Yayın organları ve ele alınışları üzerine

İşçi sınıfı açısından, politik bir parti olarak örgütlenmenin ilk koşulu, kuşkusuz politik bir yayın organına sahip olmaktır. Ama parti çoğu zaman ve esas olarak politik bir organla yetinemez; içinden geçilen dönem izin verdiği veya gerekleri yerine getirildiği koşullarda, farklı işlevlere sahip yayın organları da gerekir.
İşçi sınıfının partisi, yeri geldiği ve koşulu oluştuğunda sendikalar, gençlik, kadın vs. gibi alanlar ve başta fabrikalar, tek tek işyerleri için yayın çıkarabilir ve gereği doğduğunda da çıkarmalıdır. Ancak öyle yayınlar vardır ki, yeri başka hiçbir şeyle doldurulamaz ve onlar olmadan parti gerçek bir parti olarak örgütlenemez.
Bu yayınlardan ilki ve bütün ötekilerin önünde olanı, yukarıda da belirtildiği gibi, politik (kitle) gazetedir1. Diğerleri ise, bilinebileceği üzere, teori ve kültür alanlarındaki organlar2 olacaktır. Bir parti şu veya bu nedenle, bazen tek bir organa (kitle yayınına) mahkum bir pozisyona düşse de, en kısa zamanda başta teori, diğer alanlar için de kürsü sahibi olmayı mutlaka amaç edinmek zorundadır.
Bu zorunludur. Zira bir kitle yayın organı, işçi ve emekçilerin yaşamına bağlanmak; onların hareket ve eyleminin örgütlenmesi ve yönetiminin ihtiyaçlarını temel almak zorundadır. Hareketin uzun vadeli çıkarlarının (teorik görevler) merkezini oluştursa bile, böyle bir gazetenin; teori cephesindeki görevleri bütün yönlerden ve bütün kapsamıyla üstlenmesi ve yerine getirmesi düşünülemez. Aksi durumda, bir kitle gazetesi olarak gündelik görevleri yerine getirmesi olanaksız olur.
İşçi sınıfının partisi için teorinin ve teorik mücadelenin önemi bilinir. Bilinen bu nedenlerledir ki, teorik bir organın (başlangıçta3 belki öncelikle) zorunluluğu anlaşılamaz değildir. Öte yandan, kültür cephesi; bilim, sanat alanları, sosyalizmin yeniden üretildiği; tayin edici ideolojik mücadelelerin yürütüldüğü alanlardır ve bu alanlardaki organlar da kuşkusuz hayati önemdedir. İşçilerin partisi, bütün alanlar için, gerekli olan organları örgütlemek zorunda olduğu gibi; onları iyi değerlendirmeyi, işlevlerine uygun ve verimli kullanmayı da bilmek zorundadır.

-I-
KİTLE YAYIN ORGANININ KULLANILIŞI
Gazete ve kullanılışı ile ilgili elde gereği kadar materyal var: Ama, aktüel olması ve halen sorun teşkil etmesi nedeniyle; gündelik çalışmadaki kullanılışı ve örgütlenme aracı olarak işlevi üzerine bazı sorunların altı gene de çizilmelidir.
Politik bir gazetenin kullanılışı deyince, ilk akla gelmesi gereken, kuşkusuz örgütün kitleler arasında yürüttüğü her günkü çalışma olacaktır. Politik bir gazeteden esin ve malzeme almayan; onu kendi temeli haline getirmeyen ve çağrı ve direktifleri temeli üzerinde yükselmeyen bir çalışmanın politik bir çalışma, bir parti çalışması olması olanaksızdır. Politik bir gazete(ki günlük en iyisidir): hem, işçi sınıfı ve halk sınıflarının eyleminin ortak hedefler etrafında birleşmesi; hem de ileri işçi kitlesinin, günlük mücadele kapasitesine sahip devrimci bir parti olarak örgütlenme yeteneği kazanması ve örgütlenmesi bakımından hayati önem arzeder.
Kısaca söylemek gerekirse: bağımsız politik4 gazete, işçi hareketinin örgütleyicisi, yöneticisi ve örgütünün iskelesidir. Politik bir gazete olmadan, işçi hareketinin politikaya genişlemesi ve işçi sınıfı partisi düşünülemeyeceği gibi; tek bir çizgi üzerinde birleşmiş ve gündelik çalışma yürütme yeteneğine sahip bir örgüt de düşünülemez. Oysa hacmi giderek büyüyen ileri işçi kitlesinin, Marksist-Leninist bir çizgi üzerindeki birliği ve hem kendi sınıfının hem de halkın öteki tabakalarının hareketini yönetme ve örgütlemedeki girişkenliği, yeteneği5 her şeyin üzerindedir.
Geniş işçi ve emekçi yığınları arasındaki sınıf ve halk bilinç ve duygusunun ve sermaye ve gericiliğe karşı ortak eylem ve örgütlenmenin sağlam temeller üzerinde gelişmesi; ileri işçi kitlesinin örgütlenmesi, girişkenliği ve yeteneği ile doğrudan bağlıdır. Buna karşın, aydınlatıcı ve örgütleyici bir araç olarak yetenekle kullanılan politik bir gazete olmadan, bu hedefler hayal edilmekten öte asla gidemezler.
Şu açık; gazetenin işlev ve görevi yukarıda altı çizilen sorunlarda düğümlenmektedir. Peki, onun işlev ve görevi doğru anlaşılıyor ve gazete gerçekten kullanılabiliyor mu? Ne yazık ki hayır: olgular, bu soruya olumlu bir yanıt verilmesine izin vermez durumda. Gene ne yazık ki, bu bir propaganda değil, gerçek. İşçi ve emekçiler arasında yapılan çalışmaya bakan herkes, bu gerçeği kolayca görebilir.
Olgulara bakıldığında, dar bazı çevreler ve istisna yer ve durumlar dışta tutulursa (çıkıyor olmasının kendiliğinden sağladığı fayda bir yana), gazeteye “ele güne karşı çıkıyor olması” dışında pek bir işlev yüklenmediği görülür. Bu anlayış ve bu kendiliğinden durum; gazetenin herhangi bir şekilde kullanımını zaten baştan olanaksız kılıyor. Gündelik çalışmanın (ve parti inşa çalışmasının) temelini, iskelesini oluşturması ve merkezini tutması gereken gazete; örgütün gündelik (ve uzun vadeli) çalışmasının bir tür dışında6 kalıyor. Günlük yaşam ve eylemde, sanki ek ve katlanılması gereken bir yükmüş gibi bir muamele görüyor. Şu söylenebilir: işçilerin örgütünün gündelik çalışması; merkezi politikanın bir tür dışında yürüyen ve politik hedef ve çağrılardan ayrı giden “baş aşağı bir çalışma” olarak yapılmaktadır.
Gazetenin kullanılamıyor olmasının örgütün kuruluşu ve çalışmasında yarattığı tahribat ve yarımlaşma sorununu şimdilik bir yana bırakıyoruz. Burada soru şu: gazetenin doğru kullanılışının; daha doğrusu çalışmanın merkezinde yer tutmasının anlamı nedir? Şu üç sorun her yönden hayati önemdedir. Zira bunlar atlandığında, bir gazetenin herhangi bir işlev ve anlamından söz bile edilemez.
İlk sorun, gazetenin işçi ve emekçilerin hiç olmazsa uyanan kitleleri arasında, örgütlerce düzenli olarak dağıtılması sorunu. Gazetenin kitleler arasındaki dağıtımı, kuşkusuz, hep yapılageldiği gibi “rasgele” bir dağıtım olamaz. Gerçek dağıtım, örgütün var olduğu, çalıştığı veya henüz olmadığı ama girmeyi hedeflediği fabrika, işyeri, kurum, okul, mahalle gibi çalışma alanlarında; bu alanların işçi ve emekçileri arasında düzenli ve kesintisiz olarak yapılan dağıtımdır. Öte yandan, gazetenin bu tür bir dağıtımı için “özel dağıtım grupları”7 gerekmez; aksine bu iş, ilgili birimde örgütleme çalışması yürüten grup ve kişilerce üstlenilir. Gazetenin amaca uygun kullanılışının; gazete ile, yani aydınlatma çalışması ile örgütlenme çalışmasının merkezi çizgi üzerinde birleştirilmesinin ilk koşulu budur.
İkincisi, fabrika, işyeri veya öteki birimlerdeki gazete okuru (Türk, Kürt, kadın, erkek) işçi ve emekçileri, gazetenin (azami asgari platformu) çizgisi üzerinde; onun (aynı birimde) yeni çevrelerdeki dağıtıcıları olan ve aynı zamanda ondan kendileri ve işyerleri için sonuçlar çıkaran emekçileri birimlerinde örgütleyip harekete geçiren planlar yapmak ve uygulamak üzere faaliyet gösteren kümeler olarak bir araya getirme ve bunları parti örgütleri olarak örgütleme sorunu. Bugün çoğunlukla yapılan; “önce örgütleme”, sonra “gazeteyi gündeme alma” gibi bir şeydir ve bu, çalışmanın “baş aşağılığı”nın bir göstergesidir. Örgütteki çizgi birliği zaafları, disiplin eksiklikleri ve politik ve örgütsel yetenek zayıflıklarının nedenleri burada yatmaktadır; düzenli gazete dağıtımı, işçi ve emekçilerin eyleminin birliğinin olduğu gibi, parti örgütünün kuruluşunun da sorunudur. Öte yandan dağıtım, okur işçi ve emekçilerin gruplaşmaları ve örgütlenmeleri işiyle tamamlanmak zorundadır.
Üçüncü sorun ise, bilinebileceği gibi, fabrika ve işyerlerinden, işçi ve emekçiler arasından gazeteye (haber, röportaj, inceleme vs. biçiminde) düzenli olarak yazılması sorunu olacaktır. Örgütlerin görevli militan ve üyeleri, gazeteye sadece eylemlerle ilgili olarak değil; aynı zamanda ve daha çok çalıştıkları alanların işçi ve emekçilerinin yaşamlarının bütün yönleriyle ilgili olarak düzenli yazmalıdır. Gene örgüt ve görevlilerinin, ileri işçilerin gazete ile mektuplar yoluyla düzenli bağ kurmalarını; gazetede, gazeteyle ve birbirleriyle (haberleşme) tartışmalarını güvenceye alacak bir tutumla hareket etmeleri zorunludur. Bu görev, gazetenin işçi ve emekçiler arasında benimsenmesinin yanında; emekçi ve halk yaşamı ve hareketinin bilgisinin merkezileşmesi ve sınıf bilinç ve duygusunun yayılmasının (aynı zamanda doğru taktikler oluşturma ve benimsetmenin) da bir zorunluluğudur. Yazma görevi istikrarlı bir şekilde yerine getirilmediğinde; gazete bir emekçi ve halk gazetesi haline gelemeyeceği8 gibi, işçilerin parti örgütlerinin; işçiler arasında ve onlardan katılan yeni güçlerle yeniden kurulması ve mevzilendirilmesi de olanaksız olur.
Gazetenin örgüt tarafından kullanılışının, çalışmanın merkezini tutması ve gerçek politik bir çalışmaya doğru götürmesinin temelini oluşturan koşul ve zorunluluklar, işte bu üç koşul ve zorunlulukta dile gelmektedir. Bu koşul ve zorunluluklar yerine getirilmediğinde; yani gazete örgüt tarafından doğru bir şekilde ele alınmadığında, onun çalışmada kullanılmasından söz bile edilemez.
Yukarıda, gazetenin öneminin örgüt tarafından anlaşılamadığından; görevli ve üye kitlesi ve gençliğin onu kullanmada gerekli olan anlayış ve enerjiyi ortaya koymadaki atalet ve geriliğinden söz ettik. Şu açık: bu atalet ve geriliğin ve nedenlerinin, şunu isteyip bunu istememekle bir ilgisi yok. Biliniyor: bu atalet, gerilik ve nedenleri; üst sınıf ve piyasa sosyalizmi yaklaşımları ve bu yaklaşımların örgütlerin mevzilenme ve çalışma tarzı anlayışında yarattığı tahribatla ilgilidir.
Fakat konumuz çalışma tarzı, örgüt ve kadro sorunları değil ve yeteri kadar materyal bulunduğundan, bu sorunları burada ayrıca ele almamız gerekmiyor. Çalışmanın bugünkü ihtiyaçları açısından, şunların altını çizmek, öyle sanıyoruz ki daha doğru, daha gerekli: Politik bir gazete (ki söz konusu olan günlük bir gazete ise, bu asla heba edilmeyecek büyük bir olanak demektir) olmadan, politik bir örgüt kurulamaz, politik ve örgütsel çalışma yapılamaz. İşçi ve emekçi kitlelerin (ileri güçlerin parti olarak örgütlenmeleri dahil) örgütlenmeleri; ancak gazete üzerinden gidilerek, gazete çevresinde; onun aydınlatıcılığı ve çağrıları temelinde gerçekleştirilebilir. Bu gerçeği baş aşağı çeviren; gazeteyi örgüt çalışmasından ayıran, onu temel yapmayan bir çalışma, politik bir çalışma; gerçek bir parti çalışması olmayacağı gibi, verimsizlik ve başarısızlığa mahkum bir “çalışma” da demektir.
Fabrika, işyeri, kurum, okul, mahalle vs. gibi birimlerde parti çalışmasını örgütlemekle ilgili kişi ve grupların, işlerine, ilgili yelerde düzenli gazete dağıtımı ile başlamaları; gene aynı kişi ve grupların, gazete okuru haline gelen işçi ve emekçileri, işyeri ve birim temelinde (alanın öteki çevrelerindeki dağıtıcılar ve işyeri çalışmasının diğer yönleri ile ilgili görevleri şu veya bu yönden üstlenmiş organlar olarak) gruplandırıp örgütlemeleri işini de yürütmeleri; alanlarının durumu, gidişatı ve işçi ve emekçilerin dertleri, yaşamlarının değişik yönleri ve eylemleri ile ilgili olarak düzenli yazma (ve işçilere yazdırma) görevini yerine getirecek tarzda mevzilenme ve çalışmaları: çalışmanın, gerçek bir parti çalışmasına doğru ilerlemesinin yolu işte buradan geçmektedir ve eğer işçilerin partisi gerçekten devrimci ve kitlesel bir parti olacaksa, gündelik çalışmasını bu çizgi üzerine oturmak zorundadır.
Gazete dağıtımı ve buradan çıkarılacak öteki görevlerin; örneğin en temel alan olan fabrikalarda (bir çoğunda), çalışma koşulları ve örgütlerin gelişme dereceleri vb. nedeniyle belirtilen tarzda yerine getirilmesinin zor olduğu söylenebilir. Bugünkü koşullarda bu kaygı haklıdır da. Ama, parti çaresiz olamaz. Örneğin, işçi sınıfı dışından partiye katılmış eğitimli genç ve yetişkin kitle ne güne duruyor? Bu kesimler işçi partisine, işçi sınıfı ve davasına katkıda bulunma, destek olma ve giderek adanma amacı, perspektif ve tutumu ile katılır; (işçilerin işlerini yapmalarına) bu yardım ve destek çalışmasında dönüşür, proleterleşme süreci yaşarlar.
Gazetenin fabrikalardaki dağıtımı ve yeni olma ve iş koşulları nedeniyle işçiler tarafından yapılamayan öteki işleri yüklenmek üzere bu fabrika gruplarına katılma; bu, sınıf dışından gelen eğitimli ögelerin sınıfa katılmasının vaz geçilemez bir yöntemidir ve kuşkusuz partimiz bu yöntemi kullanacaktır. Gençliğin ileri ögeleri ve eğitimli yetişkin çevrelerin deneyimli kesimleri, kuşkusuz, kimi eski işini de sürdürerek, kimi bütün zamanını adayarak fabrika gruplarına katılma ve işlerini yapmada işçilere (aynı zamanda onlardan öğrenerek) yardım etme anlayışı ve yeteneğine sahiptir. Öte yandan örgütlerimiz, statükoculuğa teslim olamazlar; kadro ve üyelerini ve genç militanları girişkenlikle görevlendirmek zorundadırlar.
Genç militanların ve eğitimli yetişkin kesimlerin, görevlendirildiklerinde, işçi davasına ve işçiler arasına cesaretle katılacağından kuşku için bir neden yoktur. İşçilerin partisinin yetişkin militan ve üyeleri ve genç kuşağı; işçi ve emekçiler arasında yaşayan örgütçüler ve aynı zamanda halk muhabirleri olarak yenilenmek üzere, işçiler arasında yeniden mevzilenmeyi başaracak güç ve yeteneğe sahiptir.

-II-
TEORİK VE KÜLTÜREL ORGANLARIN KULLANILIŞLARI
Devrimci teori olmadan devrimci hareket olmaz: bu önerme, partimizin tarihi boyunca teoriye, teorik mücadeleye verdiği önemi de vurgular. Öte yandan anlaşılabilir ki, bu aynı zamanda; işçi sınıfının görüş açısını, ideallerini ve azami (teorik) hedeflerini, öncü işçilerin parti ve örgüt birliğinin ilkelerini kendi temeli yapsa (ki böyle) da; bir kitle gazetesinin, teori ve teorik mücadelenin görevlerini bütün yönlerden yerine getirmesinin olanaksız olduğu anlamına da gelir.
Bunun nedeni bilinemez değil. Parti bir yandan, en güçlü ve en kapsamlı teorik ve ideolojik mücadeleler içinde olmak; öte yandan bu mücadeleden, değişik akımlardan etkilenen işçilerin mücadele birliğinin; işçilerle öteki emekçi tabakalar arasındaki ittifakın ve gündelik ve giderek devrimci eylemin talep ettiği halk sınıfları arasındaki ortak hareketin zarar9 görmesini engellemek zorundadır.
Siyasal gazete, işçi ve emekçi sınıfların eyleminin birleştirilmesi; ileri işçi kitlesinin, gelişen kitle eylemi içinde bilinçli bir girişkenlik kazanması; hareketi yönetecek bir çekirdek olarak ayrıca (parti) örgütlenmesi gibi politik ihtiyaçlardan doğmuştur. Dolayısıyla da, teorik mücadele görevlerini; politik ihtiyaçlar ve o anki kitle mücadele ve eyleminin aciliyetleri ile birlikte ele alması gerekir. Bundan çıkan ise, kuşkusuz, gazete ile yürütülen teorik ve ideolojik mücadelenin, politik (ve gündelik) mücadelenin çıkarları yararına sınırlanmasıdır ki, onun güvenilir bir işçi ve halk gazetesi olarak kitleler tarafından benimsenmesi için, bu, zorunludur.      
Yukarıda başka yönleriyle de vurgulandığı gibi, bu durum, yani teorik mücadele ile ilgili özel organların gerekliliği, anlaşılamaz değildir. İşçi sınıfı partisi, en zor anlarda bile; hatta hareketin ağır yenilgi aldığı; kitle hareketinin hemen hiç olmadığı, ve teorik mücadeleyi, merkezi kitle yayını10 olması gereken bir organ aracılığı ile sürdürmeye mahkum olduğu koşullarda bile, bu organ ile yetinemez. O, başta klasikler, broşürleri, kitapçıklar ve kitapları yetenek ve özenle kullanır.
Şimdi böyle bir dönemde yaşamadığımız elbette doğru. Ayrıca işçilerin partisinin; değerlendirme ve kullanma olanağına sahip olduğu teorik ve kültürel organların var olduğunu da herkes bilir. Yenilgi dönemlerine işaret etmemizin nedeni; politik mücadeleye tabi ve onun ihtiyaçlarına bağlı olmasına karşın, teori ve teorik alandaki mücadelenin; işçi sınıfı hareketi ve partisi açısından taşıdığı önemin altını kalın çizgilerle yeniden çizmek istememizdedir. Zira, bölümün başındaki ünlü önerme; güzel bir laf olduğu için değil, gerçeği dile getirdiği için önem taşır.
Gerek sınıfın ve gençliğin saflarındaki istikrarsız ögeler; gerekse bir kaç işi bir arada yapmadaki yetenek zaafları ve güncel kafa karışıklığı belirtileri vb. nedenleriyle, ilgili yayın organlarının durumlarına geçmeden önce, şunları bir kez daha vurgulamamız, sanırız doğru olacaktır: Özünde işçi sınıfının teorisi, “bütün ülkelerin işçi hareketinin genel biçimi ile ele alınmış deneyimi” olarak şekillenmiştir. İleri bir teoriye (diyalektik ve tarihsel materyalist – Marksist Leninist) sahip olmadan; işçi sınıfının, “çevresinde olup biten olayların iç bağlantısını anlamayı” başarması; olaylar içinde “yönünü tayin etme yeteneği kazanması”; ve toplum karşısındaki tarihsel devrimci rolünü kavraması ve oynaması olanaksızdır. O, bu yeteneği; sadece “sınıfların bugün nasıl ve hangi yönde hareket ettiklerini değil, aynı zamanda yakın gelecekte nasıl ve hangi yönde hareket edeceklerini de anlama” yeteneğini yalnız ve ancak, pratik çalışma ile sıkıca birleşmiş devrimci teori sayesinde kazanabilir.
İşçi sınıfı tarihte bir çok partiye sahip olmuştur, olabilir de. Ancak o, “öncü savaşçı rolünü” yalnızca “ileri (Marksist Leninist) teorinin kılavuzluk ettiği bir parti” ile yerine getirebilmiştir; eğer böyle bir partiye sahip değilse, devrimci bir partisi var sayılamayacağı gibi; onun gerçek bir sınıf olması ve sermaye egemenliği karşısında, kendisinin ve halkın eylemine doğru bir yön verebilmesi asla düşünülemez.
Ama işçi sınıfının teorisi, işçi hareketinin kendiliğindenliğinin bilgisinden çıkmaz. İşçi hareketinin dışında, aydınlar arasında oluşur ve bu aydınlar ve bilinçli işçiler aracılığı ile işçi hareketine taşınır. Öte yandan teori, bir kez oluştuktan ve öğrenildikten sonra öylece kalmayacağı gibi; teorik mücadele de, pratiğin ihtiyaç ve taleplerine sıkı sıkıya bağlanmış kesintisiz bir mücadele olarak yürütülebilir. Teorik mücadele; işçi sınıfının sermaye ile savaşının, politik mücadelenin belirleyici olduğu ve “uyumlu yürütülen” üç (diğeri ekonomik) mücadele biçiminden biridir.
Bunlardan çıkan ise şudur: teorik alandaki mücadele, bir kitle yayın organının dar olanaklarına ve düzensiz yayınların sınırlarına hapsedilemez; bunun için düzenli yayınlanan ve gittikçe çoğalan özel organlar gerekir. Yükselen liberalizmin kışkırttığı görülmemiş kaçış ve piyasa sosyalizmi dalgası; bu dalganın genç aydın kuşaklar ve örgütlü ve ileri işçi kamuoyunda yarattığı ideolojik tahribat dikkate alındığında, teorik alandaki düzenli yayınların önemi daha da anlaşılır olur.
İşçilerin partisinin kullanma olanağına sonuna kadar sahip olduğu teorik ve kültürel yayınlardan daha önce söz ettik. Akıllara, teorik olanını anladık da, burada kültür organları neden söz konusu ediliyor diye bir şey takılabilir. Yeniden belirtelim: bugün Marksizm Leninizm her cephede yeniden savunulmak zorunda. Başta devlet kurumları ve partiler olmak üzere sermayenin; iktidarının teorik, tarihsel ve kültürel temellerini (uluslararası olarak da) yenileme çizgisi izlediği ve kültür cephesinde görülmedik çapta bir saldırı kampanyası yürüttüğü ise güncel bir olgu. Ayrıca: teorik mücadele alanı, salt siyaset ve ekonomi ile doğrudan bağlantılı konularla sınırlı bir alan olarak görülemez; bu alan, kültürün11 bütün cephesini; bütün dallarıyla bilim ve sanat alanlarını bütün yönlerden kucaklar.
Daha fazla uzatmaya gerek yok; işçi sınıfı partisinin sermaye ile teorik mücadelesi, hayatın bütün bir cephesi boyunca yürüyen geniş kapsamlı bir mücadeledir. Ve bu mücadelenin çok sayıda organ12 talep etmesi doğaldır. Öte yandan, teorik alandaki mücadele ve teorik organların amacı; sadece işçi sınıfının ileri teorisini “yayınlamak”, ileri işçiye ve kültür dünyasına “iletmek”le asla sınırlanmaz.
Çeşitli materyallerde yer aldığı ve konu dışı olduğu için, burada teori ve kültür cephesindeki mücadelenin konuları ve (gözden kaçmaması son derece önemli) içeriği üzerinde durmayacağız. Burada gerekli olan şunun iyi anlaşılması: Teori ve kültür cephesindeki mücadele, salt propaganda yapmakla sınırlı bir mücadele olarak görülemez: O, Türkü ve Kürdü ile yetişkin ve genç aydın kuşaklar arasında; bilim ve sanat dünyasının diri yeni güçleri ve üniversitenin politik hayata uyanan genç kitleleri arasında geniş çaplı yeni (bir bölünme) Marksist Leninist kümelerin oluşmasını13; bu kümelerin, işçilerin mücadelesinin ortaya çıkardığı, ön plana sürdüğü yeni ileri işçi güçleriyle birlikte emeğin parti ve örgütünün yenilenmesi ve yeniden inşasının entellektüel cepheden gelen dayanakları olmasını öngören, amaç haline getiren bir çalışma olarak ele alınan ve yürütülen bir mücadeledir. Teorik mücadele, kuşkusuz ve ancak; işçi partisinin pratik politik hedeflerine ve örgütünün yeniden kuruluşu çalışmasına bağlanabildiği oranda bir anlam kazanır.
İşçilerin partisinin merkezi yönetici organı ve teori ve kültür cephesindeki mücadelenin de esin aldığı temel yayın kuşkusuz politik14 gazetedir. Ancak bu, teori ve kültür alanındaki organların ikincil veya tali olması anlamına gelmez; bu organlar, madalyonun öteki yüzü gibi, birbirlerine bağlıdır ve aynı derecede önem taşırlar. Hiç unutmamak gerekir: teori ve kültür cephesindeki mücadele ve yayınlar olmadan; devrimci bir akım olmak ve devrimci bir hareket oluşturmak olanaksızdır.
Hep bilindiği, tekrar tekrar söylendiği gibi, parti, sosyalist (aydın hareketi) hareketle işçi hareketinin birliğidir. O ancak bu yoldan, proleter görüş açısı ve hedeflere sahip olabilir ve ancak bu sayede bu görüş açısı ve hedefleri koruyabilir.    
Örgütün devrimci nitelik ve yetenek kazanmasının; partinin Marksist Leninist teoriyi özümseme ve proleter hedefleri korumasının temel olanağı, teori ve kültür cephesindeki mücadeleyi; her yeni dönemde yeniden kurulmada dayanacağı yeni genç aydın ve işçi güçleri oluşturma ve çoğaltma amacıyla yürütmesinde yatar. Yeniden vurgularsak: pratikle sıkı sıkıya bağlanmış teorik mücadelenin işçi sınıfı ve partisi için taşıdığı anlam burada belirtildiği gibidir. Ve bu belirtilenler, aynı zamanda kuşkusuz, teori ve kültür cephesinde mücadele veren yayın organlarının; partinin kuruluşu, yaşamı ve örgütünün çalışmasındaki önemini de açıklar.
Bu noktada soru şu: teori cephesindeki mücadelenin önemi açık olmasına; hareket ve partimiz teori ve kültürün önemini anlayan bir tutumla hareket etmesine karşın onun örgüt ve görevlileri bu alandaki mücadele ve organlara gereken ilgiyi gösteriyorlar mı? Gevelemeden belirtelim: tıpkı yukarıda gazete ile ilgili olarak belirtildiği gibi; örgütlerimizin teoriyi öğrenmeye, teorik mücadeleye; organ ve araçlarına gereken önemi verdiğini15 ve onları kullandığını söylemek olanaksızdır.
Söz konusu alanla ilgili organların güncel olaylar, sorunlar ve mücadele ile bağları ve belirlenmiş bir çizgiyi takip etmedeki zayıflıkları vs. eleştirilebilir. Fakat, teori ve kültür cephesindeki mücadelenin temel sorunları bunlar değildir; hatta denilebilir ki, örgütlerin teorik ve kültürel mücadele ve organları karşısındaki tutumları, bu alan ve organların daha iyi olmasının önündeki en önemli engeldir.
Bu bir abartı değil, zira durum ortada: Partinin teori ve kültür cephesindeki mücadele ve eğitim çalışmasının yenilenmesi ile ilgili hedefleri bilinmesine karşın, örgütlerin ilgili organlar karşısındaki tutumlarını halen kendiliğindenlik karakterize ediyor. Teorik ve kültürel yayınların örgütlerde (eğitim çalışmalarında değerlendirme, örgütte ve ileri çevrelerde düzenli dağıtma vs.) gereği gibi kullanılmamaları bir yana; bu organların çoğu yerde ve çoğu zaman çevrelerimizin ilgi alanına hiç girmediği durumlar dahi yaşanıyor. Bunları isteyen alıyor, istemeyen almıyor; isteyen şöyle böyle okuyor, istemeyen okumuyor. Örgüt görevlileri, bazen (örgütte dağıtımı için) bazı girişimlerde bulunsa da; ilgili organlar çoğu zaman, “karşılıklarının dönüp dönmemesi”yle tartışma konusu oluyor vs. vs., diyebiliriz.
Bir kesim bu organlara düzenli ilgi gösterse de, genel durum böyle, ve bu, ancak “vahim” sözcüğü ile karşılanacak bir durum. Ve tıpkı gazete karşısında olduğu gibi; teorik ve kültürel yayın ve organlar karşısındaki tutum da tepeden tırnağa değişmek zorunda. Aksi takdirde, proleter ve sosyalist karaktere sahip; devrimci mücadele kapasitesi ve yeteneği taşıyan bir örgüt16 olmak olanaksızdır.
Perspektif, uzak görüşlülük, ufuk zenginliği, inanç sağlamlığı kazanma gibi ihtiyaçların; deneyim ve tecrübe kazanma ve çalışmadaki atalet, verimsizlik ve ilkelliği aşma vs. ile ilgili sorunların teorik zaaflar, teorik ve kültürel organlar karşısındaki tutum ve eğitimsizlikle de sıkıca bağlı olduğu açıktır. Ayrıca şu da bir olgudur ki, örgütün bir çok organında ve bir çok çevrenin bilincinde; antiemperyalist, demokratik, sendikal vs. taleplerle sosyalist ülkü ve hedefler birbirine karışmakta; işçilerin parti birliğinin, sosyalist hedefler üzerinde bir birlik olduğu görüşü kendiliğinden bulanmakta, giderek kaybolmaktadır. Devrimci bir işçi partisinin; söz konusu türden zaaflara boyun eğemeyeceği ve böyle bir ideolojik bulanıklığa izin veremeyeceği, konuyla az çok ilgili herkesçe kolaylıkla anlaşılabilir.
Ufuksuzluk, ilkellik, verimsizlik ve sözü edilen öteki zaafların gerisinde yatan nedenlerden biri; kuşkusuz teorik gerilik, eğitimsizlik ve piyasacılıktan güç alan teorik görüş açısı zaaflarıdır. Öte yandan, işçi sınıfı davasına inanç kör bir inanç değil, “bilimsel temelli bir inanç”tır; ve partinin teorik görüş açısı, platformu ve mücadelesinin bir yönü olarak kesintisiz, koşulların gereklerine göre yenilenen bir teorik eğitim çalışması, eğitim görmüş ögeler için bile vazgeçilemez görevdir.
Bütün bunlardan çıkan ise ancak şunlar olabilir: Örgütlerin, teorik alandaki mücadele; teorik ve kültürel organlar ve basım yayın ürünleri karşısındaki tutumu baştan aşağı ve bütün yönlerden değişmek, doğru bir temele oturmak zorundadır. Örgütün (kadro, görevli ve üyelerinin ve yetişmekte olan genç kuşaktan militanların) niteliği, karakteri vb.’nin sağlamlaşması ve çalışmadaki baş aşağılık, atalet, ilkellik, istikrarsızlık ve verimsizliğin aşılması için, bu değişim zorunludur.  
Teorik ve kültürel organların örgütün çalışmasında kullanılması için atılması gereken adım ve yerine getirilmesi gereken görevleri şöyle sıralayabiliriz.

