11 Eylül saldırısı sonrası ABD ve İngiltere’nin dünya ölçeğinde Afganistan’la başlayıp bugün de Irak’a taşıdığı terör ve savaş dünyanın mazlum halkları üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor. Saldırganlık ve katliamcılıkta sınır tanımayan emperyalist güçler kendi aralarında da kamplaşmalara gidiyorlar ve hakimiyet mücadelesi artan oranda kızışıyor. Bir yandan kendi iç çelişkileri ile uğraşan emperyalist güçler, bir yandan da dünya ölçeğinde esen savaş karşıtlığı ve onu besleyen antiemperyalist rüzgarla uğraşmak zorunda kalıyor. Antiemperyalist mücadele eğilimi milyonların katıldığı mitinglere dönüşürken işçi ve emekçiler birçok ülkede savaşa karşı üretimden gelen güçlerini kullanarak genel grevler örgütlüyor, direnişi genelleştiriyorlar. Küreselleşme politikalarının ardından gelen Irak’a savaş dayatması ve dünya egemenliğini hedefleyen saldırganlık işçi sınıfı ve ezilen halkların dünya ölçeğinde yeni bir mücadele dalgasının kabarmasına neden oluyor. Savaşa ve emperyalizme karşı yükselen bu mücadele, önümüzdeki günlerde emekçilerin kendi burjuvazilerine karşı da mücadeleye yöneleceklerinin sinyallerini veriyor. Bugünden çoğu ülkede savaşa karşı mücadele kendi savaş yanlısı hükümetlerini de hedefine koymuş durumda.
Dünya, ezilenlerin, dünya işçi sınıfı ve halkların önüne yeni ufukların açılmakta olduğu yeni bir döneme giriyor. Bu dönem ve onu mayalandırmakta olan nesnel koşullardaki gelişmeler, gençliği de hareketlenmeye, bir önceki dönemin zehirleyici havasından, en başta ideolojik-kültürel zehirlerinin etkisinden kurtulmaya yöneltiyor. Artık düzen içi çözümler arayışını koşullayan kapitalizmin sonsuzluğuna ilişkin inanışlar kadar, barışın, refah ve huzurun kapitalizm çerçevesinde elde edilebileceğine dair masallar da, kapitalist emperyalizmin doğasından kaynaklanan gelişmelerle, özellikle büyük emperyalist devletlerin kimseyi ikna etmez olan dayatmalarıyla gündemden düşürülmektedir. Kapitalist uygarlığın insanlığa sunabildiklerinin işsizlik, sefalet, eğitim ve sağlığın paraya bağlanması, geleceğe güvensizlik ve açlığın yanı sıra savaş ve ölümlerden ibaret olduğunun küreselleşme politikalarının devamı olan “petrol savaşı” ile bir kez daha olanca açıklığıyla ortaya çıkması, başta gençlik yığınları olmak üzere ezilenlerin yeni arayışlara yönelmelerine temel oluşturmaktadır. Haksızlıkların genelleşmesi, hukuksuzluk, ülkelerin egemenlik ve toprak bütünlüklerinin olduğu kadar ulusların kendi kaderlerini tayin haklarının hiçe sayılması, emperyalist savaş koalisyonu tarafından halklara yöneltilen ulusal aşağılanma, zaten geleceği elinden alınmış, eğitim koşulları olağanüstü zorlaştırılmış, atölyelerde üç kuruşa çalışmaya sürüklenmiş gençlik yığınları içinde antiemperyalist öfkenin yanı sıra kapitalizme karşı hıncı da bilemektedir. Bilinçli işçilerin olduğu kadar gençliğin ileri unsurlarının da ezilen yığınların bu yeni ayağa kalkış dönemine hazırlanmaları ve onun gelişmesine uygun biçimde müdahalelerde bulunmaları büyük önem kazanmaktadır.
Dünyada ve ülkemizde savaşa ve emperyalizme karşı mücadelenin yükseldiği bugünlerde Gençlik Konferansı’nı örgütleyen Emek Gençliği konferanslarında emperyalizme karşı mücadeleyi tartışma platformunun merkezine koyarken, buna uygun bir şekilde yoğun bir antiemperyalist ajitasyonu da başlatmış durumda. Üniversitelerde binlerce bildiri dağıtılıyor, yüzlerce afiş asılıyor, sınıflarda yapılan konuşmalarda savaşın gerçek yüzü ve nedenleri anlatılıp, sistemin teşhiri gerçekleştiriliyor. İstanbul’da yapılan Barış Sempozyumu üniversitelere taşınıyor. Kokartlar dağıtılıyor, tiyatro gösterimleri yapılıp, müzik dinletileri düzenleniyor; savaş karşıtı şairler dialar eşliğinde şiirlerini öğrencilerle paylaşıyorlar. Özetle her türlü araç savaşa karşı harekete geçirilirken, daha önce defalarca örgütlerimiz tarafından gündeme alınıp, tartışılan; kol, klüp, topluluk ve ÖTK’ların da sürece dahil edilmesi için yoğun bir çaba sarf ediliyor. Bu çabalar bugünden bir dizi ürün vermiş, önemli başarılar elde edilmiş durumda. Ankara Meslek Yüksekokulu ÖTK’nın Barış Sempozyumu örgütlemesi, ODTÜ’deki toplulukların 1 Mart’taki eylemi örgütleyişi, ciddi bir katılımla mitingde yer almış olmaları ve boykot çağrısını yaşama geçirmeleri, belli başlı kentlerde gerçekleştirilen 21 Mart boykotları bu araçlara bakışın ne olması gerektiğine ilişkin çizgiyi gösterirken, nesnel koşullar olgunlaştığında bu örgütlenmelerin oynayabileceği ciddi rolün anlaşılması açısından da önemli bir deneyim sundu.
