Bir makale, bir görüşme, bir söyleşi ve “Kürt sorunu tarafından rehin alınmış Türkiye”ye biçilen yeni rol

Bir makale, bir görüşme, bir söyleşi ve “Kürt sorunu tarafından rehin alınmış Türkiye”ye biçilen yeni rol

M. ZEKİ FIRAT

 

Uzun yıllar Türkiye’de de çalışmış olan CIA’nın Ortadoğu İstasyon şeflerinden Graham Fuller, geçtiğimiz günlerde, BBC ile yaptığı bir söyleşide; “Türkiye Kürt sorunu tarafından rehin alınmış durumda, ancak doğru yolda ilerliyor” tespitiyle ilgi çekici açıklamalarda bulundu. Yeni ABD başkanının seçildiği günlerin ertesinde yapılan ve üzerinde çalışıldığı gözden kaçmayan, her cümlesi hesaplanarak ifade edilmiş olan söyleşi, Türkiye’nin esir alındığı Bush politikalarından sonra, bu defa, Obama ve ekibinin yeni planlarıyla kuşatılacağını ve Ortadoğu’daki bataklığa farklı ve “daha cazip” gerekçelerle çekileceğini göstermektedir.

Fuller’in yaptığı tespit ve önermeler Türkiye medyasında geniş yer buldu.

Söyleşinin Türkiye’de tartışıldığı ve haber olarak yayımlandığı gün, gazetelerde, The New York Times İstanbul muhabiri Sabrina Tavernise imzasıyla “Reformlar duraklıyor, liberaller artık ateşkesi sürdüremiyor başlığıyla çıkan bir makalede ise, AKP(’nin) reformcu politikalardan vazgeçerek daha milliyetçi bir çizgiye kaydığı için liberal köşe yazarları ve entelektüellerin artık Erdoğan’ı eleştirmeye başladığı belirtiliyordu.

The New York Times’ta yayımlanan makalede ayrıca, “Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’nin güçlü ordusuna yakınlaştığı” belirtilerek, liberal Türk yazar ve entelektüellerinden Hasan Cemal, Mehmet Altan, Yasemin Çongar ve Kürt yazar Altan Tan’ın hayal kırıklıklarına ve AKP hakkındaki tespitlerine de yer verildi.

BBC’nin Fuller ile yaptığı söyleşi ve The New York Times’ta yayınlanan makalede üzerinde durulan konular, Kürt sorunundaki gelişmeleri, yaşananları ve geleceğe dair politik yaklaşımları da ortaya koyuyor ve üzerinde durmayı hak ediyor.

Yine aynı gün gazetelere konu olan başka bir gelişme ise, Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Lagendijk’in AB-Türkiye ilişkilerine dair açıklama ve yorumlarıydı. Kürt sorunu, AKP’nin kapatılma davası sonrasında aldığı tutum ve gelişmeler, “AB reform süreci”nin tıkanması, DTP’nin kapatılma davası ve DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ile Lagendijk’in diyaloguna da medyada yer verildi. Türk-Lagendijk diyalogu da kayda değer mesajlar içeriyordu: “Kapatma davasından sonra AKP’nin takındığı tavırla, DTP’nin önemini daha iyi anladık diyen Lagendijk’e, Türk’ün “Bizi yalnız bıraktınız” yönlü serzenişi de eklenince, önümüzdeki günlerde Kürt sorunu konusundaki gelişmelerin boyutu daha da genişliyor.

Değinilen her üç gelişmenin gösterdiği, önümüzdeki günlerde Türkiye’de Kürt sorunu ve diğer alanlarda yaşanacak gelişmelerin boyut kazanacağıdır. Sözü edilen gelişmeler, uluslararası müdahaleler, kuşatılmışlık, AKP’ye biçilen rol ve Kürt sorunu üzerinden yapılmak istenen hamleler hakkında da önemli mesajlar vermektedir.

