1980 sonrasında Türkiye tarımında önemli değişim ve dönüşümler yaşanmaktadır. 1950-80 arasındaki devletin tarım sektörünü koruyan ve destekleyen politikaları büyük ölçüde değişmiş; devletin tarımda destekleme alımları, girdi ve kredi sübvansiyonları şeklinde üç ayaktan oluşan rolü küçültülmüştür. İzlenen politikalarla sermaye hayatın her alanında belirleyici hale getirilmiş; köylü ile doğrudan ilişkiye giren devletin yerini köylüyü sermaye ile yüz yüze bırakan devletin alması amaçlanmıştır. Uygulanan neoliberal politikalar küçük üreticilik üzerindeki sermaye hakimiyetini güçlendirirken, geniş bir köylü kitlesini üretimden kopartmış; 2001 krizinden sonra tarımda da hayata geçirilen IMF-Dünya Bankası patentli “reformlar”, köylülüğün çözülme sürecini daha da hızlandırmıştır.
Tarımdaki dönüşüm iç dinamiklerin olduğu kadar dış dinamiklerin de ürünüdür. Küreselleşme olgusuna paralel olarak uluslararası şirketler çeşitli mekanizmalarla azgelişmiş ülkelerde tarımı kontrol altına almaktadır. Uluslararası şirketler tarımda doğrudan yatırıma girebilmekte ya da tarımı denetim altına almak için yerli taşeronlar kullanmaktadır. Türkiye’de de devletle işbirliği içerisinde çiftçileri girdi, kredi ve pazarlama mekanizmalarıyla kontrol etmektedir.
Türkiye’de uygulanan neoliberal politikalarla çökertilen tarım sektörü, uluslararası şirketlerin serbest piyasası haline getirilmiştir. Bu amaca ulaşmak için sektörde kamuya ait tarımsal işletme ve kuruluşlar ya özelleştirilmiş ya da kapatılmıştır. EBK, SEK ve YEMSAN gibi tarımsal KİT’ler elden çıkarılarak yerli tekellere peşkeş çekilmiştir. Bu şirketlerin kısa bir süre içerisinde yabancılarla ortak girişim kurmalarıyla bu kuruluşlar bir kez daha el değiştirerek yabancılaştırılmaya başlanmıştır. Öte yandan son 15 yıllık dönemde gerçekleşen krizler sonrasında piyasa değerleri düşen gıda şirketleri, yabancı yatırımcılara oldukça cazip gelmiş; birçok şirket yabancılar tarafından satın alınmıştır.
I. TARIMDA YABANCI SERMAYE:
TOHUMCULUK SEKTÖRÜ
Tarımda en önemli girdi tohumdur. Kullanılan tohumun yüksek verimli, hastalık ve zararlılara dayanıklı, ekoloji ile uyumlu olması, tarımsal üretimi belirleyen önemli özelliklerdir.
Türkiye’de tohumculuğun geliştirilmesi için başlatılan çalışmalar 1930’lu yıllara kadar gitmektedir. 1963 yılında çıkarılan kanunla tohumluk üretim, denetim ve dış ticareti Tarım Bakanlığı’nın izni ve denetimi altında alınmıştır. 1980’lere kadar tohumculuk tümüyle devletin tekelinde kalmış; tohum fiyatları devletçe belirlenmiştir. 1982 yılında tohum fiyatları serbest bırakılmış, 1984 yılında “Tohumluk İthalatının Serbest Bırakılması” ve 1985 yılında çıkarılan “Tohumluk Teşvik Kararnamesi” ve bunları izleyen politikalarla tohumculuk özel sektöre dayalı bir yapılanma içine girmiştir.
Bu politikaların etkisiyle ülkemizde özel tohumculuk şirketlerinin sayısı hızla artmış, dünyanın en büyük tohumculuk şirketleri ülkemizde yatırım yapmışlardır. Ancak bu şirketlerin pek azı ıslah ve adaptasyon çabası içine girmiş, çoğunlukla bilinen çeşitlerin çoğaltılması ya da ithalat tercih edilmiştir. Tohumculuğun özelleştirilmesi hibrit tohumun yeni bir uluslararası meta haline gelmesi ile çakışmış, sonuçta Türkiye uluslararası tohum tekellerinin açık pazarı haline gelmiştir (Tümay 1998).
2006 yılında çıkarılan 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu hükümlerinden, kamunun tohumculuğun her alanından çekilerek bu alanı özel firmalara terk edeceği anlaşılmaktadır. Kanunun “yetki devri” başlıklı 15. maddesine göre; kamu, üretim, sertifikalandırma, ticaret ve denetim yetkilerini kurulacak olan tohumculuk birliğine (gerçekte ise buna hakim olacak uluslararası şirketler ve onların yerli taşeronlarının egemenliğine) devredebilecektir.
1980’li yıllarda tohumluk pazarının büyüklüğü 80 milyon dolar olarak tahmin ediliyordu. Ticari tohumluk hacminin 400 milyon dolara ulaştığı günümüz Türkiye’sinde tohum pazarının %40’ı özel tohum şirketlerinin elinde. Özellikle hibrit sebze, ayçiçeği, mısır ve patateste özel şirketlerin payı %100’lere ulaştı. Büyük bölümü yabancı ortaklı, çoğu da yalnızca tohum ithalatı yapan 250’yi aşkın tohumculuk şirketi mevcut. İhtiyaç duyulan tohumun en az üçte biri ithal ediliyor. Sebze tohumlarında dışa bağımlılık oranı %85’e çıkıyor. Patatesin neredeyse tümü ithal tohumla üretiliyor. Sertifikalı hububat tohumluğunun ise ancak %25’i üretilebiliyor.
Mısır tohumluğunda Monsanto %10, Pioneer %72’lik bir paya sahip. Pamukta Monsanto ve Bayer’in ağırlığı toplam %80 düzeyine ulaşıyor. Pioneer’in Cargill ile işbirliği içerisinde olduğu düşünüldüğünde, Türkiye mısır piyasasında “işgal” ettiği yer daha kolay anlaşılır. Ancak asıl tehlike kamunun yetkilerini tohum birliklerine ve özel şirketlere devretmesi. Böylesi bir tohum piyasası, özel şirketlerin lisans sağlayıcılığı altında ABD, İsrail, İspanya ve Fransa gibi ülkelerin tarım şirketlerinin doğrudan belirleyicisi olduğu bir yapıya bürünecek (Express Dergi, 2009/05).
KİMYASAL GÜBRE PİYASASI
Kimyasal gübreler, bitkilerin besin gereksinimi karşılamak amacıyla mevsimsel olarak kullanılan, tarımsal üretimde tek başına %40 verim artışı sağlayabilen girdilerdir.
Türkiye gübre piyasasında üretici olarak toplam 5 sermaye grubuna bağlı 7 kuruluş faaliyet göstermektedir. Sektörde yer alan kamuya ait kuruluşların (TÜGSAŞ’ın bağlı ortaklıkları Gemlik Gübre ve Samsun Gübre ile İGSAŞ) özelleştirilmeleri 2005 yılında tamamlanmış ve kamunun üretici olarak varlığı sona ermiştir. Özelleştirmeler sonrası iki yeni grup, Yılyak Yakıt Pazarlama Tic. A.Ş. Gemlik Gübre hisselerini, Yıldız Entegre Ağaç San. ve Tic. A.Ş. İGSAS hisselerini ve Kütahya Gübre varlıklarını satın alarak sektöre girmiş, sektörde yer alan Toros Gübre, Samsun Gübre hisselerini alarak kurulu kapasitesini artırmıştır.
Üretim kapasitesi 5.3 milyon ton/yıl olan Türkiye gübre sanayii iç pazara yönelik olarak kurulmuş olup, iki ana mal (kompoze ve TSP) dışında kurulu kapasitesi iç talebi karşılayamaz durumdadır. Son 10 yıllık ortalamalara göre, kimyasal gübre tüketiminin yaklaşık %55’i yerli üretimle karşılanırken %45’i ithalatla karşılanmaktadır. Fiilen ithalat yapan firma sayısı 15 dolayındadır. Ayrıca yerli gübre üreticileri de, üretmedikleri gübre cinslerini ya da üretebilmelerine karşın ithal etmeyi daha ekonomik buldukları gübreleri ithal etmektedirler. İthalatın tamamına yakını Rusya, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerden yapılmaktadır.
Gübrenin başlangıç hammaddeleri doğalgaz, fosfat kayası ve potas tuzu; ara maddeleri amonyak, nitrik asit, sülfürik asit, fosforik asittir. Maliyetlerin %65-80’i hammadde maliyeti olup; yukarıda sayılan girdilerin yaklaşık %80-85’i ithalat yoluyla sağlanmaktadır. Çünkü Türkiye, kimyasal gübre üretimde kullanılan hammadde kaynaklarına sahip değildir. Dolayısıyla Türkiye’de gübre sanayii ithal girdilere bağımlı bir endüstridir. Bu çerçevede, iç piyasadaki gübre fiyat değişimlerini uluslararası piyasadaki gübre ve hammadde fiyatları; döviz kur değişmeleri ve gübre tekellerinin kâr hırsı belirlemektedir.
TARIM İLAÇLARI PİYASASI
Türkiye’de tarım ilaçları pazarının büyüklüğü yaklaşık olarak 350 milyon dolar olup; yıllık ortalama ilaç tüketimi 33 bin tondur. Tarımsal ilaçların yaklaşık %40’ı Akdeniz (Adana, Mersin, Antalya) ve Ege (İzmir) bölgelerinde tüketilmektedir. Tarım ilacı kullanımına ürün bazında bakıldığında; %40’lık payla pamuk ve hububat ilk sırayı almakta, onu %27’lik paylarla turunçgiller, üzüm, meyveler ve %16’lık payla sebzeler izlemektedir.
Türkiye aktif madde açısından dışa bağımlı olup; tarım ilacı imalatında kullanılan girdilerin yaklaşık %90’ı ithal edilmektedir. Yerli firmalar aktif maddeleri ithal ederek jenerik ilaç üretmektedirler.
