Komünist Enternasyonal’in Yürütme Komitesi’nin 12. Oturumu’nda kabul edilen tezlerin tayin edici önemi, kapitalizmin istikrarının son bulduğu tespitindedir.
Komünist Enternasyonal hayati öneme sahip bu tespitten, komünist partilerin yakın bir periyottaki çalışmaları ve yönelimini belirlemede gerekli dersleri çıkardı: kitle çalışması aracılığıyla proletarya diktatörlüğü için mücadeleye hazırlık.
Tezler, ikincinin birinciye tamamen bağlı olduğu kendi arasında birbiriyle ilişkili iki bölümden oluşuyor.
Komünist Enternasyonal, önce, gelişme eğilimi ve genel görünümleri içinde dünya olaylarının Marksist-Leninist bir analizini gerçekleştiriyor. Geçmiş toplantılarımızda da tespit ettiğimiz gibi kapitalist sistemin tüm çelişkilerinin daha da ağırlaştığı saptanmaktadır. Dünya ekonomik krizi giderek derinleşmekte, kapitalist devletlerarasındaki çelişki şiddetlenmekte, Sovyetler Birliği’ne müdahale tehditleri daha da büyümekte, burjuva diktatörlükleri giderek daha fazla şiddete başvurmakta, dünyada faşizm giderek yayılmakta ve bütün kapitalist ülkelerde devrimci hareket ivme kazanmaktadır. Aynı zamanda SSCB’de, kitlelerin çalışma şevki ve sosyalist rekabetinin yerleşmesine bağlı olarak, birinci beş yıllık plan inanılmaz bir başarıya ulaşmış ve ikinci beş yıllık planın hazırlanmasına girişilmiş, sosyalizm atağa kalkmıştır.
Dünya devrimci hareketi en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Dönemimiz, sınıflar ve devletlerarasında büyük çarpışmaların, yeni bir savaş ve devrimler dönemine geçişin dönemidir.
Ancak Komünist Enternasyonal, komünist partilerin çalışmalarının somut durumun gerisinde kaldığına parmak basarak, onların faaliyetlerinin esas olarak devrimci duruma geçişe bağlı olduğunun altını çizmiştir. Tezlerin ikinci bölümü, izlenmesi gereken yolu belirlemiştir. Komünist Enternasyonal detaylı bir biçimde, kitle çalışması konusunda Enternasyonal’in ilk kongrelerinde alınan kararları hatırlatmış, partinin kitlelerle sağlam ilişkiler kurmasının koşullarının yaratılmasında ve çalışan kitlelerin kısmi mücadelelerinin büyük devrimci mücadelelere dönüştürülmesinde ısrar etmiştir.
Tezler, bir yandan Fransız emperyalizminin dünyada sahip olduğu konumu göz önünde bulundurarak, diğer yandan da Fransa’daki nesnel durum ile devrimci hareketimiz arasında giderek açılan fark nedeniyle, Enternasyonal’in 12. Oturumu’nun bütün tezleri ve direktiflerinin Fransa’da hayata geçirilebilmesi için partimizin tüm üyelerince derinlemesine incelenmelidir
Önceki yıllarda olduğu gibi formülleri basitçe tekrarlamaktan kaçınmak istiyorsak, kapitalizmin istikrarının son bulmasının Fransa’daki belirtilerinin neler olduğunu incelemek, ele alınması gereken birinci mesele olmalıdır. Başka bir deyişle, ilk olarak uluslararası durum çerçevesinde somut olarak Fransa’daki durumu analiz etmeliyiz.
Haklı olarak bütün ülkelerde devrimin ilerlediğini gözlemliyoruz. Ancak her ülkede hareketin durumunun aynı olmadığı ve önemli farklılıklar taşıdığı da açıktır, devrimci hareket her ülkede kendine özgü bir tempoyla ilerlemektedir.
