8 Mart’ın 100. Yılında Taleplerimiz Hâlâ Güncel

8 Mart’ın ilan edilişinin üzerinden 100 yıl geçti. 14-16 saatlik çalışma sürelerine, iş kazalarının ve yaygın meslek hastalıklarının olağanlaştırıldığı çalışma koşullarına, kadınlara dayatılan sefalete ve aşağılanmaya karşı kadınların başkaldırısının üzerinden neredeyse 150 yıl geçti. Ne yazıktır ki, 21. YY’da, dünyada kadınların, istihdamda, çalışma koşullarında, sağlık ve eğitim hizmetlerinde, siyasette,  sosyal ve kültürel değerlerdeki yaklaşımlarda, toplumsal konumunda yaşadığı sorunlar o dönemden bugüne fazlaca bir değişiklik göstermemiştir. Bu nedenle, özellikle 8 Mart’ın 100. yılında bu sorunları hala konuşuyor olmak üzücü. Ama, “Kadınların eşitliği ve özgürlüğü için verilen mücadelede komünistlerin görevi” başlığı ile sosyalistlerin yürüteceği tartışma, günümüz kadın hareketi içinde bir o kadar önemli olacaktır.

DÜNYA ÖLÇEĞİNDE KADININ EŞİTSİZ DURUMU DEVAM EDİYOR

Dünya ölçeğinde kadınların istihdam alanında karşılaştığı sorunlar ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, kadınların aleyhine olan durum devam etmektedir. Kadınlar için en temel eşitsizlik alanları işgücüne katılım, istihdam, işsizlik, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimde kendini göstermektedir. Sadece krizin derinden hissedildiği 2009 yılına baksak bile çarpıcı rakamlar ortaya çıkmaktadır. İşgücüne katılım oranları, 2009 yılında erkekler için aynı kalarak %64,7 olarak gerçekleşirken, kadınların oranı 1 puan azalarak %51,6’ya gerilemiştir. İstihdam oranları 2009 yılında erkeklerde %72,8 kadınlarda %48 olarak gerçekleşmiştir. İstihdam oranları genelde düşme göstermiş, ama kadın istihdamında düşme daha fazla olmuştur. İşsizlik oranında ise seviye 2009 yılında işsizlik oranı erkekler için 7 puan artarak %6,3 olurken, kadınlar için 9 puan artarak %7 olmuştur.

Korunmasız istihdam alanlarında; 2009 yılında %49,4 erkek, %52,3 kadın istihdam edilmiştir. Kadınların makus kaderi, korunmasız istihdam alanında da devam etmiştir.

Kriz koşullarında, krizin yükü işçilerin ve emekçilerin üzerine yıkılırken, toplumun en alt sıralarında yer alan kadınlar yükün en ağırını çekmektedir. İşten atmalar ve gelen zamlarla artan yoksulluğun kadınlara etkisi yakıcı olarak görünmektedir. Kayıt dışı sektörlerde çalışanların %65’i kadındır. Mülksüz kadın oranı %80,  çalışmayan genç nüfusun ise %88’i kadındır.

KADININ EŞİTSİZLİK VE ÇİFTE SÖMÜRÜ DURUMU, TÜRKİYE’DE DE VARLIĞINI SÜRDÜRÜYOR

İşgücüne katılım, istihdam, işsizlik oranları, şiddet, çatışma ortamları ve yoksulluk kadının eşitsiz halini artırarak devam ettiriyor. Dünya Ekonomik Forumu, Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporunda, Türkiye dünya sıralamasında; 2006 yılında farklılığın en derin olduğu 11 ülke içerisinde yer alırken, krizin derinleştiği 2009 yılına geldiğinde, sıralamada ülkemizin yeri, farklılığın en derin olduğu 6. ülke olarak değişmiştir.

İşgücüne katılım oranları son yirmi yılda kadınlarda %28 azalırken, erkeklerde %12.4 azalma olmuştur. Yine son 20 yılda kadın istihdam oranı %31,8 azalırken, erkek istihdam oranları da %18 azalmıştır.