Tarım ilaçları pazarında %22’lik payı ile Hektaş ilk sırayı almakta, onu Bayer ve Syngenta izlemektedir. Bu üç firmanın pazardaki payı %65’i bulmaktadır. Hektaş dünya tarım ilaçları sektörünün önemli şirketleri arasında yer alan DuPont, Makhteshim-Agan, FMC, Chemtura, Sipcam ve Agrichem’in Türkiye dağıtıcısıdır. Ayrıca pazarda ithalat yoluyla ilaç sağlayan 350 dolayında şirket bulunmaktadır.
TARIM MAKİNELERİ PİYASASI
Traktör, tarımsal üretimde modern üretim teknolojilerinin kullanılma olanağını sağlayarak verimliliği artırmakta ve maliyetleri düşürmektedir.
Türkiye’de traktör üretiminin tarihi 1955 yılına kadar gitmektedir. Türkiye 1949’dan itibaren traktör ithal ediyordu. Bu nedenle ilk üretimin yapıldığı 1955’te traktör parkı 40 bin adede ulaşmıştı. 1954’de kurulan ve ilk yılı hazırlıklarla geçiren Türk Traktör bir sonraki yıl üretime başlamıştır.
Traktör satışlarında yıldan yıla büyük dalgalanmalar olmaktadır. Bunun en önemli nedeni, izlenen destekleme politikaları ve değişken iklim koşullarından dolayı çiftçi gelirinin yıldan yıla büyük değişiklikler göstermesidir. 1995-1998 döneminde tarımsal gelirdeki artışla birlikte traktör talebinde de artış yaşanmış; 1994 yılında 23 bin traktör satılırken, 1998 yılında bu sayı 49 bine yükselmiştir. Ancak 17 Ağustos 1999 depreminden sonra traktör talebi olağanüstü bir şekilde düşmüştür. 1999 yılındaki traktör satışı 19 bin adede ulaşabilmiştir. 2001 kriz yılında 11 bin; 2002 yılında ise yalnızca 7 bin adet traktör satılabilmiştir. 2006 yılında 40 bin adede ulaşan traktör satışları, 2008’de 27 bin adet olarak gerçekleşmiştir. Yaşanan küresel kriz başta olmak üzere, çiftçinin borçlu olması, girdi ve ürün fiyatlarındaki dengesizlik nedeniyle alım gücünün iyice daralması gibi faktörlerin etkisiyle, 2009 yılında traktör üretimi ilk altı ayda %60’tan fazla daralmış; iç pazardaki daralma, firma bazında %80-90 seviyelerine ulaşmıştır.
Türkiye traktör pazarı uzun yıllar pazar payları birbirine oldukça yakın iki üretici şirket tarafından kontrol edilmiştir. Bunlarda ilki, Koç Grubu ile Hollanda merkezli CNH Global NV’nin ortaklığında faaliyetini sürdüren Türk Traktör’dür ve 2007 yılında %48’lik bir pazar payına sahipti. Aynı yıl Massey Ferguson lisansıyla üretim yapmakta olan diğer üretici şirket Uzel Makine’nin pazar payı ise %37 olarak gerçekleşmişti (Uzel Grubu, 2008 yılında AGCO’ya ait Massey Ferguson traktörlerinin üretim ve dağıtım lisansını kaybetmesi nedeniyle faaliyetine ara vermiştir). Bu şirketlerin yanı sıra, daha düşük pazar paylarına sahip Alçelik (Tümosan), Hattat, Erkunt da traktör pazarında faaliyetlerini sürdürmektedir.
TARIM BANKACILIĞINDA YABANCILAŞMA
Merkez Bankası verilerine göre; 2009 yılı Mart ayı itibariyle Türkiye’de bankacılık sektöründe faaliyet gösteren 49 bankanın 32’si mevduat bankası, 13’ü kalkınma ve yatırım bankası, 4’ü ise katılım bankasıdır. Mevduat bankalarından yalnızca 3’ünün sermayesi kamuya aittir (Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıflar Bankası). Ancak kamu bankaları özelleştirme tehdidi altındadır. 31 Aralık 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı”na göre, “Özelleştirme vizyonu çerçevesinde önümüzdeki dönemde, devletin bankacılık alanından tamamen çekilmesi” hedeflenmektedir. Bu programın uygulanması halinde Türkiye’de kamu bankası kalmayacaktır.
1990’lı yıllarda birçok ülkede uygulanan neoliberal politikalarla yabancı bankaların şube açmalarına ve banka kurmalarına imkân tanıyan düzenlemeler, azgelişmiş ülkelerde yaşanan bankacılık krizleri, uluslararası sermaye akımları, teknolojik yenilikler, özellikle azgelişmiş ülkelerde yabancı bankaların sektördeki payının önemli ölçüde artmasına yol açmıştır. Türkiye’de de, özellikle liberalizasyon sürecinden sonra yabancı banka girişleri artmıştır. Bunda, 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ve uluslararası ticaretin artması etkili olmuştur (Apak ve Tavşancı, 2008). Bankacılık sisteminde yabancılaşma süreci, ekonomik krizin yaşandığı 2001 yılından itibaren ivme kazanarak günümüze kadar süregelmiştir. Tablo 1, ülkenin öz kaynakları ile kurulmuş bankaların son yıllarda yabancıların eline geçtiğini göstermesi açısından önem taşımaktadır.
Gelinen noktada ödenmiş sermayedeki payları esas alındığında, yabancı hissedarların bankaların aktif büyüklüğü içindeki payı 2009 yılı Mart ayı itibarıyla %25,3 olarak gerçekleşmiştir. Öte yandan, %16 olan halka açık paylar içindeki yabancı payları da eklendiğinde, bankacılık sektöründeki yabancı payı %41,3 düzeyine ulaşmaktadır (TCMB, 2009). Oysa AB ülkeleri bankacılığın ulusal sermayenin elinde kalması için uğraş vermektedirler. Bu nedenle yabancılaşma oranı Almanya’da %5, İtalya’da %8, İspanya’da %10, Hollanda’da %11, Danimarka’da %17, Avusturya ve Fransa’da %19, Yunanistan’da %20 dolayındadır. IMF kontrolündeki ülkelerde bankacılık sektöründeki yabancılaşma oranı dikkat çekicidir. Bu oran Estonya’da %100, Çek Cumhuriyeti’nde %95, Slovakya’da %93, Meksika’da %82, Macaristan ve Polonya’da %65, Arjantin’de %48, Peru’da %47 ve Şili’de %42 düzeyindedir (Uzunlu, 2007).
Türkiye, bankacılık sektöründe yabancı sermayeye üst sınır getirilmesinde geç kalmıştır. Mevcut koşullar devam ettiğinde, sektör aşama aşama %70’lere varan oranda yabancılaşacaktır.
Tablo 1. Bankacılık Sisteminde Yabancılaşma Süreci
TARİH | BANKA ADI | YABANCI ORTAK | PAYI (%) |
2001 | Demirbank | HSBC (İngiltere) | 100 |
2002 | Koçbank | Italiano (İtalya) | 50 |
2003 | Site Bank | Millennium BCP (Portekiz) | 100 |
2005 | T. Ekonomi Bankası | BNP Paribas (Fransa) | 42,1 |
2005 | Dışbank | Fortis Bank (Belçika) | 89,3 |
2005 | Yapı Kredi Bankası | Koçbank-UniCredito | 57,4 |
2005 | Garanti Bankası | General Electric Capital Corporation (ABD) | 25,5 |
2006 | Bank Pozitif (C Bank) | Bank Hapoalim (İsrail) | 65 |
2006 | Finansbank | National Bank of Greece (Yunanistan) | 89,4 |
2006 | Denizbank | Dexia (Belçika-Fransa) | 99,8 |
2006 | Akbank | Citibank (ABD) | 20 |
2006 | Şekerbank | Bank Turan Alem Group (Kazakistan) | 34 |
2006 | Tat Bank | Merill Lynch Europan Asset Holdings Inc (ABD) | 100 |
2006 | Tekfenbank | Eurobank EFG (Yunanistan) | 70 |
2006 | MNG (Turkland) Bank | BankMed ve Arab Bank (Ürdün) | 91 |
2007 | Oyakbank | ING Bank (Hollanda) | 100 |
2007 | Turkish Bank | National Bank Of Kuwait (Kuveyt) | 40 |
2007 | Türkiye Finans | The National Commercial Bank (S. Arabistan) | 60 |
Kaynak: Günaydın (2009) |
Tablo 2’den görüldüğü gibi, 2008 yılında kullanılan toplam kredinin %45’i Ziraat Bankası, %15’i tarım kredi kooperatifleri, %8,2’si İş Bankası, %7,9’u Denizbank, %5’i Halkbank, geri kalanı ise diğer bankalar tarafından kullandırılmıştır. Bu durumda kredilerin %60’ı Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri, %40’ı da diğer bankalar tarafından kullandırılmıştır. Bunlardan Denizbank ve Finansbank yabancı sermayeli bankalardır. Kamu bankaları (Ziraat Bankası, Vakıfbank ve Halkbank) ve yerli özel sermayeli İş Bankası dışındaki diğer tüm bankaların değişen oranlarda yabancı hissedarları bulunduğu göz önüne alındığında, tarım bankacılığı alanındaki yabancılaşma tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır (Günaydın, 2009).