İleri işçiler ve aydın kuşaklar arasında düzenli dağıtım
Örgüt organlarının gündelik faaliyetinin bir yönü olarak; işyeri, mahalle, okul vb.’de gazete dağıtımı yapılan işçi ve emekçiler arasında, çevrelerimiz dışındakiler dahil ileri ögeler içinde (çalışılırsa ihtiyaç olduğu görülür) ve aydın ve gençlerin ileri çevrelerinde teori ve kültür organları ve “ek” düzenli dağıtılmalıdır.
Bu iki nedenle zorunlu: Bunlardan ilki, liberal ideolojik saldırı ve sınıf dışı “sosyalizm” karşısında, toplumun entellektüel hayatının üreticisi kesim ve ileri işçi kitlesinin bilimsel sosyalist alternatifin birikimiyle (partimiz adına) desteklenmesidir. İkincisi ise, bu organların, (gazetenin yanında) toplumun yetişmiş ileri ögeleriyle bağ kurma, onları çalışmaya (bilim, sanat dünyasındaki ve genç aydın kuşaklardaki materyalist ve sosyalist birikim ve enerjinin sınıfa katılması ve Marksizmin yeniden savunulması mücadelesine) çekme ve partide örgütleme aracı da olmalarıdır.
Bu, parti çalışmasının gerçek bir çalışma olmasının yanında; bilim ve sanat dünyasının diri güçleri ve eğitim gören genç kuşakların dönüşümü ve yeniden inşa çalışmasında, sınıfın saflarına katılmaları yönündeki başlangıç görevidir. Çalışmanın bu görevlerini ihmal etmek; sınıfın ve partinin (hareketin devrimci niteliği ve karakterinin) entellektüel dinamiklerinin baltalanması ve hayat damarlarından birinin tıkanması demektir. Bu organların dağıtımı ve çalışmadaki kullanımını yeniden planlamak, ısrar ve istikrarla yürütmek bir zorunluluktur.

Örgüt ve çevrenin eğitiminde bilinçle kullanılması sorunu
Teorik ve kültürel organlar ve basım yayın ürünlerinin dağıtımında merkezi yeri kuşkusuz, örgüt içinde ve çevre örgütlerindeki dağıtım oluşturur. Öte yandan, örgüt içindeki bu yayınlarla ilgili görevleri dağıtımla sınırlamak yanlıştır. Bu organların, hareketin (gazetenin ve politikanın) ve çalışmanın ihtiyaçlarına bağlanan bir teorik ve siyasal eğitimin temel materyalleri olarak kullanılması da gerekir.
Örgütlerin hareket içindeki rollerini oynayabilmesi için; her günkü pratik çalışmanın parti çizgisi düzeyine çıkması, en azından yaklaşması gerekir. Programatik ve stratejik hedefleri hiçbir durumda kaybetmeme; taktik anlayış ve manevra yeteneği sahibi olma; burjuva ve gerici olanı ilerici ve demokratik, antiemperyalist ve halkçı olanı proleter ve sosyalist olandan ayırmanın bilgi ve bilincini elde etme; bağımsız çalışma içinde ittifaklar bulma, demokrasi ve özgürlüğün ve işçi sınıfı ve sosyalizmin güçlerinin büyümesi, nihai hedeflerine doğru ilerlemesi için her yedekten, her olanak ve araçtan yararlanma yeteneği kazanma vs. vs.. Bütün bunlar, bilinebileceği gibi, kuşkusuz burjuva teorilerin üstüne çıkan; ülkede ilericilik, demokrasi ve sosyalizm adına birikmiş bütün ileri kültürü kendisine maleden, özümseyen, eleştiren bir teorik ve kültürel gelişmeyi zorunlu kılar. Bu nedenledir ki, örgütlerin, sistematik olarak (bireysel ve kolektif çalışma içinde) yürütülen bir eğitimi, çalışmalarının ana görevlerinden biri haline getirmeleri zorunludur. Ki, teorik ve kültürel organların ve basım yayının (gazete temeldir, fakat bu yetmez) yayınlanış ve faaliyetinin en temel (kuşkusuz tek değil) nedenlerinden biri burada yatmaktadır.    
Partiye doğal olarak Marksist eğitimi olmayan işçi, emekçi ve17 gençler katılıyor. Öte yandan, koşullar sürekli yenileniyor; gerek bu durum, gerekse gerici ideolojik saldırıların süregiden artışı, yetişmiş ögelerin eğitimlerinin de kesintiye uğramaması gerektiğini pratik pek çok veriyle ortaya koyar durumdadır. Kolayca görülebilir: düzenli yürüyen bir eğitim olmadığında; siyasal körlük ve yeteneksizliğin, darlık, atalet ve verimsizliğin, sektarizmle iç içe geçmiş sıradanlaşmanın ve nihayet yüzeysel, skolastik slogancılığın egemen olması kaçınılmazdır. Nereden bakılırsa bakılsın; örgütteki teorik ve siyasal eğitim, teori ve kültür cephesindeki mücadelenin merkezi halkasını oluşturmaktadır. Sorun şu ki, teorik eğitim adına; hareketten, gündelik çalışmadan kopmamak, akademizmin yörüngesine düşmemek gerekir. Eğitim çalışmasının, “görevlendirme ve iş” temeline oturan; hareket ve çalışmanın sorunlarına karşı mücadeleye bağlanan bir çalışma olduğu gözardı edilemez.

Yazarak kullanma sorunu
İlgili organların niteliğinin güçlenmesi ve işlevlerini en ileriden yerine getirmesinin en önemli koşulu, somut yaşamla, canlı hareketle ve yürütülen çalışma ile olan bağlarının gelişkin olmasıdır. Bu bağ olmadığında veya zayıf olduğunda, bu organların işlevlerini gereği gibi yerine getiremeyecekleri tartışılamaz. Hareket içinde yer alan yetişmiş ve yetişmekte olan güçler; örneğin, şu veya bu alanda, şu veya bu (siyasal veya kültürel) eylemi veya çalışmayı ya da örgütü örgütleyen, yöneten örgütçü işçi ve devrimci militanlar; aynı şekilde tutarlı materyalist ve çalışmaya bir şekilde katılan Marksist aydın ve genç aydınlar, bu organlara giderek genişleyen şekilde yazmalıdır. Bu, ilgili organları aktüel sorunlar ve toplumun (ve çalışmanın) dönüşüm çizgisine daha geniş bir cepheden bağlayacağı içindir ki, onları daha canlı, içerikli, etkin ve hayatın içinde olan herkesçe daha istenilir kılacaktır.
Sorumluluklar alarak hareketi ve çalışmayı örgütleyen militanlar ve belli bir alanda çalışan, eğitim gören, uzmanlaşan genç aydınlar için, sorumlulukları ve yaptıkları işle ilgili olarak bu organlara yazmaları onlar için bir eğitimdir de. Öte yandan, yayınların yazılarak da kullanımı; yayın redaksiyonları ve bu yayınlarda yazan yetişmiş (bilimci, sanatçı, politikacı vb.) aydınların, enerjilerini en yararlı olacakları gerçek sorunlara doğru yöneltmelerinde bir dinamik de oluşturur.
Teorik ve kültürel organların kullanılışının üç biçimi ve görevleri işte bunlardır diyerek sonuca gelmiş bulunuyoruz. Yeniden söylersek; ileri çevreler arasında dağıtma, örgütte eğitim aracı olarak kullanma ve yukarıda söz edildiği gibi düzenli yazma: parti örgütlerinin teorik ve kültürel organlar karşısındaki görevleri böyle şekillenir, diyebiliriz. Bunların gerekleri yerine getirilmediğinde, bu organların örgüt tarafından herhangi bir kullanılışından söz bile edilemez. Oysa bu, kuşkusuz kitleler ve örgüt içindeki çalışmanın yarım bir çalışma olarak kalması anlamına gelir.
Tıpkı gazete ile ilgili olduğu gibi; örgütlerimiz bu organlar karşısındaki tutumlarını değiştirmek ve onları kullanmayı asgari de olsa başarmak zorundadır.

-III-
BAŞARMA VE DEĞİŞİM OLANAĞI
Bu yazıda siyasal, teorik ve kültürel alandaki mücadele ve bu alanlarda mücadele eden yayın organlarının işlev ve kullanılış biçimleri tartışıldı. Ama okurun da görebileceği gibi; yazı aslında, kısmen de olsa (kitleler arasında ve örgüt içindeki) parti çalışmasını ele alıyor ve tartışıyor. Bundan çıkan ise açık ki şudur: Politik kitle yayın organı temel olmak üzere, yayın organları dağıtımı ve bunların çalışmada kullanımını temel almayan; bu organları merkezine koymayan bir çalışma, politik çalışma ve bir (işçi partisi açısından) parti çalışması olamaz. Dolayısıyla, yayınsız (apolitik) “koşturma”ları bitirmek; enerjiyi, yayınların dağıtımı ve kullanılışına yoğunlaştıran gerçek politik çalışmaya geçmek artık zorunludur.
Örgütlerimizin, genel olarak çalışma ve özel olarak da yayın organları karşısındaki tutumlarının değişmesinin zorunlu olduğundan çokça söz ettik. Peki, bu tutum değişikliği; belirtilen çizgi temelinde çalışmaya geçmek ve başarıya ulaşmak için yeterli midir? Değişim ve başarının ilk koşulu, kuşkusuz, neyi değiştireceğini ve hangi hedefleri güttüğünü bilmek ve ısrarla çalışmak. Ancak, bir şey daha var ki, bu, gözden asla kaçmamalı: yayınların dağıtımı veya kullanılışlarının öteki görevleri adına, kitle hareketinden; gündelik hareketin sorun ve taleplerinden ve hareketin ve işçilerin örgütlenmesinin gündelik görevlerinden kopmamak; aksine, başta gazete olmak üzere, yayın organlarının her birinden, çalışılan alan için sonuçlar çıkarmak, somut görevler belirlemek, üstlenmek ve sebatla yerine getirmek gerekir.
İşçi ve emekçi hareketinin teşvik edilmesi, ilerletilmesi, örgütlenmesi; bu hareketi örgütleyen ileri işçi kitlesinin girişkenlik ve bilincinin geliştirilmesi, taze bir güç olarak partide birleştirilmesi, örgütlenmesi.. Bütün yayın organları ve örgütlerin yayınları gündelik olarak kullanmaları ile ilgili çalışmasının; işçi ve emekçilerin mücadelesinin gelişmesi ve ileri işçilerin parti olarak örgütlenmesinin her günkü görevlerine ve bu görevlerin eksiksiz yerine getirilmesi hedefine sıkıca bağlanması. Örgütlerimiz ve organlarımızın varlık gerekçesi, çalışmanın zemini ve hedefleri böyledir; bu gerekçe, zemin ve hedeflerden kopan bir çalışma, çalışma değildir. Başta gazete, yayın organlarının; yayınların dağıtımı ve kullanılışının ve tüm çalışmanın bu zemin ve hedeflere bağlanmasının zorunlu olduğu asla tartışılamaz.
Öte yandan, çalışma ile ilgili tespitler yapan; değişimin, “herkesin kendisi için sonuçlar çıkarması ve görevler belirlemesinden geçtiği”ne dair sürekli laf geveleyen; ama tutum değiştirme, rolünü üstlenme, enerjiyle işe sarılmada kendisi için bir sonuç, bir görev çıkarmayan; bunca lafa karşın eski konumunda durmayı alışkanlık haline getiren anlayış ve tutumdan kurtulmak, kaçınmak da gerekiyor. Bu anlayış ve tutum; son yirmi yılın beslediği en geri, en oportünist tutumdur. “Değişim ve dönüşüm” üzerine her şeyi kabullenme; vaazlar verme ama, değişimi de, dönüşümü de, görev ve işi de kendi dışında görme bir alışkanlık. Açık: hedefe varan bir hamle ve başarı için, bu alışkanlıklara karşı savaş hayati önem taşıyor.
Dünyadaki, bölgemiz ve ülkemizdeki gidişat görülemez değil. Bir yandan işçi, emekçi ve gençlik hareketi hemen her yerde gelişirken; öte yandan sermaye ve karşı devrim yeni mevziler kazanarak ilerliyor. Dünyada da olduğu gibi, bölgemizdeki belirsizlikler artıyor, gerginlik etkenleri belirginleşme ve çoğalmaya devam ediyor.
Türkiye, dünyadaki bu gidişattan en fazla etkilenecek ülkelerden biri. Gidişata müdahale edebilecek ve her şeyi değerlendirecek yetenekte; dayanıklı, dirençli ve ihtiyaca göre büyüyen bir örgüt olacaksak, eldeki olanak ve organların belirtilen anlayış ve çizgi temelinde verimlilikle kullanılmasının başarılması zorunlu.
Örgütler ve yetişkin ve genç parti kuşaklarının işçi sınıfı ve halkın davasına bağlılığından ve sınıfın ve halkın olanaklarını en iyi şekilde değerlendirmeyi başarmak üzere azim ve coşkuyla hareket geçeceğinden kuşku duyulamaz. Gazete ve öteki organlar karşısındaki tutumun değişmesi ve bunların çalışmanın yetenekle kullanılan araçları haline getirilmesi için harekete geçilmesi: işçi ve halk hareketine en ileriden yardım pozisyonuna geçmek için atılması gereken ilk adım budur.      

Dipnotlar:
1Çok uluslu ülkelerde, politik kitle gazetesi içeriğinde kuşkusuz ulusal sorunu gözetecektir; buna karşın, ilgili bölge içinde ayrı bir kitle yayını da gerekir.
2Ezilen ulusun işçi örgütü için kültürel ve teorik organlar da olacaktır ve bu organlar kuşkusuz örgütün bütününün organları olarak görülmeli ve bunlar sadece bölge için değil, işçi sınıfının bütününün eğitiminde işlev görmelidirler.
3Girişimleri hareketin gelişim seyri belirlese de; genel kural olarak Marksist hareketi ilk oluşturma girişimleri (propaganda), teorik veya teori ağırlıklı organlarla başlar. Kitle organının nasıl geleceğini belirleyen sonraki gelişmedir.
4Kürt illerinde örgütlenmenin iskelesi ve çalışmanın temeli olarak bölgesel yayınlar, merkez organın yanında birinci planda rol oynamalıdırlar.
5Bu yeteneklerin kazanılmasında, kitle gazetesi temel olmakla birlikte, bu, kendi başına yetmez; bunun üstüne ulusal-bölgesel yayınlar ve teorik ve kültürel organlar ve bunlar temelinde yürüyen öteki çalışmalar da konulmalıdır.
6Örgütün gazete ile ilgili tutumu kuşkusuz sadece burada konulduğu gibi değil; ama anlaşılacağı gibi, sorun ciddi ve zaaflar en ileri noktadan kavranmalıdır.
7Bu gruplar, geçici olarak kurulup dağıtılan gruplar olarak, gazeteyi tanıtmak ve hareket sokağa taştığında, oraya ulaşacak sokak satışları için olmalıdır.
8Eğer bu sorun aşılamazsa, gazetenin işçi ve emekçiler arasında üst sınıf devrimcisi bir gazete olarak algılanması kaçınılamazdır ve bu ciddi bir tehdittir.
9Klasikler ve ciddi partiler işçilerin ve halkın birliğine her şeyden çok önem verirler.
10Gericilik dönemlerinde kitle hareketi neredeyse yok gibidir ve geçici olarak işler çoğunlukla, ama geçici olarak böyle yürür.
11Kültür cephesindeki gündelik mücadele, kitle gazetesi ile yürütülür; kültür organı, ağırlıklı olarak teori ve eğitim alanında değerlendirilecek bir organdır.
12Ek böyle (ama Marksizmin temellerinin derinlemesine kavranması bakımından son derece önemli) bir organ; hareket ilerledikçe, teorik mücadeleye katılacak, faydası olacak başka organlar da gerekebilir.
13Bu kümelenmeler, hem özgün, bağlantı halinde ama ayrı hareketlerin, hem de kendi özgünlükleri ile tek bir hareketin bileşenleri olarak kavranmalıdır.
14Siyasal, teorik ve kültürel organlar denildiğinde, ulusal bölge örgütü için inşa edilmesi gereken organlar da kastedilmektedir. Okur yazının organlarla ilgili bütün değinmelerini de böyle anlamalı, değerlendirmelidir.  
15Elbette bu organlara, şu veya bu kadar önem veren örgüt veya kişiler var; ama ne var ki bunlar genel durumu yansıtmadıkları gibi, bu durum, bu organların gereği gibi kullanıldığı anlamına da gelmiyor.
16Bunun için, gazetenin vazgeçilmez ve temel olduğu, ancak bu hedefleri başarmak için gazetenin yetmediği daha önce belirtilmişti.
17Parti platformu ve içinden geçilen dönemden dolayı, böylesi katılımlar sürekli ve geneldir; bu durum, görevlendirme, çalışma içinde yardım etme ve eğitim çalışması sorununu daha yakıcı hale getirmektedir.

Güncel örgütsel sorunlar üzerine

Çalışmanın genel çizgisi ve değişik yönleri basınımızda çokça işlendi. Örneğin, temel çalışma alanlarının büyük fabrikalar, işyerleri ve büyük sanayi siteleri olduğu herkesçe bilinir. Ayrıca, semt ve mahalleler, öğrenim kurumları, sendika ve kitle örgütleri vb. alanların asla ihmal edilemeyeceğinin altı hep çizilmiştir.
Öte yandan, çalışmanın olduğu gibi, örgütlenmenin temel alanlarının da bu alanlar; sendikaların, gençlik ve kadın örgütlerinin ve ekonomik veya kültürel öteki örgütlerin; bunlarla birlikte, parti ve parti gençliği örgütlerinin kurulup çalıştığı alanların da fabrikalar, işyerleri, sanayi siteleri, kurumlar, öğrenim kurumları ve semt ve mahalleler olduğu üzerinde de aksatmaksızın durulmuştur.
Açıktı: kitlelerin hareketi ve örgütlenmesinin ilerlemesi; Türkü ve Kürdü (ve kadını ve erkeği) ile ileri işçi, emekçi ve gençlik çevrelerinin parti ve pzarti gençliği örgütü olarak örgütlenmesi için, uygun araçlara ihtiyaç vardı. Bunlardan en önemlileri, kuşkusuz siyasal kitle gazetesi ve süreli-süresiz öteki yayınlardı. Bu yayınlar olmadan, politik bir çalışma ve örgütlenme asla olanaklı olamazdı.
Olgular ortada: bu organların örgütlenmesi için gerekenlerin yapılmasıyla kalınmadı; çalışma ve örgütlenme tarzımızın başlıca sorunları, her bir yayın organının çalışma içinde ve örgüt yaşamındaki yeri bütün yönleri ile ele alındı. Kitle gazetesi, gündelik olarak nasıl kullanılacaktı; teorik-kültürel organlar, çalışmanın proleter bir çalışmaya dönüşmesinin önündeki engellere karşı nasıl mücadele edecek, hangi eksiklikleri giderecek, neleri geliştireceklerdi; bunlar gereği gibi değerlendirildiğinde, örgütümüz hangi olanakları nasıl kullanacak, mevzilenme ve çalışmasını, yenilenmiş bir temel üzerinde ve ne şekilde örgütleyecekti? Çalışma ve örgütlenme tarzının başlıca bütün sorunları; geride kalan ve kısa da sayılmayacak bütün bir dönem boyunca, yayınların her birinde derinlemesine işlendi.
Bu çabalara karşın, örgütlerimizin yenilenmiş bir temel üzerinde, taze güçlerle beslenerek yeniden örgütlenmesinde, atılabilir adımların atılabildiği söylenemezdi. Organların işlevlerine uygun olarak ele alınamadığı; örgütlerin, işçi ve halk hareketinin dinamiklerini kullanmasına gereğince yardım edemediği ortadaydı. Bazı ileri adımlar atılmış olsa da; gerçekte birçok bakımdan geriye düşülmüştü ve çalışmada nitelik ve verimin iyi olmadığı görülüyordu. Açıktı: üst tabakacı hastalık ve alışkanlıklardan kurtulmak; çalışmamızı, gerçek politik bir çalışma düzeyine çıkarmak; örgütlerimizi işçiler arasında, onların ileri kesimleriyle birlikte yeniden inşa edecek olan “yeni bir hamle” yapmak ertelenemez bir ihtiyaçtı.
Bazı dezavantajlara karşın, gereken birikim oluşmuş, koşullar iyiden iyiye olgunlaşmıştı; bu kez iyi sonuçlara ulaşılarak, örgütümüzün yeniden mevzilendirimesi ve çalışmamızın gerekli çalışma düzeyine çıkarılması başarılabilirdi. Aslında, “başarılabilir” demek doğru değildi; zira, bütün koşullar olgundu ve başarmak zorunluydu. Tek bir sorun vardı: doğru halkayı kavramada ısrar, enerji ve girişkenlikle çalışma! İleri gitme ve hareketi ileri götürmenin temel koşulu bugün bu idi.
Doğru halka, aslında siyasal kitle gazetesi; onun “örgüt çalışmasının temeli yapılması” ve “gündelik çalışmanın temel aracı olarak kullanılması” idi.
Bunun baştan bu yana “biliniyor” olmasını burada bir yana bırakıyoruz. Bugün önemli olan, örgütlerimizin başlatmış olduğu “yeni hamle”nin başarıya ulaşması. Gazetenin, (dağıtıldığı çevrelerin sistematik şekilde genişletilerek) her alanda gündelik olarak dağıtılması; söz konusu alandan (işçi ve emekçilerin yazma ve tartışmalarına da önem verilerek) gazeteye (mektup, haber, inceleme, röportaj) düzenli olarak yazılması; okur işçilerin gazetenin okunması, tartışılması, ilgili alan için görevler çıkarılması için ve gazete dağıtıcıları (ve giderek parti organları) olarak çalışmaları amacıyla kümelendirilmesi. Gazetenin “çalışmanın temeli” yapılması ve “gündelik olarak” kullanılması”ının anlamı işte bu görevlerde dile geliyordu; ve bunların gerekleri yerine getirilmediği takdirde, “çalışma” adına ne yapılırsa yapılsın, ileri gitmek ve herhangi bir başarı elde etmek olanaksızdı.
Bu nedenledir ki, geçmiş yıllarda yapılan çalışma, bu anlayış temel yapılarak yeniden eleştirildi. Çalışmamızı tahrip eden alışılmış biçimlerin terkedilmesi; görevli ve örgütlerimizin, “kitle organı karşısındaki görevler”e uygun şekilde yeniden mevzilendirilmesi; işçi ve emekçilerin ilerlemesi ve onlar arasındaki parti örgütlenmesi “işleri”nin, bu yayın organının “kullanılışı”na bağlanması zorunlu idi. Dolayısıyla parti: salt geçmiş çalışmanın eleştirisini yapmakla kalmamış; geçen yaz başından itibarenki dönemi, “yeni bir hamle” dönemi olarak ilan da etmişti. Bu, kuşkusuz, “kitle yayın organının (tabii ötekilerin de) doğru kullanılışı”nın öğrenileceği ve örgütsel dönüşümdeki değişikliklerin çalışmanın egemen unsuru haline geleceği döneme kadar yenilenerek sürecek bir “kampanya”ya başlama demekti.
Bilindiği gibi, bu kampanya açıldı ve yaz boyu sürdürüldü. Nitekim, sorunun ciddiye alındığı ve işlerin az çok takip edildiği yerlerde, gazetenin kullanılışı yönünde belli adımların atıldığı ve bazı sonuçların elde edildiği bir olgu. Buna karşın, kampanyayı ciddiye almayan ve göreve sıkı sarılmayan yer ve bölgeler de oldu; tutumları, bunların bir mesafe kat etmelerine tabii ki engel olacaktı.
Bu dönemle ilgili bir olgu şu idi: kampanyanın başlatılıp sürdürüldüğü aylar, yaz-tatil (ve durgunluk) aylarıydı ve öne sürülen “mazeretler” belki kabul edilebilirdi. Ama bu aylar artık çoktandır geride kaldı; örgütün durumunu değerlendiren parti, yapılan çalışmaya düzeltici eleştirilerde bulundu ve kampanyayı yeniledi. Artık “mazeret” yok; herkes işine enerjiyle sarılmak ve ileri gitmek zorunda. Şu sanırız açık: aksi yönde bir tutum tüm devrimci iddiadan vaz geçmek olur.
Yukarıda, örgütlenme çizgimizin kimi yönlerininin altını yeniden çizdik. Kitle gazetesinin, çalışmanın temeli yapılması ve gündelik kullanılmasının anlamına tekrar pahasına da olsa dikkat çektik. Bunlardan amaç, kuşkusuz, genel çizgimizi tartışmak veya bir “kampanya değerlendirmesi” yapmak vb. değildi.
Bunun nedeni, şunların altını özellikle çizmekti: Eğer bir soruna veya bir iki görevine işaret edilmiş ve sorun veya görevin güncel önemi belirtilmişse; bunları, unsuru oldukları çizginin öteki görevlerinden koparmak, çizginin yerine geçirerek biçimselleştirmek ve sonra “uygulamak” adeta bir gelenek. Gene aynı şekilde: söz gelimi politik bir kampanya mı açıldı; sanki ikisi bir arada yürümezmiş gibi, örgüt ve çalışma sorunları ile ilgili (varsa) kampanyayı sönmeye terkeden ve “farkına varmadan” unutan bir anlayışın var olduğu kötü deneylerle görüldü. Özetle: bir tür fetişizm ve ilkellikten ileri gelen bu tür gelenek ve anlayışların, zaaflarımızın nedenlerinden ikisi olduğunu kabul etmemiz özellikle zorunlu.
Doğrudan konumuz olmamakla birlikte; yukarıda yeniden vurgulanmış ve altı özel olarak çizilmiş olan sorunlar, çizgimizin en önemli unsurlarını oluşturan ve bu yazının konusu olarak aşağıda değinilecek görevler açısından önem taşıyor. Yukarıda vurgulanan ve altı çizilenler unutulduğunda; aşağıda vurgulanacak ve altı çizilecek olanların hiç bir anlam taşımayacağı; dikkate alınsa bile, bu dikkate alışın biçimsel kalacağı ve yarar yerine zarar getireceği asla gözardı edilemez.
İşyeri (fabrika, site, kurum, okul vb.) ve yerleşim (sokak, mahalle, semt) esasına göre örgütlenme ve çalışma; bütün çalışmayı, politik gazete temelinde, gazeteyi günlük olarak kullanılır hale getirerek ve alana ilişkin görevleri onun çağrı ve direktifleri üzerinden tespit ederek planlama, yürütme; işçi ve emekçilerin mücadele ve örgütlenmesinin temel aracı ve güvencesi olan gazetenin kullanılışı ile ilgili görevler yerine getirilirken öncü işçi ve emekçilerin bir araya getirilmesi, eğitimi ve parti örgütü olarak örgütlenmesi görevine özel (pratik) bir önem verme. Temeli, bu şekilde anlaşılıp kurulmadığında; başta örgütlenmenin aşağıda söz edilen yönleri olmak üzere, örgütçü çalışma, proleter çalışma tarzı, halkçı üslup, profesyonellik vb. gibi kavramlar, içi boş birer palavra olmaktan öte hiçbir şekilde gidemezler.        

