Ülkemiz devrimci mücadelesinde öğrenci gençliğin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bu yüzden de gençlik mücadelesinin sorunları arasında en sıklıkla tartışılan konuların başında, öğrenci gençlik mücadelesi gelmektedir.
Son dönemlerin öğrenci gençlik mücadelesine göz attığımızda karşılaşacağımız ilk olgu, öğrenci gençlik mücadelesinin son birkaç yılının, bugün artık iflas etmiş bulunan küçük burjuva devrimciliğinin mücadele ve eylem anlayışının etkisi altında şekillendiğini görmek olacaktır. Komünist gençlik, bu süreçte, öğrenci gençlik mücadelesini küçük burjuva eylem ve örgütlenme anlayışından çıkarmayı (bazı olumluluklar bir yana) başaramamıştır. Yani küçük burjuva devrimciliğinin gençlik içindeki yansıyış biçimlerine karşı açık ve kesin bir tutum takınmaktan ziyade, çoğunlukla onun mücadele platformunu eleştiren, ama gerçek devrimci kitle çalışmasını da pratik olarak kavrayamayan bir eksende sıkışıp kalmıştır. Bu durum, devrimci komünist partinin ortaya koyduğu perspektifin, komünist gençlik tarafından yeterince kavranamadığının bir göstergesidir.
’85’lerde yeniden bir hareketlenmenin eşiğine gelen geniş gençlik yığınları arasında, örgütlenmeye yönelik yoğun bir eğilim ortaya çıktı. Ne var ki kısa sürede geniş gençlik kesimlerinden kopuk eylem anlayışları, bir kitle örgütünün niteliğine uygun olmayan tartışmalar, dar grupçu politikalar ve gruplar arası rekabet; gençliğin örgütlenmeye karşı, giderek daha soğuk durmasını beraberinde getirmekle sınırlı kalmadı, ileri unsurları gençlik yığınlarından koparıcı bir rol de oynadı.
Öğrenci gençlik mücadelesinin yeni yeni ortaya çıkmaya başladığı ilk günlere bakıldığında, öğrencilerin ağırlıkla; örgütlenme özgürlüğü, YÖK’ün dağıtılması, atılmaların son bulması gibi öğrencilerin bütününü hareket ettirici ortak taleplerle yola çıktığını görürüz.
Bu zeminin genişletilmesi, bir başka deyişle; öğrenci gençliğin akademik talepleriyle politik talepleri arasındaki kopmaz bağı doğru tarzda kuran bir mücadele platformunun oluşturulması, öğrenci hareketinin üzerinde yükseleceği esas zemin iken, kısa sürede “takvim devrimciliği” olarak adlandırılacak olan bir yönelime girilmesi, geniş kitlelerden kopmanın adımı oldu. Kaldı ki bu eylemlilikleri politik istemler olarak görmek de, pek olanaklı değil. Bu eylemlilikler geçmiş devrimci mirasa sahip çıksa da, doğru ve geçerli politik hedef ve talepleri bünyesinde taşımıyordu. Bu anlayışın gençlik saflarında kök salması bir kısır döngüye yol açtı. Yaşanan bu kısır döngü, önceleri yavaş yavaş sonraları ise artan bir hızla, geniş öğrenci kitleleri içinde dernekler etrafında örgütlenme ye mücadele yönelimini baltaladı.
Öğrenci gençlik mücadelesinin yakın geçmişine bakıldığında, başlangıçta en azından söylemde kitlelere yönelme, onunla birleşme biçimleri ve arayışı söz konusudur. Bu, öğrenci gençlik mücadelesi içinde yer alan birçok grup ve çevrenin gündeminde bulunmakta ve yürütülen tartışmalarda ileri sürülen tüm önermelerin kitleselleşme ve kitlelerin mücadelesini yaratmaya yönelik olduğu dile getirilmekteydi. Oysa bugün önerilen formülasyonlar, devrimci grupların, faşistlere karşı birliğini sağlamak ya da devrimci gruplar arası birlik tartışmalarının ötesine geçememektedir. Bu gruplar, geçmişte şu veya bu biçimde taşıdıkları bulanık bir kitleselleşme söylemini bile artık yitirmiş durumdadırlar.
