Terörle Mücadele Mahkemeleri

AKP Hükümeti, 2 Temmuz 2012 tarih ve 6352 sayılı yasa ile Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 250. Maddesi ile görevli Ağır Ceza Mahkemeleri’ni kaldırıp, yerine 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu 10. Maddesi ile görevli Bölge Ağır Ceza Mahkemelerini kurdu.
AKP neden böyle bir değişikliğe gitti?
AKP’nin güvenlik mahkemelerinden (olağanüstü mahkemeler) olan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinde (ÖYM) isim ve bazı değişiklikler yapmasının ilk elde görünen iki nedeni var. Birincisi, ÖYM’ler, kendinden önceki güvenlik mahkemeleri gibi, çok yıpranmıştı. Kitleler halinde insanların tutuklanması (yirmi bine yakın insan bu mahkemeler tarafından yargılanıyor, dünyada en fazla tutuklu “terörist” Türkiye’de bulunuyor), hukuka aykırı delillere dayandırılmış gayri ciddi iddianameler (KCK, Ergenekon, Balyoz, Oda TV, Devrimci Karargah vb. davalar), kimseyi tatmin etmeyen kararlar vb., bu mahkemelerin ipliğini pazara çıkardı. İkincisi, Başbakan Tayyip Erdoğan ile Gülen Cemaati arasındaki siyasi mücadelenin gereği, Erdoğan’ın polis ve yargı içindeki “Cemaat” yandaşlarının etkisini Erdoğan yanlıları lehine değiştirme operasyonu… ÖYM Savcılarının MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı sorguya çağırması bardağı taşıran damla oldu. Erdoğan, bu hamleyi bizzat kendine karşı yapılmış bir siyasi saldırı olarak değerlendirdi.
ÖYM’lerin yerine TMM’nin getirilmesi neyi değiştirdi? ÖYM ile TTM arasında esaslı bir yetki ve işlev farkı yok. Fakat, AKP Hükümeti bu değişikliği yaparak, hem ÖYM’leri kaldırıp daha özgürlükçü bir hükümet görüntüsü vermeye çalıştı, hem de TMM’lerine yeni hakim ve savcı atayarak, Cemaatçi olduğu söylenen ÖYM savcı ve hakimleri etkisiz hale getirdi. ÖYM hakim ve savcıları, artık sadece eski baktıkları davalara bakacak (Bu davalar beş ile on sene sürebilir ve bu sure içinde iki ayrı güvenlikçi, olağanüstü mahkeme var olacak) ve bu davaların bitmesi ile özel görevleri sona erecek.
Aslında, sıkıyönetim mahkemelerinden DGM’lere geçişte, DGM’lerden ÖYM’lere geçişte de, özde bir değişiklik olmamıştı, ÖYM’lerden TMM’lerine geçişte de özde bir değişiklik olmadı.
12 Mart sürecinde sıkıyönetim mahkemeleri, sonra DGM’ler, DGM’lerin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi, 12 Eylül Darbesi ile birlikte yeniden sıkıyönetim mahkemeleri, 19.09.1980 tarihli düzenleme ile Sıkıyönetim Mahkemelerinin yetkilerinin genişletilmesi, sonra sıkıyönetim mahkemeleri yerine yeniden DGM’lerin getirilmesi, DGM’lerde asker hakim ve savcıların görev yapması, Abdullah Öcalan’ın yargılanması sırasında DGM’lerden asker hakim ve savcıların çıkarılması, 2005 yılında DGM’lerin yerine ÖYM’nin getirilmesi ve en son ÖYM’lerin yerine TMM’lerin getirilmesi. Adı değişen, ama özü değişmeyen mahkemeler… Eskiyeni at, aynının yenisini al…
Yukarıda sayılan mahkemelerin ortak özelliği nedir?
Birinci olarak, bu mahkemelerde belirli fiillerin yargılanması söz konusudur. 12 Eylül günlerinde sıkıyönetim mahkemelerinin görevlerinin çok genişletilmesi, son zamanlarda şike olaylarının dahi ÖYM kapsamına alınması gibi istisnalar bir tarafa bırakılırsa, bu mahkemelerde Kürtler, komünistler, devrimciler, gazeteci ve yazarlar, (bazen) siyasal İslamcılar vb. yargılanır. Yani, siyasi “suç” diye tanımlanan “suç”lar ya da fiiller bu mahkemelerde yargılanmaktadır.
