Güncel örgütsel sorunlar üzerine

Çalışmanın genel çizgisi ve değişik yönleri basınımızda çokça işlendi. Örneğin, temel çalışma alanlarının büyük fabrikalar, işyerleri ve büyük sanayi siteleri olduğu herkesçe bilinir. Ayrıca, semt ve mahalleler, öğrenim kurumları, sendika ve kitle örgütleri vb. alanların asla ihmal edilemeyeceğinin altı hep çizilmiştir.
Öte yandan, çalışmanın olduğu gibi, örgütlenmenin temel alanlarının da bu alanlar; sendikaların, gençlik ve kadın örgütlerinin ve ekonomik veya kültürel öteki örgütlerin; bunlarla birlikte, parti ve parti gençliği örgütlerinin kurulup çalıştığı alanların da fabrikalar, işyerleri, sanayi siteleri, kurumlar, öğrenim kurumları ve semt ve mahalleler olduğu üzerinde de aksatmaksızın durulmuştur.
Açıktı: kitlelerin hareketi ve örgütlenmesinin ilerlemesi; Türkü ve Kürdü (ve kadını ve erkeği) ile ileri işçi, emekçi ve gençlik çevrelerinin parti ve pzarti gençliği örgütü olarak örgütlenmesi için, uygun araçlara ihtiyaç vardı. Bunlardan en önemlileri, kuşkusuz siyasal kitle gazetesi ve süreli-süresiz öteki yayınlardı. Bu yayınlar olmadan, politik bir çalışma ve örgütlenme asla olanaklı olamazdı.
Olgular ortada: bu organların örgütlenmesi için gerekenlerin yapılmasıyla kalınmadı; çalışma ve örgütlenme tarzımızın başlıca sorunları, her bir yayın organının çalışma içinde ve örgüt yaşamındaki yeri bütün yönleri ile ele alındı. Kitle gazetesi, gündelik olarak nasıl kullanılacaktı; teorik-kültürel organlar, çalışmanın proleter bir çalışmaya dönüşmesinin önündeki engellere karşı nasıl mücadele edecek, hangi eksiklikleri giderecek, neleri geliştireceklerdi; bunlar gereği gibi değerlendirildiğinde, örgütümüz hangi olanakları nasıl kullanacak, mevzilenme ve çalışmasını, yenilenmiş bir temel üzerinde ve ne şekilde örgütleyecekti? Çalışma ve örgütlenme tarzının başlıca bütün sorunları; geride kalan ve kısa da sayılmayacak bütün bir dönem boyunca, yayınların her birinde derinlemesine işlendi.
Bu çabalara karşın, örgütlerimizin yenilenmiş bir temel üzerinde, taze güçlerle beslenerek yeniden örgütlenmesinde, atılabilir adımların atılabildiği söylenemezdi. Organların işlevlerine uygun olarak ele alınamadığı; örgütlerin, işçi ve halk hareketinin dinamiklerini kullanmasına gereğince yardım edemediği ortadaydı. Bazı ileri adımlar atılmış olsa da; gerçekte birçok bakımdan geriye düşülmüştü ve çalışmada nitelik ve verimin iyi olmadığı görülüyordu. Açıktı: üst tabakacı hastalık ve alışkanlıklardan kurtulmak; çalışmamızı, gerçek politik bir çalışma düzeyine çıkarmak; örgütlerimizi işçiler arasında, onların ileri kesimleriyle birlikte yeniden inşa edecek olan “yeni bir hamle” yapmak ertelenemez bir ihtiyaçtı.
Bazı dezavantajlara karşın, gereken birikim oluşmuş, koşullar iyiden iyiye olgunlaşmıştı; bu kez iyi sonuçlara ulaşılarak, örgütümüzün yeniden mevzilendirimesi ve çalışmamızın gerekli çalışma düzeyine çıkarılması başarılabilirdi. Aslında, “başarılabilir” demek doğru değildi; zira, bütün koşullar olgundu ve başarmak zorunluydu. Tek bir sorun vardı: doğru halkayı kavramada ısrar, enerji ve girişkenlikle çalışma! İleri gitme ve hareketi ileri götürmenin temel koşulu bugün bu idi.
Doğru halka, aslında siyasal kitle gazetesi; onun “örgüt çalışmasının temeli yapılması” ve “gündelik çalışmanın temel aracı olarak kullanılması” idi.
Bunun baştan bu yana “biliniyor” olmasını burada bir yana bırakıyoruz. Bugün önemli olan, örgütlerimizin başlatmış olduğu “yeni hamle”nin başarıya ulaşması. Gazetenin, (dağıtıldığı çevrelerin sistematik şekilde genişletilerek) her alanda gündelik olarak dağıtılması; söz konusu alandan (işçi ve emekçilerin yazma ve tartışmalarına da önem verilerek) gazeteye (mektup, haber, inceleme, röportaj) düzenli olarak yazılması; okur işçilerin gazetenin okunması, tartışılması, ilgili alan için görevler çıkarılması için ve gazete dağıtıcıları (ve giderek parti organları) olarak çalışmaları amacıyla kümelendirilmesi. Gazetenin “çalışmanın temeli” yapılması ve “gündelik olarak” kullanılması”ının anlamı işte bu görevlerde dile geliyordu; ve bunların gerekleri yerine getirilmediği takdirde, “çalışma” adına ne yapılırsa yapılsın, ileri gitmek ve herhangi bir başarı elde etmek olanaksızdı.
Bu nedenledir ki, geçmiş yıllarda yapılan çalışma, bu anlayış temel yapılarak yeniden eleştirildi. Çalışmamızı tahrip eden alışılmış biçimlerin terkedilmesi; görevli ve örgütlerimizin, “kitle organı karşısındaki görevler”e uygun şekilde yeniden mevzilendirilmesi; işçi ve emekçilerin ilerlemesi ve onlar arasındaki parti örgütlenmesi “işleri”nin, bu yayın organının “kullanılışı”na bağlanması zorunlu idi. Dolayısıyla parti: salt geçmiş çalışmanın eleştirisini yapmakla kalmamış; geçen yaz başından itibarenki dönemi, “yeni bir hamle” dönemi olarak ilan da etmişti. Bu, kuşkusuz, “kitle yayın organının (tabii ötekilerin de) doğru kullanılışı”nın öğrenileceği ve örgütsel dönüşümdeki değişikliklerin çalışmanın egemen unsuru haline geleceği döneme kadar yenilenerek sürecek bir “kampanya”ya başlama demekti.
