Jdanov’un “Zvezda” ve “Leningrad” dergileri hakkında raporu

(Yazarlar ve partinin aktif üyelerinin Leningrad’da düzenledikleri çeşitli toplantılarda Jdanov Yoldaşın sunduğu raporların stenografi ile yazılıp kısaltılan metni)
Rusça aslından çeviren HASAN CEMAL

Yoldaşlar!
MK kararları, “Zvezda” dergisinin, sayfalarında Zoşçenko ile Ahmatova’nın sanatına yer vermesinin ne kadar büyük bir hata olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Burada, Zoşçenko’nun eseri “Taklitçiliğin Serüvenleri”nden bazı alıntılar yapmayı gerekli görmüyorum. Sanırım hepiniz bu eseri okudunuz ve onu benden daha iyi tanıyorsunuzdur. Zoşçenko, “eserinde” Sovyet insanını kaba, tembel, aptal ve ilkel özelliklere sahip bir insan şeklinde tasvir etmektedir. Zoşçenko, Sovyet insanının yaptığı işlere, gösterdiği kahramanlığa, gücüne ve yüksek toplumsal manevi niteliklerine gerçekten de ilgi duymamaktadır. Onun bu gibi konuları ele almasını hiçbir zaman göremezsiniz. Dar kafalı ve terbiyesiz Zoşçenko o değişmez konularında, yaşamın en basit ve önemsiz yanlarını bulup çıkarmaktadır. Onun yaşamın bu önemsiz yanlarını irdelemesi bir rastlantı sayılamaz. Böylesine bir tutum, Zoşçenko’nun da dâhil olduğu diğer bütün terbiyesiz yazarlara has bir özelliktir. Zamanında, Gorki bu konuya çok değinmişti. 1934 yılında Sovyet Yazarlar Konferansı’nda Gorki’nin mutfak ve banyoda isten başka bir şey görmeyen sözüm ona “edebiyatçılar”la nasıl alay ettiğini hatırlarsınız.
“Taklitçiliğin Serüvenleri” Zoşçenko’nun alışılmış eserlerinin dışında bir eser değildir. Zoşçenko’nun edebi yaratıcılığına özgü bütün olumsuz özelliklerin en somut biçimde anlatılması bu eserin eleştirilmesine yol açmıştır. Zoşçenko’nun tahliyeden sonra Leningrad’a döndüğünde yine buna benzer birtakım eserler yazdığı bilinmektedir. Bu eserler, onun Sovyet insanının yaşamında ne olumlu bir olay, ne de olumlu bir tip bulma yeteneğinden yoksun olduğunu göstermektedir. Zoşçenko, Sovyet yaşamı, Sovyet düzeni ve Sovyet insanı ile alay etmeye alışıktır. O bu alayı boş bir eğlence ve işe yaramaz bir mizah maskesi altında üstü kapalı yapmaktadır.
“Taklitçiliğin Serüvenleri” öyküsünü daha dikkatli okuyup, üzerinde derin düşünürseniz Zoşçenko’nun toplum sistemimizin yüksek yargıcını taklitçi rolünde anlattığını ve Sovyet insanına sanki ahlak dersi veriyormuş gibi akıl hocalığı yaptığını görürsünüz. Taklitçilik, insanların hareket tarzındaki değerleri tespit eden akıllı bir özellik şeklinde gösterilmektedir. Zoşçenko’nun Sovyet insanlarının yaşamına yönelik tasviri bilerek çirkin, karikatürize ve bayağı yapılmaktadır. Öküz gibi yaşamaktansa hayvanat bahçesinde yaşamanın daha iyi olduğu, kafeste nefes almanın Sovyet insanlarının arasında nefes almaktan daha kolay olduğu gibi anti-Sovyet çirkin nasihatler taklitçinin ağzından söylenmektedir.
Ahlaki ve politik açıdan bundan daha düşük bir düzeye düşmek mümkün müdür? Leningradlılar, dergileri “Zvezda”nın sayfalarında bu rezilliğe ve pisliğe daha ne kadar tahammül edecekler? “Zvezda” dergisi, Sovyet okuyucusuna bu tip “eserleri” sunuyorsa, bu Leningradlılar ve yöneticilerinde uyanıklığın zayıfladığı ve böylece bu dergide, Sovyet düzenine karşı hayvanı bir düşmanlık besleyen eserlerin yer almasının mümkün olduğu anlamına gelmektedir. Yalnızca edebiyatın ayaktakımından olanlar buna benzer eserler yazarlar ve yalnızca kör ve apolitik insanlar böyle eserlerin yayılmasına imkân sağlarlar.
Zoşçenko’nun öyküsünün Leningrad’da bulunan tiyatroların sahnelerinde gösterildiği söyleniyor. Leningrad’daki ideolojik çalışmaları yapan yönetim zayıf kaldığı müddetçe buna benzer olaylar hep olagelmiştir.
İğrenç bir ahlaka sahip olan Zoşçenko, Leningrad’ın büyük dergisinin sayfalarına sızarak, büyük bir rahatlıkla dergiye yerleşmeyi başarmıştır. Ama “Zvezda” dergisi gençlerimizi yetiştirmek zorunda olan bir yayın organı değil midir? Zoşçenko gibi Sovyet olmayan, terbiyesiz yazarları bünyesinde barındıran bir dergi demek ki bu görevini yerine getirmede başarılı olamıyor! Bir de “Zvezda” dergisi Zoşçenko’nun vizyonunu bilmiyor mu?
Sovyet halkının, Alman işgalcilerine karşı sürdürdüğü Anayurt Savaşı’nın en şiddetli günlerinde yazılan Zoşçenko’nun rezil öyküsü “Güneş Doğarken” daha geçtiğimiz yıllarda -1944’ün başında- “Bolşevik” dergisinde şiddetli bir eleştiriye maruz kalmıştı. Zoşçenko bu öyküde, büyük bir zevk ve arzuyla sanki herkese bakın “ben nasıl küstah bir insanım” dercesine terbiyesizliğini ve seviyesiz adi bir insan olduğunu göstermektedir.
Zoşçenko’nun, insanları, ne utancı ne de insafı olan iğrenç, şehvete düşkün gaddarlar olarak anlattığı öykü “Güneş Doğarken”de yaymaya çalıştığı ahlaktan daha iğrencine edebiyatımızda rastlamak oldukça güçtür. O böylesine bir ahlakı, Sovyet okuyucusuna eşsiz zor bir savaşta halkımızın kan ağladığı, Sovyet devletinin yaşamının tam tehlikeye düştüğü ve Sovyet halkının sayısız fedakârlıklarda bulunarak Almanlara karşı zafere ulaştığı bir dönemde sunmaktadır. Alma-Ata gibi cepheden çok uzak bir yerde, adeta emniyetli bir barınakta siper almış olan Zoşçenko, Alman işgalcilerine karşı yürütülen savaş sırasında Sovyet halkına hiçbir şekilde yardımcı olmamıştır. Zoşçenko “Bolşevik”te Sovyet edebiyatına yabancı iftiracı ve terbiyesiz bir kişi şeklinde açıkça, haklı olarak eleştirilmişti. O, toplumun büyük bir bölümünün düşüncesine kulak asmamıştı. “Bolşevik”te çıkan eleştiri yazışınım üzerinden daha 2 yıl geçmemişken ve hatta yazılan kalemin mürekkebi bile daha kurumamışken Zoşçenko büyük bir törenle Leningrad’a giriyor ve Leningrad’daki dergilerin sayfalarında serbestçe cirit atmaya başlıyor. Onun eserlerini sadece “Zvezda”da değil, “Leningrad” dergisinde de seve seve yayınlıyorlar. Memnuniyetle, tiyatroları onun emrine veriyorlar. Hatta Yazarlar Birliği’nin Leningrad şubesinde ona yönetici konumunda iş imkânı sağlıyorlar. O Leningrad’da edebiyatla ilgili konularda etkin bir rol oynamaya başlıyor. Zoşçenko’ya Leningrad’daki edebiyatın park ve bahçelerinde gezinmesine neye dayanarak izin veriyorsunuz? Partinin Leningrad’daki aktif üyeleri ile yazarlar örgütü bu yüz kızartıcı olaylara nasıl izin vermişlerdir?
Zoşçenko’nun tamamıyla bozulmaya yüz tutmuş ve soysuzlaşmış bu toplumsal-politik edebi vizyonu son zamanların bir ürünü değildir. Onun son “eserleri” tesadüf sonucu ortaya çıkmamıştır. Onun eserleri 20’li yılların başından beri varolan Zoşçenko’nun edebi mirasının yalnızca bir devamıdır.
