Bölge Örgütü, Kürt sorunundaki son siyasal gelişmeleri ve Bölge’deki örgütlenme sorunlarını merkezine alan Bölge Konferansı’nı, 12 Kasım 2006 tarihinde, Bölge Örgütü yöneticileri, il ve ilçe yönetim kurulu üyeleri, gençliğin Bölge Örgütü ve il gençlik örgütleri yöneticilerinin katılımıyla gerçekleştirmiştir.
Konferansımız, Kürt sorununu ve Bölge’deki yeni gelişmeleri, PKK tarafından ilan edilen 1 Ekim 2006 tarihli ‘ateşkes’ kararını, Irak işgalini, işgal edilmiş Irak’ta süren direnişi, Kürdistan Bölge Yönetimi’ni, ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik emperyalist planlarını, ABD, AB, Rusya ve diğer emperyalist odakların Kürdistan ve Ortadoğu bölgesi üzerindeki hesap, çelişki ve çatışmalarını, İran, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin ve diğer bölge ülke yönetimlerinin duruş ve tutumlarını; halkların emperyalizme karşı gelişen direniş eğilimlerini değerlendirmiştir.
Türkiye gericiliğinin, Kürt sorunu ve Kürt halkının demokratik talepleri karşısında sürdürdüğü inkarcı, şoven ve şiddet politikalarını, 85 yıldan bu yana süren kölelik koşullarını ve bu duruma tepki olarak ortaya çıkmış olan ve 25 yıldan bu yana süren çatışma sürecini, Türk halkının maddi ve manevi olarak ödediği ağır faturaya karşı yükselen tepkilerini, cenazeleri dönen asker anne ve babalarının ‘vatan sağ olsun diyemiyorum’ yönlü açıklamalarını, Kürt barış annelerinin çabalarını, aydınların barış ve demokratik çözüm amaçlı girişim ve çalışmalarını, Türkiye’nin emek ve demokrasi güçlerinin Kürt sorunu karşısındaki tutum ve yönelimlerini ve bu kapsamdaki yeni gelişmeleri gündemine alarak tartışmış olan konferansımız, bir dizi kararlar almış, hedefler belirlemiştir.
Konferans, Kürt sorununu, ulusların tam hak eşitliği ve kendi kaderini özgürce belirleme sorunu olarak ele almış, çalışmasını, örgütlenmesini ve hedeflerini bu perspektifle bir kez daha belirlemiştir. 20 milyon dolayında bir nüfusa sahip olan, ancak tüm demokratik hak ve özgürlüklerden yoksun olarak baskı altında yaşayan Kürt halkının sorunu demokrasi ve özgürlük sorunudur. Kürt proletaryası ve onun örgütü, bu sorunun ve taleplerin tutarlı savunucusu olarak, yeni dönemde daha büyük sorumluluklarla karşı karşıya bulunmaktadır.
Bölge işçi sınıfının, Kürt sorununun çözüm gücü olarak ileri çıkması, işçilerin Kürt sorununu ve halkın ulusal demokratik taleplerini kararlıca savunan güç olarak hamle yapması, aynı zamanda öteki milliyetlerden işçi ve emekçilerin dikkatini ve ilgisini de bu yöne çekecektir. İki ulustan işçi sınıfının sınıfın birliği ve dayanışması ve Kürt sorununun Türkiye’nin demokratikleşmesi sorunu olarak ele alınmasında, Kürt proletaryasının tarihi sorumluluğuna dikkat çeken Konferans, Bölge Örgütünün çalışmasını bu ihtiyaçlar üzerinden değerlendirmiş ve daha da güçlendirmeyi kararlaştırmıştır. Başta sanayi proletaryası olmak üzere, kent ve kır proletaryasının, kent ve kır yoksullarının Kürt sorunu ve ulusal tam hak eşitliği mücadelesinde, sorunun demokratik çözümünde tayin edici olduğuna bir kez daha dikkat çeken Konferans, gençliğin ve kadınların örgütlenmesine olan ihtiyaç ve yönelimi yineleyerek, bu yönlü propaganda ve ajitasyon araçlarının zenginleştirilmesini hedef olarak belirlemiştir.
1- ULUSLARARASI MÜDAHALELERE AÇIK, ÇOK YÖNLÜ SİYASAL BİR SORUN OLARAK KÜRT SORUNU
Irak’ın işgalinden sonra, yakın bölgemizde ve Ortadoğu’da birçok gelişme yaşandı. Kürt sorununda yaşanan somut gelişmelere yenileri eklenerek sürüyor. 1991 Körfez Savaşı’yla birlikte ‘Irak Kürdistanı’nda gündeme giren ‘Kürt Otonom Bölgesi’, artık ‘Kürdistan Bölge Hükümeti’ olarak yeni bir boyut kazandı. Bu gelişme, Kürt ulusal sorununda yeni bir durum yarattı. Hem Kürtler bakımından, hem bölge devletleri bakımından, hem de uluslararası güçler bakımından Kürt sorunu, artık yeni ve kapsamlı bir boyut kazanmış bulunuyor. Günümüzde artık eski ulusal inkarcı tutumu sürdürmenin olanakları kalmamıştır. On yıllardır Irak, İran, Suriye ve Türkiye’de kölelik koşullarda yaşayan Kürt halkını, ulusal tam hak eşitliği mücadelesinden geriye düşürmenin koşulları, artık eskisi kadar kolay değil.
Kürt halkı, Ortadoğu’nun en büyük nüfusuna sahip halklarından biri olarak, eski durumu ve ulusal kölelik statüsünü kabul etmeyecektir. Irak’ın emperyalistler tarafından işgal edilmesinden sonra, ABD’nin kendi çıkarlarını gözeterek şekillendirmeye yöneldiği tablo, yeni bir durum yarattı. Süreç, Kürtlerin ulusal hükümetlerini oluşturmalarıyla sonuçlanmış bulunuyor. ABD ve diğer emperyalistlerin çok yönlü saldırı planlarına rağmen, Kürdistan Bölge Yönetimi’nin kazanımlarını ve elde ettiği statüyü korumak için direneceği görülüyor.
‘Irak Kürdistanı’ndaki bu gelişme, Türkiye, İran ve Suriye sınırları içinde tüm ulusal hak ve özgürlüklerinden yoksun olarak yaşayan Kürtler için ‘heyecan verici’ olmuştur. Söz konusu ülkelerin gerici ve baskıcı yönetimleri ulusal zorbalığı sürdürmede ısrar eder ve yaşanan sorunu çözme doğrultusunda adım atmazlarsa, Kürt sorunu daha büyük bir sorun haline gelecektir. Bu ülkeler Kürt ulusal sorununu bölge için sorun olmaktan çıkaramazlarsa, başta ABD ve İngiltere olmak üzere, uluslararası büyük güçler, Irak’ta olduğu gibi, sorunu ‘değerlendirmek’ten geri durmayacaklardır. Emperyalistler, Kürt ulusal sorununa müdahale ederek, bölgeye müdahaleyi onun üstünden yaptıkları gibi, Türkiye, İran ve Suriye üzerindeki kirli amaçlarını da, Kürt ulusal sorunu üzerinden yapacakları dayatmalarla ve Kürtlerin özlemlerini suiistimal ederek ve yedeklerine alarak gerçekleştirebilirler.
ABD, Ortadoğu’da her geçen gün daha fazla batağa batmaktadır. 650 bini aşkın kişinin ölümüne neden olan işgale rağmen, İngiltere’nin ve diğer emperyalist güçlerin desteğini alan ABD, Irak’ta direnişi durduramıyor. Bush yönetimi Kongre seçimlerinden yenilgiyle çıktı. Savunma Bakanı’nı kurban veren Bush, Irak’ta yenilgiyi telaffuz etmek zorunda kaldı. İran ve Suriye’nin “boyun eğmez” tutumunu sürdürüyor olması, Lübnan’daki gelişmeler, İsrail’in güçlü bir direnişle bozguna uğraması ve Lübnan halkının Hizbullah etrafında bir direniş odağı haline gelmesi, Arap halkları içinde gelişen moral ve direnme tutumu, Filistin’deki çıkmaz vb. birçok gelişme, ABD’yi Irak’ta ve Ortadoğu’da taktik değişiklilere zorlamaktadır. Ortadoğu’da her an her şeyin olabileceği, dengelerin değişebileceği bir gelişme yaşanmaktadır.
Kürt sorunu bölgesel ve uluslararası bir sorun haline geldi
‘Irak Kürdistanı’nda Kürdistan Bölge Hükümeti’nin oluşması, ABD’nin Türkiye ve Kürt sorunu üzerindeki hesapları, PKK’nin demokratik açılımlar yapılmaması halinde sürdüreceğini belirttiği direniş, İran’a yönelik saldırı ve Suriye’nin sıkıştırılması çabaları ve Kürt sorununun bu ülkelere karşı bir koz olarak kullanılması, Avrupa Birliği’nin (AB’) planları, Rusya’nın Ortadoğu’ya ilişkin yönelim ve hesapları vb. birçok gelişme ve faktör, Kürt sorununu uluslararası bir sorun haline getirmiş bulunuyor. Hemen hiçbir emperyalist güç ve kukla Irak yönetimi, Türkiye, İran, Suriye gibi bölge gerici yönetimleri, Kürt sorununu hesaba katmadan adım atma ve taktik geliştirme şansına sahip değil.
Türk egemen sınıflarının inkarcı tutumunun yarattığı açmaz ve tüm bunların neden olduğu sorunlar da eklenince, Kürt sorunu, Türkiye halklarının, dolayısıyla partimizin ve Bölge Örgütümüzün sorunu olarak önümüzde bulunuyor. Tüm bu gelişmeler, Bölge Örgütümüze çok yönlü ideolojik, politik ve örgütsel bir dizi güncel ve uzun vadeli görevler yüklemiş bulunmaktadır.