Bilindiği gibi, bu kampanya açıldı ve yaz boyu sürdürüldü. Nitekim, sorunun ciddiye alındığı ve işlerin az çok takip edildiği yerlerde, gazetenin kullanılışı yönünde belli adımların atıldığı ve bazı sonuçların elde edildiği bir olgu. Buna karşın, kampanyayı ciddiye almayan ve göreve sıkı sarılmayan yer ve bölgeler de oldu; tutumları, bunların bir mesafe kat etmelerine tabii ki engel olacaktı.
Bu dönemle ilgili bir olgu şu idi: kampanyanın başlatılıp sürdürüldüğü aylar, yaz-tatil (ve durgunluk) aylarıydı ve öne sürülen “mazeretler” belki kabul edilebilirdi. Ama bu aylar artık çoktandır geride kaldı; örgütün durumunu değerlendiren parti, yapılan çalışmaya düzeltici eleştirilerde bulundu ve kampanyayı yeniledi. Artık “mazeret” yok; herkes işine enerjiyle sarılmak ve ileri gitmek zorunda. Şu sanırız açık: aksi yönde bir tutum tüm devrimci iddiadan vaz geçmek olur.
Yukarıda, örgütlenme çizgimizin kimi yönlerininin altını yeniden çizdik. Kitle gazetesinin, çalışmanın temeli yapılması ve gündelik kullanılmasının anlamına tekrar pahasına da olsa dikkat çektik. Bunlardan amaç, kuşkusuz, genel çizgimizi tartışmak veya bir “kampanya değerlendirmesi” yapmak vb. değildi.
Bunun nedeni, şunların altını özellikle çizmekti: Eğer bir soruna veya bir iki görevine işaret edilmiş ve sorun veya görevin güncel önemi belirtilmişse; bunları, unsuru oldukları çizginin öteki görevlerinden koparmak, çizginin yerine geçirerek biçimselleştirmek ve sonra “uygulamak” adeta bir gelenek. Gene aynı şekilde: söz gelimi politik bir kampanya mı açıldı; sanki ikisi bir arada yürümezmiş gibi, örgüt ve çalışma sorunları ile ilgili (varsa) kampanyayı sönmeye terkeden ve “farkına varmadan” unutan bir anlayışın var olduğu kötü deneylerle görüldü. Özetle: bir tür fetişizm ve ilkellikten ileri gelen bu tür gelenek ve anlayışların, zaaflarımızın nedenlerinden ikisi olduğunu kabul etmemiz özellikle zorunlu.
Doğrudan konumuz olmamakla birlikte; yukarıda yeniden vurgulanmış ve altı özel olarak çizilmiş olan sorunlar, çizgimizin en önemli unsurlarını oluşturan ve bu yazının konusu olarak aşağıda değinilecek görevler açısından önem taşıyor. Yukarıda vurgulanan ve altı çizilenler unutulduğunda; aşağıda vurgulanacak ve altı çizilecek olanların hiç bir anlam taşımayacağı; dikkate alınsa bile, bu dikkate alışın biçimsel kalacağı ve yarar yerine zarar getireceği asla gözardı edilemez.
İşyeri (fabrika, site, kurum, okul vb.) ve yerleşim (sokak, mahalle, semt) esasına göre örgütlenme ve çalışma; bütün çalışmayı, politik gazete temelinde, gazeteyi günlük olarak kullanılır hale getirerek ve alana ilişkin görevleri onun çağrı ve direktifleri üzerinden tespit ederek planlama, yürütme; işçi ve emekçilerin mücadele ve örgütlenmesinin temel aracı ve güvencesi olan gazetenin kullanılışı ile ilgili görevler yerine getirilirken öncü işçi ve emekçilerin bir araya getirilmesi, eğitimi ve parti örgütü olarak örgütlenmesi görevine özel (pratik) bir önem verme. Temeli, bu şekilde anlaşılıp kurulmadığında; başta örgütlenmenin aşağıda söz edilen yönleri olmak üzere, örgütçü çalışma, proleter çalışma tarzı, halkçı üslup, profesyonellik vb. gibi kavramlar, içi boş birer palavra olmaktan öte hiçbir şekilde gidemezler.        

ÇALIŞMA, DENEYİM VE İLERLEME
Parti ve örgüt olmanın koşulları; parti ve örgütüne üye olmanın zorunlulukları; parti görevi, sorumluluğu, disiplini üzerine basınımızda çokca yazıldı. Buna karşın, emeğin örgütünde; ileri işçi ve gençler içinde bu konularda ciddi zaaflar bulunduğu; bunların, bugün örgütteki en önemli sorun olduğu da bir gerçektir.
Klişe olarak söylersek; (her bir sınıf için de) parti, ortak teorik ve siyasal çizgi üzerinde teşekkül etmiş gönüllü bir birliktir. Ama parti, teorik ve siyasal bir birlik olarak kalamaz; o aynı zamanda eylem, irade ve örgüt birliği de olmalıdır.
Bu ve benzeri formülleri hergün defalarca tekrarlayabiliriz; partiyi savunduğumuzu, çağrılarına uyduğumuzu ve bu nedenle de irade, eylem, örgüt birliği vb.nin gereklerine uygun hareket ettiğimizi düşünüp, kendimizi rahatlatabiliriz. Böyle bir şey olabilir mi; işçilerin örgütünde böyle bir düşünce, tutum savunulabilir mi? Partide böyle bir düşüncenin baştan beri bulunmadığı; böyle bir düşünceyi kimsenin hiçbir şekilde savunmadığı, savunamayacağı son derece açık. Buna karşın, örgütte bu düşünceye denk düşen bir tutumun varlığı ve bunun, çalışmamızdaki ilkellik, atalet ve verimsizliğin en önemli nedenlerinden biri olduğu bir sır değildir.
Şunu bir kez daha vurgulayalım: işçi sınıfının partisi ve örgütünün teorik, siyasal ve örgütsel bir birlik ve irade ve eylem birliği olmasının anlamı; ifadesini, parti üyelerinin parti disiplinini tanımaları, örgütün bulundukları alandaki organında görev almaları ve parti aidatlarını düzenli ödemelerinde bulur. Öte yandan, amaçları ve çizgisinin gereği olarak, işçi sınıfının örgütü; işçi ve emekçilerin gündelik mücadelelerine (öncülük işlevini gerçekleştirmek anlamına gelerek, yardım ve destek amacıyla) katılan ve onlar arasında (kesintisiz bir şekilde) günlük çalışma yürüten bir örgüttür. Onun, bu çalışmayı, organlar halinde örgütlenmiş üyeleri aracılığı ile yürüttüğü, yürütmesi gerektiği ise, ayrı bir kanıt gerektirmez.
