Yerel seçimler, demokratik güçbirliği ve parti çalışması üzerine değerlendirmeler

Özgürlük Dünyası, aylar öncesinden başlayarak 28 Mart yerel seçimlerine ilişkin çeşitli tartışma ve değerlendirmelere sayfalarında yer vermiştir. Son sayımızda yer alan seçim değerlendirmelerinin bir devamı olarak bu sayımızda da çeşitli seçim çevrelerinde yürütülen güçbirliği çalışmaları ve EMEP örgütlerinin seçim değerlendirmelerine yer veriyoruz.
Sadece seçim çalışmaları açısından değil, kitle çalışması açısından da birer gösterge olan bu değerlendirmelerin, işçi sınıfı, emekçi yığınlar, gençlik ve emekçi kadınların mücadele ve örgütlenmesi açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.

A) ADANA
Adana seçim hazırlıkları ve çalışmalar boyunca ortaya çıkan kimi eğilimler, ülke genelindeki politik atmosferden bütünüyle bağımsız olmadığı gibi, kendine has özgünlükler de taşımıştır.
Adana Güçbirliği, yürütülen seçim çalışmaları ve devrimci bir işçi partisi olarak EMEP’in tuttuğu yer bakımından, çalışmanın başlıca öne çıkan olumlu ya da eksik ve zayıflık taşıyan yanlarını ele almak, bundan sonra  yürütülecek çalışmalar açısından önem taşımaktadır. Bu yazı Adana açısından toplam bir seçim değerlendirmesi olmadığı gibi, eğilimler itibarıyla önem kazanan başlıca yönleri kapsamaktadır.

“İŞBİRLİĞİ”NİN FAYDACILIK HAYALİ ADANA’YA NE GETİRDİ?
1999 seçimlerinde, Adana’da HADEP yaklaşık 60.000 oy almıştı. 3 Kasım 2002 seçimlerinde ise, Emek-Barış-Demokrasi Bloğu’nun çatı partisi olan DEHAP’ın ambleminin altına 80.000 “Evet” mührü vurulmuştu. Adana’da, Blok’un biriktirdiği deneyime, 3 Kasım’la yakalanan ortak çalışma ve mücadele kültürüne, karşılıklı pekişen güvene karşın; Demokratik Güçbirliği’nin bir araya gelme aşamasında, Blok’un birikimleriyle yaratabileceği etki gücü daha baştan kırıldı. Çünkü Blok’un etki gücünün yerine “işbirliği partileri” konuldu. “İşbirliği partileri” ve “Güçbirliği partileri” olarak yapılan kategorik ayrımla birlikte; merkez olarak “işbirliği”, “kenar” ya da ikincil olarak ise “diğerleri” gösterildi. 
Fakat ardı sıra yaşanan bir dizi gelişme, bu ayrımı gereksiz hale getirmeye başladı. Zira kendilerini “işbirliği partileri” olarak ifade eden DEHAP ve SHP, Adana Büyükşehir ve merkez ilçelerdeki belediye başkan adaylıklarını SHP’li isimlere bıraktı. Çatı partisi ise SHP oldu. Üstüne üstlük belirlenen kimi adaylar, kamuoyu nezdinde olumsuzluklarıyla tartışılmaktaydı.
“İşbirliği” esprisi DEHAP ve kitlesi açısından artı bir etki sağlamadığı gibi, büyük bir içe sindirememe ve hoşnutsuzluğu beraberinde getirdi. SHP il örgütünde de ortaya çıkan tabloya karşı muhalefet sesleri yükselmeye başlamakta ve il başkanı başta olmak üzere üyelerden istifa dilekçeli başvurular gündeme gelmekteydi. SDP İl Örgütü ise, aday profili ve meclis üye sıralamaları nedeniyle güçbirliğinden çekilmişti.

HALK GÜÇLERİNİN BİRLİĞİ Mİ, “SOL BİRLİK” Mİ?
Gelişmelerin bu doğrultuda olması şaşırtıcı değildi. Çünkü, Adana Demokratik Güçbirliği’ni oluşturan partiler, daha baştan, seçim hazırlıklarını ve ittifak anlayışını “sol birlik”in çemberi içerisine sıkıştırarak daraltmışlardı. EMEP, başta güçbirliğini oluşturan partiler olmak üzere, birliğin bu alana sıkıştırılmasını eleştirmiş ve en geniş halk güçlerinin birleştirilmesi için “halk güçlerinin ve temsilcilerinin yerel birliği” fikrini ortaya atarak, içerisinde sendikaların, kitle örgütlerinin ve halkın ileri gelenlerinin yer aldığı bir platformun ve iradesinin ortaya çıkması için çalışma yürütmüştü. Bu çabanın bir sonucu olarak, demokratik yerel platform toplantıları gerçekleşmişti. Onlarca sendikanın, kitle örgütünün temsilcilerinin katıldığı bu toplantılarda; hangi partinin çatı partisi olacağından, hangi taleplerin nasıl formüle edilmesi gerektiğine, kimlerin belediye başkan adayı olması gerektiğinden kimlerin meclis üyesi adaylıklarında halkı temsil edebileceğine kadar bir dizi tartışma yaşanmış ve yerel irade olgunlaşmaya başlamıştı.
Emekçi adayları olarak temsil edilmek istenen kimi mücadeleci sendikacıların adı bile öne çıkmaktaydı. Güçbirliği partilerince de önemi anlaşılamayan bu yerel birlik, kararların ve adayların belirlenmesinin son kertede parti genel merkezlerine bırakılmasıyla birlikte anlamını yitirmeye başladı. Kararın parti genel merkezilerine bırakılmasında, Adana yerelindeki ‘solculuk’un inisiyatif kaybetme korkusu, elde edilmek istenen faydacı tablonun istenmedik şekilde değişmesi gibi kaygılar belirleyici olmuştu.  En geniş halk güçlerinin birliği anlayışı, bu noktadan, genişliğini kaybetmeye başladı. Oysa ki, bu yerel platformun toplantılarında, taleplerin formüle edilmesinden, emekçileri ve demokratik güçleri temsil eden adayların belirlenmesine kadar derinleşebilen bir kapsayıcılık öne çıkmıştı. Seçim sonuçlarını, salt kendi başına alınan oyla değil, ne kadar emekçi örgütünün, işçinin ve aydının çalışmalara katıldığıyla değerlendirirsek, EMEP’in yaklaşımının hayati önemi bir kez daha anlaşılır olacaktır.
Karar, yürütme ve çalışmanın büyük oranda güçbirliğini oluşturan partilere sıkışmasına karşın, EMEP, işçi sınıfı ve emekçiler içerisinde çalışma yürütme, onların sendikalarını bu sürece dahil etme çabasını bırakmadı. Bu çabanın yeterliliği de kendi başına bir tartışma ve özeleştirel değerlendirme konusu olmakla birlikte, Güçbirliği içerisinde EMEP, işçilere, kamu emekçilerine yönelen, onların örgütleri içerisinde ve işyerlerinde toplantılar örgütleyen, güçbirliği ile emekçi örgütleri arasında köprü olan bir siyasi bileşen olmuştur. Ambarlar, Bossa’lar, belediye işçileri, irili ufaklı tekstil işyerlerinde yapılan toplantılar bu açıdan önemlidir.
Çukurova’nın kır proletaryasını oluşturan on binlerce tarım işçisi; hedef kitlelerden biri olması gerekirken, “onlar nasılsa Kürt, oyları sağlamdır, biz başka yerlere yönelelim” anlayışıyla göz ardı edilmiştir. Sabahın dördünde kamyonlara istiflenerek tarlaların yoluna koyulan tarım işçilerine, sabah bu saatte adaylarla gitme önerisi güçbirliğinde ilgi bulmamıştır.
Kendi başına EMEP’in yaptığı tarım işçileri toplantılarında ise, işçiler sorunlarını, taleplerini ifade etmişler ve örgütlenme konusunda yardım istemişlerdir. Tarlalarda seçim günü yatılı bulunan binlerce Kürt kendilerine araba temin edilmesini, buralarda çalışma yürütülmesini dile getirmişler, fakat güçbirliğince gereken önemi görememişlerdir. Kendi başına bu örneğin bile kaynağında, halk güçlerinin taleplerini birleştirme ve mücadeleye katma anlayışı değil, “solu birleştirme” kavrayışı yatmaktadır. Halkı ve ezilen emekçi katmanların taleplerini ve mücadelelerini birleştirmeyi göz ardı eden bir birlik anlayışıyla, “sol partiler”in de birlik zeminini istenilen ölçüde sağlamayacakları görülmüştür. Zira halk kitleleri ve onların temsilcileri zemininden kopuk birlik anlayışı, DEHAP’ı, SDP’yi ve hatta SHP’yi iç tartışmalara, güçbirliği çalışmasının belirli ölçüde gerisine itmiştir.

