Kapitalist emperyalist sistemin sözcülerinin 90’ların başında ortaya attığı tek kutuplu küreselleşmiş dünya ve bu dünyaya barış, özgürlük, mutluluk ve bolluğun hakim olacağı iddialarının üzerinden tam on üç yıl geçti. Tüm yıllar boyunca görüldü ki, burjuvazinin sözcülerinin iddialarının tam tersine açlık, yoksulluk, işsizlik hızla artarak dünya ölçüsünde yayılmaya devam etti.
Bırakalım barışın dünyaya hakim olmasını, Balkanlar’dan Kafkasya’ya Ortadoğu’dan Avrupa ve Amerika’ya kadar, dönem, gerek iç çatışmalar gerekse de ülkeler arası savaşların dünyanın hemen her yerine yayıldığı bir dönem olarak hâlâ devam ediyor. Son olarak Irak’a yönelik ABD işgali ve öncesindeki Afganistan işgali gösterdi ki, 11 Eylül sonrası sözde barışçıl “Yeni Dünya Düzeni” yalanlarının yerini terörizmle mücadele yalanı aldı. ABD dünyayı terörizmden kurtarma bahanesiyle işgal ve katliamlarını meşrulaştırmaya çalışıyor ve kendi lehine Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme operasyonu olarak devreye sokulan plan uygulanmaya devam ediyor. ABD emperyalizminin dünyadaki hakimiyetini arttırma çabaları, emperyalist devletler arasındaki çelişkilerin artmasına yol açtı. Öte yandan daha da önemlisi, işgalin yarattığı öfke ve tepki sonucu dünyanın tüm bölgelerinde emperyalizme karşı milyonların katıldığı sokak gösterileri ve grevlerin örgütlenmesiydi.
Gençlik ise, cesaretle ve militanca öne atılarak bütün gösterilerde emekçilerle kol kola emperyalizme öfkesini haykırdı; ders boykotlarıyla kendi alanından emekçilerin grevlerini destekledi. Diğer yandan 2003 1 Mayıs’ı da işgal ve katliamlara karşı alanlara çıkan, mücadeleye yeni katılan gençlerin, 1 Mayıs mitinglerinin yapıldığı tüm illerde kortejlerin havasını, coşkusu ve kitleselliğiyle değiştirdiği bir yıl olarak hafızalara kazındı. Kortejlerde bu yıl her zamankinden fazla atılan “Gençlik Gelecek, Gelecek Sosyalizm” sloganları ise, gençliğin geleceğini nerede gördüğünü ve burjuvazinin ideolojik, kültürel kuşatmasına rağmen bu düzenden her zamankinden daha hızlı ve daha kitlesel şekilde kopmaya dair sinyaller verdiğini kanıtladı.
Irak’a yönelik işgalin başladığı bir dönemde gençliğin anti-emperyalist mücadeleye kazanılması şiarıyla konferanslarını başlatan Emek Gençliği, 3 Mayıs’ta İstanbul’da 51 ilden 260 delegeyle yaptığı merkezi konferansıyla, konferanslar sürecini tamamladı. Gençlik kesimlerinin çeşitli alanlarından katılan delegelerin kendi alanlarındaki mücadelenin sorunları, ihtiyaçları ve gelişen yönlerini çeşitli yönleriyle irdelediği konferans; kısa bir süre önce yaşanan 21 Mart ders boykotları, eylemler ve 1 Mayıs’ın arkasından gerçekleşmesi nedeniyle, gelişkin tartışmaların, çalışmanın çıkardığı zengin örneklerin sunulduğu ve mücadeleye dair somut kararlarların alındığı bir konferans olarak son buldu ve Emek Gençliği örgütlerinin önüne önemli görevler koydu.
