GİRİŞ
AKP’nin, 22 Temmuz Seçimleri’nden Bölge’deki güç ve etkisini arttırarak çıkmasından sonra, çeşitli çevreler tarafından yapılan değerlendirmelerde, “Kürtlerin önceliklerinin değiştiği”, “DTP/ulusal hareketin artık Kürtleri temsil edemeyeceği” ve “Kürtlerin yeni yönelimlerini AKP’nin temsil ettiği” gibi tespit ve yorumlar yer aldı. Bölgede ‘din’ faktörünün etkili olması ve AKP’nin Kürt sorunu konusunda geleneksel şovenist inkarcı politikalardan farklı bir yaklaşım içindeymiş görüntüsü yaratmaya çalışması, bu yönlü görüşlerin etkili olmasına neden oluyor. AKP’nin, Kürt emekçilerini ve özellikle de Kürt burjuva kesimleri “İslam kardeşliği” vb. söylemler üzerinden ve Kürt sorununda sözde daha demokratik yöntemlerden yana görünerek kazanmaya yönelik politikası tam bir iki yüzlülük içermesine karşın –ki, AKP Hükümeti’nin gündeme getirdiği ve Meclis’te DTP dışındaki partilerin destekledikleri sınır ötesi operasyon tezkeresinin, halkın bu konudaki beklenti ve yönelimi üzerinde önemli bir etkisinin olacağı göz ardı edilmemelidir–, bölgede, öteki düzen partilerinden farklı olarak, belirli bir etki sağlamasını olanaklı kılıyor. Bu etkiyi veri alarak ve seçim sonuçları üzerinden söylenenleri, “ulusal taleplerin halkın önceliği olmaktan çıktığı, açlık ve yoksulluğun halkın önceliği haline geldiği” biçiminde özetlemek mümkündür. Oysa, AKP hükümetinin işbaşında olduğu dönem açısından da, ekonomik-sosyal ve politik olgu ve gelişmeler aksini gösteriyor. Öncesi bir tarafa, çatışmalı süreç ve zorunlu göçün yaşandığı son 15 yılda, yoksulluk, işsizlik ve açlık, başta Diyarbakır olmak üzere, bölge kentlerinde halkın yaşantısının en görünür olguları haline gelmiştir. Ama bu olgulardan hareketle ulusal taleplerin öncelik olmaktan çıktığı sonucunu çıkarmak, bu sonuçlara varılmasında Kürt ulusal hareketinin “önce barış ve demokrasi, sonra ekmek” biçiminde ifade edilebilecek ve söz konusu ‘olgu’ları bugün için bir mücadele konusu olarak görmeyen yaklaşımının etkisini göz ardı etmemek gerekmekle birlikte, gerçeğin ters yüz edilmesidir. Kapitalizmin işsizlik, açlık ve yoksulluk üreten bir sistem olması gerçeğini saklı tutarsak, bölgede yoğun biçimde yaşanan yoksulluk, işsizlik ve açlık ile devletin seksen yılı aşkın süredir uyguladığı politikalar arasında koparılamaz bir bağ vardır. Bu, özellikle son 20 yılda Kürt halkının yürüttüğü ulusal demokratik mücadele ve devletin bu mücadele karşısında uyguladığı politikalar sonucunda bu denli görünür hale gelmiştir. Bunun da ötesinde, bu ‘görünür olgular’ın, Kürt sorununun çözümü ve bölgede yaşamın normalleşmesinden bağımsız olarak ele alınıp çözüme kavuşturulması da mümkün değildir.
Son dönemlerde yapılan araştırmalar ve hazırlanan raporlar, bölgede halkın yaşam koşulları, talep ve beklentileri konusunda önemli veriler sunmaktadır. Bu verilerden doğru sonuçlar çıkararak, halkın bütün talep ve beklentilerini kucaklayacak bir mücadele hattının oluşturulması, sınıf partisi ve tüm demokrasi güçleri için, egemenlerin bölgede özellikle AKP ve diğer gerici güçler üzerinden sürdürdüğü demokrasi ve halk düşmanı politikalarla hesaplaşmak bakımından büyük önem taşımaktadır.