Aynı süreç, komünist gençlik açısından sürekli daha umut verici bir gelişme seyri izledi. Genç Komünistler, her geçen gün kitlelerle daha geniş bağlar kurdular ve kitlesel mücadele konusunda daha yetkin bir konuma geldiler. Fakat komünist gençliğin, küçük burjuva devrimci grupların eylem ve mücadele anlayışı ile kendisinin izlediği çizgi arasına net bir ayrım koymakta yetersiz kalması, birçok alanda kitlelerin komünist gençlik ile küçük burjuva devrimci gruplar arasındaki farkları görmelerini engellemiştir. Küçük burjuva anlayışların sekter-grupçu tutum ve mücadele çizgilerinin yarattığı olumsuzluklar, komünist gençliğe de mal edilmiştir.
Başlangıçta ağırlıklı olarak yükseköğrenim gençliğinin mücadelesi içinde yaşanan bu sorunlar, günümüzde yine aynı küçük burjuva devrimci gruplar tarafından, liseli gençlik hareketine de taşınmaya çalışılıyor. Artık bu grupların iflas eden küçük burjuva eylem ve örgütlenme anlayışlarına karşı daha açık ve net bir tutum takınmak, komünist gençlik için kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu gibi, kitle hareketinin geliştirilmesi için de bir zorunluluktur. Yoksa böylesi bir anlayış ile öğrenci gençliğin mücadelesinin ileri çıkması olanaksızdır. Önümüzdeki dönemde, bu mücadele ve eylem anlayışı ile komünistlerin mücadele ve eylem anlayışının ayrıştığı bir süreç, hızla yaşanmalı ve bunun için ciddi bir hesaplaşma içine girilmelidir.
VAR OLAN ÖĞRENCİ ÖRGÜTLERİNİN GENEL DURUMU
Öğrenci gençlik mücadelesinin son yıllarda ortaya çıkardığı iki farklı örgüt biçiminden söz edilebilir. Bunlardan birincisi; kol, kulüp, komisyon, topluluk gibi örgütlenmelerdir. Bu örgütler ilk ortaya çıktıkları andan itibaren, birçok çelişkiyi bünyelerinde taşıyarak bugüne gelmişlerdi. Kol, kulüp gibi örgütler başlangıçta, okul idareleri tarafından da desteklendi. Okul idareleri, bu türden örgütleri sadece desteklemekle kalmadılar aynı zamanda teşvik de ettiler. Onların bu tutumlarıyla, öğrenci derneklerine yönelen öğrenciler için zararsız örgütler yaratmayı, öğrenci gençlik mücadelesinin düzene karşı çevrilen bütün yönlerini de yok etmeyi amaçladıklarına kuşku yoktur. Bununla birlikte kol ve kulüp örgütlenmelerine ilk yönelenler, derneklerden kopan öğrencilerdi. Bunlar, öğrenci gençlik mücadelesine ve örgütlerine karşı yoğun bir saldırının başlatıldığı, öğrenci gençliğin akademik-demokratik mücadelesinin büyük yaralar aldığı bir dönemde, nispeten daha rahat çalışma arayışı içinde olan ve başından beri derneklerde yaşanan darlaşma ve öğrenci kitleleri ile birleşememenin yarattığı moral bozukluğunu yaşayan öğrencilerdi.
Böyle bir ortamda şekillenen kol ve kulüplerde, derneklerin kitleselleşememesine karşı tepki gösterenler ve bu olumsuzluğu bahane ederek, tümüyle örgütlenme ve mücadele karşıtı bir tutum takınanların sayısı hiç de az değildi. Sonraki süreçte de birçok kol, kulüp, topluluk vb. oluşumlar, dernekleri ve onların çalışmalarını kötüleme adına, gençliğin devrimci mücadelesini küçümseme ve hatta reddetme tutumunu sürdürdüler.
