şeref aydın
A. SELÇUK
Geçen ay toprağa verdiğimiz Şeref Aydın yoldaş, Ocak-1951’de Amasya’da doğdu. Öğrenimini 1950-60’lı yıllar boyunca doğduğu bölgedeki okullarda sürdürdü. Bu dönemde dünyada sürüp giden mücadeleler, Vietnam savaşı ve Türkiye’de büyük kentlerde işçiler ve üniversite öğrencileri arasındaki uyanış Anadolu kentlerini de etkilemişti. Şeref Aydın, henüz çok genç olmasına karşın, çevresi, ülkesi ve hatta dünya sorunları ile yakından ilgiliydi; olup biten her şeyi ilgiliyle, üstelik kendi sorumluluklarını dıştalamadan, onlarla özdeşleştirerek izliyordu. Nitekim Şeref yoldaş, sonraki yaşamına yön verecek ve tüm varlığını adayacağı kararı, daha genç bir öğretmen olarak hayata atıldığı ilk günlerde kesin biçimde verecekti.
Buna karşın olaylar, birçok genç kişi gibi, Şeref Aydın’a da, devrimci fikirleri derinlemesine inceleme ve özümseme olanağı tanımadı. Faşist darbe ve bu darbeye dayanılarak kurulan yarı-askeri rejim, ülkede o güne kadar görülmemiş bir terör dalgasına neden oldu. Kitle hareketinin yenilgisi, devrimci akımların ezilmesi, tüm özgürlüklerin tasfiyesi ve ülkenin baskı ve zorbalığın kol gezdiği bir işkencehaneye dönüştürülmesi: 12 Mart muhtırası ile kurulan yarı-askeri faşist rejim ve yenilginin sonuçları bunlardı. Kuşku yok ki, bunlar, aynı zamanda, devrim ve sosyalizmden, örgüt ve örgütlü olmaktan, örgütlü çalışma ve demokrasi mücadelesinden kaçışın bir dalga biçimini alması anlamına da geliyordu.
Öte yandan, 12 Martçı rejim ülkenin üzerinden bir dozer gibi geçmiş olsa ve devrim ve sosyalizmden, devrimci ve sosyalist örgüt oluşturmaktan kaçış her ne kadar bir dalga biçimini almış bulunsa da, faşist cunta ve hükümetinin, bir “kadir-i mutlak” olarak her şeyi tayin etmesi ve tüm iradelere “hükmetmesi” olanaksızdı. Tüm örgütler ezildiği ve dağıtıldığı halde, koşulları vardı ve cezaevlerinin yanı sıra, mücadele dışarıda da sürüyordu.
Şeref Aydın, bu dönemde tutuklananlar arasında değildi ve bu dışarıda mücadeleye devam edenler içinde yer alıyordu. Fakat onun mücadelesi, sıradan, herhangi bir mücadele olarak kalmayacak; tüm örgütlerin ezildiği ağır koşullar altında yaşanmasına karşın, örgütlü çalışma boyutu da kazanan militan bir mücadele olarak şekillenecekti: legalite koşulları yok olduğunda çalışmayı durdurma ve örgütü dağıtmanın neredeyse “gelenek” haline geldiği bir ülkede, dağıtılmış devrimci bir örgütü yeniden örgütlemek üzere, ağır koşullara rağmen başlatılan bir çalışmaya sakınmasız bir biçimde katılmak, onun tüm eylemini değiştiren, Şeref Aydın olarak mücadele etmesi ve tanınmasına yol açan ilk önemli adım oldu.
Şeref Aydın’ın, benzeri herhangi bir örgüte değil de, THKO’na katılması elbette bir rastlantı değildi. Devrimci mücadele çizgisi ve tavrı yanında; hesapsız içtenlik, halka bağlılık ve yakınlık gibi hasletler, Şeref yoldaş için özel bir önem taşıyordu ve 1960’lı yılların sonlarında gençlik ve halk mücadeleleri içinde ön plana çıkan ve daha sonra THKO’nu kuran Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının adanmışlık duyguları, tutkulu, coşkulu devrim çağrıları ve hesapsız olduğu birçok olayda görülen halka bağlılık ve yakınlıklarının yoldaşın dikkatini çekmemesi olanaksızdı. Saflarına katılması ve 1971-72’de başlayan, sonraki yıllarda genişleyerek gelişen “yeniden örgütlenme” mücadelesinin bir militanı olmaya karar vermesi; çizgisinin çekiciliği yanında, kuşku yok ki, THKO’nu diğer örgütlerden ayırt eden halkçı ve devrimci hasletlerinin, Şeref yoldaş için “hayati değerde” olması ile doğrudan bağlıydı.
