Geçtiğimiz ay, yüzlerce işçi, temsilci ve şube yöneticisinin katılımıyla yapılan toplantılarda İstanbul’da bir İşçi Kurultayı’nın gerçekleştirilmesi kararı alındı.
Sınıfın önemli bir potansiyelinin bulunduğu İstanbul’da başlayan çalışma, daha şimdiden belli başlı fabrika ve işletmelerden gelen öncü işçi ve temsilcinin kurultay hazırlık komitelerinde fiilen görev almasıyla önemli bir yol almış durumda. Bu bakımdan kurultay faaliyeti, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. İstanbul İşçi Kurultayı, sadece İstanbul işçilerinin değil, üstlendiği görevi başarı ile yerine getirdiği ölçüde, bütün işçilerin ve diğer emekçi kesimlerin ilgi odağı olmaya adaydır. Daha bugünden işçi ve emekçilerin dikkatlerini üzerine çekmiş durumdadır.
Bu çalışma, Şubeler Platformu’nun önayak olmasıyla başlamış olmasına karşın, biçim, içerik ve örgütleme tarzı, işçilerle birlikte tartışılarak oluşturulmuş olmasıyla önceki girişimlerden ayrılmaktadır. Daha da önemlisi kurultayın örgütlenmesi işi, iki yüzü aşkın işçinin yer aldığı komitelere verildi. Türk İş, DİSK ve kısmen de Hak-İş’e bağlı sendikalardan işçiler ile sendikasız işçilerin görev aldığı KURULTAY ÖRGÜTLENME KOMİTESİ, faaliyetini fabrika ve işletmelerde sürdürmektedir. Her komite mensubunun başta kendi işyeri olmak üzere, bölgesindeki fabrika veya işletmelerde çalışan işçilere yönelik faaliyeti bölge komitelerine bağlı olarak yürütülmektedir. Her bölgeden seçilen birer sözcü ile platform yürütmesinin ortak toplantıları pratik bir karar organı niteliğindedir.
NİÇİN KURULTAY?
İşçi hareketi bugün önemli bir dönemeç noktasındadır. Sermaye ve hükümetin saldırıları, tüm şiddetiyle sürmektedir. Sermaye ve devlet, özelleştirme saldırılarını Meclis’ten geçirmiştir. Toplusözleşmeleri tanımamakta, sıfır sözleşmeler dayatmakta ve sınıfı tümüyle sendikasızlaştırmaya çalışmaktadır. Bu saldırıların geri püskürtülmesi, ancak işçi sınıfının cepheden bir karşı koyuşuyla mümkündür. Fakat içinde bulunulan süreçte işçi sınıfının var olan örgütleri, burjuvaziyle kol kola girmiş, sendika ağalarının bu örgütleri etkisizleştirme çabalarının da bir sonucu olarak, işlevlerini yerine getirememekte, saldırıları göğüsleyecek ve yeni kazanımlar elde edecek eylem biçimleri geliştirememektedir.
Bu örgüt ve mücadele biçimlerinin sınıfın sorunlarının çözümünde yetersiz kaldığı gözlenmektedir. Ama yine gözlenmektedir ki; sınıf yeni arayışlar içindedir ve son bir buçuk yılda yeni örgüt biçimleri yaratma yönünde eğilimini ortaya koymuştur. İşçi hareketinin gelişim seyri içinde ortaya çıkan örgüt biçimlerinden biri de kurultaylardır. Bu yöndeki ilk oluşum, 1993 yılı yazında İstanbul-Beşiktaş Anıl Düğün Salonu’nda gerçekleştirilen kurultay olmuştur. Ardından yine İstanbul Sendika Şubeleri Platformu tarafından Bahçelievler Zafer Sineması’nda yapılan kurultaya, ülkenin pek çok kentinden gelen işçi önderleri ve temsilciler katıldı. Coşkulu geçen ve geniş yankılar uyandıran bu kurultay, sınıfın öncü kesimlerinin yanı sıra diğer emekçi kesimlere de yeni bir örgüt biçimi yaratma konusunda itilim kazandırdı.