Dernekler etrafında başlatılan akademik-demokratik mücadelenin olumsuz bir sürece girmesiyle birlikte, devrimci ve komünist gençler de belirli oranlarda kol ve kulüplerde çalışmaya başladılar. Gelişmeler, kol ve kulüplerin sayısını hızla artırırken, devrimci ve komünist öğrencilerin de yürüttükleri çalışma ve gösterdikleri çaba oranında, bu alanlardaki etkilerini de güçlendirdi. Bütün bunlar, öğrenci gençliğin yeniden geniş bir tartışma sürecine girmesi sonucunu doğurdu.
Kollarda çalışan öğrencilerin düzenlediği her etkinliğin, okul idaresi ve polis tarafından baskı altında tutulması, bu alanlarda yer alan öğrencilerin okul idaresi ve polise karşı öfkelerini körükledi. Geçtiğimiz yıl ODTÜ’deki toplulukların, rektörlüğün baskılarına karşı bir araya gelerek Öğrenci Toplulukları Konseyi’ni oluşturmaları, kol ve kulüplerin önümüzdeki dönemde nasıl bir yönelime girebilecekleri hakkında önemli ipuçları veren örneklerden birisidir.
Bu sürecin doğal bir sonucu olarak da öğrenci gençlik içerisinde bugün, adeta dipten gelen bir kaynaşma ve hareketlenme yaşanmaktadır. Bu hareketlenmenin en önemli eksiklerinden biri ise; devrimci ve komünist öğrencilerin bu kaynaşma içerisindeki etkinliklerinin oldukça sınırlı kalmasıdır. Diğer yandan da, bu öğrenci örgütlerinin bir kısmının hâlâ, daha ileri mevzilere ilerlememekte ısrar etmeleri ve öğrenci gençliğin sorunlarına karşı topyekûn bir karşı koyusu seçmek yerine, kimi çevrelerin ifade ettiği gibi “kendi yaşam alanlarında” sıkışıp kalmaları, bunun dışına çıkmamakta ısrar etmeleridir.
Küçük burjuva devrimcileri, geniş öğrenci kitlelerinden kopmanın nedenlerini, örgüt biçimleri olarak görmeye ve her zamanki gibi yeni örgüt biçimleri keşfederek bunları gündeme getirmeye devam ediyorlar. Sihirli değneğin örgüt biçimi değil, sorun çözücünün mücadele ve eylem anlayışı olduğunu göremeyenler için, anormal bir durum değildir bu. Ama hayatın ve kitle mücadelesinin, böyle anormal düşünce ve tasarımları bünyesine kabul etmemesi oldukça normaldir. Bu yüzden, onların bir süre önce kurdukları örgütler, bir süre sonra kendilerini bile örgütleyemez duruma geliyor, işlerliklerini doğal olarak yitiriyor.
Bazı üniversite ve fakültelerde devrimci öğrencilerin nispeten olumlu bir çalışma içine girmeleri, bu okullarda derneklerin geniş sayılabilecek bir kitle ile örgütlenme ve mücadeleye devam ettikleri görülüyor. Bu okullarda görülen bir diğer gerçek ise; kol ve kulüp örgütlenmelerinin ya gelişmediği ya da kol ve kulüplerin, derneklerle uyumlu bir çalışma içinde olduklarıdır. Bu da bize, kol ve kulüp örgütlenmelerinin bir yanıyla öğrenci gençliğin örgütlenme ve bir araya gelme ihtiyacından kaynaklandığını, diğer yanıyla da doğru bir hat üzerinde yüründüğü takdirde öğrencilerin dernekler ve devrimci öğrencilerle birleşmesi önünde hiçbir engelin olmadığını göstermektedir.
Öğrenci dernekleri vb. örgütlenmeler, sorunlarının çözümü olarak kitleler içinde mücadele etmeyi ve kitle mücadelesine katılmayı eksen almadıkları sürece, öğrenci gençliğin yığınsal mücadelesinin yaratılması olanaklı değildir. Sorun, gençlik içinde, gençliğin en geniş kesimini kucaklamayı hedefleyen bir çalışma yürütmekse; bunun yolu, öğrenci gençliğin en geniş kesimi içinde bıkmadan, usanmadan kitle çalışması sürdürmek ve mücadele etmektir.