Buradan çıkan, takdir edileceği gibi şudur: işçi partisi üye ve örgütlerinin partileriyle olan bağları ve parti karşısındaki sorumlulukları; örneğin CHP ile üye ve örgütleri ve gene ÖDP ile üye ve örgütlerinin bağ ve sorumlulukları gibi olamaz. Bunun nedenleri, baştan bu yana çok tartışıldı; bunlar, sınıftan söz eden ve Marksizmi savunduğunu söyleyen hemen herkesçe bilinir; dahası, öteki bütün “sol örgüt”lerden daha çok da işçilerin partisi ve örgütünde bilinir. Bu, kuşkusuz bir abartı değil, bir olgudur; ama, bu sorunun örgütümüzün (evveliyatı olan) bugünkü en temel ve en yıkıcı sorunu olduğu da kuşkusuz abartı değil, bir olgudur.
Bu sorun, emek partisinde, kendini genelde iki tip veya karakter şahsında gösteriyor: İlki, lafızda çizgiyi kabul eden, niçin iş yapmak gerektiğini “güzel” sözlerle “açıklayan”, vaatlerde bulunan, ama pratik işin olduğu yerde bulunmayan, hep gerekçeleri olan müzmin oportünist karakter.. Bu tip veya karakter, gerideki dönemde bolca görüldü ve kısmen de olsa halen de var. İkincisi ise, partiyi kendisinden bulduğu ve inandığı için katılan; buna karşın, politik ortamda egemen olan parlamenter partililik gelenekleri vb. nedeniyle, işçi sınıfı partisinin günlük mücadele ve gündelik iş temelindeki sorumluluklarını anlayıp, başlangıçta tam yerine getiremeyen gerçek işçi, emekçi tip veya karakter. Ki; bunların, geride kalan dönemde, her ilçe ve her ilde onlarca ve yüzlercesinin partiye katıldığı; buna karşılık, büyük bir çoğunluğunun ya partiye “gelmeme” ya “iş yapamama” ya “ilgisizlik, unutulma ve aranmama” veya yukarıda söz edilen “lafazan tiplere benzeme” gibi nedenlerle “ezildiği” ve “kaybolduğu” acı bir şekilde biliniyor.
Kuşkusuz, işçilerin partisinin başka bir karakter ya da tipe denk gelen bir kitlesi daha var: Yöneticiler, işyerleri, mahalle, kurum vb. alanlarındaki görevliler topluluğu ve bunlarla birlikte doğru deneyimler kazanma çabasında olan genç-yetişkin sade üyelerden oluşan işçi, emekçi ve genç kitlesi. Parti örgütünün; bu yönetici, görevli ve işini yapmaya çalışan üye kitlesi ile birlikte; parti bağ ve sorumlulukları ile ilgili olarak sorun teşkil eden ve portreleri yukarıda çizilen “karakter”ler topluluğundan oluşması, canlı yaşamın bir kaçınılmazlığıdır.
İşçi partisi örgütlerinin, şu veya bu şekilde, bu üç katagoriden  ögelerin (aralarındaki oranların dönemlere göre farklılaşması bir olgu) bir bileşkesi olarak şekillenmesi, oportünist katagoriyi  istemesek de, anormal bir şey olarak görülemez. Önemli olan; bilinçli parti kitlesi ve özellikle sorumlu ve yönetici parti görevlilerinin; yukarıda belirtilen iki karakter ve tip gurubu karşısında izleyeceği çizgi ve tutumun ne yönde gelişmesi gerektiğine dair bir bilince sahip olmasıdır. Tarihe ve yakın geçmişe bakan herkes görebilir ki; ne yöne gidileceğini tayin eden , her zaman bu bilinç ve bu bilincin şekillendirdiği pratik  tutum olmuştur.
Partimiz ve örgütümüzde bu “bilinç, çizgi ve tutum” açısından durum nedir? Partimizde çizgi ve istek açısından hiçbir zaman bir zayıflık ve sorun olmadığı söylenebilir. Buna karşın, gerideki yedi sekiz yıla bakan herkes görür: pratikte gösterilen bilinç, izlenen çizgi ve tutumda ciddi zaaflar yaşanmıştır ve giderek azalsa da, bu konularda aşılması gereken hata ve eksikler hâlâ vardır.
Söz edilen bu hata ve eksikliklerin, işçi partisi örgütlerinin yukarıda verilen iki karakter gurubuna ait “lafazan” veya “pasif” üye kitlesinin değil; yönetici organlar, sorumlular, görevliler ve aktif üyelerin pratik bilinç ve tutumlarında ortaya çıkan hata ve eksiklikler olduğu kolayca anlaşılabilir. Lafazanlık ve partiye katılan işçi ve emekçilerin yardım ve eğitim alamaması gibi zayıflıkların, bu hata ve eksikliklerle bağlı olduğu tartışılamaz bir doğrudur.
Günlük çalışmayı enerji ile sürdürmesinin baltalanması; kitle organı başta olmak üzere organ ve araçların yetenekle kullanmasının önlenmesi; günlük harekete, talep edilen düzeyde katılması ve ön plana gelen ileri işçi, emekçi ve genç ögelerle gereğince beslenmesi’nin torpillenmesi: Parti ve örgütün bu türden zayıflıklar yaşamasının en önemli nedenlerinden birinin; sorumlu, görevli ve aktif üyeler kitlesinin anlayış ve tutumundaki bu hata ve eksiklikler olduğu, geride kalan bütün dönemin deneyimiyle de kanıtlanmış bulunmaktadır.
İşçilerin partisinin, “parlamenter bir büro partisi” olmaktan kaçınması; gündelik mücadele yeteneğine sahip, işçilerin ve genç aydın kuşağın ileri kitlesini kucaklayan devrimci bir parti olması zorunludur. Bu, kuşkusuz, kendiliğinden olmaz; yönetici organlar ve görevlilerin, söz edilen hata ve eksikliklerden kurtuldukları; (özellikle bugünlerde) lafazan oportünistle, işini yapmakta yardıma ihtiyaç duyan işçiyi birbirinden ayırt etmeyi öğrendikleri oranda başarılabilir.
