Geride bıraktığımız 3 Kasım seçimleri birçok açıdan oldukça kritik bir dönemin parçası olarak yaşandı. 3 yılı aşkın bir süredir zorla da olsa devam ettirilen DSP-MHP-ANAP hükümeti, 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizleriyle birlikte halka daha fazla yoksulluk, işsizlik, açlık ve çözümsüzlük getirdi ve bu yanıyla halkın tüm kesimlerinden tepki aldı.
Uygulanan IMF politikalarının tarımda, hayvancılıkta yarattığı yok oluşa varan tahribatı artık üretici köylülerin tamamına yakını dile getiriyor, traktörlü eylemlerle bu tepkisini ifade etmeye çalışıyordu. Krizlerden sonra kapanan kepenk sayısı sayılamazken, işyeri sahiplerinin çoğu geri dönüşü olmayan zararlara uğruyor, bugüne kadar mücadelede en geride yer almış olan esnaflar eylemlerinde polisle çatışıyordu. Daha önceki seçim dönemlerinde halka şirin görünmek için yapılan seçim yardımlarını bu kez kamu emekçilerinden “esirgeyen” 21. Dönem Meclisi, her fırsatta kamudaki personel fazlalığından dem vuruyor, işten atma hazırlıklarına hız veriyordu. 1475 sayılı İş Yasası’nda yapılmak istenen değişikliklerle işçi sınıfının elindeki son hak kırıntılarına saldıran hükümet, sermayenin temsilciliğini layıkıyla sürdürdüğünü, İş Güvencesi Yasası’nı patronların isteğiyle yürürlüğe koymayarak belgeliyordu. “Ekonominin ithal patronu” Derviş’in getirdiği ‘Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’ halkın her kesimini yıkıma sürüklüyor, Şeker Yasası, Endüstri Bölgeleri Yasası, Tütün Yasası vb. gibi yasalar ülkeyi, uluslararası tekellerin talanına ardına kadar açık hale getiriyordu. Patronlar kriz bahanesiyle işten atmaları yoğunlaştırırken, işsizler ordusu hızla büyüyor, işsizlik milyonlarca insanın sorunu, milyonlarcasının da tehdidi haline geliyordu.
İşsizlikten en fazla nasibini alan gençlik aynı zamanda eğitim hakkının gasp edilmek istenmesiyle geleceğinden daha fazla endişe duymaya başlıyordu. Milyonlarca emekçi çocuğunun üniversite hakkının ellerinden alınmasını, üniversitelerin sermayenin egemenliğine girmiş ticarethanelere dönüştürülmesini hedefleyen YÖK yasa tasarısı meclis komisyonlarında görüşülüyor, anadilde eğitim istedikleri için binlerce öğrenci okullarından uzaklaştırılıyor, atılıyor, gözaltına alınıyor ve hatta tutuklanıyordu.
Sermayenin en yoğun saldırılarına maruz kalan geniş halk kesimleri ve gençlik bu dönemin hükümeti ve meclisine öfkesini her fırsatta dile getiriyor, alanlarda “IMF’ye hayır”, “Derviş defol” sloganları sıkça duyuluyordu. Hükümete, meclise, IMF politikalarına yönelen bu tepki kimi zaman kitlesel eylemler, iş bırakmalarla gösteriliyor, kimi zamansa intihar girişimleri, kasa fırlatma vb. bireysel eylemlere dönüşüyordu.
Halkın güvenini son zerresine kadar tüketmiş meclisin yerine “yeni”sini kurmak için 3 Kasım seçimlerine yönelen sermaye, seçimleri, halkın gözünü bir kez daha boyamanın, sömürü ve yağma sistemini kalınan yerden devam ettirecek ama bunu halkın bu sisteme yönelik tepkisine dayanarak yapacak bir meclis ve hükümet oluşturmanın olanağı olarak değerlendirdi.
Türkiye emekçileri ve gençleri içinse seçimler, var olan sömürü düzenini kırmanın, insanca bir yaşam, insanca çalışma koşulları, eşitlik, barış, bağımsız ve demokratik bir ülke isteklerini gerçekleştirebilmenin bir olanağıydı. On yıllardır her türlü hakkı elinden alınan, kölelik koşullarına mahkûm edilen işçiler, üretim hakkına göz konan, toprağını uluslararası tekellere bırakmaya zorlanan köylüler, her geçen gün geleceksizliğe daha fazla mahkûm edilen gençler, köyü yakılmış, ailesini yitirmiş, dili, kültürü, kimliği yok sayılmış, yıllardır OHAL baskısı altında şiddetin en ağırını yaşamış Kürt emekçileri, gençleri, bir arada, sömürülmeden, ezilmeden ve kardeşçe yaşanabilecek bir ülkenin ilk adımını atabilirlerdi.