Tablo 2. Tarım Kredilerinin Bankalara Göre Dağılımı
|
II. GIDA SEKTÖRÜNDE YABANCI SERMAYE
Gıda sanayii, tarımdan sağladığı bitkisel ve hayvansal hammaddeyi, uyguladığı bir ya da daha fazla işlemle, raf ömrü uzun ve tüketime hazır ürünlere dönüştüren bir imalat sanayi kolu olup; tarımsal üretim, dengeli beslenme, katma değer, istihdam ve ihracat açısından önemli işlevleri olan bir sektördür (Ekşi vd. 2005). Tarımsal üretimin mevsime ve yöreye bağlı değişkenliğine karşılık gıda gereksiniminin sürekliliği, çabuk bozulma eğilimindeki tarımsal ürünlere belirli işleme ve koruma yöntemlerinin uygulanmasını zorunlu hale getirmekte ve bu işlevi de gıda sanayii yerine getirmektedir (Ekşi 1992). Gıda sanayii, gıda maddelerinin hammaddeden başlayarak; depolama, tasnif, işleme, değerlendirme, dayanıklı hale getirme, ambalajlama işlerinden bir ya da birkaçının yapıldığı ve gıda maddeleri satış yerlerine gönderilmek üzere depolandığı tesislerle bu tesislerin tamamlayıcısı sayılacak yerlerin tümünü kapsamaktadır (DPT, 2007).
Uluslararası gıda sanayi sınıflandırma sistemine (ISIC, Rev.3) göre gıda sanayii; et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, su ürünleri mamulleri, hububat ve nişasta mamulleri, meyve ve sebze işleme, bitkisel yağ ve mamulleri, şeker ve şekerli mamuller, yem sanayi olmak üzere 8 alt sektörden oluşmaktadır. Bu sisteme göre farklı sektörler içerisinde incelenmekte olan çay, meşrubat, alkollü içkiler, gıda katkı maddeleri gibi ürünler de gıda tanımı kapsamındadır.
1980’LERDEN SONRA SEKTÖRDE ÖNEMLİ YAPISAL DEĞİŞİMLER YAŞANDI
Türkiye’de II. Paylaşım Savaşı’nı izleyen 20 yıl içerisinde devlet, gıda sektöründe büyük ölçekli işletmeler kurmuş ve bunlara yoğun yatırım yapmıştır. Bu işletmeler (KİT’ler), şeker, çay, tütün, alkollü içecekler, et ve süt ürünleri üretimi alanlarında etkinlik göstermişlerdir. Bu dönemde artan kamu yatırımlarına ve büyük devlet işletmelerinin varlığına karşın, gıda sektöründe küçük ölçekli ve bağımsız üretici birimlerin hakimiyeti sürmüştür (Yenal, 2001).
Sektörde özellikle 1980’lerden bu yana sözleşmeli tarıma yönelme, teknolojinin yenilenmesi, kalite sistemlerinin yaygınlaşması, KİT’lerin özelleştirilmesi, şirket evlilikleri, yeni pazarlama tekniklerinin uygulanması ve sektörel örgütlenmenin gelişmesi gibi önemli yapısal değişimler yaşanmaktadır. Bu değişime yol açan başlıca etmenler ise, küreselleşme olgusu, uluslararası anlaşmalar, uygulanan tarım politikaları, tüketici talepleri, gıda mevzuatı ve çevre duyarlılığıdır (Ekşi vd. 2005).
Öte yandan 1990’ların başında özelleştirme kapsamına alınan SEK, EBK ve YEMSAN gibi tarımsal KİT’ler çok düşük (arsa bedellerinin bile altında kalan) fiyatlarla Koç, Tekfen, Yimpaş, Tikveşli gibi sermaye gruplarına satılmıştır. Besi ve süt hayvanı yetiştiricileri için belirli bir pazar güvencesi oluşturan bu kuruluşların piyasadan çekilmesi sonucunda piyasada görülen fiyat istikrarsızlığı et ve süt ürünleri üretiminde dalgalanmalara yol açmıştır.
SON 20 YILDA TARIM VE GIDADA İTHALATINDAKİ ARTIŞ YEDİ KAT
1980 öncesinde dünya ekonomisine ithal ikameci birikim tarzıyla eklemlenmiş bulunan Türkiye kapitalizmi, bu tarzın artık işlememesi sonucu, dışa açılma olarak tanımlanan bir birikim tarzına doğru evrilmeye başladı (Sönmez, 1992). Bu dönemde dış ticaret rejiminde gıda ürünlerini de kapsayan önemli değişiklikler yapıldı. Bunların başında tarım ve gıda ürünleri dış ticaretinin serbestleştirilmesi geliyordu. Bu kapsamda 1984 yılında gıda ürünlerinin ithalatında uygulanan vergi ve harçlar önemli ölçüde aşağı çekildi. Bunun sonucunda bazı tarımsal ürünlerde ithalat önemli boyutlara ulaştı ve kimi sektörler olumsuz etkilenmeye başladı. Bu politikaların uygulanmasıyla olumsuz etkilenen sektörlerin başında hayvancılık ve et üretimi gelmektedir. Tarım ve gıda ürünleri dış ticaretinin serbestleştirilmesinden sonra canlı hayvan ve et ithalatındaki sıçrama, yerel üretimin ve hayvancılığın gerilemesine yol açtı. Türkiye’nin süt, peynir, yağ ve dondurma gibi sütlü ürünler ithalatı da yükseldi.
Tarım ürünleri dış ticaret dengesi 1980-89 döneminde yıllık ortalama 1.6 milyar dolar fazla verirken, 1990-99 döneminde bu fazla 600 milyon dolara düşmüştür. IMF-Dünya Bankası patentli politikaların izlendiği 2000 sonrası dönemde ise, 200 milyon dolar açık vermiştir. Son 20 yılda tarım ve gıda ürünleri ithalatı yaklaşık 7 kat artmış, Cumhuriyet tarihinde ilk kez 1995 yılında ithalat ihracatı geçmiştir. Tarımsal dış ticaret açığı, 2008 yılında, 85 yıllık Cumhuriyet tarihinin en yüksek değerine (2.3 milyar dolar) ulaşmıştır. İthalatın özellikle pamuk, hububat, bitkisel yağ ve yağlı tohumlarda yoğunlaştığı gözükmektedir.
1980’LERDEN SONRA SEKTÖRDE ULUSLARARASI ŞİRKETLERİN ROLÜ ARTTI
Uluslararası şirketlerin Türkiye’de gıda piyasasına girişi 1950’li yıllara dayansa da, etkinlik alanları birkaç sektörle sınırlı kalmıştır. Örneğin Unilever’in bitkisel yağ üretimine, Coca-Cola’nın alkolsüz içecek üretim ve dağıtımına başlaması gibi. Ancak 1980’lerden başlayarak tarım ve gıda sektörlerinde uluslararası sermayenin rolü önemli ölçüde arttı. 1980’lerin ortalarını izleyen 10 yılda yabancı şirketlerle yabancı ortaklı yerli şirketlerin sayısında önemli bir yükselme oldu. Yabancı sermayeli kuruluş sayısı tarımda 32’den 65’e, gıda işlemede 38’den 139’a, hazır yemek sektöründe 8’den 198’e yükseldi. Önde gelen yerli sermaye grupları, uluslararası şirketlerle ortaklıklara giderek et, süt ve sütlü ürünler üretimi, gıda paketlemesi, sebze-meyve işlemesi ve dondurulması, çay üretimi, tam ve yarı hazır gıda üretimi, gıda pazarlaması ve perakendeciliği gibi alanlarda etkinlik göstermeye başladılar. Uluslararası gıda şirketlerinin büyük ölçekli ve yüksek teknolojili tesislere yatırımlarının artmasıyla birlikte Türkiye’deki gıda üretim yapısı uluslararası tarım/gıda sanayiin bir parçası olma yönünde dönüşmeye başladı (Yenal, 2001).
2006 başında Türkiye’de faaliyet gösteren 258 yabancı sermayeli gıda ve içecek üretim şirketi bulunmaktadır. İmalat sanayiine yönelen yabancı sermayenin %10’u gıda işleme sektörüne yatırım yapmaktadır. Sermaye büyüklüğü olarak söz konusu bu yatırımları incelersek; 2002-2006 yılları arasında imalat sanayiine yapılan 1.5 milyar dolarlık yabancı yatırımın %25’i gıda sektörüne yapılmıştır (Tozanlı vd. 2007).
YABANCILAŞMA VE TEKELLEŞME OLGUSUNDAN ÖRNEKLER
Gıda sanayiinde şirket birleşmeleri ve satın almalarla birlikte yabancılaşma ve tekelleşme eğilimleri güçlenmektedir. Özellikle son 25 yılda gerek satın alma ve gerekse ortaklık yoluyla gerçekleşen şirket birleşmesi sayısı 2 bin dolayındadır. Bu birleşmelerin çoğunluğu yerli şirketler arasında olmakla birlikte, çok sayıda yerli-yabancı evliliği de söz konusudur. Yabancı şirketle evliliklerin özelleştirme sürecinde ve özellikle kriz sonrasında ivme kazandığı görülmektedir.
1990’lı yılların ortalarından bu yana sektörde yerli ve yabancı şirketler arasındaki önemli ortak girişim ve satın almalarla; bu süreçte sektörün alt dallarında pazara hakim olan yabancı şirket ve markalar Tablo 3 ve 4’te görülmektedir.
GIDA DEVİ UNİLEVER TÜRKİYE’DE ETKİNLİKLERİNİ YOĞUNLAŞTIRIYOR
1930’da Hollanda’da bitkisel yağ üreticisi Margarin Unies ile İngiltere’de sabun üreten Lever Brothers’ın birleşmesiyle oluşan Unilever, 1953 yılında İş Bankası ile sermaye ortaklığı kurarak, iki bitkisel yağ markasıyla (Vita ve Sana) üretime başladı. Uzunca bir süre Unilever’in Türkiye’deki en önemli etkinlik alanı bitkisel yağlar ve temizlik maddeleri üretimiyle sınırlı kaldı. Unilever, halen dünyanın tüketim malları üreten en büyük uluslararası şirketi.