Sorunun daha iyi anlaşılması için, Eski CIA İstasyon Şefi Fuller’in BBC ile yaptığı söyleşide dile getirdikleriyle devam edelim. Mutlu bir Diyarbakır dış siyasette önemli bir araç olur diyen eski CİA İstasyon şefi, “Türkiye’nin, Kürt sorununu çözmesi halinde bölgede lider ülke olacağını” belirterek şöyle devam ediyor: “O zaman İran, Irak ve Suriye’nin kendi Kürt nüfusundan korkması gerekecek. Çünkü Türkiye söz hakkını elde edecek.” Fuller, yeni dönemde Türkiye’ye “bölge gücü” olmayı önermektedir! ABD’nin BOP ile gündeme getirdikleri revize edilerek, yine Kürtlerin özgürlük talepleri istismar edilerek,  Kürtler himaye edilerek ilerlemek gerektiğini açıklıyor. Fuller’in ilgilendiği, yıllardır ezilen ve sömürülen Kürt halkının durumu ve talepleri değildir. O, ABD’nin yeni dönemde üstünlük sağlamak için Türkiye’nin önüne atılacak yemleri allayıp pullayarak Türkiye’nin ağzını sulandırmakla, Kürtleri, direniş ve mücadeleden alıkoyup Kürt burjuvalarının ve işbirlikçilerinin peşine takmakla meşguldür.

Amerikan istihbarat örgütlerini bir araya getiren ve bir süre önce küresel beklentiler raporunu açıklayan Amerikan Ulusal İstihbarat Konseyi’nin başkan yardımcılığını da yapan Fuller, söyleşide, Türkiye ve ABD çıkarlarının birbiriyle uyuşmadığını söyleyip Türkiye’nin Washington yörüngesinde olmayan bir siyaset izlemesi gerekir” diyerek, iddialarını şöyle sürdürüyor: “Türkiye’nin Amerikan planlarına dahil olması idam fermanını imzalaması anlamına gelir.

Fuller, Türkiye’deki ABD karşıtlığını da gözeterek hareket etmektedir. Daha makul olanı önerdiğini düşünmektedir. Maniple edici sözler ve olanaklar sunduğunu düşünmektedir. Ama burada, Bush politikalarının iflasını ilan etmek, ABD’nin ve onun BOP ile Ortadoğu halklarına sömürü, baskı, acı ve gözyaşından başka bir şey sunmadığını ikrar etmek yerine, hileli yollara başvurarak, dolanarak ve Türkiye’ye büyük payeler biçerek, yeni tuzaklar sunmaktadır.

Türkiye’nin bir bölge gücü olma potansiyeli taşıdığını, ancak Kürt sorununu çözmedikçe bunu başaramayacağını belirten Fuller, Kürt sorununu çözmeden Türkiye bir bölgesel güç olabilir mi? sorusuna ise, “Bu kesinlikle mümkün değil. Türkiye, Kürt sorunu tarafından rehin alınmış durumda. Mutsuz bir Diyarbakır, Türkiye’yi bölgede güçsüz hale getirir ve Kürt sorununu manipüle etmek isteyen düşmanlarının yönelimlerine karşı daha savunmasız kılar. Bu, Türkiye’nin Irak, İran ve Suriye ile ilişkilerinde elini bağlayan bir unsur olur. Ancak, mutlu bir Diyarbakır, Türkiye’nin dış siyasetinde kullanabileceği çok önemli bir araç olacaktır.” yanıtını vererek, Türkiye’nin ağzını sulandıracak stratejisini daha da somut olarak açıklamaktadır: Türkiye, kendi Kürt sorununu çözebilirse, bölgede daha güçlü olabilecek ve o zaman İran, Irak ve Suriye’nin kendi Kürt nüfuslarından korkması gerekecek. Çünkü o zaman Türkiye Kürt meselesi konusunda söz hakkını eline geçirecektir.

Bu değerlendirmeyle, Fuller, ABD’nin yeni dönemde Türkiye ve Kürt sorunu alanında önüne koyduğu ya da koymayı düşündüğü hedefleri de sıralamış bulunmaktadır.

Fuller, Kürtleri de cezbedici öneriler sunduğunu düşünmekte ve bunu özellikle yapmaktadır. Dahası, Türk egemen güçleriyle Kürt burjuva-feodal çevrelerinin ağzının suyunu akıtacak önermelerde bulunduğunu bilmektedir. Ancak buradan Kürtlerin payına özgürlük ve demokrasi düşeceğini düşünmek, Kürt sorunun selamete kavuşacağı, ABD eliyle Türkiye’nin başının göğe ereceğini beklemek, ABD’nin eski ve yeni planlarını anlamamaktır. Emperyalizmin içine girdiği ekonomik kriz döneminde aradığı yeni çıkış yolarını, demokrasi için, halkların çıkarı için açılan yollar olarak düşünmek, en hafif deyimiyle saflık olacaktır.