ÇALIŞMA, DENEYİM VE İLERLEME
Parti ve örgüt olmanın koşulları; parti ve örgütüne üye olmanın zorunlulukları; parti görevi, sorumluluğu, disiplini üzerine basınımızda çokca yazıldı. Buna karşın, emeğin örgütünde; ileri işçi ve gençler içinde bu konularda ciddi zaaflar bulunduğu; bunların, bugün örgütteki en önemli sorun olduğu da bir gerçektir.
Klişe olarak söylersek; (her bir sınıf için de) parti, ortak teorik ve siyasal çizgi üzerinde teşekkül etmiş gönüllü bir birliktir. Ama parti, teorik ve siyasal bir birlik olarak kalamaz; o aynı zamanda eylem, irade ve örgüt birliği de olmalıdır.
Bu ve benzeri formülleri hergün defalarca tekrarlayabiliriz; partiyi savunduğumuzu, çağrılarına uyduğumuzu ve bu nedenle de irade, eylem, örgüt birliği vb.nin gereklerine uygun hareket ettiğimizi düşünüp, kendimizi rahatlatabiliriz. Böyle bir şey olabilir mi; işçilerin örgütünde böyle bir düşünce, tutum savunulabilir mi? Partide böyle bir düşüncenin baştan beri bulunmadığı; böyle bir düşünceyi kimsenin hiçbir şekilde savunmadığı, savunamayacağı son derece açık. Buna karşın, örgütte bu düşünceye denk düşen bir tutumun varlığı ve bunun, çalışmamızdaki ilkellik, atalet ve verimsizliğin en önemli nedenlerinden biri olduğu bir sır değildir.
Şunu bir kez daha vurgulayalım: işçi sınıfının partisi ve örgütünün teorik, siyasal ve örgütsel bir birlik ve irade ve eylem birliği olmasının anlamı; ifadesini, parti üyelerinin parti disiplinini tanımaları, örgütün bulundukları alandaki organında görev almaları ve parti aidatlarını düzenli ödemelerinde bulur. Öte yandan, amaçları ve çizgisinin gereği olarak, işçi sınıfının örgütü; işçi ve emekçilerin gündelik mücadelelerine (öncülük işlevini gerçekleştirmek anlamına gelerek, yardım ve destek amacıyla) katılan ve onlar arasında (kesintisiz bir şekilde) günlük çalışma yürüten bir örgüttür. Onun, bu çalışmayı, organlar halinde örgütlenmiş üyeleri aracılığı ile yürüttüğü, yürütmesi gerektiği ise, ayrı bir kanıt gerektirmez.
Buradan çıkan, takdir edileceği gibi şudur: işçi partisi üye ve örgütlerinin partileriyle olan bağları ve parti karşısındaki sorumlulukları; örneğin CHP ile üye ve örgütleri ve gene ÖDP ile üye ve örgütlerinin bağ ve sorumlulukları gibi olamaz. Bunun nedenleri, baştan bu yana çok tartışıldı; bunlar, sınıftan söz eden ve Marksizmi savunduğunu söyleyen hemen herkesçe bilinir; dahası, öteki bütün “sol örgüt”lerden daha çok da işçilerin partisi ve örgütünde bilinir. Bu, kuşkusuz bir abartı değil, bir olgudur; ama, bu sorunun örgütümüzün (evveliyatı olan) bugünkü en temel ve en yıkıcı sorunu olduğu da kuşkusuz abartı değil, bir olgudur.
Bu sorun, emek partisinde, kendini genelde iki tip veya karakter şahsında gösteriyor: İlki, lafızda çizgiyi kabul eden, niçin iş yapmak gerektiğini “güzel” sözlerle “açıklayan”, vaatlerde bulunan, ama pratik işin olduğu yerde bulunmayan, hep gerekçeleri olan müzmin oportünist karakter.. Bu tip veya karakter, gerideki dönemde bolca görüldü ve kısmen de olsa halen de var. İkincisi ise, partiyi kendisinden bulduğu ve inandığı için katılan; buna karşın, politik ortamda egemen olan parlamenter partililik gelenekleri vb. nedeniyle, işçi sınıfı partisinin günlük mücadele ve gündelik iş temelindeki sorumluluklarını anlayıp, başlangıçta tam yerine getiremeyen gerçek işçi, emekçi tip veya karakter. Ki; bunların, geride kalan dönemde, her ilçe ve her ilde onlarca ve yüzlercesinin partiye katıldığı; buna karşılık, büyük bir çoğunluğunun ya partiye “gelmeme” ya “iş yapamama” ya “ilgisizlik, unutulma ve aranmama” veya yukarıda söz edilen “lafazan tiplere benzeme” gibi nedenlerle “ezildiği” ve “kaybolduğu” acı bir şekilde biliniyor.
Kuşkusuz, işçilerin partisinin başka bir karakter ya da tipe denk gelen bir kitlesi daha var: Yöneticiler, işyerleri, mahalle, kurum vb. alanlarındaki görevliler topluluğu ve bunlarla birlikte doğru deneyimler kazanma çabasında olan genç-yetişkin sade üyelerden oluşan işçi, emekçi ve genç kitlesi. Parti örgütünün; bu yönetici, görevli ve işini yapmaya çalışan üye kitlesi ile birlikte; parti bağ ve sorumlulukları ile ilgili olarak sorun teşkil eden ve portreleri yukarıda çizilen “karakter”ler topluluğundan oluşması, canlı yaşamın bir kaçınılmazlığıdır.
İşçi partisi örgütlerinin, şu veya bu şekilde, bu üç katagoriden  ögelerin (aralarındaki oranların dönemlere göre farklılaşması bir olgu) bir bileşkesi olarak şekillenmesi, oportünist katagoriyi  istemesek de, anormal bir şey olarak görülemez. Önemli olan; bilinçli parti kitlesi ve özellikle sorumlu ve yönetici parti görevlilerinin; yukarıda belirtilen iki karakter ve tip gurubu karşısında izleyeceği çizgi ve tutumun ne yönde gelişmesi gerektiğine dair bir bilince sahip olmasıdır. Tarihe ve yakın geçmişe bakan herkes görebilir ki; ne yöne gidileceğini tayin eden , her zaman bu bilinç ve bu bilincin şekillendirdiği pratik  tutum olmuştur.
Partimiz ve örgütümüzde bu “bilinç, çizgi ve tutum” açısından durum nedir? Partimizde çizgi ve istek açısından hiçbir zaman bir zayıflık ve sorun olmadığı söylenebilir. Buna karşın, gerideki yedi sekiz yıla bakan herkes görür: pratikte gösterilen bilinç, izlenen çizgi ve tutumda ciddi zaaflar yaşanmıştır ve giderek azalsa da, bu konularda aşılması gereken hata ve eksikler hâlâ vardır.
Söz edilen bu hata ve eksikliklerin, işçi partisi örgütlerinin yukarıda verilen iki karakter gurubuna ait “lafazan” veya “pasif” üye kitlesinin değil; yönetici organlar, sorumlular, görevliler ve aktif üyelerin pratik bilinç ve tutumlarında ortaya çıkan hata ve eksiklikler olduğu kolayca anlaşılabilir. Lafazanlık ve partiye katılan işçi ve emekçilerin yardım ve eğitim alamaması gibi zayıflıkların, bu hata ve eksikliklerle bağlı olduğu tartışılamaz bir doğrudur.
Günlük çalışmayı enerji ile sürdürmesinin baltalanması; kitle organı başta olmak üzere organ ve araçların yetenekle kullanmasının önlenmesi; günlük harekete, talep edilen düzeyde katılması ve ön plana gelen ileri işçi, emekçi ve genç ögelerle gereğince beslenmesi’nin torpillenmesi: Parti ve örgütün bu türden zayıflıklar yaşamasının en önemli nedenlerinden birinin; sorumlu, görevli ve aktif üyeler kitlesinin anlayış ve tutumundaki bu hata ve eksiklikler olduğu, geride kalan bütün dönemin deneyimiyle de kanıtlanmış bulunmaktadır.
İşçilerin partisinin, “parlamenter bir büro partisi” olmaktan kaçınması; gündelik mücadele yeteneğine sahip, işçilerin ve genç aydın kuşağın ileri kitlesini kucaklayan devrimci bir parti olması zorunludur. Bu, kuşkusuz, kendiliğinden olmaz; yönetici organlar ve görevlilerin, söz edilen hata ve eksikliklerden kurtuldukları; (özellikle bugünlerde) lafazan oportünistle, işini yapmakta yardıma ihtiyaç duyan işçiyi birbirinden ayırt etmeyi öğrendikleri oranda başarılabilir.
Bu türden hata ve eksikliklerin, geçmişte ne şekilde ortaya çıktığı ve nasıl etkili olduğu bir sır değil: Başlangıçta, il, ilçe ve işyeri gibi alanlarda birçok “eski devrimci” lafazan, samimi devrimci kişileri omuzlayıp iteleyerek sorumluluk aldı. Bu, çalışma ve örgütlenmenin çizgi ve kazanımlarını ayaklar altına alarak, birçok yerde ve kısa zamanda örgütlerin birer “büro örgütü” halinde güdükleşmesinin ilk adımıydı. Bunu, “işçi karakterli” ve “kendinden görerek” örgütlere istek ve coşkuyla katılmış işçi, genç işçi, emekçi ve öğrencilerin “görevlendirme”, “görev” ve “iş talep etme” adına kabaca kullanılma ve ezilmeleri izledi. Gerek ilk kuruluş döneminde, gerekse sonraki süreçte; birçok iyi niyetli işçi ve genç, lafazan bürokratlar ve oportünizme özenmeye teşvik edilirken; kimileri umutsuzlukla geri çekilmeye, kimileri ise “bürolara gelemedikleri” için tasfiyeyi kabule mecbur edildiler. Yıllar içinde bu nedenlerle tasfiye olanların; geride kalan parti kitlesi ve çevrelerinden daha geniş bir kesimi temsil ettiğinin söylenmesi, sanırız fazlaca abartı olmaz.
Tabii gülünçtü; bu tasfiye hareketi, gündelik çalışma yürüten bir örgütün üyeleriyle bağını “iş temeline oturtma” ve “kişiyi örgüte karşı sorumlu kılma” adına yürütülmüştü. Olan şu idi ki: “işyeri ve yerleşim esası”na göre örgütlenme boş biçim haline gelmiş, ve büyük ölçüde tasfiye olmuştu; “iş yapabilir” ögeler, bir orada bir burada ve amaçsız ortalık “işleri”nde israf edilmişlerdi. İşyerleri, çoğunlukla, o işyerinde çalışan, harekete yeni katılmış, deneyimlerinde “gündelik çalışma alışkanlıkları” olmayan ve bir yardım görmeyen işçi veya gençlere kalmıştı.
Kısaca söylemek gerekirse: partinin ve savunan ögelerin girişimleri bir şekilde kadükleştirilmiş; çizgisi, deneyimi ve yayın organları adeta yok sayılmıştı. “Uyum içinde” görünen, ama, bilerek veya bilmeyerek “bildiğini yapan”lar eliyle yürütülen türden, uzun süreli bir “savrulma ve tasfiye” dönemi yaşanmıştı.
Aradan geçen süre içinde ve giderek güçlenen mücadeleler sonucunda, inançsız lafazan, oportünist ve sınıf dışı ögelerin büyük çoğunluğu peyderpey açığa çıkarıldı veya “iş” talepleri karşısında tutunamayarak döküldü. Ama şu asla unutulmamalıydı: bu ögeler büyük çoğunluğu ile bugün aramızda olmasalar da; uzun süreli sınıf dışı gelenekten alarak örgütümüze taşıdıkları çizgi; anlayış, alışkanlık ve mevzilenme vb. düzeyinde hâlâ etkiliydi. Eğer işçilerin partisi, gündelik mücadeleye ileriden katılma ve günlük çalışmayı geliştirme yeteneği olan bir örgüte sahip olacaksa, anlaşılması ve altı çizilmesi gereken ilk şey buydu. Bu anlaşılmadığı; artık geride kalmış bu dönemin deneyimlerinden öğrenilmediği ve uyanıklıkla çalışılmadığı takdirde, yapılacak başka hiç ileri bir şey yoktu.
Şu açık: tehdit ve zaaflar geçmişte kalmış şeyler değil, ve şunlar, bugün de önem taşıyor: “Sol”daki sınıf dışılık, kendiliğindenci ve bürokratik partili anlayış ve alışkanlıklar, köklü geleneklere sahip ve kendilerini toplumda sürekli yeniliyor. Bu nedenle ve şu andaki gelişme düzeyi vb. nedeniyle, örgütlerimizin mevzilenme ve çalışması (ileriye gitmesi veya gerilemesi de); neredeyse devrimci deneyim, karakter ve kişiliği olduğu kadar, lafazanlığı, sınıf dışılığı, disiplin tanımazlığı, kaytarıcılığı, emir komuta düşkünlüğünü ve bireyci rekabeti vb. de üretiyor.
Dolayısıyla; parti yönetici organları ve aktif üye kitlesi, başta “devrimci” lafazanlık ve iş kaçkınlığı olmak üzere, bu tür anlayış ve alışkanlıkların örgütteki taşıyıcısı “tip”lerin faaliyetine karşı bir anlayış, refleks ve tutuma sahip olmak ve kendini bu bakımdan da sürekli eğitmek, geliştirmek zorundadır. Bu, kuşkusuz, bu türe giren karakter ve “tip”lere, örgütün yönetici organları, sorumlu ve görevliler kitlesi içinde yer vermemek; nerede çıkarsa çıksın, bu yöndeki eğilim, davranış ve tutumları eleştirmek, düzeltmeye çalışmak; kendini düzeltme ve değiştirmeden kaçınan iflah olmazları ise, cesaretle ayıklamak demektir. Burada önemli olan şudur ki; bu çizginin, kırıp döken kabalıklardan kaçınan; “herkese yapabileceği işi veren” ve “her şeyden yararlanan” bir anlayışla izlenmesi gerekmektedir.
Bir an bile unutmak büyük bir gaflet olur: piyasacı lafazanlığa karşı gerekli uyanıklık gösterilmediğinde; iş kaçkıncısı küçük burjuva anlayış, mevzilenme ve temsilcisi tiplerle “barış içinde bir arada”lık atmosferi örgütte egemen olduğunda, proleterin dışlanması ve devrimci unsurun bozuşması önlenemez. Parti, devrimci bir işçi partisi olacaksa; üyeleriyle bağının “sorumluluk” ve “disiplin” üzerinden şekillenmesi ve örgütünün günlük çalışma yeteneğine sahip bir örgüt olarak inşasının yolu genişletilecekse, unutulmaması gereken ilk şeylerden biri budur.

TEMEL BAZI SORUNLAR
Gerek sekiz yıllık deneyimden, gerekse burada altı çizilenlerden çıkarılması gerekenler nelerdir? Üyelerinin partiye düzenli yaptıkları bir iş üzerinden bağlanması; parti bağ ve sorumluluğunun iş disiplini üzerinden teşekkülü; ve parti örgütlerinin günlük mücadele yeteneği taşıyan örgütler haline gelmesi vb., bunlar kuşkusuz zorunlu. Ancak parti ve örgüt, varlık nedeni olan sınıfa ve kitlesine sıkıca bağlanmadığı; bütün iyi örgütsel özellik ve değerleri, ileri işçilerin partiye hakim olması ve onu hareketin örgütleyicisi olarak geliştirme ve  yönetmede ilerlemesine bağlanmadığı sürece, ileriye doğru bir adım atılmış olmaz. Örgütle ilgili bütün sorunların, işçiler arasında kesintisiz çalışmaya bağlanması her şeyin temelidir.

işçiler arasında mevzilenme ve çalışma
Örgütlerimizdeki sorun, sadece, lafazanlar ve iş kaçkınlarının kötü, çürütücü etkisi sorunu değil; şunları gereği gibi anlamak ve gereklerini yerine getirmek de gerekir: “Sol”da hakim olan mevzilenme ve örgütlenme geleneği; “üst sınıf devrimciliği”, yani yönetici, sorumlu ve görevlilerin etkinliği, kitlelerin uyuşukluğu ve edilgenliği geleneğidir. Bu, bir işçi partisinde, her şeyden önce, temel organlar, görevliler ve partililerin işçilerin dışında yaşamaları; içine kapalı, “büro”lar veya “örgüt işleri” temelinde örgütlenen ve işçiler arasına dışardan gelip giden organ ve kişiler olarak mevzilenmeleri şeklinde dışa vurur. “Sol” gruplara ve tarihe bakan herkes; bu geleneğin, örgütlenme ve çalışma tarzında “değişik biçim”ler yarattığını, buna karşın üst sınıf anlayışının hepsini karakterize ettiğini kolayca görebilir.
Soruna, “iyi” bilinen bir örnekle bakalım: Geleneğe göre, fabrika veya işyerlerinde bir şekilde “kazanılan” işçi veya emekçi, ilgili örgütte örgütlendiği andan itibaren, artık normal bir işçi veya emekçi değildir. Eski doğal çevresinden kopar; onun artık, başka alanlarda “örgütlü” kişilerden oluşan yeni (yoldaşları) bir çevresi vardır; işyerinde çalıştığı halde, zamanının büyük bölümü, dostluk ve arkadaşlık ilişkileri artık, örgüt büro veya çevrelerindeki “bilinçli” yeni dostlara ayrılır.
Bu kişiler, işyerinde bir grup oluştursalar bile, işçi kitlesiyle genellikle eski ilişkilerini muhafaza edemezler; bunlar, artık geniş işçi kitlesi içinde, tek kanallı ve tek yönlü ilişki içindeki (bazen yayın, bildiri dağıtan, sendikal, politik toplantı düzenleyen) bir “koloni”dir; bu koloniye, yeni bir kişi katılsa bile, eski çevrelerini, ilişkilerini, yaşam alanını terk edip, daraltarak katılacaktır. İşçinin daha “devrimcileşirken” veya partiye katılırken sınıfından kopması ve kendini bir şekilde onun üstünde görmesi, bu gelenekte adeta bir kuraldır. Öte yandan, işçi ve emekçiler ve emekçi örgütleri, bu gelenek mensuplarının anlayışı açısından, bir tür tarikat olan “örgütün çıkarları” için kullanılacak bir araçtan başka bir şey değildir; bu nedenledir ki, bunlar, işçiye baskı ve şantaj  yapmaktan asla çekinmezler.
Olması gerekene gelince; bu, aslında yukarıdaki eleştiriler içinde bir şekilde öneriliyor, ama gene de vurgulayalım: bir işçi partisinde, öncelikle de temel örgütlerde, örgütlemekle yükümlü olduğu işçi kitlesinin yaşamından kopuk, kendini ondan tecrit etmiş, ulaşılamaz bir “devrimci örgüt yaşamı” olamaz. Parti örgütünün yaşamı; işçi ve emekçilerin her  günkü yaşamına bütün yönlerden bağlıdır.
Dolayısıyla: kapalı bir koloni gibi veya dışarıdan gelip giderek çalışan bir kişi veya grup gibi “örgütlenerek” değil; işçiler arasına gerçekten katılacak şekilde mevzilenerek ve doğal işçi, emekçi veya gençlik kümelerinin bir mensubu haline gelecek şekilde örgütlenerek çalışmak gerekmektedir. Zira, işçi ve emekçiler arasına katılmanın; onları tanıma, anlama, onlardan biri olmayı öğrenme ve onlar tarafından tanınma, anlaşılma ve kabullenilmenin temel olanağı buradadır.
Konu başlığımıza dönerek söylersek: bu çizgi temelinde hareket edilip, gerekleri yerine getirilmediğinde; bir işçi veya emekçinin partiyi tanıması, kendi örgütü olarak benimsemesi ve ona daha girişken bir şekilde katılması baltalanacağı gibi; katılan kişinin parti bağının “görev ve iş” üzerinden şekillenmesi ve işlerini yetenekle yapmayı öğrenmesinde ona yardım da olanaksız olacaktır. Oysa, parti gerçek bir işçi partisi haline gelecek; onu, bilinçli ve sınıf kitlesi içinde geniş bağlara sahip militanlar olarak örgütlenmiş işçiler yönetecekse; bugünkü örgüt ve görevlilerinin, partiye katılan işçilere içten bir yardımı zorunludur. Geçmişte olup bitenlerden çıkarılması gereken derslerden ilki, kuşkusuz bu olacaktır.

sorumlu yöneticilik, mevzilenme ve örgütleme
İşçi ve emekçiler arasındaki mevzilenme, örgütlenme ve çalışmadaki üst sınıf etkisi, kendini, sadece temel organlar ve doğrudan kitle çalışması yürüten görevli, sorumlu organ ve kişileri bozuşturmada değil; örgütün bütün yönetici organlarının mevzilenmesi ve çalışmasını çarpıtmada da ortaya koymaktadır. Bu çarpıtma, örgütün işçilerle yakınlaşması ve birleşmesinin baltalanması ve enerji kaybında önemli bir rol de oynamaktadır.
Herhangi bir örgütte böyle bir etki altında olan bir yönetici veya –sözgelimi il, ilçe yöneticisi– sorumlu; işini, partinin şu ya da buradaki üyesi veya alt bir görevlisine yapacağı işi söylemek, planlamak ve zaman zaman giderek veya çağırarak işini yapıp yapmadığını “denetlemek”, yapmamışsa “eleştirmek” olarak görür. Bu anlayış ve tutum, yönetici sorumluluğun; bir alt görevlinin yöneticiliğine indirgenmesi olduğu gibi, örgüt karşısında sorumluluk almaktan kaçınan veya sorumluluğunu başka bir görevliye devreden bir bürokratın anlayış ve tutumunu da ifade eder.
Bu anlayış ve tutumun; aynı zamanda, örgütteki merkezileşme ve hiyerarşinin bürokratik bir “kademelenme” olarak yozlaşmasında önemli bir etken olduğundan kuşku duyulamaz. Parti sorumluluk ve organlaşmasının; parti üyelerinin birbirlerini yönetmesine bağlanan “yönetim araçları” halinde kabuklaşması gibi.
Böyle bir örgütsel yozlaşmadan korunmak kuşkusuz zorunludur ve bu korunma, kuşkusuz olanak dahilindedir. Burada öncelikle altı çizilmesi gereken şu: Hangi sorumluluk mevkii ve hangi sorumlu organ olursa olsun; yönetici organ ve onu oluşturan kişilerin görevi, parti alt organlarını, üyeleri yönetmek değildir; bu organ ve kişiler, bulunulan alandaki işçi ve halk hareketinin bütün yönlerden örgütlenmesi ve yönetiminden sorumludurlar. Alt örgütler ve parti üyelerinin örgütlenmesi ve yönetimi, ancak bu amaca bağlanıldığı oranda bir anlam taşır. İşçi ve halk hareketini örgütleyip yönetecek organ ve kişiler, alt organlar ve üyeleri; onları yönetecek olanlar da üst organ ve sorumluları, kuşkusuz değildir.
Yani: işçi sınıfı partisindeki hiyerarşik organlaşma, bir alttakini sorumlu kılmak ve “yönetmek” üzere kurulmuş bürokratik bir kademelenme, bir kast olamaz. Sorumluluk, bir ayrıcalık değil; parti karşısındaki bir sorumluluktur ve dolayısıyla sorumlu kişi ve organlar, görevleri yerine getirecek tarzda mevzilenirler.
Zorunluluk şu ki, parti sorumlu ve yönetici organlarının mensupları da, temel örgütlerin üyeleri gibi, işçi ve emekçiler arasına gidecek ve orada yaşayacak ve çalışma yürütecek biçimde mevzilenmeli ve “iş”in tabiatına uygun olarak örgütlenmelidirler. Sadece parti grupları veya komitelerinde örgütlenmiş işçi-emekçiler arasında gezerek değil, sorumluluğunu taşıdıkları partisiz işçiler arasında da gezerek çalışmalıdırlar.
İşçi hareketinin nabzını tutmak; fabrika ve bölgenin durumunu, özgünlüklerini, olayların somut seyrini anlayabilmek; partili işçilere ve partisiz emekçilere olabilir en ileriden “yardım”ın yolunu genişletebilmek  için, bu, zorunludur.
Her yere, her işçi evine, kahvesine girip çıkan; sorumlusu olunan alanın nüfus bileşiminden özgün kültürel özelliklerine, yerel basınından mesleksel, belediyesel vb. sorunlarına, hayata ilişkin her şeyle ilgilenen organ ve kişiler olmak; örgütleme çalışması, ileriden yönetim ve denetim için zorunludur. Örgütün il-ilçe yöneticilerinin, bir fabrikanın işçileri arasında, fabrikanın görevlisi gibi geniş çaplı ve kesintisiz gezemeyecekleri bir gerçek. Buna karşın, zaman vb. gibi gerekçeler ardına sığınmak ve kitleler arasına gitmeyi ihmal etmek, aptalca olur. Açık: ezbere yöntemlerle çalışılamaz; pratik çalışmanın bütün materyalinin canlı hayatın içinde olduğunu anlayarak çalışmak, sorumlu ve yönetici olmanın ilk koşuludur. Geride kalan sekiz yıldan öğrenmemiz gereken şeylerden biri de, kuşkusuz bu olmalıdır.

partili işçinin işini yapmayı öğrenmesi çalışması
Piyasalaşmış haliyle sınıf dışı geleneğin veya üst sınıf anlayışının kaba, biçimsel ve bürokratik yaklaşımlarından biri de, işçilerin partiye katılmaları ve üyelik sorumlulukları alanlarında ortaya çıkmaktadır. İşçilerin umutsuzluğa kapılması ve partiden uzaklaşmasında, bu konudaki yaklaşım önemli bir etken oluşturuyor.
Kitle çalışması içinde, işçilerin partiye kazanılması, üyeliğe teşvik gibi yönlerin zayıf kalması  bir yana; baş vuran işçiler genellikle üyeliğe kabul ediliyor. Geçmişte yaşanan uygulama şöyle: sözgelimi, bir fabrikadan birkaç işçi üye olmuşsa, bunlar, “söze göre” bir organ haline getiriliyor ve ilgili yeri örgütleme sorumluluğu bu organa veriliyor. Ayrıca, bu organın üyelerinden, verilen görevleri yerine getirmeleri ve işlerinin hesabını bağlı bulundukları parti örgütüne vermeleri de isteniyor.
Deneyle biliyoruz; bu tür durumlarda, sonraki süreç çoğunlukla: iş bir yana, organın toplanamaması; işçilerin giderek partiden uzaklaşmaları; kimileri yakınmaya başlarken, diğerlerinin örgütten kopmaları sürecine dönüşüyor; o işyeri ile bağlar, aynı şeyi tekrar etmek üzere yeni işçiler buluncaya kadar kopmuş oluyor.
Kabaca bakıldığında, bu yaklaşım “doğru” görülebilir. Öyle ya; kişi partiye üye olmuş ve bağlı bulunduğu örgüt, parti tüzüğüne uygun olarak ona iş vermiş. O ise, işini yapmamış, sorumluluklarını yerine getirmemiş; sonuçta, ya kendisi geri çekilmiş veya tüzük gereği olarak üyeliği örgütçe düşürülmüş! Parti olduğunu unutmasak bile; onun herhangi bir parti değil de, bir işçi partisi olduğunu unuttuğumuzda, bu muhakemeyi doğru görmememiz için bir neden herhalde bulamayız!
Geride kalan yedi sekiz yılın özellikle ilk yarı dönemini, biraz karikatürize de olsa, fabrika ilişkileri bakımından, bu anlayış ve tutumun karakterize ettiği söylenebilir. Kuşkusuz bu, baş aşağı dönmüş yanlış bir anlayış ve tutumdu; anlamı ya da sonucu, işçi hareketinin olanaklarını kullanması ve partimizin büyümesinin baltalanması da oldu.
Şunlar doğrudur: işçiler partiye katılmaya teşvik edilecek; başvuran işçiler istisna haller dışında kuşkusuz partiye alınacak ve ilgili örgütlerde örgütlenecekler. Ayrıca, işçi sınıfı dışından gelmiş her üye gibi; işçi üyeler de partiye karşı “bir iş”le sorumlu tutulacak, parti görevi ve disiplini karşısında herkesle eşit olacaklar.
Burada sorun şu ki, üyelerin eşitliği, herkesin bütün işleri veya aynı iş aynı derecede üstlenmesinde bir eşitlik olarak bozuşmaktadır. Yardım gördüklerinde; istisna haller dışında, mensubu olduğu sınıf ve katıldığı parti için bir iş yapmayacak işçi yoktur; asıl düzeltilmesi gereken, işçilere karşı mevcut yaklaşımdır.
Yapılacak şey (birçok yerde yapılmaya da çalışılıyor), çok bilinemez değil: aralarından kendi işlerini toparlayacak ögeleri henüz çıkaramadıkları durumlarda; genç veya yetişkin, sınıfa yönelme ve katılma çabasındaki bir devrimci, o fabrikanın işçileri arasına katılır. Kendi doğal kümeleri içinde yapmaları gerekenleri, birlikte yapmak üzere onları teşvik eder. Toplantıları ve öteki işler için koşulları hazırlayan; basın, fabrika ve hükümet vb. sorunları karşısındaki işleri üstlenen örnek bir tutumla çalışır. Buradan başladığında; ön açıcı olmayı, işçileri ilerletme ve yetiştirmeyi öğreneceği ve kendini ilerleteceğinden kuşku duyulamaz. Burada, şu, kuşkusuz önemli: sorumlulukları üstlenen görevlinin; işçilerin ilerlemesi, organ olarak sorumluluk almayı öğrenmesi, organ haline gelmesi  ve işlerini parti temel örgütü olarak inisiyatifle yürütmesi hedeflerini kaybetmemesi zorunludur.
Şunu ayrıca belirtelim: iş ve çalışma yaşamında artan zorluklar, ileri işçilerin toplantı ve çalışma yapma koşullarını daha da zorlaştırıyor. Bu nedenledir ki, fabrika ve işyeri organları olarak örgütlenmenin sorunlarını aşmak için, dışarıdan katılmalara  daha fazla başvurmak giderek daha da zorunlu hale geliyor.
Kaldı ki, fabrikalarda da, mahalle ve semtlerde de; organlaşma, ortak ve örgütlü çalışmanın “bilinen biçimleri”ne pek de uygun düşmeyen parti üyesi yaşlı işçiler ve –mahallelerde– emekli vb. işçi ve emekçiler de olacaktır. Bunlar, işyerleri, sendikalar ve mahallelerde, çoğunlukla sözleri en fazla dinlenen kişilerdir. Genç partili işçi veya devrimciler, bunlar arasına katıldıklarında; bunların, gereğince yapamadıkları zorunlu “parti işleri”nin yapılması sağlanacağı gibi; örgütün olabildiğince etkili olması ve gereğince büyümesinin koşulu da genişleyecektir.
Kısaca söylemek gerekirse; “mademki üye ve madem ki işyeri organı, öyleyse, işini yapsın” gibi veya buna denk gelen bir tutum telafi edilemez bir cinayet olur. Özellikle işçi ve halk hareketinin bugünkü koşullarında bu tutum asla affedilemez. İşçilere söz ettiğimiz tür yardım ve bir organda görev almalarının olanaklı ve esneklik taşıyan biçimleri her yerde bulunabilir ve uygulanabilir. Yaşamları ve zorluklarının ve aynı zamanda geleneksel alışkanlıklarının izin vermediği biçimlerde ısrar etmek ve işçileri yıldırmak yerine, bize sorumluluk yükleyen geçici ve giderek gelişen esnek biçimler tercih edilebilir ve edilmelidir de. Unutmamalıyız: örgütümüzde herhangi bir biçime “uygun” düşmeyen üyeler her zaman ve belki de çoğalarak olacaktır. Sorun, bunları ilerleterek örgütleme ve iş yapmaya bıkıp usanmadan devam etmeyi istememiz ve başarmamız sorunundan başka bir şey değildir. Yedi sekiz yıllık pratiğimizden öğrenmemiz gerekenlerden biri de, işte bu olmalıdır.