Bu mahkemelerin baktığı fiilerle ilgili alanlarda görev yapan kolluk güçlerine (polis ve asker) bazı ayrıcalıklar tanınmaktadır.
Yine, bu mahkemelerin hakim ve savcılarına ayrıcalık, koruma vb. sağlanmaktadır.
Olağanüstü mahkemelerde, savunma hakları, olağan mahkemelere göre daha fazla kısıtlanmakta, avukatlar da sanık gibi görülmektedir.
Ve, yargılama mümkün olduğunca hızlandırılmaya çalışılmaktadır.
Örneğin sıkıyönetim yargısında (19.09.1980 gün ve 2301/5 maddesi ile değiştirilen 13. Maddede) “…Sıkıyönetim Komutanının, suç dosyasının gönderdiği Cumhuriyet Savcıları, Askeri Savcılar ile askeri ve adliye mahkemeleri görevsizlik ve yetkisizlik kararları veremezler…” Yani, kime dava açılıp açılmayacağına sıkıyönetim komutanı karar vermektedir. Sıkıyönetim Komutanı, suç işleyen sıkıyönetim personelinin yargılanıp yargılanmayacağına da karar vermektedir. “Madde 14 – (Değişik: 15/5/1973 – 1728/1 md.) Sıkıyönetim Komutanlığı emrine giren personelin, sıkıyönetim hizmet ve görevleri ile ilgili olarak veya sıkıyönetim hizmet ve görevlerinin yapılması sırasında işledikleri suçlara ait davalara bakmak görevi, sıkıyönetim askeri mahkemelerine aittir…”
Sıkıyönetim Mahkemesinin görev ve yetkileri çok geniştir: “Madde 15 – (Değişik: 15/5/1973 – 1728/1 md.) (Değişik: 19/9/1980 – 2301/8 md.)  …Türk Ceza Kanununun ikinci kitabının birinci babının birinci, ikinci ve dördüncü fasıllarında yazılı Devletin kişiliğine karşı işlenen suçlar; … suç işlemeye tahrik ve cürüm ikaı için cemiyet kurmak suçları… kamunun selameti aleyhine işlenen suçlar… 517, 536 ve 537’nci maddelerinde yazılı suçlar (duvarlara yazı yazmak, bildiri dağıtmak vs.) …6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkındaki Kanunda yazılı suçlar… Takibi şikayete bağlı olmayan veya şahsi dava yoluyla takibi gerekli bulunmayan basın yoluyla işlenmiş suçlar… Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hürriyeti hakkında Kanuna muhalefetten doğan suçlar… Derneklerin, sendikaların ve mesleki kuruluşların kanunlarında mevcut kapatılmalarıyla ilgili davalar…”
Sıkıyönetim Mahkemelerinde tutukluluk süresi 30 gündü ve bu süre birkaç kez uzatılıp 90 güne hatta daha uzun sürelere uzatılabiliyordu: “(Ek: 19/9/1980 – 2301/8 md.; Değişik: 3/5/1985 – 3195/1 md.) Sıkıyönetim komutanı bu Kanunda yazılı suçlardan sanık kişileri sıkıyönetim komutanlığı nezdindeki askeri mahkemeye sevk ve tutuklanmaları gerekip gerekmediği hakkında bir karar alınıncaya kadar gözetim altında tutabilir. Bu süre 15 günden fazla olamaz. Ancak, delillerin araştırılıp tespitinin uzun süre alması sebebiyle sanıkların 15 gün içinde hakim önüne çıkarılmalarına imkan bulunmaması halinde sanıklar soruşturmanın bitiminde ve herhalde 30 gün içinde yetkili hakim önüne çıkarılırlar. Gözetim altında bulunanlar ilk 15 gün sonunda hakim önüne çıkarılamadıkları takdirde sıkıyönetim komutanı bu kişilerin durumunu bu süre sonunda inceler ve hakim önüne çıkarılıp çıkarılmamaları konusunda karar verir…”
Sıkıyönetimin kaldırılmasından sonra yürürlüğe girmek üzere DGM’ler kurulmuştur. 16 Haziran 1983 tarih ve 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanunu da benzer hükümler içermektedir. 2845 sayılı yasanın 1. Maddesi bu mahkemelerin yetki alanını belirlemektedir: “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara ilişkin davalara bakmak üzere; Adana, Ankara, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, İzmir, Malatya ve Van il merkezlerinde, bu illerin adlarıyla anılan Devlet güvenlik mahkemeleri kurulmuştur.”
