Kuzey Atlantik İttifakı NATO, bundan 60 sene önce, başını Amerika Birleşik Devletleri’nin çektiği Batılı kapitalist ittifakın sosyalist Sovyetler Birliği’ne ve Doğu Bloku’nun halk demokrasilerine karşı kuşatma, taciz, saldırı ve savaş örgütü olarak kuruldu.
Batılı kapitalist ittifak, IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlarla ekonomik alanda, çeşitli bölgesel örgütlerle politik planda yeni bir savaş düzenine geçtiği gibi, askeri alanda da NATO’yu oluşturarak sistemini tahkim etmiştir. NATO, sanılanın ve iddia edilenin aksine, Sovyetlerden gelen tehdide karşılık olarak değil, bizzat tehdit amaçlı olarak ve Varşova Paktı’ndan tam 6 sene önce kurulmuştur.
Bir taraftan Sovyetler Birliği’ni ve halk demokrasisi ülkelerini askeri bakımdan kuşatma, taciz etme ve gerektiğinde zor yoluyla yıkmayı hedeflerken, bir taraftan da Batılı kapitalist ülkelerin kendi içlerindeki muhalefeti de ezmenin aygıtıdır.
Hemen hemen tüm NATO üyesi ülkelerde gizli olarak kurulan ve bazılarında bugün hala varlığını devam ettiren Gladio (Kontrgerilla) örgütlenmesi, bunun en somut kanıtıdır. Tüm Avrupa ülkelerinde işçi ve halk muhalefetinin gelişmesini önlemek üzere provokasyonlar, sabotajlar, cinayetler ve hükümet darbeleri örgütleyen güçler, eylemlerini NATO ve ABD korumasında gerçekleştirdiler.
1949 yılında 12 ülke tarafından sözde “bölgesel bir savunma örgütü” olarak kurulan NATO, hemen ardından gerçekleştirdiği genişlemelerle 16 ülkenin üye olduğu bir örgüte dönüşmüş, SB ve Doğu Bloku’nun yıkılmasından sonra, oradan gelenlerin bir bölümünü de içine alarak, 26 ülkenin üye olduğu “global” bir örgüte dönüşmüştür.
1999 yılında NATO’nun 50. yılı dolayısıyla düzenlenen zirvede kabul edilen “21 yüzyıl için stratejik konsept” belgesinde, NATO’nun “global askeri bir örgüt” olduğu açıkça ifade edilmiştir. Böylece elli yıllık yalan meydana çıkmış, bu örgütün bir hedefinin olduğu (sosyalizm ve SB), Birleşmiş Milletler’in kuruluşundaki ilkelere aykırı oluştuğu ve bölgesel bir savunma teşkilatı olmayıp saldırgan olduğu, deşifre olmuştur.
NATO bugün, 1.5 trilyon avro bütçesiyle, 22 bin çalışanı ve her an emre hazır 60 bin kişilik ordusuyla ve konsept değişikliğinden itibaren kendi alanı dışında operasyon ve müdahaleler örgütleyen (Afganistan, eski Yugoslavya, Somali ve dolaylı olarak Irak, Sudan vb.) dev bir savaş makinası ve kapitalistlerin global savaşının askeri koludur.
NATO’nun bugün değişik ülkelere dağılmış onlarca askeri üste yüzlerce nükleer bomba ve başlığı, kimyasal, biyolojik ve konvansiyonel yıkım silahları vardır. Ve sürekli genişlemek, dünyanın her yanında kendi düzenini zorbalık yoluyla hakim kılmak niyetindedir.
Bugün dünyayı sarsmakta olan ve giderek derinleşen mali, ekonomik ve sosyal kriz, tüm dünyada gerginlikleri arttırmakta, militarizme yöneliş ve savaş tehlikesini gündeme getirmektedir.
2007 yılı itibarıyla dünyada toplam askeri harcamaların miktarı 1 trilyon 335 milyar dolara çıkmış bulunuyor.