Emperyalist işgalin, bölge halklarına yönelik saldırganlığın ve müdahalelerin karşısında süren direnişin güçlendirilmesini temel hedef olarak belirleyen Konferansımız, Kürtlerin bölgedeki diğer uluslarla eşit haklara kavuşması, ulusal esaretten kurtulması ve tam hak eşitliğine dayalı bir yaşama ulaşması için mücadelenin daha da ilerletilmesi açısından olanakları değerlendirmiş, hedefler belirlemiştir.
“Kürt sorun var” demek bir şey ifade etmez oldu
Kürt sorunu, artık ‘terör ve asayiş’ sorunu olarak gösterilebilecek bir sorun olmaktan çıkmış bulunuyor. Kürt halkı ulusal uyanış ve özgürlük mücadelesinde önemli bir mesafe kat etmiş, Türkiye işçi sınıfı ve halkı, ilerici ve demokratik güçleriyse, yok sayma ve bu yönlü saldırılara karşı daha ileriden tutum alacak düzeye gelmiş bulunuyor. Türkiye, Kürt sorununda süregelen geleneksel inkar ve ona eşlik eden şiddet tutumunu sürdürmede oldukça zorlanacağı bir dönemde bulunuyor. Bölge Örgütümüz, bu gerçeği tarihsel bir avantaj olarak hassasiyetle değerlendirecektir. Kürt halkının inkardan ve ezilmişlikten kurtuluş ve tam hak eşitliğini kazanma ve dilerse ayrılma hakkını kullanma mücadelesi, haklı ve meşru bir mücadele olarak, her geçen gün daha da güçlenmektedir. Bunu şiddet yöntemleri kullanarak, sınır ötesi operasyonlar gerçekleştirerek, ‘bölücü terör örgütü’ tanımıyla PKK’yi tasfiye amaçlı girişimlerde bulunarak bastırma olanakları, geçmiş yıllarla kıyaslanamayacak oranda tükenmiştir.
Artık dışarıda ve içeride ‘Kürt sorunu yoktur’ diyerek ortaya çıkacak güçlerin ve politik çevrelerin bir kıymeti harbiyesi olmayacaktır. Dünya ve Ortadoğu halkları ve Türkiye halkları, Kürt sorununda artık gerçeğin daha fazla ayırımındadır. Ve Kürt ulusal sorunu, ayrı bir devlet kurma veya ‘Ulusal Kürt Yönetimleri’ oluşturma sorunu olarak, hemen tüm güçler ve taraflarca kullanılmak istenmektedir. Kürt halkını esaret altında tutan gerici devletlerin direnci de, artık inkardan ve yok saymadan çok, statü sorununa direnme, tam hak eşitliğine karşı durma tutumu olarak belirginlik kazanmaktadır.
Kürt sorunu ve ABD’nin emperyalist hesapları
ABD, Kürt sorununu bölgenin en önemli sorunlarından biri olarak ele almakta ve kullanmak istemektedir. O, Irak Kürdistanı’nda oynadığı rolle, hangi amaçların peşinde olduğunu ve Kürt sorununu nasıl suiistimal ettiğini göstermiş bulunuyor. Kürdistan Bölge Yönetimi ve Kürt halkı, eğer demokratik bir yönelim içine girmez ise, büyük sorunlara bulaşmaktan kurtulamayacaktır. Kürt halkı, Sünni ve Şii olarak bölünmeye çalışılan Arap halklarıyla birlikte, emperyalizme ve işgale karşı ortak bir tutum geliştirerek ilerlemez ve karşılıklı güvene dayalı özgür bir gelecekten yana tutum sürdürmez ise, mevcut durumu sürdürmek ve ‘sağlama almak’ mümkün olmayacaktır. ABD’nin Ortadoğu’daki hakimiyeti ve halklar üzerindeki iradesi sürdükçe, halklar arasındaki sorunlar da büyüyerek sürecektir.
Avrupa Birliği (AB) de “Kürt sorunu yoktur” demiyor. Türkiye’nin AB aday üyelik müzakere süreci boyunca, Kürt sorunu, Kürtlerin kültürel hakları, Kürtlerin statüsü, azınlık mı ulus mu oldukları, anadilleri ve anadilde eğitim sorunları ve gelecekleri üzerine önemli tartışmalar oldu ve bu tartışmalar bazı yönleriyle yazılı kaynaklara da geçti. AB, AB aday üyelik müzakereleri sürecinde, Türkiye burjuvazisinden ekonomik ve siyasi ödünler koparmak için, Kürt sorununu olabildiğince kullandı, onu köşeye sıkıştırdı.
Türkiye egemen sınıfları ve onların hükümetleri ‘bölücü terör örgütü bitirilecektir’ diyerek açıklamalarda bulunsalar ve ‘PKK terörü’ diyerek Kürt sorununu gözden kaçırmaya ve gerçeği tersyüz etmeye çalışsalar da, uluslararası platformlarda, ‘Kürt sorunu’, on milyonlarla ifade edilen bir halkın sorunu, ulusal tam hak eşitliği sorunu olarak kendisini dayatmış durumda. Öyle ki, Türkiye egemen sınıfları, devlet ve hükümet temsilci ve sözcüleri, AB müzakereleri süreci ve diğer bazı uluslararası platformlarda, Kürt sorununun çözümü yolunda attıkları adımları, yaptıkları açılımları ve gerçekleştirdikleri ‘reformları’ övünç vesilesi etmekten geri durmadılar.
Artık hiçbir siyasi parti ve çevre, Kürt sorununu yok sayma olanağına sahip değil. Gelinen yerde; Türkiye egemenleri Kürt sorununun çözümünde ortak davranma kararlılığını da yitirmiş bulunuyor. Bölge Örgütü Konferansımız, bu gelişmeler ışığında, ideolojik, politik ve örgütsel olarak daha ileri hedefler belirleyerek, hareket etmeyi kararlaştırmıştır.
Kürt sorununda geleneksel inkarcı tutumda ayrışma artıyor
Günümüzde; AKP, DYP, TÜSİAD, TOBB’un bir kanadı, AB’ciler, liberal aydınlar ve çevreleri, Kürt sorununda geleneksel inkarcı tutumla uyuşmazlık içine girmiş bulunuyorlar. Generaller ve geleneksel Kürt politikasını savunan CHP, Kızılelmacılar, geleneksel faşist çevreler dışındaki geniş bir kesim; Kürt sorununun bir biçimde “çözülmesi”nden yanadır. Ancak bu çevreler, kendi aralarında birleşemediklerinden, “inkar ve çözümsüzlük mihrakı” karşısında bir güç oluşturamamakta, bir irade olamamaktadırlar. Bu yüzdendir ki, özellikle de generallerin karşısına bir ”dış mihrakla” birlikte çıkmayı tercih etmektedirler.
Nitekim; Kürt sorununda az-çok “çözüm olsun” diyenler, bunu, ya ABD’nin, ya AB’nin, daha çok da hepsinin birden arkasına saklanarak söylemektedirler. Ama bunu da, milliyetçiler, şovenizme sarılanlar, geniş Türk kökenli ve milliyetçiliğin etkisindeki halk kesimlerini hedefleyen “Kürt sorununu yabancılar dayatıyor” propagandasının dayanağı ve vesile yaparak, bir silaha dönüştürmektedirler.
Dolayısıyla gelinen yerde, “Kürt sorunu vardır” demek artık bir marifet değildir; giderek marjinalliğe sıkışmakta olan kimi güç odakları dışında, herkes, her çevre Kürt sorununun varlığını kabul etmektedir. Ancak burada; “çözelim” diyenler; Kürtleri muhatap almama ve nasıl çözüleceğini açıklamama konusunda hemfikirdirler. Çekingenlikle ve inkarcı milliyetçilikle kopuşmamış, halkçı olmayan konumlarından gelen “Önce teslim olsunlar sonra çözümün nasıl olacağını düşünürüz” yaklaşımıyla hareket etmekte, sorunu, çarpıtarak, PKK’nin ‘terörist’ eylemleri olarak göstermeye ve anlatmaya özen göstermektedirler.
Türkiye gericiliği daha çok sıkıştırılacak
Diğer yandan Türkiye, Kürt sorununu ‘terör’ sorunu olarak göstererek, ‘terörist örgüt’ saydığı PKK’ye karşı ABD, AB ve diğer emperyalist güçleri tutum almaya zorlamak isterken, sorunun uluslararası bir boyut kazanmasına da neden olmuş, bazı girişimlerin öne alınmasını hızlandırmıştır. Buradan, Türkiye, yeni bir sürece doğru sürüklenmiş, emperyalistlerin eline büyük kozlar vermiş ve aynı zamanda kendisini sıkıştırmış bulunuyor. Türkiye, son bir yıl içinde sürdürdüğü “Kandil Dağı’na operasyon” çabasıyla ABD’nin elini daha da güçlendirmiştir. Türkiye egemen sınıfları, onların hükümetteki ve diğer sözcüleri, emperyalistlerin Kürt sorununu her vesileyle ortaya atıp pazarlık konusu etmeyi sürdürmelerine yeni imkanlar yaratmışlardır. “PKK Koordinatörleri” fikri de bu çerçevede ortaya çıkmıştır. AKP hükümeti, askerleri ABD sopasıyla korkutmak için -altında kalma ihtimali fazla olmasına karşın- “koordinatörlük”e sarılmıştır. Koordinatörlük, bir pazarlık birimi olarak oluşturulmuştur ve önümüzdeki dönemin tartışılan sorunu olacaktır.