Kadın işsizlik oranları ’89-’99 arası azalma eğilimi gösterirken, (1989 yılında kadınlar için işsizlik oranı %9,5 iken 1999’da %7,6’ya düşmüş) 2 krizin yaşandığı 1999-2009 arası artmıştır. 2009 yılında kadın işsizlik oranı %14,3 e yükselmiştir. Son yirmi yılda kadın işsizlik oranı %50,5 artış göstermiştir. Kuşkusuz krizin etkilerinin daha derin yaşandığı 2009 yılında işsizlik oranının artışında yaşanan patlama, kadın ve erkek emekçilerin yaşamını cendere altına almıştır. Ama rakamlarda gösteriyor ki, kadının mağduriyeti katmerleşmektedir.

EĞİTİMDE EŞİTSİZLİK SÜRÜYOR

Eğitimde; kadın ve erkek arasındaki farkın azalmasında olumlu gelişmeler yaşanmakla birlikte, eğitim düzeyi yükseldikçe kadınların eğitime katılma oranı düşmektedir. Okuma yazma bilmeyen erkek yaklaşık 986.000 iken, kadın sayısı 3.900.000’dir. İlkokul mezunu kadın sayısı, erkelerden fazla olarak 9.277.000 iken, erkeklerin sayısı 8.800.000’dür. Eğitim seviyesi yükseldikçe fark, kadının aleyhine artmaktadır. Yüksekokula geldiğinde fark neredeyse yarıya yakın artmıştır. Yüksek okul mezunu erkek sayısı 2.100.000 iken, kadın sayısı 1.300.000 olmuştur. Eğitim hizmetlerinin paralı hale getirilmesi ile bu eşitsizlik derinleşmektedir. Bizim gibi gelenekçi toplumlarda, ekonomik gelirlerin azalması ile eğitimde bir tasarruf yapılacaksa, bu kız çocuklarından yapılacaktır. Devlet nezdinde; kız çocuklarının okula gönderilmesi için özel teşvik projeleri olurken; diğer yandan, eğitim paralı hale getirilerek emekçi çocukları, özellikle de kız çocukları okuldan uzaklaştırılmış olmaktadır.

SAĞLIK HİZMETLERİNDE KADINLAR DAHA ÇOK MAĞDUR

Sağlık hizmetlerine ilişkin verilerde, kadının aleyhine bir eşitsizliğin olduğunu göstermektedir. 2008 verileri; 15 ve daha yukarı yaştaki bireylerce belirtilen ve teşhis edilen hastalık sorunları, daha çok sağlık sorunlarını, kadınların yaşadığını göstermektedir. Yine engellilik halinde de durum kadınların aleyhinedir. Belirtilen sağlık sorunlarında kadınların oranı %21,98 iken, bu oran erkeklerde %12,22’dir. Teşhis edilen hastalıklarda kadınların oranı %17,5 iken, erkeklerin oranı % 9,12’dir.

Kamuda yeniden yapılanma kapsamında sağlık alanında yapılan düzenlemeler, genel olarak halk sağlığını olumsuz etkilerken, kadın ve çocuk sağlığı açısından durum daha da kötüleşecektir. Gebelik takibi, çocuk ve doğum ölümlerinde kısmi iyileşmeler yaşanmıştır. Ancak liberalleşme politikaları ile durum tersine döneceğini sağlık hizmetlerindeki aksamalardan görmekteyiz (yeni doğan bebek ölümleri, salgın hastalıklar vb.).

KADIN EMEĞİ İKİNCİL DURUMUNDAN KURTULMUŞ DEĞİL

Kadın emeği hala ikincil emektir. Kadın emeği, ailenin geçimine yardımcı olmak üzere değerlendirilmektedir. Bu nedenle, kadın emeğinin konumlandığı sektörler, ağırlıklı olarak kayıt dışı sektörler olmaktadır.

Kadın emeğinin yoğunlaştığı tarım, gıda, tekstil ve konfeksiyon sektörlerinin çalışma koşulları, kadın emeğinin de çalışma yaşamı içerisindeki konumuna işaret etmektedir. Tarım işçiliği, ülkemizde ağırlıklı olarak kadınların dahil olduğu alandır ve neredeyse tamamı örgütsüz ve kayıt dışıdır. Düzenli çalışma saatleri yoktur. Çalışma süreleri gün doğumu ve gün batımıdır. Ücretleri çok düşüktür. Ülke ortalaması, günlük 10-15-20 liradır. Barınma koşulları ilkeldir.