DAĞINIKLIĞI GÜÇLENDİRMEK DEĞİL, ÇALIŞMAYI ÖRGÜTLEMEK
Ortaya çıkan bu tabloya karşın, EMEP İl Örgütü, gereken eleştirileri ve fikirleri ifade etmekle birlikte, çalışmanın başlatılması, güçlerin bir araya getirilmesi ve seçim motivasyonunun sağlanması için diri bir güç olarak öne çıkmış ve toparlayıcı olmuştur. EMEP örgütü, güçlerini “kendisi için mevzilendirmek” yerine, tersine güçbirliği çalışmasının ihtiyaç duyduğu tüm alanlara yetişmek için emek sarf etmiştir. Moral bozukluğu ve tartışmalardan gelen dağınıklıklar sürecinde, güçbirliğinin ilk etkinliklerini EMEP gerçekleştirmiştir. SHP afişlerini asarken defalarca kavgaya tutuşmak zorunda kalan, diğer partilerden gelen saldırıları göğüsleyen EMEP’li gençlerin yaşadıkları bile, güçbirliği açısından motivasyon unsuru olmuştur.
Güçbirliği içerisinde başlangıçta SHP ve DEHAP’ın yaklaşımları, 3 Kasım Blok birliğinin kenara itilmesini, ve niyetten bağımsız olarak da gelişse, güçbirliği zeminin zedelenmesini beraberinde getirmekteydi. Ortaya çıkan tablo, DEHAP ve SHP örgütlerinde karışıklığa yol açmış, ortada bir işbirliği de kalmamıştı. EMEP’in gerek Kürt sorunu konusundaki ısrarcı tutumu, gerekse her şeye karşın birleştirici ele alışıyla birlikte, giderek DEHAP ve EMEP, güçbirliğinin merkezine oturmaya başladı. Kuşkusuz bunun kökleri, 3 Kasım deneyimine uzanmakta ve geçmişten gelen karşılıklı güvene de yaslanmaktadır.

HER EMEKÇİYE ULAŞMANIN BİR ENGELİ OLARAK BOY VEREN POPÜLİZM
Adana’da iş, ekmek ve demokrasi taleplerine hasret büyük bir Kürt nüfusunun yaşadığı bir gerçek. Başta AKP olmak üzere düzen partilerinin, seçimden zaferle çıkmak için bu kitleye yönelmesi de kaçınılmaz bir zorunluluk. Aylar öncesinden özellikle AKP’nin bire bir örgütlenme başlattığı, ikna çabalarına yöneldiği ve gündelik çıkar ilişkilerini kullanarak Kürt kümelerine yöneldiği gerçeği, seçim sonuçları itibarıyla gün yüzüne çıkmış oldu. Aynı zamanda dini motifleri de kullanarak, AKP’nin, Kürt seçmenleri içinde örgütlendiği gerçeği, sonradan güçbirliğinin gittiği mahallelerde açığa çıktı.
Güçbirliği’nde ise, “Kürt oylarına” şüpheyle bakma eğilimi sürekli bir duygu olarak öne çıkarken, kitle gösterileri ve mitinglerde ise Kürtler, bir güç gösterisi dayanağı olarak değerlendirilmekteydi. Kürtlerin yoğun olmadığı mahallerdeki büro açılışlarında bile, dışarıdan taşınan Kürt yoksulları, kurtarıcı gösteri kitlesi olarak ele alınmaktaydı.
AKP, aylar öncesine dayanan, tabanda sürdürülen ve bire bir ikna ve örgütlenmeyi esas alan bir çalışma yürütürken; Güçbirliği tarafından, ‘nasıl olsa bizim’ anlayışıyla, yukarıdan seslenen, itinasız bir seçim çalışması yürütüldü. 3 Kasım seçimlerinde de ortaya çıkan bir hastalık olarak, kitle çalışmasının önünde bir engel teşkil eden popülizm hastalığı aşılamadığı gibi, daha ağır bir vaka olarak yeniden tekerrür etmiş oldu.
CHP’ye ve CHP adaylarına duyulan tepkinin bir ifadesi olarak kümeler halinde kopan yüzlerce insan, tepkisinin ilk odağı olarak, Güçbirliği’ne yöneldi. Üstelik sosyal demokrat etki alanında kalmış bu insanlar, kendi olanaklarıyla seçim büroları açarak, kalabalık büro açılışları da örgütlediler. Fakat popülizmin bir tezahürü olarak, ‘tamam kazandık, sağlamdır’ anlayışı nedeniyle, seçimin son günlerine doğru, bu destek yeniden geri çekilmeye başladı.
EMEP örgütü, diğer alan çalışmalarıyla birlikte, özellikle Yamaçlı, Güneşli, Karşıyaka diye tarif edilen Arap mahallerinde yürüttüğü çalışma ile, güçbirliğine kanal açmıştı. Zira Arap’lar, çoğunlukla, Anakent’te DYP adayı Ümit Özgümüş, Yüreğir’de Genç Parti’den Mustafa Esenkurt’a yönelmişlerdi. Bu yönelimin kaynağında başkaca nedenler de olmakla birlikte, bu adayların Arap kökenli olmalarının büyük etkisi vardır. Çok yönlü çıkar ilişkilerini de kullanarak, bu iki parti, Arap mahallerini adeta kuşatmaya almış, diğer güçlere gözdağı vermiştir. Bu ortamda EMEP, seçim bürosu ve halk toplantılarıyla belirli bir gücün toparlanmasını ve güçbirliğinin etki alanını genişletmeyi sağladı. EMEP birim örgütünün ısrarlı ve iknaya dayanan çalışması, bir nüve olmakla ve belki büyük bir sansasyon yaratamamakla birlikte, önemli sayıda yeni insanı çalışmalara katmayı başarmıştı. EMEP’liler, burada zor olanla mücadele etmiş, yüzlerin binlerin toplandığı şatafatlı seçim açılışları peşinde koşmamıştı. Kuşkusuz, bu örnekten yola çıkarak, EMEP örgütünün, toplam çalışmasını böyle ele aldığını söylemek de mümkün değil. Diğerlerine oranla daha az bir etkilenme olmakla birlikte, birçok birim ve EMEP’lide de popülizm rüzgarının etkisi görülmüştür.
Kürt yoksul mahallelerinde yüzlerce muhtar adayı ortaya çıkarken, bunların ezici çoğunluğunun DEHAP’lı olması ve muhtarlık yarışında birbirlerinin karşısına çıkmış olmaları, Güçbirliği zeminini zayıflatan bir etken haline geldi. Zira öne çıkan, güçbirliği çalışması değil, mahallelere damgasını vuran muhtarlık çalışmaları oldu. Bu yüzden birbirlerine küsen ve darılan yığınların önemli bir  kayba neden oldukları da, seçim sonuçları itibarıyla ortaya çıkmış oldu.

PROPAGANDA ALANINI DARALTAN BİR BULUŞ: “PROJECİLİK”
Güçbirliği, genel merkezlerce yayınlanan ortak deklarasyona bağlı kalan bir çalışmayı yürütemedi. Başlangıçta 100 bin adet deklarasyon metninin basılıp kitlelere ulaştırılması, her ne kadar önemli bir çalışma haline gelmişse de, bunun yerini, giderek, her parti ve adayın kendine göre propagandayı biçimlendirdiği bir seçim çalışması aldı. Özellikle Kürt, Türk ve Arap kardeşliği vurgusunun herkesçe öne çıkarılması, önemli bir gelişmeydi. Fakat yoksul kitlelerin ekonomik, demokratik, siyasi taleplerinin formüle edilememesi ve seçim propagandasına projeciliğin hakim olması, zaten bu kulvarda olanakları geniş ve tecrübesi bulunan düzen partilerini güçlü kıldı. “Gülen belediyecilik” sloganından “özel hastane açmak”,  “taşeronlaştırmayı zorunluluk olarak göstermek” ve “mezarlık hizmetlerini ücretsiz hale getirmek” vaadlerine kadar uzanan propagandada ortaya çıkan güldürü örnekleri, seçim konuşmalarından afiş ve bildirilere kadar sirayet ederek, geniş halk kitlelerinin umudu olma iddiasını giderek zayıflattı. Bu yöndeki uyarılar ise kulak ardı edildi. BOP, İncirlik üssü, özelleştirmeler, hükümetin uyguladığı emek düşmanı politikalar, Kürtlerin hak özlemleri, iş ve ekmek taleplerinin merkezi iktidarla olan bağı ikinci plana atılırken, tüm sorunların belediyenin kazanılmasıyla çözüleceği beklentisi yaratıldı. Geniş emekçi yığınlar bu fikre zaten ikna olmazlardı, ve bu, seçimin kazanılmasından bağımsız olarak, kullanılan oylarla kendini göstermiş oldu.