Hareket, örneğin Almanya ve Fransa’da birbirinden farklı özellikler taşımaktadır. Almanya kapitalist sistemin en zayıf halkalarından biridir. Versay Antlaşması’nın avantajlarından faydalanan Fransa ise, şimdilik sistemin hâlâ güçlü halkalarından biridir. Bu tespitten, önemli toplumsal, politik sonuçlar çıkmaktadır. Her şeyden önce Fransa’da çelişkilerin ağırlaşması, içerideki sınıf mücadelesinden çok, özellikle SSCB ve Almanya’ya karşı uluslararası rekabet alanında hissedildi
Bozulması, Avrupa’daki dengelerin altüst olması anlamına gelen Versay Antlaşmasının hâlâ yürürlükte olması, emperyalist Fransa’nın hâlâ yeterince güçlü olmasındandır. Versay Antlaşması’nın oluşturduğu sisteme darbe vuruldukça Fransa’nın saldırganlığı da artmaktadır. Çeşitli entrikaların sahnelendiği Fransa, Avrupa’nın esas, dünyanın da önemli savaş faktörlerinden biri haline geldi.
Fransa’da halk kitlelerinin savaş karşıtlığının içgüdüsel yöneliminin açıklamasını bu tespitte buluyoruz. Savaş, son dönemde hiçbir yerde Fransa’daki kadar kitlelere yakın ve tehdit edici görünmedi. Fransa’da kitlelerin devrimci ilerleyişi daha çok savaşa karşı mücadelede kendini göstermektedir. Partimiz Sovyetler Birliği’nin savunulması için sonuç alıcı mükemmel bir ajitasyon çalışması yaptı. Gorgulov olayında, kitleleri harekete geçirmeyi başararak savaş için çevrilen dolaplara karşı etkili eylemler gerçekleştirdi.
Sanırım SSCB’ye silahlı müdahaleye karşı yürütülen kampanyayı gevşetmeden ve hatta daha da güçlendirerek, Almanya ve Fransa arasındaki ilişkilerin gerginleşmesini, Versay Antlaşması’nın yaratığı sistemdeki çatlakların yol açtığı savaş tehlikesini işçilere göstermek mümkündür. Şimdiden itibaren Versay Antlaşması’na ve kendi ülkemizin emperyalizmine karşı, ağır savaş tazminatlarının iptali için, Alman ve tüm orta Avrupa halkları üzerindeki baskılara karşı, Alsas-Loren halkının Fransa’dan ayrılma hakkı da dâhil olmak üzere kendi kaderini tayin hakkı için faaliyetimizi güçlendirmeliyiz.
Versay Antlaşması’na, Avrupa halklarının soyulmasına, sömürge halkları üzerindeki Fransız egemenliğine karşı mücadele ilk görevimizdir.
Yine birinci meseleye dâhil olarak, ekonomik krizin giderek derinleşmesi ve burjuvazinin bu krize bulmaya çalıştığı kapitalist çözümün Fransa’da büyük ekonomik mücadelelere, büyük işçi mücadelelerine yol açacağını tespit etmek gerekir.
Ekonomik mücadelelerde, şimdiye dek diğer ülkelere oranla Fransa’da önemli bir engelle karşılaşmadık ve bu tür mücadelelerin başarıyla sonuçlanma olanağı da oldukça yüksekti. Ancak bazen olumlu politik kampanyalar yürütmeye yetenekli olsak da, ekonomik mücadelelerin yönetimi ve hazırlanmasında her zaman zayıflık gösterdik.
Yine ilk meseleyi ele alırken, sorunla ilgili detaylı ve kesin bir analiz yaptığımızı ileri sürmeden, bu konuda gözden uzak tutulmaması gereken iki unsuru daha hatırlatmak istiyoruz.
Birincisi; Fransa’da örgütlü faşist bir hareketin olmadığıdır. Burjuvazi politikalarını hâlâ eski partileri aracılığıyla hayata geçiriyor. Bu da, diğer ülkelere oranla, demokrasi ve parlamentarizm hayallerinin daha güçlü olmasına yol açıyor.
