Bundan 36 yıl önce Avrupa’yı, Amerika’yı ve Türkiye’yi sarıp sarmalayan bir gençlik hareketi. Sömürgeciliğe karşı ulusal kurtuluş savaşlarının üç kıtaya yayılması, emperyalizmin en güçlü temsilcisi ABD’nin yenilmez olmadığı gerçeğinin Vietnam’la kanıtlanması, Küba’da ABD uşağı Batista’nın ülkeden defedilmesi ve devrimin zaferiyle sonuçlanan halk ayaklanmasının da etkileriyle patlayan bir gençlik hareketinin adı, 68. Avrupa’nın dört bir tarafında, Kuzey ve Güney Amerika’da, Türkiye’de milyonlarca genci; “bozuk düzeni” değiştirmek ve “bozuk düzenin” müsebbibi emperyalizmi yenmek niyetiyle, peşine takan bir zulme isyan dönemi. Türkiye’de 68, “bozuk düzeni” değiştirmek, “tam bağımsız, gerçekten demokratik Türkiye” talepleri ve iddiasıyla yola çıkan binlerce gencin mücadelesi, bu mücadelede öne çıkan, simgeleşen ve kimisi Kızıldere’de, kimisi Nurhak’ta kimisi darağaçlarında son bulan yaşamların adı. Ama başkaldırıları ve halkın davası için vazgeçebildikleri yaşamlarıyla, on yıllardır süren ve sürecek olan bir mücadele geleneği bırakan genç devrimciler.
DENİZ, HÜSEYİN, YUSUF…
68’in simgeleştiği isimler; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın emperyalizmin yerli işbirlikçileri tarafından darağacına çekilişlerinin ardından 32 yıl geçti.
68 gençlik hareketini tüm yönleriyle simgeleyen Deniz, Yusuf ve Hüseyin, bu sene son yıllarda gerçekleşen en kitlesel ve en yaygın törenlerle anıldılar. Ankara’dan, İstanbul’a, Hatay’dan, Diyarbakır’a, Adana’dan, Hakkari’ye ülkenin dört bir yanında; Türk, Kürt, Arap her milliyetten gençler, bu yıl daha kitlesel, daha coşkulu andılar Deniz’i ve yoldaşlarını. İdam edildikleri 6 Mayıs 1972’den bu güne, her yıl, şu veya bu sebepten emperyalizme öfkelenen, onlar hakkında çok ya da az bilgisi olan, ama zulme başkaldırdıkları için cellada teslim edildiklerini bilen her gencin coşkuyla, öfkeyle, ama mutlaka onlara benzeme isteği ve çabasıyla andığı Denizler, 2004 6 Mayıs’ında Denizlerce çoğaldıklarını dosta düşmana ilan ederek anıldılar. ABD ve İngiliz emperyalizminin Irakta’ki katliamlarının, İsrail Siyonizmi’nin Filistin’de giriştiği soykırımın, Ortadoğu’nun köleleştirilmesi projesi olan BOP’un, AKP hükümetinin sınır tanımaz uşaklığının ve 28-29 Haziran’da İstanbul’da toplanacak NATO zirvesinin yarattığı öfkeyle, ve yeni 68’ler yaratma isteğiyle de birleşerek, coşkulu ve kitlesel anmalara, onu da aşarak, emperyalizmin lanetlendiği protestolara dönüştü 6 Mayıs. Binlerce genç, Denizler’den aldıkları güçle, meydan okudular emperyalistlere ve işbirlikçilerine. Hemen, hemen tüm illerde ve bir çok ilçede düzenlenen anma etkinliklerinde, binlerce genç, merkezine emperyalist ve Siyonist saldırganlığı, 28 Haziran’da geçit vermemeye kararlı oldukları NATO zirvesini koyarak selamladılar 68’i ve onun önderlerini. Ankara’da, mezarlıkta anmak yetmez diyerek, ABD Elçiliği’nin kapısına dayanarak, hem Denizleri andılar, hem de Ortadoğu’daki ABD işkencesini lanetlediler.
DENİZLERİ ANMAK
Her devrimcinin ölüm yıldönümünde ifade edilen “onları anmak, onların uğruna can verdikleri ideallerine ve mücadelelerine sahip çıkmak ve o mücadeleyi yükseltmekle anlamlı olur” sözleri, her anma töreninde sarf edilmesi gereken veya alışılmış olduğu üzere sarf edilen sözler olmaktan öte bir gerçeğe işaret eder. Elbette onları anmak, onların ideallerine sıkı sıkı sarılmakla mümkün olabilir.