YÜKSEK ÖĞRENİM GENÇLİĞİ İÇİNDEKİ ÇALIŞMA
’80 sonrası YÖK karşıtlığı ve formasyon sorununa karşı yürütülen çalışmalar kimi üniversitelerde kitlesel eylemliliklere doğru genişlemiş, ancak hareket, hem lokalliğin aşılamaması ve “tek fakülte ya da tek üniversiteyle” sınırlı eylemlerin yaşanması, hem de eylemlilikler sürecinde hak almaya yönelik olmaktan çok protestocu bir tarzın hakim olması ve üniversite sınırlarını aşarak emek hareketiyle birleşmeye yönelmemesi sonucu uzun bir dönemdir istikrarsızlık ve durgunluğunu aşamamıştır. ABD emperyalizminin Irak’a yönelik işgali, üniversitelerde uzun yıllar sonra anti-emperyalist mücadeleyi fişeklerken, içinde bulunduğumuz dönem, akademik demokratik mücadeleyle sınırlı ve protestocu tarzı aşamayan gençlik mücadelesinin ülkedeki işçi ve emekçilerin işgale karşı sürdürdüğü mücadeleyle birleşerek kendi sınırlarını aştığı bir dönem oldu. 21 Mart’ta yaşanan boykotlar, hem eylem biçimi olarak hem de talepleri itibariyle üniversite gençlik hareketinin yeni bir döneme girdiğinin göstergesi olarak kabul edilebilir. 21 Mart süreci, yukarıda ortaya konulan yönlerinin dışında üniversitelerde mücadele yürütenler açısında,n çalışma tarzı, akademik demokratik örgütlerin ele alınışı, ajitasyonun içeriği ve kitlelerle kurulan bağ açısından bir yenilenmeyi de zorunlu kılmaktadır.
Mücadelenin geliştiği, gençlik yığınlarının mücadeleye seferber edilmesinin nesnel zemininin çok daha uygun olduğu, 21 Mart gibi gençliğin yığınsal olarak mücadeleye katıldığı, ders boykotlarının % 80-90 katılımla başarıya ulaştığı bu süreçte, akademik demokratik örgütleri ele alış ve kullanışta dikkat edilmesi gereken noktalar daha net bir şekilde açığa çıkmıştır.
Bu örgütlenmeleri, alanlarına yönelik araştırma yapan, tartışma platformları açan araçlardan çok, ihtiyaç duyulduğunda hatırlanan, yalnızca bu dönemlerde ele alınan, ancak daha sonra unutulan ve sonrasında tekrar ihtiyaç duyulana kadar bir kenara atılan örgütler olarak görmekten vazgeçildiği oranda, görüldü ki, 21 Mart döneminde olduğu gibi, bu örgütlenmeler, gençliğin hem kitlesel hem de hızla harekete geçmesine olanak tanıdı. 21 Mart sürecinde en apolitik topluluklar bile sürece dahil olmuş ve savaşa karşı gençlik yığınlarının harekete geçirilmesinde bir çaba içerisine girmişlerdir. Bunda nesnel zeminin uygunluğunun yanı sıra gençliğin ileri unsurlarının özel bir çaba içerisine girmesi de önemli bir etken oldu. 21 Mart süreci, aynı zamanda göstermiştir ki, toplulukların küçük burjuva örgütlerin hayattan kopuk tartışmalar yarattığı merkezler olmaktan çıkması, bu merkezlerin içinde daha aktif görevler alınarak, alanlarına yönelik gençliğin ihtiyaçlarına uygun etkinlikler düzenlemeleri ve daha fazla öğrencinin görev aldığı tarzda örgütlenmeleri sağlanarak gerçekleştirilecektir. Bu başarıldığı oranda, topluluklardaki tartışmalar sınırlı insanla yapılmaktan çıkacak ve gerçek kimliğine kavuşarak üniversitenin entellüktüel yaşamında daha aktif rol oynayacaktır.
Bu örgütlenmelerde bugünden -yukarıda ortaya konulduğu biçimiyle- önemli adımlar atılmış ve alınan sonuçlar itibariyle, buradaki ısrarımızın sonuç verdiği, konferanslarımızda söz alan arkadaşların aktarımlarıyla bir kere daha görülmüştür. Örgütlerimizin çabası sonucu bir çok topluluk, kol ve kulüp, savaş sürecinde bir araya gelmiş ve savaşa karşı öğrenci gençliğin harekete çekilmesi noktasında önemli rol oynamış ve 21 Mart boykotlarını örgütlemişlerdir. Bu çalışmaya en iyi örnek olarak ODTÜ gösterilebilir. Öte yandan birlikteliklerin kalıcı hale getirilmesi yönünde de bir eğilim oluşmuş ve bazı üniversitelerde kol, kulüp ve topluluklar, 1Mayıs’ı birlikte örgütlemişlerdir.