DGM hakim ve savcıları da güvenceye sahiptir. “Madde 6 -… Devlet güvenlik mahkemesinin başkanı, asıl ve yedek üyeleri ile Cumhuriyet başsavcısı ve Cumhuriyet savcıları, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca dört yıl için atanırlar; süresi bitenler yeniden atanabilirler… Devlet güvenlik mahkemesi başkanı, asıl ve yedek üyeleri ile Cumhuriyet başsavcısı ve Cumhuriyet savcıları, dört yıldan önce başka bir yere veya göreve atanamazlar…”,  “Madde 37 – Devlet güvenlik mahkemesi başkan ve üyeleri ile Cumhuriyet savcısı ve Cumhuriyet savcı yardımcılarına, görev yaptıkları yerde ve görevlerinin devamı süresince, öncelikle ve sıraya bakılmaksızın Adalet Bakanlığınca lojman tahsis edilir. Lojman tahsis edilemeyenlere, kirasının lojman kirasından fazla olan kısmı Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanmak suretiyle konut temin edilir.”
DGM’lerin görevleri de sıkıyönetim mahkemelerinki gibidir: “Madde 9 – Devlet Güvenlik Mahkemeleri aşağıdaki suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir.
“a) Türk Ceza Kanununun 125 ila 139 uncu maddelerinde; 146 ila 157 nci maddelerinde; 161, 168, 169, 171, 172, 174 üncü maddelerinde; 312 nci maddenin 2 nci fıkrasında; (…); 499 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar,
“ b) 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun ile Türk Ceza Kanununun 264 ve 403 üncü maddelerinde yazılı toplu olarak veya teşekkül vücuda getirmek suretiyle işlenen suçlar,
“c) Anayasanın 120’nci maddesi gereğince Olağanüstü Hal İlan Edilen Bölgelerde, Olağanüstü Halin ilanına neden olan olaylara ilişkin suçlar…”
DGM’lerde gözaltı süresi de 7 güne kadar uzatılabilmektedir. Daha sonra bu süre 4 güne indirilmiştir. Yargılamanın hızlandırılması için tedbirler alınmıştır: “Madde 20 – Devlet güvenlik mahkemesinin görevine giren suçlar acele işlerden sayılır ve bu suçlara ilişkin davalara adli ara vermede de bakılır.
“Bu davalarda Cumhuriyet savcılığı, sanığın kimliğini, suç teşkil eden eylemin neden ibaret olduğunu, kanuni unsurları ile uygulanması istenen kanun maddelerini ve delilleri belirtmek suretiyle iddianameyi özetleyerek okuyabilir.
“Devlet güvenlik mahkemesinde görülmekte olan davaların talik süresi, zorunlu haller dışında otuz günden fazla olamaz.
“Bu davalarda esas hakkındaki iddiasını bildirmek için Cumhuriyet savcılığına, müdahil veya vekiline; iddialara karşı savunmasını yapmak için ise sanık veya vekiline verilecek süre on beş günü geçemez. Ancak, on beş ve daha fazla sanıklı davalarda bu süreler bir aya kadar uzatılabilir.
“İki yüzden çok sanıklı davalarda sanıklardan bir kısmının duruşmanın bazı oturumları ile ilgileri bulunmuyor ise, duruşmanın bu oturumlarının yokluklarında yapılmasına mahkemece karar verilebilir. Ancak, bu sanıkların yokluklarında yapılan oturumlarda kendileri ile ilgili bir durum ortaya çıktığı takdirde buna ilişkin söz ve işlerin esaslı noktaları müteakip oturumlarda kendilerine bildirilir.
“Devlet güvenlik mahkemesi, davaların hızla yürütülmesi, delillerin zamanında ve eksiksiz tespiti ile güvenlik bakımından duruşmanın başka bir yerde yapılmasına karar verebilir.
“Devlet güvenlik mahkemesi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 216’ncı maddesindeki şartlara bakılmaksızın, tanık ve bilirkişileri naip hakim marifetiyle dinleyebilir.”