Antiemperyalist mücadelenin kabarışı bakımından uygun uluslararası koşullar kadar Türkiye’nin koşulları da “bizim 68”i koşulladı.
Türkiye’ deki DP iktidarı özellikle 1950’lerde ABD ile yakın ilişkiler kurmuş, 1950’de Kore’ye asker göndererek ve 1952’de de NATO’ya üye olarak, ABD’nin dümen suyuna girmiş ve bölgede ABD’nin en önemli işbirlikçisi olarak, ülkenin iplerini ABD’ ye teslim etmişti. 68’e gelene kadar siyasi ve ekonomik baskının artması ve eğitim alanındaki sıkıntıların katmerleşerek devam etmesi, emperyalizmin tüm dünyada giriştiği saldırganlıkla ve Türkiye’nin ABD himayesindeki pozisyonu ve bağımsızlığını hızla yitiren bir duruma sürüklenişi, başta üniversite gençliği olmak üzere, gençlik yığınları içinde bir hareketlenmeyi beraberinde getirdi. Karşı çıkılan birçok adaletsizlik vardı, ama en öne çıkan karşıtlık, Amerikan tahakkümüne karşı yükseldi. Birbiri ardına başlayan üniversite eylemleri, üniversite işgalleri, gençlerin örgütlenme isteği, kurulan dernekler hareketi hızla yaymıştı. ODTÜ’de Commer’in aracının ateşe verilmesi, Dolmabahçe’de Amerikan 6. Filosu’nun askerlerinin denize dökülmesi ise, hareketi iyiden iyiye ateşleyen ve simgeleşen olaylar olarak tarihe geçti. Emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı yakılan isyan ateşi, kısa sürede yayılarak, gittikçe daha da kitleselleşiyor ve içinden gençlik önderleri çıkararak ilerliyordu.
68 gençlik hareketini değerlendirirken, hareketin birden bire ve kendiliğinden parlayan bir alev olduğu, Denizlerin de yeteneklerini kullanarak, zaten başlamış olan hareketin önderlerine dönüştükleri gibi bir değerlendirme eksik ve yanlış olur. Kimi zaman bu biçimde yanlış sonuçlar çıkarılmasına vesile olan değerlendirmeler, bugünün gençlerinde “hareketin yükselmesini bekleme ya da “bir gün Deniz gibi birileri çıkar biz de peşlerine takılırız” gibi bir yanılgıya ve beklenticiliğe neden olabiliyor.
Şu söylenebilir; 68’de gençliğin tepkisini çeken birçok gelişme vardı ve bir hareketlenmeye yol açacak birçok etken mevcuttu. Öte taraftan Denizler –ve dönemin diğer önderleri– gerçekten yetenekli, bilgili ve kitleleri harekete geçirebilecek özelliklere sahiplerdi. Fakat onların birer önder olarak sivrilmelerinin ve hareketin yükselmesinin arkasında, onların yoğun uğraşları, sebatkarlıkları, cesaretleri ve meseleleri değerlendirerek, gençlik yığınlarının önüne bir mücadele platformu olarak sunabilmekte gösterdikleri yetenek vardı.
BUGÜNKÜ DURUM VE GÖREVLERİMİZ
68 gençlik hareketini; Emperyalizm ve özellikle ABD karşıtlığı, emperyalizm işbirlikçiliğine karşı mücadele, bağımsız ve demokratik Türkiye gibi taleplerle ayağa kalkış olarak özetleyebiliriz. Peki bu gün durum nedir?
ABD ve İngiliz emperyalizminin orduları, Afganistan’dan sonra işgal ettikleri Irak’ta katliamlarına her gün bir yenisini eklemektedir. Her gün yaşanan işkenceler, tecavüzler ve ölümler, Irak’ a, adeta geniş bir coğrafyaya kurulmuş bir toplama kampı görünümü vermektedir. ABD’nin ve Türkiye’nin müttefiki, stratejik ortağı İsrail ise, yıllardan bu yana sürdürdüğü katliamlarını, artık tüm dünyanın gözleri önünde sivillere füzelerle saldırmaya dönüştürmüş durumda. Örgüt liderlerini suikastlerle katletmeye ve Filistinli mültecilerin evlerini buldozerlerle başlarına yıkmaya devam eden İsrail, ABD ve Türkiye’den aldığı güçle, Siyonist saldırganlığı arttıracağını açıkça ortaya koymakta hiçbir çekince duymamaktadır.