Bu türden hata ve eksikliklerin, geçmişte ne şekilde ortaya çıktığı ve nasıl etkili olduğu bir sır değil: Başlangıçta, il, ilçe ve işyeri gibi alanlarda birçok “eski devrimci” lafazan, samimi devrimci kişileri omuzlayıp iteleyerek sorumluluk aldı. Bu, çalışma ve örgütlenmenin çizgi ve kazanımlarını ayaklar altına alarak, birçok yerde ve kısa zamanda örgütlerin birer “büro örgütü” halinde güdükleşmesinin ilk adımıydı. Bunu, “işçi karakterli” ve “kendinden görerek” örgütlere istek ve coşkuyla katılmış işçi, genç işçi, emekçi ve öğrencilerin “görevlendirme”, “görev” ve “iş talep etme” adına kabaca kullanılma ve ezilmeleri izledi. Gerek ilk kuruluş döneminde, gerekse sonraki süreçte; birçok iyi niyetli işçi ve genç, lafazan bürokratlar ve oportünizme özenmeye teşvik edilirken; kimileri umutsuzlukla geri çekilmeye, kimileri ise “bürolara gelemedikleri” için tasfiyeyi kabule mecbur edildiler. Yıllar içinde bu nedenlerle tasfiye olanların; geride kalan parti kitlesi ve çevrelerinden daha geniş bir kesimi temsil ettiğinin söylenmesi, sanırız fazlaca abartı olmaz.
Tabii gülünçtü; bu tasfiye hareketi, gündelik çalışma yürüten bir örgütün üyeleriyle bağını “iş temeline oturtma” ve “kişiyi örgüte karşı sorumlu kılma” adına yürütülmüştü. Olan şu idi ki: “işyeri ve yerleşim esası”na göre örgütlenme boş biçim haline gelmiş, ve büyük ölçüde tasfiye olmuştu; “iş yapabilir” ögeler, bir orada bir burada ve amaçsız ortalık “işleri”nde israf edilmişlerdi. İşyerleri, çoğunlukla, o işyerinde çalışan, harekete yeni katılmış, deneyimlerinde “gündelik çalışma alışkanlıkları” olmayan ve bir yardım görmeyen işçi veya gençlere kalmıştı.
Kısaca söylemek gerekirse: partinin ve savunan ögelerin girişimleri bir şekilde kadükleştirilmiş; çizgisi, deneyimi ve yayın organları adeta yok sayılmıştı. “Uyum içinde” görünen, ama, bilerek veya bilmeyerek “bildiğini yapan”lar eliyle yürütülen türden, uzun süreli bir “savrulma ve tasfiye” dönemi yaşanmıştı.
Aradan geçen süre içinde ve giderek güçlenen mücadeleler sonucunda, inançsız lafazan, oportünist ve sınıf dışı ögelerin büyük çoğunluğu peyderpey açığa çıkarıldı veya “iş” talepleri karşısında tutunamayarak döküldü. Ama şu asla unutulmamalıydı: bu ögeler büyük çoğunluğu ile bugün aramızda olmasalar da; uzun süreli sınıf dışı gelenekten alarak örgütümüze taşıdıkları çizgi; anlayış, alışkanlık ve mevzilenme vb. düzeyinde hâlâ etkiliydi. Eğer işçilerin partisi, gündelik mücadeleye ileriden katılma ve günlük çalışmayı geliştirme yeteneği olan bir örgüte sahip olacaksa, anlaşılması ve altı çizilmesi gereken ilk şey buydu. Bu anlaşılmadığı; artık geride kalmış bu dönemin deneyimlerinden öğrenilmediği ve uyanıklıkla çalışılmadığı takdirde, yapılacak başka hiç ileri bir şey yoktu.
Şu açık: tehdit ve zaaflar geçmişte kalmış şeyler değil, ve şunlar, bugün de önem taşıyor: “Sol”daki sınıf dışılık, kendiliğindenci ve bürokratik partili anlayış ve alışkanlıklar, köklü geleneklere sahip ve kendilerini toplumda sürekli yeniliyor. Bu nedenle ve şu andaki gelişme düzeyi vb. nedeniyle, örgütlerimizin mevzilenme ve çalışması (ileriye gitmesi veya gerilemesi de); neredeyse devrimci deneyim, karakter ve kişiliği olduğu kadar, lafazanlığı, sınıf dışılığı, disiplin tanımazlığı, kaytarıcılığı, emir komuta düşkünlüğünü ve bireyci rekabeti vb. de üretiyor.
Dolayısıyla; parti yönetici organları ve aktif üye kitlesi, başta “devrimci” lafazanlık ve iş kaçkınlığı olmak üzere, bu tür anlayış ve alışkanlıkların örgütteki taşıyıcısı “tip”lerin faaliyetine karşı bir anlayış, refleks ve tutuma sahip olmak ve kendini bu bakımdan da sürekli eğitmek, geliştirmek zorundadır. Bu, kuşkusuz, bu türe giren karakter ve “tip”lere, örgütün yönetici organları, sorumlu ve görevliler kitlesi içinde yer vermemek; nerede çıkarsa çıksın, bu yöndeki eğilim, davranış ve tutumları eleştirmek, düzeltmeye çalışmak; kendini düzeltme ve değiştirmeden kaçınan iflah olmazları ise, cesaretle ayıklamak demektir. Burada önemli olan şudur ki; bu çizginin, kırıp döken kabalıklardan kaçınan; “herkese yapabileceği işi veren” ve “her şeyden yararlanan” bir anlayışla izlenmesi gerekmektedir.
Bir an bile unutmak büyük bir gaflet olur: piyasacı lafazanlığa karşı gerekli uyanıklık gösterilmediğinde; iş kaçkıncısı küçük burjuva anlayış, mevzilenme ve temsilcisi tiplerle “barış içinde bir arada”lık atmosferi örgütte egemen olduğunda, proleterin dışlanması ve devrimci unsurun bozuşması önlenemez. Parti, devrimci bir işçi partisi olacaksa; üyeleriyle bağının “sorumluluk” ve “disiplin” üzerinden şekillenmesi ve örgütünün günlük çalışma yeteneğine sahip bir örgüt olarak inşasının yolu genişletilecekse, unutulmaması gereken ilk şeylerden biri budur.