Seçimleri bu doğrultuda değerlendiren işçi sınıfı partisi, bu olanağın bir gerçekliğe dönüştürülebilmesi, Türklerin ve Kürtlerin ortak özlem ve taleplerinin yaşam bulabilmesi için işçileri, emekçileri, kadınları, gençleri, devrimcileri, yurtseverleri, sosyalistleri bir araya gelmeye çağırdı.
EMEP, HADEP ve SDP, IMF politikalarına karşı emeğin politikaları, emperyalist savaşlara karşı Ortadoğu’da ve tüm dünyada barış, demokratik hak ve özgürlükler için Emek-Barış-Demokrasi Bloğu’nu oluşturarak, seçimlere DEHAP çatısı altında birlikte gireceklerini ilan ettiler. Bloğun oluşması kısa sürede bir heyecan uyandırdı ve ilk günlerden itibaren sendikalar, kitle örgütleri Blok’a desteklerini açıkladılar.
Seçimlerden yaklaşık bir buçuk ay önce kurulan Emek-Barış-Demokrasi Bloğu her renkten IMF’ci savaş partilerinin karşısında tek alternatif, en önemlisi de halkın kendi talepleri için birliğini yaratacak ve mücadeleyi bu doğrultuda geliştirecek zemin oldu.
Seçimlerle birlikte tüm düzen partileri birden halkçı kesilerek işsizlikten, açlıktan, yoksulluktan sanki bunları kendileri yaratmamış gibi söz etmeye, arkası boş vaatlerle halkı kandırmaya çalışıyorlar, ancak bir yandan da IMF’ye, ABD’ye, AB’ye bağlılıklarını gizleyemiyorlardı,
Blok’un seçim bildirgesinde ise; işçilerden köylülere, kadınlardan gençlere halkın tamamının sosyal, ekonomik, demokratik taleplerine ve bu talepler etrafında yürütülecek mücadelenin ilerleme olanaklarına değiniliyor, halkın gerçek temsilcilerinin mecliste yer almasının dönemsel olarak bu olanaklardan en önemlisi olduğuna vurgu yapılıyordu. Bugüne kadar ırkçı, şoven politikalarla birbirine düşman edilen Türk ve Kürt ezilenlerinin kurtuluşlarının ortak bir mücadelede birleşmekten geçtiği gerçeği üzerinden bu blok tarihsel bir öneme sahipti.
Bunca olanağın yanı sıra zorlu bir çalışmayı da barındıran seçim hazırlıklarını mahallelerde, okullarda, fabrikalarda emekçiler, gençler, kadınlar sahiplendi ve mitinglere, açılışlara yansıyan coşkuyu meclise taşımak için seferber oldular. DEHAP’ın emekten, barıştan, demokrasiden yana estirdiği rüzgâr ülkenin dört bir yanına yayılmak, yayılırken de kuvvetlenmeliydi.
Kısa bir süre zarfında yürütülmesi gereken seçim çalışmalarının yoğunluğunda, her aşamada faaliyetin gözden geçirilip yenilenmesi, yerel ve genel pratik sorunların çözümüne dair atılması gereken adımların belirlenmesi ve bu noktada bizlere düşen görev ve sorumluluklar üzerine çok yönlü ve derinlikli tartışmalar yapma fırsatları yaratamadık.
Seçimleri geride bıraktığımız bu günlerde seçim sonuçlarını değerlendirirken eksik kalan bu tartışmaları, seçim sürecinin eksiklikleri ve yarattığı olanaklar çerçevesinde ele alıp yürütmek gerekiyor. Bu yazıda, gençlik çalışmamızın eksiklik ve zaaflarından arınıp olumluluklarını büyüterek ilerlemesi amacıyla Emek Gençliği’nin Ankara’da yürüttüğü seçim çalışmasından çıkardığı sonuçları olumlu, olumsuz örnekleriyle aktarmaya çalışacağız.