Emperyalizm (ve Siyonizm), dünya halklarına yönelik en kapsamlı ve en sistematik katliamlara girişmiş durumda. Emperyalistler, adına “Büyük Ortadoğu Projesi” dedikleri, Kafkasya’dan Ortadoğu’ya geniş bir coğrafyada yaşayan halkların köleleştirilmesi ve buralarda emperyalist tahakkümün sağlamlaştırılması planıyla saldırganlığını arttırıyor. Bölgede bunlar yaşanırken, Türkiye egemenleri ve yönetimi, içerde sermayedarlar ve uluslararası finans çevreleriyle bir olup ülke halkına saldırarak, onu her gün biraz daha yoksullaştırmakta, ülke gençliğini geleceksizleştirmekte ve ona ABD askerliği görevini biçerek, cepheye sürme telaşıyla hareket ediyor. Türkiye, emperyalistlerin Ortadoğu’daki politikalarıyla tam bir uyum içerisinde, tüm halkların nefretle andıkları güçlerin bölgedeki en önemli müttefiki durumunda. Hükümet bir taraftan Irak’taki, Filistin’deki katliamları desteklerken, öte taraftan, BOP’a destek olmakta, Diyarbakır’ ı BOP’un “parlayan yıldızı” yapacağını ifade etmektedir. Hükümetin başbakanı Irak’taki saldırılara destek olup, yaşananların, ABD’nin Irak’ı özgürleştirme çabası olduğunu söyler ve Irak’a asker göndermek için canla başla çabalarken, Ebu Garib cezaevinde ortaya çıkan işkence fotoğrafları için, “annem ağladı” diyor.
Aynı başbakanın yardımcısı ve Dışişleri Bakanı da, Filistin’de, uçaklardan yağdırılan bombalarla katledilen mültecilerin görüntülerini izledikten sonra, “İsrail ölçüyü biraz kaçırdı” diyor. Uşaklık bununla da sınırlı değil. Hükümet şimdi de tüm dünya halklarına ölüm, zulüm ve gözyaşından başka hiçbir şey vermeyen NATO ülkelerini Türkiye’de ağırlamaya hazırlanıyor. Yeni üyelerle, sayısı 26’ya ulaşan NATO ülkeleri, 28-29 Haziran’da BOP’u nasıl hayata geçireceklerini ve yeni saldırı politikalarını belirlemek üzere, İstanbul’da NATO Zirvesi’ni toplayacaklar. Afrika’dan, Kafkaslar’a, dünyanın dört bir yanında kan deryaları yaratan NATO ordularının “generalleri”, kanlı postallarıyla, halkımızın onurunu çiğneye çiğneye, topraklarımıza adım atmaya, hükümetle kol kola katliam planları yapmaya geliyor.
İstanbul sokaklarında, şimdiden “güvenlik” terörü estiriliyor, halk fişleniyor; İstanbul sokakları, tıpkı 68’deki gibi, katiller hoşnut kalsın diye, milyonlarca dolar harcanarak “güzelleştiriliyor”. NATO gemileri, limanlarımıza demirlemeye başladı bile. Bunu protesto eden gençler, polisin vahşice saldırılarına maruz kalıyor. NATO’nun baş kumandanı Bush, Türkiye’deki üslerine yenilerini eklemek, var olanları izin dahi almadan kullanabilmek için, iktidardan aldığı güçle kolları sıvamış durumda.
Her şey ortada; bir taraftan saldırganlaştıkça saldırganlaşan, halklara işkence ve tecavüz eden emperyalizm, öte taraftan emperyalizme köleliği en kutsal görev bilen, kıblesini ABD’ye dönmüş, ülkenin bağımsızlığını adım adım ortadan kaldıran iktidar.
PEKİ, BİZ NE YAPACAĞIZ?
Tüm bunlar yaşanırken, ülke gençliği, bir yol ayrımında durmaktadır ve bir karar verme yükümlülüğüyle karşı karşıya. Emperyalizme ve onun her türden işbirlikçilerine karşı, bağımsız, demokratik bir Türkiye yaratmak üzere, Deniz’lerin yolundan gidip gitmeme kararı. Ülkenin geleceğinin nasıl şekilleneceğini önemli oranda belirleyecek olan bu karardır. Ve görünen odur ki, ülke gençliği Denizler’in yolundan gitme eğilimindedir.