YOKSULLUĞUN COĞRAFYASI
Ekonomi ile ilgili olarak farklı kurum ve çevreler tarafından yapılan araştırmalar ve çıkarılan istatistiklerde, Bölge’de Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı 21 ilin Türkiye’nin yoksulluk coğrafyasının en belirgin hatlarını oluşturduğu görülmektedir. Devlet Planlama Teşkilatı tarafından 2003 yılında yayımlanan illerin sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında, bölgedeki 21 ilin 17’si, en alt yüzde 20’lik dilimin içinde yer almıştır. Açlık ve yoksulluğu ortadan kaldırmayı vaat eden AKP Hükümeti’nin başa geldiği 2002 ile 2006 yılları arasında, Bölge’ye yapılan yatırımların Türkiye toplamındaki payı, sadece yüzde 4.4’tür. Aynı dönemde, bu yatırımlar içinde İstanbul’un payı ise, yüzde 25 civarındadır. Yine, bölgedeki 21 ilin toplam teşvikli yatırımları, bu dönemde Bursa’nın tek başına aldığı yatırımların altında kalmıştır.*
2006 yılı itibariyle Türkiye genelinde resmi işsizlik oranının yüzde 9.9 olarak açıklanmış olmasına rağmen, aynı dönemde, Ankara Ticaret Odası tarafından hazırlanan rapora göre, “Mardin-Batman-Şırnak-Siirt” yüzde 35.9 ile işsizliğin en yüksek olduğu iller durumundadır. Bu illeri, yüzde 34.8 ile Diyarbakır ve Şanlıurfa takip etmektedir. Bir işte çalışanların çalışabilir yaştaki nüfusa oranını gösteren istihdama katılma oranı, Mardin-Batman-Şırnak-Siirt’te yüzde 25.8; Şanlıurfa-Diyarbakır’da yüzde 28.4 ve Gaziantep-Adıyaman-Kilis illerinde yüzde 34.3 olarak gerçekleşmiştir. En çok göç veren iller sıralamasında en önde yer almalarına rağmen, 2004-2006 yılları arasında bu bölgelerde işsizlik, sırasıyla, yüzde 12.7 ve 6.9 oranında artış göstermiştir.** Rakamlar, bölgede bugün çalışabilir durumdaki nüfusun yüzde 65 ile 75’inin istihdama katılmadığını, yani işsiz olduğunu ortaya koymaktadır.
Başbakan Erdoğan’ın, “Yaptığımız yatırım ve hizmetlerle vatandaşın devlete bakışını değiştirdik” açıklamasına rağmen, ülke genelinde yapılan araştırmaların ortaya çıkardığı sonuçlar, açık bir şekilde, bölge illerinin en az yatırım yapılan ve işsizliğin en yoğun olduğu iller olduğunu, üstelik AKP Hükümeti döneminde bu durumun öncekinden daha da kötüye gittiğini göstermektedir. Burada şunu da belirtmek gerekir ki, AKP Hükümeti’nden önce de, “Bölgenin ekonomik geri kalmışlığını ortadan kaldırmak için” birçok hükümet tarafından ekonomik-sosyal eylem planları hazırlanmış, paketler açılmıştı. Ama bunlar, halkın talep ve ihtiyaçlarını karşılamak bir tarafa, halk üzerindeki baskıları, halkın açlık ve yoksulluğunu derinleştirmek üzere, egemen güçlerin bölgedeki uzantılarına kaynak aktarımını sağlayan girişimler olmanın ötesine gitmemiştir.
Ülke genelinde yapılan çalışmalar, bölgede açlık, işsizlik, yoksulluk, göç verme gibi olguların ülke geneli ile kıyaslanamayacak kadar belirgin olduğunu; başka bir deyişle, bölgenin, ülkenin yoksulluk coğrafyasını oluşturduğunu göstermektedir. Ama bu çalışmalar, bölgedeki bu açlık, işsizlik, yoksulluk, göç verme gibi olguların nedenlerini doğru kavramak bakımından yeterli veriler sunmaktan uzaktır. Bu bakımdan, söz konusu olguların nedenlerini anlamak ve bu temelde bir çözümü gündeme getirebilmek için, bölgede halkın yaşam koşulları; talep ve beklentileri konusunda yapılan ‘özgün’ araştırma ve çalışmalara bakarak gerekli sonuçları çıkarmak gerekmektedir.