“Madde 21 – Kendisine veya onun namına tebligat yapılacak kimseler tebligat yapılamaması hallerinde tebligat, işin ivediliğine göre basın veya radyo vasıtasıyla yapılabilir.”, ” Madde 22 – Sorgusu yapılmış olan sanık, talik veya tehir olunan günde gelmez ve mahkemece de duruşmada hazır bulunmasına lüzum görülmezse, duruşmada hazır bulunmak mecburiyetinden vareste tutulma istemi olmasa bile dava gıyabında bitirilebilir.”
ÖYM ve TTM’lerdeki düzenlemeler de, Sıkıyönetim ve DGM’lerdekilerle benzer ve aynı yasakları içeriyor.
ÖYM’leri düzenleyen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu CMK) 250 ve 251. Maddelerinde: “(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
“a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti suçu,
“b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,
“c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332’nci Maddeler hariç),
“Dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür…
“Madde 251 – (1) 250’nci Madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250’nci Madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
“(2) 250’nci Madde kapsamına giren suçların soruşturması ve kovuşturması sırasında Cumhuriyet savcıları, hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları, varsa Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu işlerle görevlendirilen ağır ceza mahkemesi üyesinden, aksi halde yetkili adlî yargı hâkimlerinden isteyebilirler.
“(3) Soruşturmanın gerekli kıldığı hâllerde suç mahalli ile delillerin bulunduğu yerlere gidilerek soruşturma yapılabilir. Suç, ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yer dışında işlenmiş ise Cumhuriyet savcısı, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısından soruşturmanın yapılmasını isteyebilir.
“(4) Suç askerî bir mahalde işlenmiş ise, Cumhuriyet savcısı ilgili askerî savcılıktan soruşturmanın yapılmasını isteyebilir. Üçüncü fıkraya göre soruşturma yapmak üzere görevlendirilen Cumhuriyet savcıları ile askerî savcılıklar, bu soruşturmayı öncelikle ve ivedilikle yaparlar.
“(5) 250’nci Madde kapsamına giren suçlarda, yakalananlar için 91’inci Maddenin birinci fıkrasındaki yirmi dört saatlik süre kırk sekiz saat olarak uygulanır. Anayasanın 120’nci Maddesi gereğince olağanüstü hâl ilân edilen bölgelerde yakalanan kişiler hakkında 91’inci Maddenin üçüncü fıkrasında dört gün olarak belirlenen süre, Cumhuriyet savcısının talebi ve hâkim kararıyla yedi güne kadar uzatılabilir. Hâkim, karar vermeden önce yakalanan veya tutuklanan kişiyi dinler.
“(6) 250’nci Madde kapsamına giren suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda kolluk; soruşturma ve kovuşturma sebebiyle şüpheli veya sanığı, tanığı, bilirkişiyi ve suçtan zarar gören şahsı, ağır ceza mahkemesi veya başkanının, Cumhuriyet savcısının, mahkeme naibinin veya istinabe olunan hâkimin emirleriyle belirtilen gün, saat ve yerde hazır bulundurmaya mecburdur.
“(7) 250’nci Maddede belirtilen suçlar nedeniyle Cumhuriyet savcıları, soruşturmanın gerekli kılması halinde geçici olarak, bu mahkemelerin yargı çevresi içindeki genel ve özel bütçeli idarelere, kamu iktisadi teşebbüslerine, il özel idarelerine ve belediyelere ait bina, araç, gereç ve personelden yararlanmak için istemde bulunabilirler.
“(8) Türk Silahlı Kuvvetleri kıt’a, karargâh ve kurumlarından istemde bulunulması hâlinde istem, yetkili amirlikçe değerlendirilerek yerine getirilebilir.
“Madde 252 – (1) 250’nci Madde kapsamına giren suçlarla ilgili davalara ait duruşmalarda aşağıdaki hükümler uygulanır:
“a) Bu suçlar acele işlerden sayılır ve bunlarla ilgili davalara adlî tatilde de bakılır.
“b) Sanık sayısının çok fazla olması durumunda, sanıkların bir kısmının duruşmanın bazı oturumları ile ilgileri bulunmuyor ise duruşmanın bu oturumlarının, yokluklarında yapılmasına mahkemece karar verilebilir. Ancak, bu sanıkların yokluklarında yapılan oturumlarda kendilerini etkileyen bir hâl ortaya çıktığı takdirde buna ilişkin söz ve işlerin esaslı noktaları sonraki oturumlarda kendilerine bildirilir.