1986 yılında çay sanayiinin özel sektöre açılmasıyla Unilever Lipton markası ile Türkiye piyasasına girdi. İlk olarak Dosan Şirketi tarafından Pazar ilçesinde kurulan fabrikasında üretime geçti. 1994’te Arhavi, 2004’te ise Fındıklı ilçelerindeki tesisleri işletmeye açtı. Lipton, iç piyasadan aldığı yaş çayı Hindistan, Kenya, Sri Lanka gibi ülkelerden ithal ettiği çaylarla harmanlayarak piyasaya sürmekte. Yılda 40-50 bin ton çay bu yöntemle pazarlanmakta ve yerli çayı tehdit etmektedirler.
Tablo 3. Gıda Sektöründe Yabancılaşma Süreci
TARİH | ŞİRKET ADI | YABANCI ORTAK | PAYI (%) |
1994 | Filiz Gıda (Doğuş Grubu) | Barilla | 55 |
1995 | Komili (Unicom) | Unilever | 100 |
1996 | Sabancı Grubu | Carrefour | 60* |
1997 | Sabancı Grubu | Danone | 50* |
1998 | Doğadan Gıda | MKT Holding | 50 |
1998 | İmbat Meşrubat | The Coca-Cola Company | 40 |
1998 | Tikveşli | DanoneSA (Sabancı/Danone) | 100 |
1999 | Birtat | DanoneSA (Sabancı/Danone) | 100 |
1999 | Cadbury Schweppes Türkiye markaları | Coca-Cola Company | 100 |
2000 | Besan Besin Sanayii (Bestfoods) | Unilever | 100 |
2000 | Çapamarka Gıda Sanayii (Bestfoods) | Unilever | 100 |
2000 | Bozkurt Helva (Bestfoods) | Unilever | 100 |
2001 | Dosan Konserve | Unilever | 100 |
2001 | Penguen Gıda | Deutsche Investitions (KFW) | 12,7 |
2001 | Pamir Gıda | Haribo | 76 |
2001 | Türk Tuborg (Yaşar Holding) | Carlsberg Breweries | 95,7 |
2002 | Mis Süt (Tekfen) | Nestlé | 100 |
2002 | Kent Gıda (Tahincioğlu) | Cadbury Schweppes | 51 |
2002 | Fruko AŞ | Pepsi Bootling Group (PBG) | 100 |
2002 | Kar Gıda | Kraft Foods | 100 |
2003 | Filiz Gıda (Doğuş Grubu) | Barilla Alimentare SpA | 45 |
2003 | Mudurnu Tavukçuluk | Global AŞ | 51 |
2003 | Unicom (Unilever/ Yudum ve Sırma) | Seef (Soros Investment Capital) | 100 |
2003 | DanoneSA (Sabancı/Danone) | Danone | 100 |
2003 | Nestlé Türkiye süt işletmeleri | Danone | 100 |
2005 | Gima (Fiba Holding) | CarrefourSA (Sabancı/Carrefour) | 60,2 |
2005 | Endi (Fiba Holding) | CarrefourSA (Sabancı/Carrefour) | 100 |
2005 | Tansaş (Doğuş) | Migros (Koç Grubu) | 70,8 |
2006 | Penguen Gıda | ADM Capital | 13 |
2006 | Kent Gıda (Tahincioğlu) | Cadbury Schweppes | 30 |
2006 | Mey İçki (Nurol-Limak-Özaltın-TÜTSAB) | Martini Paz. (Texas Pacific Group) | 99 |
2006 | Eker Süt | Novandie (Andros) | 50 |
2006 | Erikli Su | Nestlé Waters S.A. | 60 |
2007 | Intergum Grubu | Greencastle (Cadbury Schweppes) | 100 |
2007 | Doğadan Gıda | The Coca-Cola Company | 100 |
2007 | Yudum Gıda (Seef Holdings) | Swan (NBK Capital) | 100 |
2007 | Yudum Gıda (Swan/NBK Capital) | Afia Int (Savola Group) | 100 |
2008 | Türk Tuborg (Carlsberg Breweries) | Israel Beer Breweries (CBC Group) | 95,7 |
2008 | Migros Türk (Koç Grubu) | Moonlight Capital | 50,8 |
2008 | Ana Gıda (Anadolu Grubu) | Seef Foods (Bedminster Capital) | 39 |
2008 | Bizim Tüketim (Ülker Grubu) | Golden Horn Investments | 20 |
2009 | Burgaz Rakı (Garipoğlu Grubu) | Mey İçki (Texas Pacific Group) | 100 |
* Ortak girişimdeki payı Kaynak: Oral (2006 ve 2009) |
Tablo 4. Gıda piyasasındaki önemli yabancı şirket ve markalar
ÜRETİM KONUSU | ŞİRKETLER VE MARKALAR | PAYI (%) |
Süt ve süt ürünleri | Danone | 20 |
Makarna | Barilla / Filiz | 30 |
Endüstriyel dondurma | Unilever (Algida) | 70 |
Bebek maması | Numil/Danone (Milupa, Bebelac) | 90 |
Cips | Frito-Lay (Ruffles, Doritos), Kraft (Cipso, Patos), P&G (Pringles) | 90 |
Hazır çorba | Unilever (Knorr), Nestlé (Maggi) | 70 |
Margarin | Unilever (Sana, Becel) | 40 |
Ayçiçeği yağı | Savola Group (Yudum) | 25 |
Çikolata | Nestlé, Kraft Foods (Milka), Algida (Unilever) | 30 |
Şekerleme | Cadbury (Kent), Haribo | 70 |
Nişasta bazlı şeker | Cargill, Amylum, Cargill/Ülker (Pendik Nişasta) | 80 |
Sakız | Cadbury (First, Falım), Perfetti Van Melle (Vivident) | 90 |
Çay | Unilever (Lipton) | 20 |
Hazır kahve | Nestlé (Nescafé), Kraft Foods (Jacobs) | 80 |
Ambalajlı su | Erikli /Nestlé, Danone (Hayat) | 70 |
Meyve suyu | Coca-Cola (Cappy) | 25 |
Gazlı içecek | Coca-Cola, Pepsi | 70 |
Bira | CBC Group (Türk Tuborg) | 20 |
Rakı | Texas Pacific Group (Mey, Burgaz) | 80 |
Organize perakende | Migros, CarrefourSA, Metro Group, Tesco-Kipa | 60 |
Kaynak: Oral (2006 ve 2009) |
Piyasada bu yöntemi uygulayan başka şirketler de bulunuyor. Örneğin Alman sermayeli Teekanne, Kütaş’la ortaklık kurarak 2001’de iç pazara girdi; İzmir Kemalpaşa’da kurduğu fabrikada Seylan çaylarını işliyor. 2006 yılında Kütaş Teekanne’yi Doğadan Gıda devraldı. 2007 yılında ise Coca-Cola Doğadan Gıda’yı satın aldı. Böylelikle Cola-Cola da Çaykur’un rakipleri arasına katıldı. 2009 yılında Türkiye çay pazarının büyüklüğü 1 milyar TL’yi aştı. Türkiye, dünyanın en çok çay tüketilen ikinci ülkesi konumunda. Halen çay piyasasında %55-60’lık payıyla en büyük oyuncu Çaykur; en yakın rakibi ise %17’lik payıyla Lipton/Unilever. Doğuş çay ise üçüncü sırada.
Unilever son 20 yıldır Türkiye piyasasında isim yapmış şirketleri satın alarak, daha önce faaliyet göstermediği alanlara da girdi. Buna en tipik örnek olarak Türkiye’nin en köklü gıda şirketlerinden Komili’yi 2000 yılında satın alması gösterilebilir. Komili’nin ardından 2001 yılında Rize’deki Dosan Konserveyi de bünyesine katan Unilever, 2003’te ayçiçeği ve mısır yağı işletmelerini (Yudum ve Sırma) Soros’a devretti. Yudum Gıda 2007 yılında önce Kuveytli NBK Capital’e, sonra da Suudi Arabistanlı Savola Group’a geçti.
KOÇ GRUBU GIDADA SATIN ALMALARLA BÜYÜDÜ
1963 yılında kurulan Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), özelleştirilinceye kadar ülkenin farklı yörelerindeki 40’a yakın fabrikasıyla gerek süt üreticileri gerekse süt sanayiine önemli katkılarda bulunmuştur. 1995 yılında SEK’in isim hakkı ve İstanbul İşletmesi küçük ve orta boy sanayicilerle gıda toptancılarından oluşan 164 kişilik bir gruba satılmıştır. Özelleştirmeden iki yıl sonra Koç Grubu işletmenin %68’ini satın almıştır (Günümüzde SEK’teki Koç hisselerinin oranı %72 dolayındadır).
Öte yandan, 1928 yılında Ulukartal Makarnacılık adıyla üretime başlayan Pastavilla hisseleri de, 1995’te Koç Holding bünyesine geçti. Pastavilla günümüzde makarna piyasasındaki önemli oyunculardan birisidir.
GIDADA SABANCI-PHİLİP MORRİS ORTAKLIĞI
Sabancı Grubu bitkisel yağ üretimine 1946 yılında Toroslar AŞ ile başladı. Bu şirket 1973’te Marsa AŞ adını aldı. Marsa, 1993 yılında Philip Morris’in de bağlı bulunduğu Altria şirketi bünyesindeki Kraft Foods ile ortaklık kurarak, kahve, çikolata ve toz içecekleri de ürün yelpazesine dahil etti. 2002 yılında Piyale’yi de satın alarak makarna sektörüne giren Sabancı; 2005’te Kraft ile yollarını ayırdı.
Sabancı 1997 yılında sütlü ürünler konusunda dünyanın önemli kuruluşlarından Groupe Danone ile kurduğu ortak girişim DanoneSA ile piyasaya girdi. DanoneSA, 1998 yılında Tikveşli’yi, 1999’da ise Ankara’da faaliyet gösteren Birtat şirketini satın aldı. Danone-Sabancı ortaklığı 2003 yılına kadar devam etti.