ÇATIŞMALI SÜREÇ VE ZORUNLU GÖÇÜN ETKİSİ…
Bölgede son yıllarda yapılan araştırmaların hemen hepsi, halkın yaşayışının en görünür olguları haline gelen işsizlik ve yoksulluk ile çatışmalı süreçte uygulanan politikalarla dayatılan zorunlu göç arasında belirleyici bir ilişki olduğunu orta koymuştur. 1998’de hazırlanan TBMM Göç Komisyon Raporu’na göre, ‘güvenlik gerekçesi ile boşaltılan’ yerleşim birimi sayısı, 1997 itibariyle 3.428’dir. Bölgede çeşitli kurumlar tarafından hazırlanan raporlarda, bu rakamın 4 bin civarında olduğu tespit edilmiştir. Zorunlu göç mağdurlarının bir kısmı bölgedeki kentlere yerleşirken, önemli bir kısmı da İstanbul, İzmir, Mersin gibi kentlere göç etmiştir. Zorunlu göçün yoğun olarak yaşandığı 90’lı yılların ilk yarısında, Diyarbakır’ın nüfusu 350 binden 1 milyona çıkmıştır. Kentlerin bu ani nüfus artışını kaldıracak yapısal mekanizmalara sahip olmaması, kentsel yoksulluğun, barınma, iş, aş, sağlık, eğitim gibi sorunlarla görünür hale gelmesinde belirleyici olmuştur.
Burada gözden kaçırılmaması gereken önemli noktalardan biri de şudur: Yoksulluğun bütün kentsel yaşamı tahrip edecek boyutlara varmasında, zorunlu göç olgusu elbette belirleyici olmuştur. Ama uzun vadede, Cumhuriyet rejiminin Kürt halkının ulusal demokratik istemli kalkışmalarına karşı bölgenin yarı-feodal unsurları ile ittifak yapması ve bu temelde bölgeyi geri bıraktıran politikaların uygulanması, kapitalist sömürünün ürünü olmalarının yanı sıra bu tahrip edici sonuçların ortaya çıkmasında başlıca etkenler oldukları unutulmamalıdır.
Diyarbakır’da, ‘Sarmaşık/Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’ tarafından, 4 mahallede 5.706 hane ve 36.221 kişi ile görüşülerek hazırlanan ‘Kent Yoksulluk Haritası’ çalışması, zorunlu göç uygulamasının yıkıcı sonuçlarını bütün açıklığı ile ortaya sermektedir. Araştırma kapsamında görüşülen hanelerin yüzde 46.5’i göç etmemiş (yerli) olduklarını belirtirken, hanelerin yüzde 36.4’ü, çatışmaların yoğun olduğu 1990 ile 2000 yılları arasında zorunlu göç sonucu kente yerleştiklerini belirtmişlerdir. 1990 -2000 yılları arasında Diyarbakır’a göç eden hanelerin yüzde 51.6’sı çatışmalı süreci göç nedeni olarak gösterirken, yüzde 30.5’i de, göç nedenini “ekonomik” olarak göstermişlerdir. Burada, göç nedenlerini ekonomik olarak belirtenlerin, esas olarak, Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde yaygın olarak yürürlüğe konulan yayla ve mera yasağı, gıda ambargosu, seyahat kontrolü gibi uygulamalarla mağdur edilen bir kesim olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu dönemde Diyarbakır’a göç edenlerin yüzde 80’ninden fazlasının, çatışmalı süreç ve bağlı olarak uygulan politikalar nedeniyle göç etmek zorunda kaldığı ortaya çıkmaktadır. Yine bu dönemde göç edenlerin, göçten önceki geçim kaynağına bakıldığında, hanelerin yüzde 92.5’i, geçim kaynağını tarım ve hayvancılıkla ilgili faaliyetlerle sağladığını belirtmiştir.* Bununla birlikte, kente, göçle veya göç öncesinde yerleşmiş toplam hanelerin aylık net gelir tablosu, yoksulluğun zorunlu göç mağdurlarıyla sınırlı bir olgu olmadığını göstermektedir:
Tablo 1 – Hanenin Aylık Net Gelir Kategorisi
|
Hane sayısı |
% |
Kümülatif % |
Net gelir yok |
309 |
5,4 |
5,4 |
1-50 ytl |
64 |
1,1 |
6,5 |
51-150 ytl |
916 |