HALKI BİRLEŞTİRME BUGÜNÜN GÖREVİDİR
Sınıfa dönük çalışma içerisinde biriktirdiği güçlerle EMEP örgütü, işçiler etrafında semt toplantıları gerçekleştirmiş, bugün açısından henüz zayıf da olsa, işçilerin diğer emekçi kesimlere yönelmesini sağlamıştır. Fabrikalardan sadece partili işçiler değil, onların da etrafında güçbirliği çalışmalarına katılan işçiler, sandıklarda görev almışlardır. Fakat işyerleri, çalışmanın temeli haline getirilememiştir. EMEP örgütü açısından yapılacak bir seçim değerlendirmesinde, bugün sorulacak en anlamlı sorulardan biri, kaç fabrika ve işyerinin çalışmanın temeli haline getirildiği, işçilerin etrafında nasıl bir seçim çalışmasının örgütlendiği ve gelecek süreç bakımından hangi emekçi güçlerin örgütlenerek bir dayanak oluşturduğu olmalıdır. Küçük de olsa, bu yönde atılan adımların (Bossa, ambarlar, tarım işçileri vs,) ortaya çıkardığı örnekler, önemlidir. Özellikle güçbirliğinin sunduğu imkanlar çerçevesinde, politikanın ve mücadelenin dışına düşmüş gençlik kümelerinin bir araya gelmiş ve bunların ileri kesimlerinin Emek Gençliği içerisinde örgütlenmiş olmaları, halk güçlerini birleştirmenin önemine başkaca bir yerden pencere açmaktadır. Seçim süreci boyunca günlük işçi basınının daha geniş emekçi kitlelere ulaştırılmış olması, iki muhabir arkadaşımızın seçim çalışmalarını izlerken hayatlarını kaybetmeleri, ve törenlerinin, belki de ilk kez, Adana’da binlerce Kürt ve Arap’ı bir araya getirmesi, halkın bu bir araya gelişini bundan sonra da gerekli kılmaktadır. Bunların daha büyük adımlarla genişletilememiş olması, bütünüyle örgütsel bir zaaf olarak tartışmayı ve planlamayı gerektirmektedir.
Çukurova işçi sınıfı ve emekçileri bakımından güçbirliği, geçmişe dönük bir tartışma değil, güncele ve yarına dönük olmalıdır. SASA fabrikasında ve petro kimya işkolunda tıkanan TİS, yoğun olarak yaşanan işten atmalar, bir cendere haline gelen kuralsız çalıştırma, sendikalaşma çabaları yüzünden genç işçilerin uğradığı saldırılar, sosyal ve sendikal haklardan tümüyle yoksun sömürülen tarım işçileri için, taleplerini savunacakları, birleşecekleri, haklarını ararlarken dayanacakları, sendikal ve siyasal taleplerini arayacakları birleşik bir mücadeleci güç odağı hâlâ yoktur. 
İşçiler kadar, çıkarılan yasalarla kazanılmış hakları budanmaya çalışılan kamu emekçileri, sayıları yüz binleri bulan işsiz kitleler, sosyal güvenceden yoksun yoksullar, kadınlar ve gençlerin mücadeleye çekilmesi ve örgütlenmesi için buna ihtiyaç vardır.
Seçimler geride kalmıştır, ama Çukurova’da hayat çelişkileriyle sürmektedir. Bu nedenle, güçbirliğinin bundan sonrası açısından oynayacağı rol ve kendine bu ihtiyaç üzerinden bir misyon belirleyip belirlemeyeceği, temel sorulardan biri olarak yanıt aramaktadır. Yaşanmış pratik ve üzerine yapılan değerlendirmeler göstermektedir ki, güçbirliğinin, emekçi ve yoksul yığınların bu özlemlerini ve onların taleplerini merkeze almadan, halk güçlerini birleştirecek bir mücadele merkezi oluşturamayacağı açıktır.

B) İSTANBUL/KIRAÇ

Kıraç’ta yaşanan yerel seçimlerinin değerlendirmesi yapmak için öncelikle Kıraç’ ı genel yönleriyle tanıtacak bazı bilgilerin verilmesi yararlı olacaktır.

Kıraç, 50 bin nüfusu ve onlarca –500’den fazla işçi çalışan 116– büyük ve küçük sanayii işletmesi ve gündüzleri 100 bine varan işçi nüfusu ile İstanbul’da herhangi bir ilçenin mahallesi büyüklüğünde bir belde.

Kıraç, Köy’ün yerlileri ve sonradan gelenler olarak ikiye ayrılıyor. Köyün yerlileri, hane sayısı 50’yi geçmeyen eski göçmenler. Sonraki dönemde, Bulgaristan’dan gelen göçle birlikte, toplam sayıları 6-7 bine ulaşmış. Diğer kesim ise, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelen göç ile, özellikle ’90’lı yıllardan sonra, yeni bir yerleşim bölgesi oluşturmuş. Bu bölgenin Tokat, Samsun, Ordu, Sinop, Zonguldak, Kastamonu, Sivas, Muş, Van, Kars, Ardahan, Rize, Amasya, Giresun illerinden gelenlerin oluşturduğu bir nüfus yapısı var. Alevi, Sünni, Kürt, Türk ‘lerden bileşiyorlar ve geldikleri illere göre, alt kimliklerin çok yoğun olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.

Seçim sürecinde kurulan ve daha önce kurulmuş onlarca yöre derneği ve köy derneğinin varlığı, bunun en somut göstergesi. Geldikleri illere ve mezheplere göre bir bölünmüşlük yaşanıyor. Her ilin kendine göre bir yerleşim alanı var. Örneğin, Tokat’tan göç edenler en fazla nüfusa ve seçmen sayısına sahip. Tokatlıların yerleşimi buna göre şekillenmiş. Aynı sokağı paylaşıyorlar, aynı kahveye gidiyorlar, yöre dernekleri kurmuşlar ve derneklerde bir araya geliyorlar. Tokatlılar ile yapılan onlarca ev toplantısında, başka yörelerden gelenlerin katılımının parmakla gösterilecek kadar az sayıda olduğunu gördük. Örneğin bir sokak, tümü ile Ardahanlıların yaşadığı bir yer haline gelebiliyor. Bu durum, diğer iller açısından yine aynı. Her il bir mahallede toplanmış ve diğer illerden gelen ve farklı kültüre sahip olanlarla çok fazla paylaştıkları bir ortam yok. Kıraç halkının neredeyse ortak kullanıp birleştikleri yerler, şehirle ulaşımı sağlayan halk otobüsleri ve çalıştıkları fabrikalar.

Kıraç gençler açısından, her şeyden yoksun oldukları bir belde. Hiçbir kültürel faaliyetin olmadığı, işsizliğin yoğun olarak yaşandığı Kıraç, önemli bir gençlik potansiyelini barındırıyor. Gençler arasında kavgaların sık yaşandığı, sokak kültürünün yaygın olduğu ve hayatında hiç sinemaya veya tiyatroya gitmeyenlerin sayısının azımsanmayacak kadar olduğunu söylemek gerekir. Yaşamları; sokak, kahve ve işyeri arasına sıkışmış durumda.

Yine kadınlar için, bu durum, daha ağır koşullar anlamına geliyor. Fabrikada çalışanların, işyeri ve ev yaşamının dışında bir “sosyal aktiviteleri” yok. Ev kadınları arasında okur yazar oranı çok düşük. (Gazete satışlarında bunları bariz olarak görüyor ve yaşıyoruz. Birçok kadın okuma yazma bilmediği için gazeteyi almıyor.) Yaşamları bütünü ile dört duvar arasında geçiyor. Yirmi yıldır burada oturup, Kıraç’ın dışında başka bir yere gidemeyen onlarca kadından söz etmek mümkün.

Eczanelerin dispanser, eczacıların doktor görevini yaptığı ender yerlerden biri. Hepimizin mahalle bakkalında veresiye defteri olduğunu biliriz. Bunun nedeni yoksulluk, elde edilen gelirle ay sonunu getirememedir. Kıraç’ta sadece bakkalların değil, eczanelerin de veresiye defterleri oldukça kabarık. Yoksulluğun getirdiği hastalıklar, sanayiinin bıraktığı atıklar sonucunda yaşanan hastalıklar ile birlikte, ciddi sağlık sorunlarının yaşanmasına neden oluyor. Bu sorunlarını, doktora gitmek yerine eczanelerden çözen Kıraçlılar, ilaç parası bulamadıkları için, aldıkları ilaçları veresiye defterine yazdırıyorlar.

 

ASIL BÖLÜNMÜŞLÜK…

Bu görüntüsüyle Kıraç, bugün, bütünü ile farkında olmasa da, asıl bölünmüşlüğü emek ve sermaye temelinde yaşıyor. Hemen yanı başında kurulmuş ve birçok mahallesiyle iç içe geçmiş fabrikaları ile, bir yandan ucuz işgücü cehennemi olan Kıraç, öte yandan patronlar için bir kâr cenneti.

Her gün işten atılmaların, hak gasplarının yaşandığı, kötü çalışma koşulları ve işçilere karşı köleci, vahşi uygulamaların geçerli olduğu bir sanayi bölgesi. Kıraç’a, hemen hemen tüm işyerlerinde asgari ücret veya altında bir ücretin verildiği, sigorta hakkının tanınmadığı yüz yıl öncesinin köle pazarı da denebilir. Çalışma sürelerinin sınır tanımadığı, 36 saatten 72 saate kadar sürekli mesailerin yaşandığı, sermayenin kâr hırsıyla vampirleştiği, işçilerin iliklerine kadar her gün sömürüldüğü bir pazara dönüşmüş, fabrikaların kendi içinde taşeronlaştığı, her fabrikanın kendi kurallarını işlettiği bir can pazarı.

Belediye başkanı, mahalle muhtarı, cami hocası ve karakol komutanının patronlar ile sıkı ilişkileri var, ve bunların her biri, iş ve işçi bulma kurumu gibi çalışıyor. Bu kişi veya kurumlar tarafından gönderilen işçiler, yine bunlar vasıtası ile kontrol ediliyor, denetleniyor ve durumlarına ilişkin kişisel bilgiler patronlara aktarılıyor.

Patronlar, kendi aralarında kurdukları dernek aracılığı ile kendi iç dayanışmalarını gerçekleştiriyor, ekonomik sorunları ve siyasal gelişmeleri takip ediyorlar. Aralarında, herhangi bir fabrikaya ait bilginin ve gelişmelerin diğerlerine iletildiği bir bilgi ve iletişim ağı var.