ANLAYIŞ VE ÇİZGİ ÜZERİNE KISA ÖZET

Sonuç olarak: Yukarıda, lafazanlar ve kaçkınlarla; yani sözü farklı yaptığı farklı pratik oportünistlerle uyuşmamak ve barış içinde olmamaktan söz edildi. Yaptığı sözde “işi”, işini henüz gereği gibi yapamayan işçiye karşı rekabette kullanan küçük burjuva lafazanlara karşı tavrın önemi özel olarak vurgulandı. Ama, yukarıda belirtilen ve altı çizilenlerden de görülüyor ki, bunlar yetmemektedir: örgütün sorumlu yönetici organları, görevliler topluluğu ve aktif üye kitlesinin doğru bir şekilde ve verimli olacak bir biçimde çalışması da gerekmektedir.
İşyeri ve mahallelerdeki temel örgütler ve üyelerinin, “dışardan olmak”tan, içe kapalı koloni örgütü haline gelmekten kaçınacak, işçi ve emekçi kümeleri arasına katılacak şekilde mevzilenme ve çalışmaları; il, ilçe ve bölge yönetici ve sorumlularının, sadece örgütlerin yöneticileri değil, aynı zamanda bütün hareketin yönetici ve örgütleyicileri olarak hareket etmeleri, o şekilde örgütlenmeleri; örgütleyici ve yönetici çalışmanın, ileri işçi kitlesini kucaklaması ve girişkenlikle çalışan bir parti örgütü olarak örgütlenmesine yardım hedefine bağlanması: Yukarıda üç ara başlık altında ortaya konulanların özeti böyle, ve bunlar, elbette daha önceden bilinmez, bilinemez değiller. Ama sekiz yıllık deneyimden sonra; ister yetişkin, isterse genç devrimci olsun, herkes için, bugün daha somut, daha anlaşılırlar. Dolayısıyla da, daha uygulanabilir bir çizgi oluşturduklarından kuşku duyulamaz,
Kitle gazetesinin örgütlenmenin temel aracı yapılması ve gündelik olarak kullanılışı üzerine yürüyen bir kampanya olduğunu hepimiz biliyoruz. Aslında bu kampanya, aynı zamanda, örgütün yeniden mevzilenmesi, yeni güçlere dayanarak yeniden inşası ve çalışmasının dönüşümü kampanyasından başka bir şey değil.
Örneğin: gazetenin işyeri, mahalle veya okulda düzenli ve gündelik dağıtımıyla; haber, röportaj, inceleme vb. biçimlerde gazeteye düzenli yazmayla; gazete okuru işçi, emekçi ve gençlerle birim ve işyeri temelinde yapılacak toplantılarla ilgili görevleri yerine getirmeye çalışan bir kimse; aslında, mevzilenmesini değiştirme ve kendini işçi ve emekçiler arasına boylu boyunca “atma işi”ni de yapmış demektir.
Bu yapıldığında, sonrasının daha kolay olacağına kuşku yoktur. Gazete kampanyasını bu şekilde ele almak; burada tekrar vurgulanan örgütsel hedeflerle bu kampanyayı özdeşleştirmek; daha doğrusu, gazeteyi burada verili hedefler uğruna çalışmanın temel aracı yapmak, “durumu değiştirme”nin ilk koşuludur.
Yukarıdaki üç ara başlığın altında söylenenlerin tümünün de; “işlerini yapmalarında işçilere yardım” ve “henüz işini gereğince yapamayan partili işçiye yardım” gibi hedefler üzerinde toplanması ve yoğunlaşmasından, kimi zıpır takımının “işçicilik” suçlaması çıkardıklarını bilmiyor değiliz. Bunların hiçbirini hiçbir şekilde ciddiye almayacağız ve işimize bakacağız. Zira, yukarıda eleştirilen ve savunulanlar aynı zamanda, işçideki kendiliğindenliğin eleştirisini de içerir. Herkes partiye işini yaparak katılacaktır ve genci ve yetişkiniyle bugünkü parti kuşağının “temel iş”i, işçiler arasına sakınmasız katılma ve işlerinde onlara yardımdır.

İLERİ ADIM OLANAKLI VE ZORUNLU
Başta da belirtildiği gibi, partimiz tarafından; esas olarak çalışmayı dönüştürme ve örgütün yeni güçlerle yeniden inşasında ileri adımlar atma amacıyla kitle gazetesi üzerinden bir kampanya yürütülüyor. Bu yazı, tatil aylarından sonra tazelenen bu kampanyanın desteklenmesi amacıyla yazıldı. Dolayısıyla da, kampanya ile ilgili daha önce yayınlanmış materyalin bir devamı niteliğinde.
Bu yazının, örgüt ve çalışmadaki öteki sorunları çıkış noktası yapması ve ağırlıklı olarak işlemesi; gazete sorununu, öteki materyallere göre geri plana itmesi olarak asla anlaşılmamalıdır. Yazının ana fikri, kuşkusuz şu: politik kitle gazetesi (ve tabii ki, öteki yayınlar) karşısındaki sınıf dışı ve yabancılaşmış tutumlar değişmeden, bu yazıda da sözü edilen örgütsel hedeflere ulaşmak tümüyle olanaksızdır. Dolayısıyla, işçiler ve halk arasına giden parti görevli veya üyesinin ilk dayanacağı organ ve elinde bayrak yapacağı ilk araç, kitle yayın organıdır.
Olağan olarak yerleşmiş olması gereken anlayışın, örgütsel bilinç ve reflekslerin; bugün peş peşe kampanyalarla ve geniş çaplı mücadelelerle yerleştirilmeye çalışılması, elbette bir zul. Ama ne var ki, bu bir gerçek ve ilerlemek ve “zul”den kurtulmak için; örgütlerin özen, ısrar ve sebatla mücadelesi bir zorunluluk.
Türkü ve Kürdü ile Türkiye halkı, emperyalizm karşısında, tarihteki en işbirlikçi hükümetler tarafından bile bu kadar küçük düşürülmedi, aşağılanmadı. Hükümetin, öncelikle ona oy veren dindar emekçi kesimlerde hayal kırıklığı yaratmaya başladığı bir olgu; buna karşın, duruma hiç aldırmadığı ve şimdi de ABD lehine ve oradaki halklar istemediği halde, Irak’a asker göndermeye çalıştığı görülüyor. Öte yandan, Irak’a askerin gönderilmesi halinde, bir halk tepkisinin oluşması; bunun giderek bir dalgaya dönüşmesi ve gündemi belirler hale gelmesi ihtimal dahilinde.
Söylememiz şu ki: Olaylar, Irak’a asker, sendikal cephedeki gelişmeler veya emekçilerin artan yaşam zorlukları nedenleriyle hızlanabilir ve parti, peş peşe gelen yeni kitle kampanyaları açma ihtiyacı duyabilir. Önceki dönemlerde olduğu gibi; eğer bu kitle kampanyaları nedeniyle, “gazete ve örgütsel yenilenme” kampanyası sönmeye bırakılırsa; kitle kampanyalarının sonraya bırakacağı bir şeyin, bir birikiminin olmayacağı ve neredeyse “suya yazı yazmak” gibi bir şey olacağı kimsece unutulmamalı.
Aksine, bu iki tür kampanyanın birbirine hizmet edeceğini anlamak özellikle zorunlu. Emekçi yığınları harekete geçirme, onlar arasında çalışma ve ileri ögeleri içinde örgütlenmedeki başarının, bunu iyi anlamaktan geçtiğine şüphe yoktur.

Gençlik içinde çalışma ve parti*

Toplumlar nasıl art arda gelen genç, yetişkin ve yaşlı kuşaklardan oluşuyorlarsa; her biri farklı bir sınıfı temsil eden siyasal partiler de, ilgili sınıflara ait veya onlara katılmış genç, yetişkin ve yaşlı kuşaklara mensup kişilerden oluşurlar.
Karşı karşıya bulunan toplumsal sınıflar ve bunları temsil eden partilerin, geleceğin güvencesi olması ve enerjisinden dolayı; başta kendi (sınıf) gençliği olmak üzere, toplumun genç kuşağını kazanmaya ve onun desteğini almaya özel bir önem verdikleri, modern tarih tarafından yadsınamaz bir şekilde kanıtlanmıştır.
İşçi sınıfı ve partisinin, genç kuşaklara; öteki sınıf ve partilerden daha büyük bir önem vermesi, bunun gereklerini içtenlikle üstlenmesi, elbette zorunludur. Taşıdığı devrimci ruh ve dopdolu olduğu enerji; işçi sınıfı ve partisinin gençliği kazanması ve örgütlemesini gereklilikten de öte, zorunlu kılar. Öte yandan, aradığı aydınlık gelecek, gençliğe ancak; bugünkü toplumun eskiyi yıkma ve yenisini kurma yeteneğine sahip tek sınıfı olan işçi sınıfı ve onun partisi tarafından verilebilir. 
Partimiz yaşamı boyunca, bu tarihsel gerçeğe; Marksist-Leninist teori ve uluslararası deneyime uygun düşen bir gençlik çizgisine hep sahip oldu. İşçisi, işsizi, köylüsü, üniversitelisi, liselisi ile genç kuşaklar içindeki çalışmaya; gençliğin mesleki-ekonomik ve diğer örgütlerinin gelişmesine verdiği önem ve ilk olanaklarla birlikte örgütlemeye yöneldiği parti gençliği örgütü, bu açıdan birer göstergedir.
Geriye doğru bakan herkes görür; partimiz gençliğin istekleri ve gelecek için mücadelesine sadece teori ve genel çizgi düzeyinde değil, her alandaki girişim ve çalışmasıyla pratik olarak da büyük bir önem vermiştir. Ama bu, partimizin gençliğin mücadelesi, örgütlerinin çalışması ve parti örgütünün yeniden inşasındaki yeri gibi sorunlarda hiçbir eksiğinin olmadığı anlamına da gelmez. “Görünen köy kılavuz istemez”: gençlik ve sorunları karşısındaki hata ve eksikliklerimiz; örgütlerimizin pratikteki önemli hata ve eksiklikleri içinde, hep ön sıralarda oldular.
Hemen belirtelim ki, gençlik sorunları ve hata ve eksiklikler üzerine geniş çaplı tartışma, bu yazının sınırları dışında. Yani yazı, gençlik içindeki çalışmanın sorunları ve genç kuşağın; parti inşası, örgütünün çalışması ve yaşamındaki yeri ile ilgili hata ve eksikliklerin genel düzeydeki ele alınışı ile yetinecek. Ama buradaki genellik ve ilgi alanının nispi sınırlılığı; ele aldığımız sorunun önemsizliğinden değil, gençlik ve devrim konusunun en merkezi sorunlarından biri olmasından ileri geliyor.
Yani; sorunun ciddiyetle ele alınması; yazının bir düzeltme ve plan materyali olarak incelenmesi, hele de yürüyen kampanya nedeniyle özel bir zorunluluktur.

-I-
DENEYİMLER VE GENÇLİK İÇİNDE YENİLENME
Marksist Leninist hareketin, bütün kesimleri ile genç kuşağa verdiği önemi; işçi partisinin aslında, “işçi sınıfının gençliğinin partisi” olmasına bağlılığını; bu önem ve bağlılığa uygun düşen çizgisini ve uzun dönemli bir pratik tarafından sınanmış kararlı tutumunu bir yana bırakıyoruz. Emek partisinin daha baştan; genç işçi ve emekçilere dayanmayı ve gençlik kitle örgütleri ve emek gençliği örgütleri kurmayı öngören bir çizgi ve tutumla ortaya çıktığı herkesçe bilinir. Emek partisi, gençliğe verdiği önem ve gençlik içindeki ısrarlı çalışması ile de tanınmıştır.
Yazının sınırlarına sadık kalarak ve lafı dolandırmadan söylersek; şunlar, bu noktada akla gelen ilk sorular olur: İyi, güzel; çıkış ve çizgi böyle de, bu çıkış ve çizgiye uygun adımlar atılabilmiş midir; parti ve örgütü, geride kalan dönemde gençlik cephesinde elde edilebilir sonuçları gerçekten elde edebilmiş midir? Daha açık söylersek; gençlik örgütümüz, gençlik hareketini ilerleten ve onu kucaklayacak derecede büyüyen bir örgüt haline gelebilmiş midir; parti örgütleri gerçekten de, “işçi sınıfı gençliğinin örgütleri olarak yenilenme”de az çok ileri adımlar atabilmişler midir?
Bu soruların yanıtlarının hepten olumsuz olmayacağı  tahmin edilebilir. Buna karşın, dönemin gençleri ve geriye dönüp bakan herkes görebilir ki, gençlik hareketine ileriden katılma, emek gençliğinin bu ileriden katılışın ürünü, gereğince gelişmiş bir örgüt olarak örgütlenmesi ve parti örgütlerinin “işçi sınıfı gençliğinin (ve ona katılan genç aydınların) örgütü” olarak inşası açısından, geride kalan sekiz yıllık deneyimin, çok da başarılı bir deneyim olduğu, sanıyoruz ki, söylenemez.
Bu başarılı olamamanın nedenleri açısından tabii ki bir çok “açıklama” yapılabilir. Örneğin, işçi hareketinin uluslararası yenilgisi ve gençliğin işçi hareketinin bu yenilgisi nedeniyle sosyalizmden uzaklaşması bir neden olarak gösterilebilir. Veya, 12 Eylül darbesinin özellikle üniversite gençliğini ezdiği, bu nedene de dayanan gerilemenin, komünizmin gençlik içinde gelişmesini sınırladığı ileri sürülebilir. Dahası, sermayenin saldırı kampanyasının; bireyci “değerler”in gençlik içindeki yükselişini, “önü alınamaz” bir cereyan haline getirdiğinden dahi söz edilebilir.
Doğrudur: Bu ve benzer nedenler; gençliğin mücadelesini, gençlik içindeki çalışmayı ve örgütlerimizin genç militanlarla tazelenmesini önemli oranda baltaladı. Gene bunlar, kuşkusuz, gençlik hareketinde iradi çabayla değiştirilemeyecek nedenler olarak etkili oldular, ve nispeten kırılsa da, etkileri, hâlâ devam da ediyor. Bütün bunlar doğru; ama ne var ki, bu ve benzeri nedenler, gençlik sorunlarını ve gençliğin örgütümüzün yeniden inşasındaki yeri ile ilgili çalışmamızı asla açıklayamaz. Böyle bir açıklama, sanırız; sorumlulukları örtbas etmek ve zaaf ve zayıflıkları görmezden gelmek için sığınılan uyduruk bir saçak altı ve pespaye bir oportünizm olurdu.
İşçi hareketinin -uluslararası ölçekteki- yenilgisi ve geriye düşmesi; üniversite hareketinin işçi hareketinin durumu ile de bağlantılı yavanlaşması; 12 Eylül darbesinin henüz ortadan kaldırılamayan ve bir bütün olarak işçi ve öğrenci gençlik (ve bütün genç kuşak) üzerinde yarattığı tahribatın sonuçları vb.; bunların, çalışma ve seyri üzerinde, hesap dışı tutulamayacak etkileri olan nesnel birer neden olduğu kesin. Ama eğer doğru ve düzeltici sonuçlar çıkaracaksak; asıl bakılması ve irdelenmesi gerekenin, kendi çalışmamız olduğunu görme ve anlamamız da gerekir.
İşçilerin partisinin çizgi, istek, girişim ve çaba olarak gençlik içindeki çalışmanın sorunlarına özel bir önem verdiğini daha önce belirtmiştik. Bunu görmek için olgulara bakmak yeterli: parti gençliği ve yerel parti örgütlerine bu amaçlarla verilen yönergeler, gene bu amaçlarla yapılan konferanslar, çıkarılan yayın organları ve yapılan öteki girişimler, açık birer kazanım olarak ortada duruyor.
Kazanımların altını niçin özellikle çiziyor ve kısmen “kağıt üstünde” olsa da, bunları neden vurguluyoruz? Neden ve niçinler anlaşılamaz değil: Kazanımlar biriktirilmeden, onlara sıkıca sarılarak öğrenilmeden ilerlenemeyeceği bir olgudur. Ama, bir başka olgu daha var ki, onun da altı özellikle çizilmeli ve o da asla kararmamalı: Bu, kazanımların altını çizme ve vurgulamayla yetinildiğinde, avunmanın eğlenceli hayaliyle uykuya dalmanın mutlak olarak kaçınılmaz hale geleceği olgusudur. Yani, örgütümüzün genç kuşaklar karşısındaki tutumu ve gençlik içindeki çalışması salt kazanımlarla sınırlı olarak ele alınamaz; onun bütün yönleriyle ele alınması, her yönden ve ilerletici sonuçlar çıkarılmak üzere irdelenmesi, bir zorunluluktur.
Bu noktada gündeme girenin, başka herhangi bir şey değil; gençlik sorunları karşısındaki zayıflıklar, çalışmadaki hatalar ve eksiklikler olacağı kendiliğinden anlaşılır. Tutumlarına, çalışmalarına ve gelişme çizgilerine eleştirici yaklaşımın; çalışma yürüten kişi ve örgütlerin işlerini ve kendilerini ilerletmede beceri ve yetenek kazanmalarının en temel yöntemlerinden biri olduğundan kuşku duyulamaz.
Partimizin gençlikle ilgili merkezi çalışma ve müdahalelerini (tabii bu alandaki zaaf ve eksikliklerini de) bir yana bırakıyoruz. Bu durumda, gençlikle ilgili sorunlara ve gençlik içindeki çalışmaya iki ayrı cepheden bakmak zorunlu: Önce parti örgütleri ve sonra da gençlik örgütleri cephesinden. Soruna, niçin böyle; parti ve gençlik cephelerinden bakmamız gerektiğini izah etmek, belli ki gerekmiyor.
Başka materyaller yanında, Özgürlük Dünyası’nın iki önceki sayısında, emek partisi örgütlerinin piyasacı sınıf dışı ögelerin kışkırtmaları nedeniyle, uzunca bir süre önü alınamayan bir çözülme, bozulma ve savrulma dönemi yaşadığından söz edilmişti. Burada şunu söyleyebiliriz: Bu çözülme ve savrulma; her şeyden daha çok, –fabrikalar yanında– gençlik içindeki çalışmayı ve gençlik örgütünü etkilemiştir. Öyle ki, gençlik içindeki çalışma ve gençlik örgütleri; ideolojik ve örgütsel dejenerasyonun yanı sıra, peş peşe gelen tasfiyelere de maruz kalmışlardır.
Gerek dışarıdan, gerekse içerden yapılan kışkırtmalar üzerinden oluşturulan suni gündemler nedeniyle; her düzeyde gençlik örgütü ve her kademeden gençlik organı, sanki partinin bir çizgisi, bir anlayış ve birikimi yokmuş gibi; parti gençlik örgütünün “nasıl bir örgüt” olduğunu, ne kadar “bağımsız” ne kadar “bağımlı” olması gerektiğini sözde tartışan tasfiyeci bir platform içine daha baştan itildi. Parti yerel örgütleri ise, gençliğin dejenerasyonuna yol açan bu platformu değiştirme bir yana; önemli bir çok yerde, onu kabullenen; gençlik örgütleri ve gençlik içindeki çalışma ile ilişkilerini bu platform üzerinden kuran bir tutumla hareket ettiler. Zira, yapılarında daha ilk andan itibaren, tasfiyecilik anlamına gelen eğilimleri ve bu eğilimleri temsil eden lafazan, oportünist ögeleri çokça barındırıyorlardı.
Kabullenilen bu platform aslında, parti anlayış ve çizgisinin tahrip edilmesi, yok  sayılması; gençlikle ilişki ve gençlik içindeki çalışmanın, ilkesiz şekilde “çalışan” herhangi bir kişinin keyfi istek ve girişimlerine bağlı hale gelmesi demekti. Parti ve anlayış sahibi partili ögelerce önü alınmaya çalışılsa da; belli başlı çoğu yerde, gençlik içindeki çalışmayı ve gençlik örgütünün oradaki gidişatını, görevli-görevsiz kişilerin (bunlar çoğunlukla iş kaçkını, kariyerist, oportünist kişilerdi) keyfi istekleri, anlayışları, çizgileri ve eylemleri büyük ölçüde tayin etti. Ama, bunlar, kendilerini, en küçük bir sorumluluk veya disiplinden “azade” gördükleri ve genel olarak iş kaçkını lafazanlar oldukları içindir ki; yanlış da olsa, gençlik hareketine müdahale edecek ve az çok istikrarlı çalışacak bir gençlik örgütü çıkarılamadı.
“Nasıl bir gençlik örgütü” yollu tartışma; başta bir tasfiye olayına yol açsa, alınması gereken ilk hızı önemli oranda kırsa ve kötü bir çok girişime zemin olsa da, kuşkusuz “ila nihaye” devam etmedi. Buna karşın, gelenekçi ve piyasacı üst tabaka solculuğu nitelikleri taşıyan ve önceleri kararlılıkla mücadele edilen anlayış ve eğilimler, bu “tartışma platformu” nedeniyle, daha sonraki dönemleri de etkileyecek bir şekilde, meşrulaşma, legalleşme ve yayılma olanakları buldular. Bu nedenledir ki; emek partisinin gençlik çalışmasına, gençlik örgütüne yönelik müdahaleleri ve başlattığı olumlu girişimler, genelde “kabullenilmesi”ne rağmen, çoğu yerde kadük oldu veya kadük edildi; şurada burada az çok iyi kimi örnekler görüldüğü halde, çalışma, parti çalışması denilecek bir düzeye gerçek anlamda çıkarılamadı.
Parti ve gençlik örgütleri, esasta büyük bir çoğunluğu ile, iyi niyetle ve devrim isteği ile hareket eden yetişkin ve genç kişilerden oluşuyordu. Ama estirilen hava ve yaratılan atmosfer, öylesine aşırı bir durum yaratmıştı ki; bu, öncelikle, gençlik içinde çalışan partili görevlileri, genç kuşak militanları etkisi altına almış; sanki görev, sorunları salt tartışmak, daha bir iş yapmadan, karşılıklı suçlamalar içinde çözülmek veya küskünleşerek bir kenara çekilmekti. Öyle ki; o dönem ve sonraki birkaç yıl boyunca gençlik içindeki görevliler ve bizzat gençlerin yaptığı olumlu ve başarılı işler dahi; kişilerin birbirlerini ezmesi, sonuç olarak da, gençlik görevli ve militanlarının moral sarsıntısı, yorgunluğu; örgütlerin durgunlaşması veya gerçek anlamda dağılmasının bir vesilesi haline gelir olmuştu. Mantık dışı kuşkusuz; ama sanki amaç, iyi işler de yapıp, kötü, yıkıcı sonuçlara varmaktı!
Kolayca anlaşılacağı gibi, böyle bir durumda yeni güç ve deneyim kazanma bir yana, birikmiş güçlerin erimesi ve iyi deneyimlerin kararması dahi önlenemezdi. Ama güç ve deneyim, kaybedilebileceği gibi, elde de edilebilir şeylerdi. Olup biten, daha ciddi bir şeydi: gençlik örgütü ve gençlik içinde çalışan partili genç; 12 Eylül darbesi ve dünyada olup bitenler tarafından zaten yaralanmış bulunan kendine güven duygusu, kazanma azmi, devrim iddiası ve moral değerlerin bütünü açısından, söz konusu yıllar boyunca gördüğü tahribatla, daha da hırpalanmıştı. Bu hırpalanma, aslında işçi sınıfına, partiye, sosyalizme güven ve bağlılığın kırılması anlamına geliyordu; dönem, gençlik içindeki yıkıcılığını bu noktalarda göstermişti.
Nitekim, pek çok olay gösterdi ki; çokça laf eden birçok “genç” kişinin işçi sınıfı, parti ve devrimle bağı sanki pamuk ipliğinden (dönemin uluslararası ölçekteki özelliği, sınıfa ve sosyalizme inancın görülmemiş sarsıntısı ve genel bir kaçıştı) bir bağdı; pek çoğu, fazlaca veya herhangi bir iş yapmadan, küçücük zorluklar nedeniyle gerilemiş, dökülmüş; kişilik, karakter ezikliği, çalışmada ise ilgi zayıflığı ve kesintililik, genel bir olgu olarak kendini örgütte açıktan kabul ettirmişti.
Kendine, sınıfa güven, devrim iddiası ve bir bütün olarak moral değerlerde aşırı tahribat; öncelikle sözünün adamı olmada yansıyan kişilik, karakter zafiyeti; çalışmada ilgisizlik, giderek artan kesintililik ve araç ve olanakların değerlendirilmesinde “adam sende”cilik ve gevşekliğe  dayanan duyarsızlık— oportünist lafazanlığın ve piyasacı liberalizmin kendini dayattığı dönemin parti gençliği içindeki etkisi; öncelikle söz konusu bu ve benzer olguların önünün alınamaması, aksine artması ve bunların “meşrulaşma” güdüsünün tahrik görmesi oldu, diyebiliriz.
Buradan çıkarılacak ilk sonuç ve tabir yerindeyse edinilecek ilk ders kuşkusuz şudur: Lafazanlığa ve iş kaçkını oportünizme karşı bilinçli bir mücadele olmadığında; kendine, işçi sınıfına, partiye ve geleceğe adanmış, iddialı, disiplinli, militan bir gençlik (çalışması yapmak) yetiştirmek; aynı şekilde dikkatler, işçi hareketi, Marksizm ve parti yerine piyasa, geleneksel çevreler ve oportünizm cephesine yöneldiğinde, işini yetenekle yapan, sınıfına coşkuyla katılarak partinin geleceği olan bir gençlik haline gelmek olanaksızdır. Kuşku yok; koşullar yerine getirilmediğinde, işçi-öğrenci genç kişilerin; Türkü-Kürdü ile, gençlik ve emek gençliğinin örgütleyicisi ve öncüsü, genç birer militan olarak yetişmeleri sadece bir hayal olur.