Savaş karşıtı süreçte mücadeleye katılan yüzlerce gençle beraber çalışan örgütlerimizin, gençlerin önüne görev koymada ve onlarla parti politikalarını tartışıp Emek Gençliği’ne davet etmede geçmişe göre önemli adımlar attıkları da, konferansların sonucunda açığa çıkmıştır. Bu dönemde onlarca genç saflarımıza katılmıştır. Bu gençlerin bir kısmı, şimdiden çalışmamıza en ileriden katılmaya başlamıştır. Bunun önde gelen nedeni olarak, Emek Gençliği’ne bu dönem katılan gençlerin hareketin içinde ileri çıkan gençler olmaları gösterilebilir. Ancak hâlâ gençlerle aramıza gereksiz aşamalar koyan, gençleri görevlendirmede ve işe katmada ürkek davranan örgütlerimiz olduğu da görülmüştür. Bu yaklaşımlar, gençlerin mücadeleye katılmalarında önemli bir engel oluştururken, katılanların da enerji ve yeteneklerini mücadeleye seferber etmelerini ciddi biçimde sınırlandırmaktadır. Önümüzdeki dönem, gençliğin kitlesel örgütü olmanın önüne engel olarak dikilecek bu yaklaşımlardan vazgeçmek, gençlik hareketinin ilerletilmesi açısından çözülmesi gereken olmazsa olmaz sorun olarak durmaktadır.
Diğer yandan, sosyalizmin teorik kültürel birikimini öğrenme noktasındaki zayıflıklarımızı aşamamış olmamız, gençlik örgütümüzün, kitlesel örgütler kurmasında önemli bir sorun olarak durmaktadır. Bu sorunun çözümü, gençliğimizin sosyalizmin tarihsel birikimlerine sahip çıkmasından ve bu birikimi edinme noktasında özel bir çabaya girmesinden, buna yönelik eğitim programlarının/çalışmalarının tüm birimlerde planlanması ve gerçekleştirilmesinden geçmektedir. Bugün üniversitelerde gençlik kesimleri içinde yaratılacak tartışmalarda burjuvazinin her türlü ideolojik safsatalarına karşı amansız bir ideolojik mücadele yürütecek birikime sahip kadrolara ihtiyacımız var. Üniversitelerde çekim merkezi olabilmek için, bu birikime sahip olma çabasındaki gençlerin oluşturduğu örgütlere sahip olmamız zorunluluğu konferanslarımızda bir kere daha vurgulandı.
Bu alanda yürüttüğümüz çalışmada kitleselleşmemizin ve istikrarlı bir çalışmayı yaşama geçirmemizin diğer bir gereği, birimlere dayanan -burada kastedilen 10-15 kişiden oluşan, genel planlar yapan gruplar değildir; alanın en ücra köşesine ulaşabilecek tarzda bölünen, daha derinlikli ve günlük planlarla, her günkü mücadeleyi, onun ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda örgütleyecek bir organlaşmadan bahsediyoruz- bir çalışmadır. Tarif edilen bu günlük çalışmanın gazete merkezli yürütülmesi, merkezi Konferans tarafından da karar altına alınmıştır. Yine, Bilim Dergisi başta olmak üzere kültür ve teorik yayın organı, günlük çalışmayı besleyen araçlar durumundadır. Tüm bu araçların, ideolojik politik tartışmalara müdahale etmek ve politik bir günlük çalışma yürütmek için olduğu ve bunun için kullanılacağı ortadadır. Öte yandan, Marksizmin her konuya dair ortaya koyduğu temellerin savunularak, gençlik kesimleri içerisinde Marksist dünya görüşünün yayılması için bu yayınların düzenli şekilde okunması ve okutulmasının örgütlemesi, hem gençliğin fikri olarak birleştirilmesi hem de gençlik mücadelesinin genişleyerek gelişmesi açısından temel bir zorunluluktur. Yalnızca okunması ve okutulması ile sınırlı olmayan, ancak, bunun bir sonucu olarak, tartışmalar yaratan ve bu tartışmaların merkezinde yer almayı da beraberinde getiren bir çalışma tarzı ile hareket edildiğinde, bu olanak değerlendirilmiş olacaktır. Ajitasyonumuza hakim olan, genel geçer, sloganvari ve sistemin teşhirine ve iktidar perspektifine dayanmayan anlayışın da, ancak bu şekilde aşılacağı aşikardır. Üniversite örgütlerimiz, konferanslar sürecindeki gelişimini, araçları ele alıştaki yeteneğini istikrarlı ve sürekli hale getirebilirse, önümüzdeki dönem, gençlik hareketini yönetmede ve daha kitlesel örgütler kurmada çok daha ciddi adımlar atacaktır. Böylesi bir gelişme sonucu saflarımıza katılacak gençler de, enerji, cesaret ve atılganlıklarıyla parti çalışmasını güçlendirecek ve partimizin genç aydın kuşağın birikimlerinden yararlanma olanağı bulmasını sağlayacaklardır.
