“21 Ekim Pazar günü, Baltık Denizi kıyılarında bulunan bütün limanların, Bremen, Stettin, Schweinemunde, Lübeck ve Hamburg limanlarının işçileri bir konferans düzenliyorlar. Delegelerin büyük çoğunluğunu SPD (Alman Sosyal Demokrat Partisi) üyeleri oluşturuyor, ama çoğu birkaç gündür grevde bulunan fabrikalardan gelmiş. Bu grevlerin ‘kanunsuz’ olduğunu ilan eden Maden İşçileri Sendikası’na üyelik kartlarını geri vermişler hepsi. Yirmi sekiz yıllık sosyal bürokratlığın oluşturduğu küf ve yosunlardan görünmeyen eski bir Sosyal Demokrat Partili Stettin delegesiyle, enine boyuna, iri kemikli, gür kaşlı ve sıkılı yumruğunu bir mil gibi indiren, demir pençeleriyle Hamburg Ayaklanması’nın dizginlerini tutmaya hazır bir işçi olan T. arasında büyük bir çarpışma oldu.
Burada, bu konferansta, T. her duruma egemen oluyor, davanın saptırılmaması için var gücüyle çabalıyordu. Sosyal bürokratları yakıcı kamçı darbeleriyle döven, kazınmaktan köpüre köpüre eriyen buz parçaları üzerinde yetkinliğinin verdiği bütün ağırlıkla arabasını çeken, ve artık tartışmaya dayancı kalmamış, gözünü öfke bürümüş olan militanları kendine getirmeye, yerlerine oturtmaya çabalayan T., kurşun yüklü arabalarını buzla kaplı köprülerin dik yokuşlarına sürmeye alışkın ihtiyar bir arabacıyı andırıyor.” (Larissa Reissner, Hamburg Barikatları, s. 71, Evrensel Basım Yayın)
Yoldaş T., Ernst Thaelmann’dır. 1923 yılı sonunda Hamburg kenti genelindeki işçi ve halk ayaklanmasına liderlik ederken, Almanya Komünist Partisi’nin (KPD) orta kademe yönetici kadrolarından biridir. Birinci Emperyalist Dünya Savaşı’nın hemen ardından patlak veren devrim (1919) geri çekilmiştir; ancak, Almanya’daki ekonomik durum her geçen gün daha kötüye gitmekte, açlık ve yoksulluk milyonlarca Alman işçi ve emekçisinin yaşamını tehdit eder hale gelmektedir. Almanya sermayedarlar sınıfının, burjuvazinin gerici partileri ülkeye hükmetme aczi içine düşmüşken, ülke genelinde işçi hareketi kabına sığmamakta, bunun sonucunda Saksonya ve Tühringen eyaletleri başta olmak üzere, Almanya’nın bazı bölgelerinde sosyal demokrat hükümetler kurulmaktadır. Ancak merkezi yönetim ve faşizmin gittikçe güç kazandığı Bavyera’nın orduları, işçi ve halk hareketlerinin iktidar mevzilerine dönüşme olanağı bulunan bu yönetimleri ezmeye hazırlanmaktadır. Ezilecek yerlerin başında ise Hamburg ve çevresi gelmektedir. Bu koşullar altında, Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi (KEYK), KPD yöneticilerinin ve Thaelmann’ın da katılımıyla yaptığı değerlendirme toplantısının ardından, Almanya’da devrimci durum oluştuğu sonucuna varır ve tüm dünya işçi ve ezilen halklarını Almanya işçi sınıfıyla dayanışmaya çağırır.