Parti ve Bölge Örgütümüz, Kürt sorununu Kürt halkının ulusal tam hak eşitliğini kazanma sorunu olarak görmek istemeyenlerin, sorun üzerinden demagoji yapmayı sürdürenlerin, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da karşısında duracaktır. Halkımızı yedeklemeye dönük çabalar ve girişimlerin önünü kesmek için, çok yönlü bir aydınlatma ve örgütleme çabası içine girecek olan partimiz ve Bölge Örgütümüz, AKP’nin ve diğer burjuva parti ve çevrelerin saptırıcı ve örtüleyici girişim ve manevraları karşısında halkı uyaracak ve demagojik çabaların deşifre edilmesi çabasını sürdürecektir.
En ileri gidenlerin bile; Kürt sorununu ‘PKK sorunu’, PKK’yi de ‘terörist örgüt’ ilan ederek, “Önce teslim olsunlar, sonra çözümün nasıl olacağını düşünürüz” demelerini boşa çıkarmanın ve Kürt sorununu söylenen birkaç boş söz üzerinden rant kapısına çevirmeye yönelik hesapları bozmanın yolu kitlesel halk hareketini geliştirmekten geçmektedir.
Konferansımız, PKK’nin 1 Ekim’de açıkladığı ve tüm provokasyonlara, süren operasyonlara, Kürt ve Türk gençlerinin öldürülmesine neden olan silahlı çatışmalara rağmen sürdürdüğü ‘ateşkes’ kararının ardından DYP Genel Başkanı Ağar tarafından yapılan açıklamaları da değerlendirmiştir. “Kürt sorununu ben çözerim” diye ortaya çıkanların fazlasıyla önemsenmesi, bunların büyük bir değişim içinde oldukları yönlü açıklamaların yapılması, geçmişi belli olan bu kişi, parti ve çevrelerin abartılarak gündemde tutulması kabul edilir değildir.
Bilindiği gibi, Özal’dan beri bu böyle devam etmektedir. Her dönem, bir burjuva gerici kişi ve mihrak bu rolü üstlenmekte ve halkımızın özlemlerini suiistimal ederek yedeklemek istemektedir. AKP’nin de bu yönlü propaganda ile Kürt halkı içinde küçümsenemez oranda etki sağladığı ve oy aldığı bilinmektedir. Onun ikiyüzlü politikasının içerdiği inkarcı esas göz ardı edilemez. Günümüzde yeni popüler “çözücü kişilik” Mehmet Ağar olmamalıdır. Kürt milliyetçi çevrelerin ve diğer bazı liberal çevrelerin bu yönlü övgüleri, burjuva kamptaki bazı farklı kişilerin bu kapsamdaki açıklamalarını abartarak öne çıkarmaları ve kitlelerin dikkatini bu sınırlı çerçeveye sıkıştırmaları kabul edilir değildir.
Kürt sorunu, ABD-Türkiye ilişkileri, AB ve Rusya’nın Ortadoğu’ya yönelik hesapları
ABD-Türkiye ilişkileri, bazı dönemsel sarsıntılar geçirmiş olmakla birlikte, süregelen çizgi üzerinden devam etmektedir. Kürt sorununun ilişkileri bozan bir sorun olmaktan çıkarılması da gündeme alınmış bulunuyor. AKP hükümeti eliyle Türkiye ve Ortadoğu’da rahatça at oynatacağını, GOP’u onun eliyle kolayca devreye sokacağını düşünen ABD, Türkiye halklarının güçlü tepkisini göğüslemekten korkan AKP hükümetinden umduğu gibi yararlanamasa da, AKP’yi ve Türkiye’yi değerlendirmek için yeni taktikler geliştirmeyi sürdürüyor.
Irak’ın işgali öncesinde Türkiye’nin bir savaş üssü olarak kullanılmasını, limanların, kara ve hava yolunun ABD ordusuna ve savaş aygıtına açık tutulmasını kapsayan ‘Tezkere’nin 1 Mart 2003’te TBMM’de ret edilmesinin ABD’de yarattığı ‘hayal kırıklığı’, AKP hükümeti ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin attığı yeni adımlar ve ödünlerle ‘telafi edilmiş’ görünüyor. Lübnan’a asker gönderilmesi, silah ve savaş uçağı alımları, tank ve uçakların bakım ve onarımı ve diğer birçok ekonomik, askeri ve siyasi anlaşma da bu kapsamda değerlendirilebilir. ABD’nin, Kürdistan’da bulunan karargahında Türk subay ve askerlerini gözaltına alarak tartaklaması ve başlarına çuval geçirerek sorgulaması operasyonu da hazmedilmiş, dahası tatlıya bağlanmış bulunuyor. Bir süre iç politikada kullanıldıktan, ırkçı ve şoven propagandaya ve Kürt düşmanlığına malzeme yapıldıktan ve kışkırtmaya vesile edildikten sonra, bu da unutulmuş bulunuyor.
Ancak, ABD, Irak işgalinin ardından genişleyerek süren direniş karşısında giderek daha da zorlanmaktadır. ABD Irak’ta 3 binden fazla asker kaybetmiş durumda ve kayıplar ve artış oranı yükseliyor. İran ve Suriye’ye yönelik saldırı hesaplarını kolaylaştırmak için bir avantaja dönüştürmek istediği İsrail’in Lübnan’a saldırısı da ters tepmiş bulunuyor. İsrail’in Hizbullah karşısında uğradığı yenilgi, İran’ın elini daha da güçlendirdi. 34 gün süren Lübnan direnişi Suriye’ye nefes aldırdı ve tüm Arap halklarında memnuniyet ve direniş heyecanı yarattı. Direniş, Arap halklarının ABD ve İsrail’e karşı mücadele azmini biledi. Irak’taki işgale karşı direnişi daha da güçlendiren bu gelişme karşısında, ABD, Kürt sorununu ve Türkiye ile ilişkilerini öne çekmek, İran ve Suriye’ye yönelik saldırı planını revize ederek, yeniden ele almak durumunda kaldı. Lübnan Direnişi, ardındaki olaylar ve Ortadoğu’daki bir dizi gelişme, ABD’nin stratejisi bakımından Türkiye’nin ve aynı zamanda Kürt sorununun önemini daha da arttırdı.
ABD, koordinatörlüğü bu koşullarda devreye soktu. PKK’yi gündemine almaya buradan ihtiyaç duydu. Ayrıca Türkiye’nin F-35 projesine ortak edilmesinde bu gelişmenin önemli rolü bulunmaktadır. Türkiye’nin elini güçlendiren ABD, İran’a yönelik planında Türkiye’yi devreye sokmayı fazlasıyla önemsemektedir. Ancak Türkiye’nin, ABD istiyor diye, hemen İran’la kapışmaya girmeyeceğini de görüyor. İran’ın Irak’a benzemediği, İran’a saldırının Irak kadar rahat olmayacağı da bilinmektedir. Bunlar, Türkiye’nin Ortadoğu’daki işbirlikçi rolünü arttıran etkenler.
Diğer yandan, ABD’nin GOP’u gerçekleştirmek için dayanmak istediği güçlerin her birinin bir diğeriyle problemli olduğu ve her güç odağının bu gelişmeyi kendi hasmına karşı kullanmak isteyeceği de bir gerçek. Bölgenin hiçbir devleti bir diğeriyle mutabakata varmış değil. Ancak, ABD, “koordinatörlük” aracılığı ile PKK liderleriyle “oturulacak masa” yaratmıştır! Şimdi, ‘Kuzey Irak Kürtleri’ni Türklere, Türkleri Kürtlere karşı kullanırken, ikisini birden kendi stratejisine bağlamak için de “koordinatörlük masası”nı kullanacaktır. Generaller, biraz da ABD’nin bu hesabını fark ettikleri için, “Koordinatörlük”e soğuk durduklarını belli etmektedirler. Ama ABD’den çekindikleri için söyleyemediklerini, CHP ve öteki milliyetçilerin, kızılelmacıların ağzından söylemektedirler.
AB ise, koordinatörlüğün ABD için son hamlelerden biri olduğunu ve başarısız olacağını düşünmekte ve başka alanlarda olduğu gibi onun başarısızlığına oynayarak sırasını beklemektedir. Çünkü; Irak’ta “yenilgi” ve “çekilmeyi” tartışan ABD’nin diğer alanlardaki sorunları da artacaktır. Çekilmeyi tartışmak başka çekilmek başka olsa ve ayrıca çekilmeye karar verse bile bunun yıllar alabileceği bilinse de, çekilmeyi tartışmanın bile bir karşılığı bulunmaktadır ve ABD’ye çıkarılacak bir faturası vardır.
Şu bir gerçek ki; AB, “koordinatörlük”e soğuk durarak, hem Türkiye Kürtlerine, hem Türkiye’ye, hem de bölge Kürtlerine ABD’nin çözümlerinin iflasa yaklaştığını söylemek isterken, aynı zamanda, ABD’den boşalacak her boşluğu doldurmak için hazır olduğunu belli etmektedir. Fransa ve Almanya başta olmak üzere, AB’nin güçlü emperyalist devletleri, ABD stratejisinin olası iflası üzerine inşa ettikleri bir strateji izliyorlar.
Rusya’nın da benzer bir beklentisi olduğunu belirtmek gerekir. Ama, Rusya’nın “atları” AB’nin “atları”ndan farklı: Arap milliyetçileri, eski SB işbirlikçileri ve bugünkü direniş içinde etkin olan güçler vb., AB ve ABD ile kanları uyuşmayacak İslamcı çevreler… Kısacası, AB ve Rusya, ABD’nin bölgede güç ve itibar yitimine oynamaya devam ediyorlar.
Ateşkes kararından sonra PKK’nin ‘silahsız muhatap’ kılınması hesabı
ABD, 1 Ekim 2006’da ateşkes kararı açıklayan PKK’den daha fazla ödün vermesini istiyor. ABD, AB, diğer emperyalistler, PKK’den, ateşkesten öte adımlar atmasını, giderek silah bırakmasını isterken, Türk egemen sınıflarından da, bu adımları kolaylaştıracak bazı açılımlar yapmasını istemektedirler.