Dünyanın birçok yerine ihracatın yapıldığı, büyük paraların ve kârların elde edildiği, yeni yatırımların yapıldığı ve patronların şatafat ve lüks içinde yaşadığı; işçilere gelince, en küçük bir hakkın verilmediği, hakların talep edildiği koşullarda, bunların zorla bastırıldığı, sendika hakkı için mücadele eden işçilerin fişlendiği, iş verilmeyerek cezalandırıldığı koşullar yaşanıyor.

İşte bu gerçekliğiyle Kıraç’ta yerel seçimlere girildi. AKP ve CHP’den diğer partilere kadar, aday adaylarının yarıştığı ve birçoğunun sanayici olduğu, birbirlerini kesmek için kendi içlerinde kıyasıya ayak oyunları yürüttükleri bir seçim süreci yaşandı. Kendilerini tanıtmak için her adayın nerede ise bir yerel gazete çıkardığı düşünüldüğünde, düzen partileri arasında kıyasıya süren koltuk ve rant kavgasının boyutu tahmin edilebilir.

Yerel ve paravan gazetelerin yerel seçimlerde üstlendikleri rolün önemli olduğu ve halkı kandırmaya dönük haberler yaptıkları, gazetelerin ücretsiz dağıtıldığı ve halkın bu gazeteleri takip ettiklerini söyleyebiliriz. Sermaye partileri Kıraç’a özel bir önem veriyorlar. Bu nedenle, başından itibaren, seçimi takip ettiler ve kendilerince olanaklı buldukları yerlerde müdahale ettiler.

 

SEÇİM ÇALIŞMALARI VE BAZI DENEYLER

Partimizin öncelikli çalışma alanlarından biri olan Kıraç, çalışmanın sürdüğü üç yıldan beri, büyük oranda kadrolarımızın dışarıdan giderek günlük çalışmayı yürüttükleri bir alan olageldi. Güçbirliği tartışmalarının yaşandığı dönemde, çatı partisi olarak seçimlere girmeyi hedeflediğimiz temel bölgelerden biri olarak belirlendi.

Saydığımız sorunları ile birlikte, tümüyle alt yapıdan yoksun, çarpık kentleşme, yol, okul, su, ulaşım, park vb. sorunu olan, kısacası, bütünü ile her türlü belediye hizmetlerinden yoksun bir belde olan Kıraç, bütün bu sorunlarını birbirleri ile bağlantılı olarak ele almak ve böyle bir seçim çalışması yürütmek açısından oldukça elverişli bir alandı. İç ve dış siyasal gelişmeler düşünüldüğünde, parti çalışmasının derinlikli yapılacağı bir laboratuvar görünümündeydi.

Başlangıçta belirli bir süre, yürütülecek çalışmanın özelliklerini belirlemek ve buna uygun çalışmalar yapmak için hazırlanan Kıraç’ın sorunlarını tespit raporu etrafında tartışmalar yürütüldü. Bu tartışmalar ışığında, yerel seçim çalışmalarının ana sloganı, “Çamursuz ve Rantsız bir Kıraç” olarak belirlendi. Bu slogan, seçim çalışmalarında neredeyse bütün partilerin platformunu da belirledi ve bunun etrafında bir tartışma ve seçim çalışması mahalleleri sardı.

Güçbirliği adayı belirlenmeden bir ay önce pratik olarak atılan adımların önceliğini, günlük işçi basını oluşturdu. Bu önceliğe uygun olarak, günlük 25 ile devam eden abone sayısı, kademeli olarak 60, daha sonra 80, seçimin bitmesine yakın yüz civarında bir abone düzeyine yükseldi. (Bu sayının, Mayıs ayı içinde 150’ye çıkarılması için çalışmalar sürüyor.)

Yine birçok kez, gazetede çıkan haberler üzerine kitlesel gazete satışları yapıldı. Gazetenin satıldığı günlerde, gündem gazete etrafında belirlendi. Bununla beraber, partimizin yerel yönetimler anlayışını anlatan broşür ve bildiriler yaygın biçimde dağıtıldı. Daha önce parti örgütümüzle yapılan tartışmalarda “her Kıraçlı partiyi biliyor” anlayışı hakimken, çalışma içinde, bunun böyle olmadığı gerçeği ile yüz yüze gelindi.

Kıraç’ta temel işletmeler başta olmak üzere, planımızda olan işyerlerine yerel yönetimlere ilişkin partimizin anlayışını ortaya koyan bildiriler dağıtıldı. Evlere yapılan dağıtımlarda, “EMEP ne zaman kuruldu, nasıl bir partidir?” sorularıyla oldukça sık karşılaşılıyordu. Dar bir alan olmasına rağmen, henüz partimizin kendi doğal çevresinin dışına çıkmadığı, en fazla, alevi ve sol eğilimli kesimler içinde bir çalışma yürütüldüğü bütün arkadaşlarımız tarafından görüldü. Seçim çalışmalarının ön-hazırlık süreci diyebileceğimiz bu kısa dönem içerisinde, çalışma yürüten partililer olarak, günlük ve sürekli bir çalışmanın önemini yaşayarak bir kez daha gördük.

Bir ay boyunca, parti olarak yürüttüğümüz çalışmalar, gazete, bildiri, afiş ve toplantılar aracılığıyla sürdürülen propaganda sonucunda, Kıraç’ta, az-çok partiden söz edilir bir noktaya gelindi. Kıraç’ta bulunan 100 kahvenin hemen hemen tümüne girilerek, sözlü ajitasyon yapıldı. Keza fabrikalara yönelik çalışmada, yine böylesi durumlar ile karşılaşıldı. Sürekli olmayan bir ajitasyon ve propagandanın bir süre sonra etkisini yitirdiğine ve sanki oraya dönük bir çalışma yapılmamış gibi karşılandığı gerçeğine tanık olduk. Bir ay boyunca, yaklaşık olarak girilmedik ev bırakmayan parti örgütümüz, bu seferberliğiyle, Kıraç’ta yenilenmiş bir örgütlenme çalışmasını başlatmış oldu. Ev ziyaretleri, kısmen ev toplantıları, gençlik ve işyeri toplantıları ile beraber çalışma yeni bir aşamaya geldi.

Yürüttüğümüz çalışmada ilk hedefimiz, temel talepler etrafında Kıraç’lı işçi ve emekçilerin ileri kesimlerini bir araya getirmek, halkın ileri gelenlerinin çalışmada görev almalarını sağlamak ve kendi adaylarını çıkarmaları için zemin oluşturmaktı. Çalışma böyle ele alındığında, küçümsenmeyecek ölçüde görev alanların olduğunu gördük. İlk gençlik toplantısında, Kuruçeşme Mahallesi’nin sorunlarına dönük komitenin oluşması ve yürütülen imza kampanyasının sahiplenilmesi, bunun en açık örneği oldu. Ona yakın genç ve mahalle sakini burada görev alarak çalışmaya katıldı.

 

DEMOKRATİK GÜÇBİRLİĞİ VE SEÇİM ÇALIŞMALARI

Yerel seçimlere güçbirliği olarak katılmanın kesinleşmesi ve çatı partisinin SHP olarak belirlenmesi, seçime EMEP olarak katılmaya angaje olmuş parti örgütümüzde başlangıçta belli sıkıntılara yol açtı. Uzun süre partimizin çatı ve adayın partili olması ve bunun etrafında şekillenen bir çalışma planı üzerinden yürünmüş olmasının kaynaklık ettiği belli sıkıntıları yaşansa da, kısa sürede bunlar aşıldı.

Partililerimizle yaptığımız değerlendirme ve tartışmalar sonucunda, seçime hangi partinin çatısı altında girilirse girilsin, EMEP olarak seçime girmiş gibi çalışmaları yürütmeye devam etmenin ilerletici olacağı gerçeğinin altı çizildi. Yani, güçbirliği eşittir partimiz olarak ele alındı ve çalışma yeniden, diğer güçbirliği bileşenleri dikkate alınarak planlandı. Bundan sonra, tüm seçim süreci boyunca da güçbirliği temelinde çalışmalar yürütüldü ve güçbirliğinin motoru EMEP ve DEHAP oldu. Diğer güçbirliği bileşenlerinin Kıraç’ta örgütlerinin olmayışı ve SHP’nin çatı partisi olduktan sonra kurulmasının yarattığı zayıflık ve dezavantajların güçbirliğinin seçim çalışmalarını olumsuz etkilememesi için bütün tedbirleri alınarak çalışmalar yürütülmüştür.

Bunun için, adayın da içinde olduğu 5 kişilik bir Kıraç seçim komitesi kurulmuş ve çalışma bunun üzerinden planlanmıştır.

Güçbirliği içinde çalışmaya başlamadan önce, Esenyurt ve Avcılar’dan gelen partililer ile Kıraç çalışmamız güçlendirilmişti. Örgütümüzün diğer bölgelerden gelen arkadaşlarımızın sayısını yetersiz bulması ve “yeni kadrolara ihtiyaç var” anlayışı tartışılmış ve yersiz ve gereksiz bir tutum olarak görülmüş ve bu tutum terk edilmiştir. Kıraç’ta halktan çalışmaya katılacak unsurların açığa çıkarılması ve çalışmaya katılmalarının sağlanması gerekirken, dönüp diğer bölgelerden kadro istenmesi, zayıflık belirtisiydi; bu zayıflık örgütümüzde tartışılmış ve Esenyurt ve Avcılar’dan gelenlerin de bölgelerine gönderilmesi konusunda karar alınmıştır.