Sabancı Grubu, gıda alanındaki yatırımlarını, Haziran 2008’de BİM’in de %22’lik payına sahip olan Marmara Gıda Sanayii’ne (MGS) devretti. MGS, böylelikle bitkisel yağ, makarna, su ve çay kategorilerinde önemli oyunculardan birisi haline geldi (Rekabet Kurulu’na göre, MGS’yi kontrol eden Topbaş Ailesi, Ülker Grubu ile aynı ekonomik birlik içinde bulunuyor).
NESTLÉ’NİN TAŞERONU MİS SÜT
Uluslararası şirketler Türkiye’de tarım ve gıda sektörünü kontrol altına almada doğrudan yatırım ve ortak girişim dışında yerli taşeronlar da kullanmaktadır. Bunun en tipik örneği olarak Nestlé’nin Mis Süt’ü taşeron olarak kullanması gösterilebilir.
Nestlé’nin 1867 yılında İsviçre Vevey’de başlayan serüveni, günümüzde dünya ölçeğinde tanınan bir markaya dönüştü. Günümüzde Nestlé, yaklaşık 90 milyar doları bulan cirosu, 500’e yaklaşan fabrikası ve 276 bin çalışanıyla dünyanın en büyük gıda şirketlerinden birisidir.
Türkiye pazarına 1875 yılında giren Nestlé, sınırlı bir tüketici kitlesine hitap eden birkaç ürün (süt ve çikolata ürünleri) dışında, 1980’lere kadar Türkiye gıda piyasasında önemli bir yere sahip değildi. Bu tarihten sonra hazır kahve, çikolatalı toz içecek ve kahve kreması ithal etmeye başladı. 1995 yılında, Türkiye’nin en büyük süt ve süt mamulleri üreticilerinden Tekfen Holding bünyesindeki Mis Süt’ün %25’ini satın alarak, iç piyasaya girdi. 1996’da bu şirketteki ortaklık payını %34’e, 1998’de %60’a çıkardı ve sonuçta 2000 yılında Mis Süt’ün tümünü satın aldı.
Groupe Danone, Aralık 2003 itibariyle %50-50 oranında ortak olduğu DanoneSA şirketinin %50 hissesini de Sabancı Holding’den satın alarak şirketin tümüne sahip oldu. Adını Danone-Tikveşli olarak değiştiren şirket aynı dönemde Nestlé’nin Türkiye’deki süt ve sütlü ürünler işkolunu da satın alarak, sektörün tekelleşmesi yönünde önemli bir adım attı. Böylelikle Mis ve Gülüm Süt markaları da Danone’ye geçmiş oldu.
SÜTTE YEDİ ŞİRKETİN HAKİMİYETİ
Türkiye’de 12 milyon ton süt üretilmesine karşın bunun ancak %15’i kayıt altında. Pazarın büyüklüğü 1.5 milyar dolar civarında. Kayıtlı işletmelerde işlenen sütün %43’ünden yoğurt, %24’ünden süt, %18’inden peynir, %8’inden yağ, %6’sından ayran ve %1’inden ise süttozu üretildiği tahmin ediliyor.
Pazarda Pınar, Ülker ve Danone ilk üçte yer almakta; ardından SEK, Yörsan, Sütaş ve Dimes gelmektedir. Bu işletmelerde günlük 1.000-1.500 ton süt işlenmektedir. Ambalajlı UHT süt pazarının dörtte biri Pınar Süt’ün kontrolünde iken; ambalajlı ayran pazarının üçte biri Sütaş tarafından kontrol edilmektedir.
AMBALAJLI/MARKALI DONDURMA PAZARININ LİDERİ UNİLEVER/ALGİDA
2008 yılı sonu itibariyle Türkiye’de kişi başına dondurma tüketimi 2,5 litre dolayındadır. Bu rakam AB ülkelerinde 8 litre, Kuzey Avrupa ülkelerinde 17-18 litre, ABD’de ise 25 litre düzeyindedir.
Türkiye dondurma pazarında endüstriyel üretim yapan ilk dondurma üreticisi, İzmir merkezli Memo’dur. Ulusal ölçekte etkinlik gösteren ilk endüstriyel dondurma üreticisi ise, 1984 yılında pazara giren Panda olmuştur. Dünyanın en büyük dondurma üreticisi Unilever/Algida Türkiye pazarına 1990 yılında girmiştir. Pazarın son oyuncusu ise, 1999 yılında pazarda etkinlik göstermeye başlayan Schöller’i devralan Ülker (Golf) olmuştur.
2007 yılında sektörün cirosu 1 milyar dolara ulaşmış; cironun %75’i endüstriyel üreticiler, %25’i ise yerel üreticiler ve pastaneler tarafından gerçekleştirilmiştir. Ambalajlı/markalı dondurma pazarının %60’ı Algida, %20’si ise Golf markaları tarafından kontrol edilmektedir.
GIDA SANAYİİNİN ÖNCÜ SEKTÖRÜ MAKARNA
Makarnanın sanayi olarak Türkiye’ye giriş tarihi 1922 yılı olup; üretim, 1950’lere kadar küçük kapasiteli tesislerde yapılmıştır. Özellikle 1960 yılından sonra fabrika sayısı ve kapasitelerinde önemli artışlar olmuştur. Günümüzde toplam üretici sayısı 26’yı, kurulu kapasite ise 1 milyon tonu aşmıştır. Bu kapasite, Türkiye’yi dünyanın 5. büyük makarna üreticisi haline getirmiştir. Sektörde faaliyet gösteren ve her birinin kurulu kapasitesi 200 ton/günün üzerinde olan 6 büyük şirket, sektörün kapasite açısından yarısından fazlasını oluşturmaktadır. Pazarda Barilla %30’luk payıyla ilk sırayı almakta; onu Nuh’un Ankara, Piyale ve Pastavilla izlemektedir.
BİSKÜVİ PAZARI ÜLKER VE ETİ’NİN
Türkiye’de bisküvi üretimi 1924 yılında başlamıştır. Günümüzde büyüklüğü 2 milyar dolar olarak tahmin edilen bisküvi pazarında 40’ı aşkın fabrika 850 bin ton düzeyindeki üretim kapasitesiyle faaliyet göstermektedir. Bisküvi pazarının yarıdan fazlası Ülker Grubu’nun kontrolünde olup; ardından yaklaşık %30’luk payı ile Eti gelmektedir.
BEBEK MAMASININ %90’I YABANCILARIN ELİNDE
Bebek başına mama tüketimi İspanya ve Hollanda‘da 32, Polonya‘da 25, Yunanistan‘da 21 ve Rusya‘da 18 kg olmasına karşılık, Türkiye’de yalnızca 2 kg dolayındadır. Büyüklüğü 375 milyon TL dolayında olan mama pazarının %90’ı yabancı sermayeli şirketlerin elindedir. Pazarın yarıdan fazlasını Milupa ve Bebelac markalarının pazarlamasını yapan Numil kontrol etmekte; onu, %25’lik payıyla Ülker Hero Baby izlemektedir. Numil 2007 yılında Danone tarafından satın alınmıştır. 2003’te üretime başlayan Ülker Hero Baby ise Ülker ve Hero Grubu ortaklığıdır.
SALÇA, KONSERVE VE DONDURULMUŞ GIDADA YERLİ ŞİRKETLER
Türkiye’de ilk domates salçası üretim tesisi 1955 yılında Bursa’da kurulmuştur. Sahip olduğu yıllık 600 bin tonu aşan domates salçası üretim kapasitesiyle Türkiye, İtalya’dan sonra Avrupa’da 2., dünyada ise ABD ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin ardından 4. sırada bulunmaktadır. İç pazarda tüketim 150 bin ton (kişi başına yıllık 2 kg) dolayındadır. Ambalajlı pazarın %25-30’unun kayıt dışı olduğu tahmin edilmektedir. 30’un üzerinde şirketin faaliyet gösterdiği salça pazarından en büyük payı Tat, Tukaş, Tamek ve Akfa olmak üzere 4 marka almakta. Sekiz şirketin büyük ölçekli olarak adlandırıldığı bu pazarda, ayrıca Acemoğlu, Demko, Penguen ve Burcu markaları öne çıkmaktadır (Capital, 1/10/2008).
Belli başlı 20 kadar oyuncu bulunan konserve sektöründe, pazarın %60’ı aşkın kısmı 3 şirketin (Tat, Tamek ve Tukaş) kontrolündedir. Bunların ardından ise Penguen, Superfresh, Dardanel ve Akfa gelmektedir (Capital, 1/10/2008).
Türkiye’de dondurulmuş meyve-sebze üretimi 1970’li yıllarda başlamıştır. Sektörde 15 kuruluş faaliyet göstermekte olup; bunlardan bir bölümü yabancı ortaklıdır. Sektörde kullanılan hammaddenin %30-40’ı sözleşmeli üretimle karşılanmakta, geri kalanı ise küçük üretici ve yerel toptancılardan sağlanmaktadır. Büyüklüğü 100 milyon TL’ye ulaşan pazarda Superfresh’in üreticisi Kerevitaş %35’lik payla lider konumda bulunurken, onu Pınar, Penguen ve Dardanel izlemektedir (Hürriyet, 20/08/2006).
CİPS PAZARINDA ÜÇ ABD’Lİ
Türkiye’de cips üretimini 1986 yılında Uzay Gıda başlattı. Uzay Gıda, 1988 yılında hisselerinin %50’sini ABD’nin önde gelen gıda-içecek üreticisi PepsiCo’ya sattı. PepsiCo, 1993 yılında da Uzay Gıda’nın kalan %50 hissesini alarak, Frito Lay Türkiye adıyla faaliyet göstermeye başladı. 1994 yılında Kar Gıda da cips üretimine başladı. Kar Gıda’yı da 2002 yılında bir diğer ABD’li gıda üreticisi Kraft satın aldı. Pazarda yaşanan bu gelişmeler, Pringles’ın üreticisi Procter and Gamble’nin de Türkiye pazarına girmesini sağladı. Böylelikle Türkiye cip pazarı, yerli üreticileri devre dışı bırakan üç ABD şirketi arasında paylaşıldı. Büyüklüğü 500 milyon dolara ulaşan ve üçte ikisi Frito Lay tarafından kontrol edilen pazarda, Seykar, Nazlı ve Gesa gibi yerli şirketler de bulunuyor (Hürriyet, 01/04/2007).