Peki, Zoşçenko eskiden kimdi? O “Sera-piyon Kardeşler” denilen bir edebiyat grubunun kurucularından birisiydi. Peki, “Serapiyon Kardeşler” grubu döneminde Zoşçenko’nun toplumsal-politik edebi vizyonu nasıldı? İzin verirseniz, bu grubun kurucularının kendi ilkelerini açıkladıkları 1922 yılında yayınlanan “Literaturıye Zapiski” (Edebiyat Notları) dergisinin 3. sayısına bir göz atalım. Bu dergide değişik ilhamların yanı sıra Zoşçenko’nun “İnanç Sembolünü” ortaya koyduğu “Kendim ve Bir Şey Hakkında” adında bir de makalesi bulunmaktadır. Zoşçenko bu makalede hiç kimseden ve hiçbir şeyden çekinmeden gerçekten de kendi politik ve edebi görüşlerini alenen ifade etmektedir. Dinleyiniz, bakın ne diyor:
“Genelde yazarın işi çok zordur. Hele ki mesele şu ideoloji olunca… Günümüzde yazarın bir ideolojiye sahip olması isteniyor… Yazardan böyle bir şey beklemek, bence hiç de hoş değil”…
“Şayet bir parti beni yeterince celp etmiyorsa, söyleyiniz, hangi parti benim esas ideolojimi savunabilir.”
“Partilere göre ben ilkesiz bir insanım. Ne yapalım. Aslında ben neyim biliyor musunuz: Ben ne komünist, ne Es-Es-Es-Er (SSCB’nin Rusçada kısaltılarak söylenişi) ne de monarşi yanlısıyım, ben sadece Rus’um ve üstelik siyasi ahlakı olmayan bir Rus’um.”…
“Yemin ederim ki şimdiye kadar bilmezdim. Acaba şu bizim Guçkov hangi partide? Şeytan onun hangi partide olduğunu bilirdi. Ben de biliyorum; o asla Bolşevik değil, Es-Es-Es-Er ya da Kadet Partisi üyesi değil, yo aslında bilmiyorum, doğrusu bilmek de istemem vs. vs.”
Yoldaşlar, böyle bir ideolojiye ne dersiniz? Zoşçenko’nun bu “itirafını” yapmasının üzerinden tam 25 yıl geçti. O zamandan beri değişti mi? Bunu fark etmek pek mümkün değil. O geçen 20–30 yılda hiçbir şey öğrenmedi ve asla değişmedi de; tam aksine o açık bir edepsizlikle küstah, ideolojisiz, ilkesiz ve utanmaz bir edebiyatın propagandacısı olarak kalmaya devam etmektedir. Bu, Sovyet düzeninin hem o zamanlar, hem de şimdi Zoşçenko’nun hoşuna gitmediği anlamına gelmektedir. O geçmişte olduğu gibi şimdi de Sovyet edebiyatına yabancı ve düşmandır. Zoşçenko, Leningrad’da yalnızca edebiyat üstadı olarak kalmamış, Leningrad edebiyat dünyasında da çok övülmüştür, bu durumda Zoşçenko’ya yolu açan ve onu göklere çıkaran böylesine ilkesiz, ciddiyetsiz ve uyanık olmayan insanlara hayret etmekten başka bir şey kalmıyor.
İzin verirseniz, “Serapiyon Kardeşler” diye adlandırılan bu grubun vizyonu hakkında bir örnek daha vereyim. Diğer serapiyonist Lev Lunts, gene 1922 yılında yayımlanan “Literaturniye Zapiski” dergisinin 3. sayısında “Serapiyon Kardeşler” grubunun temsil ettiği ve Sovyet edebiyatının ruhuna zararlı ve yabancı olan bu akımın temelini ideolojik olarak göstermeye çalışıyor. Bakın Lunts ne diyor:
“Devrimde ve aynı zamanda siyasal gerilimli o büyük günlerde bir araya gelmiştik. Sağdan soldan ‘Kim bizimle beraber değilse bize karşı demektir!’ diye bas bas bağırıyorlardı:
‘Serapiyon Kardeşler, siz kimden yanasınız, komünistleri mi tutuyorsunuz, yoksa onlara karşı mısınız, devrimden mi yanasınız, yoksa ona karşı mısınız?’
Gerçekten de biz Serapiyon Kardeşler biz kimden yanayız? Biz Serapiyon dervişinden yanayız…
Rus edebiyatındaki kamuoyunun kuralları oldukça uzun sürer, bu hem de çok ızdırap vericidir. Faydacı olmak istemiyoruz. Propaganda yapmak için de yazmıyoruz. Sanat yaşamın kendisi gibi ve yine yaşamda olduğu gibi gerçekçidir, sanat hedefsiz ve anlamsızdır, yoksa var olamaz.”
“Serapiyon Kardeşler” sanatın ileri fikirliliğini ve toplumsal önemini göz ardı ederek, sanatın ideolojisiz, sanat için sanat, amaçsız ve anlamsız olmasını ilan etmişlerdir. Onlar sanatın sadece böyle bir rolü üzerinde durmaktadırlar. Bu gerici, dar kafalı ve ilgisiz bir tutumla sadece politikaya karşı propaganda yapmak demektir.
Bundan nasıl bir sonuç çıkarmak gerekir? Sovyet düzeni Zoşçenko’nun hoşuna gitmiyorsa Zoşçenko’ya uymayı mı buyurursunuz? Özelliklerimizi değiştirmemize gerek yok. Yaşam tarzımızı ve düzenimizi Zoşçenko istedi diye yeniden değiştirmeye de gerek yok. O değişirse değişsin, şayet kendini değiştirmezse Sovyet edebiyatından çeksin gitsin. Başıbozuk, boş, gerici ve ideolojisiz eserlere Sovyet edebiyatında yer verilemez. (Şiddetli alkışlar).
MK, “Zvezda” ve “Leningrad” dergileri hakkında kararlar alırken işte bunlardan yola çıkmıştır.
Anna Ahmatova’nın edebi “sanatı” hakkındaki diğer konuya geçmek istiyorum. Onun eserleri, son zamanlarda Leningrad’daki dergilerde “sanatsal üretimin genişlemesi” şeklinde boy göstermektedir. Toplumumuzun önemli bir bölümü ile edebiyat, politika ve sanat çevremizin her zaman koyu gerici ve dönek olarak kabul ettiği Merejkovski, Vjaçeslav Ivanov, Mihail Kuzmin, Andrey Belogiy, Zinaida Hippius, Fedör Sologub, Zinovyev-Annibal ve benzeri gibilerinin eserlerini şimdi herhangi biri çıkıp, yeniden yayınlasaydı, bu çok şaşırtıcı ve anormal bir durum olurdu.
Zamanında Gorki, 1907–17 arasındaki 10 yıl, Rus aydınının tarihinde en utanç verici ve en kısır dönem olmuştur demişti. 1905 devriminden sonra aydınların büyük bir bölümü devrime sırt çevirerek, gerici mistik düşüncenin ve pornografinin bataklığına düşmüşlerdir; dönekliklerini şu “güzel” cümle “ve ben taptığım her şeyi yaktım, yaktığım her şeye taptım” ile gizlemeye çalışarak, ideolojisizliği kendi şiarları ilan etmişlerdir. Özellikle bu 10 yılda, Rus toplumunun, önemli ve ilerici bir bölümünün uğrunda mücadele verdiği yüksek idealleri bir an önce gözden düşürmeyi hedefleyen ve devrim kampından gerici kampa firar eden Ropşin’in “Cılız At”ı gibi, Vinniçenko ile başkalarının eserlerine benzer dönek eserler ortaya çıkmıştır. İdeoloji ve ahlak bozucu öğeleri örtbas ederek, içeriksiz, ama biçimsel bir “güzellik” peşinde koşan, edebiyatta ideolojisiz olmayı yayan, sanat için sanat şiarını ilan eden ve halkı yadsıyan her cinsten sembolistler, hayalciler ve dekadanlar (11 yy sonlarında Fransa’da doğalcılığa karşı çıkan simgecilik akımına öncülük eden sanatçılara verilen ad.) bu dönemin ürünüdürler. Gelecekte olası bir proletarya devriminden kaynaklanan canavarca korku, onların hepsini bir araya getirmiştir. Gelecekteki proletarya devrimini “Gelecekteki Küstah” diye adlandıran ve Ekim Devrimi’ni nefretle karşılayan Merejkovski, bu gerici edebiyat akımının ideolojisinin büyük savunucularından biridir.
Anna Ahmatova da bu gerici ve ideolojisiz edebiyat batağının temsilcilerinden biridir. O sembolistlerden ayrılan akmeistler (20. YY başlarında Rus edebiyatında ortaya çıkan dekadan bir akım) adlı edebiyat grubuna dâhildir ve Sovyet edebiyatına tamamen yabancı olan, boş ve ideolojisiz aristokratik-salon şiirinin savunucularındadır. Akmeistler kendilerini sanatta yalnızca bireyci bir akım olarak görürler. Onlar “sanat için sanat” ve “güzellik sayesinde güzellikler” teorilerini yaymaktadırlar. Halk, halkın çıkarları, ihtiyaçları ve toplumsal yaşam konularında bir şey bilmek istememişlerdir.
Sosyolojik olarak, asilzadelik, burjuvazi döneminde edebiyatta bir asilzade-burjuva akımıydı. O dönemde aristokrasi ve burjuvazinin günleri kaleme alınırdı. Egemen sınıfların şairleri ve ideologları hoş olmayan gerçeklerden kaçıp, din mistisizminin gerçek dışı yüksekliğine ve karanlığına, kişisel kıt heyecanlarıyla sığınarak, o küçük ruhlarında bunları kurcalamaya çalışırlardı. Sembolistler, dekadan ve asilzade-burjuva ideolojisinin diğer temsilcileri gibi akmeistler de hayal kırıklığı, karamsarlık ve öbür dünyaya inanmak gibi öğelerin birer propagandacıydılar.