“c) Mahkeme, güvenliğin sağlanması bakımından duruşmanın başka bir yerde yapılmasına karar verebilir.
“d) Bu davalarda esas hakkındaki iddiasını bildirmek için Cumhuriyet savcısına, katılan veya vekiline; iddialara karşı savunmasını yapmak için sanık veya müdafiine makul bir süre verilir. Bu süre, savunma hakkının sınırlanması anlamına geleceği durumlarda re’sen uzatılabilir.
“e) Mahkeme, duruşmanın düzen ve disiplinini bozan sözlü veya yazılı beyan ve davranışlar ile mahkemeye, mahkeme başkanı veya üyelerden herhangi birine, Cumhuriyet savcısına, müdafie, tutanak kâtibine yahut görevlilere tahkir veya hakaret oluşturan söz ve davranışlar hakkında yayım yasağı koyabilir.
“f) Mahkeme başkanı, duruşmanın düzenini bozan sanığı veya müdafii o günkü oturumun tamamına çıkmamak üzere, duruşma salonundan çıkartır. Bunların, sonra gelen oturumda da duruşmayı önemli ölçüde aksatacak davranışlara devam edecekleri anlaşılırsa ve hazır bulunmaları gerekli görülmezse, yokluklarında duruşmaya devam olunmasına mahkemece karar verilebilir. Bu karar, esasa ilişkin iddia ve savunmanın yapılmasına engel olacak biçimde uygulanamaz ve sanığın kendisini başka bir müdafi ile temsil ettirmesine izin verilir. Duruşma salonundan çıkartılan sanık veya müdafiin bundan sonraki oturumlarda da duruşmanın düzenini bozmakta ısrar etmeleri hâlinde, bir daha aynı dava ile ilgili oturumların tamamına veya bir kısmına katılmamalarına da karar verilebilir. Bu hüküm müdafi hakkında uygulandığı takdirde, durum ilgili baroya bildirilir. Bu halde de sanığın kendisini başka bir müdafi ile temsil ettirmesi için uygun bir süre verilir. Oturumların bir kısmına ya da tamamına katılmamasına karar verilen müdafi Avukatlık Kanununun 41’inci Maddesinin ikinci fıkrası gereğince tayin edilmiş ise durum, kendisini tayin eden mercie de bildirilir. Duruşma salonundan çıkartılan sanık veya müdafii tekrar duruşmaya alındıklarında, yokluklarında yapılan iş ve işlemlerin esaslı noktaları kendilerine bildirilir. Sanık ya da müdafii dilerse yokluklarındaki tutanak örnekleri de kendilerine verilir. Duruşma salonundan çıkartılan veya oturumlara katılmamalarına karar verilen sanık veya müdafiler mahkemenin tayin edeceği süre içerisinde yazılı savunma verebilirler.
“g) Bu Kanunun 6’ncı Maddesi, 250’nci Madde kapsamına giren suçlara bakan ağır ceza mahkemeleri hakkında uygulanmaz.
“h) Kendisine veya onun namına tebligat yapılacak kimselere tebligat yapılmaması hâllerinde, işin ivediliğine göre basın veya diğer kitle iletişim araçlarıyla tebligat yapılabilir.
“(2) 250’nci Maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde öngörülen suçlar bakımından, Kanunda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır.”
TMM’lerini düzenleyen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 10. Maddesi şöyledir:
“Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı  çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı adalet komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
“Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
“Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak;
“a) Soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet başsavcılığınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
“b) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316’ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26’ncı maddesi hükmü saklıdır.
“c) Yürütülen soruşturmalarda hâkim tarafından verilmesi gerekli kararları almak, bu kararlara karşı yapılan itirazları incelemek ve sadece bu işlere bakmak üzere yeteri kadar hâkim görevlendirilir.
“ç) Ceza Muhakemesi Kanununun 91 inci maddesinin birinci fıkrasındaki yirmi dört saat olan gözaltı süresi kırk sekiz saat olarak uygulanır.
“d) Soruşturmanın amacı tehlikeye düşebilecek ise yakalanan veya gözaltına alınan veya gözaltı süresi uzatılan kişinin durumu hakkında Cumhuriyet savcısının emriyle sadece bir yakınına bilgi verilir.