İŞÇİ GENÇLİK İÇİNDEKİ ÇALIŞMAMIZ
Her kriz döneminde ilk olarak kapı önüne konulup ücretlerinde kısıtlamalara gidilen, günde on dört-on beş saat, sigortasız, sendikasız kölelik koşullarında çalıştırılan gençler, bir de bunların üzerinden, sosyal- kültürel etkinliklerden mahrum olmanın ve kendilerini ifade edememenin ezikliği içerisinde yaşam mücadelesini sürdürmeye çalışıyorlar. Tüm bu ideolojik ekonomik kıstırılmışlık içindeki gençler, sıkıntılarının aşılması için arayış içerisine girerken, son dönemlerde, sendikalaşma çalışmasını bir çok ilde başlatıp, haklarını aramada daha ciddi adımlar atıyorlar. Bu gelişmeler içerisinde sanayi sitelerinde örgütlenme çalışması yürüten örgütlerimiz, konferanslar sürecinde yürüttüğü faaliyeti derinlemesine irdelemiş ve çalışmasını yeniden planlamıştır. Buradan hareketle, işçi gençlik yığınları içersinde, onları sosyalizme kazanıcı, daha istikrarlı ve sistemli bir ajitasyon-propaganda çalışmasının örgütlenmesi, dönem dönem yükselen ancak zamanla rutinleşip eski halini alan tarzın yıkılması, gençlik örgütlerimizin atması gereken ilk adım olarak örgütlerimizin önünde duruyor. Bu tarzın oturtulması yönünde Antep Ünaldı’da yürütülen çalışma çeşitli yönleriyle incelenmeye değer: Israrlı ve istikrarlı bir çalışmaya girişen örgütümüz, gazetenin günlük dağıtımını düzene oturturken, sadece dağıtmakla yetinmeyip, aynı zamanda, gençlerle gazeteyi beraber okuyup tartışarak, gençlerin gelişimini yakından takip etmekte, bir yandan günlük mücadelenin gereği görevlendirmeler yaparken bir yandan da sosyalizmin eğitimini, örneğin emekçilerin yaşamına ve mücadelesine dair çeşitli romanların okunmasını yaygınlaştırmaktadır. Öte yandan gençlerin sosyal kültürel ihtiyaçlarının giderilmesi noktasında da çalışmalarına hız veren gençlik örgütümüz, düzenlediği film gösterimleri, tiyatro çalışmaları ve çeşitli konulardaki seminerlerle, gençlik yığınları içinde bir çekim merkezi olmaya başlamış ve bir işçi kültür merkezi kurma aşamasına gelmiştir. Buradaki çalışmamızın olumluluklarının tüm örgütlerimizce örnek alınıp çalışmamıza hakim olması noktasında konferanslarda yürüyen tartışma, konferansın bileşiminin bu konudaki kararlılığı, konferansımıza damgasını vurmuştur. Çalışmanın yürüdüğü illerde, önümüzdeki dönemde, işçi kültür merkezlerinin yaygınlaştırılmasının olanaklarının olduğu, ve cesaretli davranılıp bu tür örgütlerin kurulması noktasında somut adımlar atılması, konferansımızda karar altına alındı. Bu alandaki çalışmamızdaki diğer önemli nokta, Ünaldılı genç işçinin, üniversiteli genç aydınları kastederek “Sizler pırlanta gibi gençlersiniz ve sizlerin birikimine ihtiyacımız var” şeklinde ifade ettiği, genç aydın kuşağının sosyalist fikirleri emekçi gençlik yığınlarına taşıma, onların eğitimine birikimlerini katma çabası ve zamanını bu alanlardaki çalışmaya ayırma olarak ortaya koyulabilir.
