Hesaplaşmanın Bir Dönemeci Olarak 2009 Newroz’u

Hesaplaşmanın Bir Dönemeci Olarak 2009 Newroz’u

Y. YILMAZ KARATAŞ

Yerel seçimlerin bir hafta öncesine denk gelen 2009 Newroz’u, Kürt sorunu üzerinden çatışmaların, girişim ve tartışmaların yoğunlaştığı bir süreçte, egemenler ile Kürt halkı ve demokrasi güçleri arasındaki hesaplaşmanın önemli bir dönemeci olarak kutlanacak.

Egemenler AKP Hükümeti üzerinden Kürt sorununda inisiyatifi ele almak için girişimlerde bulunmaktadır. ABD ve Irak’taki yerel/merkezi hükümetlerle silahlı Kürt muhalefetinin tasfiyesi için yapılan görüşmelere, içeride, Kürt sorununun çözümü yönünde beklenti yaratma ve bu beklenti üzerinden Kürt halkının yedeklenmesi hesaplarına bağlı olarak gündeme getirilen “açılım”lar eşlik etmektedir. Türkiye egemenleri ve Güney Kürtlerinin ABD’nin bölge politikaları temelinde işbirliğine sokulması ve bu işbirliğine ‘sivil’ dayanaklar oluşturmak üzere ‘Abantçılar’ın sürece dahil edilmesi, İran rejimine karşı mücadele eden silahlı Kürt hareketinin (PJAK) ABD’nin “terör” listesine alınması gibi gelişmeler, sorunun bölgesel politikalarda önemli bir rol oynamaya devam ettiğini göstermektedir. Bölgede, bir yandan sermaye çevrelerine, öte yandan dinci-gerici örgütlenmelere dayanan ve sadakaya dönüştürülen ‘sosyal yardımlar’ üzerinden halkın yoksulluğunu sömüren AKP Hükümeti, 29 Mart yerel seçimlerini, demokratik Kürt hareketine karşı bir referandum; Kürt sorununda inisiyatifin ele alındığı bir hesaplaşma süreci olarak kullanmak istemektedir.

Yerel seçim sürecinde emek ve demokrasi güçlerinin halk güçlerinin ihtiyacına cevap verebilecek bir birliktelik oluşturamamış olmaları bir zayıflığa işaret etmektedir. Buna rağmen 2009 Newroz’u, seçimlerde sağlanamayan birliğin alanlarda oluşturulması; emek ve demokrasi güçlerinin zaaflarının mücadele içinde aşılması bakımından olanaklar sunmaktadır. DTP Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in Newroz’un ‘Özgürlük ve Barış Bayramı’ olarak kutlanması için meclise verdiği kanun teklifi, egemenlerin sorun karşısındaki tutumunun açığa çıkartılması bakımından önem taşırken; 2009 Newroz’unun bölgenin ve ülkenin olabilecek her yerinde yaygın ve kitlesel kutlanması, halkların eşitlik ve kardeşlik mücadelesinin ilerletilmesi bakımından önemli bir rol oynayacaktır. BOTAŞ kuyularının açılması, hakikat komisyonlarının kurulması, JİTEM-kontrgerilla örgütlenmesinin ve işlediği suçların açığa çıkartılması için emek ve demokrasi güçlerinin Ergenekon Davası’na müdahil olmak üzere gerçekleştirdikleri eylem ve etkinlikler; yine geçen yılın son aylarından bu yana etkisini sürdüren ekonomik kriz ve bu krizin yükünün emekçilerin sırtına yıkılmasına karşı yapılan eylemler, 2009 Newroz’unda sadece Kürt halkının değil, bütün emek ve demokrasi güçlerinin demokrasi, barış ve insanca yaşam talepleri etrafında birleşme olanaklarını genişletmektedir.

