Her deneyim birikimlerimizi artırırken; birikimlerimiz, deneyimlerimizin zenginleşmesine olanak tanır. Emek Gençliği, ’98 Bergama Kampı’ndan bugüne düzenlediği kamplarda, belirli bir birikim ve deneyim kazanmıştır.
Her düzenlenen kamp; öncesi, kamp süreci ve sonrasıyla çalışmamıza dair birçok veri sunmuştur.
Kamplar, hem kampın gerçekleştirildiği dönem, hem de kamp sonrası kitlelerle bağlarımızı güçlendirdiğimiz, çalışmamızın çeşitli yönleriyle yeniden ve daha zengin şekilde yenilendiği dönemler olmuştur.
15-25 Ağustos tarihleri arasında Dikili’de gerçekleştirilen gençlik kampı da, gençlik çalışmamızın ilerletilmesi, zayıflıklarımızın görülmesi ve geliştirmemiz gereken özelliklerimiz açısından çok zengin bir deneyim sunmaktadır.
Geçmiş kamp değerlendirmelerine göz atıldığında; kampa katılan her gencin farklı yeteneklerinin kamp süresinde açığa çıktığı ve bu olanakların kamptan sonraki faaliyeti zenginleştirilmesi gerektiği vurgusu ortaktır. Ancak geride bıraktığımız kamplar ve sonrası göstermektedir ki; bu olanaklar önemli ölçüde heba edilmiştir. (Kuşkusuz bu durumun nedeni sadece bu yazının kapsamına sığmayacak kadar geniş ve çeşitlidir. Gençlik örgütümüzün çalışma biçimindeki darlıklara ilişkin, Özgürlük Dünyası arşivinde azımsanamayacak kadar yazı vardır. Ve bu yazıların önemli bir bölümünde işaret edilen zaaflar, bugün de aşılabilmiş değildir.)
Peki, 2007 gençlik kampından sonra, bu olanakları gerçekleştirmek, gerçeğe çevirmek mümkün müdür? Kuşkusuz ki, bu sorunun yanıtı, kestirmeden, “evet” ya da “hayır” diye verilemez. Kampı, “zaman darlığı”, “çalışmanın geç başlanması” gibi olumsuz etkenlere rağmen örgütleyebilen bir gençlik örgütü, şüphesiz ki bunları yapabilir. Ancak madalyonun tersine baktığımızda, dar pratikçi, müzik, kültür, sanat, bilim gibi alanları terk eden bir gençlik örgütünün bu olanaklardan yararlanmasının koşulu da yoktur. Bu iki zıt özelliğin de gençlik çalışmamızda etkili olduğu bilinen bir durum. İşte, bu iki eğilimden ilki üzerinden yürüyebilirsek; yani eğer gençlik yığınları içerisindeki çalışmamızı, kamplarımızı örgütlediğimiz kadar çok yönlü ve zengin yaklaşımla örgütleyebilir ve elimizdeki araçların her birini işlevine uygun kullanmayı başarırsak, kampın sunduğu olanaklar, dün bağ kuramadığımız ya da görmezden geldiğimiz gençlik kesimleri içinde emek gençliğinin bir çekim merkezi olmasının yolunu açacaktır. Çalışmamızda bugüne kadar hakim olan ve olumsuz sonuçlarını defalarca işaret ettiğimiz dar pratikçi tutum egemen olduğunda ise, 2007 Dikili Kampı’nın anlamı, potansiyel açığa çıkartmaktan ileriye geçemeyecektir.