DENEYLERDEN ÖĞRENMEK
Gençlik söz konusu olduğunda, gerideki dönemin çalışmasından çıkarılması gereken ilk ders, sanırız böyle. Ama kuşkusuz, alınacak genel ders; burada söz edilen güven, iddia ve moral değerlerle ilgili zaaflar ve bunların gençlik içindeki çalışma için getirdiği sonuçlardan çıkan bu ilk dersle; dökülmelerle, çalışmadaki kesinti ve istikrarsızlıkla sınırlı olamaz. Zira, lafazanlık ve oportünizmin kendini dayatması ve yükselişi; aynı zamanda, oraya kapılan kişinin düşünce sistematiğinin bozulması, düşünce ve eylem arasındaki ayrılışın sonucu olarak sığlaşma; çalışmadaki ilkellik, yüzeysellik ve kısırlığın geniş çaplı artması da demektir.
Nitekim, sözü edilen öteki zaafların yanında; geride kalan dönemde düşünce sığlığı, ilkellik, yüzeysellik ve verimsizlik, gençlik içindeki çalışmaya damga vuran en önemli etkenlerden biri oldu. Genç işçiler arasında, sendika-işgünü-sigorta gibi eylem içinden çıkan somut bir istemin soyutlaşıp, anlaşılmaz şekilde hayatın dışına düşmesi; üniversitede, okulcu gençlerle konuşma ve onlar arasına katılmada cesaretsizlik de olan “kantin devrimciliği” geleneğinin uzun süre çalışmaya yön vermesi gibi olguların, esinini “sol” piyasa ve örgütteki oportünizmden alan yüzeyselleşme, ilkelleşme ve verimsizleşmenin de ürünü olduğunu görmemek olanaksızdır. Kaldı ki; semtlerdeki atölyelere, gençlik kültür kurumlarına ve gençlik kahveleri vb.’ne girerek, işçi-işsiz gençliği örgütlemede kendini gösteren direnç, tutukluk, ürküntü ve verimsizliğin; kendine, sınıfa ve partiye güven ve inançtaki sarsıntının yanında, sosyal hayat, devrim ve değişim çizgisi tahribatının beslediği zihni-fiziki tembellik, ilkellik ve yüzeysellikle bağlı olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Öyle sanıyoruz ki, geride kalan dönemden çıkarılması gereken ikinci ders; lafazan oportünizmle, gençliğe yaklaşım ve gençlik içinde çalışmadaki tutukluk, ilkellik, yüzeysellik ve verimsizlik arasındaki bağın anlaşılmasında yatmaktadır. Kabul edilmelidir ki; bu ikinci ders de iyi ve doğru öğrenilmediğinde; gençlik içindeki çalışmanın ilerlemesi, genç militanların geniş ölçüde yetişmesi ve ileri gençlerle birlikte genç bir parti örgütü inşası hedeflerinin “kadük olması” kaçınılamazdır.
Öte yandan, gençlik içindeki çalışma ve gençlik örgütünün durumuyla ilgili başka hata ve zaaflar ve çıkarılacak başka dersler de tabii ki olacak. Ne var ki, bölüm çok uzadı ve aşağıdaki ikisi dışındakilere burada değinmeyeceğiz. Aslında zaten, “parti çalışması, örgütsel sorunlar” ve “gençlik ve parti” ile ilgili olarak yayınlanmış pek çok materyal, bu sorunları az çok da olsa ele alıyor ve ayrıca, zaaf ve hatalardan hâlâ etkili olanlarına, yazının ileriki bölümlerinde de değinilecek.
Dolayısıyla; burada değinmemiz gereken iki soruna işaret edip, bölüme, bunların da altlarını özellikle çizerek son vermemiz doğru olacak.
Özellikle parti organ ve görevlileri ve yanı sıra gençliğin partili yöneticilerinin, eğer başarılı olacaklarsa öncelikle bir özel zaaftan kurtulmaları zorunlu: Gençlikteki hata ve zaaflar deyince, çoğu zaman ve genelde anlaşılan şey, gençlik örgütü ve gençlerin hata ve zaafları olmaktadır. Bu, bir bakıma ve bir yönüyle doğrudur; ama ne var ki, hata, zaaf ve eksikliklerini gençlik kendi başına aşmak zorundadır diye bir kural yoktur ve hiçbir şekilde olmayacaktır. Dolayısıyla; parti organları ve gençlik içindeki çalışmanın partili görevlilerinin; gençlik örgütleri ve genç militanların eksikliklerini giderme ve zaaflarını aşmalarında onlara yardım etmenin tüm sorumluluklarını, tereddütsüz bir şekilde üstlenmeleri gerekmektedir.
Zira gençliğin öncüsü, örgütleyicisi; gençlik örgütü ve onun organları değil, partidir; partinin her düzeydeki örgüt ve organıdır. Gençlik örgütü ise, gençlik hareketine olabilir en ileriden müdahale; olabilir en ileriden çekim merkezi haline gelme; parti gençliğinin olabilir en iyi (girişken, güvenli vb.) koşullarda ve gençlik kitleleri içinde en fazla benimsenecek şekilde yetişmesi için bir olanaktır. Kısacası; çalışmadaki zaaflar ve gençlik örgütünün eksikliklerinin; (gençlik örgütü ve gençlerin sorumlulukları dışlanmadan) partimizin, parti örgüt ve görevlilerinin aşması  gereken zaaf ve eksiklikler olarak görülmesi, asla atlanamaz bir yükümlülüktür.
Öte yandan, geçmişte bu belirtilene paralel yaşanmış ve bugün zerresine dahi hoşgörü gösterilmemesi gereken bir zaaftan daha söz edilmeden geçilemez. Yerel örgütlerin yönetici organ ve görevlileri; gençlik organının başında bulunan veya tek olarak sorumluluk üstlenen bir genci, partiye ve partinin il, ilçe veya ilgili birim organına katmalarının, gençlik çalışmasındaki sorunları çözeceğini sandılar. Oysa; gerekli olmakla birlikte, bu yapılanlar; parti gençliğini örgütlemek ve gençlik içindeki çalışmanın sorunlarını çözmek için asla etmezdi. Bunun için, gençliğin yaşamına, sorunlarına ve eylemine her kademede en ileri derecede ilgi, gene her kademede ve iş içinde en olgun, en gelişkin gündelik yardım ve bunları bütün örgütlerde güvenceye alacak devrimci önlemler kesin şekilde zorunluydu. Bu önlemlerin neler olması gerektiği ise, elbette sır değildi; işçilerin partisi, bunları genel çizgisiyle ortaya koymuştu ve sorun, bunları çalışmada uygulama sorunu durumundaydı.
Özet olarak söylersek; gerek parti örgütleri ve gençlikle ilgili görevliler, gerekse gençlik örgütlerinin yönetici ve militanları açısından şunun anlaşılması hayati önem taşımaktadır: Deneylerden öğrenmeden, gelişmek; mücadele ve örgütlenme yeteneğini geliştirmek olanaksızdır. Deneyler ise, gençlik içindeki parti görevlileri ve genç militanların, kendilerini; iş kaçkını, kitleler içine gitmekten ürken lafazan solculuğun; kendine, sınıfa, partiye güven duygusunu, devrim iddiasını, yetenekleri kemiren, insanı ilkelleştiren, yüzeyselleştiren piyasa oportünizminin anlayış ve alışkanlıklarının (kalıntı halindeki) etkisinden kurtulmak zorunda olduklarını, herkesin görebileceği şekilde ortaya koymuş bulunmaktadır. Esini partiden, işçi hareketinden ve Marksizm Leninizmden almak; işçi, emekçi ve öğrenci gençliğin safları arasına katılarak, mücadele ve örgütlenmelerinde onlara içtenlikle yardım etmek ve ileri ögeleri ile birlikte orada, onlar arasında örgütlenmek— her türden sınıf dışı etkiden kurtulmanın olduğu gibi; deneylerden öğrenerek, iddia ile ilgili zaaflardan, ilkellik ve yüzeyselliğin çıkmazlarından kurtularak ilerlemenin yolu da buradan geçmektedir. Gençlikteki görevliler ve genç militanlar için; gençliği örgütleme ve sınıfa bağlama olanağının burada bulunduğu yeterince anlaşılırdır.  
Parti gençliği, kuşkusuz bugün burada ortaya konulandan çok farklı bir pozisyonda bulunuyor. Buna karşın, bulunduğu pozisyon; onun her zamankinden çok daha iddialı, çok daha militan, çok daha geniş görüşlü, gelişkin ve verimli bir çalışma içinde olmasını adeta dayatıyor. Bu nedenledir ki, bugünkü genç kuşağımızın; işçi hareketinin, partinin; kendi tarihinin ve bizzat kendi güncel çalışmasının deneylerinden öğrenmesi bir zorunluluktur. Aksi takdirde, geçmişte bolca yaşanmış ve kaçınılabilir hataları kabullenmek; dolayısıyla enerji israfına düşmek, verimsizliğe ve gereksiz zahmetlere katlanmak kaçınılamaz olacaktır.
Oysa, Emek gençliği; işçi, emekçi ve öğrenci gençlik hareketine her cephede daha ileriden katılmak ve hareketi ilerletici rolünü en ileriden oynamakla yükümlü bir gençliktir. Onun bu rolü üstlenmesi ve görevlerini gündelik olarak yerine getirmesi, aynı zamanda, gençlik kitleleri tarafından geniş ölçüde benimsenmesi, desteklenmesi ve örgütlerinin gereğince büyümesinin güvenceye alınması da demektir. Kısacası; gençliğimiz ve görevlileri, deneyimle, öğrenerek ilerlemeye mahkumdur.
Tekrarlayalım, hiç unutmamak gerekir ki; nesnel etkenler, çalışmamızın genel zeminini oluştururlar ve farklı dönemlerde farklı olmak üzere, onu koşullandırırlar; ancak, hiçbir zaman elde edilebilir olan sonuçları elde edemememizin neden ve açıklayıcıları olamazlar. Buna neden olan ve açıklayan etkenler, her zaman yürüttüğümüz çalışmada; onun taşıdığı zaaf, hata ve eksikliklerdedir; eğer durumu düzeltmek ve elde edilebilir olanı gençlik cephesinde de elde etmek istiyorsak, soruna, çalışmamızın eleştirisi mevzisinden yaklaşmak kesin olarak zorunludur. Bu bakış açısı ve mevzi, ilerleme ve amaca ulaşmanın her zaman temel güvencesi olmuştur.

Dipnotlar:
1- Bütün olumsuzluklara karşın, gençlik örgütünün geçmişte kuşkusuz şu veya bu olayda iyi çalışmalarının olduğu ve iyi eylemlerin yapıldığı yerler ve durumlar da olmuştur. Basınımızı irdeleyenler bunları görebilir.
2- Bunu açıktan savunan kişilere geniş ölçüde rastlandığı tabii ki söylenemez; aşırlıkta olanlar savunmadan yapanlardı ve bu, kuşkusuz daha da kötü idi.
3- Gazete karşısında ortaya çıkmış tutumlara dair yaşanmış olaylar bu bakımdan öğretici ve durumu anlamak için ibretlik bir veridir.
4- Gençlerin hata ve zaaflarını, parti görevlilerinin kendi zaaf ve hataları olarak görmeleri, idealistçe mutlaklıklara kuşkusuz götürülemez. Gençlerdeki zaafların nedeni, parti ve partililer değildir; buradaki, siyasi bir sorumluluk olayıdır.

Gençlik içinde çalışma ve parti -2

-II-
GENÇLIK ÖRGÜTÜNÜN INŞASI VE BAZI SORUNLARI

Partimizin, tüm diğer alanlarda olduğu gibi, gençlik içindeki çalışmayı da yenileyen bir mücadele içinde olduğu biliniyor. Bunun hangi temel ve çizgi üzerinde yürüdüğü, parti materyal ve organlarına az çok dikkatle bakan herkes tarafından görülebilir. Fakat bir dizi olgunun; bu çizginin hiç olmazsa belli başlı yönlerinin topluca bir konuluşunu zorunlu kıldığı da, görmezden gelinemez bir gerçektir.
Parti niçin bağımsız bir parti gençliği örgütü kurar; bu örgüt, hangi alanda ne kadar partiye bağlı, hangi alanda ne kadar bağımsız olur; gençliğin partiye bağlılığı veya bağımsızlığı ne şekilde yürür, bunların teorik gerekçe ve açıklamaları üzerinde durmayacağız. Değinip, altını çizeceğimiz sorunlar; teorik yönleri bulunsa da, esas olarak çalışma ve örgüte dair güncel ve pratik sorunlar olacaktır.
Parti gençliği örgütü, parti gençliğinin; bilgi ile donandığı, işçi sınıfına, partiye ve kendine güven ve adanmışlık ruhu ile yetiştiği; cesaret, vakar, girişkenlik, yaratıcılık gibi özelliklerini geliştirdiği ve olgunlaştırdığı bir okuldur. Buna karşın, parti gençliği örgütünün “bir okul” olarak tanımlanması yetersiz bir tanımlamadır. Zira, o sadece bir okul değil, aynı zamanda vaz geçilemez bir mücadele örgütüdür.
Dahası, o, bir mücadele örgütü olduğu için, bir okuldur. Görevi; işçi, öğrenci ve emekçi gençliğin mücadele ve örgütlenmesini devrimci şekilde desteklemek; sermaye ve emperyalizme karşı bu mücadele ve örgütlenmenin, işçi sınıfı ve halkın mücadelesinin bir parçası olarak gelişmesini temin etmektir. Komünist bir gençlik örgütü; bu görevleri yerine getirdiği ölçüde, toplumun genç kitlesinin bir parçası ve bu kitlenin ileri kesiminin örgütü olarak bir rol oynayabilir. O‘nun, genç militanların eğitim gördüğü bir okul olması, bu rolü kararlılıkla üstlenmesinde yatar.
Şu açıkça söylenebilir ki; komünist gençlik örgütü, her şeyden önce, işçi sınıfı ve halkın genç kuşağının uyanan ve sosyalizme yönelen kitlesini kucaklayan ve toplumun genç kesiminin ön cephesini meydana getiren bir mücadele örgütüdür. Böyle bir hedefe kuşkusuz, bir çırpıda ya da rasgele ve keyfi “mücadeleler”le ulaşılamaz; bu, öncelikle, partinin belirlediği çizgi üzerinde hareketi, gençliğin kendi özgün (genç) algı ve üslubunu, gençlik enerjisi ve girişkenlikle mücadeleyi öngörür. Ve komünist veya emek gençliği örgütünün; gençlerin deneyim kazandığı ve eğitim gördüğü bir okul olması, bu mücadeleden bağımsız olarak asla düşünülemez.
İşçi partisinin gençlik örgütünün dayanacağı kitle, kuşkusuz işçi sınıfının genç kitlesidir, ve onun temel çalışma alanı, doğal olarak, genç işçi emeğinin yoğunlaştığı organize sanayi bölgeleri ve sanayi siteleri olacaktır. Ama, genelde sanılanın aksine, bu, üniversitelerin ikincil, tali alanlar olarak ele alınması anlamına da gelmez.
İşçi hareketi ile sosyalizmin birliği için mücadele (ki bu, her yeni dönemde; hareketin her büyük dönemecinde yeniden gerçekleşir) eden herkes bilir ki; sanayi siteleri ile üniversiteler, işçi gençlik içindeki çalışma ile yüksek öğrenim gençliği içindeki çalışma, temel ve tali olarak ayrılamazlar; bu iki alan, bir madalyonun iki yüzü gibi, birbirleri ile kopmazcasına bağlı temel alanlardır. Kaldı ki, işçisi işsizi ile semt gençliği ve liseli ve köylü gençlik bile bugün özel bir önem kazanmıştır. Ve gerek gerici akımların önünü kesmek, gerekse genç kuşakları işçi sınıfı ve halk saflarında birleştirmek açısından, bu alanların da kucaklanması ihmal edilemez.
Emek gençliği örgütünün örgütlenme ve çalışma alanları ve örgüt planı ile ilgili anlayışının bu görüş açısı tarafından şekillendirilmesi zorunludur. Buna karşın, bir parti gençliği örgütü olabilmek ve gerçek bir çalışma yürütebilmek için, böyle bir örgütlenme ve çalışma alanları anlayışına sahip olmak yetmez. Gençlik örgütümüzün gerçek bir mücadele örgütü ve bir okul olarak çalışmasının başka zorunlulukları da vardır ve aşağıdakiler bu bakımdan özel önem taşımaktadırlar.

GENÇLİK ÖRGÜTÜ VE PARTİ YAYINLARININ ROLÜ 
Partinin, işçi ve emekçi kesimlerin ve tabii ki genç kuşağın mücadele ve örgütlenmesine birinci planda verdiği destek, kendini; merkezi karar ve çağrıların ilan edildiği ve işlendiği merkez organlarının yayınlanışında ortaya koymaktadır.
Parti çizgisi, karar ve çağrılarının yayınlandığı, işlendiği yayın organlarının gençlik içindeki çalışmadaki rolü hemen herkesçe bilinir. Olgular göstermektedir ki, parti yayınlarının bu rolü, gençliğimiz tarafından da görülmeye başlanmıştır.
Nitekim, hâlâ yetersizlikler taşısa da, gençliğin saflarında, yayınların dağıtımı ile ilgili bir hareketlenmenin olduğu gözlenen bir olgudur. Ama yayınlarla ilgili sorunlarımız; dağıtımdaki bu hareketlenmeden ve/veya bu yetersizliğin (bunun hayati önemine karşın) aşılmasından ibaret değil. Bu alanda, atlamamamız ve aşmamız gereken başka zaaflarımız da var: Yayınların okunması, görevler çıkarmak ve eğitim yapmak üzere irdelenmesiyle ilgili zaaflar; apolitiklik, atalet, ilkellik ve körlüğün en temel kaynakları olmalarına karşın, varlıklarını hâlâ sürdürüyor.
Bu nedenledir ki, az çok okunsa da, istisna yer ve durumlar dışında, parti merkezi yayınlarından, gençler ve örgütleri gerektiği şekilde yararlanamıyorlar. Oysa parti karar, çağrı ve yayınlarını; alanları için üstlenip, yerine getireceği görevler çıkarmak üzere incelemediği takdirde, görevli bir genç veya bir gençlik organının zaaf ve eksikliklerini aşabilmesi ve çalışmasına bir yön verebilmesi olanaksızdır.
Şu doğru: Bir genç komünist veya emek gençliği organı için, gazete ve öteki parti organlarını alanında düzenli olarak dağıtmak; dağıtım çevresini sistematik olarak genişletmek ve okurları bir araya getirerek örgütlemek hayati bir iştir. Ama, bunun, işin başlangıcı olduğu ve çalışmamız için yetmeyeceği bir sır değildir.
Yani, alanın sorunlarına geniş bir ufukla bakmak; değişen her durumda halkayı doğru yakalamayı bilmek; gündeme doğru sorunları sürmeyi, görevleri doğru belirlemeyi becermek; belirlenen görevleri yetenekle ve her olanaktan yararlanma tutumuyla yerine getirmeyi öğrenmek için, yayın organlarını; alanı ve  kendisi için görev çıkarmak üzere incelemeyi, onları düzenli dağıtma ve okur haline gelen genç ögeleri gruplama, örgütleme işi kadar hayati bir iş haline getirmek zorunludur.
Peki, bu iş atlanır veya savsaklanırsa ne olur? Olacak olanlar, tabii ki bir sır değil; bunlar kolayca tahmin edilebilir: gençliğin, parti gençliği olarak çalışmasının olanaksızlaşması; gençlik kitlelerinin dikkatinin işçi sınıfı ve halka yöneltilmesi ve hareketinin işçi ve halk hareketiyle birleşmesinin baltalanması! 
Özet olarak söylemek gerekirse, şu iki sorunun her zaman olduğu gibi, bugün de özel bir önem taşıdığını belirtmemiz gerekiyor: Bunlardan ilki, partinin karar ve çağrılarının, Emek gençliği örgütünün merkezi ve yerel bütün çalışma ve eylemine esin vermesinin temel bir parti kuralı olarak anlaşılması; ikincisi ise, kitle gazetesi ve öteki organların, gençlik içindeki çalışmaya, gençlik kitlesinin  örgütlenmesi ve eğitimine parti çizgisinin yön vermesinin araçları olarak kullanılmasıdır. Partinin gençliğe yardımının bu sorunlarda düğümlendiği ve gençliğin, partiden yardımı ancak, bu alanlarda ilerlediği oranda alabileceği unutulmamalıdır.
Öte yandan, partinin emek gençliği örgütüne yardım ve desteği; merkezi karar ve çağrıları, kitlesel ve teorik yayın organları ile sınırlı değildir. Merkezi ve yerel parti örgütleri; emek gençliği ve örgütlerine yakın parti destek ve yardımı veren ve onların günlük olarak yararlanabilecekleri merkezler olarak da görülmelidir.
Her kademeden parti örgüt ve görevlisi; paralel ve alt gençlik örgüt ve organlarının, işlerini parti çizgisine uygun ve enerjiyle yürütmelerinde onlara yardımla yükümlüdür. Ve birçok yerde görüldüğü ve yaşandığı gibi; parti örgütleri ve gençlik alanında görev almış partili görevliler, gençlik örgütlerinin çalışma ve eylemine daha ileriden, daha istikrarlı ve yararlı bir şekilde katılmaktadırlar.
Parti gençliği örgütleri, tabii ki, işlerini; herhangi bir yardım beklemeden ve bir yardım, destek gereği duymadan girişenlikle yapma anlayışıyla çalışırlar. Ancak, parti görevlileri yardım verdiği koşullarda; bunun, kendilerine; geniş görüşlülük ve deneyimle çalışma imkanı sunacağını unutmayacak ve parti örgütlerinin aralarına katılmasından istekle yararlanma tutumuyla hareket etmeyi de bileceklerdir.
Keyfi “çalışma” eğilimindeki lafazan bir kişiden, bu anlayış ve tutumu anlaması kuşkusuz beklenemez. Gerek yukarıda yayın organlarının dağıtım ve incelenmesi ile ilgili değinilen, gerekse parti görevlilerinin çalışmalarına katılmasını “inisiyatif kırma” ve “işlerine karışma” olarak gören türden zaaflar, genelde geride kalsa da, bunların kalıntıları birçok yerde hâlâ yaşıyor ve birçok durumda da etkili oluyor. Ama, bunlar artık bütünüyle aşılmak zorunda; zira bu tür zaaflar  aşılmadan, gençlik örgütünün bir mücadele merkezi ve bir okul haline gelmesi olanaksızdır.
Şu açık ki, burada tartışma konusu olan, gençlik örgütünün örgütsel bağımsızlığı alanı değil. Yukarıda değinilen zaaflar ve altı çizilen sorunlar, gençlik örgütünün partiye bağımlılığı ile ilgili alanlardaki zaaf ve sorunlar. Gençlik örgütlerinin; işlerini kendi girişim ve özgün üslupları ile bağımsızca yürütmeleri, bu zaaf ve sorunların, temel birer zaaf ve sorun olmaktan çıkmasıyla doğrudan bağlıdır.

GENÇLİĞİN ÖRGÜTLENMESİ VE ÖRGÜTLEME ÇALIŞMASI
Bilinir ki; parti gençliği de, patisi gibi, işyeri (tabii okullar da işyerleri olarak ele alınmalı) ve bölge esasına göre örgütlenir. Yani gençlik örgütümüzün temel örgütleri fabrikalarda, atölyelerde, okullarda, sınıflarda ve sokak ve mahallelerde kurulur, çalışırlar; semt, ilçe ve il çapındaki yönetici yerel organlar, bu fabrika, atölye, okul, sınıf, sokak, mahalle gibi temel örgüt birimlerindeki grup ve komiteleri, semt, ilçe ve il düzeyinde merkezileştirirler. Merkez aygıtı ise, yerel örgütlere derinlemesine nüfuz ederek oluşur ve bütün örgütleri ülke ölçeğinde birleştirir.
İster gençlik, isterse yetişkinler için olsun, bir işçi örgütünün işyerleri ve okullardaki (ve mahallelerdeki) temel örgütler üzerinde kurulması “keyfi” değildir. İşçi, emekçi ve genç kitleleri, sosyal hayata –yeniden üreterek– buralardan katılırlar. İlk mücadeleler (grev, boykot vb.), ilk bilinç belirtileri ve örgütler buralarda oluşur ve kitleler toplumsal (tabii ki politik) bir güç haline ancak buralarda gelebilirler.
Dolayısıyla, bu alanlara dayanılmadığında gerçek bir örgüt olmak olanaksızdır.
Buna karşın, hep beraber yaşadık ve biliyoruz ki; gençlik örgütümüzün temel örgütleri; yani atölye, fabrika, sınıf, okul, sokak ve mahalle vb. grup ve komiteleri geçmişte ya kısa sürelerle ve kısmen oldu veya bir kısım yerde bunca yıldır hemen hiç olmadı. Şu sitede şu kadar, bu üniversite veya ilçede bu kadar gençten oluşan gençlik örgütü “grupları”ndan sıkça söz edildiğine; buna karşın, şu üniversite veya fakültenin şu sınıfları veya bölümlerinde ve bu site veya mahallenin bu atölyeleri ya da sokaklarında şu kadar gençten oluşan şu kadar grubun varlığından ya çok az söz edildiğine, ya da hemen hiç söz edilmediğine, neredeyse hepimiz tanıklık edebiliriz. Bu durumda, gençlik örgütümüzün; kitleler arasında etkili bir şekilde çalışan, bir güç olan ve iyi sonuçlar elde eden istikrarlı bir örgüt olması tabii ki beklenemezdi.
Bu alanda yaşanan şey, kuşkusuz bir sapma idi ve nedenlerini daha önce üzerinde durduğumuz ve hep dikkat çektiğimiz nedenler oluşturuyordu. İyiniyetle yaklaşıldığında ne denmek istendiği anlaşılacak olan “birim”  kavramı baş aşağı çevrilmiş ve sorumluluktan kaçma ve piyasacılığın örtüsü olarak kullanılmıştı. Öyle ya; birkaç genç bir araya gelip bir grup oluştururlarsa, bu bir “birim” olabilirdi – bu durumda, ilçe gençlik grubu da bir “birim”di; site veya üniversite grubu da! Oysa bunun bir örgüt değil, aslında bir tarikat çevresi anlayışı olduğu son derece açıktır. 
Şunları zihnimize iyice kazımak gerekiyor: Emek gençliği örgütü, eğer kitlelerle birleşme ve sermaye ile mücadele yeteneği gösteren bir örgüt olacaksa; işyerleri, okullar ve mahallelerin en küçük birimlerinde mevzilenmiş ve buralardaki gençlik kitlesi içinde kesintisiz olarak çalışan temel örgütlere dayanmak zorundadır. Üniversitelerde, sınıf grupları, bölüm, fakülte ve kampüs komiteleri; sitelerde, atölye, ünite grupları, fabrika ve işyeri komiteleri ve site komitesi; semtlerde, mahalle, sokak grupları, mahalle, lise (sınıf grupları) komiteleri ve semt komiteleri.. Bütün bu örgütlerin, ilçeler ve iller ölçeğinde ilçe ve il komitelerinde merkezileşmesi. Güçlerin durumu başta bizi sınırlasa da; örgütü belirtilen anlayış ve temele oturtmanın bir ihtiyaç ve zorunluluk olduğunu asla unutmamamız gereklidir.
Öte yandan, görülmesi gereken bir şey daha var ki, bugün emek gençliğini, olduğu kadarıyla çalışmasını ciddi şekilde tehdit etmektedir: kitleler “içinde” bir tür “kutu”, bir “koloni” olarak “örgütlenme” ve “koloni”ye adam bulma “çalışması” eğilim ve olgusu. Bu, sınıf dışı “sol” bir gelenekti ve daha önce partinin çalışma ve örgütlenmesini ele alan materyal ve yazılarda eleştirilmişti. Çalışmanın az çok işyeri veya okul birimlerine dayandığı yerlerde, bu geleneğe yaslanan anlayış ve alışkanlıkların etkili bir şekilde ortaya çıktığı olgularla sabittir. Bunları eleştirmemek, kitleler arasına katılmayı bizzat kendimizin baltalaması da demektir.
Demek ki, örgütlenme ve çalışma tarzı alanındaki mücadelemiz iki cephede birden sürecektir: çevreciliğe, büro ve kantin ”devrimciliği”ne, genel “ortalık çalışması”na dayanan piyasa liberalizmi ve temel birimler “içinde” görünse de, kitlelere kapalı bir “koloni” ve bir “tarikat” anlayışı olarak oluşturulan üst sınıf “devrimciliği” çizgisinin temsil ettiği bürokratizm cephelerinde. Bu örgüt ve çalışma tarzı geleneklerinden ayrılma ve bunların etkilerine karşı mücadelenin; başarılı bir şekilde ancak, kitleler içinde mevzilenmiş bir örgüt ve halkçı bir çalışma tarzı anlayışı ile yürütülebileceği ise, bizim için herhalde anlaşılamaz bir şey değildir.
Sınıf dışı liberal ve bürokratik anlayış ve alışkanlıklar, kitleler arasında örgütlenme ve halkçı bir çalışma tarzı denildiğinde; doğrudan geldiğimiz alan, kuşkusuz kitleler arasında çalışma, onları hareket geçirme ve örgütleme alanıdır ki, bu alanda da, örgütlenme ve çalışma tarzı anlayış ve pratiğimizle bağlantılı ciddi ve artık mutlaka aşmamız gereken zaaf ve hatalarımızın bulunduğu yadsınamaz.
Örneğin, kısmen ortalık çalışması, kısmen kampanyacılık anlayışı ve kısmen de doğru bir anlayışla kitleler arasında bir çalışma sürdürüyoruz. Ancak çalışmamız, belli bir aydınlanmaya yol açsa da; istisna haller dışında, gençlik kitlelerinin hareketlenmesi ve örgütlenmesi yönünde bir etki uyandırmıyor. Gençliğimizin mevzilenmesi ve çalışma tarzındaki zaafların bu olguda önemli bir yerinin bulunduğundan kuşku duyulamaz. Buna karşın, sorunu bunlarla sınırlı görmemek de gerekir. Zira olgular, yaptığımız kitle çalışmasının, geniş çaplı olmasa da belli bir aydınlatma özelliği taşıdığını; ama bazı çağrıları içerse de, harekete geçme ve örgütlenmede kitlelere güven verecek özellikleri her zaman taşımadığını göstermektedir. Çalışmamıza bu yönden de bakan herkes bunu açıkça görebilir.
Son derece açık ki; ÖTK‘ların sürekli tartışmaya açılması, ne yapılacağında sık sık kararsızlığa düşülmesi , bazen desteklenmesi bazen ilgisiz kalınması; binlerce genç işçiyi harekete geçirmiş ve örgütlemiş olan derneğin anlamsız gerekçelerle kapanmaya terk edilmesi; birçok yerde yüzlerle toplanan genç işçinin örgütlenme (kurultaylar dönemi) sorumluluğunun alınamaması; gene aynı şekilde, semt gençleri kümeler halinde parti bürolarına geldikleri halde, onların mesleki-kültürel talepler temelinde (dernekler) örgütlenmesi görevlerini bir türlü anlamama gibi olgular, siyasal perspektif ve iddia zaafları hesaba katılmadan açıklanamazlar.
ÖTK‘ların, sitelerde sendika gibi de çalışacak genç işçi derneklerinin, semt emekçi gençlik evleri ya da dernekleri  ve liseliler örgütlerinin olanaklılığı ve gerekliliğinin tartışılacak bir yönü yok ve ayrıca bunlar konumuzun dışında. Ancak şunun altını çizmemiz zorunlu: Kitleler içindeki çalışma, salt aydınlatma çalışması değil, aynı zamanda örgütleme çalışmasıdır. Kitlelerin örgütlenmesine yardım; kitleleri hareket geçirme ve örgütleme görev ve sorumluluğunu sağlam şekilde içermeyen bir çalışma, gerçekten devrimci bir çalışma olamaz. Dolayısıyla, genel olarak örgütlerimiz ve emek gençliği örgütleri, çalışmalarını bu bakımdan da irdelemelidirler.
Bir yandan, örgütlerimizin kitleler içinde (onlar arasında yaşayan ve çalışan örgütler olarak) yeniden mevzilenmesi ve halkçı bir çalışma tarzı inşa ederek çalışması; öte yandan sadece aydınlatmayı değil, aynı zamanda kitlelerin harekete geçirilmesi ve örgütlenmesini öngören, sorumluluğunu kararlıca üstlenen bir kitle çalışması içinde olması.. Emek gençliğinin bugünkü en önemli sorunu budur.
Unutulmamalı ki; bu sorunlar üzerine yürüyerek atılan her adım, gençlik hareketinin olanaklarını kullanarak gelişmesi; emek gençliğinin hızla büyümesi ve gençliğin bütün kesimlerinde, gençlik hareketinin merkezini tutması demek de olacaktır.