Başta, elimizde olan üç-beş kadronun nasıl yeteceği ve neyi yapabileceği kaygıları yaşanırken, belli bölgelerde görevlendirmeler ve bununla beraber halkın kendisini çalışmaya katma ısrarımızla, bir süre sonra, onlarca genç, kadın, esnaf ile birlikte iş yapan bir örgüt haline gelinmesi, parti örgütümüzde farklı bir heyecan yaratmış, örgütümüz, yığınlar içinde çalışmanın olanaklarını görür ve kullanır hale gelmiştir.

Parti olarak 100’e yakın sandık görevlisi yazmamız ve bu yazılan görevlilerin şu veya bu düzeyde günlük çalışmaya katılması, örgütte yeni bir hamle yapılmasına vesile olmuştur. Her şeyden önce, çalışmanın günlük planlanması ve değerlendirilmesi, gerek parti örgütümüz gerekse halk açısından, kitle çalışmasında önemli derecede öğretici olmuştur. Kadrolarımız, kitle çalışmasında sabırlı olmayı, halkın eğilimlerini görmeyi öğrenmiş, halktan öğrenen ve öğreten bir konuma gelmiştir.

Kıraç seçim çalışması, temel olarak, 5 bölge üzerinden yürütüldü. 4 temel mahalle ve sanayi bölgesi esas alındı. Bildiri ve broşür ile başlayan çalışma, bir süre sonra ev toplantılarına dönüştü. Önceleri, ev toplantıları alma konusunda sıkıntı ve sorun yaşayan örgütümüzün yürüttüğü ısrarlı çalışma üzerinden, toplantı örgütleme ve ev toplantıları alma çalışması, bir süre sonra karşılık vermeye başladı. Parti örgütümüzün kendisinin örgütlediği toplantılar ile beraber, bu işte halktan insanların görev alması, giderek toplantıların halkın örgütlediği toplantılara dönüşmesiyle, bu kez, çalışmaları yönlendirme ve yetişememe sorunu ortaya çıktı. Çalışmaların ilerlemesiyle geçersizleşen –başlangıçtaki kaygı durumundaki– “yetmezlik”, başka bir “yetmezlik”e dönüştü. Önceleri, çalışmayı örgütlemek için yetersiz sayıda kadroya sahip olduğunu düşünme eğiliminde olan, ev ve kahve toplantıları örgütlemede sıkıntılar yaşayan örgütümüz, toplantılara yetişemez noktaya geldi. Halktan insanların görev alması ve sorumluluk yüklenmesi, partimizin halka güvenerek bunu teşvik etmesi, toplantıları örgütlemeye yetti. Artık bu toplantıların verimli geçmesi ve örgüte dönüşmesi için çaba göstermek gerekiyordu. Partimiz, bir ay önce yürüttüğü çalışmada 10 bin bildiriyi bir haftada dağıtırken, halkın olanakları harekete geçirildiğinde, neredeyse bu miktarda yazılı materyal günlük olarak dağıtılır duruma geldi.

GENÇLER VE KADINLAR

Seçim çalışmasında işyerlerinden izin alan ve seçim için işten çıkan genç işçilerin sayısı azımsanmayacak ölçüde oldu. Bir gecede gençlerden oluşan 10 ayrı afiş gurubunun afişe çıkması ve iki yüze yakın gencin görev alması, Kıraç için bir ilkti. Partimiz, bu çalışmanın her aşamasında, içinde ve örgütleyicisi oldu.

Gençliğin kendi talepleri olan gençlik meclisleri, sportif, kültürel, sosyal alanların yaratılması, işsizlik ve benzeri sorunlar ve bunların çözülmesi için gençlerin birleşmesi, gönüllü olarak ve gece-gündüz seçim çalışmalarında yerlerini almaları dikkat çekiciydi. Bu gençlerin birçoğu henüz herhangi bir siyasal akımla tanışmamış, ilk defa böyle bir çalışma içinde yer alan gençlerdi.

Keza kadın çalışması açısından bakıldığında da, aynı tablo vardı. Kıraçlı kadınların yaşamı, işe gidiyorsa işi ile evi arasında, gitmiyorsa evde dört duvar arasında geçiyordu. Kadınların, bir yerel seçim çalışmasında az-çok evlerinden çıkarak, evleri gezmeleri, belli düzeylerde çalışmaya katılmaları, bir ilkin yaşanmasına neden oldu.

Muhacir mahallesinde kadınlar ve gençlerin ortak olarak seçim bürosu tutmaları ve 40 gün boyunca buranın “üs” edinip, hiç tanımadıkları insanların kapılarını çalarak, seçim bildiri ve broşürleri dağıtmaları, güçbirliği adayına oy istemeleri, bunun için insanları ikna etmeye dönük bir çaba ortaya koymaları, başlangıçta onlar için uzak bir hedefken, kısa sürede gerçekleşti.

Yine DYP’nin para karşılığında propaganda çalışmalarına kattığı gençlerle partide yapılan iki toplantı sonucunda, bu gençler, güçbirliği çalışmalarına katılma konusunda ikna edildi.

Yapılan her ev toplantısında Kıraç’ta çalışan işçilerle karşılaşıldı ve işçilerin yaşadığı sorunlar üzerine tartışmalar yapıldı. Seçim sürecinde, Do Re Mi ve Maser fabrikalarında, kötü çalışma koşullarına ve ücretlerin ödenmemesine karşı iki günlük iş bırakma eylemleri örgütlendi. Yaşanan iş bırakmadan sonra, işçiler ücretlerini almayı başardı. Do Re Mi, Gezer Terlik, Maser, Bıçakçılar başta olmak üzere, birçok işyerinde, seçimler ve işyeri sorunları üzerinden bir araya gelindi.

Ev ve kahve toplantılarının vermiş olduğu güven ve güç ile bir süre sonra, Kıraç’ın ileri gelenlerinin çalışmaya katılmaları, görev istemeleri, toplantıların örgütleyicisi olmaları, giderek her kesimden insanın katılımı ile, daha ileri bir noktaya ulaştı.

Kıraç seçim çalışmasında olağanüstü bir hareketlilik yaşandı. Kimi paranın gücü ile çalışma yürüttü, kimi mezhepçilik üzerinden. Kimi din bezirganlığına soyundu, kimi iktidar olmanın avantajlarını kullanarak propaganda yaptı.

Parti olarak, 25 bin broşür ve 5 bin adet belediye meclis üyesi aday tanıtım broşürü dağıtılmış, 2 bin adet afiş yapılmıştır. Yine güçbirliği olarak, 150 bin yazılı materyal ve 30 bine yakın afiş çıkarılmış ve çalışmada kullanılmıştır. Yaklaşık 180 ev toplantısı gerçekleşmiş, her ev toplantısına ortalama 50-60 kişi katılmıştır. Yine çalışmada esas olan kahve toplantılarının –bunların sayısı 70 civarındadır–, seçim çalışmasına önemli katkıları olmuştur. Seçim çalışmasında son haftaya girildiğinde, 10 bölgede kitlesel sokak gösterileri örgütlenmiş, bunların 8’i gerçekleşmiştir. Sokak gösterilerine ve mitinglere katılım, 500 ile 2500 arasında olmuştur. Jandarmanın çalışmayı engelleme tutumu, kitlesel gösteriler ile belli oranda önlenmiştir.

Yürütülen çalışma, son 15 günde oya dönüşmeye başlamıştır. Bunda temel neden, çalışmanın güçlü bir hava estirmiş olmasıdır. Çünkü, güçbirliğini açıktan destekleyenlerin dışındaki halk kesimleri, asıl olarak, yapılan toplantılar ve gösterilerdeki canlılığa dikkat çekerek, güçbirliğinin seçim çağrılarına karşılık vermişlerdir.

SEÇİMİN HEMEN ARDINDAN

Parti örgütümüz, yüze yakın işçi ve emekçiyle birlikte seçim çalışması yürütmüş ve seçim sonrasında bu emekçilerle ortak değerlendirmeler yapmış ve onları partimizin çalışmalarına katmıştır.

Gençlik ve kadın çalışması genişlemiş ve ilerlemiştir. EMEP, her evin kapısını rahatça çalan bir parti konumuna gelmiştir.

Seçim çalışmaları süresince, güçbirliğine karşı yürütülen anti-propagandanın içeriğini, “güçbirliğinin bölücü ve yıkıcı olduğu” iddiası oluşturdu ve bu propaganda hiç bitmedi. AKP’den CHP’ye kadar sermaye partilerinin güçbirliğine yönelik olarak söyledikleri tek şey, “güçbirliğine verilen oyların bölücülere gideceği” iddiasıydı. Bu propaganda ile güçbirliği karşıtı önemli bir etki yarattılar. Halk içindeki çalışmamızda bunun yankıları ortaya çıkıyordu. Güçbirliğinin seçim çalışmalarına katılan kesimler içinde bile, kafalarda bir “acaba” sorusu hep oldu. Özellikle alevi kesiminde bu tartışma yoğunlaştı ve son güne kadar devam etti.