Ahmatova’nın konusu tamamen bireyci olmayı hedef alır. Şiirlerinde bir kısırlık hâkimdir: Küçük odada da yalvarıp duran, hayal kırıklığına uğramış azgın bir hanımefendinin şiiri. Aşk ve erotizmin yol açtığı, keder, hüzün, ölüm, mistik ve ölmeye mahkûm olmak onun şiirlerinin kaynağıdır. Ölüme mahkûm olma duygusu, nesli tükenen bir grubun toplumsal bilincini kavrama, ölüm öncesi ümitsizliğin karanlık tonları, yarısı erotik olan mistik hayaller. İşte tüm bunlar, “Yekaterina döneminin eski güzel günlerindeki” eski asilzade kültürünün ortadan kaybolan ve asla geri dönmeyecek olan kalıntıları gibi Ahmatova’nın ruhsal dünyasını oluşturmaktadır. Ne rahibe ne de günahkâr bir kadın, sadece duayla ahlaksızlığı birbirine karıştıran sadık bir rahibe ve günahkâr bir kadın:
“Ama tapıyorum sana melek bahçe,
Olağanüstü yaratılmış ikona tapıyorum
Ve ateşli gecelerimizdeki o sersemliğe…”
(Anna Ahmatova, “Anno Domini” adlı şiir kitabı)
Ahmatova’nın, önemsiz heyecanlar ile din-mistik-erotizm dolu, küçük, dar ve bireysel hayatı.
Ahmatova’nın şiiri gerçekten de halktan uzaktır. Bu, “eski güzel günleri” hayal etmekten başka bir şey yapmayan, eski asilzade Rusyası’nda on bin kez ölüme mahkûm edilmiş bir şiirdir. Ihlamur ağaçları, çeşmeler, heykeller, taştan yapılmış küçük kemerli köprüler, aşk sohbetlerinin yapıldığı canlı küçük odalar ile kapılarında köhnemiş armaların bulunduğu Yekaterina Dönemi’ndeki büyük toprak ağalarının çiftlikleri. Asilzade yuvası Leningrad; Tsarskoye Selo; Pavlovski’de bir istasyon ve asilzade kültüründen kalma diğer yadigârlar. Her şey bir daha geri dönmemek üzere tarihe karışmış! Halk kültürüne uzak bu kültürün kalıntıları olan o mucizevî eserlerden günümüze bir şey kalmamış, sadece bir köşeye çekilip kendi âleminde ve hayallerle yaşamak kalıyor. Ahmatova, şiirlerinde “Her şey talan edildi, ihanete uğradı ve satıldı” diye yazmaktadır.
Bu grubun önde gelenlerinden biri olan Osip Mandelştam, akmeistlerin toplumsal-politik ve edebi idealleri konusunda devrim öncesi bakın şunları yazmaktadır: “Akmeistler organizma ve örgüte olan sevgilerini Ortaçağ’ın fizyolojik dâhileriyle paylaşmaktadırlar…” “Ortaçağ kendine göre insanın özgül ağırlığını belirleyerek, bunu hissetmiştir. Gerçekten de bunun yararlığından bağımsız olarak; bunun herkes için aynı olduğunu kabul etmiştir”… “Evet, Avrupa ince işlenmiş bir kültür labirentinden geçmiştir, yani soyut hayatın kişisel varoluş şeklinde abartılmayıp, kahramanca değerlendirildiği dönemde. Bütün insanlara özgü olan aristokrasi içtenliği “eşitlik ve kardeşlik” ile büyük devrim ruhuna yabancıdır…”, “Ortaçağ, sınırlama ve ayırma duygusuna sahip olduğundan dolayı bizim için değerlidir…”, “akıl ve mistiğin mertçe karışımı ile dünyayı canlı bir rahatlıkla algılama bizi bu dönemle bütünleştirerek, aşağı yukarı 1200’lerde Romen toprağında meydana çıkan eserlerdeki gücü almaya zorluyor.”
Mantelştam’ın bu açıklamalarında akmeistlerin umut ve emelleri gösterilmektedir. Bu aristokrat-salon grubunun toplumsal ideali Ortaçağ’a geri dönmektir. Zoşçenko’nunki gibi bir taklitçiliğe geri dönmektir. Gerçeği söylemek gerekirse, Akmeistlerle “Serapiyon Kardeşler” ortak atalarının soyunu devam ettirmektedirler. Aristokrat-salon dekadanlığı ile mistisizmin kurucularından biri olan Hofmann hem Akmeistlerin hem de “Serapiyon Kardeşlerin” ortak atasıdır.
Ahmatova’nın şiirini popularize etmek de neden gerekti? O bizim Sovyet insanları hakkında ne düşünüyor acaba? Edebiyatımıza zararlı ve tamamen yabancı olan bu edebiyat akımını anlatmak neden gerekiyor?
Sembolist ve Akmeistlerin dâhil olduğu gerici edebiyat akımlarının, Rus edebiyatının büyük devrimci-demokrat geleneğine ve öncü temsilcilerine karşı defalarca kampanyalar başlatmaya kalkıştıklarını Rus edebiyat tarihinden zaten biliyoruz; onlar bu geleneklerinde edebiyatın yüksek, ideolojik ve toplumsal önemini göz ardı ederek, edebiyatı ideolojisiz ve geri kalmışlığın bataklığına çekmeye gayret etmişlerdir. Bütün bu “moda” akımlar ortada görünmez olmuşlar ve ideolojisini yansıttıkları sınıflarla beraber tarihe karışmışlardır. Onlardan bizim öz Sovyet Rus edebiyatımıza sadece bütün bu sembolistler, akmeistler “Sarı buluzlar”, “karo bacakları” ve “hiçler” mi geriye kalmış? Aslında onların büyük devrimci-demokrat Rus edebiyatının Belinski, Dobrolyubov, Çernişevski, Herzen, Saltıkov-Şçedrin gibi temsilcilerine karşı yaptıkları kampanyalardan başka hiçbir şey geriye kalmamıştır. Onlar büyük bir gürültü ile yüksekten atıp tutmaya niyet etmişler, ama çok etkileyici bir şekilde ortadan kaybolup gitmişlerdir.
Akmeistler ilan etmişlerdir: “Hayatı hiç bir surette değiştirme ve sonrakini de eleştirme”. Onlar, yaşamın bir şekilde değiştirilmesine neden karşıydılar? Çünkü bu eski asilzade-burjuva yaşam tarzı onların hoşuna gidiyordu, devrimci halk onların bu yaşam tarzını altüst etmeye hazırlanıyordu. 1917 Ekimi’nde hem egemen sınıflar, hem de onların ideologları ve borazanları tarihin çöplüğüne atıldılar.
Ve şimdi, sosyalist devrimin 29. yılında gölgede kalmış bazı müzelik olaylar aniden tekrar sahneye çıkıyor ve gençliğimize nasıl yaşanır diye akıl hocalığı yapmaya başlıyor. Leningrad dergisi kapılarını ardına kadar Ahmatova’ya açıyor ve Ahmatova’nın şiirindeki zararlı ruhla gençliğimizin zihinlerini serbestçe zehirlemesi için ona imkân veriliyor.
Ahmatova’nın 1909 ile 1944 yılları arasında yazdığı zararlı eserlerinin antolojisi “Leningrad” dergisinin bir sayısında yayınlanıyor. Bu sayıda diğer kırık dökük şiirlerin yanı sıra Büyük Anayurt Savaşı’nda boşaltma sırasında yazılan bir şiir de var. Ahmatova, bu şiirinde kara erkek kedisiyle paylaşmak zorunda kaldığı yalnızlığından bahsediyor. Kara erkek kedisinin gözlerine bakınca, sanki yüzyılları yansıtıyor. Yeni bir konu değil. Ahmatova kara erkek kedi hakkında 1909 yılında da yazmıştı. Sovyet edebiyatına yabancı olan yalnızlık ve çaresizlik duygusu Ahmatova’nın “sanatının” tüm tarihi çizgisini belirlemektedir.
Bu şiirin, halkımızın ve devletimizin çıkarlarıyla ne ortak noktası vardır? Hiçbir ortak nokta bulunmamaktadır. Uzak geçmişle ilgili meseleler Ahmatova’nın sanatıdır: Onun sanatı modern Sovyet gerçeğine yabancıdır ve dergilerimizin sayfalarında bu sanata daha fazla katlanılamaz. Bizim edebiyatımız, edebiyat pazarında çeşitli kişilerin gönlünü almak niyetinde olan özel bir işletme değildir. Edebiyatımızda Sovyet insanlarının özellikleri ve ahlakıyla hiç de bağdaşmayan zevklere ve değerlere yer vermek zorunda da değiliz. Bu eserlerde tasa, ruhsal zayıflık ve karamsarlığın yanı sıra toplumsal yaşamın önemli sorunları ve geniş değerlerinden kaçıp uzaklaşma eğilimi hâkimdir. Gençlerimizin yetiştirilmesini böyle bir edebiyata nasıl bırakabilirsiniz? Ama Ahmatova’nın eserleri büyük bir istekle hem “Zvezda”, hem de “Leningrad” dergilerinde yayınlanıyor, bu da yetmiyormuş gibi çeşitli şiirleri kitaplar halinde basılıyor. Bu çok büyük politik bir hatadır.