Sosyal güvenlik yasalarında hala aile işçiliği tanımı yapılmaktadır. Maalesef aile işçisi sayılanlar, sigortalı sayılmayacaklar kapsamında değerlendirilmektedir. Kadınların aile işçisi olarak sayılacak işlerde çalışıyor olması, sosyal güvence yönünden de kadınların mağduriyeti yasalara geçmiş olmaktadır.Aile içi işçilik olarak değerlendirilen tarım işçiliğinde ve küçük imalathanelerde, ağırlıklı olarak kadın çalıştırılmaktadır ve böylece kadınlar sosyal güvenceden mahrum bırakılmaktadırlar.

SÖZ KONUSU KADIN EMEĞİ OLUNCA KÖLELİK DAHA DA ARTIYOR

Çalışma koşulları bakımından da 21. yüzyılda hala iş kazaları, iş cinayetlerine dönüşmüş durumdadır. 7 Şubat 2006 yılında; Ceylanpınar`da Tigem Çiftliği’nde süt sağım işine giderken, içersinde bulundukları kamyonetin dereye devrilmesi sonucu aralarında 13 yaşında bir kız çocuğunun da bulunduğu 10 işçi boğularak yaşamını yitirdi. Tekstil ve konfeksiyon atölyelerinde çalışanlar, işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarından, örgütlenme ve toplu pazarlık haklarından yoksundurlar. 2005 Aralık ayının son günlerinde Bursa’da bir tekstil atölyesinde çıkan yangında, fabrika kapıları üzerlerine kilitli olduğu için 5 kadın yanarak yaşamını yitirmiştir. Sigortaları ise işverence, cezadan kurtulmak için ölümlerinden sonra yapılmıştır. Yine İstanbul’da tekstil işçisi kadınlardan 7’si kapalı kamyonetlerde taşınırken, yağmur nedeniyle oluşan sel sularına kapılarak yaşamlarını yitirdiler. Bu birkaç örnek bile kadınların çalışma koşulları ve karşılaştıkları riskleri, hak ihlallerini göstermesi bakımından çarpıcıdır. Henüz kadınların, işyerinde uğradıkları tacizleri, hakaretleri ve insanlık dışı tutumları saymadık.

Hükümet yetkilileri, “kriz bizi etkilemez” dedi. Ama ülkemizde, her geçen gün işsizlik rakamları büyümektedir. Dünya Bankası Başkanı bile krizin sonuçlarını itiraf etmiş ve Türkiye’deki toplantı sırasında; “59 milyon kişinin işsiz kalacağını, 30 bin bebek ölümü olacağını, kriz nedeniyle, insanların işsiz kaldığını, hayatların mahvolduğunu, kız çocuklarının okula gidemediğini, çocukların kötü beslendiğini, önümüzdeki yıl 90 milyon insan aşırı yoksulluk içinde yaşayacağını….” söylemiştir. Yine resmi istatistik kurumu rakamlarına göre, 375 000 kişi, kurumun belirlediği 275 TL açlık sınırının altında yaşarken; sendikaların belirlediği 750 TL’lık açlık sınırının altında yaşayanların sayısı 1,5 milyonu aşmaktadır.

KADINA YÖNELİK ŞİDDET ARTARAK DEVAM ETMEKTEDİR

Savaş ve çatışma sürecinde emek sömürüsünün daha da yoğunlaşması, hakim cinsiyetçi toplumsal değerler ve işbölümünün yeniden üretilmesi ve daha da gericileşmesi, kadınların yükünü olağanüstü ağırlaştırmaktadır.

Ülkemizde kimliği hor görülen, dili yasaklanan, çocukları, eşi, kardeşi öldürülen Kürt kadınının; kendi dili ve kimliğiyle var olma, kültürünü geliştirme, anadilinde eğitim, sağlık ve kamu hizmeti alabilmesi imkânsız hale getirilmektedir. Çatışma ortamı, her ulustan ve her kimlikten kadının acı çekmesine neden olmaya devam ediyor.

Kısaca, iç savaşların ve devletlerarası savaşların en acı faturasını hala kadınlar ödüyor. Barış ve demokrasi talebi, anadilde eğitim ve kamu hizmeti talebi, hala kadınların güncel talepleri arasında yer almaktadır.