Bu propagandaya karşı, Kürtlerin demokratik talepleri başta olmak üzere, Türk ve Kürt emekçilerinin çıkar ve kader birliği bütün platformlarda savunulup halkla paylaşılmış, bu konudaki önyargıların kırılmasına dönük çaba sarf edilmiştir. Kürt sorununu anlatma ve kitlelerle paylaşmada önemli bir mesafe kat edilmiştir. Kürtlerin Türk mahallerine gitmediği bir bölgede, Türk ve Kürtlerin aynı komiteler içinde çalışma yürütmeleri, işçilerin birliği ve halkların kardeşliği noktasında küçük ama önemli bir adım olmuştur. Kürt gençler, ilk defa Muhacir mahallesine giderek çalışmalar yürütmüş, yine aynı biçimde, Samsunlusu, Sivaslısı ile Türkler, Kürt mahallelerindeki seçim çalışmalarına katılmışlardır. Yine adaylarımızın içinde eczacı meclis üyesi adayı bulunması ve aynı zamanda bayan olması, kadınlar üzerinde olumlu bir etkiye neden olmuş, çalışmamızı kolaylaştırmıştır. Kürt sorununun bir Türk tarafından sahiplenilmesinin yaratığı etkinin önemli olduğunu, bunun yayılarak süreceğini söylemek gerekir.

Güçbirliği bileşenlerinin Kürt sorununu çok fazlaca dillendirmemeleri, Kürt emekçileri ve gençleri üzerinde olumsuz etkiler yaratmış ve çalışmaya katılımı belli oranlarda engellemiştir. Kürtlerin kendi dillerini konuşmaları ve DEHAP kimliğini ifade etmelerinde zorluklar yaşanmıştır. Bunların ortadan kalkması için partimiz tüm olanaklarını değerlendirmiş ve bu tutumların asgariye inmesini sağlamıştır.

SONUÇ OLARAK

Kıraç seçim çalışmasının, başkan adayının kişiliği ve popüler olmasının da getirdiği avantajlar ve dezavantajlar ile birlikte değerlendirildiğinde, seçimi kazanmaya yetmediği gerçeğini ifade etmek gerekir.

Adayın kimliği, özellikle genç kitlenin toplanması için bir araç olmuştur. Bunun örgüte dönüşmesi, çalışmanın planlanması ve işlerin yerinde ve zamanında yapılması ise, partimizin öngörüsü, planları ve çabasıyla gerçekleşmiştir. Güçbirliği her mahalleye girebilmişse, AKP’li seçmenle ve diğerleri ile yüz yüze gelmişse, bütün bunları, partinin güçbirliği içerisinde üzerine düşeni yapma çabası ve gayretinin sonuçları olarak görmek gerekir.

Bütün bu çalışmanın sonucunda, Güçbirliği, seçimlerde 2910 oy alarak, 2. parti olmuştur. AKP, 250 oy fazla alarak belediyeyi kazanırken, altı parti barajı aşmış ve Güçbirliği 3 belediye meclis üyeliği kazanmıştır.

Artık Kıraç örgütümüz, dünkü Kıraç örgütü değildir. Kendisini ona katlayacak olanaklar yaratmış, şimdilik bunun bir kısmını örgüte dönüştürmüştür. Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, seçim çalışması veya başka bir kitle çalışması, süreklilik arz etmediği, günlük disiplinli bir çalışma olarak sürdürülmediği koşullarda, hiçbir işe yaramayacaktır.

Bu yaklaşımla Kıraç’taki çalışmalar, 1 Mayıs’ta da canlı bir tempoyla sürdürülürken, NATO zirvesine karşı yürütülen mücadelenin temelini de seçim çalışmalarının yarattığı birikim oluşturmaktadır.

Halkın ve emekçilerin çalışmaya katıldığı, bunun teşvik edilerek sağlanabildiği koşullarda, hayatın nasıl değiştiğini gördük ve tanık olduk. Üç yıl aradan sonra, köyün yerlilerinden parti yönetimine katılanlar oldu, ve yeni üyelikler devam ediyor. Seçim sonrası partimizin yaptığı değerlendirmelere katılan ve bu birliğin sürmesini isteyenlerin sayısı az değil. Seçim çalışmasında ortaya çıkan olanakların, sürdürülen çalışma içerisinde güçlü işçi, emekçi, gençlik ve kadın örgütlerine dönüşmesinin her geçen gün daha ileri düzeyde gerçekleştiği koşullarda, işte asıl o zaman, Kıraç işçileri, emekçileri ve partimiz kazançlarını çoğaltacaktır.

C) İZMİR/ÇİĞLİ

Ülke genelinde seçim sürecine girilmesiyle birlikte, Çiğli’de bütün halk ve demokrasi güçlerini kapsayacak en geniş yerel platformun oluşturulması için yoğun bir çaba içine girilmiştir. Bu amaçla başlatılan toplantıların ilk aşamasına CHP de katılmış, fakat halkın taleplerinin savunulmasına dayanan belirli bir program etrafında birleşme yerine, kendi çatısının ve adaylarının desteklenmesini şart koşarak, görüşmelerden çekilmiştir. CHP’nin, beş yıllık belediye yönetimindeki yolsuzlukları, emek düşmanı tutumu ve dayatmacı yapısı ile –bu yaklaşım ve politikalarını değiştirmeden– böyle bir platformda kalıcı olarak yer almasının imkan dahilinde olmadığı, daha işin başında, bir kez daha görülmüştür. Fakat, özellikle SHP ve ÖDP’nin “CHP mutlaka olmalıdır” yönündeki istek ve tutumları, bir süre CHP’nin bu platformu oyalamasına ve zaman kaybına neden olmuştur.

Güçbirliği’nin çatı partisi ve adayların belirlenmesine yönelik tartışmaların uzaması da, daha yolun başında, bazı duygu kırıklıklarına ve güven bunalımına neden olmuştur. Partimizin “Çiğli”deki ısrarının yanında, SHP’nin her yerde çatı partisi olma ısrarı ve ÖDP’nin tüm İzmir’de güçbirliğinden çekilmesi kararı, gerginliklere ve ortak çalışma becerisinin gelişmesi konusunda sıkıntılara yol açmıştır.

Çiğli’de bu sıkıntıların, bir ölçüde de olsa, işçi ve emekçiler içinde önceden sürdürülen parti çalışmasının yanında, Çiğli parti örgütünün, seçim çalışmasına kendisiyle sınırlı olmayan, ama başta işçiler olmak üzere, emekçileri birleşip taraf olmaya, kendi içlerinden adaylar çıkarmaya ve genel olarak politikaya yapmaya çağırıp teşvik eden bir yaklaşımla hazırlanan ve katılan tutumuyla aşıldığı söylenebilir. Partimizin işçi ve emekçileri kendi talepleriyle seçim çalışmalarına katmaya, taleplerini ve adaylarını sahiplenerek komiteleştirme ve hareketlendirmeye çalışması, bu çalışmaların, işçilerce işçi davası savunucusu olarak bilinip tanınan başkan adayının/adayımızın kitlesel imzalar toplanmasıyla desteklenmesini kapsamasının, her şeye rağmen, belirli duygu kırıklıkları tümüyle aşılamasa bile, Çiğli’de “çatı” ve aday sorununun çözülmesinde pratik bir değeri olmuştur.

Güçbirliği açısından yaşanan belirli olumsuzluklara karşın, partimiz, Çiğli’nin bütün semtlerine dönük bir çalışma planı yaparak, seçim hazırlıklarını başlatmıştır. Seçim çalışmaları kapsamında Çiğli 12 bölgeye ayrılmış, buralarda çalışma grupları oluşturulmuş, seçim bürolarının yerleri belirlenerek, propaganda ajitasyon faaliyetleri hızlandırılmıştır.

Propaganda faaliyetinin merkezinde;

1- AKP’nin Amerikancı politikaları,

2- Emperyalist yağma ve özelleştirmeler,

3- Ekonominin saplandığı borç batağı ve bunun yükünün emekçilere yıkılması,

4- Kamu Yönetimi ve Yerel yönetimler yasa tasarılarının teşhiri,

5- Düzen partilerinin teşhiri ile bunlara karşı halkın iktidarını hedefleyen birleşik mücadelenin ve Güçbirliği’nin önemi yer almıştır.

Seçim çalışmaları boyunca ajitasyon faaliyeti ise; “Nasıl bir belediyecilik?” (demokrasi-halk meclisi-halkın karar alma sürecinde yer alması-halka hizmet-denetim vb. yanları) anlayışının yanı sıra, Çiğli’nin değişik semtlerinin sorunları ve talepleri üzerinden sürdürülmüştür.

Çiğli; irili ufaklı 600 dolayında fabrikanın bulunduğu bir Organize Sanayi Bölgesi’ne sahiptir. Burada çalışan binlerce işçi, yoğunluklu olarak, Güzeltepe, Küçük Çiğli, Balatçık semtlerinde oturmaktadır. Partimiz, seçim çalışmalarının ağırlıklı bölümünü, bu işçi mahallelerinde yürütmüştür. Bunun dışında kalan Evka 2, Evka 5 ve Egekent gibi toplu konut alanlarında da seçim büroları açılarak her eve girilmiş, kahve ve ev toplantıları düzenlenmiştir.