Kürt sorununda şiddetin sürdüğü, operasyonların devam ettiği, çatışmalarda her gün Türk askeri ve Kürt gençlerinin hayatını kaybettiği, AKP hükümetinin baskıcı politikalarda mesafe almaya çalıştığı, yeni Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ tarafından psikolojik harp yöntemleri de dâhil olmak üzere açıklanan yol haritasının AKP Hükümeti tarafından benimsendiği, Başbakan Erdoğan’ın Bölge illerine yaptığı gezilerde verdiği mesajlar ve talimatlarla ortamı daha da gerdiği, yerel yönetim seçimlerinin gündeme girmesiyle birlikte, şiddet sarmalının daha da arttığı, başbakanı protesto eden gençlerin polis ve asker kurşunlarına hedef olduğu, gençlerin ve çocukların hayatını yitirdiği ve daha birçok olumsuz gelişmenin yaşandığı koşullarda, Fuller, Türkiye’nin ve AKP hükümetinin doğru yolda ilerlediğini iddia ederek, üzerinde yürümesi gereken “sağlam” zemini de tarif etmektedir.

ABD, yeni dönemde, Obama başkanlığında, Ortadoğu’da, bölgede, Türkiye’de ve Kürt sorunda inisiyatifini arttırmak ve mesafe almak istemektedir. Bu sorunları durduğu yerden ileriye taşımak ve ‘çözmek’ istemektedir, ancak bu çözüm, ABD’nin emperyalist planlarının kapsamı ve başarı kategorisi içindedir. Bu “açılım” ya da “çözüm”, bölge halklarının esir alınması, bölge devletlerinin ileri karakol haline getirilmesi, farklı uluslar, dinler ve mezhepler arasında sorunlar yaratma, çelişkileri daha çok kaşıma, kullanma, yaratılan çelişki, çatışma ve savaşlardan güç ve iktidar kazanmaya yöneliktir.

Kürt sorununun çözümü konusunda, aceleci olmadığını göstererek; “Bu tür meselelerin bir gecede halledilmeyeceğini belirten Fuller, “Türkiye doğru yönde ilerlemektedir” iddiasında bulunurken, Türkiye’ye, ‘sizin güç kazanmanız, bölgede rol kapmanız ve güçlü bir müttefik haline gelmenizi istemekteyiz’ mesajı vermektedir. Böylece esas meselesinin Kürt sorununun çözümü değil, Türkiye’nin piyon olarak kullanılması, Kürtlerin beklenti içine sokulması, ulusal direniş hareketlerinin güçten düşürülmesi, teslim alınması ve statükonun devam ettirilmesi olduğunu, bu amaçlarla plan yaptıklarını ele vermektedir.

Yeni ABD Başkanı Obama’nın seçilmesinden hemen sonra Cumhurbaşkanı Gül’ü arayarak yaptığı konuşmada, “teröre karşı haklı mücadelenizde yanınızdayız” demiş olması da düşünülünce, önümüzdeki dönemde Kürt sorununun temel mesele olarak ele alınacağını, ancak sorunun bir çözüme ve selamete kavuşturulması bir yana, daha karmaşık hale getirileceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

The New York Times’ta aynı günlerde yayımlanan ve isabetli bir yorum olan “AKP liberallerin desteğini kaybetti” içerikli makalesini bile yok sayan Fuller, Türkiye’nin Kürt sorununda doğru yolda ilerlediğini söylerken, AKP ile TSK’nın girdiği ilişki ve mutabakata destek sunduğunu da gizlememektedir.

Türkiye’nin birbirine düşman tüm ülkelerle yürüttüğü dostluk ilişkisine de değinen Fuller, “Bence ABD, buna benzer bir siyaseti, kendisi için de uygulayabilir. Amerika, izlediği siyasetle kendisine düşman yaratıyor. Türkiye de bu tuzağa düştü daha önce diyerek, Obama’nın yeni dönem yürüteceği politikalar bakımından Türkiye’nin görevlerini tarif etmektedir.