Bütün bunlardan dolayı, Leningrad’daki dergilerde, eserlerinde ideolojisizliğe ve zayıflığa kayan başka yazarların ortaya çıkmaya başlaması bir tesadüf değildir. Ben bununla Sadofyev ile Komissarova’nın eserlerini kastediyorum. Sadofyev ile Komissarova, bazı şiirlerinde Ahmatova’ya dalkavukluk etmeye başlayarak Ahmatova’nın ruhuna hoş gelen tasa, hüzün ve yalnızlık duygularını yaymaya koyulmuşlardır.
Bu gibi duygular ya da buna benzer duyguların yüceltilmesi gençliğimiz üzerinde yalnız olumsuz etki yapmakla kalmaz, bu aynı zamanda apolitik hüzün ve ideolojisizlikteki o çürümüş ruhla gençlerimizin şuurunu zehirleyebilir.
Gençliğimizi tasalı ve davamıza inanmayan bir ruhta yetiştirseydik ne olurdu acaba? Büyük Anayurt Savaşı’nda zafere ulaşabilir miydik? Her şeyden önce Sovyet devleti ve Partimiz, edebiyatımızın yardımıyla gençlerimizi cesaretli ve kendine güven duyan güçlü bir ruhta yetiştirdi ki, özellikle sosyalizmin kurulmasında büyük zorlukları aşarak Alman ve Japonlara karşı zaferler elde ettik.
Tüm bunlar ne anlama gelmektedir? Sayfalarında iyi, ideolojik ve cesaretli eserlerin yanı sıra ideolojisi olmayan, geri kalmış, gerici eserlerin de bulunduğu “Zvezda” dergisi yönü belirsiz ve düşmanlara gençlerimizi soysuzlaştırmada yardım eden bir dergi durumuna düşmüştür. Dergilerimiz her zaman cesaretli ve devrimci yöne güçle bağlıydılar, eklektik, ideolojisiz ve apolitik değillerdi. İdeolojisizlik propagandası “Zvezda” dergisinde yapılmıştır. Zoşçenko’nun böyle bir gücü Leningrad yazarlar örgütünden aldığı, hatta karşıtlarına bağırıp çağırdığı, kendisini eleştirenleri de ilerde yazacağı eserlerde alaya almakla tehdit ettiği anlaşılmaktadır. O sanki bir edebiyat diktatörü olmuştu. Çevresinde onu yüceltip ona tapan bir grup vardı.
İnsanın, bunun hangi akla dayanarak yapıldığını sorası geliyor? Bu anormal ve gerici işe nasıl izin verdiniz?
Leningrad’ın edebiyat dergilerinde Batı’nın seviyesi düşük modern burjuva edebiyatına böylesine gönül verilmesi rastlantı değildir. Bazı edebiyatçılarımız kendilerine, küçük burjuva yazarların öğretmenleri değil, öğrencileri gözüyle bakmaya ve yabancıların küçük burjuva edebiyatı önünde yaltaklık etmeye ve ona boyun eğmeye başlamışlar. Herhangi bir burjuva düzeniyle mukayese edilince, yüz kez daha iyi ve daha yüce olan Sovyet düzenini kurmaya çalışan bizim Sovyet vatanseverlerimiz, size yaltakçılık yakışır mı? Dünyadaki en devrimci edebiyat olan bizim ilerici Sovyet edebiyatının temsilcileri Batı’nın küçük burjuva edebiyatı önünde hayranlıkla boyun eğmek size yakışır mı?
Bir yandan çağdaş Sovyet konularından uzaklaşarak tarihsel konulara tek yanlı merak göstermek, diğer yandan da eğlenceli ve boş konularla uğraşma denemeleri bizim yazarlarımızın çalışmalarındaki diğer büyük bir eksikliği oluşturmaktadır. Bazı yazarlar önemli ve çağdaş Sovyet konularından ayrılarak, geri kalmışlıklarını şöyle savunmaktadırlar: İdeolojik içerikli edebiyatın itibarı kalmamıştır, artık halka anlamsız ve eğlenceli eser verme zamanı gelmiştir. Bu, halkımızın istekleri, ihtiyaçları ve durumu hakkında tamamen yanlış bir görüştür. Halkımız Sovyet yazarlarından, Büyük Anayurt Savaşı’nda kazanılan zengin deneyimlere anlam vererek onlardan birtakım hükümler çıkarmalarını ve hatta yazarların bu kahramanlığı yansıtmalarını beklemektedir. Halkımız düşmanların yurdumuzdan atılmasından sonra, şimdi yine aynı kahramanlıkla halk ekonomisinin kalkınmasında yazarlarımızın katkılarını beklemektedir.
“Leningrad” dergisi hakkında birkaç söz daha ekleyeyim. Zoşçenko’nun bu dergideki pozisyonu, tıpkı Ahmatova’nın “Zvezda”daki pozisyonu gibi daha “başka”. Zoşçenko ile Ahmatova her iki dergide de etkin bir edebi güç haline gelmişlerdir. “Leningrad” dergisi böylece Zoşçenko gibi terbiyesiz yazarlara ve Ahmatova gibi salon şairlerine sayfalarında yer vermekle büyük sorumluluk taşımaktadır.
Ama “Leningrad” dergisinin başka hataları da vardır.
Örneğin, Hazin diye birinin yazdığı “Yevgeni Onegin” (Rus yazım dilinin kurucusu A. S. Puşkin’in manzum eserinin adı. Yevgeni Onegin, eserin başkahramanıdır.) parodisi; eserin adı “Onegin’in Dönüşü”. Bu eserin Leningrad sahnelerinde sık sık gösterildiğini söylüyorlar. Hazin’in Leningrad’ı yermesine Leningradlıların nasıl izin verdikleri anlaşılır gibi değildir. Aslında edebiyat “parodisi” diye adlandırılan bu eserde esas mana, modern Leningrad’da Onegin’in başından geçen maceralara basit ve alaycı bir bakış değil, bunda iftira dolu bir anlam yatmaktadır. Hazin, bizim modern Leningrad ile Puşkin döneminin Petersburg’unu karşılaştırarak, bizim çağımızın Onegin’in yaşadığı çağdan daha kötü olduğunu göstermektedir. “Parodi”nin bazı dizelerine bir göz atmanız yeter. Bizim modern Leningrad’daki hiçbir şey yazarın hoşuna gitmemektedir. O kötü bir niyetle Sovyet insanlarını ve Leningrad’ı lekelemektedir. Hazin’e göre Onegin’in yaşadığı o dönem altın bir çağmış. Ama şimdi öyle değilmiş; yeni yerleşim yerleri, karneler ve izin almalar ortaya çıkmış. Daha önce Onegin’in hayran kaldığı ve yeryüzünde eşi olmayan o güzel yaratıklar şimdi trafik kurallarını denetleyen ve Leningrad’daki evleri vs. vs. onaran kızlar durumuna düşmüşler, izin verirseniz, bu parodiden bir kıta aktarmak istiyorum:
Bizim Yevgeni tramvayda oturuyor,
Ah, zavallı, sevimli insan!
Onun karanlık çağı
Böylesine yolculuk yapmasını hiç bilmezdi
Yevgeni’nin kaderi geriye kalmıştı sadece,
Sanki hayvana dürter gibi,
Ayaklarına basarak geçtiler,
“Budala” diye bağırdılar ona!
Bir an geçmişi aklından geçirerek
Tartışmayı düello ile bitirmeye karar verdi
Elini cebine soktu… Kim ilk önce…
Önceden eldivenleri vardı
Eldivenleri olmadığını anladı
Ses çıkarmadı Onegin, susup kaldı.

İşte Leningrad nasılmış ve şimdi ne hale gelmiş. Leningrad; berbat, kültürsüz, kaba ve acınacak bir halde zavallı ve sevimli, Onegin’in gözlerinin önüne işte böyle seriliyor. Terbiyesiz Hazin Leningradlılara Leningrad’ı işte böyle anlatıyor.
Bu iftira dolu parodinin ardında kötü, zararlı ve çirkin bir niyet yatmaktadır.
“Leningrad’ın redaksiyonu, Leningrad’a ve Leningrad’ın onurlu insanlarına yapılan bu çirkin iftirayı nasıl gözden kaçırdı? Leningrad’daki dergilerin sayfalarında Hazin gibilerinin cirit atmasına nasıl izin verilebilir?
Toplumcu ve büyük şair olan Nekrasov’un anısına doğrudan doğruya hakaret eden diğer parodiye bakınız, bu her akıllı insanı öfkelendiren bir hakaret. Ama “Leningrad’ın redaksiyonu bu çorba gibi karışık esere severek sayfalarında yer vermiştir.