KÜRT ÖĞRENCİLERİN MÜCADELESİ
Yurtsever Kürt öğrencilerinin çok önemli bir bölümü, ’80 sonrası öğrenci gençlik mücadelesine karşı neredeyse her zaman “benim sorunum ülkemde sürdürülen savaştır. Ben burada, sizin gibi basit istemlerle uğraşamam.” diye özetleyebileceğimiz bir tutum takınmışlardır. Yurtsever Kürt öğrenci gençliği bugün hâlâ, öğrenci gençliğin mücadelesinin dışında kendisini tanımlamakta ısrar etmektedir. Bu tutum, aynı biçimiyle Kürt illerindeki üniversite ve liselerde de öğrenci gençliğin mücadelesini etkilemektedir. Buralarda da okulların kendi özgül sorunları, akademik sorunlar, öğrenci olmaktan kaynaklanan sorunlar ve bu sorunların politik taleplerle birleştirilmesi göz ardı edildi. Ve “asıl sorun ulusal özgürlük için sürdürülen mücadeledir” yaklaşımı, Kürt öğrenci gençliğinin önemli bir çoğunluğunu etkileyen temel yanılgı oldu. Oysa “asıl sorun”, ulusal özgürlük olsa bile, ulusal özgürlük için mücadele, tek başına ulusal özgürlük istemek değildir. Fakat açıktır ki, Kürt gençliğinin bu taleple birlikte ileri süreceği onlarca, yüzlerce istemi vardır. Ve bu istemlerin mücadelesi terk edilemez. Ulusal özgürlük mücadelesi, sadece ulusal özgürlüğün istenmesi ve kitleler içinde, sadece ulusal özgürlük talebi için mücadele etmek olarak algılanamaz. Kürt gençliğinin bütününü ulusal özgürlük mücadelesine yakınlaştırmak; onun her sorununa sahip çıkmak, bu sorunlar için devrimci çalışma yürütmek ve bu çalışmayı ulusal özgürlük istemiyle birleştirmekle olanaklıdır. Kürt öğrenci gençler de, ülkedeki gençlik kesimlerinin çoğunluğunda olduğu gibi; YÖK’ten, paralı eğitimden, beslenme ve barınma sorunlarından, işsizlikten, geleceksizlikten şiddetle etkileniyor, bununla birlikte ulusal baskıyı yaşıyorlar. Bu sorunlar için sürdürülecek mücadele, Kürt ulusal mücadelesinin alternatifi değil; aksine, Kürt öğrenci gençliğinin ulusal mücadeleye katılımını, yönelimini güçlendirecek bir faktördür. Kürt öğrencilerinin kendi akademik sorunları ve aynı zamanda, ülkede yaşanan diğer sorunlara karşı mücadele içinde olmaları, ulusal özgürlük mücadelesini geliştirecektir. PKK’nin bu konudaki yanlış yaklaşımları, yurtsever Kürt gençlerini önemli ölçüde etkiledi. PKK’nin tutumu bir yandan ulusal mücadeleye katılmayan Kürt gençlerini kazanmanın yollarını daraltırken diğer yandan, ulusal zulüm karşısında ulusal özgürlük isteyen Kürt gençlerini de ulusal özgürlüğe ulaşma yolu olarak sadece “ulusal özgürlük” istemenin yeterli olacağı gibi yanlış bir sonuca götürdü.
Kürt öğrencilerin yoğun olduğu Dicle Üniversitesi gibi üniversitelerde bile, ulusal özgürlük mücadelesine desteğin azalmasına yol açan önemli faktörlerden biride PKK’nin izlediği bu çizginin yanlışlığıdır. Diğer şehirlerdeki yurtsever Kürt gençleri ise, kendi okullarında yaşanan hiçbir sorunu, kendi sorunları olarak görmeme sonucuna ulaştılar. Oysa her şey bir yana, Kürt gençleri de, tüm diğer gençler gibi aynı problemlerle karşı karşıyadır. Ve bu problemlerin bugünden çözülmesi için sürdürülen bir mücadele, birçok cephede düzene karşı açılmış bir mücadele demektir. Kaldı ki, Kürt gençleri için, “sadece ulusal özgürlük istemi” yeterlidir” gibi bir yaklaşım doğru olmadığı gibi; Türk gençleri açısından da, “bizim işimiz devrimdir, ulusal özgürlük bizi ilgilendirmez” gibi bir mantıkla hareket etmek de o derece yanlıştır.