KÜRT SORUNUNDA EGEMENLERİN DÖNEMSEL HESAPLARI VE GİRİŞİMLERİ

5 Kasım 2007’de yapılan Erdoğan-Bush görüşmesi ve ardından gerçekleştirilen sınır ötesi hava ve kara operasyonlarından bugüne, AKP ve Genelkurmay ile ülke egemenleri, Kürt sorunu konusunda hem kendi aralarında, hem de ABD ile uyumlu bir politik tutum içinde bulunuyorlar. Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Başbuğ arasında haftalık ‘olağan’ görüşmelerin başlatılmış olması, Genelkurmay’ın TRT’nin Kürtçe kanal açmasını ‘makul’ görmesi ve öte yandan 2008 Nisan’ında yapılan MGK’den sonra Güney Kürtleriyle resmi görüşmelerin başlatılması, bu iki yönlü uyumun somut örnekleridir.

ABD emperyalizmi, Türkiye egemenleri ile Kürdistan Federe Yönetimi arasında doğrudan ilişkilerin geliştirilmesine zemin hazırlarken, öte yandan bu birliktelik üzerinden demokratik Kürt hareketinin tasfiye edilmesi koşullarını yaratmaktadır. ABD’de Obama yönetiminin ilk icraatları arasında PJAK’ın (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) “terör” listesine alınmasının yer alması ve PKK’nin silahsızlandırılması konusunda yeni bir raporun (Barkey Raporu) gündeme getirilmesi, çeşitli çevreler tarafından “Kürtlerin hamisi” olarak görülen ABD’nin sadece “kendi çıkarlarının hamisi” olduğunu ve Kürt sorununa ilgisinin ancak kendi çıkarları söz konusu olduğu zaman ve oranla sınırlı bulunduğunu göstermektedir. 2009 Newroz’u, Kürt, Arap, Fars, Türk bölge halkları arasında çatışma ve çelişki çıkarmaya ve bu çelişki-çatışmalar üzerinden farklı çevreleri kendi politikaları etrafında birleştirme yolunu izleyen ABD emperyalizmine karşı halkların demokrasi, barış ve eşitlik taleplerini alanlarda haykırdığı bir gün olarak kutlanmalıdır.

AKP, bölgede burjuva, feodal-burjuva çevreler ve dinci-gerici dernekler üzerinden örgütlenirken, yoksul halk kesimlerine sadakacı-ianeci bir anlayışla (ve halkın kaynaklarını kendi adına kullanarak) yardımlar dağıtmaktadır. Başbakan Erdoğan’ın her fırsatta övündüğü “75 Kürt milletvekili”nin hemen hepsi Kürt burjuva ve feodal-burjuva çevrelerden gelmekte ve AKP bu çevrelerin politik temsilciliğini yapmaktadır. 2002’de açlık ve yoksulluğu ortadan kaldırma vaadiyle oy toplayan AKP Hükümeti, köye geri dönüş koşullarının sağlanması, GAP’ın halkın çıkarları temelinde yeniden ele alınarak toprak reformunun yapılması, tarım ve hayvancılığın desteklenmesi, başta enerji olmak üzere bölgeden elde edilen kaynakların yine bölgede istihdam yaratmaya yönelik yatırımlarda kullanılması gibi politikaların uygulanması yerine, kır ve kent yoksullarını kömür, gıda yardımlarıyla oyalamaktadır. Üstelik devamlılığı AKP’ye oy verilmesi koşullarına bağlanan bu yardımlar, bölgede açlık ve yoksulluğu ortadan kaldırmak bir yana, derinleştirmekten başka bir sonuç doğurmamıştır. Bir yandan halkı yoksullaştıran politikalar uygulanırken, halkın açlık ve yoksulluğunun yapılan yardımlar üzerinden siyasi çıkarlar doğrultusunda kullanılması, Kürt halkının kendisini sadaka kültürüne mahkûm etmek isteyen zihniyete karşı Newroz’da ulusal demokratik taleplerin yanı sıra iş, toprak ve insanca yaşam taleplerini sahiplenmesinin artık ertelenemez bir ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır.