HAZIR ÇORBA PAZARININ ÜÇTE İKİSİ UNİLEVER’İN
Türkiye, dünya’da Rusya ve Meksika’dan sonra çorba tüketiminin en yüksek olduğu 3. ülke olarak biliniyor. Hazır çorba ülkemizdeki toplam çorba tüketiminin %17’sini oluşturuyor. Büyüklüğü 150 milyon TL’ye ulaşan hazır çorba pazarının lideri üçte ikiyi aşan payıyla Unilever (Knorr) olup; onu Ülker ve Nestlé (Maggi) izlemektedir. Pazardan ayrıca Piyale, Tamek ve Tukaş gibi şirketler de pay almaktadır.
MARGARİN PİYASASINI ÜLKER VE UNİLEVER KONTROL EDİYOR
Türkiye’de parasal büyüklüğü yaklaşık 4 milyar dolar olan bitkisel yağ piyasasının %40’ını margarinler oluşturmaktadır. Margarin üretimi 2006 yılı itibarıyla 650 bin ton; kişi başına yılık margarin tüketimi ise 2.2 kg dolayındadır. Sektörde faaliyet gösteren 33 şirket piyasaya 100’e yakın farklı margarin markası sunmaktadır. Unilever pazar lideri iken onu en güçlü rakibi Ülker izlemektedir. Pazardaki en yoğun rekabet bu iki şirket arasında yaşanmaktadır. MGS, Trakyabirlik ve Turyağ piyasanın diğer önemli firmalarıdır.
AYÇİÇEĞİ YAĞINDA LİDER SUUDİLER
Türkiye’de tüketilen sıvı yağların %50’si ayçiçeğinden üretilmektedir. Yağ sanayiinde kurulu kapasitenin %65’i, piyasanın ise %80’i yabancı şirketlerin elindedir. Piyasa koşullarının zorlaşmasıyla yerel üreticiler tesislerini yabancılara kiralamaktadır. Ölçülebilen ayçiçeği yağı pazarının %40’ı Yudum (Savola) dahil üç, kalan %60’ı ise 200’e yakın marka tarafından paylaşılmaktadır. (Capital, 1/4/2005)
TÜRKİYE ZEYTİNYAĞINDA DÜNYA BEŞİNCİSİ, FAKAT TÜKETİM ÇOK AZ
Son 10 sezon itibarıyla Türkiye’de zeytinyağı üretimi ortalama 120 bin ton olarak gerçekleşti. Türkiye zeytinyağı üretiminde İspanya, İtalya, Yunanistan ve Tunus’un ardından 5. sırada yer almasına karşın tüketimde oldukça gerilerde kalıyor. Kişi başına yıllık tüketim Yunanistan’da 21, İspanya’da 18, İtalya’da 11, Tunus’ta 10, Suriye’de 6, Portekiz’de 5 kg iken Türkiye’de 1 kilogramı geçmiyor. Zeytinyağında pazarın lideri Komili (payı %35), Kırlangıç (payı %20) ve Sezai Ömer Madra markalarını bünyesinde toplayan Anadolu Grubu. Üretici örgütü TARİŞ’in pazar payı ise %25’e dolayında. TARİŞ, ayrıca büyüklüğü 22 bin litreyi bulan organik zeytinyağı pazarından %80 pay alıyor. Sektörün önde gelen diğer markaları ise, Kristal (payı %10), Ekiz ve Altınhasat (Ülker).
ÇİKOLATADA ÜLKER, ŞEKERLEME VE SAKIZDA KENT
Türkiye’de kişi başına yıllık çikolata tüketimi 1.5 kg, Avrupa ortalaması ise 5 kg dolayında. 2008 yılı itibariyle 1 milyar 360 milyon TL büyüklüğe ulaşan çikolata pazarında Ülker’in payı %60 dolayında; onu, %12’lik pazar payıyla Nestlé izliyor. Piyasanın diğer önemli oyuncuları Milka (Kraft Foods), Eti (Tam Gıda), Algida (Unilever) ve Şölen.
Şekerleme pazarında ise, %60’ı aşan payıyla lider konumda olan Kent Gıda’yı Tahincioğlu Holding, 2006 yılında Cadbury Schweppes’e devretti. Böylelikle şekerleme pazarı da büyük ölçüde yabancıların eline geçmiş oldu.
Endüstriyel sakız üretimine 1950’li yıllarda başlanan Türkiye’de sakız tüketimi dünyanın oldukça gerisinde. Batı Avrupa, Japonya ve Amerika’da tüketim Türkiye’den 4-5 kat daha fazla. 2007 yılı itibariyle büyüklüğü 400 milyon doları bulan pazarın %90’ı aşan kısmı yabancı sermayeli şirketlerin elinde. 2007 yılında üçüncü sıradaki Kent Gıda (Cadbury Schweppes), sektör lideri Intergum’u satın alarak, %60’lık bir pazar payına ulaştı ve sektörde birinci sıraya yerleşti. Onun arkasından, %25 dolayındaki pazar payıyla yine yabancı sermayeli Perfetti Van Melle; üçüncü sırada ise %10’luk payıyla Ülker geliyor.
NİŞASTA BAZLI ŞEKERDE CARGİLL HAKİMİYETİ
Türkiye’de tümü özel sektöre ait olmak üzere 5 şirkete (Amylum, Cargill, Pendik, Sunar, Tat) ait 6 nişasta bazlı şeker fabrikası bulunmaktadır. Bunlardan Amylum ve Cargill yabancı, Sunar ve Tat yerli sermayeli olup; Pendik Nişasta ise Ülker-Cargill ortaklığıdır. Şeker Kurumu tarafından nişasta bazlı şeker üreticilerine tanınan kotanın %80’i aşkın kısmı yabancı sermayeye aittir.
HAZIR KAHVENİN LİDERİ NESCAFÉ
Geleneksel Türk kahvesiyle başlayan ve hazır kahvelerle büyüyen kahve pazarı, son yıllarda kahve karışımlarının pazara girmesiyle hızını artırarak büyümesini sürdürüyor. 2007 yılında büyüklük olarak 18 bin ton, cirosal bazda ise 310 milyon TL’ye ulaşan kahve pazarının cirosunun %57’sini üçü bir arada ürünler, %27’sini çözünebilir kahveler, %17’sini de Türk kahvesi oluşturuyor.
Kurukahveci Mehmet Efendi, Kocatepe, Elittepe ve Ülker Türk kahvesi alt pazarında önde gelen markalar. Hazır kahvede ise, Nestlé (Nescafé), Ülker Grubu (Cafe Crown) ve Kraft Foods (Jacobs) faaliyet göstermekte olup; pazarın üçte ikisi Nestlé’nin elindedir.
MEYVE SUYUNDA TÜKETİM 10 LİTREYE ULAŞTI
Meyve suyu sektöründe 2000 yılında 4.4 litre olan kişi başına yıllık tüketim, 2007’de 10 litre olarak gerçekleşti. Ancak bu miktar, AB ülkelerinde 20, ABD’de ise 30 litreye kadar çıkıyor. Toplam 710 milyon litrelik tüketimden; meyve nektarı %70.8, aromalı içecek %17.0, meyve suyu %8.8 ve meyveli içecek %3.4 pay alıyor. Sektörde 2007 yılı itibariyle 34 şirket rekabet ediyor. Dimes ve Cappy (Coca-Cola) %25’lik paylarıyla pazarda lider konumdalar. Aroma’nın 3. sırada yer aldığı pazarın diğer önde gelen markaları Tamek, Pınar, Ülker ve Meysu.
COCA-COLA’NIN HAKİMİYETİ SÜRÜYOR
Türkiye’de gazlı içecek pazarının üçte ikisini elinde bulunduran kolalı içecekler, ilk olarak 1955 yılında Erbak Uludağ tarafından üretildi. 1964 yılından sonra Coca-Cola ve Pepsi pazara girdiler. Bunlara daha sonra Bixi, RC, Kristal ve Cola Turka gibi yerli markalar eklendi. Günümüzde 1.5 milyar TL’lik kolalı içecekler pazarında Coca-Cola %60’ın üzerindeki payı ile liderliğini sürdürürken, pazarın diğer iki büyük markasını Pepsi ve Cola Turka (Ülker) oluşturuyor.
SU VE SODA PAZARINDA REKABET YOĞUN
2007 yılında parasal büyüklüğü 1.2 milyar doları bulan ambalajlı su sektöründe Sağlık Bakanlığı ruhsatlı 200’ü aşkın kuruluş faaliyet gösteriyor. Pazar payı Nestlé’nin %29, Coca-Cola’nın %18.4, Danone’nin %10.5, Yaşar Grubu’nun %13.7, Aytaç’ın %14.3. Piyasanın %70’i yabancıların kontrolünde.
Büyüklüğü 200 milyon litreyi aşan soda pazarının %15’ini meyveli çeşitler oluşturuyor. Sektörde Sağlık Bakanlığı ruhsatlı 38 şirket faaliyet gösteriyor. 2002’de 2.5 litre olan kişi başı yıllık tüketim, 2008’de 6.5 litreye yükseldi. Pazarın üçte ikisini üç marka (Freşa, Frutti, Akmina) kontrol ediyor.
BİRA YERLİ, RAKI YABANCILARIN
Türkiye’de bira hariç alkollü içki pazarının büyüklüğü 2 milyar TL olarak tahmin ediliyor. Pazarın lideri Mey İçki, rakıda %70, votkada %60 pazar payına sahip. Burgaz Rakı ise, 5 yılda alkollü içecek pazarının %20’sine sahip oldu. Efe Rakı’nın pazar payı ise, %9. Ağustos 2009’da Mey İçki’nin Burgaz’ı satın almasıyla sektördeki pazar payı %80’lere ulaştı.