Sınırları içerisinde çok sayıda üniversite bulunması nedeniyle üniversiteli gençlik mücadelesinin merkezi olan, ancak aynı zamanda Ostim, Siteler gibi sanayi sitelerinde, fabrikalarda çalışan işçi gençlerin, liseli ve işsiz gençlerin de yoğun olduğu Ankara’da gençlik çalışmasının sürdürülmesi ve bu çalışmaların birleştirilmesi bir zorunluluk. Bu özelliği dikkate alan gençlik örgütümüz, seçim sürecini, tüm bu alanlarda mücadelenin gelişip güçlendirileceği, örgütlülüğümüzün ilerletileceği bir dönem olarak belirledi ve çalışmalarını bu yönde tekrar ele alıp planladı. Bu planlar doğrultusunda çalışma alanları (okullar, sanayi siteleri, semtler) gözden geçirilerek çalışmanın yoğunlaştırılması ve zenginleştirilmesine yönelik görevlendirmeler yapıldı.
Bu tespitlerle başladığımız gençlik çalışmamızda elbette karşılaştığımız sorunlar, zaaflarımız ve eksikliklerimiz olduğu gibi, olumluluklarımız, küçümsenemeyecek kazanımlarımız da oldu. Bunları değerlendirirken gençliğin seçime yaklaşımı, seçimden beklentileri ve seçim sonuçları ile birlikte ele almak gerekiyor.
CHP, AKP, GP VE GENÇLER
Seçim kararının alınmasından hemen sonra, medya tarafından sürekli övülüp parlatılan AKP ve CHP, geçerli oyların yaklaşık %55’ini alarak seçimlere giren 18 parti arasından meclise girebilen partiler oldular. 21.
Dönem mecliste bulunan tüm partiler (hükümet ya da muhalefet) halktan ciddi bir cevap alarak baraj altında kaldı, birçoğu siyaset sahnesinden silinmekle karşı karşıya. Derviş’li, Bayram Meral’li CHP, sistemin “halkçı” süslemesiyle seçmenleri etkileyebileceğine, yeniden sisteme bağlayabileceğine inandığı adresti. Gençlik için paralı eğitim, işsizlik ve geleceksizlikten başka hiçbir anlama gelmeyen CHP programı, gençler tarafından ayrıntılarıyla incelenen, tartışılan bir program değildi. Laiklik, Atatürkçülük vb. maskelerle IMF’ciliğini gizlemeye çalıştı. “Yeni” sosyal demokrat, merkez sol gibi söylemleriyle özellikle üniversite gençliğinden oy aldı. Ankara’da 3 üniversitede (H.Ü. Beytepe Kampusu, ODTÜ, Cebeci) kurulan sandıklardan -buralarda CHP adına hiçbir çalışma yapılmadan- CHP birinci parti olarak çıktı.
AKP ise, Tayyip Erdoğan’ın yasaklı olmasını kullanarak sisteme muhalifmiş gibi gösterildi ve bu durum aldığı oylarda etkili oldu. ABD ve AB ile uyumlu olduğunu işin başında belli eden, “değiştik” mesajıyla sermayenin de gözüne giren AKP, çok geniş bir tabana oynadı. Gençliğin siyasette ve yaşamda değişim, yenilenme ihtiyacını kullanarak önemli bir kesiminden oy aldı. Yine 3 üniversitede AKP ikinci parti çıktı.
Irkçı, şovenist ve popülist söylemleriyle birdenbire ortaya atılan Cem Uzan ve Genç Parti’si ise gençliğin özellikle yoksullaştırılmış, umutsuzlaştırılmış kesimlerinden oy aldı. “Light MHP” olarak değerlendirilen GP, adını öne çıkararak gençliği de özlemlerine yanıt olduğuna inandırmaya çalıştı.
Bunlarla birlikte, seçimlerin kendi yaşamları ve gelecekleriyle bağını tam olarak kuramayan ya da seçimleri kendi taleplerinin gerçekleşmesinde bir adım olarak görmeyen, siyasetten uzaklaştırılmış ve bu yüzden de seçimleri dikkate almayan bir gençlik kesimi de oy kullanmadı. (H.Ü. Beytepe Kampusu’nda ve ODTÜ’de yurtlar bölgesinde kullanılan oy sayısının yurtta kalan öğrenci sayısının çok altında olması bunun bir göstergesidir.)
Bu değerlendirmeler de gösteriyor ki, halkın geneli gibi gençler de ciddi bir değişim ve yenilenme isteği taşıyorlar. Ancak gençliğin büyük çoğunluğuna bu değişimin gerçekleşmesinde kendi rolünün kavratılamadığı, burjuva siyasetinden koparak sınıf siyasetinin sahiplenilmesi gerektiği fikrinin benimsetilmediği de ortaya çıkan bir gerçek. Gençliğin içinde bulunduğu bu durumu, bloğun yarattığı heyecan ve umudun, mücadele isteğinin gençlik içinde de yaşam bulmasını sağlayarak aşmak mümkün. Bunun için seçim bildirgesinde yer alan gençliğin taleplerini genişleterek, yerelleştirerek ve gençleri bu talepler etrafında siyaset yapar hale getirerek çalışma yürütülmesi gerektiği de seçim öncesi yaptığımız tespitlerimiz arasında.