Anadilde eğitim, operasyonların durdurulması, Fırat’ın ötesindeki Ergenekon’un; JİTEM-kontrgerilla cinayetlerinin açığa çıkartılması için alanlara çıkan Kürtler devletin baskısına, gözaltı ve tutuklamalara maruz kalırken, AKP, Kürt dili ve kültürüyle ilgili “açılım”lar yapmaktadır! Devlet 24 saat Kürtçe yayın yapan televizyon kanalı açmakta, ama özel televizyonlar üzerindeki kısıtlamalar ve siyasilerin Kürtçe konuşma yasağı devam etmektedir. Yerel seçimler öncesine yetiştirilmek üzere yasal alt yapısı hazırlanmadan TRT Şeş adıyla başlatılan Kürtçe yayına, Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümlerinin açılması hazırlıkları eşlik etmektedir. Yerel seçimlere endeksli olarak ve yasal dayanakları oluşturulmadan yapılan bu girişimler, egemenlerin derdinin halkın taleplerini karşılamak değil; bu talepleri, halkı gerici politikalara yedeklemek için kullanmak olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu adımların akıbetinin yerel seçimlerde alınacak sonuçlara da bağlı olacağını söylemek kehanet olmayacaktır. Kürt halkının ulusal uyanış günü olan Newroz, halkın dil ve kültür ile ilgili taleplerinin istismar edilmek istenmesi, bu taleplerin içinin boşaltılması karşısında, Kürt dili ve kültürü önündeki her türlü yasak ve engellemenin kaldırılması ve anadilde eğitim talepleriyle kutlanacaktır.

2008 Newroz’unda Van’da, Siirt’te, Hakkari’de, Yüksekova’da bayramlarını kutlamak için alanlara çıkmak isten kadın ve çocuklara İsrail’in Filistinlilere yaptığı baskı ve işkencenin aynısını uygulayan vali ve emniyet müdürleri, kameralar önünde çocukların kollarını kıran işkenceci polisler hâlâ görevleri başındadır. Demokratik talepleri için alanlara çıkanlara panzerle ezmekten gözünü kör etmeye kadar her türlü baskı ve işkenceyi reva görenlerin, öte yandan halkın bu istemlerini karşılamak üzere “açılım”lar yapması ne kadar inandırıcıdır? Egemenlerin dönemsel hesapları, Kürt ulusal demokratik hareketinin etkisizleştirilip tasfiye edilmesi ve atılacak adımlarla halkın gerici politikalara yedeklenip sorunda inisiyatifi ele almak biçiminde özetlenebilir. Ve yerel seçim süreci, bu politikanın başarısı için her türlü yol yöntemin kullanıldığı bir süreç olarak işletilmektedir.

HESAPLAŞMADA EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİNİN DAYANAK VE OLANAKLARI

Ergenekon davasıyla ilgili gelişmeler, bölgede Kürt halkına karşı işlenen suçların açığa çıkmaya başlaması, 3 milyonu aşan işsiz ve Mart ayından sonra etkisini daha da hissettirecek olan ekonomik kriz, her milliyetten işçi ve emekçilerin, Türk ve Kürt halklarının emek ve demokrasi mücadele ve talepleri etrafında birleştirilmesi olanaklarını geliştirirken, aynı zamanda bunu acil bir ihtiyaç olarak da dayatmaktadır. Epey bir süredir böylesi birliği sağlamak üzere, ‘çatı partisi’ tartışmalarını sürdüren emek ve demokrasi güçlerinin yerel seçimler sürecinde ihtiyacı karşılayacak bir birlik sağlayamamasının, mücadelenin dayanak ve olanaklarının geliştirilmesi bakımından bir eksiklik olduğu açıktır. Halk güçlerinin ihtiyaç duyduğu mücadele birliğinin nasıl sağlanacağı yerine aday ve partilerin tartışılmasının, emek ve demokrasi mücadelesini geliştirmediği bilinmez değildir.