Komünistler, iki eyaletteki sosyal demokrat hükümetlere katılır ve işçi sınıfını yakında gerçekleşmesi kaçınılmaz görünen çarpışmalara hazırlamak için canla başla çalışmaya başlarlar. Her yerden yalan yanlış söylentilerin yayıldığı (Sovyet denizaltılarının Hamburg açıklarına geldiği vb.), her gün kendiliğinden ve hedefsiz grev, gösteri ve sokak çatışmalarının yaşandığı o kargaşalı günlerde Thaelmann’ın omzundaki yük oldukça ağırdır: İşçilerin örgütlülük düzeyinin iki hafta gibi kısa bir süre içinde ayaklanmaya hazır düzeye getirilmesi, yalpalayan sosyal demokratları -ilişkilerin tamamen kopmamasına büyük özen göstererek- devrim cephesine çekmek, Almanya ve Avrupa’daki siyasi gelişmeler konusunda KPD Merkez Komitesi ve KEYK’in değerlendirmelerini her gün takip edip kent ve bölge örgütlerini bu görüşlere kazanmak, askeri ayaklanma planı üzerinde çalışmak… Kuşkusuz bir devrimci ayaklanmanın önderinin çözmesi gereken sorunlar, karşılaşacağı zorluklar burada sayılamayacak kadar fazladır.
Üstelik bu işçi önderinin, henüz oldukça dar ve genç bir komünist partisinin, birkaç yıllık üyesi olması da dezavantajlardan biridir. Ancak Thaelmann bu görevi başarıyla yerine getirecektir. Hamburg ayaklanmasının liderliği, onun hayatı boyunca taşıdığı onurlu sıfatlardan biri olacaktır: Hamburg tersanelerinde taşıma işçiliğinden parlamentolarda milletvekilliğine ve Cumhurbaşkanı adaylığına, anti-faşist halk cephesinin ve dünyanın en büyük komünist partilerinden birinin mimarlığından, yıllarca zindanlarda geçen hayatının son döneminde dahi Hitler faşizmine karşı direnişini sürdüren bir komünist öndere kadar uzanan sıfatlardan biri.
Liman işçilerinin konferansından yalnızca bir gün sonra Thaelmann, bu kez bir grup KPD yöneticisiyle toplantıdadır. Ancak durum tamamen tersine dönmüş, burjuvazinin ve gerici sermaye partilerinin hizmetindeki Alman ordusu Saksonya eyaletine girmiştir. Artık ayaklanma için “dün çok erken, yarın çok geçtir”:
“Gece yarısının derin sessizliğinde ‘şeflerin’ toplantısı: Askeri örgüt liderleri, kendilerine derin bir doygunluk duygusu veren ‘savaş’ buyruklarını alıyorlar. Bir erteleme kararının alınması için saatlerce savaşan, hareketin olgunlaşmadan önce sokaklara dökülmesine yol açacak olan delikleri tıkayan T., şimdi bütün tıkaçları çıkarıyor ve ayaklanmanın selini durduran bütün muslukları açıyor (…)
Liderler, gece yarısı çeşitli bölgelere dağılarak işçileri yüzerlik birimler halinde bir araya topladılar ve onlara bilgi verdiler. Partili olmayan geniş işçi katmanları gibi partinin kendisi de, savaş birliği komandolarının karakollara el koyduğu sabaha dek, ayaklanmadan haberdar değildi. Yapılan programa göre, 23 Ekim sabahı gün doğmadan, saat 4.45’te, kentin bütün bölgelerinde bulunan karakollar basılacak, böylece polisin silahsızlandırılması işi, bütün kentte aynı anda gerçekleştirilmiş olacaktı. Karakollara el koyulmasından hemen sonra da Wandsbek barakaları kuşatılacak, oradaki silahlar alınacaktı. Adamlarını harekete geçirmiş bulunan savaş birlikleri liderleri, gece yarısından hareketin başladığı ana dek savaşçıların yanından ayrılmadılar; kimsenin evine gitmesine, ışık yakmasına ya da ‘karısına veda etmesine’ izin vermediler. Böyle önlemler sayesinde polis tam anlamıyla gafil avlandı ve silahlarını kuzu kuzu devrimcilere teslim etti. Hareket, bu büyük başarıyı T.’ye ve onunla birlikte çarpışma planını hazırlayan öteki yoldaşlara borçludur. Kitlesel ayaklanmadan önce askeri örgütün yaptığı bu beklenmedik ve sessiz darbe, karşılaşmanın yarı yarıya kazanılmış olmasını sağladı. Çünkü askeri birlikler, bu darbeyle, 1) düşmanı, destek noktaları olan karakollardan yoksun bıraktı, 2) polisten silahlarını almakla onu etkisiz bırakırken, işçileri silahlandırmış oldu, ve 3) kitlelerde bir zafer kazanıldığı bilinci uyandırarak, daha yeni başlamış olan bir mücadeleye kolayca katılmalarını sağladılar.” (A.g.e, s.72-73-74)