TEMEL BAZI SORUNLAR
Gerek sekiz yıllık deneyimden, gerekse burada altı çizilenlerden çıkarılması gerekenler nelerdir? Üyelerinin partiye düzenli yaptıkları bir iş üzerinden bağlanması; parti bağ ve sorumluluğunun iş disiplini üzerinden teşekkülü; ve parti örgütlerinin günlük mücadele yeteneği taşıyan örgütler haline gelmesi vb., bunlar kuşkusuz zorunlu. Ancak parti ve örgüt, varlık nedeni olan sınıfa ve kitlesine sıkıca bağlanmadığı; bütün iyi örgütsel özellik ve değerleri, ileri işçilerin partiye hakim olması ve onu hareketin örgütleyicisi olarak geliştirme ve  yönetmede ilerlemesine bağlanmadığı sürece, ileriye doğru bir adım atılmış olmaz. Örgütle ilgili bütün sorunların, işçiler arasında kesintisiz çalışmaya bağlanması her şeyin temelidir.

işçiler arasında mevzilenme ve çalışma
Örgütlerimizdeki sorun, sadece, lafazanlar ve iş kaçkınlarının kötü, çürütücü etkisi sorunu değil; şunları gereği gibi anlamak ve gereklerini yerine getirmek de gerekir: “Sol”da hakim olan mevzilenme ve örgütlenme geleneği; “üst sınıf devrimciliği”, yani yönetici, sorumlu ve görevlilerin etkinliği, kitlelerin uyuşukluğu ve edilgenliği geleneğidir. Bu, bir işçi partisinde, her şeyden önce, temel organlar, görevliler ve partililerin işçilerin dışında yaşamaları; içine kapalı, “büro”lar veya “örgüt işleri” temelinde örgütlenen ve işçiler arasına dışardan gelip giden organ ve kişiler olarak mevzilenmeleri şeklinde dışa vurur. “Sol” gruplara ve tarihe bakan herkes; bu geleneğin, örgütlenme ve çalışma tarzında “değişik biçim”ler yarattığını, buna karşın üst sınıf anlayışının hepsini karakterize ettiğini kolayca görebilir.
Soruna, “iyi” bilinen bir örnekle bakalım: Geleneğe göre, fabrika veya işyerlerinde bir şekilde “kazanılan” işçi veya emekçi, ilgili örgütte örgütlendiği andan itibaren, artık normal bir işçi veya emekçi değildir. Eski doğal çevresinden kopar; onun artık, başka alanlarda “örgütlü” kişilerden oluşan yeni (yoldaşları) bir çevresi vardır; işyerinde çalıştığı halde, zamanının büyük bölümü, dostluk ve arkadaşlık ilişkileri artık, örgüt büro veya çevrelerindeki “bilinçli” yeni dostlara ayrılır.
Bu kişiler, işyerinde bir grup oluştursalar bile, işçi kitlesiyle genellikle eski ilişkilerini muhafaza edemezler; bunlar, artık geniş işçi kitlesi içinde, tek kanallı ve tek yönlü ilişki içindeki (bazen yayın, bildiri dağıtan, sendikal, politik toplantı düzenleyen) bir “koloni”dir; bu koloniye, yeni bir kişi katılsa bile, eski çevrelerini, ilişkilerini, yaşam alanını terk edip, daraltarak katılacaktır. İşçinin daha “devrimcileşirken” veya partiye katılırken sınıfından kopması ve kendini bir şekilde onun üstünde görmesi, bu gelenekte adeta bir kuraldır. Öte yandan, işçi ve emekçiler ve emekçi örgütleri, bu gelenek mensuplarının anlayışı açısından, bir tür tarikat olan “örgütün çıkarları” için kullanılacak bir araçtan başka bir şey değildir; bu nedenledir ki, bunlar, işçiye baskı ve şantaj  yapmaktan asla çekinmezler.
Olması gerekene gelince; bu, aslında yukarıdaki eleştiriler içinde bir şekilde öneriliyor, ama gene de vurgulayalım: bir işçi partisinde, öncelikle de temel örgütlerde, örgütlemekle yükümlü olduğu işçi kitlesinin yaşamından kopuk, kendini ondan tecrit etmiş, ulaşılamaz bir “devrimci örgüt yaşamı” olamaz. Parti örgütünün yaşamı; işçi ve emekçilerin her  günkü yaşamına bütün yönlerden bağlıdır.
Dolayısıyla: kapalı bir koloni gibi veya dışarıdan gelip giderek çalışan bir kişi veya grup gibi “örgütlenerek” değil; işçiler arasına gerçekten katılacak şekilde mevzilenerek ve doğal işçi, emekçi veya gençlik kümelerinin bir mensubu haline gelecek şekilde örgütlenerek çalışmak gerekmektedir. Zira, işçi ve emekçiler arasına katılmanın; onları tanıma, anlama, onlardan biri olmayı öğrenme ve onlar tarafından tanınma, anlaşılma ve kabullenilmenin temel olanağı buradadır.
Konu başlığımıza dönerek söylersek: bu çizgi temelinde hareket edilip, gerekleri yerine getirilmediğinde; bir işçi veya emekçinin partiyi tanıması, kendi örgütü olarak benimsemesi ve ona daha girişken bir şekilde katılması baltalanacağı gibi; katılan kişinin parti bağının “görev ve iş” üzerinden şekillenmesi ve işlerini yetenekle yapmayı öğrenmesinde ona yardım da olanaksız olacaktır. Oysa, parti gerçek bir işçi partisi haline gelecek; onu, bilinçli ve sınıf kitlesi içinde geniş bağlara sahip militanlar olarak örgütlenmiş işçiler yönetecekse; bugünkü örgüt ve görevlilerinin, partiye katılan işçilere içten bir yardımı zorunludur. Geçmişte olup bitenlerden çıkarılması gereken derslerden ilki, kuşkusuz bu olacaktır.

sorumlu yöneticilik, mevzilenme ve örgütleme
İşçi ve emekçiler arasındaki mevzilenme, örgütlenme ve çalışmadaki üst sınıf etkisi, kendini, sadece temel organlar ve doğrudan kitle çalışması yürüten görevli, sorumlu organ ve kişileri bozuşturmada değil; örgütün bütün yönetici organlarının mevzilenmesi ve çalışmasını çarpıtmada da ortaya koymaktadır. Bu çarpıtma, örgütün işçilerle yakınlaşması ve birleşmesinin baltalanması ve enerji kaybında önemli bir rol de oynamaktadır.