THKO’nun merkezileşmesi; maceracı mücadele çizgisi ve modern revizyonizm karşısındaki tavrın eleştirisine dayanan özeleştiri süreci; hizipçi akımlarla savaş ve parti inşa hareketine dönüşmeyi güvenceye alan 1978 Ekim Konferansı çalışmaları; başta Maocu etki ve eğilimler olmak üzere, işçi sınıfı hareketi olarak yeniden kuruluşun önündeki tüm sınıf dışı zaaflara karşı ve parti Kongresi uğruna yürütülen çok yönlü mücadeleler.. Ve tabii ki, 12 Eylül cuntasının dışarısı ve içerisiyle tüm ülkede yarattığı görülmemiş ağırlıktaki koşullar.. Şeref Aydın, harekete katıldığı 1970’lerin başlarından 1980-81’lere gelen on yıl içindeki bu çok yönlü mücadeleler içinde eğitim görmüş ve bu mücadelelerin sınavından geçerek yetişmiş bir devrimciydi. Öte yandan bu süreç, aynı zamanda, onun, genel olarak hareket içinde ve parti kitlesi arasında tanınması ve daha ileri sorumluluklar için hazırlanması süreci de olmuştu.
Pek çok çevrede ve kamuoyumuzda bilindiği gibi, Şeref yoldaş, sermaye ve gericiliğin saldırıları, zorbalığı ve vaatleri karşısında, hiçbir zaman sarsılmamış bilinçle, inançla, sebatla çalışmış ve her zaman boyun eğmez, yiğit ve tutarlı bir tutumla mücadele etmiştir. Öte yandan, o, hareketteki bu on yıl içindeki (teorik) dalgalanmalar sırasında ve hizipçi çevrelerden gelen saldırılar karşısında, her durumda sağlam durmuş ve partinin cephesinde yer almayı her adımda bilmiştir. İzlediği bu çizgi ve tutumda, sahip olduğu teorik birikim ve kazandığı siyasal deneyim, kuşku yok ki, büyük bir role sahiptir. Fakat, teorik ve siyasal alandaki gelişmesine de yön veren ve çok daha önemli olan bir şey daha vardır ki, bu, asla görmezden gelinemez bir olgudur: işçi ve halka olan içtenlikli sevgisi, güveni; işçiler arasında yaşamaya, mevzilenmeye ısrarla sarılması; ilerlemeyi, dinamizmi, diyalektiği ve diğer her şey gibi, kendi gelişmesinin olanaklarını da onlar arasında araması, bulması.. Şeref yoldaş, kuşku yok ki, bu açıdan da, hareket içinde en önde yürüyenler arasındaydı ve onun herkesçe bilinen ve sözü edilen gelişkin proleter güdüleri, sağlam, sade karakter ve kişilik özellikleri, her şeyden ve tüm diğer etkenlerden daha çok, ancak işte ön saflardaki bu yürüyüşüyle açıklanabilirdi.
Şeref yoldaş, beş yıllık cezaevi yaşamının ardından, 1986 yılı sonlarında tahliye olmuştur. Bu dönem, 12 Eylül yenilgisinden ve arkasından gelen Gorbaçovcu revizyonizmden güç alan tasfiyeci dalganın, işçi ve emekçiler adına örgütlenmiş tüm siyasal akımları önüne katıp savurduğu bir dönemidir. Tüm akımlar paramparça olmuş ve tasfiyeci saldırılar almış yürümüştür. Mensubu olduğu ve sorumlulukla bağlı bulunduğu TDKP dahi tasfiyeci saldırılar altında parçalanmış, mücadele dışına düşmüş ve çalışamaz duruma gelmiştir. Bu durumda görevin ne olacağı bellidir ve asla tartışılamazdır: partili ve parti birliğinden yana olan güçlerin toplanması, örgütün, gündelik harekete katılma, gündelik çalışma yürütme yeteneğine sahip bir örgüt olarak yeniden kurulması ve genel olarak tasfiyeciliğin ve partiyle savaş içindeki tasfiyeci akımların ezilmesi… Büyük çaplı olanaksızlıklara karşın, diğer yoldaşları gibi Şeref Aydın yoldaş da, görevlere asla tereddüt etmeden sarılmıştır. Olan şudur ki, Şeref yoldaş, harekete katılışından on beş yıl sonra, tasfiye ve yıkım dönemlerinin sorun ve mücadeleleriyle bir kez daha karşı karşıyadır: fakat bu kez, tabii ki, harekete yeni katılmış bir militan olarak değil, merkez grubunun önde gelenleri arasında yer alan olgunlaşmış bir kişilik olarak.. Nitekim o, görev ve sorumluluklarını, bu dönemde de büyük küçük, önemli önemsiz demeden, örnek alınacak bir olgunlukla üstlenecek ve ileri bir yetenekle yerine getirecektir.