İkincisi; Fransız burjuvazisi, sömürgelerindeki 80 milyon kölenin yarattığı zenginliği talan ederek, Versay Antlaşması aracılığıyla Orta Avrupa halklarına boyun eğdirerek kendi ülkesinin sömürülenlerine birkaç kırıntı atma ve reformizmin ekonomik ve toplumsal temellerini koruma imkânına sahip oldu.
Sosyal demokrasinin manevra alanı, Fransa’da çok geniş oldu. Birçok grevin yönetimini ele aldı, “solcu” söylemler ve eylemlerde bulundu. Sosyalist Parti hiçbir zaman hükümete katılmadı; Avrupa’nın diğer sosyalist partilerinin aksine, burjuvazinin kanlı diktatörlüğünü hayata geçirme fırsatını elde edemediği için maskesi düşmedi. Bu nedenle ülkemizde sosyal demokrasiye karşı mücadele diğer ülkelerdeki kadar basit değildir. Mücadelemiz daha yaratıcı ve esnek olmalıdır.
Ele alınması gereken ikinci mesele şöyle formüle edilebilir:
Koşullar oldukça uygun olduğu halde devrimci hareketimiz neden yavaş ilerliyor ve hatta bazı çok önemli noktalarda geriliyor?
Partinin kitlelerle ilişkisinde, özellikle emperyalist savaş ve SSCB’nin savunulması konusunda, son dönemlerde iyiye doğru ilerlemeler olduğunu tespit ediyoruz. 1928 seçimlerine oranla son seçimlerde uğradığımız ağır kayba rağmen, Parti örgütünün gösterdiği küçük ilerlemenin, politik istikrarın belirtisi olduğunu görüyoruz. Bu olumlu belirtilere rağmen, sendikaların ve diğer kitle örgütlerinin hâlâ kan kaybetmeye devam ettiğini de tespit ediyoruz.
Hareketimizin durumunu yansıtan bu küçük özet, temel zayıflığımızın ne olduğunu açıkça gösteriyor: Yetersiz ve hatta yok denecek kadar az bir kitle çalışması, emekçi kitlelerin “küçük” taleplerine karşı küçümseme, duyarsızlık.
Bu durumun değişik kaynakları olan birçok nedeni var.
1. Partimiz Marksizm-Leninizm’in teori ve pratiğini özümsemesine rağmen henüz Bolşevik bir parti değildir. Bunun yanı sıra geçmişin kalıntısı anarko-sendikalizmin saflarımızda yarattığı tahribatın, kendiliğindencilik, kitle hareketinin küçümsenmesi, kitlelerin sahiplenmediği talepler etrafında yürütülen faaliyetler, “grevcilik” vb.nin faturasını ödüyoruz.
2. Bir yandan anarko-sendikalist kalıntılar, diğer yandan partinin rolü üzerindeki sosyal demokrat gelenekler, işçi sınıfının önderi ve örgütleyicisi olarak partinin görevlerinin ve sendikaların çalışmasının özgünlüğünün anlaşılmasına engel olduğu için, parti ile sendikalar arasında da henüz doğru ilişkiler kurulamamıştır.
3. Sekterizm, Fransa’da Enternasyonal’in politikalarının hayata geçirilmesinin önündeki temel engeldir. Barbe grubunun teşhiri aracılığıyla, bir yıldan bu yana iki cephede de doğru bir mücadele yürütmek için gösterilen çabalar, sekterizmin henüz tamamen temizlenmesiyle sonuçlanmadı. Barbe grubu tasfiye edildi, ancak politik darlık ve grupçuluğun ideolojisi ve pratiği sekterizmden kesin bir kopuş sağlanamadı.
Günümüzün karakteristik özelliklerinden biri, sosyal reformizmin sonunun gelmiş olmasıdır. Ekonomik krizin pençesine kapılan çelişkiler yumağı sermayenin, büyük toplumsal reformlar yapma imkânı yoktur. Ancak bu ekonomik mücadelelerin son bulduğu anlamına gelmez. Tam tersine, kapitalist saldırılar karşısında beli bükülen kitleler, her saldırıya daha kararlı biçimde karşılık veriyorlar. Belçikalı, Çekoslovakyalı ve Polonyalı maden işçileri, bu mücadelenin olağanüstü örneklerini verdiler.