“e) Gözaltındaki şüphelinin müdafi ile görüşme hakkı, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, hâkim kararıyla yirmi dört saat süre ile kısıtlanabilir; bu zaman zarfında ifade alınamaz.
“f) Kolluk tarafından düzenlenen tutanaklara, ilgili görevlilerin açık kimlikleri yerine sadece sicil numaraları yazılır. Kolluk görevlilerinin ifadesine başvurulması gerektiği hallerde çıkarılan davetiye veya çağrı kâğıdı, kolluk görevlisinin iş adresine tebliğ edilir. Bu kişilere ait ifade ve duruşma tutanaklarında adres olarak iş yeri adresleri gösterilir.
“g) Güvenliğin sağlanması bakımından duruşmanın başka bir yerde yapılmasına karar verilebilir.
“ğ) Açılan davalara adli tatilde de bakılır.
“…
“a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imâl ve ticareti suçu veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçu,
“b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar,
“c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
“Dolayısıyla açılan davalar, birinci fıkra hükmüne göre görevlendirilen mahkemelerde görülür. Üçüncü fıkranın (d), (e), (f) ve (h) bentleri hariç olmak üzere, bu madde hükümleri, bu suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda da uygulanır.
“Türk Ceza Kanununun 305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeleri hariç olmak üzere, İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlarda(Kürtlerin ve komünistlerin, devrimcilerin yargılandığı maddeler), Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır…”
AKP’nin ileri demokrasi ve demokratikleşme iddiaları ile olağanüstü mahkemeler çelişki yaratıyor. Öyle ya, olağanüstü mahkemeler, olağanüstü dönemler için gerekli olması gerekir. Yani, ayaklanma, toplumsal kargaşa, kaos vb. durumlarda. Eğer, demokrasi yerleşmişse, olağan duruma geçilmişse; olağanüstü mahkemelere ve yargılamaya neden gerek vardır?
Burjuva demokrasisi ile yönetilen Batılı ülkelerde böyle yargılamalar ve mahkemeler bulunur mu?
Türkiye’de iktidarların ekonomik, sosyal gelişmenin geldiği seviye ile övünmesine rağmen hala olağanüstü mahkemelerin varlığını devam ettirmesi aslında çelişkili bir durum değildir. Batılı pek çok ülkede de bu tür mahkemeler olmasa dahi benzer “düşmanlara” karşı, benzer olağanüstü yargı uygulamaları söz konusu olmaktadır.
İngiltere’nin IRA gerillalarına karşı, Fransa’nın geçmişte Cezayir’li, daha sonra Korsika’lı militanlara, Almanya’nın Alman Komünist Partisi ve Kızıl Ordu Fraksiyonu (Rote Armee Fraktion – RAF), Baader-Meinhof Grubu gibi örgütlerin militanlarına, Rusya’nın Çeçen militanlara ve 11 Eylül 2011 saldırısından sonra ABD’nin Müslüman militanlara karşı uyguladığı yöntemlerle, AKP iktidarının ve önceki iktidarların DGM, ÖYM ve TMM yargısı arasında nicelik açısından olsa bile nitelik açısından fazla bir fark yoktur.
Günümüzde, burjuvazi, iktidarı almasından iki yüz yıl sonra dahi, iktidarından emin olamamaktadır. İktidarı için tehlike gördüğü unsurları yok etmek için olağanüstü hal uygulamasından hiç vazgeçmemekte, olağanüstü yargı metotlarını sürekli gündemde tutmaktadır.
Burjuva iktidarlar, feodaliteye karşı ileri sürdükleri insan hakları, demokrasi, eşitlik, kardeşlik sloganlarını daha burjuva devrimleri sırasında terk etmiş, adalet vaadini ise hiç gerçekleştirmemiştir. Herkes için adalet her zaman sözde, kitaplarda kalmıştır.