Parti örgütünün gündelik mücadelelere katılacak şekilde yeniden örgütlenmesi ve tasfiyeci akımların ezilmesi süreci; gözler önünde cereyan eden bir süreçtir ve bu süreçle ilgili olayların burada yeniden ele alınması için bir neden yoktur. Buna karşın, şunlar gene de belirtilmelidir: Partiden kopan tasfiyeci akımlar ezilmesine ve parti örgütü yeniden kurulmasına karşın; tasfiyeci cereyan, aydın kamuoyu ve ileri işçiler arasındaki etkisini artırıyor ve güçleniyordu. Toplumda genişleyen bu liberal etkinin; tasfiyeciliğin kalıntısı olarak hala var olan merkez kaç eğilimleri, sorumluluk ve iş disiplini yoksunluğunu tahrik etmesi ve örgütün girişim ruhu ve enerjisini kemiren liberal sorumsuzluğu, pratik oportünizmi durmaksızın yenilemesi ise, kaçınılamaz ve tartışılamaz bir olguydu. Öte yandan, ülkedeki bu tasfiyeci liberal ortamın; sınıf dışı bürokratik biçimci geleneğin bir ifadesi olarak şekillenen ve kendini “liberal gevşekliğe karşı mücadele” adına meşrulaştırarak yayılan “lafazan solculuğu” yenilemesi ve ona değişen biçimler sunmasının önünde hiçbir engel yoktu. Başta liberal ve tasfiyeci etki ve eğilimler olmak üzere, tüm bu etki ve eğilimlere ve bunların örgütün yaşamındaki belirtilerine karşı kesintisiz bir mücadele, parti için bir zorunluluktu.
Tüm bu etki ve eğilimler ve onların örgütün eylemi ve çalışmasındaki görüntüleri, parti örgütü ile ileri işçi kitleleri arasında bir duvar durumundaydılar, ve parti, bu gerici duvar karşısında asla kayıtsız kalamazdı. Nitekim öyle de oldu: parti merkezi, tasfiyeciliğin tahrik ettiği tüm bu etki ve eğilimlere ve bunların dışa vuran tüm görüntülerine karşı, teori ve pratikte giderek güçlenen bir mücadeleye girişti: Parti ve işçi sınıfı; işyeri ve yerleşim esasına göre (işçi ve emekçiler arasında mevzilenme) örgütlenme; eleştiri özeleştiri, arınarak ilerlemeye dayanan örgüt yaşamı; kitle yayın organları, politik ve örgütsel çalışma; önderlik ve mücadele içindeki işçiye yardım; gündelik hareket, günlük çalışma, sorumluluk ve iş disiplini; kitlelerden ve yoldaşlardan öğrenerek gelişme; fedakarlık, profesyonellik, paylaşma, adanmışlık gibi, artık kimsenin fazlaca yabancı olmadığı bir dizi sorun.. Bu sorunlar üzerine bugün de hayati görevlerin olması ayrı bir şey. Bulunulan bugünkü yerden bakan herkes görebilir: Eğer partide bu sorunlar gündem olmasa ve bunlar karşısındaki tavır üzerinden yürüyen bir eğitim ve arınma mücadelesinde ısrar edilmeseydi; işçi hareketine yaklaşma, işçilerin kitlesel politik örgütünden söz etme bir yana, örgütün ayakta kalması dahi olanaksız olurdu. Denilebilir ki, halkçı ve devrimci bir çalışma tarzının inşası ve işçilerin kitlesel örgütüne doğru bir mevziden yaklaşmanın önü, bu nitelikte mücadeleler içinde açılmıştır.