16,1 |
22,6 |
151-250 ytl |
807 |
14,1 |
36,7 |
251-350 ytl |
1.419 |
24,9 |
61,6 |
351-500 ytl |
1.258 |
22,0 |
83,6 |
501 ytl-üzeri |
933 |
16,4 |
100,0 |
Toplam |
5.706 |
100,0 |
100,0 |
Kaynak: Kent Yoksulluk Haritası raporu. Tablo: 7
Türk Harb İş Sendikası tarafından, Eylül 2007 verileri dikkate alınarak yapılan araştırmaya göre, Türkiye’de açlık sınırı 635 YTL, yoksulluk sınırıysa 1.953 YTL olarak açıklanmıştır. Bu verilere göre, Diyarbakır’da yaşayan halkın yaklaşık yüzde 85’i, açlık sınırının altında yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Söz konusu rakamların 4 kişilik bir aile baz alınarak hazırlandığı, oysa Diyarbakır’daki araştırmanın konusu olan hanelerde hane başı kişi sayısının ortalama 6.34 olduğu dikkate alındığında, durumun çok daha vahim olduğu ortaya çıkmaktadır. Elbette, büyük çoğunluğunun geliri açlık sınırının yarısını bile bulamayan hanelerdeki en temel sorun işsizliktir. Sarmaşık Derneği’nin çalışmasında görüşülen hane reislerinin yüzde 20’si uzun süreli işsiz olduklarını ve yüzde 38.1’i ise, hamallık, pazarcılık, ayakkabı boyacılığı, tarla ve inşaatlarda gündelikçilik, seyyar satıcılık ve temizlikçilik gibi düzensiz işlerde çalışan ‘vasıfsız işçi’ olduklarını belirtmişlerdir. İşsizliğin ya da düzenli bir işe sahip olamamanın diğer bir boyutunu sosyal güvenceden yoksunluk oluşturmaktadır. Sağlık Emekçileri Sendikası Diyarbakır Şubesi’nin hazırladığı 2006 Sağlık Raporu’na göre, Diyarbakır genelinde hane reislerinin yüzde 19.3’ü hiçbir sosyal güvenceye sahip değilken, yüzde 54.3’ü, bir sosyal güvenlik mekanizması olmaktan çok sınırlı düzeyde bir sağlık destek mekanizması olarak işlev gören ‘yeşil kart’ sahibidir.
Tablo 2 –Hane Reisinin Sosyal Güvence Durumu
|
Hane sayısı |
% |
Yok |
1.101 |
19,3 |
Yeşil Kart |
3.098 |
54,3 |
Bağ-Kur |
150 |
2,6 |
Emekli Sandığı |
185 |
3,2 |
SSK |
1.149 |
20,1 |
Özel sigorta |
23 |
0,4 |
Toplam |
5.706 |
100 |
Kaynak: (SES) Diyarbakır Şubesi 2006 Sağlık Raporu
Eğitim durumuna bakıldığında, ‘Kent Yoksulluk Haritası’ raporunda görüşülen hanelerin yüzde 71.5’inde, 6 yaşından büyük okuma yazma bilmeyen en az bir kişinin bulunduğu tespit edilmiştir. Yine bu hanelerin yüzde 18.1’inde, halen okul çağında olup okula gitmeyen en az bir çocuk olduğu görülmüştür. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) 2003 verilerine göre, Diyarbakır’da sokakta çalışan çocuk sayısı 30 bindir. Bu çocukların yüzde 79.4’ünü zorunlu göçe tabi tutulan ailelerin çocukları oluştururken, yine bu çocukların yüzde 23.7’si okula devam etmemekte ve bu çocukların her ikisinden biri madde bağımlısı kategorisi içinde yer almaktadır.
Yukarıda kısmen aktardığımız çalışmaların ortaya koyduğu veriler, AKP Hükümeti’nin “yatırımlarda bölgeye öncelik verildiği”, “bölgede açlık ve yoksulluğu ortadan kaldıracak çalışmalar yapıldığı” yönlü açıklamalarının aldatmacadan ibaret olduğunu, aksine, AKP Hükümeti döneminde, bölgede işsizlik, açlık ve yoksulluğun derinleştiğini gözler önüne sermektedir. 2006 yılında, Türkiye bütçesinden “savunma ve güvenlik” için yapılan harcamaların ülke ortalaması 299 YTL olmasına rağmen, bu rakamın bölgenin 21 ilindeki ortalamasının 439 YTL olması*, Hükümet’in bölgede nelere öncelik verdiği ve yaşanan yıkımın nedenleri hakkında fikir vericidir.