Bu kurultaylar ülkenin değişik merkezlerindeki ve farklı işkollarındaki işçileri bir araya toplamıştı. İzlenmesi gereken mücadele hattının belirlenmesini ve mücadele deneylerinin merkezileştirilmesini sağlamış, sınıfın eğilimlerinin saptanmasına yardımcı olmuştu. Aldığı kararlarla sınıfın moralini yükseltmiş, katılımcılar, mücadele alanlarına edindikleri deneyler ve yüksek moralle dönmüşlerdi. Ancak bu Kurultayın, katılan ileri işçilerin deneyimsizliğinden kaynaklanan zaafları da vardı. Pek çok işçi, ajitasyona ağırlık veren bir konuşma tutumunu benimseyerek, tartışmanın sınıfın acil sorunları üstünden kaymasına neden olmuş, kurultay, var olan koşulları yeterince değerlendirmeden kararlar almıştı.
Ama her şeye karşın kurultayların ardından ülkenin birçok merkezinde, değişik emekçi katmanlar, kurultaylar örgütlemeye giriştiler. İşçilerin yanı sıra kamu emekçilerinin de kurultaylarının yapılıyor olması, bunun genel bir eğilim olduğunu göstermektedir.
Bu eğilim, sermaye ve hükümetin, yukarıda bir kısmını saydığımız saldırıları karşısında sınıfın mücadele isteğinin bir dışavurumu olarak kabul edilmelidir. Sınıfa ve tüm halka olağanüstü bir saldırı yöneltilmiştir. Sendikaların üst yönetimleri, bu saldırıya tavır almak şöyle dursun, sermaye ve hükümetle aynı safa girmişler ve gelişecek mücadelenin önüne bir barikat olarak dikilmişlerdir. Başta İstanbul olmak üzere birçok sanayi merkezinde yaratılan sendika platformları, tüm mücadele isteklerine karşın, işçi yığınlarıyla güçlü bağlar kuramamışlar, sınıfı ayağa kaldıracak bir eylem hattı örgütleyememişlerdir. Kuşkusuz bunda sınıf hareketinin boyutlarının henüz sendika bürokrasisi ve burjuvaziyle tam bir hesaplaşmayı zorunlu kılacak ölçüde gelişmemişliği belirleyicidir. Ama her şeye karşın ileri işçilerin kendi görevleri üstünde düşünürken, geçmiş kurultay deneyimlerindeki yanlışları göz önünde bulundurmaları gerekir.
İşte kurultaylar, sendika platformlarının geniş yığınlarla kucaklaşmasını sağlayacak, yanı sıra platform üzerindeki yığın denetimini güvenceleyecek üst bir örgüt biçimi olarak gündeme girmiştir. Bu, aynı zamanda sermayenin olağanüstü saldırılarına karşı, somut ihtiyaçlardan doğan olağandışı bir örgüt biçimidir. Kuşkusuz saldırıların geriletilmesi için sihirli bir anahtar değildir kurultay. Ama bizce, sınıfın hareketinin daha üst bir boyuta taşınması için atılması gereken en önemli adımların başında gelmektedir.
Teslim etmeliyiz ki, Türk-İş bürokrasisi, sınıfın, sorunlarını aşmak için doğrudan devreye girme eğilimini çok iyi sezmiştir. Fakat bu “aşağıdan” gelen eğilimi, resmi ve disipline bir “yukarıdan” kurultaylar dizisiyle bastırmak istemiştir. Türk-İş üst bürokrasisi, bununla bir yandan sınıfın bu eğilimine sahip çıkar görünmeyi, öte yandan onların kabarmış öfkelerini salon duvarları içinde yatıştırmayı hedeflemiştir. Resmi sonuç bildirgelerine doldurulan saçmalıklarla da, sınıfın öyle eylem falan istemediği karar altına alınmak istenmiştir. Buna karşı sınıf bilinçli işçiler, Türk-İş’in bu amaçla rina rağmen, adı geçen toplantıların mücadele kararları alan platformlara dönüştürülmesi doğru taktiğini benimsemişlerdir.