Kürt sorununun artık eskisi gibi ele alınamayacağını bilen ve bu durumdan fazlasıyla yararlanmak isteyen ABD, PKK dışında Kürt muhataplar yaratmak için, hem Türkiye üzerinden, hem Kürt burjuva feodal çevreleri ve hem de Kürdistan Bölge Hükümeti üzerinden girişimlerde bulunmasına, PKK’den küçük bir parça kopararak PWD’yi yaratmış olmasına, HAK-PAR, PSK ve diğer bazı oluşumları öne çıkarmak istemesine rağmen, bu hedefine ulaşamamıştır. Şimdi artık, etkisini kıramadığı ve ‘terörist örgütler’ listesine aldığı PKK’yi ‘barışçı’ muhatap olarak kabul etme ve bunu müttefiklerine kabul ettirme tutumuna yönelmiş bulunuyor. Bu durum, her yeni gelişme ışığında yeni bir değerlendirmeye tabi tutulabilir olsa da, ABD’nin bu yönlü çabayı sürdürmek istediği anlaşılmaktadır.
Silahlı güçlerini muhafaza eden bir PKK’nin ABD için güvenilmez olduğu ifade ediliyor. Güvenilir bir hareket olarak kabul edilmiyor olmakla beraber, Türkiye’nin isteğine uygun hareket edip Kandil Dağı’na operasyonlar düzenleyerek PKK’ye müdahale etmenin, Kürdistan’da nelere yol açacağı da gözden uzak tutulmuyor. PKK’ye yönelik bir saldırının istikrarsızlık yaratacağı görülüyor, ama bunun hangi boyutlara ulaşacağı kestirilemiyor. Irak’ta büyüyerek devam eden direnişle başı belada olan, büyük kayıplar veren ve giderek daha fazla sıkışan ABD, İsrail’in Lübnan Direnişi karşısında uğradığı hüsrandan sonra, daha çok endişelenmekte ve PKK’ye “başka türlü” davranmaya daha fazla ihtiyaç duymaktadır.
Kendi denetiminde olmayan silahlı direniş hareketlerine müsamaha göstermeyen ABD’nin yanı sıra, Kürt burjuvazisinin de PKK’nin silahsızlanmasını istediği, af çıkması halinde PKK’nin silahlarını ABD’ye teslim edeceği yönlü beklentileri sahip olduğu biliniyor. Bu, açıkça ifade ediliyor. ABD ve AB’nin ‘ateşkes yetmez, silahları bırakın’ yönlü açıklama ve demeçlerine sıcak bakan ve bunları benimsediğini ifade eden Kürdistan Bölge Hükümeti ile (Türkiye)Kürt burjuva-feodal güçleri, Türk devletinin henüz PKK’nin silah bırakmasını kolaylaştıracak bazı adımları atmaması nedeniyle kaygı taşısalar da, PKK’nin ateşkes kararıyla yetinmeyerek, silahları hepten bırakmasını istemekte, bunu dillendirmektedirler.
Kürt ulusal direniş örgütü çevresinde önemli bir güç durumundaki Kürt burjuva-feodal çevre de, bu eğilim içinde bulunuyor. 5-6 bin silahlı militanı olan PKK’yi Kürt burjuvazisi üzerinde de bir yaptırım unsuru olarak gören burjuva-feodal güçler, bazı kazanımlar ve kısmi temsiliyet elde ederek ilerlemek istemektedirler. PKK’nin Kürt burjuvazisiyle çelişkiye düşme ve kapışmaya girmekten uzak durduğunu bilen ve bunu değerlendirmek isteyen burjuva-feodal çevrelerin ateşkes sürecini birçok yönüyle, ama ‘hassasiyetle’ değerlendirmek istedikleri görülüyor. Kürt burjuva-feodal sınıfının, Kürt halkının ‘barış’ özlemini ve taleplerini bu amaçla ele aldığı, on yıllardan beri süren savaş koşullarının, çatışma ve ölümlerin son bulmasını isteyen Kürt halkının barış taleplerini istismar ederek kullanılmak istediği görülmektedir.
1 Ekim 2006’da ateşkes kararı açıklayan, bunu sürdürmek için çözüm yolu arayan ve barışı kalıcılaştırmak, Kürt sorununda demokratik açılımlar sağlayarak ilerlemek isteyen PKK ise oldukça ağır ve karmaşık bir sürecin içinde bulunuyor. Her yönden süren bir kuşatmadan, içerden ve dışardan süren bir baskıdan söz etmek abartı olmayacaktır. Kürt burjuvazisinin, Kürt halkının talepleri, ulusal tam hak eşitliği ve KKTH mücadelesi karşısındaki tutarsızlığı ve halkın talepleriyle oynadığı düşünüldüğünde, Kürt sorununu kültürel haklarla sınırlı bir düzeye çekerek ve atılan bazı küçük adımları başarı gibi göstererek, halk muhalefetini yedeklemek için çaba gösterecek olması şaşırtıcı değil. Silahlı direnişi sürdüren PKK’nin Kürt burjuvazisi için de bir tehlike olarak görüldüğü düşünüldüğünde, PKK’nin çok yönlü bir kuşatma ile karşı karşıya olduğu ve silahtan arındırılarak etkisizleştirilmek istendiği rahatlıkla görülebilir.
Halk hareketi, işçi ve emekçi halk direnişi
Ortadoğu’daki gelişmeler ve Kürt sorunu bağlantılı karmaşık bir sürecin içinde bulunuyoruz. Emperyalizmin ve işbirlikçi bölge devletlerinin ve diğer baskıcı devletlerin hesaplarını bozacak olan tek güç, halkların mücadelesi ve direnişidir. Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin politikalarını işlemez kılacak ve onlara darbe vuracak olan, işçi sınıfının, gençliğin, kent ve kırın emekçi sınıflarının kitlesel eylemleri, halk hareketi ve halk direnişidir.
Türkiye egemen sınıflarını, kaderini ABD ve Avrupalı emperyalistlere bağlamış işbirlikçi burjuvazinin politikalarını işlemez kılmanın yolu buradan geçiyor. İşçi sınıfının ve halkların örgütlü gücü dışında bir çıkış yolu bulunmamaktadır. Kürt işçi ve emekçilerinin, Kürt gençliğinin –Türkiye işçi sınıfı ve halkıyla da– birleştirilmiş ve doğru bir hedefe yönelmiş gücü karşısında mevcut politikaları sürdürmek mümkün olmayacaktır. Egemen sınıfların kendi içlerinde yaşadıkları çelişki ve çatışmaların yarattığı olanaklar da hesaplandığında, bunun olanakları fazlasıyla mevcuttur. Ekonomik ve sosyal taleplerin ve siyasal özgürlüklerin kazanılması kararlı bir mücadele ile mümkündür.
Kürt sorunun demokratik çözümünde ileri adımların atılması da, Bölge halkının Bölge düzeyinde göstereceği kararlı duruş, kitlesel eylem ve direnişle başarılacaktır. Düne göre daha karmaşık ve zor bir süreçte bulunuyoruz. Ancak mücadele ve direnişin anlamı ve meşruiyeti daha çok algılanmış ve kavranmış durumda. Kürt halkının kuşatılmışlığını parçalamanın yolu, hiçbir beklenti içine girmeden, hükümetten ve hükümet dışı burjuva çevrelerden hiçbir samimi adımın atılmayacağını, atılacak adımların ancak halkın mücadelesiyle zorlanıp gerçekleşebileceğini bilerek hareket etmekten geçmektedir.
İnkar ve asimilasyonu, şiddet ve ezme politikalarını püskürtecek olan, Türkiye işçi sınıfı ve halkından da destek alacak Kürt halkı, Kürt işçi ve emekçileri, Kürt gençliği ve kadınlarının mücadelesidir. Sömürüye, ulusal inkara ve her türlü baskıya karşı, fabrikalarda, işyerlerinde, üniversitelerde, semtlerde ve mahallelerde mücadele organları kurarak, komiteler etrafında birleşerek, direnme örgütlerini güçlendirerek, halkın temsiliyetini sağlayan heyetler oluşturarak ve bunların çağrı ve eylemleri üzerinden hareket ederek ilerleyebiliriz. Emek ve demokrasi güçlerinin birliğini bu taban örgütleri üzerinden sağlayarak birleşik ve güçlü halk hareketini yaratabiliriz.
PKK’nin kuşatılmışlığını da kapsamak üzere, saldırıları ve oynanan oyunları parçalamanın yolu, başta Kürt halkı olmak üzere, tüm emek ve demokrasi güçlerinin birleşik mücadelesinden geçiyor. Partimiz, Bölge Örgütümüz ve demokrasi güçleri bunu başarabilecek birikim ve deneyime sahiptir. Partimiz, Bölge Örgütümüz ve Bölgedeki emek ve demokrasi güçleri arasında bunu gerçekleştirebilecek güven ve diyalog da mevcuttur.
PKK’nin süren kuşatma karşısında alacağı tutumu belirleyecek olan da halkın örgütlü gücü ve yükselen halk hareketi olacaktır. Üretim ve hizmet, eğitim ve sağlık alanlarında ortaya çıkacak olan ve giderek birleşik bir hareket olarak sokağa taşacak olan eylemler, Türkiye egemen sınıfları ve –işbirlikçi olanların yanında– uzlaşmacı Kürt burjuvazisi için de geriletici olacaktır. Bu durumun aşılmasında partimizin sorumlulukları daha da artmıştır.