Büyüklüğü 2 milyar TL olan birada kişi başına yıllık tüketim 11 litre dolayında. 2001 yılında Carlsberg’e geçen Türk Tuborg hisseleri, 2008’de Israel Beer Breweries tarafından satın alındı. Pazarın yaklaşık %80’i Efes Pilsen’in elinde. Onu, %17’lik pazar payıyla Tuborg izliyor.
FAST-FOOD VE CATERİNGDE DE LİDER YABANCILAR
1980’li yıllardan itibaren özellikle büyük kentlerde yaşanan hızlı çalışma temposu, ev ve iş arası mesafelerin uzaklığı, zamanın kısıtlılığı gibi ögeler, Türkiye’de dışarıda yeme alışkanlığını artırdı. Dışarıda yemek yeme oranındaki artışa paralel olarak fast-food (hızlı beslenme) sektörü hızlı bir yükseliş dönemi yaşadı, hızla büyüdü. Fast-food restoranlar, sınırlı yiyecek ve içecek sunan, tüketicilerin hazır paket ürünleri evlerine götürebildikleri, self servis uygulamasının çoğunlukla uygulandığı, ucuz restoranlar olarak tanımlanmaktadır (Tayfun ve Tokmak, 2007).
Halen fast-food sektöründe yaklaşık 3 bin 400 restoran faaliyet göstermekte olup, 2008 yılı itibariyle sektörün büyüklüğü 1,2 milyar TL dolayındadır.
Tablo 5. Başlıca Fast Food (Hızlı Beslenme) Restoranları (2007)
RESTORAN | MENŞEİ | RESTORAN SAYISI | SATIŞ (MİLYON $) |
Burger King | İngiltere | 193 | 300 |
McDonald’s | ABD | 104 | 125 |
Sultanahmet Köftecisi | Türkiye | 72 | 70 |
Pizza Hut | ABD | 32 | 42 |
Dominos Pizza | ABD | 93 | 40 |
Kentucky FC | ABD | 36 | 40 |
Pizza Pizza | Türkiye | 112 | 15 |
Kaynak: USDA (2008) |
Kayıtdışının yoğun olduğu catering (hazır yemek) sektörünün büyüklüğü ise 4.5 milyar dolar dolayında olup; halen 6 milyon kişiye hizmet veren sektörün lider şirketleri İngiliz-Fransız ortaklığı Sofra ile Fransız sermayeli Sodexho’dur.
Tablo 6. Başlıca Catering (Hazır Yemek) Şirketleri (2007)
ŞİRKET | MENŞEİ | GÜNLÜK PORSİYON KAPASİTESİ (BİN) | SATIŞ (MİLYON $) |
Sofra/Eurest Compass | İngiltere-Fransa | 280 | 250 |
Sodexho | Fransa | 200 | 90 |
Sardunya | Türkiye | 120 | 65 |
Emin Catering | Türkiye | 50 | 20 |
Sava Catering | Türkiye | 145 | 27 |
Kaynak: USDA (2008) |
ORGANİZE GIDA PERAKENDECİLİĞİNDE TEKELLEŞME VE YABANCILAŞMA
Türkiye’de gıda perakendeciliğinde yeniden yapılanma 1954 yılında MİGROS Türk’ün (İsviçre Migros Kooperatifler Birliği ve İstanbul Belediyesi’nin ortak girişimi), 1956’da GİMA’nın (Ankara’da bir devlet kuruluşu) ve 1973’te TANSAŞ’ın (İzmir’de bir belediye kuruluşu) kurulmasıyla kendini göstermiştir. 1950’li yılların başından itibaren büyük kentlerde var olan sektör, asıl gelişimini, 1985 yılından itibaren büyük alışveriş merkezleri ve süpermarket zincirlerinin kurulmaya başlamasıyla gerçekleştirmiştir. 1990’lı yılların ortalarında, artık kentlerdeki perakende sektörünün %30’luk kısmını süpermarketler kontrol etmekteydi. Bu değişime, 1980’lerin sonlarına doğru yabancı perakendeci şirketlerin Türkiye piyasasına girmesi ve önde gelen yerli sermaye gruplarının perakende sektöründe de yatırım yapmaya başlaması gibi iki ana etmenin yol açtığı söylenebilir. Bu iki gelişme birbiriyle ilişkiliydi, çünkü sektörde faaliyete başlayan yabancı şirketlerin çoğu, yerli sermayeyle ortak girişimler kurmak ve bayilik ve lisans anlaşmaları yapmak yoluyla Türkiye piyasasına girmişlerdir (Yenal, 2001).
Türkiye, 1990’lı yıllardan itibaren geleneksel perakendecilikten organize perakendeciliğe geçişin başlamasıyla birlikte (aynı zamanda toptancılıktan dağıtıcılığa geçişin başladığı dönem) hızlı bir süpermarketleşme sürecine girmiştir. Bu süreç, gıda üretim ve perakendeciliği sektörleri arasındaki ilişkiler açısından önemli sonuçlar doğurmuştur. Artık gıda sanayii için tüketici pazarına ulaşmanın yolu yalnızca çok sayıda küçük ölçekli satıcı ve toptancıyla dağıtım anlaşmaları yapmaktan geçmemektedir. Pazara ulaşmak için ürünlerin kalitesi ve fiyatları, dağıtım koşulları ve raf alanı gibi konularda önde gelen süpermarket zincirleriyle pazarlık yapmak, gıda üreticileri için bir zorunluluk haline gelmiştir. Gıda perakendeciliği sektöründeki sermaye yoğunlaşmasıyla birlikte ürünlerin dağıtımı ve pazarlanmasına ilişkin konularda, perakendeci şirketlerin üretici şirketlere karşı pazarlık ve yaptırım güçleri giderek artmış; bu durum, gıda üreticisi büyük yerli sermaye gruplarının gıda perakendeciliğine girmelerine neden olmuştur. Bu durumu, genel olarak gıda ve tarım sektöründe dikey bütünleşme çabalarının bir parçası olarak da görebiliriz (Yenal, 2001).
Geleneksel kanaldan organize perakendeye geçiş sürecinde, geleneksel kesimi oluşturan bakkallar yerlerini organize perakendecilere (hiper, zincir, süpermarket) bırakmaktadır. 1998 yılında 2 bin 135 olan hiper, süper ve zincir market sayısı, 2008 yılı itibariyle 8 bin 252’ye ulaşmış; yani 4 kat artmıştır. Özellikle küresel zincirlerin (Metro, Carrefour, Tesco) Türkiye’ye yönelik yatırımlarıyla yerli zincirlerin (MİGROS, BİM) sayılarını artırması, bu rakamların artmasında önemli rol oynamıştır. AC Nielsen’in verilerine göre, bakkal ve orta marketlerde 1998 yılında yaklaşık 167 binlerde olan sayı, 2008 yılında 128 binlere düşmüştür. Sayılardaki düşüş, bakkal kanalından kaynaklanmış; son 10 yılda bakkal sayıları 155 binden 113 bine gerilemiştir (Tablo 7). Sektörde geleneksel kanaldan zincir perakendeye doğru bir dönüşüm söz konusu olup; geleneksel kesimi oluşturan bakkallar yerlerini organize perakendecilere bırakmaktadır. Yani dünyanın her yerinde olduğu gibi, Türkiye’de de, piyasa kurallarının dayatılmasıyla küçük ve orta ölçekli işletmeler yok olmaktadır. 2007 yılı itibariyle süpermarket zincirlerinin gıda perakende satışlarındaki payı %47’ye ulaşmıştır (Bölük ve Koç, 2008).
Tablo 7. Türkiye’de perakendeci sayıları ve gelişimi
KANALLAR | 1998 | 2000 | 2002 | 2004 | 2006 | 2008 |
Hiper, Zincir ve Süpermarket | 2.135 | 2.979 | 4.005 | 4.809 | 6.474 | 8.252 |
Hipermarket >2500 m2 | 91 | 129 | 151 | 152 | 164 | 183 |
Büyük Süpermarket 1000-2500 m2 | 210 | 306 | 368 | 396 | 504 | 623 |
Süpermarket 400-1000 m2 | 464 | 726 | 909 | 1.082 | 1.567 | 1.902 |
Küçük Süpermarket <400 m2 | 1.370 | 1.818 | 2.577 | 3.179 | 4.239 | 5.544 |
Orta Market ve Bakkal | 167.612 | 149.995 | 135.897 | 137.978 | 131.632 | 128.568 |
Orta market 50-100m2 | 12.192 | 13.232 | 13.555 | 15.197 | 14.775 | 15.273 |
Bakkal <50 m2 | 155.420 | 136.763 | 122.342 | 122.781 | 116.857 | 113.295 |
Kaynak: AC Nielsen |
2005, organize perakende sektöründeki değişimin başlangıç yılı olmuştur. 2005 yılına kadarki devralmalar, yoğunlaşmaya yol açmayan, yeni girişler ya da özelleştirmeler yoluyla gerçekleşen, başka bir deyişle yalnızca mülkiyet değişikliğine yol açan, ancak piyasa yapısını etkilemeyen işlemlerdi. 2005 sonrası yaşanan devralmalarsa, önceki yıllardan farklı olarak, organize perakende içinde de önemli yoğunlaşmaya yol açmıştır. 2005 yılındaki CarrefourSA’nın GİMA’yı, MİGROS’un TANSAŞ’ı devralmasıyla birlikte, organize perakendede ilk 4 şirketin yoğunlaşma oranında (CR4) 10 puanın üzerinde artış gerçekleşmiştir (Tablo 8).
Günümüzde organize perakende pazarı, esas olarak 4 yerli zincir ve 3 uluslararası şirket tarafından paylaşılmaktadır (Bölük ve Koç, 2008). Rekabet Kurumu verilerine göre; en büyük 5 zincir perakende şirketin (MİGROS, CarrefourSA, BİM, Metro ve Tesco) gıda perakendeciliğindeki toplam pazar payı %60’ı geçmektedir. Sektörde birleşmeler artmaktadır; dolayısıyla yoğunlaşma oranının gelecek yıllarda önemli ölçüde yükselmesi beklenmektedir.