Buradan hareketle, yaz döneminde sanayi sitelerinde görev alacak gençlerin, yukarıda tarif edilen çalışma tarzına uygun bir çalışmayı örgütlemede şimdiden hazırlık içine girdiği, konferansta söz alan arkadaşlarca ortaya konuldu. Yaz bitiminde bu alandaki çalışmayı devam ettirecek gençlerin de şimdiden belirlenmesinin, çalışmanın sürekli ve istikrarlı hale getirilmesinin garantisi olduğu, çalışmanın irdelenmesi sonucu ortaya çıkmış oldu. Bu planlamaların uzun vadeli yapılarak, yürütülecek faaaliyetin sonuçlarının kalıcılaştırılması, bu alanda faaliyete katılan gençlerimizin, çalışmadaki istikrarıyla orantılı oranda yaşam bulacak.
Konferanslarımız, aynı zamanda, genç aydın kuşağının işçi hareketine ilgisinin arttığını ve işçi çalışmasında yer alan arkadaşlardan öğrenme eğilimine girildiğini gösteriyor. Yaz dönemi, bu eğilim, pratik çalışma içerisinde genç aydın kuşağımızın eğitimine katkı sunacaktır. Bu eğitime ve deneyime sahip gençler, kazandıkları birikimi başka çalışma alanlarına da yansıtacak ve önümüzdeki dönemlerde çalışmanın temel dayanağı olacaklardır.
ORTAÖĞRENİM VE SEMT GENÇLİĞİ
Örgütlerimizin ciddi şekilde planlamalar yapıp yoğunlaştığı her dönem ciddi bağlar kurduğu ortaöğrenim gençliği içindeki çalışması, savaşa karşı yürütülen mücadele döneminde ciddi gelişmeler gösterdi ve yeni örgütler kurmamıza olanaklar sağladı. Bu alandan çalışmaya katılan gençlerin de niteliğinde bu dönemde ciddi bir gelişme gerçekleşti. Ortaöğrenim gençliğinin politikaya ilgisi ise, 1 Mayıs alanlarında ciddi şekilde hissedildi. Bu doğrultuda örgütlerimizin çalışmasını daha yakından takip etme ve çalışmanın planlanmasında yardımcı olma rolümüzü layıkıyla oynadığımızda, bu alandaki gelişmenin kalıcılaşacağı ve bu alandan yetişmiş gençlerin de üniversite örgütlerimizin önümüzdeki dönem güçlenmesine katkı sunacağı, geçmiş çalışmanın deneyimlerinden ortaya çıkmaktadır. Yine bu alandaki çalışmamızda lise gençliğinin zamanlarının büyük kısmını geçirdiği semtlerle bağını kurup, bu alandaki çalışmanın öznesi olmasını sağladığımız her alanda, semt gençliği içindeki çalışmamızda da önemli aşamalar kat ettiğimiz bir gerçektir. Bu alandaki örgütlerimizin, semtlerde gençliğin eğitimi ve çeşitli etkinliklerle bir araya getirilmesi noktasında yürüttüğü çalışmaları gençler olumlu karşılamış ve görev alma isteklerini örgütlerimizle paylaşmışlardır. Gençliğin bu ilgisini çalışmamıza dayanak yapıp, gençlik kültür merkezlerinin kurulması noktasında gençliğin istemlerini karşılamalıyız. Konferansımız, bu alanda da, yüksek öğrenim gençliğinin birikimlerinden yararlanmasına ve partimizin politikalarının emekçi gençlik yığınları içinde yaygınlaşmasını sağlayacak çalışmanın örgütlemesine işaret etmiştir.