Her gün yeni kadın cinayetlerine, şiddete, tecavüz haberlerine tanıklık ediyoruz. Ayrıldığı eşin öldürdüğü kadınlar, aile meclis kararları ile öldürülen kadınlar, her gün gazete sayfalarına haber olmaktadır. Daha geçen ay Adıyaman Kahta’da Medine Memi, erkek arkadaşı ile konuştu diye dedesi ve babası tarafından diri diri kümese gömülerek öldürülmüştür. Daha önce de şiddet gören ve emniyet güçlerinden yardım isteyen Medine Memi’ye, Sosyal Hizmet Kurumu işlem yapmış ama korumamıştır. Tıpkı Güldünya gibi, Şemsi Anlak gibi, Saadet Ulus gibi… Ülkemizde, son on yılda kadına yönelik şiddet, yüzde 1400 artmıştır. 2009 ilk yedi ayında 953 kadın cinayeti işlenmiştir. 953 sadece bir rakam değildir. Yaşanmamış, yaşamı yarıda kesilmiş 953 hayattır.

SİYASETTE VE YÖNETİMDE KADININ ADI YOK

Son seçimlerde kadınların meclisteki kadın temsiliyeti %9 olmuştur. Kadın bakan oranı da  %9’dur. Kadın belediye başkanlarında ise durum vahimdir. Oran, %0.9’dur. Belediye Meclis üyeliğinde %4.2, İl Genel Meclisi üyeliğinde ise %3.3’tür. Bu oranlar, son yıllarda DTP ve sonrasında BDP’nin kadınlar lehine yürüttüğü politikalarla artmış halidir. Üst düzey yönetici, bürokrat ve müdürler içerisinde kadınların oranı %9.9 dur. Hâlâ, sadece 4 bankanın genel müdürü kadındır.

PARTİMİZ BU EŞİTSİZ DURUMU KABUL EDEMEZDİ

Kadının ekonomik, sosyal ve kültürel alanda, siyasette, toplumsal yaşamda,  gelenek ve göreneklerde yaşadığı bu eşitsiz durum, partimizin kuruluş sürecinden itibaren dikkat çektiği noktadır. Dolayısı ile kadın cinsinin erkek karşısında tam hak eşitliği sağlanmasını, kadının toplumsal ve politik hayata katılımının her yönden desteklenmesini programına almıştır.

Ayrıca, kadın emeğinin meta olarak kullanılmasının ve kadının cinsel olarak aşağılanmasının önlenmesi, kadın ve erkek emeğinin eşitlenmesi, kadın sağlığına zararlı işlerde çalışmasının yasaklanması, çalışan kadına doğum öncesi ve sonrası yeterli süreyle izin verilmesi, işyerlerinde çocuk bakım odaları, semt ve mahallelerde ücretsiz kreş ve anaokulları açılması, ev kadınına doğum ve çocuk bakım yardımının yapılması, parasız genel sağlık ve yaşlılık bakım sigortası hakkı tanınması vb. gibi kadını toplumsallaştıracak politikaları benimsemiştir. Emek Partisi üyesi kadınların, kadınlara özgü sorunların çözümü ve kadın sorunları ile ilgili çalışmalar yürütmek üzere Kadın Kolu kurulmasını da parti programına almıştır.

Günlük parti faaliyetlerini yürütürken, çalışma yaptığımız alanda kadınların sorunlarına ve taleplerine özel ilgi gösterme, bu sorunlar ve talepler etrafında kadınları harekete geçirme konusunda parti örgütlerimizin sürekli dikkatleri çekilmektedir. İstanbul, İzmir, Balıkesir, Dersim gibi illerde, kadınların yaşadığı sorunlar üzerinden mücadele amaçlı kadın derneklerinin oluşturulmasında parti örgütlerimizin yoğun çabası olmuştur ve diğer illerde de dernekleşme çalışmaları sürmektedir. Yine, partimiz, ekonomik, sosyal talepler ve demokrasi mücadelesinde kimi kentlerde kadın platformlarının oluşturulması, mevcut kadın platformlarında aktif olarak yer almayı görev saymakta ve bu konuda pratik tutum almaktadır.

