Uluslararası Sendikal Birlik Kazanma Etkenidir

Yoldaşlar, divandaki arkadaşlarımız

Uluslararası sendikal hareketin militan anlayışına sahip olan kişilerin bir araya geldiği bu tarihsel anda, burada bulunan herkese merhaba. Ben, Hindistan’dan, Yeni Sendikal İnisiyatif’ten geliyorum. Aynı zamanda Hindistan’daki çeşitli sendikalarla yoğun ilişkilerimiz var ve onların da size sıcak selamlarını getiriyorum. Bu kadar önemli bir buluşmanın bir parçası olmaktan büyük bir onur duyuyorum. Çünkü burada, çeşitli sektörlerden küresel, daha doğrusu uluslararası sendikal hareketin çeşitli sektörlerinden çeşitli sendikaların en militan unsurları bulunuyor ve ben de bu sürecin bir parçası olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.

Son on yıl içerisinde çeşitli sorunlar, çeşitli saldırılar söz konusu oldu. Ben de farkındayım ki, buradaki arkadaşlarımız uzun bir mücadele tarihine sahipler. Hapislere atıldılar, işkence gördüler ve sermayenin çeşitli saldırılarına maruz kalmış insanlar burada. Ben kendi sendikam adına konuşurken, aynı zamanda uluslararası sendikal hareket tarafından gösterilmiş dayanışma düzeyinden de bahsetmek istiyorum. Ben Hindistan’dan geldim, biliyorsunuz ve yakın zamanda Bush, bizim çok fazla yemek yediğimizi, çok fazla pirinç tükettiğimizi söyledi. Ama biz hiç de o kadar yemek yiyebilir durumda değiliz. Benim ülkemde, nüfusun yüzde 75’i yetersiz beslenme ile karşı karşıya. Ben öyle bir ülkeden, öyle bir bölgeden geliyorum ki, küresel anlamda, uluslararası düzeyde çalışmakta olan, ama yine de yoksulluk durumunda olan nüfusun yüzde 33’ü, dünya çapında nüfusun yüzde 33’ü benim ülkemde 10-12 iş saati çalışıyorlar; yine de kendilerine karınlarını doyurabilecek kadar bir yemek almaları mümkün değil. Yüzde 60’ından fazlası tarlalarda, sanayide, çeşitli iş kollarında çalışıyor. Son derece kötü koşullarda çalışıyorlar.

Bir buçuk gündür burada faaliyetlerden bahsettik. Üretimden, imalattan bahsettik. Ama şu çok önemli ve bizim mutlaka anlamamız gerekir ki, emperyalizmin yeni yüzlerinden, yeni aşamalarından bir tanesi; emperyalizm, en çok, en yüksek düzeyde sömürünün gerçekleştiği bölgelere gidiyor. Oradaki ekonomileri revize etmek, madenlerini çıkartmak, o ülkenin kendi zenginliklerini ellerine geçmek için bunu gerçekleştiriyorlar. Dolayısıyla uluslararası sendikal hareket üzerine düşündüğünüzde, buradaki yoldaşların, aynı zamanda, dünyanın o bölgesinde, o kısmında neler oluyor, bununla ilgili kafa yormasını, bununla ilgili de düşüncelerini yansıtmasını istiyorum. Şunu da söylemek istiyorum; emperyalizmin bugünkü çağında, bugünkü aşamasında, bütün dünyadaki işgücü piyasalarını, emek piyasalarını entegre etmeye çalışıyor. Ama bu, o bölgedeki halkların gerçekten bir takım kazanımları olduğu, bir takım şeyler kazandıkları anlamına gelmiyor. Hindistan’da, Endonezya’da tarımsal alandan, kırsal alandan şehirlere, imalat sektörüne bir geçiş yapmak zorunda kalıyorlar. Ama bu insanlar zenginleşmiyorlar, gelirleri yükselmiyor. Halk, bu zenginleşmeden, bu gelişmeden hiçbir şekilde faydalanamıyor. Onun için, burada var olan, burada toplanan bütün sendikalardan ve sendika temsilcilerinden, bu kalkınma ve gelişmişlik üzerine kafa yormalarını rica ediyorum. Dünyanın çeşitli bölgelerindeki ürünleri sömürüyor ve bütün bu zenginlikleri üretenler sözleşme yapamıyorlar 1990’larda, hatırlıyorum, 1970’lerde daha doğrusu, uluslararası sendikal hareket belirli bir zirveye ulaşmıştı aslında. Ne yazık ki, o aşama artık geçti. O dönem çöktü, ama hala uluslararası sendikal hareketin kapitalistlerin üstünde bir baskı oluşturması gibi bir hedefimiz duruyor; bu görev hala bizim.