1990’lı yılların ilk yarısı ve o yıllarda özellikle ön plana gelmiş olan bu tür sorunlardan söz edildiğinde; Şeref Aydın’ın adını anmak, onu, yukarıdakiler benzeri tüm diğer sorunlarla anmaktan çok daha zorunludur. Zira bu yıllar, liberal piyasacılığın etkilerine karşı yürütülen mücadelenin ve partimizin örgütsel çizgisi ve çalışma tarzında gençlik hastalıkları olarak kalan kalıntıların ayıklanmasının özellikle hızlandığı yıllardır. Gerek örgütsel sorunlar üzerine sahip olduğu bilgi birikimi; gerekse işçi ve halk yaşamını gözleyen, bilen, yaşayan deneyimli halk adamı özellikleriyle Şeref yoldaş; örgütsel çizginin gelişmesinde ileri derecede rol oynadığı gibi, sınıf dışı alışkanlık ve eğilimlere karşı pratik mücadelenin yönetimine de yetkinlikle katılmıştır. Hareketin örgütsel çizgisinin gelişmesi; çalışma tarzı deneyimlerinin ve kadrolarının özgün örgütçü niteliklerinin güçlenmesi; onun gözlemleri, proleter ve halkçı bir mevziden yaptığı incelikli eleştirileri ve yaratıcı eylemin ürünü önerilerinin hayati önemdeki katkılarından bağımsız olarak asla açıklanamaz. Bu gerçeğin altı özellikle çizilmeden, Şeref yoldaşın çalışmasının oynadığı rolün anlaşılması olanaksız olur.
Gelinen bu noktada, şunlar kuşkusuz gözden kaçmayacaktır: Şeref yoldaşın, genelde burada, örgütsel çizgi ve örgüt sorunlarıyla birlikte anılması yanlış anlaşılmamalıdır. Zira o, salt örgütsel sorunlarla veya daha çok yerel örgütsel teknik sorunlarla uğraşmış ya da (aslında olanaksız bir şekilde) salt “örgütçü” özellikleri gelişmiş ve salt “pratikçi” bir yoldaş değildir. Burada, onun daha çok örgütçü yönlerinden söz edilmesinin nedeni, partinin son yirmi yıldır daha çok örgüt ve çalışma tarzı sorunlarıyla uğraşmasıdır. Şeref yoldaş, teorik ve siyasal yönden de gelişmiş, yetkin bir yoldaştır. Ki, esasen, teorik, kültürel birikim ve yetkinlik ve siyasal gelişmişlik olmadan, gerçek bir örgütçü olmak olanaksızdır ve yoldaş, hareket içindeki önde gelen örgütçülerden biri olduğu gibi, yetkin ve usta bir propagandacıdır da. Kaldı ki, sınıf mücadelesine ve örgütsel çalışmaya bağlanmayan bir teori gelişmeyeceği gibi, örgütçü bir çalışma içinde olmayan bir kişinin, teorik olarak gerçekten gelişmesi de olanaksızdır. Nitekim Şeref yoldaşın, “örgütlerden gelerek bağımsız aydın olma”ya ve sorumlu olmaktan kaçtıkları örgütlere “teori yapma”ya soyunan sözde “teorisyen” ve “aydınlar”ı (yazılarında) bazen alay, bazen de öfke ile eleştirmesi, son derece isabetli ve yerinde eleştiridir.
Bütün bunlar bir yana; Şeref yoldaşın hareketin teorik ve siyasal çizgisinin ilerlemesi ve örgütün teorik, siyasal eğitimi ve kültürel gelişmesine yaptığı katkıların değeri asla yadsınamaz. Çok yazan kişiler arasında olmasa da, Şeref Aydın, teori, siyaset, kültür ve örgüt sorunlarıyla ilgili çok sayıda makale, broşür yazmış, raporlar hazırlamış bir kişidir. Öte yandan, hareket içindeki paylaşma nedeniyle; yoldaşa ait ve çalışmanın tüm yönleriyle ilgili birçok görüş, tespit ve eleştiri, başka yoldaşların yazılarında yayınlanmıştır. Hastalığı son beş altı yıldır hızlanan bir şekilde ilerlemesine karşın; çalışmanın hiçbir görevinden geri kalmayan yoldaşın başka bir çalışması daha vardır ki, bundan söz etmemek olanaksızdır: Uluslararası Marksist ve sosyalist kültürün Türkçede bulunmayan ve bugün kütüphane raflarından dahi atılmış (bilim, sanat, tarih, politika ve kültürün diğer alanlarına ait) olan en temel yazılı eserleri bulmak, çevirmek, çeviriye sunmak ve böylece hareketin ideoloji ve kültür cephesiyle ilgili çizgisinin uluslararası alandaki görevlerini enerjiyle ve şevkle yerine getirmek. Şeref Aydın yoldaşın, genç kuşakların, önceki dönemlerin aksine, uluslararası kültürün en değerli eserlerinden mahrum kalmadan yetişeceğini bilmenin coşkusuyla üslendiği ve yürüttüğü bu çalışmanın, her zaman ve az çok düşünen herkesçe minnetle anılmaması olanaksızdır.