Bugün gelinen noktada dünya ölçeğinde alınmış genel grev kararının 21 Mart’ta ülkemiz emekçilerinin yanında ülke gençliği tarafından da eğitim kurumlarında boykotlarla taçlandırılması, örgütlerimiz açısından ( kitlelerle kurulacak bağ, akademisyenlerle kurulması gereken ilişki, araçların ele alınışı gibi) sayısız örneğin konferanslarımızda tartışılmasına yardımcı olacaktır. Bu çalışmada gazetenin oynadığı rol; yapılan işlerin gazeteye aktarılıp buradan tekrar kitlelere taşınmasının yaptığı etki göz önünde bulundurulduğunda, konferanslarda önemli bir tartışma konusu olurken, bugüne kadar gazetenin üzerinde neden bu kadar özenle durulduğu örgütlerimiz tarafından daha anlaşılır hale gelmiş durumda.
Bütün bu gelişmeler, yaşanan hareketlilik ve canlılık, savaşa karşı antiemperyalist rüzgar aslında bizlerin yabancı olduğu şeyler değil. 68’de de akademik taleplerle başlayan gençlik hareketi, antiemperyalist mücadele eğilimi ile birleşebildiği oranda güç kazanıp, kitleselleşebilme olanağı yakalamıştır. Kitleselliği yakalayabildiği andan itibaren ise üniversite anfi ve kampüsleri boykotlar ve işgallerle sarsılırken, sokaklar on binlerin katıldığı mitinglere tanıklık etmiştir. Bu dönemin gençliği ülkesine ve geleceğine sahip çıkarken Dolmabahçe’de Amerikan 6. Filo’sunun askerlerini denize dökmüş, Vietnam Kasabı Commer’a ODTÜ’yü dar etmiş, gereken cevabı vermişti. Bugün 68 Gençlik Hareketi’nin yoksun olduğu işçi sınıfı partisinin önderliği ve yol göstericiliğine de sahip olan gençlik örgütü, üniversitelerde dünyanın içinde bulunduğu durumu ve müdahale edilmediği takdirde nereye gideceğini anlatma sorumluluğuyla antiemperyalist mücadele bayrağını yükseltmek ve yurtsever bir halk cephesinin bileşeni olmak noktasında kuşkusuz konferanslarında kararlar alacak ve bu kararları yaşama geçirmek için bütün gücüye çalışacaktır.
Antiemperyalist gençlik hareketini yükseltme çalışmalarının yanında ve onunla birlikte gençliğin üniversite ve lise örgütleri alanlarında karşılaştıkları akademik ve demokratik sorunlara -başta YÖK-YEK tartışması olmak üzere- müdahale etmeden edemez. Bu iki yönlü çalışmanın tamamlayıcısının, gençliğin politik eğitimine özellikle eğilme, sosyalizmin birikimini paylaşma, organlarda özel eğitim çalışmaları planlama olması zorunludur; konferanslar bu sorunu ele almak ve bu konuda adım atmaktan kaçınamaz. Ancak bu başarılabildiği oranda üniversitelerde her türlü fikri tartışmaya dahil olup, çeşitli panel, konferans, sempozyum ve süreli-süresiz yayınları tartışma platformları yaratılarak, burjuva liberal akımlarla mücadelenin ilerlemesine ve sosyalist fikirlerin yayılmasına katkı sunulmuş olacaktır. Yürütülecek bu çalışmalarda üniversite örgütleri Evrensel Kültür dergisi ve Bilim Eki’ni kullanabilmede gelişme göstermek zorundadır. Kaldı ki entellektüel tartışmalara dahil olabilmek ve yeni tartışma alanları yaratmakta, bu yayınlar vazgeçmeyeceğimiz araçlar olarak ele alınıp, bu araçların kullanımında gerekli tartışmalar ve buna uygun düzenlemeler yapmak zorunlu olsa gerek.