Kriz döneminde mücadele imkânını inkar eden, “patronların verecek bir şeyleri kalmadığını” söyleyen “sol” bir söylem kullanan sosyal demokratlara zaferle sonuçlanan grevleri göstermek gerekir. “Biftek için kavga devrinin artık geride kaldığı” bahanesiyle radikal sloganlar kullanarak küçük talepler için mücadeleyi küçümseyenlere de, kitlelerin bir lokma ekmeğini korumak için harcadığı çabayı göstermek ve “kitlelerin en temel ihtiyaçları için mücadelesinin kapitalizmin varlık nedenlerine çarpıp” kitlelerin basit talepleri etrafındaki mücadelesinin bile kapitalist yapıda bir çatlağa yol açıp onu genişletebileceğini, büyük devrimci mücadelelerin ufkunu açabileceğini kafalarına sokmak gerekir. Zira mesele, oportünizm ve pratikçiliğin bataklığında kaybolmak değil, kitleleri gerçekten harekete geçirmeyi başarmak ve küçük mücadeleleri proletarya diktatörlüğü için nihai mücadeleye yöneltmektir.
Son yıllarda gerilememizin temel nedeni, işçi sınıfının en küçük de olsa kendi çıkarlarını yansıtan talepleri için mücadelesinin yanında yer almayışımızdır. İşçi sınıfının geçici ve acil çıkarlarına ihanet etmesine ve hatta proletarya devrimine ihanet etmesine rağmen işçi sınıfının acil talepleri için mücadeleyi sosyal demokrasiye, Sosyalist Parti’ye ve CGT’ye bıraktık.
Eğer parti militanları ve örgütleri işçi sınıfının kısmi talepleriyle ilgilenmeyi bilirse ve sendika birliklerimiz de laf kalabalığı yapmayı bir yana bırakırsa, devrimci hareketimiz, Çekoslovak yoldaşlarımızın verdiği örnekte olduğu gibi hızla ilerleyecektir.
Bolşevik bir kitle çalışması gerçekleştirmek, her şeyden önce, Komünist Partisi’nin etkisinde, sendikalardaki demokrasinin sayesinde oralara yerleşen komünistlerce idare edilen sendikaların içeriğinin ve pratiğinin derinlemesine bir değişikliğe tabi tutulmasından geçer. Her dereceden komünist grubun at oynattığı çiftliğe dönen sendikalar, kendi öz görevlerini yerine getirmelidir. Sendikalar, partinin kötü bir kopyası olmaya devam edemezler.
Bolşevik bir kitle çalışması, en başta sendikalar tarafından, aktif bir biçimde fabrika içinde ve dışında işçilerin tüm taleplerinin; ücret, yedi saatlik işgünü, ücretli izin, ücretlerden kesinti olmaksızın bütün masrafı patronlardan ve devletten karşılanan tüm ücretliler için sosyal sigorta, cezaların ve angaryaların iptal edilmesi, soyunma odalarının, lavaboların ve duşların kurulması, işsizlere yardımın organize edilmesinin savunulması demektir. Her işkolu için açılan talepler listesinin her atölyeye, her fabrikaya, her merkeze ayrı ayrı uyarlanması gerekir. Yani sendikaların temeli fabrikalar olmalıdır, CGT’yi fabrikalarda sağlamlaştırıp kökleştirmeliyiz.
Sendikalar şimdiye dek olduğu gibi sözde değil ama artık gerçekten harekete geçmeli, grev ve hastalık kasaları kurmalı, sınıf mücadelesi ruhuyla yönetilen sosyal sigortalar kasası oluşturmalıdır, iyi birer grev örgütçüsü ve yöneticisine dönüşen sendika yöneticileri, iş yasasını da en ince detaylarına kadar bilmek zorundadırlar. Bilgilendirme ve hukuki danışmanlık görevini üstlenerek bir hastanın, emeklinin, yaralının, dulun, sakatın tüm sorularına cevap verebilmek, her işçiye patrona karşı hukuki savunmasında yardımcı olmalıdır.