ÜNİVERSİTELERDEKİ SEÇİM ÇALIŞMASI
Sermayenin ideolojisini yeniden üretmenin merkezi olarak gördüğü, bu yüzden de çok yönlü (ekonomik, ideolojik, kültürel…) saldırılarına maruz kalan üniversiteler ve üniversite gençliği çalışmamızın önemli alanlarından biri. Gençliğin genel tablosu ile benzerlikleri olan ancak farklılıklar da taşıyan üniversite gençliği, eğitimin gitgide paralı hale gelmesi, bilimsellikten uzaklaşarak ticarethaneye dönüşmesi, söz söyleme, örgütlenme, kendini ifade etme hakkının yok edilmeye çalışılması gibi birçok sorunla karşı karşıya.
Bugüne kadar parasız, bilimsel, demokratik ve anadilde eğitim için mücadele eden üniversite gençliğini, bu kez daha da kitlesel bir biçimde, bu taleplerin ancak emekçi sınıflarla ortak bir mücadele vererek yaşam bulacağı bilinciyle Emek-Barış-Demokrasi Bloğu’na kazanmak gerekiyordu. YÖK’ün kaldırılması, üniversitelerin bilimsel, özerk bir yapıya kavuşması, parasız eğitim için mücadelenin yolu, Kürt, Türk emekçilerin ekonomik, sosyal talepleriyle, bağımsızlık, eşitlik, barış ve demokrasi özlemleriyle birleşiyordu/birleşmeliydi.
Üniversitelerde yürütülecek çalışmanın önemli bir yönü de, anadilde eğitim dilekçelerini devletin soruşturma, okuldan atma gibi baskılar ve cezalarla cevaplaması nedeniyle mücadeleden uzaklaşan Kürt gençliğini daha güçlü bir şekilde üniversite mücadelesine kazanmanın gerekliliğiydi.
Üniversitelerde yürüttüğümüz birçok çalışmada -belli örnekler dışında- dar bir çevreye hapsolma alışkanlığımızı bu dönem aşmalıydık. Bunu yapabilmek için de, gençliğin örgütsüz kesimleri içinde ortak ve özellikle de yerel taleplerin tekrar tekrar mücadeleye konu edilmesi, bu taleplerin ülkenin içinde bulunduğu durum ve geniş halk yığınlarının talepleri ile birleştirilmesi fikrinin yaygınlaştırılması gerekiyordu.
Üniversitelerde yürütülecek seçim çalışmaları için üniversitelerde Blok bileşeni partilerin gençlik gruplarıyla komisyonlar kurduk ve çalışmaları buradan birimlere indirmeye, birimlerde komiteler kurmaya çalıştık. Ancak fakültelerde, bölümlerde Blok’la mücadele fikrine yeni gençler kazanmak, bu gençlere görev vermek konusunda yetersiz kalmamız, en önemli eksikliklerimizden biri oldu. Seçim çalışması sürecine kulüpleri, toplulukları dahil etme, forum, panel gibi etkinliklerle Emek-Barış-Demokrasi Bloğu’nun tanınması, bilinmesi ve sahiplenilmesini sağlamak konusunda da eksik kaldık. ODTÜ’de Süleyman Demirel’in de katıldığı bir toplantıda söz alarak gençliğin sorunlarını, beklentilerini ve Emek-Barış-Demokrasi Bloğu’nu anlatmak bu konuda önemli bir örnekti, ancak devamı getirilemedi.
Başından beri gençliğin yerel talepleri etrafında mücadele fikrini etkin kılma perspektifini hayata geçirmek için “Türkiye Gençlikle Değişecek” sloganına sıkışmayan, üniversite öğrencilerine yönelen tüm saldırılara yanıt veren, tüm taleplerini sahiplenen ve mücadelesinin gündemi yapan, tartışan, üreten bir Emek-Barış-Demokrasi Bloğu gençliği, elbette ki üniversite gençliği için çekim merkezi olacaktır. Ne var ki, üniversitedeki çalışmamız, çoğu kez, merkezi materyallerin dışına çıkılmadığı, yeni mücadele araçlarının geliştirilmediği ve bu yüzden de giderek rutinleşen (afiş asma, bildirge dağıtma ile sınırlı kalan) bir çalışma halini aldı.