Tekel işçilerinin, Ankara merkezinde 78 gün boyunca sürdürdüğü direniş esnasında, kadın işçiler için özel bir ilgi ve çalışmayı görev kabul ettik. Kadınların mücadele deneyimlerini pekiştirme, kadınlarının emeğinin ve gücünün bilince çıkarılması, mücadele içerisinde kadını kapalı dünyasından çıkarmak üzere çalışmalar yürüttük. Direnişteki tekel işçisi kadınların mücadele deneyimini ve enerjisini, tüm kadın kesimleri ile buluşturmak üzere tekel işçisi kadınlarla, çeşitli sektörlerde çalışan kadınları, ev kadınlarını, genç kadınları çeşitli etkinliklerle bir araya getirdik. Çalışma koşullarının ve ücretlerinin iyileştirilmesi için örnek bir sendikalaşma mücadelesi veren Novamed çalışanı kadınların direnişini, Partimiz, yakından takip etmiş ve özel bir çalışma yürütmüştür. Novamed direnişinde olduğu gibi, Tekel işçisi kadınların da direnişi feminist çevreler dahil her türden kadın örgütlerinin ilgisini çekmiştir. Kimi burjuva, küçük burjuva karakterli kadın hareketlerinin meseleye daha sınıfsal bakması yönünde, bu direnişlerin olumlu etkileri olmuştur.

Semt ve mahalle çalışmalarımızın esasını gençlik ve kadınlar oluşturmaktadır. Sistemin iktidarının devamını sağlamanın bir yöntemi olarak kadınları ve gençleri; aile kurumu, medya araçları, eğitim sistemi toplumsal değer yargıları ve kültürel yaklaşımlar üzerinden ideolojik olarak teslim aldığı bilinmektedir. Bu nedenle sosyalist hareketin temel görevlerinden birisi, kadınlar ve gençliğin etrafındaki bu çemberi kırmaktır.

Günlük işçi basını “Evrensel” gazetesi ve halkın televizyonu “Hayat Televizyonu”, kadın hareketinin geliştirilmesi bakımından önemli bir görev üslenmiştir. Günlük işçi basını, olanakları ölçüsünde kimi zaman kadın sayfaları, kimi zaman özel kadın ekleri, 25 Kasım ve 8 Mart’larda çıkardığı “Ekmek ve Gül” isimli özel eklerle kadın çalışmasının temel bir aracı olmuştur. Yine; Hayat Televizyonunun, “Ekmek ve Gül” adlı günlük kadın programları ile kadınların dünyasında burjuva bakış açısının dışında bir pencere açma, kadın hareketini geliştirme çabaları sürmektedir. Evrensel gazetesinin gelecek planında aylık düzenli kadın eki mevcuttur.

2009 YILINDA GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ KADIN KONFERANSI, YÜRÜTECEĞİMİZ ÇALIŞMAYA IŞIK TUTACAKTIR

23-24 Mayıs 2009 tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz konferansta; dünyada yaşanılan ekonomik ve politik gelişmeler, kadının konumu, kadın hareketinin ihtiyaçları gibi konular değerlendirilmiş ve parti olarak yürüteceğimize çalışmalara ışık tutması bakımından mücadele kararları alınmıştır.

Kapitalizmin bunca adaletsizliğine, sömürüsüne ve soysuzlaşması karşısında; sosyalistlerin, komünistlerin görevleri ve sorumlulukları ağır olacaktır.

Kuşkusuz, kadın sorunu burjuva-kapitalist sistemin ürünüyse, “kadınları kazanan kazanır” bakış açısı ile kadının kurtuluşu da kapitalizmden kurtuluş mücadelesine (sınıfsal kurtuluşa-sosyalizm hareketine) bağlanmaktadır. Milyonlarca kadının bilinç, mücadele ve örgütlenme düzeyi itibari ile mevcut burjuva-kapitalist sistemin etkisinden kurtarılarak kendi kurtuluşuna yönlendirilmesi sorunu bizim sorunumuzdur.

Ezilen cins olarak yaşadığı sorunlardan kurtuluşun temelinde, örgütlenmelerinde, sınıf partisinin rolü önemlidir. Çünkü kadınların kurtuluş mücadelesinde en büyük destekçisi ve yardımcısı, sınıfın partisi olmak zorundadır. Kadınların örgütlenmesi zordur. Israrlı ve sabırlı bir çabayı gerektirir. Çalışmanın esası; kadınların yaşadığı özgün sorunlar, hayatta karşılığı olan somut taleplere dayanır. Sınıfın partisi de çalışmasını, bu sorunlar ve talepler üzerine yürütmekle yükümlüdür.