EMEK GENÇLİĞİ ÜYELİĞİ VE ÖRGÜTÜN SINIRI
Bir örgütün üyelik kriterlerini; o örgütün karakteri, dayandığı kesimlerin hareketinin durumu ve içinden geçilen siyasal ortam belirler, koşullandırır. Burada, parti gençliği örgütünün karakterini, hareketin durumunu ve açık bir örgüt olarak şekillenmesine izin veren koşulları tartışmamızın bir gereği elbette yoktur.
Burada üstüne eğilmemiz gereken şudur: Emek gençliği örgütleri, öteki şeylerin yanında, üye kabulü ve üyelik kriterlerinin uygulanmasında baştan beri sekter  bir pozisyondadır. Öyle ki, birçok yerdeki gençlik örgütü, neredeyse partili ve militan sayılan gençlerden oluşan örgütler halinde kuruldu ve öyle çalıyorlar. Oysa bu durumun; örgütün gelişmesi, iç yaşamı, çalışma tarzı ve kitlelerle ilişkilerini tahrip etmesi, parti ve partili bilincini çarpıtması, giderek bozması kaçınılamazdı. Öyle de oldu; gençlik örgütlerimizin birçoğu, giderek bir tür sınıf dışı “gençlik partisi”  gibi, “seçkinler” örgütü halinde güdükleşme süreci de yaşadılar.
Partinin gençlik örgütüne, sadece parti ve örgütün her çağrısına katılan ve düzenli olarak iş yapan gençler değil; örgütü desteklediğine inanan ve küçük de olsa bir destek sunan her genç katılabilmeli ve üye  kabul edilebilmelidir. Yani, komünist bir gençlik örgütüne üye olmanın bilinen kriterleri; hareketin ve örgütün bugünkü koşullarında, olabilir en geniş esneklikle uygulanmak zorundadır. Bunun, asla vazgeçilmeyecek bir zorunluluk olduğunu görmemek anlaşılamazdır.
Bu söylenenlere sanırız pek çok kişi; sekterlik yapılmadığını, örgütün kapılarının herkese açık olduğu halde durumun böyle olduğunu söyleyerek itiraz edecektir. Bu itiraz, kendi sınırları içinde haklı da görülebilir; ama savunduğumuz görüş, zaten gençliğimizin sözü edilen türden üyelere karşı olduğu görüşü değildir.
Emek gençliğinin ilan edildiği dönem ve sonraki yıllarda, sorumluluk üstlenen gençler arasında; kimin neyi yapıp neyi yapmadığı, benim “çok çalıştığım” ötekinin “az çalıştığı” kavgasının, yani “kötü huylu” rekabetin  yükselen bir cereyan olduğu bir olguydu. Bu cereyan, kendi dönemini etkilemekle kalmadı; yarattığı anlayış bozukluğunun sonraki dönemlere sarkmasına da yol açtı. Bunun sonuçlarından biri; doğal olarak, daha geriden gelen genç ögelerin örgütten uzaklaşması olmuştu.
Öte yandan, gençlik örgütlerimizin çoğunlukla kitlelerin dışında olmaları; geriden gelen, (potansiyel) destekçi olan ve kitle içinde dağılmış bulunan ögelerden uzak bir pozisyonda kalmaları anlamına da geliyordu. Yani, örgütlerimizin pozisyonu, bu “geri” ögelerin, yanlarına yaklaşmasına izin vermeyen bir pozisyondu.
Bu iki olgu, istekten de bağımsız olarak; genç militan kitlesi arasında sekterlik anlamına gelen refleks ve davranış biçimlerinin legalleşmesine yol açtığı gibi; gençliğin söz ettiğimiz ögeleri arasında örgüt olmaya karşı duygular da yarattı. Diyebiliriz ki, eğer gençlik örgütümüz bugün hak ettiğinden daha dar ve küçükse; bunun en önemli nedenlerinden biri, gerekçesini bu tür olgularda da bulmaktadır.
Gençlik örgütümüz, mevzilenme ve çalışmasını ortaya koymaya çalıştığımız temelde yenilerken, üyelikle ilgili bu çarpık durumu da değiştirmelidir. Zira bu, komünist olmanın yanında, kitle örgütü de olmanın bir zorunluluğudur. Örgütün militan örgütleyici aygıt ve ögelerini, geniş gençlik kitlesi ve hareketine, çalışmasının yanında ve tabii ki bu çalışmanın da bir sonucu olarak, burada üyeliğini tartıştığımız türden üye kitlesinin bağlayacağı; bilinmeyen, bulunamayan pek çok önemli olanağı, en gerekli zamanlarda değerlendirilecek pek çok ilişkiyi doğal olarak gene bu üye kitlesinden ögelerin sunacağı asla görmezden gelinemez. Kaldı ki, gençlik örgütünün bu türden üyelerinden bir kesimin; çalışma ve mücadele içinde dönüşerek kararlı, gerçek militanlar haline gelmeyeceğini de kimse iddia edemez.
Uzun sözün kısası; gençlik örgütümüzde varsayılan üyelik kıstaslarının uygulanmasındaki gelenekselleşmiş sekter refleks ve davranışlar değişmeli ve üye alım koşulları veya üye sayılan ögelerde aranan özellikler olabildiğince esnekleştirilmelidir. Örgütün sınırı ortadan kalkmamalı, ama olabildiğince genişlemelidir.
Böyle bir değişimin, örgütün iç yaşamında; demokrasi ve disiplin uygulamalarında, eğitim çalışmasında; üslubu, gündelik ilişkileri vb.‘de değişikliklere yol açacağı tahmin edilebilir. Bu anormal olmadığı gibi gereklidir de. Böyle bir değişimin; militan ve örgütlerimizin, gençlerin doğal kümelenmeleri arasına katılmalarını kolaylaştıracağı açıktır ve olanakları kullanmak gerekmektedir.
Gençlerimiz ve örgütlerinin, mevzilerini yenilemelerinin; çalışmalarını düzelterek üyelik kriterlerini, bu yenileme ve düzeltmeye uygun şekilde genişletmelerinin durumu hemen değiştirmeyeceği ve gençlerin örgütlerimize doluşmasına yol açmayacağının tartışılacak yanı yoktur. Bunun için, başka değişikliklerin yanında, bütün cephelerde mücadele etmek ve anlayış ve kararlılıkla çalışmak da gerekir.
Burada gözden asla kaçmaması gereken şudur: Örgüte katılma koşullarındaki esneklik; kendiliğindenliğe yakın gibi görünen gençlere gösterilen anlayış, örgütlerimizin sorumlu, görevli ve örgütleyici ögelerinde aranması gereken militan özelliklerin, iş disiplini, özveri ve kararlılığın “esnemesi” anlamına gelmemektedir. İleri ögeler ve militanlarımızın; kendilerini, çalışmaya daha geriden katılan üyelerle kıyaslamaya yönelmeleri (ki bu, bugün de vardır) gerici bir şey olur. Böyle bir eğilim ve yönelime asla izin verilemez. Herkes, kendini ve çalışmasını, hareketin talep ettiği kişilik özellikleri ve çalışmanın gerekleri ile değerlendirmek zorunda olduğu gibi; düz üyeleri ileri düzeylere çıkarma anlayışı ile çalışmak da zorundadır.
Bu, parti için de, gençlik örgütü için de temel ilkelerinden biridir.

SİYASAL EĞİTİM SORUNU
Son on beş yirmi yıldır “sol” piyasada, yukarıda belirtilen iki mücadele, örgütlenme ve çalışma tarzı anlayışına uygun “iki” jargonun “prim” yaptığı biliniyor: Liberal, piyasacı “sosyalist” ve “devrimci”, bürokratik “komünist” olanı ile bu iki “dil” türü, iki burjuva (sınıf dışı) “sosyalist” eğilime denk düşen bir “dil” türüdür.
Sözü edilen üst tabakacı iki “farklı” örgütlenme ve çalışma tarzı anlayışı ve bunlara esin veren bu iki burjuva “sosyalist” eğilimin, “farklı” gibi görünse de, farklılıkları birbirini tamamlayan “iki” (esasta tek bir) eğitim anlayışının olduğu; söz konusu iki jargonun, bu siyasal-teorik “eğitim” anlayışının “karşıt”, ama aynı zamanda ortak “dili” olarak şekillendiği, kanıt istemeyen bir açıklıkla görülebilir.
Bu “sosyalist” akımlar ve yarattıkları örgüt ve çalışma tarzı gelenekleri, eğitim sorununu esasta, pedagojik-akademik bir sorun olarak görürler; bunların “eğitim”le ilgili anlayış ve pratikleri idealist bir görüş açısıyla şekillenmiştir.
Buna karşın, proleter (Marksist) sosyalist akımın (siyasal-teorik) eğitim anlayış ve çizgisi, materyalist bir görüş açısıyla ele alınır; sınıf mücadelesine bağlı ve aynı zamanda onun (siyasal mücadelenin) bir sorunu olarak şekillenir. Ve partimizde eğitim sorunu, esasta “görevlendirme” sorunundan başka bir şey değildir.
Bir yanda, burjuva “bilimi”ne tapınma, bu “bilime” dayanan soyut, geleceği sisli “proje”ler yapma, “değişimi” bu “projeler”in “eğitimle kavranması”na bağlama; öte yanda, tıpkı “tarikat şeyhleri”nin dervişçe ezberlenen soyut formüllerinin “sihri” ve “şevklendirmesi”nin kazandıracağı “inanç”la avunma anlayışı! Söz konusu sınıf dışı akımların teorik ve siyasal eğitimine yön veren anlayışın esası budur ve bu anlayışın temel özelliği, ifadesini; bilginin asıl kaynağı ve eğitimin temel alanı olan sınıf mücadelesini, mücadele içindeki kitleleri ve görevlerini dıştalamasında bulur. Dahası; bu anlayış ve çizgi, “eğitim” denilen şeyi; sınıf mücadelesi, görev ve sorumluluklar ve eylemden koparmakla kalmamakta, bunların yerine de geçirmektedir.
Bunları burada tartışmamızın anlamı nedir, bunların altını çizme gereğini niçin duyuyoruz? Bu neden ve niçinler anlaşılamaz değildir. Partimiz böyle bir anlayışı hiçbir zaman savunmadı ve hatta her zaman bu çizginin karşısında yer aldı. Buna karşın, örgütlerimizde bu sorun çoğunlukla doğru bir anlayış ve yöntemle çözülemedi. Ya eğitim adına kitlelerin mücadelesi ve onun görevlerinden çekilme; ya da görevlerden uzak kalmamak adına eğitim sorunlarını bir yana bırakma gibi eğilim ve sapmalar, çalışmamızı ve gençlerimizin enerjisini hep tahrip etti.
Doğru temele oturmuş bir teorik eğitimin hayati önemi tartışılamaz. Teorik çalışma ve eğitim olmadan; siyasal (ve örgütsel) deneyim kazanılamayacağını ve gerçek bir siyasal çalışma yapılamayacağını, az çok düşünen herkes anlayabilir.
Nasıl ki, devrimci bir teoriden yoksun bir parti yolunu şaşırmaya mahkumsa; teorik eğitimden yoksun bir “devrimci” kişi de, tıpkı teoriden yoksun bir parti gibi, “dar deneye” ve “karaya oturma”ya mahkumdur. Kulaktan dolma ile idare etmenin kimseye bir faydasının olmadığı, yakın dönem olaylarıyla bile görülmüştür.
Öte yandan, teorik eğitim; hareketin talep ettiği görevleri –tarihsel uluslararası tecrübeyi özümseyip kullanarak– yetenekle yerine getirmenin, siyasal ve örgütsel deneyimi geliştirmenin zorunluluklarına bağlanmadığı koşullarda; soyut formüllerle oynama, olguları formüllere uydurarak “açıklama” ve hayattan kopuk “laf ebeleri” olarak yozlaşma pozisyonuna düşmekten kaçınmak olanaksız olur. Burjuva “sosyalizmi” akımlarının eğitim anlayışı, yöntem ve “dil”lerinin etkisini kırmayı öğrenmeden, öğrenebileceğimiz fazla bir şeyin olmadığı anlaşılamaz değildir.
Özet olarak; sınıf mücadelesinin sorun ve görevlerine bağlanan, ileri genç kitlesinin teorik ve siyasal seviyesini yükseltecek ve çalışmasını daha bilinçli ve verimli hale getirecek bir teorik-siyasal eğitim çalışması ertelenemez bir görevdir. Öte yandan, partimizin gösterdiği çaba ve girişimleri, bugün bu görevi kesintisiz şekilde ve verimlilikle yerine getirmenin koşullarını daha da olgunlaştırmıştır. Ve eğer gençlik örgütümüz, gerçek bir mücadele örgütü ve gerçek bir okul olacaksa; örgütünü yeniden mevzilendirdiği, çalışma tarzını yenilediği ve yeni bir inşa sürecine girdiği bu dönemde, partimizin çaba ve girişimlerinden yararlanmayı bilmek zorundadır.
Partimizde ve gençlik örgütümüzdeki teorik ve siyasal eğitim çalışmasına yeni bir yön vermenin koşullarının bugün daha olgun olduğunu söyledik. Bu doğru; zira, partinin siyasal, teorik ve kültürel organları, olayların içinde her zamankinden daha doğru bir şekilde yer alıyor ve sorunları daha ileriden gündeme getiriyorlar. Öte yandan, başlatılan eğitim dizisi, Bilim Eki ve basım yayında benzer konularla ilgili olarak yayınlanan materyallerin hayati önemde bir olanak olduğu da bir olgudur.
Bir yanda, Marksizmin klasiklerinin yanında, uluslararası sosyalist kültürün hiçbir kuşağın yüz yüze gelmediği birikimini temsil eden eserler; öte yanda, sınıf mücadelesi içinde daha ileri mevzilere yürüyen örgütler ve gündemlerini gündelik mücadeleye dayanarak hazırlayan siyasal, teorik, kültürel organların varlığı! Önceki kuşaklar, hiçbir zaman  böylesi olanaklara topluca sahip olmamıştı.
Dikkat edilmesi gereken şey, yukarıda söz edilen sapmalardan kaçınmayı bilmektir. Bunun için ilk koşul, kuşkusuz, teorik eğitimin konularını, işçi sınıfı ve halkın mücadelesi ve yapılan çalışmanın aktüel sorunlarına dayandırmaktır. Bu durumda, bu eğitimin temel malzemesi, öncelikle parti karar ve genelgeleri, siyasal, teorik organlar ve ilgili broşürler; bunlara eklenecekler ise, Marksist klasiklerin ilgili eser ve bölümleri ve sosyalist kültürün ulusal-uluslararası materyallerinden ilgili olanlardır. Teorik-siyasal eğitim, gençlik örgütü için; parti örgütleriyle birlikte özel olarak planlanıp, dikkatle yürütülecek bir çalışma olarak düşünülmelidir. Aksi takdirde, örgütsel değişime hizmet eden bir teorik eğitim yapılamayacağı gibi, işçi ve emekçi kitlelerin uyanması, eğitimi ve örgütlenmesine de asla yardım edilemez.
İkinci olarak; ulusal ve uluslararası sorunlar, siyasal-örgütsel kampanyalarla ilgili seminerler ve çalışmanın çeşitli yönleriyle ilgili geniş toplantılar kuşkusuz reddedilemez. Ancak, teorik ve siyasal eğitimin asıl ve temel alanı organlardır. Teorik ve siyasal eğitimi, sınıf mücadelesi ve çalışmanın sorunlarına dayandırma; “görevlendirme”yi, öğrenme ve eğitimin temel dinamiği  olarak görme demektir, ve bu, aynı zamanda, eğitimi, organ çalışması olarak görme anlamına da gelir. Kuşkusuz bu, birey olarak çalışmayı dıştalama değil; onu teşvik etme, sonuçlarını organlara taşıma, yoldaşlarla paylaşma ve varılan sonuçların uygulanmasını denetlemeyi de içerir. İşini planlamayı öğrenmenin; yapılanı, deneyim ve ileri tecrübeyle (teoriyle) eleştirmenin, devrim yapmayı öğrenmenin temeli olduğu görmezden gelinemez.
Yazının ilk bölümünde, deneyimlerden öğrenme ve eleştiriyi, öğrenmenin yöntemi haline getirme üzerinde durmuştuk. Bu, eleştirinin; teorik-siyasal eğitim ve teorik-siyasal gelişmenin temel yöntemi olduğuna dikkat çekmekten başka bir şey değildi. Şimdi de şunu belirtelim ki; gençliğimiz, teorik ve siyasal seviyesini yükseltmek zorundadır ve o, bunu ancak, burada konulan temel üzerinde başarabilir.

SONUÇ OLARAK
Gençlik örgütümüzün içinde bulunduğu zaafları; bu zaafların nasıl bir platform üzerinden ve ne gibi bir çalışma ile aşabileceğini, bazı yönleriyle de olsa (yazının bir önceki sayıdaki bölümü ile birlikte) tartışmış bulunuyoruz. Gelecek sayıda ise, sorun parti örgütleri açısından ele alınacak ve yazı tamamlanacaktır.
Bölümü, şunlara işaret ederek sonuçlandıralım: Zaaflarımız kuşkusuz önemli. Buna karşın, bunlar aşılamayacak, altında kalınacak zaaflar da değil. Önemli olan şu ki, olanakları kullanmayı ve fırsatları değerlendirmeyi bilelim.
Sorunların yanı sıra, olanaklardan ve dayanacağımız dinamiklerden yazı boyunca söz edildi. Kuşkusuz, önümüzde önemli fırsatlar da var; partinin açtığı ve gençlik örgütümüzün de içinde olduğu, örgütün ve çalışmanın gazeteyi kullanma temelinde dönüşümü kampanyası; başlamakta olan ve önümüzdeki iki ay boyunca yoğunlaşarak sürecek olan Yerel Seçimler kampanyası, bunlardan ikisidir. Bu iki kampanya ve bunların üst üste gelmesi, genel anlayışın aksine son derece önemli bir fırsattır.
Bunların niçin fırsat oluşturduğunu burada sayıp dökmemiz gerekmiyor. Gerek, gazete ve örgütsel değişim kampanyasının yarattığı ve herkesçe görülebilir durumda olan hareketlenme; gerekse, seçim dönemleri ile ilgili önceki deneylerimiz burada söylenenleri tartışılamaz hale getiren verilerdir. Dolayısıyla, gençliğimizin daha ileriden hareketlenmesi; bunu, çalışma ve örgütünü yenilemenin vesilesi haline getirecek bir çalışmayı örgütlemek üzere değerlendirmesi zorunludur.
Kendi dinamiklerine, hareketin olanaklarına dayandığında, gençlik hareketi içindeki pozisyonunu ve gençlik kitleleri için önemini anladığında, emek gençliğinin aşamayacağı hiçbir zaaf ve üstesinden gelemeyeceği hiçbir zorluk yoktur. O, işçi sınıfının ve partisinin gençliğidir ve üstüne düşeni yapmaktan asla kaçınmayacaktır.

Dipnotlar:
1- Bunlar, gençlik yönetim organlarının kendi işlerini kendi girişimleriyle yapmaları, yayın organlarını daha geniş dağıtmaları ve kullanmalarının önemsizliği anlamına gelmez; aksine, gençliğin örgüt organları ve yayın organının bir çizgi sahibi olması, geniş bir görüş açısıyla hareket etmesi, çalışma ve çağrılarının bir amaca bağlanması, devrimci bir yön alması ve daha da önem kazanmaları anlamına gelir.
2- Unutulmamalıdır ki; gençlik örgütü “gençlik partisi” değil, işçi sınıfı partisinin, ona siyasal ve ideolojik olarak bağlı olan gençlik örgütüdür.
3- Birim kavramı birçok anlamda kullanılabilir. Bir kent örgütüne de, bir sendika organına da birim denebilir, bir fabrika (temel örgüt) örgütüne de. Bu nedenle, bu kavram kendi tanımlayanları ile birlikte kullanıldığında somut bir anlam kazanabilir.
4- Çalışma içinde yolunu kaybeden, yorgun düşen ve niyet bozan rasgele kimi kişilerin “ÖTK‘lar kötüdür.., tartışılmalıdır” yollu girişimlerini tartışmaya açabilen, bu kişilerin çabası sonucunda iyi işler yapılırken bile ÖTK‘ları terketme (ki bu, birkaç kez olmuştur) tutumunu kabul eden bir çalışma anlayış ve çizgisinin, burada söylenenlerden başka bir şeyle açıklanamayacağı ortadadır. Şu kesindir ki, bugün üniversite gençliğinin kitle örgütü olabilecek tek örgüt ÖTK’lardır. Bazı yerlerde kitlesel dernekler çıksa bile, bunlar, ÖTK‘ları canlandırma ve kitle örgütü olarak işler hale getirmek için mücadele etmek zorundadır. “Okulcu” denilen kitlelerin örgütlenmesi bugün başka bir yoldan başarılamaz. Öte yandan, yararlanılması gereken olanaklar olmakla ve küçümsenmemeleri gerekmekle birlikte, topluluklar, kulüpler vb. ilgi ve faaliyet grupları ve hobi çevreleridir ve ÖTK gibi örgütlerin ve genel olarak kitle örgütlerinin yerini tutamazlar, böyle bir yeteneğe sahip değillerdir.
5- Büyük kent semtleri milyonlarca işsiz, yarı işçi umutsuz genç kitleleriyle dolmuş durumdadır. Bu kesimler kültür, meslek istekleri, sigorta ve iş istekleri ve daha başka kısmi taleplerle örgütlenmeye ve örgütlü kitlesini hızla büyütmeye son derece yatkın bir pozisyonda bulunmaktadır. Küçük girişimler buralarda sonuç alacak durumdadır ve bu girişimler son derece önemlidir. Sorun giderek, bu kitlelerin, gericilik, faşizm tarafından mı kullanılacağı, yoksa sermayeye karşı mücadelenin kitle gücü mü olacağı sorunu haline gelmektedir; gençliğimiz bunu bilerek çalışmalıdır.
6- Sekterlik esasta geleneksel çalışma tarzının ve sınıf dışı akımların baskısının örgütlerimiz üzerindeki etkisinin ifadesinden başka bir şey değildir.
7- Tabii ki bunun, çalışma tarzına ve örgüt işlerinin yürütülmesine parti taklitçiliği olarak yansıması kaçınılamazdır.
8- Üyelik sorununda, parti örgütleri bile, işçiler arasında sözünü ettiğimiz esnekliği göstermek (ilgili yazıya bakınız) zorundadır. Özel sınırlar çekme bir yana, “düz” gençleri örgüte katılmaya teşvik eden çalışma yapmak ve gençlik kitleleri arasında örgüte katılma duyguları uyandırmak için gayret etmek özel olarak zorunludur. Sorumlu ve yönetici organlar görevlerini yaptıklarında, sempati duyduğu veya desteklediğini söylediği örgüt için az çok bir iş yapmayacak bir gencin olamayacağı mutlaka görülmelidir. Burada dikkat edilmesi gereken, sadece provokatif sızmalara karşı uyanık olmaktır.
9- Bu yıkıcı rekabet, toplumda var olan küçük burjuva bireyciliğinin ve tahrik edilen sınıf dışı sosyalizmin kariyerist, rekabetçi ilişkilerinin bir yansıması idi de.
10- Tarihte ihtiyaçlar tarafından gündeme getirilmeyen (aslında böyle bir şey de yoktur) ve onların giderilmesi anlamına gelmeyen, onlara dayanmayan hiçbir “öğrenme”, gerçek bir öğrenme olmamıştır ve bugün de böyle bakmak gerekir.
______________

Gençlik içinde çalışma ve parti -3

Partinin gençlik karşısındaki pozisyonu ve parti örgütlerinin gençlik örgütleri karşısındaki sorumlulukları ile ilgili genel formülleri tartışmayacağız. Hem uzun süredir tartışılıyor olmaları, hem de önceki bölümlerdeki vurgulamalar nedeniyle, bu formüller ve gerekçelerinin bilindiği varsayımı ile hareket edeceğiz.

Ayrıca, önceki bölümlerde, parti örgütlerinin gençlik ve örgütleri karşısındaki görevlerinin büyük ölçüde ele alındı ve işlendi. O halde, bu son bölümün konusu; bu görevlerin neler olduğundan daha çok, bunların nasıl yerine getirilebileceği üzerinden şekillenecektir; mantıki ve anlaşılabilir olan da budur.
Öte yandan, gençliğin partinin bileşimi, yaşamı ve eylemindeki yeri ve rolü sorunu, ihmal edemeyeceğimiz bir sorun ve burada konumuz olacak. Bu sorunun, gençlik ve örgütleri ile ilgili sorunların dışında bırakılması; sadece parti örgütü açısından değil, işçi hareketi açısından da affedilmez bir ihmal olurdu.
Tekrar pahasına da olsa şunu belirtelim: bu bölümün konusu olarak ele alacağımız sorunlarla ilgili olarak, altı çizilecek noktalar, varılacak sonuçlar ve belirlenecek örgüt ve çalışma tarzı sorunları, önceki bölümlerle bütünlük içinde incelenmeli. Aksi takdirde, önerilen hareket tarzı ve belirlenen görevlerin biçimsel “önlemler”e indirgenmesi ciddi bir tehdit ve tehlike olarak kapıda belirecektir. Gerçekten ilerletici ve gerçekten devrimci bir çalışma yürütülecekse; yazının, bütünlüğü içinde ele alınması; “gazete, örgüt ve çalışma tarzı” ile ilgili belge ve materyallerin parçası olarak incelenmesi, gözardı edilemeyecek bir zorunluluktur.