Yeni Başkanı Barack Obama yönetimi ile ABD’nin Ortadoğu siyasetinde önemli değişikliklerin olacağı konusunda umutlu olduğunu ifade eden Fuller, şöyle devam ederek, söylediklerimizi teyit etmiş oluyor: “Obama yönetiminin, Bush yönetimiyle kıyaslandığında, Türkiye’de demokratik kurumların önemine daha çok vurgu yapacağını düşünüyorum. Çünkü Bush yönetimi, ilkesel düzeyde bir siyaset izlemedi. ABD’nin bölge siyasetine destekleyenlerin yanında yer aldı.

Özetle söyleyecek olursak; ABD yeni dönemin stratejisini ve planlar oluşturmaya çalışırken, zaten müdahil olduğu Kürt sorununda yeni hedefler belirlemenin hesapları içindedir ve bunun önemli ipuçlarını Fuller sunmuş bulunuyor.

AB ise, uzun süre AKP’ye teslim ettiği Kürt sorununda ortaya çıkan yeni gelişmeleri ve tepkileri de hesaba katarak, yeniden müdahale sahnesine dalmak istemektedir. Türkiye’nin son dönemlerde Irak Hükümeti ile girdiği ilişkiler, Türkiye-Bağdat havayolu seferlerinin yeniden başlamış olması, iki hükümet arasında artan görüşme trafiği, PKK’nin ezilmesi ve etkisiz kılınmasına ilişkin süren ABD destekli projeler, Talabani’nin Türkiye tarafında itibar görmeye başlaması ve diyalog kapıları açılarak “aşiret liderleri” edebiyatının terk edilmeye yüz tutması, yine Kürt Federe Hükümeti temsilcileriyle bir masaya oturulabileceği yönlü açıklama, girişim ve gelişmeler ve daha birçok olay ve gelişme, önümüzdeki dönem Kürt sorununda sıcak gelişmelerin yaşanacağına kanıt olarak gösterilebilir.

Ancak gelişmeler, PKK’nin ezilmesine, Türkiye Kürtlerinin yerel yönetimlerde ve genel parlamentodaki temsilcilerinin zayıflatılmasına dayalı bir politikanın uygulanmak istendiğini göstermektedir. ABD de bunu desteklemektedir. AB’nin buna bir itirazının olmadığı da biliniyor. Kürt ulusal çevrelerinin bu konuda yeni bir beklenti içine girmelerinin ne denli yanlış olduğu, yaşanarak kanıtlanmıştır. AKP’nin Genelkurmay Başkanlığı ile kafa kafaya veren bir tutum içine girmiş olmasını ABD’nın politikalarından bağımsız düşünmemek gerektiği de hesaba katılınca, içeriden ve dışarıdan süren müdahalelerle, Kürt sorununda, –TRT’nin Kürtçe yayın yapma hazırlıkları gibi– en azından mevcut olandan farklılıklar gösteren bazı girişimlerin gündeme geleceğini de göstermektedir. Ancak Kürt halkının eşit haklara dayalı demokratik kazanımlarının gerçekleşmesi, başta Kürt işçi ve emekçilerinin kararlı mücadelesi sonucunda olacaktır. Kürt işçi ve emekçileri ile Türk işçi ve emekçilerinin mücadelesiyse, bu kazanımın, bağımsız ve demokratik Türkiye’nin garantisi olacaktır.

Kürt sorununda gelip dayanılan yer, Türkiye’nin tam bir çıkmaz içinde olduğudur.

Şiddet yanlısı ve inkarcı yaklaşımıyla Kürt sorununu uluslararası bir sorun haline getiren Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu sorunlara, çıkmaza ve “olanaklara” dikkat çeken CIA uzmanı, Türkiye’nin iştahını kabartacağını düşündüğü öneriler eşliğinde bir dolu tez ileri sürerken, yeni tuzaklarıyla, ABD’nin önümüzdeki dönem izleyeceği politikaları da dile getirmiştir. Bunları boşa çıkarmak ise, başta Kürt ve Türk işçi sınıfı ve emekçi halkları olmak üzere tüm Türkiye halklarının boynunun borcudur.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