Genç işçi kızların çalışma koşulları, içinde bulundukları sosyal ortam ve yüz yüze bulundukları sorunlar, yine üniversiteli genç kızların yurt ve barınma koşulları (sorunları) vb. konularda; parti ve gençlik örgütlerinin kadın çalışmasını ivedilikle gündemine alması ve çalışmayı örgütlemesi görevi kaçınılmazdır.

Ülkemiz açısından,  temel görevlerimizden birisi de Kürt illerinde, Kürt kadınlarının ulusal – demokratik taleplerinin yanı sıra;  sanayi ve tarım işçisi kadınların sosyal, sınıfsal talepleri etrafında bir mücadele örgütlemektir. Eğitim, sağlık gibi temel kamu hizmetlerinin anadilde verilmesi, barış ortamının sağlanması ve demokratikleşme talepleri güncel taleplerdir.

Şayet kadınların kurtuluş mücadelesinin yolu örgütlenmeden geçiyorsa; sınıf partisi olarak partimizin de kadın üye sayılarının artırılması, daha çok kadının yönetici organlarda görev alması için teşvik edilmesi ve desteklenmesi temel parti tutumu olmak zorundadır. İşçi sınıfının partisinin temel sorumluluklarından birisi de milyonlarca kadının, kendini ezen burjuva-kapitalist sisteme karşı talepleri etrafında örgütlenip, toplumsal mücadelenin bir bileşeni haline getirilmesidir. Ancak, kadınların sadece partilerde örgütlenmesi ile sınırlı bir çalışma dar kalacaktır. Kadınların taleplerinin zenginliği ve özgünlüğü dikkate alındığında; kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütleri, dernekler ve kadın örgütlerinde, kadınların mücadelesinin gelişmesi ve kadın hareketinin büyütülmesi için çaba sarf edilmesi gerekmektedir.

Kadın istihdamının önündeki en önemli engellerden birisi de çocuk bakımıdır. Çözümü için her semte, işyerine ücretsiz kreş güncel talebimizdir. Hasta ve yaşlı bakım işlerinin bir kamu hizmeti olarak kabul edilip, hastalık ve bakım sigortasının, sigorta koluna dahil edilmesi yine kadınların talepleri arasındadır. Sosyal güvenlik alanında kadın sağlığını koruyan düzenlemelerin yapılması talebiyle mücadele önümüzdeki görevlerdendir. İşin esası, kadına yönelik şiddetin son bulmasıdır. Ancak, bugün şiddete uğrayan kadınların yeniden ayakları üzerinde durabileceği kadın sığınmaevleri ve kadın danışma merkezlerinin yaygınlaştırılması bugüne dair şiddete karşı talebimizdir. Belediyeler bünyesinde kadın dayanışma ve kültür evlerinin kurulması kadını evden çıkaracak sosyal projeler olarak değerlendirilebilir. Bu konuda yerel yönetimleri zorlamaktayız.

Ayrıca, sendikalarda da kadın çalışanların örgütlenmesi, sendikalarda organlarda görev alması için özel dikkatlerimiz arasındadır. Bu konuda komisyonlarda, sekreterliklerde partili kadınlarımızı yer almaları için teşvik etmekteyiz.

Bunca eşitsiz koşullara rağmen sınıf mücadelelerinde, toplumsal mücadelelerde kadınlar var olma savaşının en önünde yer almışlardır. Ülkemiz deneyimlerinde, en yakın tarihimizde, iş güvencesi ve özlük hakları için direnen TEKEL işçilerinin mücadelesinin önemli bir bileşeni TEKEL işçisi kadınlar olmuştur. Yine SEKA özelleştirme mücadelesinde, Zonguldak madenci yürüyüşünde, işçilerin ailesi kadınların yeri önemli olmuştur. Kadınlar aslında kurtuluş mücadelesinde, yürünmesi gereken yolu da gösteriyorlar. “Kadınları kazanan kazanır” şiarıyla, partimizin iktidar mücadelesinde, kadınların oynayacağı rolün önemini biliyoruz. Clara Zetkin’ler, Rosa Luksemburg’lar, Novamed kadınları, Tekel işçisi kadınlar, kadınların mücadelesine ışık tutmaya devam edecekler.

Kaynakça: İstatistikler ve sayısal veriler Sosyal İş sendikasının “8 Mart’ın 100. yıldönümünde Türkiye’de ve Dünyada Kadın Emeği ve İstihdamı” isimli raporundan alınmıştır.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