Tüm bu eksiklik ve zaaflarla birlikte üniversitelerde seçim çalışmasını ilk elden sahiplenen ve yürüten bir güç olması, gençlik çalışmasını doğru tarzda ele alarak ilerletmeye çalışması nedeniyle Emek Gençliği, özellikle bu bloğa yakın olan gençler tarafından daha iyi tanındı. Bu sürecin üniversitelerdeki en önemli kazanımlarından biri bu oldu.
EMEKÇİ SEMTLERİNDEKİ ÇALIŞMALAR
Eğitim görme, çalışma, sosyal ve kültürel etkinliklerde bulunma gibi birçok haktan ve güvenli bir gelecekten yoksun, toplum dışına itilmeye çalışılan, sermaye partilerinin en gerici propagandalarına hedef olan semtlerdeki işçi, işsiz gençler içinde çalışarak geleceğine sahip çıkma fikrini hâkim kılmak, semtlerde gençlik örgütleri kurmak, bu örgütleri genişletmek, güçlendirmek hedefiyle semtlerde yoğun bir çalışmaya başladık.
Gençler seçim bürolarımıza, etkinliklerimize ilgi gösterdiler, seçimlere ilişkin değerlendirmelerimizi ve Blok’u öğrenmeye, tanımaya çalıştılar. Ancak bu gençlere görev vermek, onlarla bağımsız gençlik faaliyetleri örgütlemek ve daha geniş gençlik yığınlarıyla birleşmek noktasında birkaç örneğin dışına çıkamadık. Ancak semtlerdeki çalışmalara öncesinden daha geniş bir kadroyla ve daha yoğun katılım nedeniyle işçi, işsiz gençlerin taleplerini, yaşamlarını daha yakından tanıma olanağı bulan Emek Gençliği, Kürt ve Türk gençleri yakınlaştırıcı ve birleştirici bir rol de üstlendi.
Yaz döneminde yoğunlaştığımız, gazetenin günlük satışı, bildiri dağıtımları ve birebir ilişkilerle iyi bir çalışmanın önünü açtığımız Ostim ve Siteler’de yaratılan/yaratılabilecek olanakları değerlendiremedik. Semtlerde ulaştığımız işçi gençlere üretim alanlarından ulaşma konusunda yetersizdik.
Toparlayacak olursak, bu dönemde bağımsız bir biçimde örgütleyemediğimiz, bu yüzden de örgütlerimizi genişletme, var olmayan yerlerde örgüt kurma hedeflerimize ulaşamadığımız, ancak buna rağmen, üniversitelerde, semtlerde Kürt ve Türk gençlerinin ortak mücadelesinin önünü açtığımız, bugüne kadar ayrı ayrı mücadele ettiği ortak talepleri için bundan sonra birlikte ve daha kitlesel, etkili bir mücadele fikrinin benimsenmesine katkıda bulunduğumuz değerlendirmesini yapabiliriz. Bu dönemki çalışmamızdan çıkacak ve çalışmayı ilerletici olduğuna inandığımız sonuçlar bunlar.
Emek Gençliği bu dönemde partisini ve mücadeleyi sahiplenişi, tüm enerjisiyle çalışmaların en önünde oluşu, dinamizmi, kararlılığı ve inancıyla öne çıkmıştır. Önümüzdeki süreçte bu özelliklerimizi geliştirerek gençlik çalışmasında var olan tüm olanakları değerlendirmek zorundayız. Üniversitelerde Blok’un yarattığı etkiyi genişletmek ve yaygınlaştırmak, bu etkiyi örgütlü bir güce dönüştürmek, semtlerde örgütler kurmak ve bu örgütleri güçlendirmek, gençlerin gençlik evi gibi istekleriyle somutlanan bir arada iş yapma, sorumluluk alarak bu mücadelenin öznesi olma taleplerinin karşılığı olmak, işçi gençlik çalışmasında olanakları doğru kullanarak ilerlemek, gençliğin en geniş kesimleri içinde örgütlülüğümüzü güçlendirmek gibi görevler karşımızdadır.
Seçim çalışması göstermiştir ki, karşımıza çıkabilecek her zorluğa rağmen nereye gideceğini bilmek ve kararlı olmak bu görevlerin başarılabilmesinin birinci koşuludur ve mücadele birikimi, kadroları ve ideolojisiyle Emek Gençliği bu koşulu yerine getirmekte zorlanmayacaktır.