Bu kadar yıkım silahının depolarda çürümek üzere biriktirilmediği bellidir. Nitekim, ekonomik krizden savaş yoluyla çıkma fikri ciddi olarak tartışılabilmektedir. NATO’nun 60. yılı dolayısıyla büyük emperyalist güçlerin düzenledikleri zirvede de bunlar konuşulacak, Doğu’ya doğru genişleme, Çek Cumhuriyeti ve Polonya’ya füze kalkanlarının yerleştirilmesi ele alınacak, işçilere, halklara, ezilen uluslara ve rakip emperyalist güçlere karşı yeni saldırı planları yapılacaktır.
Biz, Uluslararası Marksist-Leninist Parti ve Örgütler Konferansı olarak, bütün ülkelerin işçi ve emekçilerini, NATO’nun 60. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen tüm karşı etkinliklere ve Fransa’nın Strasbourg şehrinde 4 Nisan 2009 tarihinde yapılacak ortak gösteriye katılmaya çağırıyoruz.
– Silahlanma ve savaş harcamaları durdurulmalı, bütçeler halkın ve gençliğin ihtiyaçlarına ayrılmalıdır.
– Askeri üsler sökülmeli, dünya nükleer silahlardan arındırılmalıdır.
– Değişik ülkelerde bulunan işgalci NATO güçleri geri çekilmelidir.
– Saldırgan bir savaş ve terör örgütü olan NATO dağıtılmalıdır!
Uluslararası Marksist-Leninist Parti ve Örgütler Konferansı
nato ve türkiye*
Türkiye, 1952’de NATO’ya üye oldu. Gerekçe, “Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü”nün kurucu antlaşmasının 3., 4., ve 5. maddelerine uygundu: ortak savunma için yeteneklerini geliştirecek, toprak bütünlüğü, bağımsızlık ve güvenliği tehlikeye düştüğünde ya da saldırıya uğradığında, NATO’nun “ortak savunması”ndan yararlanacaktı. Kitleleri aldatmaya yönelik sinsi bir taktik ve iddiaydı bu.
Adnan Menderes hükümeti, Kore Savaşı’nda ABD ve Güney Kore’nin yanında savaşmak üzere 5000 kişilik askeri güç göndererek NATO üyeliği konusundaki isteğini ortaya koymuştu. Türkiye yöneticileri, Kore’deki “fedakarlıkları”nı NATO üyeliği için dayanak olarak kullandılar. Sadakatlerini kanıtlamışlardı. 17 Ekim 1951 tarihli bir protokol ile Türkiye ve Yunanistan’ın “Kuzey Atlantik Antlaşması”na katılmaları onaylandı. Türkiye, 18 Şubat 1952’de NATO’ya resmen üye oldu. Yedi ay sonra (8 Eylül 1952’de), İzmir’de Müttefik Kara Kuvvetleri Karargahı (LANDSOUTHEAST) kurularak, başına ABD’li bir korgeneral getirildi. 1954’te Fransız, İngiliz ve İtalyan askerleriyle üs güçlendirildi. Türkiye tarafından 10 Mart 1954’te imzalanan “NATO Kuvvetler Statüsü Sözleşmesi”yle ABD’nin Türkiye topraklarında askeri tesisler ve üsler kurması ve askeri güç bulundurulması kabul edildi. 1966’da, NATO’ya ait “tesisler”nin sayısı 112’ye çıkarıldı. Sayı yıllar geçtikçe arttı. NATO denetimindeki üslere, Türk yöneticilerinin NATO ve ABD komutasından izinsiz girmeleri yasaktı. 1976’da imzalanan “ABD-Türkiye Savunma ve İşbirliği Anlaşması”yla İncirlik, Kargaburun ve diğer bazı üslerin NATO adına ABD tarafından kullanılması garantiye bağlandı. 1980’de 12 Eylül askeri yönetimi tarafından imzalanan “Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması”yla 12 askeri üssün NATO adına ABD tarafından 5 yıl süreyle kullanılmasına karar verildi. Süre aşıldı, ancak anlaşma, ABD’nin istekleri yönünde yürürlükte kalmaya bugün de devam ediyor.