Çiğli Organize Sanayi işçilerinin içindeki parti çalışmaları uzun yıllardır devam etmekte olup, bu bölgede, işçi hareketi bakımından önemli olan büyük fabrikalarda; Metal, Gıda ve Tekstil işçileri arasında kesintisiz olarak sürdürülmektedir. Bu alanda çalışan pek çok işçi, kendi aralarında toplantılar yaparak, seçim çalışmalarımıza fiilen katılmıştır.

Ne var ki; 3 Kasım seçimlerinde oluşturulan Blok’la yapılabildiği gibi, 28 Mart seçimlerinde oluşan Güçbirliği ile, bir ortak çalışma ortamı yaratılamamıştır. Bu sıkıntıları gidermek için, zaman zaman üstten kimi görüşmeler yapılmakla beraber, pratik olarak “ortak çalışma” başarılamamış ve bu durum güçbirliğinin kitlelerde yaratacağı etkinin, beklenenin altında gerçekleşmesine neden olmuştur.

Bu durumun yaşanmasında önemli bir etken olmasına rağmen, DEHAP yöneticilerinin isteksizliğini tek neden olarak görmek veya göstermek doğru değildir. Çiğli’deki parti çalışmasının zayıflığı, güçbirliğinin üstten bir yaklaşımla oluşması ve bileşenlerin çalışmaları ortaklaştıramaması asıl ve belirleyici etken olarak görülmelidir. Olumsuzlukların sorumluluğunu başkalarına havale etmek, kimi duygu kırıklıkları ve önyargılar, Kürt emekçilerinin yoğun olarak yaşadıkları semtlerde oyların başka partilere kaymasına neden olmuştur. Seçim sonuçlarına ilişkin yapılan değerlendirmelerde, Kürtlerin oylarının EMEP’e gelmeyişinin tek nedenini DEHAP’ın tutumuna bağlayan yaklaşımların çıkması, güçbirliği ve seçim çalışmalarına dair kavrayıştaki zayıflıkların bir göstergesi olmuştur.

Bu zayıflığın temelinde, DEHAP’ın güçbirliği içinde olmasına dayanarak, Kürt seçmenlerin oylarını garantilenmiş gören ve Kürt seçmenleri kazanmaya yönelik bir çalışmayı gereksiz bulan yaklaşım bulunmaktadır.

 

BELEDİYE MECLİSİ İÇİN İŞÇİ ADAYLAR

Seçim çalışmalarımıza, öncelikle, parti gruplarımızın olduğu fabrikalardan başladık. Buralardaki ajitasyonumuzun merkezinde; “Oylarımızı ve partimizi, patronların partilerinden ayıralım!” çağrısı yer alıyordu. İşçi toplantılarında; özellikle patronların karşısında Kürt, Türk, sağcı, solcu demeden, iş-ekmek için nasıl birleşiyorsak, politikada da, patronların partilerine karşı güçbirliliği etrafında birleşmenin zorunluluğu üzerinde duruldu. İşçilerin, partimizin listelerinden aday olması için girişimlerde bulunuldu.

Bu amaçla yapılan fabrika toplantılarında, örneğin, DİSK’te örgütlendikleri için işten atılan SERA tekstil işçileri, kendi aralarında Belediye Meclis adaylarını belirlediler. Yine Birleşik Metal-İş’te örgütlendikleri için işten atılan MAKTEK işçileri ile yapılan toplantı sonrasında, 3 direnişçi işçi, partimize üye ve Belediye Meclisi’ne aday oldular. Ayrıca, bir Metal ve iki Tekstil fabrikasının işçileriyle yapılan toplantılarda, işçiler kendi adaylarını kendileri belirlediler. Seçimler boyunca da, işçiler arasında yapılan çalışmalarda işçiler, kendi adaylarına oy verme ve çalışma çağrılarını kendileri yaptılar; adaylarını kendileri belirleyen işçiler, hem adayı, hem de çalışmaları daha fazla sahiplendiler.

Bazı fabrikalarda ise, seçim çalışmalarına katılım, işçilerin, seçim broşürlerini kendi çevrelerine ulaştırmalarıyla sınırlı kaldı. İş güvencesinin olmayışı ve yoğun işten atmaların yarattığı kaygıların yoğunluğu ile sınıf bilincinin eksikliğinin belirlediği koşullarda, işçilerin, düzen partilerinin etkisinde kalması engellenemedi. Partimiz ile sermaye partileri arasındaki fark, kitlelere yeteri düzeyde kavratılamadı.

Elbette, buradaki yetmezlikleri sadece işçilerin işten atılma korkusu ile açıklayamayız. Asıl neden, parti örgütümüzün, bütün işçi çevrelerinde aynı çalışma düzeyini tutturamamış olmasıdır. Kimi partili işçiler, semt çalışmalarında gösterdikleri çabayı işyerlerine taşıyamamış, yer yer semtlerde çalışmanın cazibesine kapılmışlardır. Parti örgütümüzün öteden beri çalışma yürüttüğü fabrikalarda, güçbirliğinin işçilere kavratılmasında ve işçilerin çalışmalara katılmasında sağlanan başarı, sorunun asıl kaynağını da göstermektedir.

Semtlerde yapılan çalışmalarda ise; seçim büroları, ev- kahve toplantıları ve alan etkinlikleri öne çıkmıştır. Evka 2, Evka 5, Egekent, Küçük Çiğli ve Güzeltepe’de açılan seçim büroları çevresindeki ev ve işyerlerine yönelik propaganda çalışmaları sırasında girilmedik ev, çalınmadık kapı bırakılmamıştır. Yapılan ev gezmelerinde binlerce işçi ve emekçi ile yüz yüze gelinmiş, semtlerde kurulan işçi ilişkilerinin fabrikalara taşınmasının olanakları yaratılmıştır. Seçim çalışmaları süresince 60’ı aşkın yeni üye yapılmış, binlerce işçi ve emekçi ile parti politikalarımız tartışılmıştır.

 

ÇALIŞMANIN KAPSAMININ GENİŞLEMESİ

Çiğli’de bugüne kadar sürdürülen çalışma tarzının yenilenmesi, bu seçimlerin önemli bir kazanımı sayılmalıdır. Partimiz, Çiğli’de önceden belirlenmiş bazı fabrikalara il veya ilçe örgütü imzalı birkaç bin bildirinin dağıtılması ve bu fabrikalardaki ilişkilerle yetiniyor iken, bugün tüm Çiğli’de az-çok bilinen ve tanınan bir konuma gelmiştir. Yaklaşık 120 bin bildiri ve broşür dağıtılarak, 40 bini aşkın eve ve işyerine girilerek yapılan yaygın çalışma, kitle çalışmasının kapsamının genişlemesi ve bundan sonra da Çiğli’nin tümüne seslenme sorumluluğunu ve buna uygun bir örgütlenme ihtiyacını gündeme getirmiştir.

Seçim çalışmaları, partimizin, kadrolarının yeteneklerini, işçi ve kitle çalışmasındaki becerilerini, zayıflıklarını ortaya çıkaran pek çok örnekle yüz yüze gelmesine de olanak sağlamıştır. Seçim çalışması gibi önemli bir süreçte sorumluluk almaktan kaçınan parti üyeleri görüldüğü gibi, devrimci fedakarlığı en üst düzeyde gösteren, 24 saat parti çalışmasına katılan, seçim çalışmalarına daha fazla katılabilmek için işini bırakan partililerimizin örnek katılımı da, ilerlemenin yolunu bir kez daha ortaya koyuştur.

Çalışmanın daha disiplinli, planlı ve profesyonelce yürütüldüğü alanlarda kitle bağlarımız ve örgütlülüğümüz büyümüş ve güçlenmiştir. Özellikle gazetenin doğru kullanıldığı yerlerde bu durum daha da belirgindir. Örneğin K. Çiğli, yıllardır hafta sonlarında gazete satılan bir bölgedir. Seçim döneminde, burada bir seçim bürosu açılmış; daha önce parti grubumuzun olmadığı bu semtte, seçim sürecinde yapılan çalışmalardaki istikrar, her gün yapılan gazete satışı ve kitle bağı örnek bir sonuç olmuş, 40’a yakın Kürt ve Türk emekçisinin partimize üye olması sağlanmıştır.

Burada bizim için en önemli gelişme, örgütümüzün gerçek anlamda yerelleşmesi ve yeni güçlerle çalışmanın güçlenmesi olmuştur. Kitle çalışmasında daha cesaretli davranan, partiyi ayrım yapmaksızın her alanda çalıştıran, herkesle parti politikalarını tartışan bir düzey yakalanmıştır.

Bu durumu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Daha önceleri, solcu, devrimci, demokrat siyasi çevrelerin de faaliyette olduğu, Kürt ve Alevi yoksullarının ağırlıklı olarak yaşadığı yerlerle sınırlı (Güzeltepe gibi) bir parti çalışması yürütülüyordu. Yıllardır bu tarz çalışma yürütülen bölgelerde parti çalışmamız bir türlü yerelleşememiş, aynı kişilerle sınırlı bir çevrenin dışına çıkılamamıştır. Ancak bu seçimde, birçok kesimden yaşlı genç kadın çalışmalara katıldı. Daha önce çalışmamızın olmadığı İstasyonaltı, Maltepe gibi göçmen (Balkan göçmeni) mahallelerinde ilk kez çalışma yürütüldü. Yeni tanıdığımız ve kazandığımız göçmen işçiler, buralarda kendi özgünlükleriyle çalışmalara katıldılar ve zenginlik kattılar. Etkisi hemen görüldü. Buralardan partimize yeni katılımlar oldu. Daha önce buralarda çalışmakta çekingen davranılırken, şimdi bu semtler öncelikli alan içerisine almıştır.