İşçi gençlik yığınları içinde çalışma yaşamından ekonomik sıkıntılara kadar bir dizi talebi güncel gelişmeler ve antiemperyalist ajitasyonla birleştirmek ve bu ajitasyon faaliyetinin istikrarını sağlamak, özellikle önümüzdeki dönemin zorunlu kıldığı tek tutum durumundadır. Yürütülecek bu çalışmada da gazetenin çalışmanın merkezinde yer almasının sağlanıp, günlük satışının örgütlenmesi ve yapılan işlerin gazeteye aktarılmasında istikrar sağlanması, gençliğin hem mücadelesinin gelişmesine hem de mücadelenin kalıcı dayanaklar edinmesine temel teşkil edecektir. İşçi gençliğin sosyalizmi öğrenmesine yardımcı olmak, kültürel sportif ihtiyaçlarının giderilmesini sağlayarak, örgütlenme biçimini böylelikle yenileme ve güçlendirme konferansların kararlar üretmesinin gerekli olduğu noktalardır. Uzun süredir çalışma yürütülen İmes, Çiğli, Ünaldı gibi işçi merkezlerinde zaman kaybetmeden bu tip örgütlenmelerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Sağlanacak başarı diğer il örgütlerine örnek olma açısından da önem taşıyacaktır. Ayrıca ortaöğrenim gençliğinin bir kesimini oluşturan meslek liselerinde yürütülecek faaliyet, gerek işçi gençlik gerekse de fabrika örgütlerinin güçlenmesine katkı sunacağı için bu alandaki çalışma özellikle ele alınmalı ve buna uygun düzenlemeler özenle yaşama geçirilmelidir.
Emekçi mahallelerindeki gençliğin büyük bir çoğunluğunun işsizliğin ruhsal çöküntüsü içinde olması, bu alanda çeteleşmenin had safhaya varması ve gerici-şoven fikirlerin özellikle bu alanlarda pompalanması karşısında, gençliğin devrimci örgütü, gençliği alternatif fikirler etrafında birleştirip, onların kültürel sportif ihtiyaçlarını gidermesine olanak sağlayacak gençlik merkezlerini bugünden yaşama geçirme kararlarını almak ve bu yönde somut adımlar atmak durumundadır. Bu doğrultuda Pendik Gençlik Evi okuma-yazma, tiyatro ve saz kursları açarak gençliğin eğitimine ve sosyal gelişimine katkı sunmanın yanı sıra güncel politik gelişmeleri de kapsayacak bir faaliyeti yaşama geçirmiştir.
Örneğin Sabiha Gökçen Havaalanı’nın ABD’ye üs olarak verilmesine ve bu doğrultuda modernize edilmesine karşı Pendik Gençlik Evi gençler içinde ajitasyon- propaganda faaliyeti yürütmüş ve gençliği antiemperyalist mücadeleye çağırmıştır. Bu çalışma biçimi bir yandan emekçi semtlerinde gençlik evlerinin bir çekim merkezi olmasını sağlarken, bir yandan da gençliğin mücadele merkezlerine dönüşmesini sağlayacaktır. Bu örnek, önümüzdeki dönemde kurulması düşünülen gençlik evleri için zengin bir deneyim sunmuştur.
Parti örgütlerinin konferans ve kongrelerinde en çok tartışılan sorunlardan biri olan Kürt sorunu ve Kürt gençliği içinde çalışma alanının özgünlüklerine uygun bir gençlik örgütünün yaratılması, Kürt gençliğinin taleplerine uygun bir çalışmanın planlanması bölge örgütlerimizin konferanslarında yaşam bulmuştur. Türkiye’deki örgütlerimiz ise parti konferanslarından güç alarak, tüm ikircikli tutumları aşarak Kürt gençliğiyle ortak işler örgütlemede daha fazla çaba gösteren, örneğin Newroz’lara tüm gücüyle katılan örgütler olmada önemli adımlar atmaya hızla yönelme durumdadır. Gençlik örgütlerimiz bu yönelimi sürdürebildiği oranda, Kürt gençliğiyle birleşebilmenin önünde engel olmadığını konferanslar süreci boyunca daha açık bir biçimde görmüştür.
Önümüzdeki dönemde gençliğin devrimci örgütü hareketin gidişatına müdahale etmede yetkinleşmek zorundadır ve bu yola girmiştir. Elindeki her türlü olanağı hareketin seyrine uygun bir şekilde çalışmasına dayanak yapmada başarısını artırmaya başlamıştır. Bu yolda ısrar, hareketin ileri çıkardığı gençlik kesimlerinin sosyalizmle birleşme ve sınıfın devrimci partisi saflarına kazanılmasında ciddi bir temel oluşturacaktır.
Gençliğin devrimci örgütü bu önemli noktalarda var olan gelişmeyi sürekli kılabildiği oranda gençlik kitlelerinin gözünde bir mücadele merkezi olacaktır.