DOĞAYLA BARIŞ İNSANA ÖZGÜRLÜK
Her kamp, kendi içersinde, ülkemizdeki ve uluslararası alandaki gelişmelere gençliğin yaklaşımını gösteren bir biçimde toparlanmalıdır. Seçilen kamp sloganı, sadece slogan olarak kalmamalı, öncesiyle ve sonrasıyla, kendi içersinde bir bütünlük arz etmelidir. Kamp programı da, seçilen temel temaya uygun bir biçimde şekillendirilerek, gereken mesajların verilmesine olanak tanımalıdır. Bu yıl, bu temel yaklaşımımıza uygun olarak, temamızı “doğayla barış insana özgürlük” olarak belirledik. Doğanın her gecen gün tahrip edildiğinden başlayarak, insanlığa kaç yıl yetecek doğal kaynakların kaldığından, savaşların ve burjuva tüketim anlayışının doğa üzerindeki yıkıcı etkisine kadar, çevre sorununa ilişkin olarak yıl boyu tartışılanlar, dönemin en çok gündemde olan konularından birini oluşturdu. Ülkemiz gençliğinin de mücadeleci kesimlerinin bu konuyu gündemlerine almaları ve bunun mücadelesinin bir yanını oluşturması gerektiği ortada. Bu kamp, bu yönüyle, gençlik örgütümüzün yıl içersinde de bu çalışmaları sürdürmesinin gerekliliğini bir kere daha gösterdi. Kamp hazırlık sürecinde, aynı zamanda, bu alanda çalışma yürüten birçok dernek ve toplulukla kurulan ilişkiler ve toplumun bu konuya duyarlılığı, bizlerin bu meseleye eğilmedeki zayıflığını da su yüzüne çıkardı. Diğer yandan, barış sorunu, her kampımızda olduğu gibi, bu kampta da, temel temalarımızdan birini oluşturdu. Özelikle kamplarımıza katılan gençlerin Kürt sorunu konusunda değişim içerisine girmeleri, kampımızın bu açıdan yarattığı etkinin görülmesi açısından önemlidir. Kamp programının içerisinde olan Kürt sorunu paneline olan ilgi, dil atölyesinde Türk gençlerin fazlalığı, gençler arasında yapılan sohbetler gösterdi ki, Emek Gençliği, partimizin çizgisine uygun biçimde bu konuda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirebilecek olanaklara fazlasıyla sahiptir. Bundan sonrası, kampın temasına uygun bir çalışmanın, olanakların genişliği ve araçların zenginliğinin farkında olarak, çalışmanın her alanda hayata geçirilmesine kalmaktadır.
SORUMLUK VERMEDE CESARET
Çalışmalarımızda en çok şikayetçi olduğumuz konulardan biri, işlerin belirli arkadaşlar üzerinden yürüdüğü ve işe katılan arkadaş sayısını arttıramadığımızdır. İşlerin planlanış ve karar alma sürecine dahil etmediğimiz gençlerin, çalışmanın örgütleniş sürecine de dahil edilememesi, bizlerin darlıklarından ve kitle çalışmasının yerine günü kurtarmaya yönelik dar pratikçi yaklaşımların çalışmamızda egemen olmasından kaynaklanmaktadır. Her çalışma tarzı, kendi kadrosunun şekillenişini beraberinde getirir. Planlanma sürecinde her gence güvenmek ve sorumluluk vermekten çekinmemek, planın, etrafımızda birleşen, birlikte iş yapabileceğimiz her genci kapsayacak şekilde düzenlenmesi ve en önemlisi de, planın yapılış sürecinden karar alma sürecine her arkadaşın söz sahibi olarak dahil edilmesi, darlıklarımızın aşılması açısından, zorunluluktur. Kamplar, bu açıdan öğretici olmaktadır. Kampın başında, il sorumlularıyla kampın birlikte planlanması, kamp komitesinin ortak seçilmesi, daha fazla gencin karar alma sürecine dahil edilmesini, işlerin daha fazla gencin sorumluğunda sürdürülmesini beraberinde getirdi.
Gençlik Kampı, daha önceki kamplarda olduğu gibi, bir kez daha gösterdi ki, kampa katılan her genç, kampın bir öznesi olarak, kampın yönetilmesine ve ortak işler sürecine dahil edildiğinde, bir yandan sorumluluk alma bilinci gelişirken, bir yandan da kendine olan güveni, aldığı sorumluluğu yerine getirmekten kaynaklı olarak değişime uğramakta, gelişmektedir.
Kamp boyunca, yemekhanesinden, güvenliğine, sunuculuğundan temizliğine kadar, farklı işlerde sorumluluk alan gençler, ortak yaşamın gerektirdiği işleri yerine getirirken, kolektif çalışmanın getirdiği ortak çalışma kültürünü de edinmiş oldular.