Ayaklanan Hamburg işçileri, büyük bir başarıyla kentin tamamına yakınını ele geçirir. Ancak hem sosyal demokratların sermaye partilerine yakın durması, hem KPD yönetiminin izlediği yanlış çizgi, hepsinden önemlisi Almanya işçi sınıfı ve KPD’nin ayaklanmayı ülke geneline yayabilecek örgütlülük ve siyasi olgunluğa sahip olmayışı, ayaklanmanın nihai başarısını engeller. Hamburg işçileri ve kimi zaman evlerini açarak, kimi zaman birlikte barikatlar kurarak onlara destek veren Hamburg halkı düzenli olarak çekilir. Birkaç gün sonra sanki burası bir ayaklanmanın meydana geldiği bir yer değil de, Avrupa’nın herhangi sakin bir kentiymişçesine, Hamburg’da her şey sakindir. Ancak düzenli çekiliş sayesinde işçi önderleri ve KPD’nin kayıpları bir düzineyi geçmezken, binlerce asker ve ağır silahlarla işçilere ve halka saldıran gerici ordu birliklerine 100’ün üstünde kayıp verdirmişlerdir. Ayaklanmanın ardından Hamburglu emekçiler adeta zafer kazanmış gibidir. Ayaklanma, Almanya işçi sınıfı için önemli tarihi dersler sunacak, KPD’nin kitlesel devrimci bir işçi partisine dönüşümünde bir basamak olacak, işçilerin ileri kesimlerinin sosyal demokratların gerici rollerini bir kez daha anlamalarını sağlayacak ve Thaelmann’ı partinin liderliğine yakınlaştıracaktır:
“Ayaklanmanın politik önderi, Ernst Thaelmann’dı. Hamburg işçileriyle yakınlığı, cesareti, organizasyon yeteneği, kesin ve net karar alma becerisi burada etkili oldu. Polisin ayaklanma merkezlerini çembere almasına rağmen ayaklanmacılarla bağlantıyı koruyor, onlara önerilerde bulunuyor ve moral veriyordu. Çoğunlukla bisikletle yollardaydı; gri rüzgarlık, işçi tulumu, konçlu çizme ve bildik mavi denizci kasketiyle.” (Alman Proletaryasının Önderi Ernst Thaelmann, Günther Hortzschansky-Walter Wimmer, s.80, Evrensel Basım Yayın)
AYAKLANMADAN ÖNCE VE SONRA
Thaelmann’ın hayatını anlatan yazı ve eserlerde Hamburg ayaklanması, “bir komünistin olgunlaşma dönemi”nin son günleri olarak değerlendiriliyor. Çocuk denebilecek yaşlarından itibaren Hamburg liman ve tersanelerinde günlük işlerde çalışan, en çok da taşıma işçiliği yapan Thaelmann’ın komünist kişiliği iki kaynaktan beslendi: Bir yandan çocukluğundan beri içinde yer aldığı işçilik yaşamı ve sendikal mücadeleler; diğer yandan, Birinci Emperyalist Savaş’ın sona ermesi ve Rusya’da sosyalizmin kurulmasıyla tüm dünya çapında sosyal demokrat ve komünist hareketler içindeki tartışma ve ayrışmalar.
Thaelmann, küçüklüğünden beri, Hamburg liman ve tersanelerinde günlük işlerde çalıştı, en çok da taşıma işçiliği yaptı. Taşıma İşçileri Sendikası’na üye olmakla kalmadı, kısa sürede arkadaşlarıyla birlikte, 300 üyesi olan sendika şubesine 1200 genç yeni üye kazandırdı. Böylece Thaelmann, patronlarla mücadelenin yanında, genç üyelere söz hakkı tanımayan ve çoğu sosyal demokrat olan sendika bürokratlarıyla mücadeleye de erken yaşlarda girişti. Girdiği işyerlerinde, patronların sendikal faaliyeti yürütmemesi karşılığında “müdürlük” gibi görevler teklif etmeleri de sık rastladığı olaylardandı. Ancak o, sendikal faaliyetlere daha sıkı sarıldığı gibi, genç bir delikanlı olarak, diğer devrimci işçiler gibi, Marksizmi öğrenme çabasına girişti ve SPD’ye üye oldu.