KADIN VE GENÇLİK ÇALIŞMALARI

Kadın çalışması, seçim öncesinde istenen düzeyde değildi. Kadın çalışma gruplarımız, emekçi kadınlar içerisine nüfuz edip onlarla bir çalışma yürüten konumdan uzaktı. Seçim döneminde onlarca kadın çalışmalara katıldı. Partimize yeni üyeler kazanıldı ve bu üyelerin fedakarca çalışması ilerletici oldu. Seçim sürecine rastlayan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kadın şenliğini, işçi ve emekçi kadınlar kendileri düzenlediler.

Seçim çalışmasının öne çıkardığı emekçi kadınların bölgedeki kadın örgütlenmesinin dayanağı olmaları ve emekçi kadın örgütlenmesinin daha ileri bir noktaya taşınması, artık pratik bir iş durumuna gelmiştir.

Gençlik çalışmamız ise, var olan potansiyelini seçim çalışmasında yenilemiş ve zenginleşmiştir. Başta fason atölyeler ve küçük ölçekli işletmelerde çalışanlar olmak üzere, pek çok yeni genç işçi ile tanışılmış, yeni geliştirilen ilişkiler, ortak iş yapmaya, gazete satma ve bildiri dağıtmaya evirilmiştir. Daha önce çalışmamızın olmadığı Evka 5’de yeni bir gençlik grubu oluşturulmuş, Küçük Çiğli ve Güzeltepe ve semtlerinde seçim çalışmasında bir araya gelen gençlik gruplarının katılımıyla Çiğli’de gençlik evi kurulması için çalışmalar başlatılmıştır.

Geniş bir alanda, yoğun bir şekilde sürdürülen seçim çalışmaları, kitle çalışması açısından olanakları, zenginlikleri ve zayıflıkları bütün yönleriyle açığa çıkarmıştır. Çiğli çalışmasında, seçimlerin ortaya çıkardığı yeni imkanlara dayanarak yenilenme ve güçlenmede önemli bir sürece girilmiştir. Bu süreç, 1 Mayıs çalışmalarıyla sürdürüldü ve NATO karşıtı çalışmalarla birleşerek devam ediyor.

D) İSTANBUL/KAĞITHANE

 

Yerel seçim dönemi, işçi çalışmasından gençliğe, kadın çalışmasından semtlerdeki emekçilerin taleplerine yönelik çalışmaya kadar birçok olanağı bize sundu.

Yerel seçim sürecinin başlaması ile bütün bölgelerde oluşmaya başlayan platformların hemen aynısı Kağıthane’de de oluşmuş ve benzer eksiklik ve zaafları bünyesinde barındırmıştır.

Sınıfın ve halkın ileri kesimlerini güçbirliğine dahil etmenin önemi ve gereği bilinmesine rağmen; bu görevin, güçbirliğinin diğer bileşenlerinden çok bizim omuzlarımızda olduğu gerçeğinin yeterince kavranamaması, seçim döneminin sunduğu olanaklardan azami düzeyde yararlanmanın da önüne set çekmiştir. Güçbirliği içerisinde yer alan kesimlerin seferber edilmesi, bu kesimlerin mahallelerde ve işyerlerindeki çevreleri ile güçbirliğini genişletme işi, yine bu kesimlerin inisiyatifine bırakılmıştır.

İlçe genelinde sekiz temel alanda çalışma merkezileştirilirken, istenilen düzeyde çalışma, ancak iki alanda etkin olarak sürdürülebilmiştir. Diğer alanlardaki çalışma ise, genel bir ortalık çalışmasının ötesine bir türlü geçirilememiştir.

Bu durum, o alandaki partililerimizin azlığından ve birim çalışmamızın eksikliğinden kaynaklanıyor gibi görünse de, esas olarak, güçbirliği yapan her partinin kendi tabanlarını harekete geçirmeleri beklentisinden kaynaklanmıştır. Kürtlerin çalışmalara katılması sorunu DEHAP’ın sorunu olarak algılanmış; harekete geçmiş küçük bir kesim ile birlikte, henüz çalışmalara katılmayan kesimi örgütleme işi, son iki haftaya kadar, ilçe yönetimine havale edilmiştir. Oysa, örneğin SHP ile güçbirliği yapılmış olmasının sunduğu kolaylıklarla, sosyal demokrasinin etkisi altında bulunan emekçilere seslenme olanağı değerlendirilerek, Nurtepe’den hiç de küçümsenmeyecek ölçüde oy alınabilmiştir.

Bu eksiklikler, seçim ajitasyonunun içeriğini de önemli oranda etkilemiştir. Bu eksikliği gidermeye seçime bir ay kala başlandığından ise, birçok yerde, genel bir ajitasyonun ötesine geçilememiştir. Örneğin “güçbirliğinin sol bir birliktelik olduğu”, “Kürt sorunun demokratik çözümünün güçbirliğinden geçtiği” ile sınırlı bir propagandanın dışına birkaç alan dışında çıkılamamıştır.

Halkın taleplerinin yerine getirilmemesinin, altyapı eksikliklerinden ulaşım sorununa ya da kötü çalışma koşullarından semtlerde gençlerin, kadınların yararlanacağı sosyal tesislerin eksikliğine kadar daha birçok şeyin nedeni olarak, düzenin yanı sıra, hükümetin merkezi politikaları ile birleştirilerek AKP’nin teşhiri tam olarak yapılamadı.

Propagandadaki sıkıntıların en göze çarpanlarından biri de, Kürt emekçilere yönelik olarak yaşandı. Yalnızca Kürt sorunu üzerinden yürünmesi, oturduğu mahallesindeki sorunlar onu ilgilendirmiyormuş gibi hareket edilmesi, SHP-DEHAP merkezlerinin aralarında yaptıkları anlaşmanın “içe sindirilememesi”ne eklenince, Kürt emekçilerinin güçbirliği çalışmalarına katılmasını sınırladı.

GAZETENİN KULLANILMASINDA OLUMLU BİR ADIM

Çağlayan’da ağırlıklı çalışma alanlarından birisi, tekstil işçilerine dönük çalışmaydı. Seçim döneminden bir hafta kadar önce, sabahları, tekstil işçilerine 13 gazete ile başlayan dağıtım, iki hafta içerisinde, (inişli-çıkışlı) 100 gazeteye ulaşarak, seçim dönemi yürütülen en verimli çalışma oldu.

Sabahları işe yetişme telaşında olan işçiler, gazete parasını uzaktan hazırlayıp, gazeteyi kaptığı gibi atölyesinin yolunu tutmaktadır. Yarım saat içerisinde gerçekleştirilen gazete dağıtımında, çoğu zaman, işçilerle konuşma fırsatının yakalanamayışı, gazete okurlarına ulaşmada sıkıntılar yaratsa da, seçim irtibat bürosunda toplantı yapma çağrısına yaklaşık 30 işçi yanıt vermiştir. Seçim çalışmasıyla da birleştirilerek sürdürülen gazeteye dayalı örgütlenme çalışmasının yürütüldüğü yerlerden, –belirli sandıklarda 3 Kasım’da hemen hemen sıfıra yakınken– alınan oylar, kuşkusuz önemli bir gösterge ve başarı oluşturmuştur.

Bu işçilerin seçim çalışmalarında da görev alması, Çağlayan’da çalışma yürüten arkadaşlar açısından da ilerletici olmuştur. Üniversite başta olmak üzere, seçim çalışmasına buradan katılan tüm öğrenci gençlik, her gün okullarına, işçilere gazete dağıtmanın ve onları gazete etrafında birleştirebilmenin coşkusuyla gitmiştir.

Bugün hâlâ 80-100 arasında devam eden günlük gazete dağıtımı aracılığıyla, birlikte hareket eden 15 işçi var. Altı işçi ise, partimize üye olmuştur. Binlerce işçinin çalıştığı Çağlayan gibi bir alan için bu rakamlar oldukça az. Ancak yaklaşık bir ay gibi bir süre içinde bu sonuca ulaşmak, kitle çalışması ve günlük gazetenin önemi açısından yeni ve öğretici bir örnek olmuştur. Seçim sürecinde bir kez daha gördük ki, gazete, birleştirici, politikleştirici ve örgütleyici temel bir araçtır.

Gazete üzerinden yürütülen çalışmanın meyvelerini aslında daha ilk günlerden toplamaya başladık. Çağlayan’da başlayan gazete dağıtımının ardından, Sanayi Mahallesi’nde sabahları işe gidenlere ajitasyonla gazete dağıtımı başlatılmıştır. Bir hafta içinde günlük 50 gazeteye kadar ulaşıldı. Ancak gazete dağıtımı ile sınırlı kalan; gazete abonelerine ulaşarak onlarla bir bağ kurmadan yalnızca gazete dağıtımı ile yetinen bir çalışma tarzı, gazetenin yarattığı olanakları tam değerlendiremememize ve kaçırmamıza neden olurken, önümüzdeki dönem bu hataya düşmeden ilerlemek, seçim sürecindeki kazanımların devamı için önemlidir.

 

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