Kürt gençliği, bugün kazanılabilecek tüm haklarını kazanmak için mücadele etmelidir. Bu mücadele, Kürt ulusal mücadelesini de geliştirip güçlendirecektir.
Ülkede sürdürülen yoğun ırkçı, gerici kampanyaya karşı Kürt, Türk ve diğer milliyetlerden gençliğin karşı koyusu ve mücadele örgütlemesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. İçinde bulunduğumuz yeni eğitim yılında ırkçı, faşist eğitime karşı Türk gençliği başta olmak üzere, tüm öğrenci gençlik mücadele etmelidir. Bu mücadelenin bugün ileri çıkarılması gereken en önemli talebi ise; Türk ve Kürt gençliğini yakınlaştıracak, birlikte mücadelelerini güçlendirecek olan anadilde eğitim hakkı olmalıdır. Bu hak, bu istem, gerek liseli gençliğin, gerekse üniversiteli gençliğin demokratik eğitim talebinin en önemli parçasıdır. Anadilde eğitim hakkının gasp edildiği bir ülkede, demokratik eğitimden bahsedilemez.
Bugüne kadarki süreçte, özellikle PKK’nın okullarda anadilde eğitim yerine eğitimi reddetmeye yönelmesi, Kürt gençliği içinde PKK’ya karşı güvensizliği güçlendirdiği gibi Kürt öğrenci gençliğinin yığınsal mücadelesini de baltalamıştır. Kaldı ki PKK’nın, okullara yönelik şiddet eylemleri ve geçtiğimiz yıl zorla uygulatmaya çalışılan “okul boykotu”, gençlik kitlelerinin ulusal mücadele saflarına kazanılmasını değil, ondan uzaklaşmasını hızlandırmıştır. Bütün gençler gibi, Kürt gençliği de daha iyi bir eğitim, daha iyi iş olanakları, sınavsız üniversite, parasız eğitim istiyor. Bu ve benzeri talepler için mücadele, ulusal özgürlük istemi ile karşı karşıya konulamaz. Aksine, bu taleplerle ulusal özgürlük talebi iç içe geçirilerek savunulmalıdır. Kürt gençlerin ya da gençliğin ulusal özgürlük öncesi kazanabileceği haklarını almaması, bunun mücadelesini vermemesi düşünülemez.
Demokratik eğitim için mücadelenin, Kürt gençliğini her yerde bir araya getirebileceği ve mücadelesini ilerletici bir faktör olacağı, su götürmez bir gerçektir.
LİSELİ GENÇLİĞİN MÜCADELESİ
Özellikle son bir iki yıl içinde yoğunluk kazanan demokratik lise mücadelesi, bağrında önemli çelişkiler taşıyarak gelişiyor. Çeşitli küçük burjuva devrimci örgüt ve grupların kendileri tarafından ya da bir iki devrimci grupla ittifak halinde oluşturdukları yapıları, kitle örgütü olarak görmeleri ve gençliğin ancak küçük bir kesimini temsil eden bu örgütleri, bu haliyle gençliğin yığın örgütleri olarak ilan etme yanılgısı, liseli gençliğin mücadelesine de taşınmaktadır.