Bolşevik bir kitle politikasını hayata geçirebilmek için, en küçük hoşnutsuzlukları işçilerin birliğine çevirme amacımıza bağlı kalarak, devrimci sendika muhalefeti bayrağı altında, ilerde ortaya çıkabilecek geniş bir hareketin ve işçilerin birliğinin koşullarını yaratarak, reformist, bağımlı, bağımsız ve sayamadığımız başka bir yığın sendikada çalışmasını öğrenmeliyiz. Bu tutum konfederasyon ve otonom sendikalarına mensup işçilere yaklaşımımızı değiştirmemizi zorunlu kılar.
Son aylarda birçok işyerinde yapılan grevler, Wonder ve Jeagers fabrikalarındaki eylemler, Thivencelles grevi ve Vienne grevi de, bazı yönleriyle, Parti’nin ve birleşik sendikaların grev hazırlanması ve yönetiminde izlemesi gereken yöntem konusunda oldukça eğitici dersler sunmaktadır, işçiler kendi seçtikleri komitelerinin etrafında nasıl birleştirilir? Basit mücadele biçimlerinden (işyeri konseyi kurulması, dayanışma kampanyaları vs.) karmaşık mücadele biçimlerine (iş bırakma, fabrikada gösteri düzenleme, işyerinde uzun süreli iş bırakma vs.) nasıl geçilir? Değişik biçimlerdeki grev eylemleri ve sokak gösterileri, işsizlerin eylemleriyle nasıl birleştirilebilir? Mücadele cephesi sürekli olarak nasıl genişletilir ve politik talepler (savaşa, baskı ve polis şiddetine karşı ve af için mücadele) nasıl ileri sürülebilir ve uygun zamanı geldiğinde kitlelerin politik grevleri nasıl gerçekleştirilebilir? Bu sorunların bir an önce acil olarak ele alınması ve çözülmesi gerekiyor.
Bir grevi bitirmeyi bilmek, onu başlatabilmekten daha önemli olabilir. Grevlerin ardından, gücünün bilincinde, ilerideki mücadelelere hazır bir işçi hareketi olarak geri çekilebilmek için, taleplerin tümü üzerinde ısrarlı olmadan ateşkesi elde etmeyi öğrenmek gerekir.
Oportünist pasiflik ve özellikle de işsizlerin kendileri ve kendileri gibi aşevlerinden beslenen çocuklarının işsizlik paralarının yükseltilmesi, vergi ve kira muafiyeti, ulaşım hizmetlerinden bedava yararlanma, temel tüketim maddelerinin, ayakkabı ve giyeceklerin dağıtımı gibi taleplerine karşı takınılan sekter tutum nedeniyle, kapitalizmin krizi daha da yayıldığı halde işsizlerin hareketi zayıfladı.
Birleşik sendikalar, memurlarla, gençlerle, kadınlarla, göçmen ve sömürge işçileriyle daha yakından ilgilenmelidir.
Bolşevik bir kitle çalışması gerçekleştirmek, aynı zamanda, kiracıların, sağlık koşullarına uygun olmayan evlerde oturanların, toplu taşıma araçlarını kullananların, elektrik, gaz ve su tüketicilerinin vb. taleplerini formüle etmeyi ve savunmayı öğrenmek demektir. Tüketici haklarının korunması ile ilgilenmek ve işçi kooperatiflerinde çalışmak gerekir.
Belediyecilik alanında; kitlelerin haklarının savunulması ve onların burjuva iktidarına karşı harekete geçirilmeleri amacımız doğrultusunda, Parti, 164 kadar belediye yönetimini ve 2000 civarındaki belediye meclisi üyeliğini elde etmelidir. Zira belediyelerdeki her mesele proletarya diktatörlüğü için mücadelemiz çerçevesinde ele alınacaktır.