Bununla birlikte, kendisini güncel politik gelişmelerle çok yakından ilişkili olan ideolojik tartışmaların ortasında buldu. SPD’nin içindeki sağ ve sol kanatlar arasında, Birinci Dünya Savaşı’nda izlenen siyaset ve tarihteki ilk işçi iktidarını, sosyalizmi kuran Sovyetler Birliği karşısında alınacak tutum konusunda süren tartışmalar, bir ayrışmaya doğru gidiyordu. Nihayet 1918 yılında, 1917 Sovyet Ekim Devrimi’nin önderi Lenin ile birlikte hareket ederek, savaşın tarafı olan ülkelerin devrimcilerinin, kendi ülkelerinin gerici hükümetlerini değil, halklar arasında barışı ve devrimci işçi iktidarını sağlama çizgisini savunan Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg, savaşın hemen ardından, 1918 yılında KPD’yi kurdular.
Devrim dalgasının Almanya kentlerini sardığı bu günlerde SPD’nin sol kanadı içinde yer alan Thaelmann, Hamburg bölgesinde KPD’li işçi ve sendikacılarla ortak mücadeleyi, Sovyetler Birliği ve Komünist Enternasyonal ile kardeşçe ilişkileri savundu. Her grev hareketinde ve siyasi gösteride ortak kampanyalar örgütleyen SPD’nin sol kanadıyla KPD’nin birleşmesi uzun sürmedi. Birlik, işçi hareketinin güçlü olduğu Hamburg bölgesinde, Thaelmann ve yoldaşlarının özverili çabalarıyla daha güçlü sağlandı.
Thaelmann, bu dönemde, hem ciddi bir mücadele deneyimine sahip oldu, hem de bir işçi önderi olarak, Marksist aydınların başlattığı tartışmalarda aktif olarak yer aldı.
HİTLER FAŞİZMİNE KARŞI
Hamburg ayaklanmasını takip eden yıllarda Thaelmann dikkat ve enerjisini KPD’nin yenilenmesi, işçi sınıfı içinde kök salması çabalarına verdi. Komünist Enternasyonal’in yönlendiriciliğinde yapılan tartışmalar sonucunda, partinin işçi ve halk kitlelerinden tecrit olmasına sebep olan mevcut yönetim yenilendi ve Thaelmann ile arkadaşları yönetici kadrolar haline geldiler.
1925 yılından itibaren, KPD tarihinde yeni bir sayfa açılıyordu. Thaelmann’ın KPD’si iç disiplinini artırırken, diğer yandan da, işçi kitleleri ve sendikalar içindeki çalışmasını kat be kat artırdı. Partinin liderliğini ele aldığı 10. Kongre’de sunduğu sendikalar konulu rapor, hem işçi hareketini küçümseyen parti içindeki “sol” sekter çizgiye bir tokat, hem de parti tarihinde bir dönüm noktasıydı.
Eyalet parlamentosu milletvekilliğine seçilen Thaelmann, bu dönemde sürekli olarak sosyal demokrat ve Hıristiyan etiketli partilerin etkisi altındaki işçilere sesleniyor, sermayedarların gerici hesaplarına karşı işçilerin ve halkın geniş kesimlerinin birliğinin sağlanması sorununu sürekli partinin esas gündemi haline getirmeye uğraşıyordu.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki adaylıklarında aldığı ortalama 5 milyon oy, partinin geniş kitleler üzerindeki etkisinin arttığının işaretiydi. Ancak Alman mali sermayesinin desteğini alan Hitler faşizminin hızla yükselişi karşısında, bu, oldukça yetersizdi. Parti içinde, kitle çalışmasındaki eksikliklerin giderilmesi uyarılarını sürekli yineleyen Thaelmann, diğer yandan da, işçi önderlerine özgü, sade ama etkileyici hitabet gücüyle, binlerce toplantı ve mitingde SPD ve diğer ilerici güçlere anti-faşist birlik çağrılarını yineliyordu.