Herhangi bir örgütte böyle bir etki altında olan bir yönetici veya –sözgelimi il, ilçe yöneticisi– sorumlu; işini, partinin şu ya da buradaki üyesi veya alt bir görevlisine yapacağı işi söylemek, planlamak ve zaman zaman giderek veya çağırarak işini yapıp yapmadığını “denetlemek”, yapmamışsa “eleştirmek” olarak görür. Bu anlayış ve tutum, yönetici sorumluluğun; bir alt görevlinin yöneticiliğine indirgenmesi olduğu gibi, örgüt karşısında sorumluluk almaktan kaçınan veya sorumluluğunu başka bir görevliye devreden bir bürokratın anlayış ve tutumunu da ifade eder.
Bu anlayış ve tutumun; aynı zamanda, örgütteki merkezileşme ve hiyerarşinin bürokratik bir “kademelenme” olarak yozlaşmasında önemli bir etken olduğundan kuşku duyulamaz. Parti sorumluluk ve organlaşmasının; parti üyelerinin birbirlerini yönetmesine bağlanan “yönetim araçları” halinde kabuklaşması gibi.
Böyle bir örgütsel yozlaşmadan korunmak kuşkusuz zorunludur ve bu korunma, kuşkusuz olanak dahilindedir. Burada öncelikle altı çizilmesi gereken şu: Hangi sorumluluk mevkii ve hangi sorumlu organ olursa olsun; yönetici organ ve onu oluşturan kişilerin görevi, parti alt organlarını, üyeleri yönetmek değildir; bu organ ve kişiler, bulunulan alandaki işçi ve halk hareketinin bütün yönlerden örgütlenmesi ve yönetiminden sorumludurlar. Alt örgütler ve parti üyelerinin örgütlenmesi ve yönetimi, ancak bu amaca bağlanıldığı oranda bir anlam taşır. İşçi ve halk hareketini örgütleyip yönetecek organ ve kişiler, alt organlar ve üyeleri; onları yönetecek olanlar da üst organ ve sorumluları, kuşkusuz değildir.
Yani: işçi sınıfı partisindeki hiyerarşik organlaşma, bir alttakini sorumlu kılmak ve “yönetmek” üzere kurulmuş bürokratik bir kademelenme, bir kast olamaz. Sorumluluk, bir ayrıcalık değil; parti karşısındaki bir sorumluluktur ve dolayısıyla sorumlu kişi ve organlar, görevleri yerine getirecek tarzda mevzilenirler.
Zorunluluk şu ki, parti sorumlu ve yönetici organlarının mensupları da, temel örgütlerin üyeleri gibi, işçi ve emekçiler arasına gidecek ve orada yaşayacak ve çalışma yürütecek biçimde mevzilenmeli ve “iş”in tabiatına uygun olarak örgütlenmelidirler. Sadece parti grupları veya komitelerinde örgütlenmiş işçi-emekçiler arasında gezerek değil, sorumluluğunu taşıdıkları partisiz işçiler arasında da gezerek çalışmalıdırlar.
İşçi hareketinin nabzını tutmak; fabrika ve bölgenin durumunu, özgünlüklerini, olayların somut seyrini anlayabilmek; partili işçilere ve partisiz emekçilere olabilir en ileriden “yardım”ın yolunu genişletebilmek  için, bu, zorunludur.
Her yere, her işçi evine, kahvesine girip çıkan; sorumlusu olunan alanın nüfus bileşiminden özgün kültürel özelliklerine, yerel basınından mesleksel, belediyesel vb. sorunlarına, hayata ilişkin her şeyle ilgilenen organ ve kişiler olmak; örgütleme çalışması, ileriden yönetim ve denetim için zorunludur. Örgütün il-ilçe yöneticilerinin, bir fabrikanın işçileri arasında, fabrikanın görevlisi gibi geniş çaplı ve kesintisiz gezemeyecekleri bir gerçek. Buna karşın, zaman vb. gibi gerekçeler ardına sığınmak ve kitleler arasına gitmeyi ihmal etmek, aptalca olur. Açık: ezbere yöntemlerle çalışılamaz; pratik çalışmanın bütün materyalinin canlı hayatın içinde olduğunu anlayarak çalışmak, sorumlu ve yönetici olmanın ilk koşuludur. Geride kalan sekiz yıldan öğrenmemiz gereken şeylerden biri de, kuşkusuz bu olmalıdır.

partili işçinin işini yapmayı öğrenmesi çalışması
Piyasalaşmış haliyle sınıf dışı geleneğin veya üst sınıf anlayışının kaba, biçimsel ve bürokratik yaklaşımlarından biri de, işçilerin partiye katılmaları ve üyelik sorumlulukları alanlarında ortaya çıkmaktadır. İşçilerin umutsuzluğa kapılması ve partiden uzaklaşmasında, bu konudaki yaklaşım önemli bir etken oluşturuyor.
Kitle çalışması içinde, işçilerin partiye kazanılması, üyeliğe teşvik gibi yönlerin zayıf kalması  bir yana; baş vuran işçiler genellikle üyeliğe kabul ediliyor. Geçmişte yaşanan uygulama şöyle: sözgelimi, bir fabrikadan birkaç işçi üye olmuşsa, bunlar, “söze göre” bir organ haline getiriliyor ve ilgili yeri örgütleme sorumluluğu bu organa veriliyor. Ayrıca, bu organın üyelerinden, verilen görevleri yerine getirmeleri ve işlerinin hesabını bağlı bulundukları parti örgütüne vermeleri de isteniyor.
Deneyle biliyoruz; bu tür durumlarda, sonraki süreç çoğunlukla: iş bir yana, organın toplanamaması; işçilerin giderek partiden uzaklaşmaları; kimileri yakınmaya başlarken, diğerlerinin örgütten kopmaları sürecine dönüşüyor; o işyeri ile bağlar, aynı şeyi tekrar etmek üzere yeni işçiler buluncaya kadar kopmuş oluyor.