Parlamento grubunun çalışmalarını daha da düzeltmeliyiz. Önceki grubun yaptığı kaba hataları tekrarlamamalı, meclis kürsüsünü bir ajitasyon aracına çevirmeliyiz. Bu amaçla, Politik Büro’nun yakın denetimindeki parlamento grubu, her kategoriden çalışanın ve işçinin taleplerini savunan yasa tasarıları hazırlayıp meclise sunmalı ve her bir proje üzerinden kitlelerin dikkatlerini çekmeye çalışmalıdır. Partinin, halk kitlelerinin dikkatini parlamento grubunun çalışmalarına çekmedeki amacı, parlamenter hayaller yaymak değil, parlamento dışı bir hareket yaratmak içindir. Kitle gösterileri, meclis kürsüsünden yapılan çağrılara dayanmalıdır.
Gemilerde, kışlalarda her ay onlarla ölen deniz ve kara askerleri içinde çalışma, yine Bolşevik kitle çalışmasının bir parçasıdır.
Bolşevik bir kitle çalışması gerçekleştirmek, parti örgütlerinin tarım işçilerine karşı takındığı pasif tutuma son vermesi demektir. Sermaye tarafından sömürülen kitlelerin toplu eylemini yönetmek için hazırlık yapmayan parti, yoksul köylülerin durumunu daha da kötüleştiren buğday fiyatlarının çok aşağılara düşmesinin ardından kırsal kesimde köylüler arasında ortaya çıkan kaynaşmaya hazırlıksız yakalandı.
Yine köylü kitlelerle ilişkilerimizi kesen bir başka sekter tutum da, partinin, kırsal kesimdeki oportünist nitelikteki parti çalışmasını ve artık geçerliliği kalmayan “barışı koruma” eksenli çalışmayı reddederken onun yerine zamanında yeni bir politikayı hayata geçirememesidir. Yoksul köylüleri kazanmamızı sağlayacak talepler ve tarım programını formüle etmeliyiz. Küçük köylülerin, fiyatların vergilendirilmesiyle krizin kapitalist yoldan çözülebileceği hayallerine kapılmalarına ve inanmalarına engel olmalıyız. Tüketici konumundaki işçileri de desteklediğimizi unutmayarak, tüccarlara, spekülatörlere ve mali sermayeye karşı mücadele eden, üretim giderlerinin ve emeklerinin karşılığının ödenmesini talep eden küçük köylüleri çiftçileri ve “yarıcıları” destekleyebiliriz.
Doğrudan vergilerin kaldırılması, çiftlik kiralarının düşürülmesi, yarıcıların payının yükseltilmesi, bedava tohum ve gübre dağıtımı, kriz koşullarından kaynaklanan kötü yaşam koşullarına karşı yardım dağıtımı taleplerinde ısrarcı olmalıyız. Doğal olarak kırsal kesimdeki çalışmanın daha da geliştirilmesi, çiftlik kiralarının ödenmemesi, el koymalara karşı toplu direniş gibi daha radikal talepler ileri sürmemize olanak sağlayacaktır. Zira bu türden eylemlerin daha başında meselenin ancak proletarya diktatörlüğünce çözümlenebilecek “toprağın onu işleyen köylülere verilmesi” sorununu ortaya atmalıyız.
Sosyal demokrasinin maskesini, yalnızca, geniş kitlelerin günlük çıkarlarını koruma mücadelesinin başına geçerek düşürebilir, onu yenebilir ve komünist düşünceyi güçlendirebiliriz.
CGT ve Sosyalist Parti’ye karşı mücadele basit bir propaganda görevi değildir. Sorun, sadece sosyal demokrasinin ihanetlerini ortaya çıkarmak ve bunları tartışmalarımızda, makalelerimizde kullanmak değildir. İşçi sınıfının eylemlerini örgütlemeyi ve yönetmeyi başarmak, işçi sınıfı hareketinin gelişmesi içerisinde sosyal demokrasiyi alt etmek gerekir.