“Leningrad” dergisinde daha başka neler görmekteyiz? Herhalde geçtiğimiz yüzyılın sonlarından kalma o yıpranmış kitaplardan alınmış bayağı ve tatsız yabancı fıkralar. “Leningrad’ın sayfalarını dolduracak başka bir şey yok mu? Dergide yazılacak başka bir şey bulamıyorlar mı? Şehirde muhteşem bir çalışma yürütülmekte; şehir kuşatmadan kaynaklanan yaralarını daha yeni sarmakta ve Leningradlılar savaş sonrası, kalkınmanın ihtirası ve heyecanı içinde. “Leningrad” dergisinde bunun hakkında yazılsa olmaz mıydı? Leningradlılar yaptıkları işlerdeki kahramanlıkların dergilerinin sayfalarında yansıtılmasını daha ne kadar bekleyecekler?
Şimdi de Sovyet kadını konusundaki konulara bir bakın. Savaşın en ağır günlerini omuzlarında taşıyıp, şimdi de ekonominin kalkınmasında zor görevlerin yerine getirilmesinde fedakârca çalışan modern Sovyet kadını, Leningradlı genç kızlar ve özellikle savaş dönemindeki kadın kahramanlar hakkında gerçekleri yansıtmayan Ahmatova’ya özgü kadının rolü ve görevi konusundaki o yüzkarası görüşlerle Sovyet okuyucularını geliştirmek mümkün mü?
Yazarlar Birliği’nin Leningrad’daki şubesinin yaptığı işlerden iki tane edebiyat-sanat dergisinin günümüzdeki kaliteli eserlere açıkça kâfi gelmediği anlaşılmaktadır. MK, bütün edebiyat gücün “Zvezda” dergisinde toplayabilmek için “Leningrad” dergisinin kapatılmasına karar vermiştir. Bu tabii ki, gerekli koşullarda Leningrad’da iki hatta üç derginin olmayacağı anlamına gelmemelidir, bu sorun ancak iyi ve yüksek kaliteli eserlerin olmasıyla çözülebilir. Eğer yeteri derecede kaliteli eserler ortaya çıkarsa ve bu eserlere bir dergide yeterince yer olmazsa, o zaman bir ikinci ya da üçüncü dergi kurulabilir, ancak Leningradlı yazarlarımız ideolojik ve sanatsal yönü yüksek olan iyi ürünler vermelidirler.
SBKP(B) MK’nın, “Leningrad” ve “Zvezda” dergilerinin çalışmaları konusuna yönelik kararlarında belirttiği ve meydana çıkardığı böylesine büyük hata ve yetersizlikler işte bunlardır.
Bu hata ve yetersizliklerin asıl kaynağı nedir? Adı geçen dergilerin redaktörleri, Sovyet edebiyatındaki aktif şahıslar ve aynı zamanda Leningrad’daki ideolojik cephemizin yöneticilerinin, Leninizm’in edebiyat konusundaki temel görüşlerini unutmuş olmaları bu hata ve yetersizliklerin kaynağıdır. Birçok yazar ve sorumlu redaktör görevinde çalışanlar ya da Yazarlar Birliği’nde önemli mevkilerde bulunanlar politikanın sadece hükümetin ve MK’nın işi olduğunu düşünmektedirler. Edebiyatçılara göre politikayla uğraşmak onların işi değil. Adamın biri iyi, güzel ve sanat değeri yüksek bir şey yazdıysa ve bu eserde gençliğimizi yoldan çıkartan ve zehirleyen bozuk bölümler olduğuna bakmadan kullanmaya başlamak mı gerekir? Edebiyatta yönetici olanlar ve yazar çevreleri; Sovyet düzeni olmadan yaşamanın mümkün olmadığı ve bize vurdumduymaz ve ideolojisiz bir ruhta bir gençlik değil de, cesaretli ve devrimci ruha sahip bir gençlik yetiştirebilecek bir politika uygulamalarını istiyoruz.
Leninizm 19. yy. Rus devrimci-demokratlarının bütün olumlu geleneğini canlandırmıştır. Sovyet kültürümüz ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Ve Sovyet kültürümüzün geçmişten kalan kültür mirasının eleştirel yeniden düzenlenmesi temelinde bu gelişmesine ulaştığı da bilinmektedir. Lenin ve Stalin’in defalarca ifade ettikleri gibi, Partimiz edebiyat alanında Belinski, Dobrolyubov, Çernişevski, Saltıkov-Sçedrin ve Plehanov gibi büyük Rus devrimci-demokrat yazarlar ve eleştirmenlerin büyük önemini her zaman kabul etmiştir. Belinski’den beri devrimci-demokrat Rus aydınlarının bütün iyi temsilcileri “temiz bir sanat” ve “sanat için sanat” gibi şiarları kabul etmemişlerdir. Onlar halkın ve halkın yüksek düşünceleri ve toplumsal önemi için yapılacak bir sanatın müjdecisiydiler. Sanat kendini halkın kaderinden soyutlayamaz. Büyük eleştirmen Belinski’nin kendine has üslubu ve coşkusuyla, Gogol’ün halka ihanet edip çarın tarafına geçme denemesini şiddetle eleştirdiği o ünlü “Gogol’e Mektup”u hatırlarsınız. Lenin, bu mektubu o dönemde büyük bir edebi anlam taşıyan ve sansürsüz demokrat yayınların en iyi örneklerinden biri olarak adlandırmıştır.
Edebiyatın toplumsal öneminin büyük bir güçle gösterildiği Dobrolyubov’un politik ve ekonomik konular üzerine yazılmış edebi makalelerini hatırlayınız. Bizim bütün devrimci-demokrat politik ve ekonomik konular üstüne yazılar çarlık düzenine karşı ölümcül kinle dolu olup, bu yazılarda halkın temel çıkarları, halkın aydınlanması, kültürü ve çarlıktan kurtuluşu uğruna mücadelenin verileceği yararlı bir eğilim hâkimdir. Halkın haklı ideallerini gerçekleştirme uğruna mücadelenin verildiği savaşımcı sanat -işte Rus edebiyatının büyük temsilcileri edebiyatı ve sanatı böyle tasavvur etmişlerdir. Bütün ütopik sosyalistlere göre bilimsel sosyalizme daha da yaklaşan Çernişevksi’nin yazılarında, Lenin’in de işaret ettiği gibi “sınıf mücadelesinin ruhu esiyordu.” Çernişevski, sanatın görevinin, yaşamı anlamanın dışında, insanlara şu ya da bu olayların doğru değerlendirilmesini öğretme görevi olduğunu bize göstermiştir. Çernişevski’nin yakın dostu ve silah arkadaşı mücadeleci Dobrolyubov yaşamın edebiyat normlarına göre değil, edebiyatın yaşamdaki akımlara göre değiştiğini işaret ederek, edebiyatta halkçılık ve realizmin ilkelerini şiddetle yaymıştır. Gerçekçilik sanatın temelidir, gerçekçilik yaratıcılığın kaynağıdır. Sanat toplumsal bilinci şekillendirerek, toplumsal yaşamda önemli bir yer alır. Dobrolyubov’a göre; edebiyat topluma hizmet etmeli, çağdaşlıkla ilgili önemli sorunlarda halka yanıt vermeli ve dönemindeki düşüncelerin üst seviyesinde olmalıdır.
Belinski, Çernişevski ve Dobrolyubov’un büyük geleneğini sürdüren Marksist edebiyat eleştirisi sanattaki gerçekçi ve toplumsal akımın sürekli bir savunucusudur. Plehanov sanat ve edebiyat hakkındaki idealist ve bilim karşıtı düşüncelerin meydana çıkarılıp, edebiyatın halka hizmet etmede büyük bir araç olduğunu öğreten büyük Rus devrimci-demokratların temel pozisyonunun savunulması için çok çalışmıştır.
V.I. Lenin, ilerici toplumsal düşüncenin edebiyat ve sanatla olan ilişkisini büyük bir açlıkla ilk kez ifade etmiştir. Edebiyatın partisiz olamayacağı ve bütün proletaryaya yönelik konularda önemli bir yer teşkil etmesi gerektiğini Lenin’in kendine özgü gücüyle gösterdiği ve 1905’lerin sonunda yazdığı “Parti Örgütü ve Parti Edebiyatı” adındaki ünlü makaleyi sizlere hatırlatmak istiyorum. Lenin’in bu makalesinde Sovyet edebiyatımızın dayandığı bütün ana noktalar bulunmaktadır. Lenin şunları yazmaktadır:
“Parti edebiyatı da olmak zorundadır. Burjuva törelerine; kazanç sağlayan, ticari burjuva basınına, burjuva edebi kariyerizme ve bireyciliğe, “aristokratik anarşizme” ve kâr peşinde koşmaya karşıt yönde, sosyalist proletarya, parti edebiyatı ilkesini öne sürmeli, bu ilkeyi geliştirmeli ve elden geldiğince onu tam ve eksiksiz olarak pratiğe geçirmelidir.