TALEP VE BEKLENTİLER…
Kalkınma Merkezi tarafından, 2006’da, Diyarbakır’da hazırlanan ‘Zorunlu Göç Ve Etkileri’ raporunda, görüşülen zorunlu göç mağdurları, öncelikli sorunları olarak, işsizlik, geçim sıkıntısı, barınma, eğitim ve sağlık sorunlarını sıralarken, Kürt kimliğine sahip olmanın kendileri için vazgeçilmez olduğunu ifade etmişlerdir. Aynı katılımcılar, Kürt sorunu çözülmeden ne köye dönüşün mümkün olacağına, ne de bölgeye yatırım yapılacağına inandıklarını belirtmişlerdir.** Raporda katılımcılar tarafından ortaya konan görüşler, Kürt sorunu ile işsizlik, açlık gibi sorunların karşı karşıya konmadığını; aksine, bu sorunların çözümü arasındaki ilişkiye dikkat çekildiğini göstermektedir.
Raporda ortaya konan görüşlerden çıkarılması gereken sonuç, demokrasi ve ekmek mücadelesinin Kürt emekçiler bakımından iç içe geçmiş durumda bulunduğudur. Sarmaşık Derneği’nin raporundaki araştırmaya katılan hanelerin %79,7’sinin hanenin temel gereksinimlerini karşılamak için yardıma ihtiyaç duyduklarını belirtmesi, iş, aş, barınma, eğitim ve sağlık gibi ihtiyaçların ‘yarın’a ertelenemeyecek kadar güncel talep ve ihtiyaçlar olduklarına işaret etmektedir. Aynı raporda, hanelerin sadece yüzde 29.1’i düzenli veya düzensiz yardım alır durumda olduklarını belirtirken, hanelerin yüzde 70.9’u, hiçbir yardım almadıklarını/alamadıklarını ifade etmişlerdir. Aşağıdaki tablo; temel gereksinimleri için yardıma ihtiyaç duyan hanelerin ihtiyaç konusundaki önceliklerini göstermektedir:
Tablo 3 – Öncelikli İhtiyaç Sıralaması
|
Hane sayısı |
% |
Gıda |
1.743 |
38,3 |
Giyim |
208 |
4,5 |
Kira |
558 |
12,3 |
Sağlık |
240 |
5,3 |
Yakacak |
312 |
6,9 |
Eğitim |
292 |
6,4 |
Sıcak aş |
123 |
2,7 |
Ev eşyası |
189 |
4,2 |
İş |
882 |
19,4 |
Toplam |
4.547 |
100 |
Kaynak: Kent Yoksulluk Haritası Raporu, Tablo: 32
Zorunlu göç veya başka biçimlerde çatışmalı süreçten etkilenen; kentlere göç etmek zorunda kalan veya kentlerde yaşamını sürdüren Kürt emekçileri, gıda, iş, barınma, eğitim, sağlık gibi en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz durumda yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Güney’de bir Kürt Federe Hükümeti kurulmuş olmasına rağmen, egemenlerin ülke sınırları içindeki Kürtlerin ulusal demokratik istemleri karşısında baskı ve şiddet politikalarında ısrar etmesi; operasyonların yaygınlaştırılması, OHAL benzeri uygulamaların yeniden gündeme getirilmesi ve en son ‘savaş tezkeresi’ ile operasyon ve çatışmaların sınır ötesine taşınması yönündeki adımlar, zaten en temel gereksinimlerini bile karşılayamaz durumda olan kentlerdeki Kürt yoksullarının gelecekle ilgili beklentilerini olumsuz etkilemektedir:
Tablo 4 – Gelecekten Beklentiler
|
Hane sayısı |
% |
Kümülatif % |
Hiçbir şey değişmeyecek |
2 886 |
50,6 |
50,6 |
Daha da kötü olacak |
1 151 |
20,2 |
70,8 |
Daha iyi olacak |
1 669 |
29,2 |
100,0 |
Toplam |
5 706 |
100,0 |
|
Kaynak: Kent Yoksulluk Haritası Raporu, Tablo: 38
Ağır yaşam koşulları ve sorunlarını çözme konusundaki çaresizlikleri, kentlerdeki Kürt yoksullarının geleceğe kötümser bakmalarına neden olmakta; gelecek konusundaki karamsarlık, dini etki altındaki bu geniş emekçi yığınların AKP’den Hizbullahçı derneklere kadar gerici örgütlenmelerin hedefi haline gelmesine yol açmaktadır. Diyarbakır’da Ramazan ayında kentin her tarafında iftar çadırları açan ve yardıma muhtaç halka ianeci bir tarzda yaklaşarak halkı kazanmaya çalışan bu çevreler, bölgede güç ve etkilerini artırmakta ve devlet, önceki süreçlerde olduğu gibi, bu kesimlerin halkın ulusal demokratik mücadele ve taleplerine karşı bir odak olarak şekillenmelerine zemin hazırlamaktadır.