Özellikle de liseli gençlerin, kamp boyunca, kampın ortak işlerine dahil olmakla birlikte, kendi aralarında örgütledikleri liseli toplantılarını yönetişleri, farklı illerdeki liselileri bir araya getirişleri, ileri düzeyde sorumluluk alabilecek ne kadar çok gencin olduğunu bir kere daha göstermiş oldu. Kamp sürecinde işlerin kotarılmasında gençlere sorumluluk vermekten çekinmeyen, güvenle iş dağıtan yaklaşımımız, yıl boyunca yürütülecek çalışmalarda sürdürüldüğü ve inisiyatif tanındığı sürece, çalışma, kendi içerisinden yeni ve daha ileri görevler alabilecek gençler çıkartacaktır.
HER YÖNÜYLE ZENGİN BİR KAMP
Bütün kamplarımızın sonunda yapılan genel değerlendirmelerin ortak noktalarından biri, kampın programının, bütün gençlerin ilgi ve yeteneklerine uygun hazırlandığı ve her gencin kampta kendini ifade edebilme olanağını yakaladığıdır. Gazetecilik, müzik, tiyatro, folklor, drama, resim, heykel ve benzeri alanlarda oluşturulan atölye çalışmaları, yüzlerce gencin düzenli takip ettiği ve zevkle çalışmalarına katıldığı etkinlikler olarak kampımıza ayrı bir zenginlik katmaktadır. Atölyelere katılan gençlerin kamp sonundaki değerlendirmelerinde ifade ettikleri “kampta bir şeylere yaradığımı fark ettim” ya da “kamp sürecinde ilgi duyduğum, yapmayı sevdiğim şeyleri başka arkadaşlarla ortak yapmaktan çok zevk aldım” türünden sözler, bizlere, yürünmesi gereken yolu bir kere daha gözümüze sokarcasına göstermektedir. Kamplar, farklı konularda bilgi aldığımız panelleriyle ve söyleşileriyle onlarca aydınla bizleri yüz yüze getirirken, gece konserleriyle farklı kültürlerle bizleri buluşturarak, film gösterimleriyle, belgeselleriyle gecemize renk katarak, dolu dolu 10 gün geçirmemizi sağlamaktadır. Sonuçta, kampa katılan herkes, kamptan öğrenerek ve öğreterek, üreterek mutlu ayrılmaktadır.
Her gencin kendince öğrendiği, kendini yenilediği kamplar, Emek Gençliği örgütlerine de çok şey öğretmektedir. Her gence seslenen, her genci ifade eden bir örgüt çalışması ve yaşantısı, bizlerin çalışmasında artık karakter özelliği olarak yerleşmelidir. Geçen dönem, Kadıköy örgütümüzün yıl içerisinde sınırlı olanaklarla ve kampın kapsayıcılığında olmasa da gerçekleştirdiği (tiyatro, dil, felsefe konulu) atölye çalışmaları, düzenlediği söyleşi ve paneller çalışmaya renk katmış ve çok daha geniş bir gençlik kitlesiyle yüz yüze gelip birleşmemizi sağlamıştır. Kampın ve Kadıköy örgütümüzün gösterdikleriyle, bu sene, olanaklarımızın genişliğini de görerek, bütün Emek Gençliği örgütleri, çalışmalarını, bu çalışmalarından da öğrenerek düzenlemekle karşı karşıyadır. Üniversitelerin sosyal kültürel etkinlikler konusundaki kısırlığı, ülkenin aydınları ve sanatçılarıyla olan ilişkisinin zayıflığı göz önünde tutulduğunda, öğrencilerinin, üniversitelerde son yıllarda kol, kulüp ve topluluklar üzerinden sosyal kültürel etkinlikler düzenlediklerinde gerçekleşen katılımın genişliği, daha da anlaşılır olmakta ve yürünmesi gereken yolu göstermektedir.