Kurultayların sahte bir demokrasi görüntüsüyle ama yığın tepkisinin ve inisiyatifinin kırılması, denetime alınması aracı olarak kullanılmasının örnekleri çoğaltılabilir. Bunlardan biri de son yıllarda Zonguldak’taki kurultaylardır. Maden işçilerinin bu dönemde sorunlarına sahip çıkarak yükselttikleri sese, karşı Genel Maden-İş Sendikası (GMİS) ağaları, “işçi” ya da “genişletilmiş bölge kurultaylarına başvuruyor. Kurultaylar, sözde maden işçilerinin somut sorunlarını tartışmak için düzenleniyor. Katılanların ezici çoğunluğunun işçi olmasına karşın, kürsülerde boy gösterenler maden işçilerinin sorunlarına neden olan düzen partilerinin temsilcileri, vali, belediye başkanı, sendika ağaları vb. oluyor. İşçiye konuşma fırsatı doğmuyor.
Ne var ki, işçi sınıfının kendi sorunlarını çözecek araçlar yaratmak ve çözüm yolları bulmak üzere doğrudan harekete geçmesinin ifadesi olan kurultayları ötekilerden ayıran şey, sınıfın taleplerinin, eğilim ve inisiyatifinin kurultaya tam olarak yansıyor oluşudur. Gerçek bir işçi kurultayının adına yakışır olmasının ilk koşulu da, zaten sınıfın kendini ilgilendiren bütün sorunlar hakkında eğilimini tam olarak ortaya koymasıdır. Bu bakımdan kurultaylar, bürokratizmi alt etmek için de önemli bir vesile olarak kabul edilmelidir.
Tekrarlamak zorundayız ki, kurultayı, gerçekleşme biçiminden bağımsız olarak her durumda bir olumluluk olarak göremeyiz. Doğru zamanda bir kurultayın toplanmasına girişmek önemlidir. Ama somut kararlar alacak bir çaba içinde olmak ve kararları doğru tarzda yaşama geçirmek de, bir o kadar önemlidir.
KURULTAYIN YAKALADIĞI AVANTAJLAR
İstanbul İşçi Kurultayı, geçmiş deneyleri tekrarlamayan, ama onların olumlu yönlerini geliştiren bir kurultay olmalıdır. Kurultayın başarıyla sonuçlanması için birçok koşul vardır. Kurultayın, sermaye sınıfının cepheden bir saldırıya geçtiği, özelleştirme yasasını ağzı kulaklarında meclisten geçirdiği koşullarda toplanıyor olması başlı başına bir olumluluktur. Henüz pek yeni olan çalışmaların sağladığı geniş katılım, yarattığı pratik örgütlenme, sınıfın sorunlarına karşı duyarlılığının bir ifadesi olduğu gibi, kurultayın başarıyla gerçekleşeceğinin de güvencesi sayılabilir.
Kurultay çalışmalarının olumlu halkalardan ilki, Şubeler Platformu’nun ilk kez geniş işçi yığınları ile ortak iş yapabilme olanağını yakalamasıdır. Bunun sonucu olarak tekstil, tersane, petro-kimya, hizmet, gıda, sağlık vb. işkollarındaki çoğu işçi, ilk kez bu faaliyetin içinde yer almıştır.
Kurultay, değişik sendika konfederasyonlarında örgütlenmiş işçileri bir araya getirmektedir. Sendika ağalarının diktiği rekabet ve önyargı duvarının yıkılmasının, işçilerin birleşik bir sınıf olarak sermayenin karşısına sendika farkı gözetmeksizin çıkmasının önkoşuludur bu. Kurultay çalışmasının bir diğer olumluluğu, sendikalı işçilerin yanı sıra, sınıfın azımsanmayacak bir kesimini oluşturan sendikasız işçileri de kapsıyor oluşudur.