Birkaç yıl önce üniversite gençliğinin yaşadığı tartışmalar ve çözümsüzlükler, şimdi de liseli gençliğin mücadelesinin önündeki en önemli tehlikelerin başında gelmektedir. Liseli gençliğin oluşturduğu ve bazı grupların merkezileştirme tartışmalarını gündeme sokmaya çalıştığı Liseli Öğrenci Birlikleri, bu halleriyle neredeyse sadece liseli gençliğin ileri kesimlerini bünyesinde toparlayabilmiş ve ancak bu kesimleri temsil etme yeteneğindedir. Hatta birçok alan için bunu bile başaramadıkları rahatlıkla söylenebilir. Buna rağmen küçük burjuva gruplar, kendilerinden menkul örgütleri, kitlelerin örgütü; kendilerinin eylemini, kitlelerin eylemi ve kendilerini kitle olarak ele almaya devam ediyorlar. LÖB’lerin bugünkü biçimi, devrimci öğrencilerin birliği ile sınırlı bir yapıya sahiptir. Ama bu örgütler, ancak yığınsal bir lise mücadelesini yaratmanın araçları olarak kendilerini ele aldıkları ve mücadelenin asıl merkezine liseli gençliğin istek ve özlemlerini koydukları takdirde bunu başarabilme yeteneğine sahip olacaklardır. Aksi halde liseli gençlik, üniversite gençliğinin bugün yaşadığı sorunları, belki de daha kötü biçimlerle yaşamak zorunda kalacaktır. Buna izin verilemez. Üniversite gençliği içinde yaşanan mücadelenin deneyimi ışığında, en geniş kitleleri içine alma yeteneğine sahip liseli gençliğin kitle örgütlerini, liseli gençliğin mücadelesi içinde şekillendirebiliriz. Liseli gençliğin bu mücadelede ihtiyaç duyduğu şey; en küçük sorunları için kararlı bir mücadele sürdürmek, bu mücadeleyi politik taleplerle doğru bir şekilde birleştirmektir. Bu mücadele içinde şekillenecek Liseli Öğrenci Birlikleri, liseli gençliğin kitle örgütleri olacaklardır. Yani mücadele içinde ortaya çıkmayan ve mücadelenin ihtiyacı olmayan sözde örgütlenme ve merkezileşme tartışmalarının, liseli gençliğin geniş kesimleri için hiçbir ilerletici yanı yoktur. Liseli gençliğin mücadelesinin yeni yeni şekillendiği şu günlerde atılacak her olumsuz adım, liseli gençliğin mücadelesinde derin yaralar açacağı gibi, her olumlu adım da aynı şekilde liseli gençliğin mücadelesi açısından büyük etkiye sahip olacaktır.
BİLİMSEL EĞİTİM İSTEMİNİN ÖNEMİ
Üniversiteler bilimsel bilginin üretildiği, bilimsel düşünme yöntemlerinin edinildiği ve bilimsel bilgiye ulaşmanın araçları olmaktan çok; var olan bilginin öğretildiği, çoğunlukla ezberletildiği ve bu bilgiyi üretim aşamasında kullanmaktan öte, bir yeteneğe sahip olmayan insanların üretildiği kurumlar haline gelmişlerdir. Üniversite kürsüleri Türk-İslam sentezinin kürsüleri; üniversitelerdeki birçok anabilim dalı ise, gerici faşist ideolojinin üretildiği odaklara dönüştürülmüştür. Üniversite öğrencilerinin bu gerici örgütlenme ve ideolojiden etkilenmediklerini düşünemeyiz. ’80 öncesi öğrenci gençlik mücadelesi içinde, nispeten gelişeni ve ileriyi temsil eden üniversitenin toplumsal atmosferinin yarattığı etki büyüktü.
Öğrenciler, bilimsel olarak bu sistemin çöktüğüne ve geleceği Marksizm Leninizm’in temsil ettiğine inandıkları için devrimci mücadele saflarında yer aldıkları gibi; aynı zamanda okullarda verilen eğitimin bilimsel bir özünün kalmadığının gösterilmesi, kavratılması ile birlikte devrimci mücadele saflarına katılırlar. Öğrenci gençlik mücadelesinde bu yüzden diyalektik materyalizmi, metafizik idealizme karşı savunmak, bunun mücadelesini vermek, vazgeçilmez öneme sahiptir. Öğrenci gençlik, üniversiteleri bilimsel bilginin kürsüleri, bilimsel eğitimin verildiği kurumlara çevirme mücadelesini kesintisiz sürdürmelidir. Bu savaş, üniversitede bilim öğrenmek isteyen yüzlerce genci, devrimci mücadele saflarına yaklaştıracaktır. Bunun için de, üniversite gençliği içinde gerçekten bilimsel çalışma yapmanın önemi küçümsenemez.