Bu parti edebiyatı ilkesi nedir? Sosyalist proletarya açısından edebiyat, bireyler ya da toplumlar için bir zenginleşme aracı olmamalıdır diyemeyiz sadece; edebiyat, proletaryanın genel davasından bağımsız, bireysel bir girişim olamaz kesinlikle. Kahrolsun partisiz yazarlar! Kahrolsun edebiyatın üstün insanları! Edebiyat, proletaryanın genel davasının bir parçası haline gelmeli…”
Bakın bu makalede daha neler var:
“İnsan hem toplum içinde yaşayıp, hem de ondan özgür olamaz. Burjuva yazarın, sanatçının, oyuncunun özgürlüğü, para kesesine, çürümeye, satılık olmaya gizlice (ya da ikiyüzlü biçimde gizlice) bağımlılıktan başka bir şey değildir.”7
Leninizm, edebiyatımızın apolitik olamayacağı ve “sanat için sanat” şiarını yerine getiremeyeceğini, tam aksine edebiyatımızın toplumsal yaşamda önemli ve öncü bir rolü gerçekleştireceğini düşünmektedir. Burada, V.I.Lenin’in edebiyat bilimine yaptığı en önemli katkısı olan Leninist edebiyatta partizanlık ilkesi ortaya çıkmaktadır.
Öyleyse, Sovyet edebiyatının en iyi yönü 19. yüzyıl Rus edebiyatındaki geleneklerin, Belinski, Dobrolyubov, Çernişevski, Saltıkov-Sçedrin gibi büyük devrimci demokratlarımızın kurdukları, Plehonov’un devam ettirdiği, Lenin ve Stalin’in bilimsel olarak işleyip, somutlaştırdıklarının bir devamıdır.
Nekrasov kendi pozisyonunu “mekân ve hüznün ilham perisi” şeklinde değerlendirmiştir. Çernişevski ile Dobrolyubov edebiyatı halka karşı kutsal bir görev gibi görmüşlerdir. Demokrat Rus aydınlarının ilerici temsilcileri yıkılmaya yüz tutmuş çarlık düzeni koşullarında bu yüksek fikirlerinden dolayı ya kürek cezasına çarptırılmışlar ya da sürgüne gönderilmişlerdir. Bu şanlı geleneği unutmak mümkün mü? Onlara saygısızlık gösterip de, Ahmatova ve Zoşçenko gibilerinin gerici şiarı olan “sanat için sanatı” birtakım yollara başvurarak ideolojisizlik maskesi adı alfanda gizleyerek Sovyet halkına yabancı olan bu fikirleri aşılamalarına nasıl izin verilebilir?
Leninizm, edebiyatımızı toplumu değiştirmede çok önemli bir araç olarak kabul etmektedir. Şayet Sovyet edebiyatımız bu büyük eğitici rolünün azaltılmasına izin vermiş olsaydı, bu gerisin geriye “taş devrine” dönmek demek olurdu.
Stalin yoldaş yazarlarımızı, insan ruhunun mimarları şeklinde adlandırmıştır. Bu ifadede derin bir düşünce yatmaktadır. Sovyet yazarları, insanların ve Sovyet gençlerinin eğitilmesinin yanı sıra edebiyatta yapılan hatalarda da büyük sorumluluklar taşımaktadırlar.
MK’nın edebi sorunlar konusunda neden böyle sert önlemler aldığını, bazıları anlayamamaktadır. Bizde henüz böyle şeylere daha alışılmamış. Üretimde hata yapılmasına izin verilirse ya da geniş tüketim mallarının üretiminde programa uyulmazsa, ya da bir ormanı satın alma işi yerine getirilemezse -işte bu durumda azarlama doğal bir olaydır (salonda tasvip edici gülüşmeler), ama insanların, özellikle gençlerin eğitimi ve geliştirilmesi durumunda hata yapılmasına izin verilirse, peki buna tahammül etmek mümkün mü? Oysa bu, bir üretim programının gerçekleştirilememesi ya da üretimde görevin yerine getirilememesinde ortaya çıkan başarısızlıklardan daha önemli değil midir? MK kararlarıyla bütün herkesin politik çalışmalara katılımını kastetmektedir.
Son zamanlarda ideolojik cephede ciddi boşluklar ve yetersizlikler açığa çıkmıştır. “Zvezda” ile “Leningrad” dergileri haricinde, sinema sanatındaki geri kalmışlığı ve tiyatro-dramatik repertuarlarımızın kalitesiz eserlerle tıkanıp kaldığını sizlere hatırlatmak mümkün. MK’nın duruma hemen müdahale edip, bu işleri kararlılıkla düzeltmesi gerekiyordu. MK’nın, halkın ve gençlerin eğitimi konusunda sorumluluklarını yerine getirmeyen şahıslara müdahale etmede yumuşaklık göstermesi beklenemez. Eğer biz, parti saflarında aktif çalışanlarımızın dikkatini ideolojik çalışmalardaki sorunlara çekmek ve bu çalışmalara açık bir yön vermek istiyorsak, o zaman biz Sovyet insanına ve Bolşevizm’e sadık bir şekilde, ideolojik çalışmalarımızdaki hata ve yetersizlikleri kesin bir şekilde ortaya çıkarmak zorundayız. Ancak o takdirde sorunları çözebiliriz.
Bazı edebiyatçılar şöyle düşünmektedirler. Az kitap çıktığı için halkımız savaş döneminde kitaba hasret kalmıştır, kötü olmasına rağmen, okuyucu her kitabı okumuştur. Aslında bu yanlış bir düşüncedir. Biz; yazar, redaktör ve yayıncılar tarafından titizlik gösterilmeden ve nasıl yutturacağız diye düşünülerek yayınlanan her kitaba edebiyatımızda izin veremeyiz. Sovyet halkı Sovyet yazarlardan gerçek ideolojik bir silah, büyük inşanın ve ülkemizdeki halk ekonomisinin kalkınması ve daha gelişimine yönelik planların gerçekleştirilmesine yardımcı olabilecek manevi bir gıda beklemektedir. Sovyet halkı edebiyatçılardan büyük taleplerde bulunmakla birlikte, düşünsel ve kültürel alanlarda tatmin olmak istemektedir. Savaş sırasında bu zorunlu ihtiyaçlara yeterince cevap veremedik. Halk geçmişteki olaylardan anlam çıkarmak istemektedir. Onun düşünsel ve kültürel seviyesi yükselmiştir. Halkımız bizde yayınlanan sanatsal ve edebi eserlerin kalitesinden çoğu zaman tatmin olamamaktadır. Edebiyat alanı ile ideolojik cephede çalışanların bazıları bunu ne yazık ki anlamadılar ve anlamak da istemiyorlar.
Halkımızın istek ve zevkleri çok yüksektir, bunlara cevap verme yeteneğine sahip olmayanlar geride kalacaktır. Edebiyat sadece halkın istekleri doğrultusunda gitmeyi kendine görev edinmekten çok, halkın zevklerini geliştirip, isteklerini daha da artırarak, halkı yeni fikirlerle zenginleştirmek ve ileriye götürmek zorundadır. Halkın ayağına gitmeyen, halkın artan isteklerini karşılamayan ve Sovyet kültürünü geliştirme görevinden yoksun olan hemen gözden düşecektir.
“Zvezda” ile “Leningrad” dergileri yöneticilerinin bu yetersiz çalışmalarında ikinci büyük bir hata daha göze çarpmaktadır. Yönetici konumundaki bazı çalışanlarımız, edebiyatçılarla olan ilişkilerinde Sovyet insanlarının politik eğitimi ile edebiyatçıların politik yönü ve çıkarlarını değil kişisel arkadaşlık ilişkilerini her şeyden daha üstün tutmaktadırlar. İdeolojik ve sanatsal açıdan birçok zararlı ve kalitesiz eserin basımına bazı yazarları gücendirmemek için izin verildiğinden bahsediliyor. Bu çalışanların kimseyi gücendirmemek için halkın ve devletin çıkarlarına göre hareket etmeleri daha iyi olur. Bu gerçekten de doğru olmayan ve çok yanlış bir politik tutumdur. Bu sanki bir köpekle bir milyon rubleyi değiştirmeye benzer.
Merkez Komitesi aldığı kararda, edebiyat alanındaki ilkesel ilişkilerin yerine dostane ilişkilerin tercih edilmesinin büyük zararlar getirdiğine işaret etmektedir. Bazı edebi çevrelerdeki ilkesiz dostane ilişkiler çok olumsuz rol oynayarak, birçok edebi eserin düzeyinin düşmesine yol açmış ve Sovyet edebiyatına ve insanlarına yabancı olan eserlerin edebiyata girmesine neden olmuşlardır. Leningrad ideolojik cephesindeki yöneticiler ile Leningrad dergileri yöneticileri eleştiriden kaçınmışlardır. Bu dostane ilişkilerdeki ilkesizliğin halkın çıkarları aleyhine değiştirilmesi zarar getirmiştir.
Stalin yoldaş, bize kadrolarımızı koruyup, onları bilgilendirmek ve eğitmek istiyorsak, birini gücendireceğiz diye ilkesel, cesur, açık ve objektif eleştiriden korkmamamızı öğretmektedir. Edebiyat örgütünün de dâhil olduğu her örgütte eleştiri yapılmıyorsa bu çürümeye yol açabilir. Eleştiriye tabi tutulmayan bir eser adeta bir hastalık gibi daha derinlere yayılabilir ve onu tedavi etmek sonradan daha da güçleşir. Sadece cesurca ve açıkça yapılan bir eleştiri halkımızı yetkinleştirerek, halkımızın önde gitmesine ve halkımızın çalışmalarındaki yetersizliklerin üstesinden gelmesine yardımcı olur. Eleştirinin olmadığı yerde durgunluk baş gösterir ve ilerleme olmaz.