Kabaca bakıldığında, bu yaklaşım “doğru” görülebilir. Öyle ya; kişi partiye üye olmuş ve bağlı bulunduğu örgüt, parti tüzüğüne uygun olarak ona iş vermiş. O ise, işini yapmamış, sorumluluklarını yerine getirmemiş; sonuçta, ya kendisi geri çekilmiş veya tüzük gereği olarak üyeliği örgütçe düşürülmüş! Parti olduğunu unutmasak bile; onun herhangi bir parti değil de, bir işçi partisi olduğunu unuttuğumuzda, bu muhakemeyi doğru görmememiz için bir neden herhalde bulamayız!
Geride kalan yedi sekiz yılın özellikle ilk yarı dönemini, biraz karikatürize de olsa, fabrika ilişkileri bakımından, bu anlayış ve tutumun karakterize ettiği söylenebilir. Kuşkusuz bu, baş aşağı dönmüş yanlış bir anlayış ve tutumdu; anlamı ya da sonucu, işçi hareketinin olanaklarını kullanması ve partimizin büyümesinin baltalanması da oldu.
Şunlar doğrudur: işçiler partiye katılmaya teşvik edilecek; başvuran işçiler istisna haller dışında kuşkusuz partiye alınacak ve ilgili örgütlerde örgütlenecekler. Ayrıca, işçi sınıfı dışından gelmiş her üye gibi; işçi üyeler de partiye karşı “bir iş”le sorumlu tutulacak, parti görevi ve disiplini karşısında herkesle eşit olacaklar.
Burada sorun şu ki, üyelerin eşitliği, herkesin bütün işleri veya aynı iş aynı derecede üstlenmesinde bir eşitlik olarak bozuşmaktadır. Yardım gördüklerinde; istisna haller dışında, mensubu olduğu sınıf ve katıldığı parti için bir iş yapmayacak işçi yoktur; asıl düzeltilmesi gereken, işçilere karşı mevcut yaklaşımdır.
Yapılacak şey (birçok yerde yapılmaya da çalışılıyor), çok bilinemez değil: aralarından kendi işlerini toparlayacak ögeleri henüz çıkaramadıkları durumlarda; genç veya yetişkin, sınıfa yönelme ve katılma çabasındaki bir devrimci, o fabrikanın işçileri arasına katılır. Kendi doğal kümeleri içinde yapmaları gerekenleri, birlikte yapmak üzere onları teşvik eder. Toplantıları ve öteki işler için koşulları hazırlayan; basın, fabrika ve hükümet vb. sorunları karşısındaki işleri üstlenen örnek bir tutumla çalışır. Buradan başladığında; ön açıcı olmayı, işçileri ilerletme ve yetiştirmeyi öğreneceği ve kendini ilerleteceğinden kuşku duyulamaz. Burada, şu, kuşkusuz önemli: sorumlulukları üstlenen görevlinin; işçilerin ilerlemesi, organ olarak sorumluluk almayı öğrenmesi, organ haline gelmesi  ve işlerini parti temel örgütü olarak inisiyatifle yürütmesi hedeflerini kaybetmemesi zorunludur.
Şunu ayrıca belirtelim: iş ve çalışma yaşamında artan zorluklar, ileri işçilerin toplantı ve çalışma yapma koşullarını daha da zorlaştırıyor. Bu nedenledir ki, fabrika ve işyeri organları olarak örgütlenmenin sorunlarını aşmak için, dışarıdan katılmalara  daha fazla başvurmak giderek daha da zorunlu hale geliyor.
Kaldı ki, fabrikalarda da, mahalle ve semtlerde de; organlaşma, ortak ve örgütlü çalışmanın “bilinen biçimleri”ne pek de uygun düşmeyen parti üyesi yaşlı işçiler ve –mahallelerde– emekli vb. işçi ve emekçiler de olacaktır. Bunlar, işyerleri, sendikalar ve mahallelerde, çoğunlukla sözleri en fazla dinlenen kişilerdir. Genç partili işçi veya devrimciler, bunlar arasına katıldıklarında; bunların, gereğince yapamadıkları zorunlu “parti işleri”nin yapılması sağlanacağı gibi; örgütün olabildiğince etkili olması ve gereğince büyümesinin koşulu da genişleyecektir.
Kısaca söylemek gerekirse; “mademki üye ve madem ki işyeri organı, öyleyse, işini yapsın” gibi veya buna denk gelen bir tutum telafi edilemez bir cinayet olur. Özellikle işçi ve halk hareketinin bugünkü koşullarında bu tutum asla affedilemez. İşçilere söz ettiğimiz tür yardım ve bir organda görev almalarının olanaklı ve esneklik taşıyan biçimleri her yerde bulunabilir ve uygulanabilir. Yaşamları ve zorluklarının ve aynı zamanda geleneksel alışkanlıklarının izin vermediği biçimlerde ısrar etmek ve işçileri yıldırmak yerine, bize sorumluluk yükleyen geçici ve giderek gelişen esnek biçimler tercih edilebilir ve edilmelidir de. Unutmamalıyız: örgütümüzde herhangi bir biçime “uygun” düşmeyen üyeler her zaman ve belki de çoğalarak olacaktır. Sorun, bunları ilerleterek örgütleme ve iş yapmaya bıkıp usanmadan devam etmeyi istememiz ve başarmamız sorunundan başka bir şey değildir. Yedi sekiz yıllık pratiğimizden öğrenmemiz gerekenlerden biri de, işte bu olmalıdır.

ANLAYIŞ VE ÇİZGİ ÜZERİNE KISA ÖZET

Sonuç olarak: Yukarıda, lafazanlar ve kaçkınlarla; yani sözü farklı yaptığı farklı pratik oportünistlerle uyuşmamak ve barış içinde olmamaktan söz edildi. Yaptığı sözde “işi”, işini henüz gereği gibi yapamayan işçiye karşı rekabette kullanan küçük burjuva lafazanlara karşı tavrın önemi özel olarak vurgulandı. Ama, yukarıda belirtilen ve altı çizilenlerden de görülüyor ki, bunlar yetmemektedir: örgütün sorumlu yönetici organları, görevliler topluluğu ve aktif üye kitlesinin doğru bir şekilde ve verimli olacak bir biçimde çalışması da gerekmektedir.