Burjuva demokrasileri giderek düşman hukuku adı verilen bir alan yaratmıştır. Burjuva düzenine, demokrasiye düşman olanlara karşı burjuva hak ve özgürlüklerde kısıtlamaya gidilebilir gerekçesi ile olağanüstü hukuk uygulamaları meşrulaştırılmıştır. Düşmanın kimliği ve olağanüstü uygulamaların sınırı ise her zaman tartışma yaratmıştır. Londra metrosunda treni yakalayabilmek için koşan esmer tenli bir Latin, teninin rengi nedeniyle “düşman” kategorisi içinde görülüp vurulabilmiştir. Benzer durumlar Fransa’da Kuzey Afrikalılara sık sık uygulanmıştır. Türkiye’de de esmer tenli olmak, Tunceli, Diyarbakır, Hakkari vb. şehirlerde doğmak; potansiyel suçlu, düşman olarak görülmek; yolda yürürken alıkonulup GBT araştırılmasına uğramak, karakola götürülüp dayaklı sorgulara maruz kalmak gibi uygulamalarla karşılaşmıştır.
11 Eylül sonrası, ABD ajanları Afganistan, Pakistan, Almanya, İngiltere ve Türkiye’ den topladıkları radikal İslam örgütlerine mensup olduklarını varsaydıkları kişileri ABD ve NATO üslerinde, ABD uçaklarında işkenceli sorgulardan geçirmiş, Guantanama gibi özel hapishanelerde yıllarca hiçbir yasal dayanağa gerek duymadan tutmuş ve işkence yapmıştır.
Burjuva demokrasisi ile yönetilen Batılı ülkelerde ve Türkiye’de, ayrıca, sık sık düşman telakki edilenlere karşı gizli ölüm emirleri verilmiş, özel gizli infaz timleri bu emirleri yerine getirmiştir. Türkiye’de bu infazlar on yedi bin faili meçhul cinayete yol açan boyutlara ulaşmıştır. Düşman telakki edilenleri gizli emirlerle yok etmek ve olağanüstü mahkemelerde yargılar gibi yapıp hapishanelere doldurmak aynı yöntemin farklı boyutlarda uygulanmasından başka bir şey değildir.
Olağanüstü yargıda, kimin sanık olacağına ve kimin hüküm giyeceğine polis karar verir. Bu kişiler aleyhine sözde delil yaratmak da ( siyasi) polisin işidir. Daha önceleri işkence ile elde edilmiş itirafnameler delil sayılırken, bugün bilgisayarlarda “bulunan” dosyalar ya da ev ve işyerlerinde “bulunan” CD’ler delil kabul edilmektedir. Yani, esas olan delil toplamak değil, delil yaratmaktır. Polis iki yüz elli klasör yazılı evrak düzenleyip, savcıya, sanıklarla birlikte devreder; savcı bu evrakları incelemeye kalksa en az bir sene sürer, savcı evrakları incelemek yerine, bir üst yazı ile evrakları ve sanıkları tutuklama hakimine tutuklama isteği ile devreder, hakim iki yüz elli klasörü bırakın incelemek, dosyaları dahi görmeden, polisin fezlekesini okuyup, savcının yazısına bakarak, sanıkları tutuklar; savcı polisin hazırladığı fezlekeyi iddianameye dönüştürerek dava açar, ilk duruşma günü yaklaşık bir sene sonraya verilir ve yine polisin takdir ettiği önem sırasına göre bazı sanıklar “yargılama” sırasında birer ikişer bırakılır ve yargılama sonunda pek çok kişiye ağır cezalar verilir. Olağanüstü yargıda işleyiş böyledir. Sanıklara savunma hakkı tanınmaz ya da size güya savunma için zaman ayrılır, ama söyledikleriniz dinlenmez, savunma için sunduğunuz deliller dikkate alınmaz, tutukluluk bir tedbirdir; kaçmayı delil karartmayı engellemek için sanık tutuklanır diye yazar kanunlarda, fakat on sene tutuklu kalırsınız, hiçbir delil ya da kaçma şüphesi olmaksızın uzun süre tutuklu kaldıktan sonra, bir gün bırakıverirler. “Niye tutuklu kaldım, şimdi niye bırakılıyorum?” sorusuna mantıklı bir yanıt bulamazsınız.
Sözün kısası, yarın TMM’ler de egemen güçler tarafından terk edilip, başka isimde güvenlik mahkemeleri kurulabilir. Fakat, devletin düşman saydığı işçi ve emekçilerin, onların siyasi örgütlerinin mücadelesi ve baskısı olmadan güvenlik mahkemesi, olağanüstü yargı uygulamasında bir gerileme olmaz. Olağanüstü mahkemelerden kurtulmak, olağan duruma geçmekle değil, olağanüstü mücadele günlerinde söz konusu olabilir.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