Son seçimlerde bölge genelinde görüldüğü gibi, açlık, yoksulluk ve ağır yaşam şartları nedeniyle halkın karamsarlığa düşmesi ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan eğilimler, demokrasi mücadelesini ciddi biçimde tehdit eder hale gelmiştir. Ortaya çıkan durum, halkın, sadece ulusal demokratik talepleri değil; ama, aynı zamanda insanca yaşam konusunda kendilerini acil olarak dayatan ihtiyaç ve talepleri üzerinden örgütlendiği bir mücadele hattının oluşturulmasının güncel ve ertelenemez bir görev haline geldiğini ortaya koymaktadır.
SONUÇ YERİNE: SAVAŞ VE YOKSULLUĞA KARŞI MÜCADELE
Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana, egemenlerin Kürt halkı ve ulusal demokratik istemlerini reddi ve bu temelde yürütülen mücadeleyi baskı ve şiddet yöntemleriyle engellemesinden kaynaklı bir sorun olan Kürt sorununa ilişkin olarak uygulanan politikalar, bölgede halkın yaşamını siyasal, sosyal, ekonomik, çok yönlü olarak tahrip etmektedir. Bu da, şiddet ve çatışmaların sona erdirilmesini; halkın demokratik istemlerinin karşılanmasını, halk kitlelerini açlık, işsizlik ve yoksulluğa mahkum eden politikaların terk edilmesini gerektirmektedir.
Bu temelde:
Kürt kimliği ve kültürünün anayasal güvenceye alınması, genel siyasi bir affın ilan edilmesi ve siyasal alanın demokratikleştirilmesi,
Devletin Bölgedeki ‘özel savaş’ örgütlerinin ve koruculuk sisteminin dağıtılması,
Köye geri dönüşlerin önündeki engellerin kaldırılması; zorunlu göç mağdurlarının zararlarının karşılanması ve üretimi teşvik edici politikaların geliştirilmesi,
Toprak reformunun gerçekleştirilmesi ve GAP’ın halkın ihtiyaçlarını gözeten bir temelde yeniden düzenlenmesi,
Bölgelerarası eşitsizliği ortadan kaldırmak üzere, devletin yatırımlarda bölgeye öncelik vermesi, bölgeye yatırımların teşvik edilmesi,
Anadilde eğitimin önündeki engellerin kaldırılması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin bütün halkın ulaşabileceği parasız hizmetler haline getirilmesi,
‘Yeşil kart’ uygulaması yerine bütün halkın sosyal güvenlik sistemi içine alınması gibi siyasal, sosyal ve ekonomik talepler, bu mücadele hattını en geniş halk kitleleriyle birleşerek oluşturmak için böylesi bir örgütlenme ve mücadele hattının güncel talepleri olarak ele alınıp sahiplenilmelidir.
Kürt sorununun demokratik barışçıl yöntemlerle çözümünü temel almak ve savaş-çatışmalara aktarılan milyarlarca dolarlık kaynakları ülkede yaşayan halkların insanca yaşayabileceği koşulların yaratılması için kullanmak… Bu, sadece Kürt halkının değil; ülkede yaşayan bütün halkların ve her milliyetten emekçinin barış ve kardeşlik temelinde insanca yaşayabildiği bir ülke kurma mücadelesinin en temel talep ve ihtiyacı durumundadır.
* Mustafa Sönmez, Doğu-Güneydoğu’da Kaynaklar Asker ve Polise, 03.10.2007 tarihli Evrensel Gazetesi
** Ankara Ticaret Odası, İşsizliğin Ve Göçün Coğrafyası Raporu, 2006
* Sarmaşık Derneği, Kent Yoksulluk Haritası Raporu, Diyarbakır- 2007
* Mustafa Sönmez, agy.
** Kalkınma Merkezi, Zorunlu Göç ve Etkileri Raporu, Diyarbakır-Mayıs 2006