Özet olarak vurgulanırsa: Şeref Aydın, işçi hareketinin ve partinin çetin zorluklar ve mücadeleler içinde yetişmiş ve zor sınavlardan geçerek olgunlaşmış militanlarından biriydi. Alçak gönüllü ve ağır başlı, çapraşık sorunları dahi basitçe anlatabilen ve kendiliğinden kolayca anlaşılan bir insan, aynı zamanda, sorunları önüne alma ve üstesinden gelmede iddialı, kararlı bir kişilikti. Her bakımdan güvenilir bir Marksist Leninist ve felaket sayılacak en ağır koşullarda dahi soğukkanlılığı ve metaneti kaybetmeyen gerçek bir proleter devrimciydi. Ölümü de, yaşamı gibi olmuştur; son günlerine kadar görevi saydığı parti işleriyle uğraşan yoldaş, aramızdan, küçücük bir ürperti bile göstermeden, adeta hissettirmeden ayrılmıştır.
Şeref Aydın yoldaşın genç yaştaki bu zamansız ölümü; kuşku yok ki, işçi hareketi, komünist hareket ve parti için, yeri hemen ve kolayca doldurulamayacak bir kayıptır. Buna karşın, bu kaybı yaşayanlara düşen, acıya teslim olmak ve çöküntüye uğramak değildir. Acıyı bastırma; yasa, yıkıntıya değil, öfkeye, anda ve mücadeleye dönüştürme.. Görev budur ve yoldaşın on yıllarca birlikte mücadele ettiği arkadaşları ve kuruluşunu coşkuyla desteklediği parti ve öteki kurumlar, kuşkusuz bu görevin bilinciyle hareket etmişlerdir. Şeref yoldaşın naaşı başında ve diğer yerlerde görülen ağırbaşlı, ama kararlı haykırışlar ve içtenlikle verilen sözler, bu gerçeği açıklıkla göstermektedir. Olanaklı olsaydı karşı çıkacağından emin olduğumuz bu yazı; yoldaş için yas tutulması veya övülmesi (onun, bunlara, dün de, bugün bir ihtiyacının olmadığı, olmayacağı anlaşılırdır) amacıyla değil, söz konusu slogan ve sözlerin yaşama geçirilmesine yardım etmek amacıyla yazılmıştır. Zira, Şeref yoldaşı anma ve mücadelelerde yaşatmanın başka bir biçimi ve yolu yoktur ve onu anma ve mücadelelerde yaşatma sözü ve andı, ancak bu biçim içinde ve yoldan bir anlam kazanabilir.
Şeref Aydın yoldaşın işçi sınıfı hareketi ve partinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere aşılması veya başarılmasını zorunlu gördüğü sorunlar ortadadır: parti ve örgüte, sorumluluk ve iş disiplini ile bağlanma; gündelik çalışmayı, düzenli ve kesintisiz gelişen gazete (yazma, okutma dahil) dağıtımı temeline oturtarak yenileme; parti örgütleri ve örgüt yaşamının dönüşmesini güvenceye alacak, onları işçi ve emekçiler arasında yeniden kuracak diğer zorunlu adımları atma vs. vs.. Bugünün acil örgütsel görevleri işte bunlardır ve bu görevler için başlatılmış olan kampanya; “amca”nın naaşı başında atılan slogan ve verilen sözlerin anlam bulması ve gerçeğe dönüşmesi için bir fırsat olarak kullanılmak zorundadır.
Değerli arkadaşımız, sevgili dostumuz, birliğimizi hiçbir şeyin sarsamadığı Şeref yoldaşımız, rahat uyu!. Denenmiş yoldaşlığımız ve dostluğumuz adına tanığız: Oluşumuna en ileriden katıldığın ortak idealler ve ortak çizgimiz hiçbir şekilde bozulmayacak ve gelişmesini canla başla desteklediğin partimiz, hedeflerine sapmadan ilerleyecektir. Yetişkin devrimci ögeler ve yetişen genç kuşaklarımız, bu önlenemez gidişatın teminatıdır.