Hitler’in, 1933 yılı başında Başbakanlık koltuğuna oturmasından yıllar önce yaptığı bu uyarılar yeterli olamadı. Kendisinin de üyesi olduğu KEYK’in ve KPD Merkez Komitesi’nin özellikle 1929 sonlarından itibaren yoğunlaştırdıkları, faşizmin yükselişine karşı birleşik halk cephesi oluşturma siyasetinin başarıya ulaşması için, artık çok geçti. Naziler özellikle kırsal bölgelerde güçlenmiş, ülkenin her yerinde silahlanarak organize olmuşlardı.
Nitekim, Almanya parlamento binasındaki (Reichstag) yangın provokasyonunun ardından sürdürülen gerici kampanya eşliğinde, 3 Mart günü tutuklandı. Tutuklanmasından iki gün sonra yapılan seçimlerde KPD 4.8 milyon oy almış, Thaelmann da milletvekili seçilmişti; ancak faşist terör artık zincirlerinden boşanmıştı.
FAŞİZMİN ZİNDANLARINDA
Hayatının son 12 yılını hapishane hücrelerinde geçiren Thaelmann, fırsat buldukça, Hitler faşizmi ve savaşın girdabındaki Almanya ve dünyadaki gelişmeler hakkındaki değerlendirmelerini dışarıya ulaştırdı. KPD’nin izlediği çizgiye yönelik özeleştirel tespitleriyle, Hitler faşizmine karşı halkların ve Sovyetler Birliği’nin yürüttüğü mücadeleye dair analizleriyle yaşama ve partisine sarıldı.
Bu süre boyunca, kendisini sorgulayan faşistlere KPD’nin programını savunmaktan geri durmadı. Bu tutum karşısında, faşistler onu yargılamaktan bile çekindiler. Mahkemeyi KPD’nin kürsüsü haline getirme ihtimali karşısında, hakkındaki suçlamalar geri çekildi; ancak bu defa da “kamu güvenliği” açısından tutukluluğu devam ettirildi.
Tutukluluğu süresince, tüm dünya çapında “Thaelmann’a özgürlük” kampanyaları düzenlendi. Tüm Avrupa kentlerinde, Arjantin’de, ABD’de, Japonya’da çeşitli dayanışma kampanyaları ve gösteriler düzenlendi. Pek çok ülkede belediye meclisleri onu onur üyesi seçtiler. Birkaç defa yapılan hapisten kurtarma girişimleri ise, başarısızlıkla sonuçlandı.
Sovyet ordularının kuyularını kazdığını anlayan Naziler, Buchenwald toplama kampına naklettikleri Thaelmann’ı, 18 Ağustos 1944 günü katlettiler ve onun “bombardıman sırasında öldüğü” yalanını ortaya attılar. Tersanelerde, işçi evlerinde, mitinglerde, barikatlarda, parlamento kürsülerinde geçen yaşamı, faşist zindanda sona erdi.
Yıllar boyunca Thaelmann ile birlikte mücadele eden yoldaşı Wilhelm Pieck’in, ölümünden yıllar sonra, onun hayatını özetlediği makalesindeki şu sözleri, bugün Türkiye’de ve dünyanın her yerinde mücadele eden işçilere ve devrimcilere bir çağrı gibidir:
“Devrimci bir partinin esas olarak fabrikalara dayanması gerektiği görüşünü Bolşevik Parti’den alıp benimsedi. Thaelmann, parti yöneticilerine çalışmanın ağırlığının fabrika hücrelerine verilmesi gerektiğini hep yeniden anımsatıyordu. Partinin yönetici organlarından, her parti kararının fabrika çalışmasının şartlarına uygun olarak somutlaştırılmasını talep ediyordu. Ernst Thaelmann, bize, partinin, kitlelerin kendi gerçek çıkarları uğruna mücadelesine önderlik görevini, ancak fabrikalardaki işçilerle sımsıkı bir bağ kurarak başarıyla yerine getirebileceğini söylüyordu.” (Emekçi Halkın Evladı Ernst Thaelmann, Wilhelm Pieck, Özgürlük Dünyası, sayı:103)