PARTİ ÖRGÜTÜ, GENÇLİĞE İLGİ VE ÇALIŞMA TARZI
Daha önce, parti örgütünün gençlik için bir “yardım merkezi” olarak çalışmakta olduğunun altının çizilmiş olması, daha önemli olan şu olguyu gözden kaçırmamalı: Gençlik örgütlerinin, parti örgütlerinden yardım alabilmesi sorunu; öncelikle gençlik örgütlerinin (bu daha önce söylendi) değil, parti örgütlerinin bir sorumluluğu, dolayısıyla da onların çözmesi gereken bir sorundur. Ki bu sorunu, gençliği kötü bir şekilde etkileyen ve çözmedikleri sürece de, parti örgütlerinin gençlik alanında tek bir adım bile atamayacakları bir sorun olarak görmek de gerekiyor.
Örgütlerimizin bu bakımdan durumları için şunu söyleyebiliriz: çoğu parti örgütü ve gençlik görevlisinin; gençlik kitleleri ve parti gençliği örgütlerinin mücadele ve örgütlenmesinin sorumluluk ve görevleri karşısındaki tutumunun gözden geçirilmesi ve her yönden yenilenmesi zorunludur. Zira, onların gençlik ve gençlik örgütümüzün talepleri karşısındaki tutumları; genelde birçok yerde ve özelde de şu veya bu olayda görüleceği  gibi, baş aşağı ve tahrip eden bir tutumdur.
Öte yandan, parti örgütlerinin hata ve zaafları, salt parti gençliği örgütü ile ilişkilerde veya onlara yardım sorunlarında ortaya çıkan hata ve zaaflar olarak görülemez. Çok açık ki, onlar öncelikle; gençliği kitle olarak harekete geçirme, örgütleme perspektif ve iddiasında; gençlik sorunları karşısında gösterilmesi gereken geniş kapsamlı dikkat ve ilgide; genç kitlelerin yoğunlaştığı alanlarda yapılan çalışmanın girişkenlik, olgunluk, enerji ve kesintisizlikle yürütülmesinde yaşanmaktadır. Bu nedenle, öteki hata ve zaaflar, etkilerini daha da güçlendirmekte ve parti gençliği karşısındaki zaaf ve eksikliklerin gelişme zemini olağanüstü genişlemektedir.
Peki bunlardan çıkan nedir? Parti örgütlerinin işçisi ve öğrencisiyle genç kuşağa ve onun ana kitlesinin yaşamı ve eylemine karşı tutumunun baştan aşağı değişmesi zorunluluğu. Gençliğe ilginin azami artırılması; çalışmadaki girişim ruhu, enerji ve istikrarsızlık zaafları karşısında iddia, çalışkanlık ve sebat gösterilerek çalışılması.. Parti yönetici organ veya gençlik görevlilerinin; çalışmalarını planlarken, gençlik yığınlarının harekete geçirilmesi ve örgütlenmesinin görevlerini, gençlik örgütüyle ilgili görevlerin temeli yapmak üzere ele almaları; işlerini yürütürken ise, yetişkinliğin deneyimi ve olgunluğu  ile, gençliğin enerji ve girişkenliğini anlayış ve tutumlarında birleştirmeleri zorunludur. Gençlik içindeki çalışmanın bugünkü öncelikli sorunu budur; eğer gençlik örgütüne yardımın bir “kuruntu” olarak kalmasından kaçınılacaksa, gençlikle ilgili her şeyden önce anlaşılması gereken de budur.
Özet olarak söylersek: Parti yerel örgütleri ve gençlikle ilgili görevliler; işçisi, işsizi ve öğrencisiyle gençlik yığınlarını harekete geçirme ve örgütleme sorununu, parti gençliği aracılığı ile yürütülen “ikincil” bir sorun olarak görmemeliler. Gençlik kitlelerini harekete geçirme ve örgütleme görevini, (işçiler arasında çalışmanın yanında) hayati ve birincil önemde bir görev olarak ele almak ve bu ele alışın gereklerini yerine getirecek şekilde mevzilenmek, onlar için acil ve zorunludur. Gençlik örgütünün, gençlik yığınları içinde; onları aydınlatan, harekete geçiren, örgütleyen ve onlar içinde geniş ölçüde örgütlenen bir örgüt olarak çalışması, parti örgüt ve görevlilerinin, bu zorunluluğun gerekleri ve işlerini önde tutmalarıyla sıkı sıkıya bağlıdır.
Soruna böyle yaklaşıldığında, önceki bölümde ortaya konulmuş olan platformun bir parçası olarak, şu aşağıdaki iki şey hayati derecede önem arzeder.   

1) Amaca uygun ve özgün özellikleri olan bir gençlik örgütü
Daha önce de belirtildiği gibi, parti gençlik örgütü, sınıf bilinçli işçi ve işçi sınıfı saflarına kendini gerçek bir bilinçle atmış öteki gençlerin örgütü olmakla sınırlı bir örgüt değildir. Söylemek isteğimiz şeyi başka bir yönden ifade edersek; işçi ve işçi sınıfına bağlanan bu tür gençlerle birlikte; komünist bir gençlik örgütü, işçilere, partiye ve Marksizme sempatiyle bakan, yakınlık gösteren ama, sözgelimi, geldikleri sınıfın sınıfsal özelliklerini henüz atmamış, bütünüyle reddetmemiş kentli ve köylü emekçi gençlerin, saflarında geniş ölçüde yer alacağı  ve bu yüzden de homojenlik bakımından partiden daha farklı bir kitle örgütüdür. Yani: Emek gençliği örgütünün, salt işçi gençliğin değil; aynı zamanda işçi sınıfı dışındaki (kır-kent emekçileri) emekçi sınıflardan (militan, militan eğilimli, kendiliğindene yakın kitlesinin) uyanan, uyanışını sosyalizme eğilimle gösteren gençliğin de örgütü olması işin doğası gereğidir. Bu, şu demektir ki, aynı amaca yönelseler ve mücadele etseler de; gençler arasındaki sınıf farkından ve taşıdıkları sınıfsal özelliklerden (ve militanlık tutumuyla, manevi destek ve basit işlerle katılma tutumları) ileri gelen uzlaşır nitelikte çelişkiler bu gençlik örgütü içinde her daim olacaktır. Bu çelişkilerin; komünist gençlik örgütünde zaaflara değil, dinamiklere işaret ettiği kolayca anlaşılabilir.
Bunun bir dinamik olduğu gerçekten anlaşılabilirdir; zira parti gençliği örgütünün, işçi sınıfı dışındaki emekçi sınıfların gençliğini de kapsayan ve içinde sözü edilen çelişkilere izin veren bir kitle örgütü olması; genç kuşaklardaki uyanışın sosyalizme yönelen bir uyanışa dönüşmesi ve gençliğin geniş kitlesinin işçi sınıfı ve hareketine bağlanmasının  en önemli olanaklarından biridir. Öte yandan, bu örgütü öteki kitle örgütlerinden ayırdeden şeyin, ifadesini; esas olarak, partinin belirlediği ideolojik-siyasal (amacı sosyalizm olan) bir çizgiye sahip olması ve ona katılan gençlerin, ne kadar bildiklerinden  bağımsız olarak; bu çizgi, çağrı ve kararlarıyla birlikte partiye uymayı baştan kabul etmelerinde bulduğu ise, açık bir olgudur.
Parti gençliği örgütünün bu özellikleri; onun ideolojik ve siyasal olarak partiye bağlı, ama örgütsel olarak bağımsız bir gençlik kitle örgütü olarak çalışmasını zorunlu kılar. İdeolojik ve siyasal bakımdan partiye bağlı ve onun karar ve çağrılarına uymakla yükümlü olması; bu örgütün örgütsel olarak bağımsız hareket etmesini engellemez, aksine ona devrimci ve sosyalist bir temel verir. Ve asıl olan şudur ki, parti gençliği örgütünün; hangi türden ve ne ile ilgili olursa (ister gençlikle ilgili gündelik çalışma, isterse partinin açtığı bir kampanya) olsun, işlerini kendi organlarına dayanarak ve kendi bağımsız girişimiyle planlaması, yürütmesi gerekmektedir. Bu zorunludur; böyle olmasaydı, gençliğin ayrı örgütlenmesinden beklenen yararın elde edilmesi ve belirlenen amaca ulaşılması olanaksız olurdu.
Öte yandan, gençlik örgütünün yukarıdaki paragraflarda verilen karakteri; onun, gene aynı paragraflar içinde yansıyan özelliklerinin yanında, şu iki şeyi daha doğrudan tayin eder: İlkin, örgütün iç yaşamı, demokrasi  ve disiplinini; ikinci olarak da, parti örgütü ile ilişkileri ve gençliğe yardım biçim ve yöntemlerini. Gençlik yığınları ile iç içe  geçmiş kitlesel bir mücadele örgütü olmasının yanında; gençlik örgütü, eğer genç militanların parti ruhu ile eğitim gördüğü, girişken, yaratıcı özellikleri ve güvenilir kişilikleriyle yetiştiği bir okul da olacaksa, bu örgütün iç yaşamı, disiplini ve parti örgütü ile ilişkileri bu özgün şekillenişe uygun olmalıdır. Aksi takdirde, gençliği harekete geçirmek ve ileri kitlesini parti çevresinde örgütlemek bir yana; “kafadan” partili olan gençler dışında herhangi bir kişiyi seferber etmek, örgüte kazanmak, az çok geliştirerek eğitmek dahi ulaşılamaz bir şey olur.
Buna karşın, parti örgütlerinin gençlikle ilişkilerinde geçmişte en fazla tahrip ettikleri şey, gençlik örgütünün özgünlükleri ve onlarla özgün ilişkiler oldu. Öteki şeyleri bir yana bırakarak ve biraz kabalaştırarak söylersek, durum şöyle idi: Ya gençlik örgütleri herhangi bir parti örgütü haline getirilerek, emir komuta (bu kuşkusuz, parti örgütlerinin yönetimi açısından da yanlıştır) ilişkisi içinde sözde yönetiliyordu. Ya da “gençlik bağımsız” denilerek, bütün sorumluluklardan kurtulunuyor ve sadece “gerektikçe” aranan çevreler olarak büsbütün terk ediliyordu. Bu her iki durumda da, bir parti gençliği örgütünden tabii ki söz bile edilemiyordu.
Bir süredir düzeltme gayretleri içinde olunsa ve birçok yerde iyi örnekler görülse de; parti örgütlerinin gençlik örgütleriyle ilişkilerine yön veren anlayış ve pratiğin, karakter olarak birçok yerde bugün de halen, bu yazı boyunca eleştirilen anlayış ve ilişkilere denk düştüğü, göze batan olaylar içinde görülmektedir.
Oysa, bu anlayış ve ilişkilerin halen yaşıyor olması; işçi ve gençlik hareketi ve parti ve gençlik örgütü nezdinde işlenen cinayetten de öte bir zarardır. Neyse ki, kalıntı da olsa, hâlâ tahribatlara yol açan bu anlayış ve ilişki biçimlerinden kurtulmanın acil bir hal aldığı, bugün artık çoğu kişi için daha açık ve daha anlaşılır.
Öte yandan, kurtulunması gereken anlayış ve biçimlerin yerini alacak olanların neler olacağı elbette bir sır değildir: Sorumlu parti organ ve görevlilerinin, sorumluluk alanlarındaki gençlik örgütleriyle, gençlik üst yöneticilerini de katarak düzenli (planlama) toplantılar yapmaları; gençlerin bağımsız inisiyatiflerini teşvik ve kendi iç yaşamlarını örgütleme, araç ve mekanizmalarını kullanmalarına yardım eden düzenli ilişkiler içinde çalışmaları; gençliğin sorumlu ve temel örgütleri içinde (ayrıcalık ve özel yetkileri olmayan, ama parti karşısında disiplinle yerine getirecekleri sorumlulukları olan) parti organları  kurma ve çalıştırmaları! Daha sonra işaret edeceğimiz çalışma tarzı anlayışı ve zorunluluklarını bir yana bırakarak söylersek; parti örgütlerinin, gençlik örgütleri karşısındaki sorumluluk ve görevlerini yerine getirmekte kullanacakları başlıca ilişki biçimleri bunlardır, diyebiliriz.
Bu düzenli toplantı, düzenli ve istikrarlı ilişkiler iyi ve doğru da, gençlik örgütü içinde parti örgütleri oluşturma işi de ne oluyor, denilebilir mi?  Bu, sanırız denilemez ve denilmemelidir de. Zira bu, bugüne kadar olduğu gibi, parti örgütlerinin gençliğe yardım olanaklarını yıkma olmasının yanında; partinin, gençlik örgütlerinden yetişen güçlerle beslenmesinin kaynaklarını kurutmak da olurdu.
Kaldı ki, gençlik örgütü çizgisinin, örgütü “partili” çevresine dönüştürerek çökmesi ve gençlikteki partili anlayışının bozuşmasının en önemli nedenlerinden biri de, bu, gençlik içinde “parti örgütleri kurma” işinin unutulması olmuştur.
Oysa, onlara yardım amacıyla yapılan düzenli toplantılar ve sürdürülen düzenli ilişkilerin yanında; gençlik örgütü içinde kurulan parti örgütleri, çalışmanın profesyonelce özellikler kazanması ve kesintisiz olarak yürütülmesinin temelidir. Görünen şu ki; profesyonelce yürütülen çalışma  olmasaydı; gençliğin yüz binlerce ve milyonlarca kitlesinin örgütlenmesi, gençlik örgütlerinin bu kitleyi örgütleme yeteneğine sahip merkezler olarak hareket etmesi, ve gençliğin ileri kitlesinin sınıfın anlayışı ve Marksizm temelinde eğitilmesi, ulaşılması olanaksız bir hayal olurdu. 
Özetle söylemek gerekirse: Parti örgüt ve görevlileri, bir yandan işlerini yaratıcılık ve girişkenlikle yapmalarında gençlik örgütlerine düzenli şekilde (gerekli ilişki ve araçlara dayanarak) yardım edecekler, öte yandan gençlik içindeki dayanakları olan parti organlarını inşa çalışmasının görevlerini yürüteceklerdir. Gençlik örgütünün, özgün bir gençlik kitle örgütü özellikleri kazanması; yaşamı, mücadelesi ile ilgili devrimci ve özgün gelenekler oluşturması başka yoldan başarılamaz.
Parti örgütleri ve gençlik görevlileri, gençlik örgütüne gerçekten yardım edecek ve onların yardım alacakları gerçek birer “yardım merkezi” olacaklar mı? Sorumluluk alanlarındaki gençlik organ ve örgütleriyle (yoksa, gençliğin üst organlarını dahi beklemeden bunları kurarak) düzenli toplantılar, düzenli (yardım ve denetim) ilişkiler ve onlar arasında elde edilen başarıya dayanılarak kurulan parti organları.. Görevler başarılacak ve gençlik örgütü dönüştürülerek geniş bir örgüt haline getirilecekse, parti örgüt ve görevlilerinin izleyeceği çizginin öncelik biçimleri bunlardır.

2) Özgün bir çalışma tarzı anlayışı ve örgütleme yöntemi
Doğru ve özgün bir gençlik örgütü anlayışı, çizgisi ve doğru örgütsel biçimler, gençlik içindeki çalışmamızı ve gençlik örgütümüzün durumunu değiştirmek için yeterli mi? Bunun genelde ve özellikle verili koşullarda kendi başına yeterli olduğunu ve başarı getireceğini söylemek olanaksızdır. Örgütlerimizin durumunu değiştirmek için; öncül ve temelleri bakımından partinin çalışma ve birikimine dayanan ve gençlik içindeki çalışmada şekillenen özgün bir tarz da gerekir.
Daha önce birçok kez (nispeten yukarıda da) dikkat çekilmiş olsa da, aşağıdaki iki soruna burada da eğilmemiz gerekiyor. Gençlik örgütü ile ilgili eleştiriler karşısında şurada burada ortaya çıkan “üstüne almama” ve bir tür “transit istasyon” gibi çalışma, bu iki sorunu burada yeniden ele almamızı zorunlu kılmaktadır.

a- Gençliğin yaşamına ilgi, gençlikle ilgili gerçek bilgi ve mevzilenme.
Yaşamın somut, canlı bilgisi olmadan devrimci bir çalışma yapılamayacağı, örgütlerimizde herkes tarafından kabul edilen bir doğrudur. Buna karşın, az çok da olsa adım atılan yerler bir yana bırakılırsa; gençlik içindeki çalışma ve gençlere yardımda en fazla sıkıntısı çekilen şey, gene de canlı, somut, çok yönlü bilgidir.
Bu nedenledir ki, birçok yerde çalışma, ya kulaktan dolma ya da yarım yamalak, sınırlı, yüzeysel değerlendirmelerle edinilmiş bilgilere dayanmaktadır. Ne yapacağını bilmediği için, olanak olduğu halde hiç çalışma yürütülmeyen son derece önemli alanları bir yana bırakıyoruz; diyebiliriz ki, gençliğin ülkedeki ve ilgili yerdeki durumu ve sorunlarının gerçek bilgilerine sahip olunamadığından dolayı, parti örgütlerinin gençlik örgütlerine yardım vermediği alanlar hiç de az değildir.
Gözlem, inceleme ve deneye dayanan canlı bilgi; elbette ne yapacağını, hangi halkayı yakalayacağını, hangi sorunun üzerine gideceğini vb. bilmek içindir. Ve onu ancak, kitlelere ilgimizi yoğunlaştırarak; onlar arasında mevzilenerek ve orada çalışarak elde edeceğimizi, deneyimler ve yapılan eleştirilerden bilebiliriz. Dolayısıyla, “dışardan birileri” olmaktan kurtulma ve kitleler arasına katılmanın, gençlikteki çalışmanın en acil sorunu olduğunu yeniden keşfetmemiz gerekmiyor.
Burada çokça sayıp dökmemize gerek yok; üniversiteler, sanayi siteleri, semt ve mahallelerde gençlerin yaşamının dışında olunduğu sürece; gençliğin sorun ve isteklerini görmek, olup bitenleri anlamak olanaksız olacağı gibi, onlar arasında çalışan parti gençliği örgütlerine herhangi bir yardım vermek de olanaksızdır.
Bir süreden beri, birçok yerde örgüt ve görevlilerimizin gençliğe ilgilerinde bir artış olduğu ve gençler arasına katılmada bir ilerleme yaşandığı biliniyor. Anlaşılması gereken şudur: Bu konuda daha kararlı ve daha ileriden hareket etmek; kitleler arasında mevzilenme eğilimini örgütlerimizin bütününe yaymak, gençlik içindeki çalışmayı güçlendirmek ve yeni alanlara götürmek için zorunludur.
Şunu da belirtelim ki, gençliğe ilgiyi artırma, gençliği tanıma ve yardım etme sorunu, sadece gençlikle ilgili görevlilerin sorunu değildir; bu sorun aslında, bütünüyle il ve ilçe yönetici organlarının (aslında bütün örgüt ve üyelerin) ve onların sorumluluk bakımından en önde gelen ögelerinin de sorunudur. Gençliğin görevlileri ve gençlik örgütünün organlarıyla düzenli toplantılar yapma, ilişkileri düzenli sürdürme ve parti organlarını çalıştırma işleri kuşkusuz hayati işlerdir. Ancak, parti yönetici organlardaki en sorumlu, yetişkin ve yetkin ögelerin gençliğe ilgi göstermesi; gençlik görevlileriyle birlikte gençler içinde gezmesi , onları dinlemesi ve teşvik etmesi gibi görevlerin önemi de, hiçbir şekilde görmezden gelinemez.
Gerek gençlik görevlileri ve gençlik örgütlerinin gençlik kitleleri arasına gerçekten katılması, onlar içinde kalarak çalışması; gerekse parti il, ilçe vb. birinci dereceden sorumlu ve görevlilerinin gençler arasında düzenli olarak gezmesi – bu iki görev; üniversitelerde durum hangi alanda ne yönde gelişiyor; sanayi sitelerindeki sendikal istekler, genç işçilerin yenilenen yaşam zorlukları hangi eğilimleri uyandırıyor ve olayların seyri nerelere doğru ilerliyor; semtlerdeki işsiz genç kitleleri nasıl ve hangi duygular içinde yaşıyor, neleri ne gibi duygularla takip ediyor; gençlik, ülkenin ve olayların gidişatı hakkında nerelerde neleri düşünüyor, neleri konuşuyor; şu milliyetten, bu milliyetten kadını ve erkeği ile hangi kategorideki gençler hangi türden kültürel-siyasal-sosyal taleplerde bulunuyor vb. gibi bilgileri düzenli olarak edinmek ve takip etmek için elbette büyük önem arzediyor. Ayrıca bu iki görevin, ileri gençlerin nasıl çalıştıkları ve neler yaptıklarının takibi; hangilerinin ne gibi işlerde geliştikleri, hangilerinin ilerleyip hangilerinin yorgunluk belirtileri gösterdikleri, kime nasıl destek olmak, kimi nerede görevlendirmek ve kimi niçin, nasıl değiştirmek gerektiğinin doğru gözlemlenmesi; çalışmanın nerelerde yararlanılacak hangi imkan ve fırsatları sunduğu, neyi niçin, ne zaman, nasıl gündeme sürmenin doğru olacağı gibi çalışma ve örgüt bilgilerinin zamanında edinilebilmesi açısından taşıdığı önem ve hayatiyet de asla görmezden gelinemez.    
Gençliği örgütleme iddiası; gençliğe ve çalışan gençlerin sorunlarına ilgi, onlara canlı ve sürekli yenilenen bilgiye dayanan yardım; bütün bunları layıkıyla yerine getirebilmek için profesyonelce yol ve yöntemlerle çalışmaya izin veren ve her birimizi kitleler arasına katan yeni bir mevzilenme.. Ona yakınlığın ilk koşulu olan bu adım olmadan, gençliğe herhangi bir yardım düşüncede bile olanaksızdır.

b- Gençlere yardım ve sorunları çözme biçim ve yöntemleri
Bir parti görevlisi eğer gevşeklik ve liberallikten dolayı, gençlik örgütü organlarına “bildiğinizi yapın” anlamında “görevler” vermiyorsa, bu elbette iyidir. Ama gençlik organlarına yardım; gençlerin usulen dinlenmesi, “şunları şöyle yapmak zorunlu” denilerek “iş”lerin “planlanması” ve daha sonra da, eğer onları unutturacak yeni olaylar gündeme girmemişse, işlerin “planlanana uygun” yürüyüp yürümediğinin “denetlenmesi” biçiminde yapılsaydı, bu nasıl bir yardım olurdu? Bunun, yorgun liberalin yaptığından daha iyi bir “yardım” olduğu sanırız söylenemez.
Gençlik örgütüne yardım genelde gerçekten böyle mi yapılmaktadır, diye sorulabilir. Belirtelim ki, görevler birçok yerde kuşkusuz giderek amaca daha uygun şekilde yerine getiriliyor. Buna karşın, birçok yerde bu iki “yardım” yöntemi de hâlâ görülüyor ve bu tür yöntemlere baş vuranlar ne yazık ki az da sayılmazlar. Bu anlayış ve yöntemlerin, liberal piyasa ve bürokratik örgüt geleneğinin (halka yabancılık ve sekterlik) bir uzantısı olarak etkili oldukları, yazık ki bir vakıadır.
Gerçek şu ki, bu türden sorumsuz, kaba anlayış ve yöntemlerin en açık şekilde geri teptiği, tepeceği alan gençlik alanıdır. Zira buradaki sorun, salt bir “maletme” yöntemi yanlışlığı sorunu değil; aynı zamanda ve daha çok, gençliğin kendi usulüyle öğrenme, kendi özgün anlayış, yaklaşım ve üslubunu bulma, tarz ve yöntemini oluşturma güdülerinin bastırılması ve tahribi sorunudur. Ve bu, en masum tanımıyla, gençliği hiç bilmemek, onu hiçbir şekilde anlamamak demektir.
Altını çizelim ki, gençliğe ilgisizlikten kurtulmak; gençlik kitleleri arasına katılmak ve onlar arasında gezmek, görevleri onlar adına “planlamak” ve onlara “komutanlık” etmek değildir. Ama bu, tabii ki “bildiğinizi yapın” da olmamalıdır.
Yetişkin parti görevlileri ve gençlik sorumlularının gençlik kitleleri arasına ve gençlik örgütlerinin çalışmasına Marksizmin geniş görüş açısı, hareketin tarihi, aktüel bilgi ve deneyimiyle  katılmaları; müdahale etme ve gündem sunma yerine, hareketi değerlendirmeleri ve gündemlerini oluşturmalarına soru, anımsatma, dikkat çekme vb. yollarla yardım çizgisi izlemeleri zorunludur. Öyle ki, partinin açtığı kampanyalar da dahil olmak üzere; yapılan planlar, atılan sloganlar, çıkarılan basılı vb. materyaller olarak yürütülen tüm çalışmanın, ruh, üslup, yöntem, biçim vb. olarak tümüyle gençliğin damgasını taşıması gerekir. Bu asla atlanamaz; gençliğin doğası, algılama ve öğrenme anlayışı bunu zorunlu kılar.
Burada parti sorumlu ve görevlilerinin rolü, belirtilenlerin yanında; gençlerin olaylara ve gidişata, Marksizm ve parti anlayışı ve deneyim zenginliği ile yaklaşmaları; hareketin olanak ve dinamiklerini, birikmiş tecrübeden yararlanarak değerlendirmeleri; öteki akımların anlayış ve dilinden korunma, sınıfın anlayışı ve partinin dilini kendilerine özgü bir tarzda kavrayarak yetişmeleri gibi sorunların gözeticisi ve onların gelişkin devrimciler olarak ilerlemesinin teşvikçisi rolüdür. Ki bu rol, planlanan görevler ve gençliğin eyleminin örgütlenmesinin gençlik enerjisiyle üstlenilmesi ve yürütülmesinin güvenceye alınmasını da kuşkusuz içerecektir.
Demek ki, parti sorumluları ve gençlik görevlilerinin gençler arasına ilgi ve bilgi ile katılmaları ve oralarda mevzilenmeleri yetmemekte; onların, işlerini kendilerinin planlamaları, yürütmeleri, kendi tarz ve üsluplarını, kendine özgü öğrenme yöntemlerini oluşturmaları olgusunu görerek çalışmak da gerekmektedir. Aksi takdirde, gençlik örgütü ve gençliğe “bir gerek olmayacağı” kendiliğinden anlaşılır.
Gençlik örgütünün karakteri, parti örgütlerinin gençlik içindeki çalışmasının zorunluluk ve özgünlükleri vb. ile ilgili bu bölümün artık sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bütün bu sorunlarla ilgili olarak ileri sürülen (tabii yeni olmayan) görüşler, gençlikte liberalizme yol açmaz; gençliğin parti karar ve çağrılarına uymak zorunda olduğu düşüncesi ve iş disiplini, bu durumdan biraz zarar görmez mi?
Kestirmeden yanıtlayalım: Hayır, zarar görmez; burada ileri sürülenler, ne liberalliğe prim verir ne de “yardım bekleme”yi meşrulaştırır mahiyettedir. Örgütleri geniş tutup kitleler arasına ve hareketin merkezine yerleştirirken, geriden gelen ögeleri ilerletme ve ileri seviyelere götürme tutumuyla hareket etme; parti sorumlu ve görevlilerinin yardımlarından özen ve istekle yararlanırken, partinin çağrı ve kararlarını coşku ve kararlılıkla hayata geçirme, işlerini girişkenlik, yaratıcılık, adanmışlık ve disiplinle üstlenecek ve yerine getirecek bir anlayışla çalışma.. Parti gençliğinin çizgisi, özetle söylenirse işte budur ve burada ileri sürülen görüşler, gençliğimizin işlerini devrimci bir ruhla yürütmesinin en önemli güvencesidir.

PARTİ VE ÖRGÜTTE GENÇLİĞİN YERİ VE ROLÜ
Partimizin, işçi sınıfının gençliğinin partisi olduğu ölçüde gerçek bir sınıf partisi haline geleceğini bilen bir perspektife sahip olduğundan kuşku duyulamaz. Sınıfın gençliğine dayanma, onun perspektif ve çizgisinin bir zorunluluğudur.
Buna karşın, bu konuda da pratik hata ve zaaflar yaşandığı bir olgudur ve bunlara nispeten de olsa değinilecektir. Burada şimdi altı çizilmesi gereken şudur: Partimizin, gençliği önemle dikkate alan kadro politikasının verimlilikle uygulanması ve genç işçi ve devrimci kuşakların örgüt içinde gerekli yeri tutması ve rolünü oynamasının bazı somut koşulları vardır. Ki bunlar hesaba katılmaz ve gerekleri yerine getirilmezse, ne genç kadro yetiştirilebilir ne de örgüt genç tutulabilir.
Fazla ayrıntıya girmeden belirtirsek: Bu koşullardan ilki, işçi sınıfı ve üniversite gençliği hareketinin gelişmesi, çizgisi ve gerekli araçlarıyla (parti gençliği örgütü, parti basının yanında bağımsız gençlik basını gibi) birlikte, partinin  bu gençlik hareketine alternatif olacak bir çalışma içinde olması; ikincisi ise, genç kuşaklara dayanan bir kadro politikasının etkin şekilde var olmasıdır. Bunlar olmaksızın, işçi sınıfı ve işçi sınıfı gençliğinin devrimci bir partisi asla olunamaz.
Vurgulananlardan da görüleceği gibi, hesaba katılması gerekenler içinde nesnel nitelikte olan etkenler de vardır. Nesnel etkenler, genel çizginin dönemle ilgili biçimi olarak ortaya konulan aktüel politikanın zeminini oluşturan, uygulama ve verimlilik eğrisinin geneldeki sınırını çizecek derecede de etkili (genelde belirleyici) olan etkenlerdir. Eğer partinin sınıfın genç kuşağı ile ilgili çizgi ve tutumu hakkında bir fikre sahip olmak istiyorsak, geride kalan dönemi koşullandıran nesnel etkenlerin seyrini, “bir nebze” de olsa ihmal etmemek gerekmektedir.
12 Eylül darbesi, ardından gelen Gorbaçovculuk ve S. Birliği’nin çöküşü. İşçi sınıfı ve sosyalizmden kaçışa dayanan ve peş peşe gelen tasfiyeci dalgalar. Kürt gençliğinin ulusal harekete yönelmesi; soldaki liberalizmin şahlanışı, terörizmin tahribatının yanında, ülkede dinci ve milliyetçi akımların yükselişi.. Ama kuşkusuz, olgu ve gelişmeler bunlardan ibaret de değildi; işçi sınıfı hareketi, sözü edilen sürecin belli bir kesitinde de olsa, tarihindeki en yaygın dönemini yaşadı; işçi gençliğin, geri bir mevziden de olsa üniversite gençliğinin mücadelesi varlığını ve düşe kalka giden gelişmesini sürdürdü. Genel olarak ülkede, işçi, emekçi ve gençlik kitlelerinin, rejim partileri ve rejimden kopuşları görülmemiş bir düzey kazandı.
Partimizin birçok materyalinde ele alındı; dolayısıyla uzun ve ayrıntılı tahlillere gerek yok. Diyebiliriz ki, ülkedeki nesnel koşullar, geçtiğimiz dönem boyunca; partimiz ve örgütümüzün ve gençlik örgütümüzün güçlerini koruması bir yana, sistematik olarak gelişmesi; bugünküne göre daha büyük, çok daha geniş olmasının yanında, çok daha genç bir üye kitlesi oluşturması; dolayısıyla, en tepeden en tabana daha genç bir örgütsel aygıta  sahip olması için gerekli faktörleri sunmuştu. Öyleyse geriye, örgütün durumunu açıklayan tek bir neden kalıyor: Parti ve örgütlerimizin işçiler ve gençlik arasındaki çalışmasının taşıdığı zaaflar! Bu durumda, partimizin sınıfın gençliğine dayanması çabasının; kadro politikası ve örgütlerin tavır ve reflekslerinin aşınmadığını söylemek için bir neden olabilir mi?
Bütün bunları söylerken, ileri sürdüğümüz şey kuşkusuz, örgütün bir “felaket” yaşadığı ve “kötü” durumda olduğu değil. Söylenen şudur: Örgütümüz, işçi ve gençlik hareketi içinde bugün olduğundan çok daha ileride olabilirdi; genç işçi ve aydın kuşağı parti örgütünde çok daha geniş ölçüde yer alabilir ve örgütlerimiz hareketin talep ettiği çalışmayı layıkıyla yapacak büyüklükte örgütler haline gelebilirdi. Burada söylenenler bunlar ve kuşkusuz bunlar sadece bugün de söylenmiyor.
Konumuza dönecek olursak.. Genel olarak çalışmamızdaki zayıflıklar, özel olarak da gençlik içindeki çalışmamızın zayıflıkları; örgütlerimizin genç işçi ve emekçiler ve genç aydın kitlesi tarafından gereğince desteklenmesi ve nesnel koşulların elverdiği oranda büyümesini büyük ölçüde baltaladılar. Ve diyebiliriz ki, örgütlerimiz sadece olabileceklerinden daha az büyük değil; aynı zamanda, üye kitlesi ve fonksiyoner aygıtlarının yaş ortalaması bakımından da fazlaca olgundur.
Parti neden işçi sınıfının gençliğine dayanmalı ve onun partisi olmalıdır? Bu, bilinemez değildir. Hareketin duyduğu enerji ihtiyacını, genç aydın kuşakları da saflarında toplayan işçi sınıfı gençliği taşıdığı ve sağlayabileceği gibi; başta işçiler olmak üzere emekçi sınıfların saflarındaki çalışmanın talep ettiği enerji ve fedakarlık da gene bu kitlenin saflarındadır. Enerji, adanmışlık, yenilik ruhu ve özveri  olmadan; işçi sınıfı hareketinin gerçek bir parti olarak örgütlenmesine olanak yoktur. Başlıca bu nedenledir ki, işçi sınıfının partisi, onun gençliğinin partisi olmaya zorunludur.