Denizlerin, bu sene, uzun yıllardan beri en yaygın ve en kitlesel etkinlik ve eylemlerle anılması kuşkusuz bunun işaretidir.
Başta lise ve üniversite gençliği olmak üzere, gençlik yığınları içinde Deniz’in yeniden anti-emperyalist mücadelenin bir simgesi olarak sivrilmeye ve gençleri etrafında birleştirmeye başladığı bir dönemi yaşıyoruz. Son zamanlarda gerçekleşen ABD karşıtı protestoların ana sloganlarının, 68’e, özellikle de 6. Filo’ya ve Denizler’e vurgu yapan sloganlar olması da bunun bir göstergesi. Gençler, yaptıkları protesto gösterilerinde Denizler’in posterlerini taşımakta ve onun adı geçen sloganları adeta protestolarının bir tehdit unsuru olarak kullanmakta, en kararlı ve meydan okuyan sloganlarını, Denizler’e adamaktadırlar. “Emperyalistler, işbirlikçiler; 6. Filo’yu unutmayın”, “Denizlerin ruhuyla NATO’yu dağıtacağız” gibi sloganlar, gençlerin, bir taraftan Denizler’den ve onların egemenleri uzunca süre meşgul ve rahatsız eden mücadelelerinden cesaret aldıklarını, bir taraftan da, emperyalistler ve onların işbirlikçileriyle hesaplaşmayı, Denizler’in ve onların mücadelesi üzerinden kurguladıklarına işaret ediyor.
Gençlerin içinde bulundukları ruh hali ve ülkedeki durum buyken, Deniz’in yoldaşlarının ve kardeşleri olan Türkiye gençliğinin önünde duran görev ve sorumluluklar da açık ve nettir. Her gün ve her gün, dünyada ve Türkiye’deki gelişmeler karşısında, “Deniz olsaydı ne yapardı?” sorusunu kendimize ve gençlik yığınlarına sormak, bu sorunun yanıtına uygun bir tutum ve gözü karalıkla mücadeleye atılmak başlıca görevimiz durumundadır. Emperyalistler ve onların uşakları, bölgemiz ve ülkemizi istedikleri gibi cirit atabilecekleri, ceset tarlalarıyla kaplı, adına “özgürlük ve demokrasi” dedikleri topları, roketleriyle her an ölüm kustukları, kan deryaları yarattıkları bir coğrafyanın parçasına dönüştürerek, imparatorluklarını kurdukları bir gelecek hayal ediyorlar. Durum böyleyken, tarihinde 68’leri yaratmış, 6. Filo’yu denize dökmüş, emperyalistlere karşı bir ulusal kurtuluş savaşı vermiş ve kazanmış bir halkın gençliği, elbette yatağında rahat uyuyamaz, işine, okuluna rahatça gidip gelmeyi kabul edemez.
Emperyalistlere ve onların NATO Zirvesi’ne karşı, üniversite gençliğinin, Denizler’i hatırlayarak, üniversitelerini zalimlere karşı mücadele alanlarına çevirme iradesi göstermesi, hele de zirve nedeniyle okulları erkenden tatil edilmek istenirken, daha da yakıcılaşmış durumda. Amerikan büyükelçisi, Vietnam kasabı Commer’in aracını ateşe vermekte bir an bile tereddüt etmeyerek, onu emperyalizme isyanın meşalesine dönüştüren, “sağ-sol yok, boykot var” diyerek, emperyalizme karşı, bağımsızlık için tüm üniversite bileşenlerini bir cephede birleştirmek için didinen, yeri geldiğinde gözünü kırpmadan silahı kuşanan, kah Filistin’i, kah Nurhak’ları mesken edinen bir gençlik kuşağının mirasçıları olduğunu üniversiteli gençlere hatırlatmak ve bugün de mücadele sırasının kendilerinde olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak görevimizdir.