Partimiz ve Bölge Örgütümüz, egemen sınıfın ve işbirlikçi kesimlerin taktikleri ve planlarının karşısında kararlıca duracak, Kürt ulusal hareketinin tecrit edilmesi politikalarının püskürtülmesi için daha fazla sorumluluk yüklenecektir. Kürt ulusal hareketiyle, sendika ve kitle örgütleriyle, ilerici ve demokrat güçlerle birlikte hareket etmede, bu güçlerin birleştirilmesinde, ateşkes kararının halkımızın barış ve demokratikleşme mücadelesinde ileri bir adım olabilmesini sağlamada tüm örgütlerimiz tam bir seferberlik hali içinde olacaktır.
Bölge Örgütümüz kitlesel halk eylemlerini geliştirmede kararlı davranır, mücadele araçlarını zenginleştirmede yetenek gösterirse, burjuva gericiliğini, ırkçı ve şoven güçleri geriletmek pek ala mümkün olacaktır.
Fabrikalar, işyerleri, hastaneler, üniversiteler, okullar, semtler, mahalle ve köyler vb. tüm yaşam alanlarında, üretim ve hizmet işkollarında yürüttüğümüz çalışma, Kürtlerin ulusal kurtuluş ve öteki uluslarla tam hak eşitliğine sahip olma mücadelesinin ihtiyaçları gözardı edilerek asla gerçek bir devrimci sınıf çalışması niteliğine yükselemeyecektir. Çalışmamızı bu yönüyle de ilerletmeyi başarırsak, ateşkes kararının tüm Türkiye halkları için, demokratik Türkiye için, barış ve kardeşlik, eşitlik ve özgürlük için önemini geniş halk kitlelerine, tüm Türkiye halklarına anlatabilirsek, ‘terör ve bölücülük’ demagojisini boşa çıkarabilir ve ilerleyebiliriz. Bu durum, işçi ve halk hareketinin yönünü ve rengini değiştirecek, demokratik Türkiye’nin önünü açacaktır.
Emekçi halk kitleleri içinde örgütlenmiş güçlü dayanakları, organları, işyeri ve mahalle komite ve grupları olmayan ve yaygın örgütlere dayanmayan bir mücadele örgütünün azgın saldırılar karşısında nasıl zorlanacağı, dahası amacına ulaşamayacağı bilinmez değildir. PKK bakımından da böylesi zorlu bir süreç yaşanıyor. Newroz kutlamaları, seçim dönemleri ve başka birçok benzer durumda bir araya gelerek, yüz binler olarak duruş gösteren, milyonu aşan kalabalıklara ulaşan Kürt halkının, eylem ve örgütlenme tarzı ve kültürünün ileriye doğru değişimi, yerel örgütlerin çoğalması ve yaygınlaşmasından geçiyor. Kürt işçi ve emekçileri, Kürt gençliği ve kadınları demokrasi, özgürlük ve barış için, siyasal talepler için yüz binlerle, milyonlarla alanlara çıkmayı gerçekleştiremezse, saldırıları püskürtmek mümkün olmayacaktır.
Ateşkes kararının üzerinden kısa denemeyecek bir süre geçmiş olmasına rağmen egemen sınıfları sarsacak kitlesellikte bir tutumun gösterilmemiş olması, hareketin zaafı olarak değerlendirilmelidir. Bunu aşmak için partimiz ve Bölge örgütümüz yoğun bir çaba içinde olacaktır. Bölge Örgütümüz, yeni dönemin mücadele ve eylem çizgisini buradan çıkarmaktadır.
Bölgede yeni dönemin çalışmasını düzenlerken, bunun tamamen Bölgeye özgü olması ve Kürt halkına yönelik bir çalışma olarak şekillenmesine özel önem vermeliyiz. Bölgenin ve Kürt halkının durumunu, duygu ve düşüncelerini ve sürmekte olan ulusal mücadeleyi göz önüne alarak çalışmamızı yeniden düzenlemeliyiz. Ulusal talepleri, sosyal ve siyasal gelişmeleri kapsayan, ulusal dili, kültürü ve ruh halini gözeten bir çalışma içinde olmalıyız.
Hedeflerimizi tazelerken, Bölgede yeni dönemi, tanımlar ve pozisyonumuzu belirlerken, temel kaygımız işçi ve halk hareketini ilerletmek, demokrasi mücadelesini kazanmak olacaktır. Her yeni gelişmeyi, somut olgular üzerinden ve kolay anlaşılır hale getirerek anlatmak, bunu daha çok Kürtçe seslenerek, Kürtçe materyal hazırlayarak, Kürtçe-Türkçe bildiri ve broşürler çıkararak, dağıtarak, ulusal renge bürünmüş devrimci çalışmayı olağan bir tutum haline getirerek ilerleyeceğiz. Partimizi ve Bölge Örgütümüzü Kürt işçi ve emekçilerinin örgütü olarak etkin kılmak temel kaygımız olacaktır.
Tam hak eşitliğinin savunulmasında gösterilen kararsızlık ve ‘sol’ ‘sosyalist’ görünümlü tutumun mahkum edilmesi
Yaşanan gelişmeler ve PKK’nin sürdürdüğü silahlı direniş, giderek, kendisini ‘solcu’ olarak gösteren, ama Türk milliyetçiliğinden kurtulamayan kesimleri daha çok tedirgin etmekte ve giderek karşı cephenin kıyısına sürüklemektedir.
Kürt sorununu Kürt halkının ile Türk halkıyla ulusal tam hak eşitliği ve geleceğini özgürce belirleme hakkı olarak görmeyen, göremeyen bu çevrelerin gösterdiği tutarsızlık, Türk aydınlarının önemli bir bölümünü de olumsuz yönde etkilemektedir. Kürt halkının demokratik haklarını kazanma uğruna sürdürdüğü kitlesel demokratik mücadele ve direniş karşısında gericileşen küçük burjuva liberal siyasi akım ve partiler, Kürt halkının dil, kültür, kimlik ve siyasal özgürlükler kapsamındaki mücadelesini desteklemek yerine etkisiz kılma çabası içindeler. Egemen propagandanın esiri olarak eğilip bükülen, savrulup saçılan bu ‘solcu’ ve ‘özgürlükçü sosyalist’ parti ve gruplar, İstanbul ve diğer bazı merkezlerde Kürt ulusalcı güçlerinin katıldığı eylem ve etkinliklere katılmama tutumu bile sergilediler.
1 Mayıs gibi uluslararası önemdeki günlerde bile, Kürt ulusal hareketini, onların simge ve sloganlarını sorun ettiler, rahatsız oldular ve giderek ayrıştılar. Kürt direnişinin simgesi olmuş isimler ve Kürt halkının ulusal simge ve renkleri, bayrak ve dövizlerine karşı gerici tutum alıyor ve tepki gösteriyor, hemen her vesileyle, kendilerini Kürt ulusal demokratik güçlerinden ayrıştırmaya çalışıyorlar. Dahası ayrı durduklarının bilinmesine, bunun duyulup öğrenilmesine özen gösteriyorlar. Şovenizmin etkisindeki Türk halk yığınlarına şirin gözükmek için bunu bazen daha yüksek sesle dile getiriyor ve duyurmaya çalışıyorlar.
CHP’nin inkarcı, şoven ve asimilasyoncu tutumu ve sürdürdüğü resmi politikaları biliniyor. İP gibi partiler ve çevrelerin şoven ve inkarcı tutumu Kızılelmacı duvara dayanmış bulunuyor. Emekli general, subay ve astsubaylar, emekli savcı, vali, emniyet müdürleri ve polisler, bu cephenin bileşenleri olarak, Kürt halkının demokrasi ve özgürlük mücadelesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin karşısında yer alıyorlar. İP, Türkiye’de özgürlüklerin çok fazla olduğunu söylüyor, “sol” adına 301 vb. savunuculuğu yapılıyor.
Ancak ÖDP gibi ‘özgürlükçü sosyalist’ ve TKP gibi ‘komünist’ etiketli partiler ve çeşitli ‘sol’ çevrelerin de yükselen şovenizm karşısında teslim oldukları bir süreç yaşandı. CHP dışındaki ‘sol’ kesimlerin Bölge’de bir güç oluşturamadığı bir gerçek. Bu tutumlarını sürdürmeleri halinde Kürt işçi ve emekçileri içinde yer edinmeleri mümkün görünmüyor. CHP’nin de Bölge halkı içinde süratle tecrit olduğu bir süreç yaşanıyor. Partimiz, ‘sol’ gelenekçi tutumdan dolayı CHP’ye güç ve destek veren Bölge halklarının (Kürt, Türk, Arap) buradan koparılması ve saflarımıza kazanılması için, hem Bölge düzeyinde, hem de illerin özgünlüklerini hesaplayarak, tek tek illerde çalışma yürütmeyi önüne hedef olarak koymuştur.
Konferansımız, Batı’daki başlıca kentlerde, DTP’nin katıldığı ve ulusal simgelerin görüldüğü miting ve gösterileri terk ederek şoven tutum sergileyen ÖDP, TKP, DİSK Merkez Yönetimi gibi çevrelerin Kürt sorunu karşısında gösterdikleri Kemalist, şoven tutumu, halkların eşitliği, özgürlüğü ve kardeşliğine tahammül göstermeyen inkarcı yaklaşımı mahkum etmiştir. Bu tutumu sergileyenlerin ‘Türk solu’, ‘Türk sosyalistleri ve çevreleri’ olarak anılmasının doğru olmadığı da bir gerçek. Bu bozuşmuş küçük burjuva tutum ve eylemin, Türkmilliyetinden işçilerin ve bazı “Türk sosyalistleri”nin tutumu olmadığı ve olamayacağının Kürt işçi sınıfı ve halkı tarafından anlaşılması, partimiz ve Bölge Örgütümüz bakımından önemlidir. Zira Türk-Kürt ve diğer tüm milliyetlerden işçi sınıfının ve Marksistlerinin doğru tutumu, başlıca iki ulustan işçi sınıfının partisi olarak örgütlenmiş olan partimizin tutumunda somutluk kazanmaktadır.