KURULTAYA YÖNELİK BAZI YANLIŞ YAKLAŞIMLAR
Toplanacak kurultaya ilişkin sergilenen ve kurultayın sınıf hareketine kazandıracağı itilimi dumura uğratacak kimi yanlış anlayışların eleştirilmesi ve etkisiz kılınması önem kazanmaktadır.
Bu konuda sergilenen yanlış tutumlardan birincisi, İstanbul Sendika Şubeleri Platformu’na karşı takınılan, tamamen yanlış değerlendirmeler üzerinde şekillenen tutumdur. Faaliyete yeni katılan kimi kişi ve gruplar, hemen Sendika Şubeleri Platformu’nu tartışma konusu yaparak, yürütmenin yenilenmesi talebin de bulunmuşlardır. Bu tutumun, kimi çevrelerin, Platformu, “sendika bürokratlarının örgütü” olarak gören ve bu sendikacıların Türk-İş ağaları karşısında aldıkları tutumu, “küçük ağaların büyüklerle rekabeti” olarak değerlendiren yaklaşımlarının bir devamı olduğuna kuşku yoktur. 1987 yılından bugüne, sınıf hareketinin yükselmesinde önemli bir rol üstlenmiş, önemli bir deney birikimine sahip işçi temsilcilerinin edilgen bir konuma itilmesi hem kurultay çalışmalarının işçiler nezdindeki meşruiyetini zedeleyecek hem de önemli bir mücadele gücünün, sendikal imkânların heba olması sonucunu doğuracaktır. Ardından gündemi tıkayacak mahiyette bir dizi yeni tartışmaya, çekişmeye ve rekabete neden olacaktır. Bu söylenenler, platformun eleştirilemeyeceği anlamına gelmez. Kuşku yok ki, Platform bugün de aşamadığı bir dizi eksiklik taşımaktadır. Ama bu eksikliklerin giderilmesinin yolu, söz konusu sendikacıların yürütmeden çıkarılması değil, önlerine, mantıklı çözüm önerilerinin konulması ve bizzat işçilerin denetiminde yaşama geçirilmesine çalışılmasıdır. Sınıftan yana tutum alan bu insanların, sınıf üzerindeki etkileri tartışmalı “devrimci” gruplarca alaşağı edilmeye çalışılması en hafif deyimle bir çeşit komploculuktur ve eğer başarılı olursa sonuçları hiç de devrimci olmayacaktır. Eğer yürütmenin mevcut bileşimi, hareketin ihtiyaçlarına cevap veremiyorsa, bu organın yeniden şekillendirileceği yer, toplanacak olan kurultaydır.
Başka zararlı ve “dışardan” bir yaklaşım da, kitlesel bir faaliyetin kaçınamayacağı zaafları bahane ederek, kurultay karşısında dudak bükme tutumudur. Bu yaklaşım, “Ben içinde değilsem, oradan bir şey çıkmaz” şeklinde ifade edilebilir. Görünüşte “sol” ve kibirli bu yaklaşım, peşinen hareketin dışında kalmaya mahkûmdur. Böyle bir tutumun sahipleri sınıf hareketine bir şey katamaz, ama giriştikleri karalama ve baltalama faaliyeti kimi dürüst işçilerin kafasının bulanma sına yol açabilir.
Eğer sınıfın kazanımlarını kendi kazanımımız olarak kabul edersek, yapmamız gereken grup çıkarlarımızın merceğinden bakmak değil, yükselen hareketin etkin bir unsuru olmaya çalışmaktır.