Liselerde, semtlerde, sanayi sitelerinde, Denizler’e olan sempatinin, NATO’ya karşı onların ruhuyla mücadele etme kararlılığına dönüştürülmesi için canla başla uğraşmamız zorunludur. Gençlik yığınlarının, ülkenin bağımsızlığına ve mazlum halkların canına kast edilen şu günlerde, yeni bir anti-emperyalist gençlik dalgası yaratma sorumluluğuyla hareket etmelerine vesile olacak bir mücadele platformu yaratmak, başlıca görevimiz olmalıdır. En başta sınıfın partisinin gençleri, Denizler’in gerçek mirasçıları olma sorumluluğuyla, en öne atılmak ve emperyalist hesapların bu ülkenin gençleri aracılığıyla boşa çıkarılmasını sağlayacak bir mücadeleye önderlik etme kararlılığıyla işe koyulmalı, en çok çaba harcayanlar olmalıdır.
Okullarda, semtlerde, emperyalizme ve NATO’ya karşı Kemalist’inden, dindarına, Türküyle, Kürdüyle tüm gençlik yığınlarının bir araya gelişini sağlayacak bir platformu yaratmamızın tüm olanakları elimizde bulunmaktadır. Bunu yaparken, Denizler’in birleştirici rolünü öne çıkarmak, birleşmekten başka çarenin olmadığına, mutlaka ve mutlaka birleşmek gerektiğine gençlik yığınlarını ikna etmek, hem zorunlu hem de birçok zaman olduğundan daha olanaklı.
Süreç öyle ilerlemektedir ki; yeni gençlik hareketlenmelerinin önü açılmakta ve hem daha güçlü, daha kitlesel birleşmeleri ve hem de çetin mücadelelerle geçecek bir dönemi işaret etmektedir. Peki, bunun için yeterli şartlar mevcut mudur? 68’de olduğu gibi geniş gençlik yığınlarını peşinden sürükleyecek, ama bu sefer işçilerle, memurlarla, köylülerle ve emekçi kadınlarla da birleşerek ilerleyecek ve gelişecek bir hareketin işaretleri ve olanakları var mıdır? Cevap, kesinlikle evettir.
Geçtiğimiz yıl 1 Mart’ta, 21 Mart’ta gençlik yığınları içinde ortaya çıkan hareketlenme, bu yıl 6 Mayıs’ta anmaları aşan, ABD elçilik ve konsoloslukları önüne taşan eylemler, bu olanağın birer işaretidir. Öte taraftan, farklı gerekçelerle de olsa, Irak ve Filistinlilere uygulanan katliamın, halk ve gençlik yığınları içinde yarattığı öfke de, bir başka birleşme olanağına işaret etmektedir.
Eğer yetenek gösterilebilir de, gençler içinde yeniden anti-emperyalist mücadelenin bir simgesi olarak sivrilen Deniz’in ve onun mücadelesinin sahiplenilmesi ve sahiplendirilmesi becerilebilirse, emperyalistlerin ve uşaklarının başlarına bela olacak yeni bir gençlik hareketi kapıdadır. NATO zirvesinin İstanbul’da toplanacağı 28 Haziran’ı bir hesaplaşma günü olarak algılamak ve bu hesaplaşmadan zaferle ayrılmak için elden gelen her şeyi yapmak, Denizler’in mirasını bu biçimde sahiplenmek boynumuzun borcudur. 1 Mart’ta tezkerenin reddettirilmesinin halkta yarattığı ruh hali hatırlanmalıdır. ABD’ye ve işbirlikçilerine karşı harekete geçildi ve asker gönderme tezkeresi reddettirildi. Emperyalistlerle halk arasındaki büyük kavganın küçük “muharebeleri”nden biri kazanıldı. Ve bu kazanım o dönem iyi değerlendirilemese de, halk yığınlarında bir özgüven yarattı. Şimdi kapıda, kazanılabilirse, önemli olanaklar yaratacak, yeni bir muharebe var: 28 Haziran’da İstanbul’da toplanacak NATO Zirvesi.
Evlerinin en güzel köşesinde Denizler’in resimleri asılı olan milyonlarca genç, Denizler’in ruhunu kuşanarak harekete geçtiğinde, kesinkes kazanılacak bir muharebe.
Şimdi bunu başarmak için mahalle mahalle, okul okul örgütlenilecek ve NATO’ya tarihi bir ders vermek için kolların sıvanacağı günler geldi. Bu dönem, liselerden, üniversitelerden, semtlerden yeni Denizler’in çıkacağı, emperyalistlere 6. Filo’nun yeniden hatırlatılacağı bir dönem olacak, olmak zorunda. Dost da düşman da bilmeli ki, yeni bir 68 kapıdadır. Elbette bu kez kazanmak üzere, öyleyse, elbette emek hareketine bağlanarak. Ve elbette görevler yerine getirilebilirse.