Stalin yoldaş; her Sovyet insanının her gün kendi çalışmalarının bilânçosunu çıkarmasını; korkmadan kendisini denemesini, çalışmalarını analiz etmesini; eksik ve hatalarını cesurca eleştirmesini; çalışmalarımda daha iyi sonuçlara nasıl ulaşabilirim diye iyice düşünmesini; sürekli yetkinleşmesi konusunda çalışmasını; işte tüm bunların gelişmemizde çok önemli bir koşul olduğunu defalarca dile getirmiştir. Hem edebiyatçıların hem de diğer çalışanların böyle hareket etmeleri gerekmektedir. Çalışmalarının eleştirilmesinden korkup, bundan şüphe duyan halktan saygı da göremez (şiddetli alkışlar).
Çalışmasına eleştirel bir gözle bakmama ve edebiyatçılarla olan dostane ilişkilerde ilkesiz davranma Sovyet Yazarlar Birliği Yönetimi’nde çok yaygın bir hale gelmiştir. Yazarlar Birliği, özellikle de başkan Tihonov yoldaş “Leningrad” ve “Zvezda” dergilerinde ortaya çıkan hem bu kötü durumdan hem de Ahmatova, Zoşçenko ve benzeri Sovyet olmayan yazarların zararlı etkilerinin Sovyet edebiyatına sızmasına engel olamadıklarından suçludurlar. Onlar Sovyet edebiyatına yabancı olan eğilimler ile ahlak kurallarının dergilerimize sızmasına göz yummuşlardır.
Dergiden ve dergideki bölümlerden kimin sorumlu olduğu genellikle bilinmiyor. Tam bir düzenin sağlanamaması Leningrad’daki dergilerin redaksiyonları yönetiminde sorumsuzluğa yol açmıştır. Bu olumsuz durum dergilerdeki eksikliği daha da artırmıştır. Bu eksikliğin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bundan dolayı Merkez Komitesi aldığı kararlarla, derginin yönetiminden ve dergide çıkacak olan eserlerin ideolojik ve sanatsal açıdan kaliteli olması için “Zvezda” dergisine sorumlu bir baş-redaktör atamıştır.
Dergilerde, hiçbir surette düzensizliğe ve anarşi yaratılmasına katlanılamaz. Dergi yönetimi ile yayınlanan eserlerin içeriğinde tam bir sorumluluk gerekmektedir.
Leningrad ideolojik cephesi ile Leningrad edebiyatındaki o şanlı geleneği yeniden kurmak, zorundasınız. Her zaman öncü düşünce ve kültürlerin ocağı olan Leningrad dergilerinin geri kalmışlığın ve ideolojisizliğin sığınağı durumuna gelmesi çok acınacak ve gücenilecek bir durumdur, ideoloji ve kültür merkezi olarak Leningrad’ın haysiyetini kurtarmak gerekmektedir. Leningrad’ın Leninist Bolşevik örgütlerinin beşiği olduğunu hatırlamak gerekir. Lenin ile Stalin burada Bolşevik Partisinin, dünya görüşü ve kültürünün temellerini atmışlardır.
Leningradlı yazarlar ve partinin aktif üyelerinin en onurlu işi Leningrad’ın bu şanlı geleneğini yeniden kurmak ve daha da geliştirmektir. Leningrad’ın ideolojik cephesinde çalışanlar ile yazarlar ve başkanların görevi ideolojisizliği ve geri kalmışlığı Leningrad edebiyatından atmak, Sovyet edebiyatının öncü bayrağını göklere çıkararak, ideolojik ve sanatsal alandaki gelişmelerde imkânları elden kaçırmamaktır. Onlar çağdaş konulardan ve halkın isteklerinden ayrılmayarak eleştirilerde yaltakçılığı, gruplaşmayı ve ahbap-çavuş ilişkilerini değil, her türlü gerçek, cesur, bağımsız ve ideolojik Bolşevik eleştirisini geliştirmek zorundadırlar.
Yoldaşlar, partinin Leningrad Şehir Komitesinin, özellikle de propaganda şubesi ile ideolojik çalışmalardan sorumlu başkanın ve dergilerin bu başarısızlığında asıl sorumlu olan propaganda sekreteri Şirokov yoldaşın büyük bir hataya izin verdiklerini sanırım şimdi daha iyi anlıyorsunuzdur. Leningrad Parti Komitesi, Zoşçenko’nun işe alındığı Haziran ayının sonunda “Zvezda” dergisi redaksiyonuna yeni eleman alma kararı vererek büyük politik bir hata yapılmasına müsaade etmiştir. Partinin Şehir Komitesi Sekreteri Kapustin yoldaş ile Şehir Propaganda Komitesi Sekreteri Şirokov yoldaşın böyle yanlış karar vermeleri ancak politik bir körlük olarak açıklanabilir. Partimizin ideolojik yaşamında, Leningrad’ın eski önemini tekrar kazanması için bütün bu hataların çok çabuk bir şekilde düzeltilmesi gerektiğini tekrarlıyorum.
Partimizin öncü kollarından biri olan Leningrad’daki parti örgütlerini ve Leningrad’ı seviyoruz. Leningrad, Leningrad’ı kendi amaçlarında kullanmak isteyen bazı edebiyat düzenbazlarının sığınağı olmamalıdır. Zoşçenko, Ahmatova ve onlara benzeyenler için Sovyet Leningrad’ının hiçbir değeri yoktur. Onlar ve onlara benzeyenler Leningrad’da başka toplumsal-politik bir düzenin ve başka bir ideolojinin canlandırılmasını görmek istiyorlar. İşte onların gözlerinde görünen Eski Petersburgs özgü olan Eski Petersburg ve bronz at. Ama biz Sovyet Leningrad’ını seviyoruz. Sovyet kültürünün öncü merkezi Leningrad’ı. Leningrad’tan çıkan büyük devrimci ve demokratların o şanlı grubu: Soyunuzu sürdürüyoruz, sizler bizim öncüllerimizsiniz. Modern Leningrad’ın şanlı geleneğini başka bir şeyle asla değiştirmeyeceğiz, bizim yaptığımız her şey bu büyük devrimci demokrat geleneğin gelişiminin bir devamıdır. Haydi, Leningradlı aktif parti üyesi işini daha çabuk ve hızlı yoluna koy! İdeolojik çalışmalarımızı daha ileriye götürmek için uyanık ve cesurca düşünerek hatalarının analizini yap! Leningradlı Bolşevikler, Sovyet toplumunun bilinci ile Sovyet ideolojisinin şekillenmesi meselelerinde ilk adımı atmada ve öncü olmada eski yerlerini tekrar almalıdırlar. (Şiddetli alkışlar)
Leningrad Parti Şehir Komitesi’nin ideolojik cephede böyle bir hataya izin vermesi hâlâ anlaşılır gibi değildir. Şehir Komitesi, şehrin yeniden düzenlenmesi ve endüstrinin kalkındırılması konularında ve şu anda yapılan pratik çalışmalardan heyecanlanarak ideolojik eğitim çalışmalarının önemini belki de unuttu. Bu ihmalkârlık Leningrad’daki örgütlere pahalıya mal olmuştur. İdeolojik çalışmalar unutulmamalıdır! İnsanlarımızın manevi zenginliği maddi zenginlikten daha az önemli değildir. Sadece maddi üretimde değil, ideolojik konularda da yarını düşünmeden körü körüne yaşanmamalıdır. Sovyet insanımız önüne konulacak her eseri okuyacak şekilde yetiştirilmedi. Halkın yüksek ihtiyaçlarını tatmin edemeyip, dünya görüşlerini değiştirmeyen sanat ve kültür alanında etkinlik gösterenler halkın güvenini çok çabuk kaybedebilirler.
Yoldaşlar, Sovyet edebiyatımız halkın ve ülkemizin çıkarları doğrultusunda yaşamalıdır. Edebiyat halkın öz malıdır. Halk sizin her başarınız ve önemli eserinizi kendi başarısı gibi görmektedir. Başarıya ulaşmış her eseri kazanılmış bir savaş ya da ekonomik cephede elde edilmiş büyük bir zaferle karşılaştırmak gerekir. Tam aksine başarısız her eser de halk, devlet ve parti için yüz kızartıcı bir durumdur. Halkın çıkarlarından ve halkın edebi çıkarlarından kaygı duyup, Leningradlı yazarların durumundan rahatsız olan MK kararları bilhassa bu açıdan önemlidir.