İstanbul işçi Kurultayı çalışmaları, sınıf mücadelesinin bugünkü ihtiyaçları bakımından yakalanan önemli halkalardan biridir. Her tür grupçu çıkarlardan ve kariyerist tutumlardan arınarak burada yürütülecek küçük görünen faaliyetin toplamı ciddi kazanımlar sağlayabilir. Bu çalışma “işçi tarzı”yla yürütülürse, bundan başta işçi sınıfı hareketi olmak üzere, sınıf mücadelesinden yana herkes kazançlı çıkacaktır. Başta Şubeler Platformu’nda yer alan sendika yöneticileri, oluşumun yürütmesi ve bu çalışmaya destek veren sendika genel merkez yöneticileri olmak üzere her işçi ve temsilci, yeni bir coşku ve şevk ile işe koyulmanın önemini kavramalı, taşıdığı sorumluluğun bilincinde davranmalıdır. Diktatörlüğün işçi sınıfına, emekçi sınıflara ve Kürt halkına karşı cepheden ve belki de tarihindeki en kapsamlı saldırıyı sürdürdüğü ve bu saldırının geri püskürtülmesinin de ancak, sınıfın topyekûn karşı koyuşuyla mümkün olduğu, bir an olsun akıldan çıkarılmamalı, tüm enerji ve tüm davranışlar buna göre şekillenmelidir.
KURULTAY NEYİ HEDEFLEMELİDİR?
Kurultay’ın hayata geçirilmesinde önemli bir yol kat edilmiştir. Bu kurultayın, sınıf hareketine ve halk hareketine bir ivme kazandırabilmesi ve başarılarının kalıcılaştırılması için önüne somut hedefler koymalıdır.
Kurultay, aşağıdaki konularda kararlar alıp yaşama geçirmekle kendini yükümlü kılmalıdır:
* Türk-İş’in hükümetle vardığı, TİS’lerin ihlali olan son anlaşmayı dayanak edinen hükümet ve sermaye kuruluşları, ’95 sözleşmeleri için “sıfır zam” ve ücretsiz izni meşrulaştıracak önerileri dayatmaktadırlar. Kurultay, Türk-İş’in yaptığı anlaşmayı ve sermayenin dayatmalarını reddetmelidir.
* TİS’lerin çiğnenmesine izin vermeyecek bir tutum belirlenmelidir.
* İşçi kıyımları, özelleştirmeler ve işyerlerinin kapatılmasına, nedeni ne olursa olsun izin verilmeyeceği ortaya konmalıdır.
* Bütün ekonomik göstergeler yeni bir “istikrar paketi”nin gündeme getirileceğini göstermektedir ve sendika bürokrasisinin bu “istikrar paketi”ne boyun eğeceği açıktır. Ancak bu, işçi sınıfı için onur kırıcı bir durum olacaktır. Kurultay, bu oyunu bozmalıdır.
* Toplumsal yaşamın her alanında hızla yaygınlaştırman; militarist gerici, faşist propaganda ve eylemlerin püskürtülmesi için sınıfın uyarılıp seferber edilmesi için gereken kararlar alınmalıdır.
* İşçi sınıfına yönelen saldırıların kaynağında bulunan emperyalist tekellerin, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası mali kuruluşların baskı ve denetimlerine tavır almanın, işçi sınıfının uluslararası görevlerinden biri olduğu vurgulanmalıdır.
* Kurultay, sendika bürokrasisinin, ilerici sendika ve sendikacılara karşı sürdürdüğü saldırılara karşı sessiz kalmayacağını vurgulamalıdır.
* Örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Basın ve düşünce açıklama özgürlüğü sağlanmalı, Terörle Mücadele Yasası tümden iptal edilmeli, memurlara grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı, işçilere ve memurlara sınırsız bir grev hakkı tanınması için mücadele, kurultay tarafından yeniden sınıfın gündemi içine alınmalıdır.
* işten çıkarmaların, işletmelerin kapatılmasının yasaklanması için mücadele kararları alınmalıdır.
* Kürt savaşının faturasını ödemeyi reddetmek, Kürt ve Türk işçi ve emekçilerin birlikte mücadelesi için gerekli kararları almak.
* Kurultay, sağladığı bileşimi ve yarattığı organları, mücadelenin ihtiyaçlarını gözeterek, kalıcı organlara dönüştürmelidir.
* Kararlarım yüksek sesle ilan etmeli ve Türkiye çapında merkezileşmiş bir kurultayın örgütlenmesi için çağrıda bulunmalıdır.
Aralık 1994