRLÜK: Sözleşme sonuçları sizce nasıl?
Süleyman Y.: Primin brüt maaşın % 22 olmasını kabul ettirdik. Grev sürecinde emekli olanların kıdem tazminatı güvenceye alındı. Gece çalışılması durumunda saat ücretlerine zam yapıldı. Bayram parası eski sözleşmede yoktu, şimdi alınacak. Sosyal haklar paket olarak ayda 30 bin ura olarak kabul edildi. Tam rakamları veremiyorum çünkü sözleşme metni yok, henüz çıkmadı. Taslak metni sendikada işçilerin onayına sunuldu. Kabul edildikten sonra sözleşmeyi imzaladık.
ÖZGÜRLÜK: Türk-İş yöneticilerinin Mayıs ayında Kaya Erdem ve Kazım Oksay arasında yapılan görüşme sonunda 1988 yılı ücret artışı % 38-29 olarak tespit edildi. Sizin sözleşmeniz bunu aşabildi mi?
Süleyman Y.: Evet aştı. Eski sözleşmeye göre % 100 civarında bir artış var.
ÖZGÜRLÜK: Kamu-İş’in dayatmacı tavrını kırabilmek için diğer grev ve sendikalarla dayanışmanız oldu mu?
Süleyman Y.: Biz daha önceleri Kamu İş’in dayatmalarına karşı mücadele etmek istedik. Genel Başkan Türk-İş başkanlar kurulunda 26 fabrikada direnişe geçelim bizi destekleyin dedi. Ama olumlu bir yanıt alamadı. Bundan sonra 5 işyerinde 17 gün greve gittik ve Kamu-Sen’in yüzdelerinin üstüne çıktık. Kamu-Sen’e karşı ortak mücadele gerekli. Bunun için genel merkez, şube ve çalışanlar birleşmeli.
ÖZGÜRLÜK: Darphane işçileri “bizim grevimiz sürerken Çimse-İş sözleşme imzalamamalıydı. Dayanışma açısından bu gerekliydi. Eğer ortak davransaydık şimdi daha güçlü olurduk.” diyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Süleyman Y.: Grev 113 gün sürdü. Herkesin problemi var. İşçilerin dayanma gücü de bir yere kadar. Oylama sonunda taslak kabul edilince sözleşmeyi imzaladık.
ÖZGÜRLÜK: Dayanışmanın sağlanması biraz da sendikacıların bu konuda işçileri eğitmesine bağlıdır. Özellikle bilinçli sendikacılara düşen görev, işçi sınıfının dayanışmasını geliştirmek değil midir?
Süleyman Y.: Evet ama Türkiye’de sendikacılık gerçeği bu. Herkes kendini kurtarmaya çalışıyor ve işçi sınıfı bundan zarar görüyor. Sendikaların başında olanlar koltuklarından kork-masalar taban çok şey yapar. Bu gün taban yöneticilerden ileridir.
Kazlı Çeşme Deri Sanayisinde 1500 işçiden iş cinayetine protesto
Kazlıçeşme’nin en büyük deri fabrikalarından Kampane Deri sanayinde meydana gelen iş kazasında, elindeki benzin bidonunun parlamasıyla bütün vücudu yanarak yaralanan 25 yaşındaki Mehmet Bayraktar 15 Eylülde öldü. Ertesi gün cenazesi, çalıştığı fabrikanın önüne getirildi. Cenazeyi çalıştığı fabrikada ve Kazlıçeşme’nin diğer fabrikalarında çalışan 1500 kişilik bir kalabalık karşıladı. Deri-İş sendikasının yöneticileri yaptıkları konuşmada iş kazasının ilkel şartlar ve geri kalmış makinalardan kaynaklandığını, sermayenin tek amacının işçi güvenliği değil günlük kârına kâr katmak olduğunu belirttiler. Konuşmanın tamamlanmasından sonra “katil iktidar” “katil işveren” “iş cinayetlerine son” sloganlarıyla Kazlıçeşme karakoluna doğru yürüyüşe geçtiler. İşçiler daha sonra saygı duruşu yaparak bu günü direniş günü ilan ederek işbaşı yapmadılar.