İdeolojisiz insanlar Sovyet edebiyatının temelinde çalışanları Leningrad kolundan mahrum etmek, onların düşüncelerini sarsmak ve sanatın değişen toplumsal öneminde Leningradlı yazarların sanatından yoksun bırakmak istiyorlarsa, MK, Leningradlı edebiyatçıların kendi güçlerini bularak Leningrad’daki edebiyat kolunda ve dergilerde bulunan ideolojisizlik, ilkesizlik ve apolitikliği düzene sokmak için bütün denemelerde sınır çizmesini ümit etmektedir, ideolojik cephenin ilerici çizgisini belirleyin, önünüzde uluslararası anlam taşıyan büyük bir görev vardır. Her gerçek Sovyet edebiyatçısının, halkın, devletin ve partinin önünde sorumluluk duygusunu ve yerine getirilmesi gereken görevin önemi konusundaki bilincini artırın.
Başarılarımız, ülke içinde olduğu gibi uluslararası düzeyde burjuva dünyasının hoşuna gitmemektedir. 2. Dünya Savaşı sonrası sosyalizmin pozisyonu güçlenmiştir. Sosyalizm birçok Avrupa ülkesinde günün konusu olmuştur. Bu durum tüm emperyalistleri tedirgin etmektedir. Onlar tüm ilerici insanlığa örnek olan sosyalist ülkemizden korkmaktadırlar. Emperyalistler ve onların düşünsel uşakları, edebiyatçıları, gazetecileri, politikacıları ve tüm diplomatları ülkemizin kötü bir dünya olduğunu yayarak ülkemize ve sosyalizme iftira atmaya çalışmaktadırlar. Bu koşullarda Sovyet edebiyatına düşen görev, Sovyet edebiyatımıza ve sosyalizme yapılan tüm bu iğrenç iftira ve saldırılara karşı sadece darbe ile karşılık vermek değil, çöküntüye uğramış ve soysuzlaşmış burjuva kültürünü cesurca eleştirmek ve ona saldırmaktır.
Batı Avrupa ve Amerikan edebiyatçıları ile aynı zamanda sinema ve tiyatro rejisörlerinin burjuvaziye özgü, moda ve modern sanatı ne kadar göz kamaştırıcı olursa olsun, onların tüm çabaları burjuva kültürünü kurtarmaya ve yükseltmeye yetmemekte, çünkü bu kültürün ahlaki değeri bozuk ve zararlıdır. Bu kültür özel kapitalist mülkiyet ile toplumdaki burjuvazinin egoist çıkarlarının hizmetindedir. Burjuva yazarlar, sinema ve tiyatro rejisörlerinin tümü toplumun ilerici kesimini sosyal ve politik mücadele gibi önemli sorunlardan alıkoyup, düzenbaz ve her türlü macera ve başından geçen olayların anlatıldığı ve müzikhollerindeki kızlar ile gangsterlerin rol aldığı geri kalmış ideolojisiz edebiyat ve sanatla avutmaya çalışmaktadırlar.
Öncü Sovyet kültürünün temsilcileri ile Sovyet yurtseverlere burjuva kültürüne hayran olmak ya da öğrencisi durumuna düşmek bize yakışır mı? Ama her hangi bir burjuva düzenine göre daha yüksek bir düzeni yansıtan ve burjuva kültüründen kat kat yüksek olan edebiyatımızın yeni insan ahlakını başkalarına öğretme hakkı vardır. Bizimkisi gibi bir halkı ve ülkeyi nerede bulacaksınız? Büyük Anayurt Savaşı’nda Sovyet halkımızın gösterdiği ve her günkü çalışmasıyla kültür ve ekonominin barışçıl gelişmesi ve kalkınmasına katkıda bulunan böylesine üstün özelliklere sahip insanları nerede bulacaksınız? Halkımız günden güne daha yükseklere çıkmaktadır. Biz bugün dün olduğumuzdan ilerdeyiz, yarın ise bugün olduğumuzdan daha ilerde olacağız. Biz artık, 1917 öncesi Ruslar değiliz, bizim karakterimiz artık Rus karakteri değil. Biz değiştik. Biz ülkemiz temelinde değişen büyük değişimlerle beraber yetiştik.
Her iyi niyetli Sovyet yazarının görevi şu olmalıdır: Sovyet insanının bu yeni yüksek özelliklerini göstermek, halkımızın yalnız bugününü değil yarınını da görebilmesine öncülük etmek ve halkımızın yolunun aydınlatılmasına yardımcı olmaktır. Yazar olayların gerisinde kalmamalı, halkın gelişmesi için halka yol göstermeli, halkın ön saflarında ilerlemelidir. Sosyalist gerçekçiliğin yöntemlerini kullanarak, gerçekçiliği halkımıza iyi niyetle ve dikkatle anlatmalıdır. Aslında gelişmemizdeki süreci derince yayıp halkı eğiterek, halkımızı ideolojik silahla donatmalıdır. Biz Sovyet insanının iyi duygu ve özelliklerini seçip, yarını açıklayarak aynı zamanda insanlarımızın nasıl olmaları gerektiğini göstermek, geçmişten kalan izleri ve Sovyet insanının ilerlemesine engel olan geçmişin kalıntılarını eleştirmek zorundayız. Sovyet yazarları halka, devlete ve partiye yardım ederek, gençlerimizi hiçbir engelden korkmayan ve gücüne inanan dinç gençler yetiştirmelidir.
Burjuvazinin politikacıları ve yazarları, Sovyet kültürü ile Sovyet düzeninin ulaştığı başarılar konusundaki gerçekleri kendi halklarından gizlemekte, Sovyetler Birliği gerçeğinin kendi sınırlarından sızmaması için demir perde örmekteler ve Sovyet kültürünün gerçek büyümesi ve yayılmasını küçümsemeye çalışmaktalar -işte tüm bu denemeler başarısızlığa uğramıştır. Biz kültürümüzün gücünü ve niteliğini çok iyi bilmekteyiz. Yurtdışındaki kültür elçilerimizin ve sporcularımızın olağanüstü başarılarını hatırlamak gerekir. Yabancılara karşı aşağılayıcı duruma düşmek, ya da onlara karşı savunmada pasif durmak bize yakışır mı?
Feodal düzen ve daha sonra da burjuvazi, gelişmesini ve yeni düzeninin oluşmasını sağlayan bir sanat ve edebiyat kurabildiyse, biz de insanlığın uygarlık ve kültür tarihinde en iyisini gerçekleştirmeye yönelik yeni sosyalist bir düzen ile geçmişin en iyi sanat eserlerini geride bırakan dünyada en ilerici bir edebiyat kurduk.
Yoldaşlar, Merkez Komitesi neyi talep etmektedir? Merkez Komitesi, partinin Leningradlı aktif üyeleri ile Leningradlı yazarlarının zaman geçmeden ideolojik çalışmaların seviyesinin artırılması gerektiğini çok iyi anlamalarını istemektedir. Genç Sovyet neslinin önünde; sosyalist düzenin gücünü ve büyüklüğünü sağlamlaştırma; refah ve kültürümüzü yeni, görülmemiş bir şekilde geliştirmek için Sovyet toplumunun gücünden tam faydalanma görevi bulunmaktadır. Bu büyük görevlerin yerine getirilmesi için engellerden korkmayan, engellere göğüs geren ve her türlü engelin üstesinden gelme yeteneğine sahip başı dik ve sağlam genç nesiller yetiştirilmelidir. İnsanlarımız eğitimli, yüksek düşünceye sahip, kültürlü, ahlaki değerleri yüksek ve şevkli olmalıdırlar. Edebiyatımız ve dergilerimiz çağdaşlığın dışında kalmayıp, Sovyet düzenine bağlı ve halkın çıkarlarını korumada fedakârlık gösterecek gençlerin yetiştirilmesi için partiye ve halka yardımcı olmalıdır.
Sovyet yazarları ile ideolojik mücadeleden sorumlu tüm çalışanlar, şimdi yol gösteren bir hat belirlemelidirler. Dünyanın şimdiki gelişim koşullarında ideolojik cephenin, özellikle de edebiyatın görevleri artmaktadır. Halk, devlet ve parti, edebiyatın çağdaşlıktan ayrılmamasını istemektedir, tüm yönüyle Sovyet yaşam tarzı etkin bir şekilde temsil edilmelidir. Bolşevikler edebiyata çok değer vermektedirler. Onlar edebiyatta büyük politik bir misyon ile halkın manevi ve politik birliğinin güçlendirildiğini ve edebiyatın rolünde halkın birlik ve beraberlik içinde eğitimini açıkça görmektedirler. Parti Merkez Komitesi, manevi kültürün artmasını arzu etmektedir, çünkü MK bu kültür zenginliğinde sosyalizmin en önemli görevlerinden birini görmektedir.
Merkez Komitesi, Sovyet edebiyatının Leningrad kolunun manevi ve politik olarak sağlıklı olduğuna ve en kısa zamanda da hatasını düzelterek Sovyet edebiyatının saflarında gereken yerini tekrar alacağına inanmaktadır.
MK, Leningradlı yazarların çalışmalarındaki yetersizliklerin üstesinden gelinerek, Leningrad’daki parti örgütlerinin ideolojik çalışmalarının en kısa zamanda halkın, devletin ve partinin çıkarları doğrultusunda yükseleceğine inanmaktadır. (Şiddetli alkışlar. Herkes ayağa kalkıyor.)

Ağustos 1997

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