Bu durum, üniversitelerde yürüttüğümüz çalışmanın eksik yanlarından olan sosyal kültürel yaşama müdahale ve olanakların bu alana taşınması konusundaki sınırlılıklar aşıldığı taktirde, üniversite gençliğinin ana kitlesiyle aramızdaki kopukluğun aşılması yönünde ciddi bir katkı sunacağını ortaya koymaktadır. Üniversitelerin dışına çıkıldığında ise, durum daha vahim hale gelmektedir. Dayatılan burjuva yaşam tarzının egemenliğini kurduğu, teknolojiyi, iletişim araçlarını, gençliğin yaşamının burjuva eğlence ve ahlak anlayışının ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirildiği bir durumla karşılaşmaktayız. İşçi, işsiz ve ortaöğrenimde öğrenim gören gençler, yaşamlarını sürdürdükleri alanlarda kendileri geliştirme, ilgi alanları ve yeteneklerini değerlendirme olanağından yoksun bir yaşama mahkum edilmektedir. Yükseköğretimde eğitim almanın ve iş bulma olanaklarının her gecen gün zayıflaması ise, gençleri, televizyonda pompalanan eğlence ve yaşam tarzına ulaşma isteğiyle, özentiye, bireyciliğe, kısa yoldan para kazanma yollarını aramaya sürüklemektedir. Emek Gençliği’ne burada düşen sorumluk ise, yürüttüğü çalışmada, gençlerin yaşadığı sorunlarının kaynaklarıyla birlikte çözüm yolarını gösterirken, gençlerin yeteneklerini değerlendirmelerinin olanaklarının yaratılmasına yardımcı olmaktır.
Yürütülen çalışma, sadece durumu ortaya koyan bir ajitasyon, propagandayla sınırlı kaldığında, geniş gençlik kitleleriyle birleşebilme olanağı bulunamayacağı aşikardır. Çalışmanın gençlerin beklenti ve ihtiyaçlarına cevap vermesi, yeteneklerini geliştirmesine olanak sağlaması zorunluluktur. Kampa çeşitli alanlardan gelen gençlerin atölyelere gösterdikleri ilginin yoğunluğu, yıl içerisinde bu alanlarda yapılacak kültürel etkinliklere yüzlerce gencin katılacağının göstergesidir. Adana örgümüzün yıl içersinde yaptığı film gösterimleri ve tiyatro etkinlikleri, İzmit’te bir yıldır yürütülen gençlik evi çalışması ve çalışma sürecinde gerçekleştirilen etkinliklerin daha da zenginleştirilerek bu illerde sürdürülmesi ve tüm örgütlerimizin, bu çalışmanın deneyimlerinden hareketle, kendi illerinde benzeri etkinliklere yönelmesi, bizleri, gençlik kitleleri içinde olması gereken noktaya getirecektir. Kampın gösterdiği olanaklar, bu süreçte işlerimizi kolaylaştıracaktır.
SONUÇ YERİNE
Yazının başında da ortaya konulduğu gibi, her deneyim birikimlerimizi artırmaktadır. Bu kamp çalışması sürecinde ve kampta, bundan sonraki çalışmalarımız açısından birçok önemli sonuç çıkartmış bulunuyoruz. Kampın örgütleniş sürecini tüm eksiklikleri ve olumlu yanlarıyla görebildiğimiz taktirde, bundan sonraki çalışmalarımızın, olanakların en ileri düzeyde gerçekliğe dönüştürüleceği çalışmalar olacağını söyleyebiliriz. Görünen o ki, zaten, yürütülen çalışmalarda yaşadığımız sıkıntılar, olanakların heba edilmesi ve var olan araçların yeterli düzeyde değerlendirilememesinden kaynaklanmaktadır. Bunun birçok nedeni olmakla birlikte, çalışmanın tarzının değiştirilmesi, geleneksel çalışma tarzı ve dar pratikçilikten kurtularak, günümüzün koşullarına uygun zenginlikte bir faaliyetin yürütülmesi, bizlerin iddialarına uygun düşecektir. Bunun başarılamaması için hiçbir neden olmadığı bir kere daha tüm açıklığıyla görülmüştür. Bir sonraki kamp da, bu deneyimler ışığında, bir öncekini aşarak, bizlere daha fazla olanağın kapısını açacaktır.