Türkiye topraklarındaki NATO ve ABD üsleri süreç içinde sayısal olarak arttırıldı ve teknik yönden güçlendirildiler. Bu üslerin en önemlilerinin başında Adana’daki İncirlik Hava Üssü gelir. İncirlik, ABD Hava Kuvvetleri 39. Ana Jet Üssü olarak kullanılıyor. Bölge ülkelerine saldırıların ve Irak-Afganistan işgalinin Türkiye topraklarındaki karargahıdır. İzmir Çiğli’de bulunan İzmir Hava Üssü, NATO’nun Türkiye’deki en eski üssüdür. ABD hava kuvvetlerine (USAFE) bağlı bu üste 42 bombardıman uçağı ve askeri personel bulunmaktadır. Üs’te I-HAWK ve Roland füze sistemleri konuşlandırılmıştır. 11 Ağustos 2004’te LANDSOUTHEAST karargâhı Napoli’den İzmir’e taşınmış, 1 Ocak 2006’da da ABD 16. hava filosu, Almanya’nın Ramstein hava üssünden buraya yerleştirilmiştir. Türkiye topraklarındaki çok sayıdaki üslerin diğer bazıları şunlardır: Şile üssü, Stinger füzelerinin fırlatılması amaçlı kullanılıyor. Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığı, NATO’ya ait AWACS’ların bulunduğu üstür. Balıkesir 9. Hava Jet Üssü’nde “Vault” füze rampaları (6 adet) bulunmaktadır. Bunun dışında; Muğla Aksaz Deniz Üssü, Ankara-Ahlatlıbel, Amasya-Merzifon, Bartın, Çanakkale, Diyarbakır-Pirinçlik, Eskişehir, İzmir-Bornova, İzmit, Kütahya, Lüleburgaz, Sivas-Şarkışla, İskenderun, Ordu-Perşembe, Rize-Pazar, Erzurum ve Mardin’de NATO’ya bağlı Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezleri (CAOC6) bulunmaktadır.
NATO’nun, İkinci Dünya Savaşı ve sonrası koşulların ve ABD’nin başını çektiği Batılı büyük güçlerin askeri politikalarının ürünü olması, Türkiye’nin NATO üyeliğinin koşullarını ve çerçevesini belirledi. NATO üyeliği bağımlılık koşullarını ağırlaştırdı, Türkiye’nin üyeliği NATO’nun etki ve askeri faaliyet sahasını Sovyetler Birliği’nin sınırlarına kadar genişletirken, komşuları tarafından Türkiye NATO’nun ve ABD’nin ileri bir karakolu olarak görüldü ve bölge ülkelerinin ilişkileri giderek gerginleşti. NATO’nun Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni ve Doğu Avrupa’daki halk demokrasisi ülkelerini askeri hedef saydığı dönemlerde, Türkiye, Sosyalist Sovyetler Birliği’nin kapitalist güçler tarafından kuşatılmasında İran Şahlığıyla birlikte iki önemli gücünden biri oldu. NATO Güneydoğu Karargahı’nın İzmir’de konuşlanması Türkiye’ye verilen rolün bir göstergesiydi. ABD, NATO aracıyla Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de konvansiyonel ve nükleer askeri varlığını garanti etti. NATO üyeliği, ABD başta olmak üzere Batılı büyük güçlerin politikalarının taşeronluğu anlamına geliyordu. 1960-61’de patlak veren ABD-SSCB “füze krizi” sırasında ABD’nin atom füzelerinin Adana’daki İncirlik üssüne yerleştirildiği ortaya çıktı. Türkiye, “NATO üyeliğinin gerekleri” adına Balkanlarda, Ortadoğu ve Kafkasya’daki “tarihi ve kültürel ilişkileri”ni Amerikan stratejisinin hizmetine sundu. Bu bölge ve ülkelerde işbirlikçi güçlerin hakim olması için çaba gösterdi. İslam inancını ve “Türk kültürü”nü bu amaçla istismar etti. Yugoslavya’da, Bulgaristan, Makedonya, Yunanistan, Arnavutluk’ta gizli-açık lobi faaliyetleri yürüttü. Yugoslavya’nın parçalanmasında, Balkan