Tablo 8. Organize perakende sektöründe pazar yapısı
|
ORGANİZE PERAKENDE SEKTÖRÜNDE PAZAR PAYLARI (2008)
Süpermarket zincirlerinin güçlerini artırmalarıyla gıda kaynakları birkaç ticari organizasyonun eline geçmektedir. Yerel ve bölgesel piyasaların tasfiyesiyle, küçük ve orta ölçekli üreticiler, uluslararası şirketlerle rekabet edememektedir. Öte yandan küçük çiftçiler, büyük zincir mağazalara mal verememektedir. Çünkü büyük perakendeciler ya tedarikçi firmalardan alım yapmakta ya da sözleşmeli tarım yolunu seçmektedirler.
Organize perakendede MİGROS’un İngiliz BC Partners’a satılması, dengeleri yabancı şirketler lehine çevirmiştir. MİGROS sektörün lideri, CarrefourSA ikinci sırada yer alıyor. Diğer güçlü yabancı rakipler Metro Group ve Tesco-Kipa ile yabancı şirketlerin pazar payları %60’a yaklaşmaktadır (Capital, 1/6/2008).
ÖZET VE SONUÇLAR
1980 sonrasında devletçe korunan ve desteklenen tarımdan devlet desteği giderek artan bir biçimde çekilmiş; bu süreç 1999 sonrasında ivme kazanmıştır. Son 30 yıldır uygulanan neoliberal saldırı politikaları tamamen köylülüğü tasfiyeye yöneliktir. Bu politikalarla sermaye hayatın her alanında belirleyici hale getirilmiş; köylü ile doğrudan ilişkiye giren devletin yerini köylüyü sermaye ile yüz yüze bırakan devlet almıştır. Bu süreçte küçük ve orta ölçekli üreticiler, ya tasfiye edilip kentlere göç etmişler ya da kendi topraklarında ırgatlaşarak sözleşmeli üreticilere dönüşmüşlerdir. Girdi sağlamadan üretime, işleme ve pazarlamaya kadar, tüm süreç ise, -Tablo 9 ve 10’da görüldüğü şekilde- uluslararası tarım/gıda şirketleri, onların taşeronları ya da yerli tekelci sermayenin denetimine girmeye başlamıştır. Bu süreç, sözleşmeli üretim aracılığıyla yabancı şirketlerin tarımı doğrudan kontrol etmesi ya da hibrit tohum ve onun zorunlu girdilerinin -gübre, hormon, tarım ilacı gibi- dağıtımı yoluyla da ivme kazanmaktadır.
Tablo 9. Tarımsal Girdi Piyasasında Yabancı Hakimiyeti
GİRDİ | PİYASAYI KONTROL EDEN ŞİRKETLER VE PAYLARI |
Tohumculuk | Monsanto, Pioneer/DuPont, Syngenta, Bayer. Pazarın %40’ı özel şirketlerin elinde. Dışa bağımlılık oranı sebzede %85, patateste %100. |
Kimyasal gübre | Kimyasal gübre tüketiminin %55’i yerli üretimle, %45’i ithalatla karşılanmaktadır. Girdilerin %80-85’i ithal edilmekte. |
Tarım ilaçları | Hektaş (DuPont, Makhteshim-Agan), Bayer, Syngenta. Jenerik ilaç imalatında kullanılan girdilerin %90’ı ithal edilmektedir. |
Traktör | Piyasayı kontrol eden şirketlerden Türk Traktör Hollanda şirketi CNH Global NV ile ortak. Uzel Makine ise, uzun yıllar Massey Ferguson lisansıyla üretim yaptı. |
Kredi piyasası | Bankacılık sektöründe yabancı payı %41. Tarım kredilerinden kamu bankaları %63, yerli özel-yabancı ortaklı bankalar %21, yabancı bankalar %16 pay alıyor. |
Tablo 10. Türkiye’de Uluslararası Gıda Şirketlerinin Faaliyet Alanları
ŞİRKET | ÜRÜNLER |
Nestlé | Çikolata, hazır çorba, bebek maması, hazır kahve, ambalajlı su |
Cargill | Hububat ve yağlı tohum ticareti, nişasta bazlı şeker |
Unilever | Margarin, dondurma, çikolata, hazır çorba, çay |
PepsiCo | Kolalı içecek, ambalajlı su, cips |
Kraft Foods | Çikolata, hazır kahve, cips |
Coca-Cola | Kolalı içecek, meyve suyu, ambalajlı su |
Groupe Danone | Süt ve süt ürünleri, bebek maması, maden suyu, ambalajlı su |
Cadbury Schweppes | Çikolata, şekerleme, sakız |
Procter & Gamble | Cips |
Çiftçi, üretim için gerekli tohum ve girdileri Monsanto, DuPont, Sygenta, Bayer gibi biyoteknoloji ve agro-kimya devlerinden satın almakta; uluslararası şirketler toprak satın alma, kiralama ya da sözleşmeli tarım modeli ile üretime girmektedir. Yabancı ortaklı/sermayeli bankaların çiftçiye kredi vermesiyle birlikte tarım arazileri yabancıların eline geçmektedir. Öte yandan yabancılar son 5 yılda toplam 10 milyar dolarlık taşınmaz satın almışlardır. Gıda sektörü Nestlé, Cargill, Unilever, Kraft, Coca-Cola, PepsiCo, Danone, Cadbury, P&G ya da onların ortakları/taşeronları tarafından denetlenmektedir. MİGROS, Carrefour, Metro ve Tesco gibi yabancı sermayeli perakende devleri pazardan %60 oranında pay almaktadırlar.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse; Türkiye tarım ve gıdada yeni sömürge olma yolunda hızla ilerlemektedir.
KAYNAKLAR
APAK S. ve A. TAVŞANCI. 2008. “Türkiye’de Yabancı Bankacılığın Gelişimi ve Ekonomi Politikaları İle Uyumu”, Maliye Finans Yazıları, Sayı: 80, Temmuz, s.33-53
BÖLÜK, G. ve A. KOÇ (2008), “Gıda Perakende Sektörde Tekel Gücünün Belirlenmesi”, Ekonomi ve Rekabet Sempozyumu, 1 Kasım 2008, Türkiye Rekabet Kurumu ve Pamukkale Üniv. İİBF, Denizli
DPT. 2007. Dokuzuncu Kalkınma Planı Gıda Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Yayın No: 2720, Ankara
EKONOMİST. 2005. Perakende Liginde Devlerin Yarışı, 20-26 Kasım, Sayı: 2005/47
EKŞİ, A. 1992, “Türkiye’de Gıda Sanayinin Durumu ve Geleceği”, Gıda Dergisi, Cilt: 17, Sayı: 1, s. 3-6
EKŞİ, A.; O. YURDAKUL, M. EMİROĞLU, E. GÜNEŞ, M. ATAMER, E. TOPAL, O. DEVECİ ve F. TAŞDÖĞEN. 2005. “Gıda Sanayiinde Yapısal Değişimler”, Türkiye Ziraat Mühendisliği VI. Teknik Kongresi, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Ankara, s. 1001-1018
ERDOĞAN, T. 2005. “Organize Perakende Sektörünün Ekonomik Dinamikleri: Rekabet Politikası Açısından Değerlendirme”, Rekabet Dergisi, Sayı: 24, s. 27-63
GÜNAYDIN, G. 2009. “Tarım Bankacılığında Yabancılaşma”. Bağımsız Dergisi, Sayı: 1, s.54-59
ORAL, N. 2006. Türkiye Tarımında Kapitalizm ve Sınıflar, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Ankara
ORAL, N. 2009. “Türkiye’de Tarım ve Gıda Sektöründe Yabancılaşma ve Tekelleşme”, Mülkiye Dergisi, 33(262):325-344
SÖNMEZ, M. 1992. 100 Soruda 1980’lerden 1990’lara “Dışa Açılan” Türkiye Kapitalizmi, Gerçek Yayınevi, İstanbul
T.C. MERKEZ BANKASI. 2009. Finansal İstikrar Raporu, Mayıs, Sayı: 8. http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/finist/Fir_TamMetin8.pdf
TZOB. 2009. “Çiftçilerimizin kredi borçları arttı”. TZOB Basın Bülteni, 29 Haziran, Ankara, http://www.tzob.org.tr/tzob_web/basin_bulten/2009/28_06_2009.htm
TAYFUN, A. ve C. TOKMAK. 2007. “Tüketicilerin Türk Usulü Fast Food İşletmelerini Tercih Etme Sebepleri Üzerine Bir Araştırma”. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, Güz 2007, 6(22):169-183
TOZANLI, S.; M. DONDURAN ve A. ATAY. 2007. Uluslararası Rekabet Stratejileri: Türkiye Gıda Sanayii, TÜSİAD, Yayın No: 442, İstanbul
TÜMAY, İ. 1998. “Tarım ve Köylü: Sizi İlgilendiriyor mu?”. Mürekkep, Sayı 10/11, Ankara, s. 160-194
USDA. 2008. Turkey Food Service Sector (Prepared by: O. Cakiroglu), GAIN Report Number: TU8034, http://www.fas.usda.gov/gainfiles/200807/146295228.pdf
UZUNLU, V. 2007. Bankacılık Sektörünün Güncel Sorunları, http://www.dp.org.tr/ARGE/belgeler/Bankacilik_Sektorunun_Guncel_Sorunlari-06032007.pdf
YENAL, N. Z. 2001. “Türkiye’de Tarım ve Gıda Üretiminin Yeniden Yapılanması ve Uluslararasılaşması”, Toplum ve Bilim, Sayı: 88, İstanbul, s. 32-54
http://www.dunyagazetesi.com.tr