Hurma Elektronik Grev sürüyor
Bayrampaşa’da 25 kişinin çalıştığı Hurma elektronik sanayi fabrikasında 4Temmuz’da başlayan grev devam ediyor. Hurma elektronik işçileri yayınladıkları bir bildiri ile grevlerini şöyle anlatıyorlar:
“Özellikle 12 Eylül’den sonra yasalarda yapılan anti demokratik değişikliklerle artık “işçiler bu yasalarla grev yapamazlar.” denildiği bir dönemde bizden önce birçok sınıf kardeşimiz tüm olumsuzluklara karşın grev bayrağını onurlu bir şekilde dalgalandırmalardır.
Bizler de Tersane grevleriyle başlayan Derby, Dora, Migros, Kazlıçeşme, Ambarlar ve daha birçok sınıf kardeşimizin başarı ile sonuçlandırdıkları bu görevi Otomobil-İş Sendikası Topkapı şubesine bağlı Hurma Elektronik’ten devralmış bulunuyoruz.
İşçi sınıfı açısından İstanbul’un önemli bir semti olan Bayrampaşa’da açtığımız bu mücadele okulunun bizim gelişen sınıf mücadelesini daha iyi kavramamıza büyük katkısının olacağı inancındayız. Çünkü grevden önce ve grevle birlikte bize karşı takındığı tavırlarla Hurma Elektronik işvereninin ve dolayısıyla tüm işverenlerin gerçek yüzlerini bir kez daha görmüş olduk.
İşveren açısından yıllık yüz milyon kârlarla işyerlerimiz adeta “altın yumurtlayan bir tavuk” durumundadır. 1988’in ilk üç ayında özellikle kapalı devre, uydu anten ve diğer elektronik cihaz satışı 1988 yılının cirosuna eşdeğerdedir.
İşçi sirkülasyonu çok yoğun olduğundan kıdem ortalaması yaklaşık üç yıldır. Yirmi yıllık tarihi olan işyerimizde şimdiye kadar hiç kimse emekli olmamıştır. Aidimiz maaşlar en son asgari ücretin de altında kalmıştır.
Saat ücretlerimize istediğimiz zam eski ücretlerimizin çok düşük olmasından dolayı ancak yeni asgari ücrete denk düşüyordu. Buna rağmen işveren hiçbir önerimize olumlu yaklaşmamıştır.
Grevin bize, kendi bilimimizi öğrenmemize ve sınıf kardeşliğimizin daha da pekişmesine çok önemli katkısı olan bir mücadele okulu olduğunun bilincindeyiz. Bu okuldan işçi sınıfına yakışır bir şekilde ve işçi sınıfı bilimi ile donatarak çıkacağımıza olan inancımız tamdır.”
Askeri fabrikada direniş
Zeytinburnu Ağır Bakım Tamir Fabrikası’nda çalışan 400 işçi ücretlerinin azlığını protesto ederek maaş bordrolarını mektupla Milli Savunma Bakanlığı’na gönderdiler.
Harb-İş üyesi işçiler sendikanın İstanbul şube yöneticilerini işyerlerine davet ederek “Lütfen işçinin sorunlarını dinleme cesaretini gösterin” şeklinde uyardılar.
Zeytinburnu Postanesi önünde maaş bordrolarını topluca postalayan işçiler yaptıkları konuşmada şunları söylediler.
“İşçi Sağlığı Derneği’nin bilimsel yöntemle hazırladığı asgari ücret çalışmasına göre 4 kişilik bir ailenin asgari geçinme miktarı 407 bin TL’dir. Bizde ise ortalama bir işçinin eline geçen rakam 140 bin TL’dir. 1980 yılından bu yana aldığımız ücretler yüzde 50 azalmıştır. Yoksulluktan doğan sıkıntılarımız, dertlerimiz hayatımızı bir kâbusa çevirmiştir.”
Protestonun ardından fabrikaya gelen donatım ikmal dairesi başkanı fabrikadaki işçileri toplayarak bir daha iş elbisesi ile dışarı çıkan işçilerin en kötü şekilde cezalandırılacağını söyledi.
Ekim 1988