Diğer taraftan DİSK merkezi ve solda görünen birçok çevre ve sendika yönetimi ‘barış ve kardeşlik’ yönlü açıklamalarda bulunmakla ve ‘ateşkes’in sürmesini istemekle birlikte, Kürt sorununda egemen düşünce ve inkarcı yaklaşımın yanında tutum almakta, PKK’yi ‘sorunun müsebbibi’ olarak görüp izah etmeyi sürdürmektedir. Böyle olunca, ‘barış ve kardeşlik’ içi boş bir slogan olmaktan öte anlam ifade etmemektedir. Nasıl bir kardeşlik, ne üzerinden bir kardeşlik ve nasıl bir barış sorusunun yanıtları verilmeden, ‘barış ve kardeşlik’ üzerine söylenmiş bu sözler anlamsızdır. Kürt sorunu, ulusal sorun olarak tanımlanmadan, Kürt halkı ile Türk halkının ulusal tam hak eşitliği savunulmadan, bunun anayasal güvenceye kavuşturulması, garanti altına alınması mücadelesi desteklenmeden doğru tutum sergilemek mümkün olmayacaktır.
Buradan hareketle, DİSK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, KESK ve diğer konfederasyonlara bağlı Bölge’deki sendikaların açık tutum almalarını ve sorunu sendika genel merkezleri ve konfederasyonları ile tartışmalarını sağlamak için Bölge Örgütümüz yeni adımlar atacaktır.
PKK’nin açıkladığı ateşkes kararı, ırkçı şoven havayı kısmen de olsa kesmiş bulunuyor. Provokatif eylemlerin, kör terör eylemlerinin, çöp kutuları, toplu taşıma araçları vb. yerlerde patlatılan bombaların sayısında düşüş oldu, TAK’ın yaptığı söylenen ve halka zarar veren eylemler de son buldu. Bu gelişme geniş halk kesimlerince olumlanmaktadır. Ancak ırkçı ve şoven güçlerin, çetelerin, savaşın ve çatışmanın sürmesinden yana olan egemen güçlerin bu yönlü eylemleri yeniden gündeme sokmayacaklarını düşünmek yanlış olur. Yeni provokasyonlar karşısında uyanık olmak ve gündeme gelmeleri halinde halk tepkisiyle karşı durmak ve kaynağını göstermek, şimdi daha da önem kazanmış bulunuyor.
Ateşkes, Türkiye halkları tarafından henüz Kürt sorununun çözümü için bir olanak olarak değerlendirilememiş olsa da, bir beklenti ve umut yaratmıştır. Önceki ateşkes kararlarından daha olumlu bir rol oynayacağına dair beklenti ve yaklaşımlar var. Bu durumun tüm Türkiye’de değerlendirilmesi, aydınların dağınık olarak gösterdikleri ilgi ve desteğin birleştirilmesi ve güçlendirilmesi halkların kardeşliği ve ulusların tam hak eşitliğine dayalı bir çalışmanın yürütülmesi, GYK Kararlarımızdan sonra, Bölge Konferansımız tarafından da karar altına alınmıştır.
2- TAM HAK EŞİTLİĞİ MÜCADELESİNDE YENİ DÖNEM VE ÖRGÜTÜMÜZÜN TUTUMU
Kürt sorunu, geçmişte hiç olmadığı kadar ileri bir boyut kazanmış bulunuyor. Kürt halkının tam hak eşitliği, kendi kaderine yön verme mücadelesi her türlü askeri ve siyasi zorbalığa, inkar ve asimilasyon politikasına rağmen bastırılamamıştır. Kürt sorunu, ulusal düzeyde bir demokrasi sorunu olarak çözümünü dayatmıştır.
Kürt halkının demokratik hak ve özgürlüklerini kazanma, ulusal tam hak eşitliğine erişme mücadelesi gelişip kitleselleştikçe, egemen sınıfların Kürt sorunu konusundaki resmi tutumu ve ortak davranma iradesi de darbe yemiş, tahrip olmuştur. Şimdi Kürt sorunu, Kürt halkının kendi geleceğini ve kaderini belirleme sorunu ve mücadelesi olarak gündemdedir. Partimiz ve Kürt halkının, Kürt işçi ve emekçilerinin örgütü olarak Bölge Örgütümüz, propaganda, ajitasyon ve örgütlenme mücadelesini bu perspektifle yeniden ele almış ve değerlendirmiştir.
Konferansımız, önceki kongre ve konferanslarımızın aldığı kararların isabetine dikkat çekerek, bu karar ve yönelimin ideolojik ve politik doğruluğundan güç alarak geçmiş tüm deneyimleri güncel gelişmeler ışığında yeniden değerlendirmiş ve yeni sonuçlara varmıştır. İşçi sınıfının örgütü olarak örgütlenmeyi temel alan Bölge Örgütümüz; işçi sınıfı içinde sürdürdüğümüz örgütlenme çalışması, Bölge’de sanayi ve hizmet sektöründe süren sendikal çalışmamız, gençlik çalışması, Kürt kadınları içindeki çalışma, tarım proletaryasına yönelik çalışma, üretici köylü çalışması, Bölge aydınları içindeki çalışma, günlük işçi ve emekçi gazetesinin Kürt halkının güncel ve genel talepleri üzerinden Bölge gazetesi olarak yeniden düzenlenmesi, gazete il eklerinin Bölge’de yarattığı etki ve daha verimli olabilecek biçimde yeniden tasarlanmasını ele almış ve değerlendirmiştir.
Kürt dili ve kültürü üzerinde süren yasakların kaldırılması, ana dilde eğitim hakkının sağlanması için sürdürdüğümüz çalışmanın zenginleştirilerek güçlendirilmesi, üniversite gençliğine yönelik örgütlenme çalışmasının daha da güçlendirilmesi, Bölge’de geniş gençlik yığınlarını kazanmaya yönelik çalışmamız, Kürt ulusal gençlik örgüt ve çevreleriyle ilişkilerimiz ve ortaklaştırılacak çalışmalarımız değerlendirildi.
Günlük gazete, Özgürlük Dünyası, Tîroj, Evrensel Kültür, Bilim ve Düşünce, Genç Hayat gibi yayınlarımız, yine yayınevi tarafından çıkarılan kitap ve broşürlerimizin, tüm çalışma ve etkinliğimizin değerlendirildiği konferansta, propaganda ve ajitasyonumuzun Kürt halkının dil, kültür, kimlik ve ulusal tam hak eşitliği mücadelesi üzerinden yeniden şekillenmesi ve düzenlenmesi doğrultusunda kararlar alındı.
Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler sürecinde olmamızı da değerlendiren Konferansımız, burjuva gerici parti ve akımların teşhiri ve tecrit edilmesini, Kürt işçi ve emekçilerinin, Kürt gençliği ve kadınlarının mücadele birliğinin gerçekleştirilmesini temel hedef olarak belirledi. Kürt sorununda demokratik adımlar atılmadığı ve sorun çözüme kavuşturulmadığı koşullarda yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminin hiçbir zaman demokratik olmayacağını belirleyen konferans; tam hak eşitliğinin anayasal güvenceye kavuşturulduğu, Türkiye’nin demokratik bir anayasaya ve herkesin aday olma hakkına sahip olduğu ve cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği koşullar için mücadeleyi hedef olarak belirledi.
Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden süren kapışmaya taraf olmayı ret eden Konferansımız, önümüzdeki dönemdeki görevin, Kürt, Türk ve tüm Türkiye halklarının, emek ve demokrasi güçlerinin birliğini hedefleyen bir cephenin açılması olarak belirlemiştir. Halkımızın ‘laik’ ve ‘şeriatçı’ kamplara bölünmesine ve yedeklenmesine olduğu kadar, milliyetçi ve ırkçı provokasyon ve ayrışmalara karşı durmanın da zorunlu olduğuna dikkat çeken Konferans, Kürt işçi ve emekçilerinin birliğine önemle dikkat çekmiş, Türk ve Kürt işçi ve emekçilerinin birliği ve Türkiye halkalarının birleşik mücadelesini temel önemdeki hedef olarak saptamıştır.
Örgütleri ve parti organlarını güçlendirme ve yaygınlaştırma
Mevcut örgütlerimizi işçi örgütleri, işçi ve halk karakterli örgütler olarak güçlendirmenin yanı sıra, henüz örgüt ve parti organı oluşturamadığımız alanları örgütlemeyi gündemine alan konferansımız, koşulları ve olanakları bulunan her alanda örgütler kurmayı hedef olarak belirlemiştir. Parti çevresinin oluştuğu, gazete ve yayınlarımızın düzenli ya da düzensiz ulaştığı her alanın yeniden düzenlenmesi, örgüt ve organ düzeyine yükseltilmesi ve istikrara kavuşturulmasında yeni görevlendirmelerin yapılmasına duyulan ihtiyaç belirlendi.
İl, ilçe, köy, fabrika, işyeri, lise, üniversite gibi alanlarda parti örgütü ve organlarının kurulmasında, halk gençliğinin örgütlenmesinde daha hızlı davranma göreviyle karşı karşıyayız. Bölge’de her ilin özgünlüğü, Arap, Türk, Kürt halkının varlığı ve talepleri de göz önünde bulundurarak, propaganda ve ajitasyon araçlarımız çeşitlendirilip güçlendirilecek, örgütlenme çalışması hızlandırılacaktır. Bölge Örgütümüzün Kürt işçi ve emekçilerinin, kadınların ve gençlerin örgütü olarak güçlenmesinde rol oynayacak araçlarımızın tümünün yeniden şekillendirilmesinde giderek mesafe kat etmeyi hedefliyoruz. Yazılı materyallerimizin daha fazla Kürtçe olarak yayınlanması, Kürt halkının kültürü ile şekillenmesi, günlük çalışmada kullandığımız yazılı ve sözlü ajitasyon ve propagandamızın Bölge halkının ulusal özgünlükleri üzerinden şekillenmesi amacıyla hedefler saptandı.