KÜRT GENÇLİĞİ İÇERİSİNDEKİ ÇALIŞMAMIZ
Kürt gençliği içindeki çalışmamızda geçmiş yıllara oranla olanaklarımızın çok daha genişlediği bir süreçte, bölge komitemizin denetiminde bölge örgülerimiz, konferanslarını topladılar. Bölgenin özgünlüklerine uygun olarak yürütülmesi gereken çalışmanın derinlemesine tartışıldığı konferanslarımız, çalışmaya katılan gençlerin niteliklerinden ajitasyonun içeriğine, kullanılacak araçların ele alınışına kadar, çalışmaya dair bir çok sorunda netleşmenin sağlandığı konferanslar oldu. Bu süreçte yayın hayatına başlayan Tiroj’un Kürt edebiyatı ve kültürünün tanıtımında oynayacağı rolden başlayarak, bölgedeki kültür merkezlerinden yararlanma, üniversitelerdeki kol, kulüp ve toplulukların üniversitelerde etkinlikler örgütlemesine kadar bir çok çalışmayı planlandığımız konferanslarımızda, Cigerxwin’un 100. doğum yılı etkinliklerini örgütleme, tarihi-kültürel mekanlara geziler düzenleme ve Batı’daki kol, kulüp ve topluluklarla karşılıklı ziyaretlerde bulunulup ortak etkinlikler örgütleme kararları alındı.
Bu çalışmada dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta, Batı bölgelerindeki örgütlerimizin Türk gençliği içindeki ajitasyon-propaganda faaliyetini hızlandırıp, yer yer görünen Kürt sorununu utangaçça savunmaktan vazgeçmesidir. Blok gençliğiyle ortak işler örgütlemede ısrarcı olmak, yasak savuşturur biçimde bir-iki iş yapıp işin ucunu bırakmaktan vazgeçmek, aşacağımız ve geliştireceğimiz bir diğer yönümüz.
Diğer yandan, Bingöl’de yaşanan deprem ve ardından çadır, yiyecek, güvenlik gibi doğal ihtiyaçlarını istedikleri için halkın kurşunlanması, Türkiye’de Kürt sorununun Tayyip Erdoğan’ın iddia ettiği gibi “sorun var dersen sorun olur, sorun yok dersen sorun olmaz” deyince ortadan kalkmayacağını gösterdi. Sanki depremin sorumlusuymuş gibi, Belediye Başkanı’nı deprem sonrasında dışlayan ve bölge halkını provokatör ilan edenler, “Bölgeye gereken yardım gitti” diyedursun, somut durum, Türklerle Kürtler arasındaki bağların daha fazla geliştirilmesi ve ortak mücadele zemininin kavranması ve sahiplenilmesi gerektiğine işaret ediyor. Bu anlamda, bölge halkının deprem vesilesiyle daha çok belirginleşen sorun ve sıkıntılarını anlaşılması, acılarının paylaşılması ve bir halk dayanışmasını yaygınlaştırmak önemli bir görevdir. Bölgede ve Batı illerinde buna uygun destek ve yardım kampanyalarının düzenlenmesi, depremin altında yatan ayrımcılık, çifte standart ve kapitalizmin insanı değersiz saymasının teşhirinin yapılması için somut adımlar atılmalıdır.
Bugün Emek Gençliği’nin önündeki görev, Denizlerin bıraktığı yerden, onların sahip olmadığı partiyle birlikte, mücadeleyi militanca, cesaret, kararlılık ve inatla yükseltmektir. Sosyalizme olan inanç, mücadeleye olan bağlılık ve halkına olan sonsuz güvenle mücadeleye sımsıkı sarılmak, savaşa karşı harekete geçen gençleri emperyalizme karşı mücadeleye ve sosyalizme kazanma çabasında dün olduğundan daha girişken ve daha çalışkanca işe katılmak, elimizdeki zengin olanakları kullanmakta yetkinleşmek… Bunlar, Konferanslarımızın ortak iradesi olarak, Konferans Sonuç Bildirgemize yansıdı.
Gençliğin kitlesel örgütü olmanın, gazeteyi ve parti yayınlarını gençliğe ulaştırmadaki istikrarlılıkla paralel gelişeceğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Konferanslarımızdan gençlik yığınlarına seslenme noktasında yeni bir olanakla çıktık. Kısa bir süre sonra yayın hayatına başlayacak olan gençlik dergimiz, örgütlerimiz sahiplendiği, dağıtımını yaygınlaştırdığı, gençlik kitlelerine ulaştırdığı oranda anlam kazanacak ve çalışmamızı ilerletecektir. Bugün mücadeleyi örgütleme olanaklarına hiçbir dönem olmadığı kadar sahibiz.