Yani, kesintisiz olarak, doğru bir birleşik cephe politikası izleyerek “sınıfa karşı sınıf taktiğimizi etkili bir biçimde hayata geçirmeyi bilmeliyiz. Amsterdam Kongresi’nin ardından, ona bağlı olarak CGT ve Sosyalist Parti içinde görülen kaynaşmalar, birleşik cephe politikasını doğru uygulamamız koşuluyla, sosyal demokrasiye karşı mücadelede bize önemli imkânlar sunmaktadır. Birleşik cephe, Sosyalist Parti ve CGT saflarında örgütlenen ya da onlardan etkilenen işçiler içinde gerçek bir işçi hareketi yaratmak için yürütülen uzun soluklu bir hazırlık çalışmasının sonucudur. Henüz birleşik cepheye katılmayan reformist ve sosyalizm yanlısı örgütlerle görüşmeleri sürdürmenin hayati önemi vardır. Gerçek birleşik cephe, kendini değişik eylemler sırasında ifade edecektir. Mücadelede de yer alan ya da mücadeleyi hazırlayan işçilerin ortak mücadele örgütlerinin yönetimi için yapılan seçimlerde proletarya demokrasisi prensiplerine bağlı kalarak, eylemlere Komünist Partisi’nin önderlik yapmasını sağlamanın önemi büyüktür. Ancak hiçbir zaman ve hiçbir durumda Sosyalist Parti’yi ve CGT’yi eleştirmekten kaçınmamalıyız. Bu eleştiri, tartışmasız verilere dayanmalı ve bütün işçilerce anlaşılır olmalıdır.
Yakında büyük çatışmaların meydana geleceğinin hissedilmesi, savaş tehdidi, işçi sınıfı saflarında güçlü bir birlik arzusu yarattı. Biz komünistler, burjuvazinin ekonomik ve politik saldırısına, savaş hazırlıklarına karşı direnişi örgütlemek için bu birlik isteğini daha da güçlendirmek istiyoruz. Daha önceleri ortaya çıkan benzer durumlarda olduğu gibi, Sosyalist Parti, kitlelerin bu birlik isteği üzerinden spekülasyon yapmaya çalışacaktır. Reformizmin 22 ajanının sendikal bir birlik inşa etme bahanesiyle CGTU’yu parçalama girişimini hâlâ hatırlıyoruz. Kitlelerin zorlaması karşısında Sosyalist Parti ve CGT liderlerinin manevralarını gizlemeye çalışacaklarını unutmamak gerekir. “Sosyal faşist” işbirlikçileriyle ilişkilerini kestiklerini söyleseler de, “kitlelerin gerisinde kalmamak için” birkaç “solcu” gösteride bulunsalar da, özellikle sözde “solcu” ları alt etmek gerekir.
Sosyal demokrasiyi alt etmenin ve “solcu” liderlerinin ikiyüzlülüğünü teşhir etmenin en emin yolu, birleşik cephe saflarında faaliyet yürütmek, işçi sınıfının talepleri için mücadeleye hazırlık yapmak, gerçek kitle hareketleri örgütlemek ve yönetmek ve bu mücadeleler sırasında sınıfın sendikal birliğinin bayrağını dalgalandırmaktır.
Komünist Enternasyonal’in Yürütme Komitesi’nin 12. Oturumu’nun partimize verdiği görev, kısaca “Bolşevik kitle çalışması” olarak özetlenebilir.
Büyük bir ihtimalle Enternasyonal’in direktiflerinde yeni bir şey olmadığı söylenebilir. Yeni bir şey olmadığı doğrudur, ancak sorun, tam da bu düşünce tarzıdır. Komünist Enternasyonal’in tamamen doğru olan ve defalarca tekrarlanan direktiflerine ve kendi aldığımız kararlara rağmen (özellikle son ulusal kongremizin mükemmel yönelimlerine rağmen), partinin, gençliğin, birleşik sendikaların faaliyetlerinde tayin edici tarzda iyileştirmeyi sağlayacak bir dönüşümü gerçekleştiremedik. Neden? Çünkü direktif ve tavsiyeler tam olarak özümsenememişti ve onları gerektiği biçimde hayata geçirebilmenin ilk koşulunu; taban inisiyatifine ısrarlı vurguyu, politikamızın tüm noktalarının sabırlı bir açıklamasını, militanlara, örgütlere ve her şeyden önce fabrika hücrelerine çalışmalarında somut yardımı gerçekleştirmek için yeterli çaba harcanmadı.