Emek ve demokrasi mücadelesi içinde yer alan çeşitli güçlerin, “sol”, “sosyalist” çevrelerin AKP’nin hesaplarına bakarak seyircisi kalmakla yetindiği Ergenekon Davası süreci, NATO bünyesinde oluşturulan ‘özel harp dairesi’nin kurulduğu günden bu yana devlet içindeki kontrgerilla-JİTEM örgütlenmelerinin işlediği suçların halkın gözünde görünür kılınması bakımından önemli olanaklar sunmaktadır. Emek ve demokrasi güçlerinin BOTAŞ’ın ‘ölüm kuyuları’nın açılması, ‘bin operasyon’un açıklanması başta olmak üzere, kontrgerillanın halka karşı işlediği suçların açığa çıkartılması ve bu temelde ‘gerçekleri araştırma komisyonları’nın kurulması talepleri üzerinden davaya müdahil olmaları, ülkenin demokratikleştirilmesi ve Kürt sorununun çözümü konularına mesafeli yaklaşan geniş halk kesimlerinin kazanılması bakımından büyük önem taşımaktadır.

Ekonomik kriz nedeniyle her geçen güç açlık ve işsizliğin arttığı koşullarda, artık çatışma ve operasyonlarla çözülemeyeceği görülen Kürt sorunu nedeniyle yılda 26 milyar dolar savunma harcamaları adı altında savaş ve operasyonlara ayrılmaktadır. Sınır ötesi hava operasyonunun bir günlük maliyetiyse 70 milyon insanın bir günlük ekmek ihtiyacı kadardır. Ülkeyi yönetenler, IMF’den kredi almak için halkı daha fazla açlık ve yoksulluğa sürükleyecek birçok yaptırıma evet derken, ülkenin kaynakları 30 yıldır süren çatışmalarda harcanmakta; bir yandan Kürt ve Türk gençleri yaşamını yitirirken, öte yandan halkın açlık ve yoksulluğu artmaktadır. Bu bakımdan ekmek ve demokrasi mücadelesi artık iç içe geçmiş durumdadır ve bu mücadelenin başarısı egemenlerin öncelikleri karşısında halk güçlerinin önceliklerinin örgütlenebilmesini zorunlu kılmaktadır.

2009 Newroz’unun Kürt halkı; emek ve demokrasi güçleri bakımından kazanılmış bir dönemeç olabilmesi, yerel seçimler sürecinde yaşanan eksiklik ve darlıklara teslim olunmadan halk güçlerinin birliğini sağlamak temelinde ele alınmasına bağlıdır. Her milliyetten işçi ve emekçilerin devrimci sınıf partisinin bölgedeki ve ülke genelindeki yerel örgütleri, Newroz sürecini, Kürt ulusal hareketiyle yerel seçimlerde sağlanamayan birliğin alanlarda sağlandığı bir anlayışla ele alıp değerlendirmelidir. Bu temelde 2009 Newroz’u, ülkenin demokratikleştirilmesi ve Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü, Kürt dili ve kültürü önündeki her türlü engelin kaldırılması, Ergenekon sürecinin derinleştirilip kontrgerilla örgütlenmesi ve işlediği suçların açığa çıkartılması, herkese insanca çalışma ve yaşam koşullarının sağlanması gibi taleplerle olabilecek her yerde ve en geniş halk kesimlerinin katılımıyla kutlanmalıdır. Newroz’un egemenlerle hesaplaşmada Kürt halkı, emek ve demokrasi güçleri tarafından kazanılmış bir dönemeç olabilmesi, halk güçlerinin birleştirilmesi yönünde bir ‘uyanış’ günü olarak kutlanmasından geçmektedir. Emek ve demokrasi güçlerinin yerel seçimleri ve sonrasını kazanabilmesi de, bu dönemecin başarıyla geçilmesiyle mümkün olacaktır.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