İşyeri ve mahallelerdeki temel örgütler ve üyelerinin, “dışardan olmak”tan, içe kapalı koloni örgütü haline gelmekten kaçınacak, işçi ve emekçi kümeleri arasına katılacak şekilde mevzilenme ve çalışmaları; il, ilçe ve bölge yönetici ve sorumlularının, sadece örgütlerin yöneticileri değil, aynı zamanda bütün hareketin yönetici ve örgütleyicileri olarak hareket etmeleri, o şekilde örgütlenmeleri; örgütleyici ve yönetici çalışmanın, ileri işçi kitlesini kucaklaması ve girişkenlikle çalışan bir parti örgütü olarak örgütlenmesine yardım hedefine bağlanması: Yukarıda üç ara başlık altında ortaya konulanların özeti böyle, ve bunlar, elbette daha önceden bilinmez, bilinemez değiller. Ama sekiz yıllık deneyimden sonra; ister yetişkin, isterse genç devrimci olsun, herkes için, bugün daha somut, daha anlaşılırlar. Dolayısıyla da, daha uygulanabilir bir çizgi oluşturduklarından kuşku duyulamaz,
Kitle gazetesinin örgütlenmenin temel aracı yapılması ve gündelik olarak kullanılışı üzerine yürüyen bir kampanya olduğunu hepimiz biliyoruz. Aslında bu kampanya, aynı zamanda, örgütün yeniden mevzilenmesi, yeni güçlere dayanarak yeniden inşası ve çalışmasının dönüşümü kampanyasından başka bir şey değil.
Örneğin: gazetenin işyeri, mahalle veya okulda düzenli ve gündelik dağıtımıyla; haber, röportaj, inceleme vb. biçimlerde gazeteye düzenli yazmayla; gazete okuru işçi, emekçi ve gençlerle birim ve işyeri temelinde yapılacak toplantılarla ilgili görevleri yerine getirmeye çalışan bir kimse; aslında, mevzilenmesini değiştirme ve kendini işçi ve emekçiler arasına boylu boyunca “atma işi”ni de yapmış demektir.
Bu yapıldığında, sonrasının daha kolay olacağına kuşku yoktur. Gazete kampanyasını bu şekilde ele almak; burada tekrar vurgulanan örgütsel hedeflerle bu kampanyayı özdeşleştirmek; daha doğrusu, gazeteyi burada verili hedefler uğruna çalışmanın temel aracı yapmak, “durumu değiştirme”nin ilk koşuludur.
Yukarıdaki üç ara başlığın altında söylenenlerin tümünün de; “işlerini yapmalarında işçilere yardım” ve “henüz işini gereğince yapamayan partili işçiye yardım” gibi hedefler üzerinde toplanması ve yoğunlaşmasından, kimi zıpır takımının “işçicilik” suçlaması çıkardıklarını bilmiyor değiliz. Bunların hiçbirini hiçbir şekilde ciddiye almayacağız ve işimize bakacağız. Zira, yukarıda eleştirilen ve savunulanlar aynı zamanda, işçideki kendiliğindenliğin eleştirisini de içerir. Herkes partiye işini yaparak katılacaktır ve genci ve yetişkiniyle bugünkü parti kuşağının “temel iş”i, işçiler arasına sakınmasız katılma ve işlerinde onlara yardımdır.

İLERİ ADIM OLANAKLI VE ZORUNLU
Başta da belirtildiği gibi, partimiz tarafından; esas olarak çalışmayı dönüştürme ve örgütün yeni güçlerle yeniden inşasında ileri adımlar atma amacıyla kitle gazetesi üzerinden bir kampanya yürütülüyor. Bu yazı, tatil aylarından sonra tazelenen bu kampanyanın desteklenmesi amacıyla yazıldı. Dolayısıyla da, kampanya ile ilgili daha önce yayınlanmış materyalin bir devamı niteliğinde.
Bu yazının, örgüt ve çalışmadaki öteki sorunları çıkış noktası yapması ve ağırlıklı olarak işlemesi; gazete sorununu, öteki materyallere göre geri plana itmesi olarak asla anlaşılmamalıdır. Yazının ana fikri, kuşkusuz şu: politik kitle gazetesi (ve tabii ki, öteki yayınlar) karşısındaki sınıf dışı ve yabancılaşmış tutumlar değişmeden, bu yazıda da sözü edilen örgütsel hedeflere ulaşmak tümüyle olanaksızdır. Dolayısıyla, işçiler ve halk arasına giden parti görevli veya üyesinin ilk dayanacağı organ ve elinde bayrak yapacağı ilk araç, kitle yayın organıdır.
Olağan olarak yerleşmiş olması gereken anlayışın, örgütsel bilinç ve reflekslerin; bugün peş peşe kampanyalarla ve geniş çaplı mücadelelerle yerleştirilmeye çalışılması, elbette bir zul. Ama ne var ki, bu bir gerçek ve ilerlemek ve “zul”den kurtulmak için; örgütlerin özen, ısrar ve sebatla mücadelesi bir zorunluluk.
Türkü ve Kürdü ile Türkiye halkı, emperyalizm karşısında, tarihteki en işbirlikçi hükümetler tarafından bile bu kadar küçük düşürülmedi, aşağılanmadı. Hükümetin, öncelikle ona oy veren dindar emekçi kesimlerde hayal kırıklığı yaratmaya başladığı bir olgu; buna karşın, duruma hiç aldırmadığı ve şimdi de ABD lehine ve oradaki halklar istemediği halde, Irak’a asker göndermeye çalıştığı görülüyor. Öte yandan, Irak’a askerin gönderilmesi halinde, bir halk tepkisinin oluşması; bunun giderek bir dalgaya dönüşmesi ve gündemi belirler hale gelmesi ihtimal dahilinde.
Söylememiz şu ki: Olaylar, Irak’a asker, sendikal cephedeki gelişmeler veya emekçilerin artan yaşam zorlukları nedenleriyle hızlanabilir ve parti, peş peşe gelen yeni kitle kampanyaları açma ihtiyacı duyabilir. Önceki dönemlerde olduğu gibi; eğer bu kitle kampanyaları nedeniyle, “gazete ve örgütsel yenilenme” kampanyası sönmeye bırakılırsa; kitle kampanyalarının sonraya bırakacağı bir şeyin, bir birikiminin olmayacağı ve neredeyse “suya yazı yazmak” gibi bir şey olacağı kimsece unutulmamalı.
Aksine, bu iki tür kampanyanın birbirine hizmet edeceğini anlamak özellikle zorunlu. Emekçi yığınları harekete geçirme, onlar arasında çalışma ve ileri ögeleri içinde örgütlenmedeki başarının, bunu iyi anlamaktan geçtiğine şüphe yoktur.

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