1- Gençleşme sorunu, çözümü ve sorumlu organların görevleri
Partimizin saflarını genç kuşak işçi ve devrimcilerle yenileyip genişletebilmesi ve sınıfının genç kuşağının gerçek partisi olma yolunda ilerleyebilmesi (ve aynı zamanda örgütlerinin gereğince büyüyebilmesi) için, öncelik olarak iki koşulun yerine getirilmesi gerekmektedir: Bunlardan ilki, başta işçi ve üniversiteli gençlik olmak üzere, gençlik içindeki çalışma ve parti gençliği örgütlerinin çalışmasının bu yazı boyunca belirtilen çizgi üzerinden düzeltilmesi, güçlendirilmesi; ikincisi ise, fabrika ve işyerleri ve semt ve mahallelerdeki siyasi-örgütsel çalışmanın, kadını ve erkeği ile işçi ve emekçilerin genç kitlesi arasında yoğunlaştırılmasıdır.
Ama belirtelim ki; örgütümüzün girişken, dayanıklı, esnek, enerjik ve gereğince büyümüş bir örgüt olarak yenilenmesi ve gelişkinliğinin yanında dinamik bir aygıta ve kadro rezervine sahip olması için bu koşullar yetmez. Partinin kadro politikası; genç militanların yetiştirilmesi ve teşvikine özel bir önem de vermelidir. Ve gençliğe verilen bu önem; genç militanların teşviki, yetiştirilmesi, sorumluluk verilmesi ve gelişmelerini takiple ilgili bugüne kadar egemen olan anlayış ve pratiğin sonuçlarını, eleştirisini ve deneyimlerini; bütün bu alanlardaki uygulamanın her kademede pratik takip ve denetimini de içeren bir önem olmalıdır ki, sapmalara, genç işçi ve öğrenci ögeleri kırıp döken uygulamalara daha fazla izin verilmesin.
Hareketin genel tecrübesi ve öteki kanıtlar bir yana; bu yazı boyunca yapılan eleştiriler ve yenilenen planlama da göstermektedir ki, amaca, elde edilebilir ve planlanan hedefe ulaşmak için doğru çizgi, doğru politika yetmez; çizginin uygulanmasını güvenceye alacak örgütsel çalışma, takip ve denetim de gerekir. Konumuzla ilgili olarak söylersek: bu gerçeği, parti örgütlerinin gençlik içindeki çalışması ve gençlik örgütünün gençlik yığınları arasındaki çalışmanın yanı sıra; genç (işçi ve öğrenci) militan yetiştirme anlayış ve temeline dayanan parti ve örgütünü yeniden inşa etme faaliyetinin gösterdiği sapma, zaaf ve zayıflıklar da kanıtlamıştır.
Lafazanlık ve iş kaçkınlığının revaçta olduğu dönemin bireyci kavgalarının, genç kuşaklar içinde bozuşma ve çürümeye yol açan olaylarına değinmeyeceğiz. Zira, partimizin sekiz on yıllık yaşamı, doğru olmasına ve partimiz içtenlikle istemesine karşın; genç kadro yetiştirme, görevlendirme ve takip konularında örgütlerimizdeki pek çok yanlış uygulama ve tahribat olaylarına çokça tanık oldu. Görevlendirme ve sorumluluk adına genç devrimcilerin ezilmeleri ve geri düşmelerine neden olma; “hazır değil, ezilir” gerekçesiyle geri itilme ve enerji israfına yol açma; partiyi gençleştirme ve gençlik örgütünü yenileme adına toplu “atama”lara  baş vurma gibi olaylar, en azından ders verici yönleriyle kamuoyumuz tarafından biliniyor.
Bugüne gelerek devam edersek, önem taşıyan şudur: Geçmişte yaşanan yanlışlar ve tahribatlardan dolayı, cesaretimizi kaybetmememiz; aksine çalışmamızı iyileştirme ve parti üye kitlesini genişletmenin yanında, genç işçi ve aydın kadrolar yetiştirmeye ve parti aygıt ve örgütlerini, bu genç kadrolarla yenileme ve yeniden inşa etmeye daha büyük bir önem vermemiz gerekmektedir. Burada önemli olan; daha deneyimli, daha özenli hareket etmek ve titizliği asla elden bırakmamaktır.
Gençlik içindeki çalışmayı ve işçilerin genç kitleleri arasındaki faaliyeti düzeltme, genişletme ve yoğunlaştırma, yeni genç kadrolar yetiştirmenin temelidir. Buna karşın burada konumuz, geneldeki çalışmanın sorunları; inşa çalışması ve kadro politikasının bütün alanları değil. Sadece, genç kadro yetiştirmenin bazı ilk sorunlarından söz etmekle yetineceğiz ve bu açıdan şunlar son derece önemlidir:
İlkin, il ve ilçe yönetici organları ve çeşitli alanların sorumlu ve görevlileri bilmeliler ki, işçi ve halk hareketini örgütleme ve yönetmenin en önemli görevlerinden biri; bu hareketi örgütleyecek ve yön almasını pratik olarak güvenceye alacak olan genç işçi ve aydın kadroların yetiştirilmesi ve bir aygıt olarak örgütlenmesidir. Ve kadrolar bilineceği gibi, başka herhangi bir yerde değil; işçiler ve genç kuşaklar arasında çalışma ve hareketi örgütleme içinde yetişmektedirler. Bu nedenledir ki, yöneticiler işlerini planlar ve yürütürken; genç militanlar bulma, görevlendirme, eğitimlerini izleme ve çalışmalarını takip etme görevlerini asla ihmal edemezler. Hareketin güvencesi, enerjik ve kararlı kadroların varlığı ile sıkı sıkıya bağlıdır.
İkincisi, orta ve yeni kuşak genç militanları her alanda tespit ve tasnif etmek; onları yaşamları, ilişkileri, yaptıkları işler, işçilere ilgileri, kendilerini yetiştirme çabaları bakımından tanıyacak bir yakınlık içinde çalışmak; sorunlarıyla yakından ilgilenmek, partiyi ileriden tanımalarını temin etmek; eğilim ve başarılarına bağlı olarak görev alanlarını genişletmek, çeşitlendirmek; çalışmanın daha ileri biçimlerine doğru ilerlemeleri ve kolaylaştırıcı görevlendirmeler yoluyla profesyonel hayata geçmelerini teşvik edecek yardımlarda bulunmak vb.. Genç militanları tanıma, hareket ve partinin kadroları olarak yetiştirme ve görevlendirmenin ilk olanaklarının bulunacağı ve ilk adımlarının atılacağı işler bunlardır ve örgütün ve gençliğin yönetici organ ve sorumlularının işleri aslında bunlarla başlar. Adama iş bulma gibi anlayış ve geleneklerden kaçınma; işin eğiticiliğine, işe adam görevlendirme anlayışına dayanma; gerçek devrimci karakter ve kişiliğin bu anlayış ve tutumdan çıkacağını bilme ve sorumluluk üstlenme başarının temelidir.
Üçüncü olarak, ister işçi, isterse öğrenci olsun; militanların temel eğitim gördüğü ve bütün yaşamları boyunca eğitimin temel zemini olacak alan, parti karşısında sorumlu oldukları ve yürüttükleri görev ve işleri alanıdır. Bütün örgüt ve üyelerin olduğu gibi, genç militanların eğitimi de bu temele oturur. Kuşkusuz bu kesimlerin önüne sadece kendi görevlerini değil, bölgedeki örgütün ve genelde partinin görev ve işlerini de koymak ve eğitimlerini bu alana genişletmek gerekir. Marksizmi ve onun temelleri olan diyalektik ve tarihsel materyalizmi incelemek ve olabildiğince ileriden öğrenmek , genç parti militanları ve profesyonel kadro adayları için en önemli görevlerden biridir. Nedeni niçini üzerinde durmanın burada bir yararı yok; özellikle genç işçi militanlar için materyalist diyalektik ve Marksizm eğitiminin ve öğrencilikten gelme olanlar için sınıf anlayışı ve işçi tavrını özümlemenin taşıdığı önemin tartışılacak bir yanı da yok; örgütlerimiz, “törene” boğmadan ve “gürültülü işler” kategorisine sokmadan bu görevi üstlenmelidir. Burada önemli olan; piyasacı anlayış ve dilden; cılkı çıkmış “aydın”ın yüzeysel akademizminden; esnaflaşmış eski işçi ve sendikacının demagojik geleneğinden korunma ve canlı yaşamdan, partinin anlayış ve dilinden kopmamayı başarmaktır. Eğitim olmadan, siyasal yeteneksizliğe de neden olan formasyon zaafları tam olarak aşılamaz.
Burada yetişkin kuşaktan sorumlu ve görevlilerin, genç kadro yetiştirmekle ilgili işlerini başarmaları için son derece önemli olan bir soruna daha değinmeliyiz. Gençlik ve genç işçi ve öğrenci kadro adayı militanlar karşısındaki istek ve içtenlik hayati bir değere sahiptir. Gençliğin örgütte güçlenmesi, genç işçi ve devrimci yeni kadroların yetişmesi, partide ileri görevlere doğru ilerlemesi; hangi kademede olursa olsun, hele de ona katkıda bulunmuş bir parti yöneticisi, sorumlu ve görevlisi için bir tatmin ve coşku kaynağıdır. Genç partili kitlesinin genişlemesi ve ileri genç kitlesinin devrimci şekilde ilerlemesi karşısında yetişkin kuşaklarca duyulan sevgi ve coşku , partinin en önemli dinamiklerinden biri ve onun bir hasletidir. Partinin yetişkin kuşakları ve eski kuşaktan sorumlu ve görevlilerin hasletlerinden kuşku duyulamaz ve kuşkusuz genç militanlar bundan da öğrenerek ilerleyeceklerdir.
Parti örgütlerinin genç kadro sorunları ile ilgili görevlerinin ilk adımdaki üç sorunu bunlardır, diyebiliriz. Belki de temel önemde olan şey şu ki, kadro seçimi, yetiştirme ve görevlendirmede karakter sağlamlığı, güvenirlik diğer her şeyin önündedir. İşçilere, partiye, kendine ve yoldaşlarına güven; paylaşma, iddia, azim, dürüstlük ve yiğitlik.. Bilgi ve yeteneğe anlam ve içerik verenler esasta bunlardır. Bu sorunlarda ortak anlayış, ciddiyet ve girişkenlikle hareket ettiğimiz ve ilk adımı attığımızda, daha ileri kadro görevlerinin de önümüze geleceğine kuşku yoktur.

2- Kadro olarak ilerleme ve genç militanların sorumlulukları 
Parti il ve ilçe organları ve öteki görevlilerin genç kadrolar bulma, yetiştirme ve görevlendirme ile ilgili ilk adımdaki görevleri böyle. Peki, işçisi ve öğrencisi, Türkü ve Kürdü, kadını ve erkeği ile genç militanlar kitlesinin sorumlulukları yok mudur; varsa, bu sorumlulukların hiç olmazsa asgari olanları hangileridir?
Şunu özellikle vurgulayalım; kuşku yok, partimiz işçi sınıfı gençliğinin partisi olacaktır. Ama herkes bilir ki, işçi sınıfı gençliğinin partisi olmak demek; parti ve örgütünün, parti yönetici aygıt ve örgütlerinin genç ve yetişkin kuşakların bir toplamı; ağırlıkta gençlik olmak üzere, bu kuşakların bir bileşkesi olması demektir. Eğer parti, devrim yapmaya muktedir bir parti olacaksa, başka türlü de olamaz.
Genç kuşakların enerjisi, yeniyi arama ruhu ve girişkenliği ile, yetişkin kuşakların deneyimi, uzak görüşlülüğü ve sağduyusu olmadan, bir partiden söz edilemez. Aksi olsaydı fosilleşme, uçma veya savrulma kaçınılmaz olurdu.
Öte yandan, parti ve örgütünde kuşaklar, karşılıklı duran kesimler olarak kalmazlar; aksine parti yönetici aygıt ve örgütlerinde ve temel örgütlerde bölünmez bir kitle olarak çalışan bir organizmanın asli unsurları olarak kaynaşmışlardır.
Bütün bunlardan çıkan nedir? Yetişkin kuşakların, tepeden tabana genç kuşak militanları teşvik etmesi, gelişmeleri için desteklemesi, ilerlemesine yardım vermesi; genç kuşak partili ve militanların ise, yetişkin kuşaktan partili ve militanların yanında, parti işlerine canla başla, girişkenlik ve enerjiyle sarılması, işini yaparken, yaptığı işlerden, yetişkin işçi ve devrimci militanların deneyiminden ve partinin kuşaklar boyu birikmiş tecrübesinden öğrenerek olgunlaşması, yetkinleşmesi. Yukarıda vurgulananlardan çıkanlar bunlardır ve bunlar aslında, özellikle genç kuşak militan için parti ruhu ve parti bilincinin esasını ifade etmektedir. Genç kuşağın, piyasaya karşın, sunulan bu olanağa sıkıca sarılacağı tahmin edilebilir.
Gerek gençliğin çalışmasıyla ilgili olarak ortaya konulan çizgide; gerekse parti örgütlerinin genç kadroların yetişmesi ile ilgili görevlerinin ele alındığı yukarıdaki bölümde açık olarak görülmesine karışın, burada genç kuşaktan militanların sorumluluklarıyla ilgili bir iki şeye daha değinmek sanırız bir gerekliliktir.
İlkin, adına hareket edilmesi değil, harekete geçirilmesi ve kaderini eline alması amacıyla bağlandığımız işçi ve gençlik kitleleri içine gitmek, ister gençlik örgütünde, isterse başka bir alanda çalışsın genç militanlar için hayati önemdedir. Türkiye sol geleneğinin en zayıf yönlerinden biri, işçi ve emekçi kitlelerden kopukluğu, onlara güvenmemesi, tanımaması, küçümsemesidir. Sol hareketteki karakter zaafları ve yıkıntıların bu kadar ağır olmasının en önemli nedenlerinden biri budur. Genç militanlar kendilerini, kitlelere duydukları sevgi, güven ve onlarla yaşamaktan aldıkları zevkle de sınayacak ve eğiteceklerdir. Kitleler ve kitlelerin katıldığımız zahmetli yaşamı; onlarla derin bağ, öğrenme ve politik olarak olgulaşmanın en önemli kaynaklarından biridir. Özellikle işçi sınıfı dışından harekete katılan genç kişiler için, deneyim ve öğrenmenin en temel dinamiklerinden biri kitlelerdir. Kitleleri deneyimle tanımadan, onlara güvenmeden, onlara tutkuyla bağlanmadan ve onlardan öğrenmeye önem vermeden proleter ve devrimci olunamaz. Genç kuşak devrimciler ve gençlik örgütünün militan kitlesi; partinin, kitlelerin kurtuluşunun bir aracı olduğunu, harekete ve partiye katılmanın öncelikle kitlelere katılmak ve onlara bağlanmaktan geçtiğini bilecekler, davranış çizgilerini bu anlayışla çizeceklerdir. Aksi takdirde, proleter-devrimci olarak yetişme olanağı baştan kaybedilmiş olur.  
İkinci olarak, işçi ve emekçiler arasındaki (egemenliğe karşı) halk dayanışması ve kuşaktan kuşağa yerleşmiş sorumluluk ve paylaşma duygusu; bilinçli Marksist bir temele oturarak partimizde ve gençlik örgütümüzde organlar ve yoldaşlar arasındaki bağ ve ilişkileri şekillendirmiş ve partinin halka bağlanması ve sermayeye karşı mücadelesinin en temel silahlarından biri haline gelmiştir. Liberal dalganın; bireycilik, yabancılaşma ve sorumsuzluğu kışkırtması bir rastlantı değildir. Bireycilik, rekabet, özeleştiriden kaçınma, mevki hırsı, yoldaşları tahkir, onlara güvenmeme, istismar etme, kariyer kavgaları, sorumsuzluk vb.; bunlar, işçi sınıfına, halka ve partimize yabancı burjuva davranış ve “değerler” sistemidir; genç militanların, piyasada egemen olan bu “değerler”den korunmaları da gerekmektedir.  Gençlik örgütümüzdeki “kamuoyu”nun bu tür yabancı anlayış, ilişki ve eylemlerden korunması ve partinin manevi-moral-örgütsel değerler sisteminin gençliğimizde köklü bir şekilde yerleştirilmesi, bu gerekliliğin en önemli görevlerinden biridir. Ve bunlar ancak, kitlelere içtenlikle bağlanıldığı; manevi-moral değerler sistemimizin sorumlulukla korunduğu ve yaşama geçirildiği oranda başarılabilir. Genç militan kuşağımız ve gençlik örgütümüz bu görevlerin de üstesinden gelmek zorundadır. Aksi takdirde, genç militanların; kitleler ve kitle hareketi karşısındaki görevlerini yerine getirmeleri ve kendilerini kadrolar olarak ilerletebilmeleri olanaksızdır.
Üçüncü olarak, ne kadar önem verirse versin; partinin merkezi ve yerel eğitim plan ve çabaları, eğitim çalışmasının örgütte gelişmesini kendi başına sağlayamaz. Bunun için; işçisi ve öğrencisi ile genç militanların ve gençlik örgütünün yönetici kitlesinin özel gayret göstermesi de gerekir. Gençlik örgütünün, partinin yürüttüğü eğitim çabalarına; kendi usul ve yöntemleriyle birlikte, enerjik bir şekilde, kesintiye uğratmadan katılması ve desteklemesi zorunludur. Aynı şekilde, genellikle gözden kaçan önemli bir olanağı atlamamak da gerekir: Kişilerin kendini yetiştirme çabası, bu çabanın partinin plan ve çabalarıyla birleşmesi!  Genç kişilerin kendini yetiştirme çabasının eğitimin en önemli olanağı olduğu açıktır. Gençlik örgütünün ve her organının partinin genel eğitim planı çerçevesinde yürüteceği eğitim çalışması; genç militanların zihinsel durgunluk ve tembelliğe karşı kendi yaşamlarında ve çalıştıkları alanlarda açacağı savaşın sağlayacağı olanaklar; bunlar, parti ve yoldaşlardan öğrenme ve partinin birikimini özümseme tutumuyla birleştiğinde; ortada, genç kuşakların kendini eğitme yolunda gelişmesi, işlerini verimlilikle yürütmesi ve ilerlemesini engelleyen herhangi bir neden kalmaz. “Entel” kabalığına, bulaşıklığı ve sorumsuzluğuna düşmeden ileri kültürü özümsemek, eleştirmek, kapasite kazanmak, Marksizmi ilerden öğrenmek, uygulamak ve savunmak– genç militan kuşağımızın bunu başarması hem olanaklı, hem de zorunludur. Dar deneycilikten kurtulmanın; sermayeye karşı yolunu şaşırmadan, olanakları kullanarak ve her şeyden yararlanmasını bilerek gelişmenin başka bir olanağı yoktur.
İşçisi ve öğrencisiyle genç militan kitlesinin kendini yetiştirmesi ve ilerlemesi ile ilgili olarak; gençlik ve parti çalışması içinde yüklenilecek öteki görevlerin yanında, özenle yaklaşacağı üç özel alandaki sorumlulukları bunlardır. Kuşku yok ki; genç militanlar, yetişkin parti kuşakları ve parti yönetim organlarıyla iş, duygu birliği ve uyum içinde görevlerini üstlenecek; partimiz, bir yandan daha büyük ve kitlesel bir parti haline gelecek; öte yandan ise, kitlesi ve yönetici örgütleriyle birlikte tüm aygıtı, daha genç, daha enerjik ve daha gelişkin bir aygıt olarak yükselecektir.
Partimizin büyümesi ve gençleşmesi; genç kuşaklarımızın parti ve örgütteki rolünün güçlenmesi ve örgüt ve aygıtlarımızın gençlikle birlikte yenilenmesi ile ilgili bölümün sonuna gelmiş bulunuyoruz. Belirtelim ki, partimizin belli başlı illerdeki örgütleri; ilgi ve enerjilerini kuşkusuz işçi sınıfının genç kitlesine yoğunlaştıracak ve toplumun genç tabakaları içinde daha ileri bir girişkenlikle çalışacaklardır. Genç kuşak militan kitlemiz, ilerleyebilmek için; parti ve örgütlerimizin girişimlerinin sunduğu olanakları verimlilikle değerlendirmek zorundadır. Gençliğimizin, olanakları girişkenlik ve verimlilikle kullanacağından kuşku duymaya bir neden yoktur.

SONUÇ: TAYİN EDECEK OLAN PRATİK ÇALIŞMA
Son noktayı koymadan önce şunu belirtelim: Üç ayrı kısımdan (bir yanıyla üç ayrı yazı) oluşan makalemiz; sadece çalışmayı eleştirmiyor, aynı zamanda, çalışmamızı birçok yönden yenilememizi (ki bu yenilenme epeydir süren bir yenilenmedir) öngören bir plan da sunuyor. Ve önümüzdeki yakın dönem, özellikle gençlik açısından (tabii ki parti açısından da); çalışmasını değerlendirme ve girişimlerini yenileme, her alana yayma bakımından önemli olanaklar sağlamaktadır. Bu yazıdaki eleştiri ve sunulan planın; özellikle gündelik mücadele içinde denendiği ve bir işe yaradığı ölçüde bir anlamı olacaktır. Geride kalan dönemlerdeki olaylar göstermiştir ki, hayata geçmeyen, pratik bir rol oynamayan her materyal anlamsızdır.
Gazete ile örgütsel değişim kampanyası, yaklaşan yerel seçimlerle ilgili kampanya ile iç içe sürmektedir. Hemen ardından ise, Haziran ortalarında ülkemizde yapılacak NATO toplantısı ile ilgili tartışmaların büyük ölçüde etkisi altında olacak olan 1 Mayıs kampanyası başlayacaktır. Yani, şu anda sendikal talepler üzerinde düşüp kalkan ve kamuoyuna özelleştirme dışında pek de giremeyen işçi hareketinin, geleneksel günü vesilesiyle de olsa (şu durgunluk içinde) kendinden söz ettireceği bir dönem olacaktır. Öte yandan gerek ABD, gerekse NATO karşıtı tarihi ve aktüel halk ve gençlik duyguları dikkate alındığında, üniversite ve gençlik hareketinin canlanması ve bir “bahar hareketi” yaratması da olanak dahilindedir.
Ayrıca, Mayıs ayı ülkemizde üniversite ve liseli gençliğin uyanmış-ileri kesimlerinin ilgisinin kendi tarihine yöneldiği bir ay ve harekette nispi bir canlılık her zaman oluyor. Bu, ne var ki, çoğunlukla ve mevcut durumuyla; genellikle gençliğin ileri kesiminin ana kitleden ayrılması; kendi geçmişine nispeten yanması, nispeten de öfkeyle gericiliğe sövmesi (hınç boşaltma) gibi bir tören sınırında kalıyor.
Bu bir kaç ay; yani Mart-Haziran ayları arasındaki mücadele ve olaylar, 6-18-30 Mayıs günlerinin geleneksel ele alınışını değiştirebilir ve o günlerin tarihi geçmişi, anti-Amerikan gençlik ve halk hareketine önemli bir teşvik dayanağı olabilir. Anti-Amerikan bir gençlik hareketi gündemde olduğu gibi; bu hareketin epeydir uzaklaştığı işçi hareketiyle birleşmesinde (1 Mayıs) bir dönemeç de olanaklıdır.
Uzatmayalım: yerel seçimler, parti çalışması bakımından da, gençliğin çalışması bakımından da son derece önemli. Yok şu resmiyeti beklemek, yok bunun açıklığa kavuşmasını izlemek vb..– bunlar, hareketi ve halkın ilan edilmiş platform üzerinde örgütlenmesini baltalıyor ve örgütlerimizin imkanlarını heba ediyor. Hiç olmazsa sonrası için daha büyük bir enerji ve daha geniş bir görüş açısıyla çalışmak, kampanyadan, hem ittifakın hem de partinin başarısıyla çıkmak gerekir. Kısa bir dönem kalmış olsa da; parti ve gençlik örgütünün yeni güçlerle buluşması, saflarını bunlarla genişletmesi ve daha geniş kesimleri seferber etmesi olanaklıdır.
Seçim kampanyasının kalan dönemi, kuşkusuz aynı zamanda, sonrası (1 Mayıs ve anti-Amerikan) kampanyalar için güç toplama ve güçleri yeniden mevzilendirme ve hareketin etki alanının genişletilmesi çalışmaları dönemi de olmalıdır. Çalışmadan yorgunlukla değil de, coşku ve yeni hedeflerle çıkıldığında; sonraki dönemdeki fırsat ve olanakların çok daha geniş olacağını unutmamak gerekir.
Burada sorunumuz kampanya planlamak veya değerlendirmek değil. Şunu söylemek istiyoruz: Kitle hareketi ve kitle çalışması, örgütlerin mücadele ve örgütleme yeteneklerinin denendiği temel alandır; neyin doğru neyin yanlış olduğu, neyin atılması neyin korunması ve geliştirilmesi gerektiği orada somut olarak görünür.
Şimdi gençlik örgütlerimizin önüne gençlik kitle hareketinin yeni ve muhtemelen ilginçliklerle dolu olacak bir dönemi geliyor. NATO sorunundan yukarıda söz ettik. Sendikalaşma hareketinin, işçiler ve genç işçiler arasında giderek genişleyen bir eğilim ve eyleme dönüşmekte olduğu ise, yadsınamaz bir olgu. Öte yandan, işçilerin genç kitlesinin saflarında; anti-Amerikancılığın kısa bir zamanda bir cereyan haline gelmeyeceğini de kimse kuşkusuz söyleyemez. Ayrıca, ABD emperyalizmine karşı mücadele içinde; halk ve gençliğin dindar tabakalarının slogan, çağrı ve çalışmamıza göstereceği ilgi, vereceği tepki hakkında karamsar olmamak gerekir.
Dememiz aynı zamanda şu ki, ister parti, isterse gençlik örgütü olsun, kitle hareketi ve kitle çalışması içinde örgütler; sadece yeni katılımlarla büyümek ve genişlemekle kalmazlar; aynı zamanda, o mücadele ve çalışmanın dinamiklerine, kazançlarına dayanarak ayıklanır ve yenilenirler de. Parti ve gençlik örgütlerimiz, yetişkin ve genç kuşak sorumlu ve görevlilerimiz; önümüzdeki dönemin mücadele ve çalışmasına bu gözle de bakmak zorundadırlar. Eleştiriler ve planlar; kitle mücadelesine bu anlayışla girildiği ve ona sıkıca bağlanıldığı oranda anlamlı olur.
Partimiz ve gençlik örgütümüz; elinde gazete gibi bir silah olduğunun ve hata, eksiklik ve zayıflıklarını ancak, kitle mücadelesi içinde yenebileceğinin bilinciyle çalışmak ve olandan çok daha büyük bir iddia ile hareket etmek zorundadır.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