Bölge Örgütümüz, Kürt işçi sınıfının ulusal talepleri omuzlayarak ileri çıkmada gösterilen çekingenliğin aşılmasında temel faktörün örgütümüzün çalışma tarzı olduğunu saptamış ve bunun aşılmasına yönelik görevler belirlemiştir. Kürt sorununun doğru temelde çözümünde işçilerin kavrayışı ve sahiplenmesinin önemi bilinmekle beraber, soruna buradan bakmakta yetersiz kalındığı, fabrika ve işyeri örgütlenmesi, sendikal çalışma, grev ve direnişler içinde gelişip güçlenen partimizin tüm sorunları Kürt sorunundan koparmadan ele almada daha özenli davranmasına olan ihtiyaç tespit edilmiştir.
Tam hak eşitliğinin tutarlı savunucusu olarak Kürt işçi sınıfı
Kürt işçi sınıfının ulusal özgürlük sorununu kendi sorunu olarak ele almasında parti örgütlerimizin ilerletici davranmaları günümüzde daha da önem kazanmıştır. Başta Antep olmak üzere, Bölge’nin sanayi merkezleri olan Urfa, Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Adıyaman, Maraş ve diğer illerde, demokratik-ulusal ve sosyal taleplerin elde edilmesi ve Kürt sorununun çözümü için mücadeleyi öne çıkaran bir çalışma içinde olmak önümüzdeki dönemin öne çıkan çalışması olacak. Dersim bir sanayi merkezi olmamakla beraber Kürt sorununda ve toplumsal mücadelede önemli bir yer tutmaktadır. Kamu işyerleri işçileri, Belediye işçileri ve kamu emekçileri Kürt sorunun çözümünde ve halkın taleplerinin öne çıkarılmasında daha ileriden sorumlulukla karşı karşıya bulunuyorlar.
Bölge Örgütümüze niteliğini veren Kürt işçi ve emekçilerinin(ve diğer milliyetlerden emekçilerin) mücadele örgütü olmasıdır. Sınıfın kapitalizme karşı mücadelesinde yol göstericisi ve örgütleyicisi olarak, partimiz Bölge Örgütü, sanayisi gelişmekte olan illerde, gelişen her sınıf eksenli ve emekçi karakterli mücadelenin örgütleyicisidir. Bölge Örgütümüz, işçi sınıfı ve kamu emekçileri mücadelesinde, üretici köylü çalışmasında, üniversite gençliğinin örgütlenmesinde, hem genel devlet politikasından dolayı, hem de bölgede süren çatışma ve baskılardan kaynaklı olarak tarım ve hayvancılık alanındaki sorunlar üzerinden süren çalışma ve örgütlenmesinde önemli bir güce sahiptir. Bölge’nin belli sanayi merkezlerinde önemli güce ve ilişkilere sahiptir.
Yakın zamanda Antep Nurak işçilerinin direnişi ve sendikal hakkın kazanımıyla sonuçlanan çalışma, yine Diyarbakır Akyıl Fabrikası’nda birkaç yıldan bu yana süren örgütlenme mücadelesi ve burada işçilerin sendikal haklarını kazanmada kat ettikleri mesafe, Bölge örgütümüzün diğer tüm sanayi merkezlerinde süren mücadelesinin yakın tarihli iki örneğidir.
Ateşkes kararının kalıcılaşması, devletin Kürt sorununun çözümü yolunda adım atması, operasyonların durması ve diğer taleplerin elde edilmeleri amacıyla yapılması gerekenleri sendikalarda, fabrika ve işyerlerinde işçilerin gündemi haline getirmek önemlidir. Partimiz, bu çalışmalarını daha da kitlesel ve yaygın eylemlerle sürdürme kararı almıştır.
Kürt ulusal sorununu, ulusal tam hak eşitliği sorunu olarak sınıfa mal etmede ve sorunu sınıfın davası haline getirmede Bölge Örgütümüzün ne denli yeterli ve yetkin davrandığını, araç ve olanaklarımızı bu doğrultuda ne denli kullanabildiğimizi yeniden tartıştığımız Konferansımız, yeni dönemde kat edeceğimiz mesafede tayin edici olacaktır.
İşçi sınıfı içindeki çalışmamızda, fabrika ve işyeri örgütlenmesinde, henüz hem tek tek iller bakımından, hem de Bölge düzeyinde istikrar kazanmış bir tarza kavuşmuş değiliz. Genel olarak doğru bir perspektif ve yönelime sahip olmakla birlikte, örgütlerimizin pratikte bu tutumda ısrar etmemeleri bir zaaf olarak devam etmektedir. İl Örgütlerimiz, illerindeki organize sanayi bölgelerini, büyük fabrika ve işletmeleri örgütün temel hedefi haline getirebilmiş ve bu alanda bir istikrar kazanmış durumda değil. Antep örgütümüzün bir dönem zayıflayan bu yönlü çalışması, yeniden bir rotaya girmiş olmakla birlikte, bunun hassasiyetle korunmaya ve ilerletilmeye ihtiyacı bulunuyor.
Tam hak eşitliğinin tutarlı savunucusu olarak işçi örgütleri
Bölge Örgütümüz, her şeyden önce, yaşadığı topraklarda süren mücadelenin örgütü, Kürt sorununu çözmeyi önüne koymuş, kapitalizmden kaynaklı her türlü sömürü ve ezilme ilişkisini ret eden ve bunu değiştirmeyi hedefleyen devrimci bir örgüttür.
Parçası olduğu Kürt halkının başlıca sorununu çözmeyi çalışmasının tüm yönlerinde gözetmeyen ve Kürt işçi sınıfı ve halkının siyasi temsilcisi olarak hareket etmeyen bir anlayış ve tutumun problemli bir anlayış ve tutum olduğunu bir kez daha dile getiren Konferansımız, bu yönlü eksik ve yanlış eğilimlerin ve tutumların tamamen giderilmesi için süren eğitim ve aydınlatma çalışmasının devam etmesini benimsemiştir. Örgütlerimiz Kürtlerin ve Türklerin tam hak eşitliğini güvence altına alacak anayasal düzenlemenin gerekli ve zorunlu olduğu bilinciyle mücadele edecektir.
Bölge Örgütü, Kürt proletaryasının, Kürt halkının, Kürt gençliği ve kadınlarının örgütü olarak, Ortadoğu ve Bölge düzeyindeki gelişmeleri de göz önünde bulundurarak, hedeflerini yeniden belirlemiş, perspektifini yenilemiş, yeni pozisyonunu belirlemiştir. Parti örgütlerini, organlarını ve üyelerini buna uygun olarak eğitmeyi, araçlarını daha verimli kullanmayı, bu ihtiyacı karşılamak üzeren yeni yayınlar, radyo, dernek, kültür merkezi vb. araçlar yaratmayı amaçlamaktadır.
Kürt sorununun işçi sınıfı tarafından üstlenilmesinin koşulları günümüzde daha da güçlenmiştir. Sınıfın ileri çıkması büyük önem kazanmış, ihtiyaç haline gelmiştir. Bölge işçi sınıfı, Kürt tarım işçileri, yoksul köylüler ve öteki emekçi sınıflar içindeki çalışmamızda, kadın ve gençliğin örgütlenmesinde, aydınların partimiz saflarında yer almasında, bu gerçeği unutmadan hareket ederek ilerleyeceğiz. Kürt işçi sınıfı ve emekçi halkın siyasi temsilcisi olarak, bu yolda ilerleyerek güç kazanacağız. Kat edeceğimiz mesafe, Kürt halkının ve Bölgenin Türk, Arap ve diğer halklarının ortak mücadelesi bakımından olduğu kadar, ateşkes sürecinin doğru değerlendirilmesi, demokrasi, özgürlük ve barışın kazanılması bakımından da önemlidir.
Örgüt Çalışmamızın ve araçlarımızın Yeniden Düzenlenmesi
Konferans, başta günlük işçi gazetesi olmak üzere, tüm yayınlarımızı ve olanaklarımızı Kürt sorununun çözümünde ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinde ne denli verimli kullanabildiğimizi değerlendirerek, sonuçlara varmış, kararlar almış ve hedefler belirlemiştir.
Başta günlük gazetemiz olmak üzere, Özgürlük Dünyası, Evrensel Kültür, Tîroj, Bilim ve Düşünce, Genç Hayat ve diğer ideolojik, politik ve kültürel araçlarımızı, propaganda ve ajitasyon materyallerimizi, bunların içeriğini ve yönünü ele alan Konferansımız, Kürt sorunu ve son gelişmeler ışığında yayınlarımızın rolünü bir kez daha değerlendirmiştir. Basın yayın alanındaki faaliyetimiz, basılan 300’ü aşkın kitap, Kürt Tarih ve Kültür Dizisi olarak yayınladığımız 15 kitap ve önümüze hedef olarak koyduğumuz Kürtçe kitap yayınlama gibi sorunlar değerlendirdi.
Başta Günlük gazete olmak üzere, diğer tüm yayınlarımız Kürt ve Türk ulusundan işçi sınıfı ve emekçilerin aydınlanması ve örgütlenmesinde önemli ve temel araçlardır. Sınıfın ve emekçilerin ideolojik, politik, felsefi, kültürel çok yönlü eğitiminde ve örgütlenmesinde, ajitasyon ve propagandamızın güçlenmesinde yayınlarımızın daha etkin kullanımı, Kürt sorununun tüm yayınlarımızın konusu olması, dönemin temel görevleri olarak saptandı. Yayınlarımızın daha çok işçi, emekçi, genç, kadın ve Kürt aydınları tarafından okunması, yazı yazılması ile birlikte, Kürt halkının tam hak eşitliği ve kendi geleceğini özgürce belirleme hakkının savunulup sahiplenilmesini işçi sınıfının tutumu olarak güçlendirmede gazetenin ve diğer yayınlarımızın rolü önümüzdeki dönem daha da artmıştır.
Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkını tanımak Marksistlerce ne anlama geliyorsa, Kürt ve Türk Marksistleri, sosyalistleri için de Kürt sorunu aynı anlamdadır. Partimiz ve Bölge Örgütümüz, bu doğru ve kararlı tutumuyla başta Kürt işçi sınıfı ve emekçileri olmak üzere, tüm Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri içinde haklı ve saygın bir yer edinmiştir. Günlük gazete ve diğer yayınlarımız, Kürt halkının tam hak eşitliğini, Türk ulusuyla eşit haklara sahip olarak isterse birlikte yaşama, isterse ayrılma hakkını kullanma hakkına sahip olduğunu kayıtsız ve koşulsuz olarak savunmaktadır ve günlük gazete ve diğer yayınlarımız bu sorunu daha fazla gündem ederek sorunun kavranmasında görev üstlenmişlerdir.
‘Bölünme’ umacısı olarak Türkiye halklarının karşısına getirilen ve olumsuzlamak için kullanılan Kürt halkının tüm sorunları tartışılmalıdır. Kürt halkının ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkı da konuşulmalı ve tartışılmalıdır. Kürt halkı için ayrılma hakkı savunulmadan, iki halkın birlikte yaşamı sağlanamaz ve sağlam bir temele oturtulamaz. Ulusal tam hak eşitliğine dayalı demokratik bir siyasal sistem kurmanın yolu, ayrılma hakkı da içinde olmak üzere ezilen ulusun geleceğini serbestçe belirlemesini savunmaktan geçer. Türk, Kürt ve öteki milliyetlerden işçi ve emekçiler içinde bu düzeyde açık ve net bir aydınlatma çalışması yürütmek ve bir tartışma başlatmak için gazetemiz ve yayınlarımız daha ileri hamleler gerçekleştirecektir.
Bölge Konferansı, günlük gazetenin Bölgedeki durumu, tirajı, rolü, dağıtımı, içeriği ve işlevini gündemine alarak, yeni kararlar almıştır. Gazetenin Bölge sayfalarını artırmayı, il ve ilçe muhabir ağını güçlendirmeyi, sorumlular tayin etmeyi karar altına almıştır. Bölge’de, il ve ilçe ekleri çıkarmayı, Kürt kültürü, tarihi, edebiyatı, sanatını ve güncel gelişmeleri konu edinen özel sayıların, kitap ve broşürlerin çıkarılmasını, en önemlisi, önümüzdeki yılın ilk aylarında günlük gazeteyi Bölge gazetesi olarak çıkarmayı karar altına almıştır.
Tîroj ve Evrensel Kültür’ün rolü
Kürt kültür ve sanat dergisi Tîroj’un Bölge Örgütü’nün çalışmasında önemli bir araç olarak kullanılması tam olarak başarılmış değil. Bölge Örgütü ve yayın kurulu ilişkisi de dahil olmak üzere, Tîroj birçok yönüyle değerlendirildi ve sonuçlara varıldı. Tîroj’un Kürt işçi ve emekçilerinin yaşamını konu edinmesi, halkımızın yaşamına ve dünyasına giren, Kürt gençliği içinde daha çok takip edilen, makale, öykü, şiir, resim, karikatür vb. ürünlerin gönderildiği bir dergi olması hedeflenecektir. Derginin çıkması ile tarihi önemde bir iş başardığı sonucuna varan örgütümüz, alanında dikkat çeken, Kürt aydın ve entelektüel çevrelerinin takdirini toplayan, beğeniyle okunan ve yazı, röportaj ve materyal sunulan, istikrarlı bir yayın periyodu olan, Kürt, Türk ve diğer halklardan aydınlar tarafından ciddiye alınan Tîroj’un, iki aylık olan periyodunun, atılacak adımlar ve yeni gelişmeler ışığında yeniden değerlendirilmesini kararlaştırdı.
Konferansımız, Tîroj’un amacını bir kez daha güncelleyerek, yeni dönemin ihtiyaçlarına uygun görev üstlenmesini, dönemin ihtiyaçları üzerinden belirlenmiş hedefine uygun bir yayın politikası, sayfa sayısı, içerik ve biçim kazanmasını tartışarak, hem Bölge Örgütü, hem de tüm partimiz bakımından iddia ve yaklaşımlarımızın ele alınmasında, Kürt kültür, tarih ve sanatının öğrenilmesinde, tartışmaların sürdürülmesinde derginin öneminin ve rolünün daha da arttığını tespit ederek, hedefler belirledi.
– Kürt kültürü ve tarihini konu edinen Kürtçe makale ve yazıların Türkçe’ye de çevrilmesi ve beraber yayınlanması,
– Tîroj’un bir dünya görüşü dergisi olduğu unutulmadan, güncel politik gelişmelerin tartışıldığı bir dergi olarak güçlenmesi, halkımızın tarihinden, birikim ve kültüründen kopmadan, günceli işleyen bir dergi olarak güçlendirilmesi,
– Değişik ulusların ve halkların kültürünün tanıtılması,
– Bütün bunların yanı sıra, Kürt aydınlarıyla Türk aydınlarını buluşturmada derginin işlevinin güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Evrensel Kültür Dergisinin Kürt kültürü, dili, tarihi ve sanatı alanında etkin bir rol oynayabileceği, Evrensel Kültür’ün Kürt halkının dili, kültürü, sanatını, özgürlük mücadelesini ve sorunlarını konu edinmesi için, başta Bölge Örgütü Yönetimi olmak üzere, tüm Bölge İl Örgütlerinin daha fazla çaba göstermesi zorunluluğu, Türkiyeli aydınlar içerisinde olumlu etkisi bulunan Evrensel Kültür’ün Türk aydınları ve şovenizmin etkisinden kurtulamamış kesimler içinde Kürt kültünün tanıtılmasında daha fazla rol oynamasına duyulan ihtiyaç tespit edildi.
Bağış kampanyası, işçi ve halk televizyonunun kuruluşu
Bölge Örgütü Konferansı, Bağış Kampanyasını değerlendirmiş ve ileri hedefler saptamıştır. Bağış kampanyasını Kürt halk yığınları içinde, fabrika, işyeri, sendikalarda, aydınlar içinde yaygın biçimde sürdürmek, politikalarımızın güç bulduğu ve mali olarak güçlendiğimiz bir çalışma olarak sürdürme kararı alan konferansımızın yaklaşımlarından hareketle, daha önceki kampanyalarla kıyaslanmayacak derecede ileri hedefler belirleyen Bölge Örgütümüz, hedeflerini aşmayı amaçlamaktadır.
İşçi ve halk televizyonunun kuruluşuna duyulan ihtiyacı ele alan ve değerlendiren Konferans, yeni döneme dair büyük bir heyecan yaşamış ve halkımızın demokrasi ve özgürlük mücadelesinde önemli işlev görecek olan televizyonun kurulmasını destekleyerek karar altına almıştır. Burjuva gerici kampın karşısında, işçi ve emekçilerin sesi, barış ve demokrasi mücadelesinin destekçisi, tam hak eşitliğini kazanmanın aracı olarak televizyon, bağış kampanyasının, örgütlenme çalışmasının ve gazetenin yaygın dağıtımının daha da güçlenmesine vesile olacaktır.
KÜRT HALKININ ACİL TALEPLERİ
* Ateşkes yanıt bulmalı, Kürt sorununda tam hak eşitliğine dayalı barışçı ve demokratik çözüm için adım atılmalıdır.
* Bölgede operasyonlara ve çatışmalara son verilmeli, Bölge silahlardan arınmalı, mayınlardan temizlenmelidir.
* Kürt halkının varlığı, dili, kültürü, kimliği ve siyasal hakları tanınmalı, bu haklar anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
* Anadilde eğitim hakkı sağlanmalı, Kürt dili ve kültürü için yapılacak araştırma ve bilimsel çalışmalar devlet tarafından desteklenmeli, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, Kürt dili ve kültürü ile ilgili, Kürt Enstitüsü gibi kurumları desteklemeli; üniversitelerde Kürt tarihi, dili ve kültürü ile ilgili bölümler açılmalıdır.
* Özel harekat timi, Jitem ve diğer askeri örgütlenmeler dağıtılmalı, koruculuk sistemi kaldırılmalı, halka karşı suç işleyenler yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır.
* Kürt sorunundan kaynaklanan soruşturma ve kovuşturmalar son bulmalı, halka uygulanan cezalar kaldırılmalı, siyasi yasaklara son verilmeli, siyasi genel af ilan edilmelidir.
* Boşaltılan köylere geri dönmek isteyenlerin dönüşleri için koşullar hazırlanmalı, halkın her türlü kayıpları karşılanmalıdır.
* Düşünce, ifade, örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
* Siyasi partiler kanunu demokratikleştirilmeli, seçim barajı kaldırılmalı, Kürt halkının siyasi temsilcileriyle parlamentoda temsil edilmesinin önündeki engeller kaldırılmalı, yerel yönetimlerin üzerindeki baskıya son verilmelidir.
* Kürtçe isimlerin değiştirilmesine son verilmeli, herkes çocuğuna istediği ismi verebilmeli, Bölge’de köy, şehir, dağ, ova isimleri halkın isteği doğrultusunda yeniden verilmelidir.
* Kürtler, bir halk olarak, Türklerle tam hak eşitliğine kavuşmalıdır. Türkler ve Kürtlerin tam hak eşitliğine dayalı yeni bir anayasa düzenlenmelidir.