Toplu sözleşme ve her bir arz-talep, her bir tedarik içerisinde mutlaka bu hakkın elde edilmesi, dernek kurma hakkının elde edilmesi, örgütlenme hakkının elde edilmesi için çalışılması gerekiyor. Uluslararası sendikal birliğin, mutlaka, toplu sözleşme hakkı ve dernek kurma, örgüt kurma, örgütlenme hakkı ile birleşmesi ve bunlar üzerinden kurulması büyük bir önem taşıyor. Ben buradaki toplumun bir parçası olmaktan çok memnunum, çok onur duyuyorum. Ama görüyorum ki, buradaki katılımcılardan büyük bir bölümü metal işçileri. Benim açımdan, çeşitli uluslararası örgütler ve uluslararası çaptaki örgütlerin, sendikaların ortak bir stratejiyi mutlaka ortaya koymaları gerekiyor. Bütün militanlar, buradaki bütün delegeler, biz bu zincirde, bu tedarik ve arz zinciri içerisinde bir kırılma yaratabilirsek, birlikte büyük bir iş başarmış olacağız. Bu bağlamda, Hindistan’da toplumun işçi sınıfının tüm kesimleriyle birleşmesi için çalıştık ve burada temel çelişki, temel sorunumuz şu ki, dünya çapındaki üretim yayıldı, genişledi; ama Türkiye’deki işçiler, Avrupa’daki işçiler, Hindistan, Pakistan’daki işçilerin mücadelesi, herkesin yaşanabilecek bir ücrete sahip olması için. Benim için en önemli konulardan bir tanesi bu. Mutlaka genel anlamda, genelleşmiş bir yaşam koşulu, genelleşmiş bir mücadele konusu etrafında nasıl birleşebiliriz, nasıl ortak bir strateji uygulayabiliriz, bunların üzerine kafa yormamız gerektiğini düşünüyorum. Ben buna inanıyorum ve sizleri de teşvik etmek istiyorum bu konuda. Tekstil sektöründen gelen kardeşimiz vardı, burada o konuştu örneğin. Hindistan’da da benzer bir durum var; çünkü küresel emperyalizmin gerçekliklerinden bir tanesi şu ki, bir kayma oldu, artık yeniden yerleştirme gibi bir süreç gerçekleştiriliyor. Hindistan’daki tekstil atölyeleri Avrupa’daki giysileri üretiyor belki. Avrupa belki Türkiye’de, özellikle Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da ürettiriyor; işçilerin mutlaka sözleşme hakkını, sözleşme gücünü bulabilmeleri lazım, bunları edinmeleri lazım. Ben Asya’dan geliyorum ve dünyada tüketilen giysilerin yüzde 60’ı Asya’da üretiliyor. Asya’da dört tane ülke, dört tane sendika yan yana gelirse, dünyanın giysisini üreten bu sendikalar, bu işçiler ellerini sözleşme masasında güçlendirebilirler. Bence özellikle tekstil sektörünün zemin olması ve temelini Asyalıların oluşturması gerekiyor. Neden bunu söylüyorum? Çünkü özellikle Güneydoğu Asya, küresel piyasanın en altındaki koşullar açısından en alt, en düşük noktayı simgeliyor. Ve bu bizim açımızdan da tarihsel görev, büyük bir ehemmiyet taşımaktadır. Böylesi bir örgütlenmeyi inşa etmek bizim hepimizin birlikte olduğumuzu gösterecektir ve dünya çapındaki bu süreçte en alttaki işçiler olan bizler bu sorumluluğu almalıyız.

Son bir konu olarak göç konusu, benim açımdan çok önemli. Ben elbette ulusa saygı gösteren bir gelenekten geliyorum, ancak benim görüşüme göre, eğer ulusal meseleyi ele almazsanız, bir komünist olmanız, bir militan olmanız mümkün değildir. Ben buna inanıyorum ve bugün göç konusu en temel konulardan bir tanesi. Bu, tarihsel bir sorumluluk. Göçmen işçiler ve uluslararası düzeydeki göç eden işçiler ve göç konusunu mutlaka ve mutlaka üstlenmemiz ve sendikalar olarak bu konuya eğilmemiz gerekiyor. AB’deki göçmen işçiler örneğin. Biz onlarla bir araya gelebilir olmalıyız. Almanya’daki bir Türkiyeli yoldaşla, İngiltereli bir yoldaşla. Eğer Avrupa Birliği ülkelerindeki bir sendika Türkiye’ye saygı göstermezse, burada çalışan göçmen işçiler, Türkiye kökenli göçmen işçiler asla saygı görmeyeceklerdir o ülke tarafından. Onun için de, benim açımdan, bu ulusal mücadelenin bir parçası olmanın, uluslararası düzeyde her bir Hint, her bir Asyalı, her bir üçüncü dünya ülkesi işçisinin hak ettiği, dünyanın her hangi bir yerinde bütün işçilerin hak ettiği saygıyı elde ettiğini, o saygıyı kazandığını görmenin, o saygıyı gördüğünü görmenin benim en önemli görevlerimden birisi olduğunu düşünüyorum. Ve bu konuyu ileriye taşıyabilmemiz için olanaklar var ve ben, gerçekten sizlerle birlikte bir parçası olacağım bu mücadelenin içinde bulunacak olmaktan büyük bir gurur duyuyorum. Teşekkür ederim yoldaşlar.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