ülkeleri ve Doğu Avrupa’da Amerikan işbirlikçisi güçlerin yönetimi ele geçirmelerinde rol aldı. Balkanlar’da ve Kafkasya’da “Türklük ve İslamlık” propagandasıyla özel bir görev üstlendi. Azerbaycan başta olmak üzere çeşitli ülkelerde darbe tezgahlamaya kalkıştı. Bosna-Hersek, Kosova, Somali’ye asker gönderdi. NATO üyesi olma gerekçesiyle asker bulundurduğu ülkelerin sayısı bugün 23’e çıkmış durumda. NATO üyeliği, Türkiye’nin Irak ve Afganistan işgallerinde ABD-İngiliz ordularına karargah hizmetinin en önemli gerekçesi ve dayanağı oldu. Devlet ve hükümet yöneticileri, Afganistan’a asker göndermeyi NATO üyeliğinin gerekleriyle izah ettiler. NATO’nun Türkiye’deki varlığı ve Türkiye’nin NATO üyeliği, ülkede ve bölgede gericiliğin güç kazanmasının, askeri darbelerin, içerde ve bölge ülkeleri arasında gerginlik ve çatışmaların artmasını getirdi. Halk muhalefetinin gelişmesini önleme ve bastırma, işbirlikçi güçleri egemen durumda tutma amaçlı sabotaj, cinayet, darbe vb. örgütleyen güçler, NATO ve ABD korumasında eylemlerini sürdürdüler. NATO bünyesinde ve ABD-İngiliz gizli servislerinin denetiminde kurulan Glaido örgütlenmelerinin bir türü olan Türk Kontrgerillası, bir devlet örgütlenmesi olarak, 60 yıla yakın süredir faaliyet halindedir.
Bugün Türkiye’nin bağımsızlığı ve demokratik bir ülke haline gelmesinin önündeki en önemli engellerden biri de NATO ve Türkiye’nin bu askeri saldırı örgütüne üyeliğinin devam etmesidir. Türkiye, hem NATO üyeliği aracıyla hem de ABD ile askeri işbirliği anlaşmalarıyla adeta zincirli bulunmaktadır. Bu zincirlerin koparılması, NATO’dan çıkmayı, ABD başta olmak üzere emperyalistlerle imzalanmış ikili ve çok yönlü tüm işbirliği anlaşmalarının iptalini, Türkiye’de NATO ve Amerikan üslerinin sökülüp atılmasını, Türkiye toprakları üzerindeki Amerikan nükleer-biyolojik vs silah ve cephaneliğinin imha edilmesini gerektirmektedir. Türkiyeli ileri işçi ve emekçiler, Türk-Kürt ulusu ve tüm milliyetlerden Türkiye işçi ve emekçilerinin devrimci sınıf partisi, ilerici Türkiye aydınları bunun için mücadele etmektedirler. Bu mücadele 1960’lı yıllardan başlayarak sürmüştür ve bugün de devam etmektedir. 2004’te İstanbul’da düzenlenen NATO Zirvesi güçlü protestolarla karşılandı. Türkiye’nin NATO üyeliği ve ABD ile askeri anlaşmalar çerçevesinde zorunlu tutulduğu politikaların son bulması, Balkanlar’dan Ortadoğu ve Kafkasya’ya kadar geniş bir bölgede, Amerikan emperyalist stratejisinin darbe yemesi, bölge ülkeleri arasında dostluk ilişkilerinin geliştirilmesi ve halkların kardeşçe yaşamaları önündeki büyük bir engelin aşılması ve halkların bağımsızlık, demokrasi mücadelesinin güç kazanması anlamına da gelmektedir. Bu mücadele, bu yönüyle de bugün çok daha önem kazanmıştır. Bunun içindir ki, NATO’nun 60. kuruluş yılı ve Türkiye’nin üyeliğinin 57. yılı olan 2009, bu askeri saldırı örgütünden çıkış ve ona karşı mücadele yılı olarak ilan edilmiştir. Güçlü protestolar örgütlenecek, paneller, bilgilendirme toplantılarıyla halk kitlelerinin aydınlatılmasına çalışılacak ve NATO ve ABD üslerinin kapatılması için mücadele yükseltilecektir.