Partiyi mekanik çalışma yöntemlerinden, bürokratik darlıktan, inançlı çalışma yoksunluğundan, özeleştiriye karşı direnmekten kurtaramadık. Değişik kademelerden parti komitelerinin yığın örgütleriyle sıkı ilişkiler kurmasını sağlayamadık. Parti örgütlerinde, yönetim organlarının çalışmasını kolaylaştırmak, örgütleri kitlelerle birbirine daha da yakınlaştırmak ve yeni kadroların yetişmesini sağlamak amacıyla, komitelerin yapısını değiştirip idari bölgelerin alanını daraltarak bir tür özerklik gerçekleştirmeliyiz.
Ancak özellikle, kitle çalışması hususunda parti çizgisini ve Komünist Enternasyonal’in çizgisini kavramalıyız. Bu hedefe uygun yeni kadroların oluşmasını sağlamalıyız. Mücadelede ve eylemlerde sorumluluk alabilme özelliğiyle öne çıkan, kitle çalışmasındaki yeteneğini kanıtlamış, kitlelerin güvenini kazanmayı başaran her dereceden militanın sorumlu kademelere gelebilmelerine yardım etmeli ve bu yönelimi teşvik etmeliyiz. Kadroları kitle çalışması ruhuyla yeniden eğitmek için çaba harcamalıyız. Buna karşın partinin bu politikasını hayata geçirmekte yeteneksiz kalan ve ayak direyen unsurları da partiden ayıklamak gerekir.
Bazı yargılarımızı değiştirmemiz gerekebilir. Şimdiye dek birçok yoldaşımız, kitabi formüllerle hareket eden, gerçeklerden kopmuş, sonuçta Bolşevik kitle çalışmasının yaratıcılığından mahrum sekter unsurlarca, (doğru bir kitle politikasına sahip oldukları halde) “oportünist” diye damgalandı. Militanların inisiyatif alabilmelerine olanak sağlamak, kişisel sorumluluk ruhunu geliştirmek, bireyselciliği reddetmek ve her kademede kolektif çalışma koşullarını yaratmak, parti içindeki görevlerimizdir.
Yukarıda ana hatlarını çizdiğimiz Partimizin politikası, iki cephede mücadeleyi zorunlu kılar. Fransa’da tarihi bir kökene sahip olan sağ oportünizm, yaygın ve en tehlikeli olandır. “Sağ” cephedeki mücadelemizi hafifletmeden, şu anda parti yaşamına damgasını vuranın, partimizin ideolojisine ve pratiğine derinlemesine işleyen sekterizm ve sol oportünizm olduğunu kaydetmeliyiz. Sekterizm, kitlelerle ilişkilerimizi kopararak sağ oportünizmi besler.
Partimiz, gençlik ve birleşik sendikalar, Enternasyonal’in 12. Oturumu’nun direktiflerini gerçekleştirmek için enerji ve azimle çalışarak, hatalarımızı düzelterek, zayıflıklarımızı aşarak, kitlelerin acil çıkarları için mücadelelerini Fransız emperyalizmine karşı mücadeleyle birleştirerek ve bu mücadele içerisinde kitlelerin önderi durumuna gelerek, bu görevler için partimizin enerji ve heyecan kaynağı militan ve üyelerini, proleter devrimcileri seferber ederek, her türlü sapmayı tasfiye ederek ve bu amaçla da sekterizmi parçalayarak ilerleyecek ve kazanacağız.
Bolşevizm Defterleri,
Sayı: 20, 15 Ekim 1932’den
çeviren: Hüseyin Saygılı.
Eylül 2001