ÖĞRENCİLER DEVRİMDEN KORKMUYOR
Öğrenci gençliğin geniş kesimleri içinde çalışma kavramı, genellikle ilerici öğrencilerin devrimci, komünist kimliklerini bir yana bırakarak sürdürecekleri bir çalışma olarak algılanıyor. Örneğin; öğrenci gençlik içinde yayınlanan ve büyük çoğunluğunun yayın sürecine devrimcilerin, komünistlerin katıldıkları öğrenci gazeteleri incelendiğinde, bu organlarda devrim sosyalizme dair neredeyse hiçbir şey bulamazsınız. Bu durum genellikle, bu konularda yazılar yazıldığında, öğrencilerin geniş kesimlerinden kopulacağı sanısıyla açıklanır. Oysa öğrenci gençliğin geniş kesimlerinden devrimci öğrencileri koparan şey, öğrencilerin devrimci, komünist kimlikleri değildir. Tam tersine, bunun nedeni, devrimci çalışmanın doğru tarzda yürütülememesi, öğrencilerin günlük talepleri ile politik taleplerinin doğru bir şekilde birleştirilmemesidir. Öğrencilerin büyük çoğunluğu devrimci çalışma olarak bilinen küçük burjuva mücadele yöntemlerine tepki duyuyorlar. Kaldı ki devrimci, sosyalist kimliği bir yana bırakarak sürdürülen akademik çalışma, öğrencilerde büyük bir yanılsama yaratacaktır.
Öğrencilerin, hatta gençliğin sorunlarının kalıcı bir biçimde bu düzen içinde çözümlenemeyeceği gerçeğini bile bile, geniş gençlik kitlelerine bunun propagandasını taşımamamız, .öğrencilerin geniş kesimleri içinde sorunların bu sistem içerisinde çözüleceği inancını pekiştirebilecektir. Öğrenci gençlik içinde, daha açık bir çalışma sürdürülmesi gerekiyor. Bu çalışmada öğrencilerin en küçük sorunlarının çözümü için mücadele eden ve fakat öğrencilerin sorunlarının, bu düzen içinde çözümlenemeyeceğini bilen bir çalışma sürdürmeliyiz. Gençliğin geniş kesimleri içinde çalışma sürdürmek, devrimci ve komünist kimliğin bir tarafa bırakılması ile değil, daha başlangıçtan itibaren bu kimlikle en geniş kesimlere ulaşmanın yollarını bulmak gerekiyor. Okulunun en başarılı öğrencileri arasında yer almakla kalmayıp bütün konularda (bilimde, sanatta, politikada vb.) çoğu gerçekte cühela olan profesör etiketli kalın kafalıları dize getirmeyi çok iyi başarabilen; bir insanda, devrimci dönüşüme yönelmeyi bir tutku haline getirmeyi devrimci mücadelenin en zevkli yanlarından birisi haline getiren; ama bir yandan da büyük bir gururla sosyalist olduğunu açıklamayı, eylemiyle ve yaratıcı düşüncesiyle bir övünç haline getiren genç komüniste, kim tepki duymuştur bugüne kadar? Ama sosyalist bir öğrenci olmanın gereklerini asla yerine getiremeyen ve sırf bu yüzden sosyalist olduğunu açıklamaktan utananlara tepki duyanların sayısının, böyle davrananlarınkinden çok fazla olduğu, bilinmez bir sır değildir elbette.
NASIL BİR ÖRGÜTLENME?
Lise ve üniversitelerin, yeni öğrenim dönemine girdiği şu günlerde devrimci çevrelerin birçoğu, öğrenci gençliğin var olan durumundan çıkış için yeni(!) örgüt biçimlerini, önerilerini gündeme getirirken diğer taraftan da devrimci gruplar arası birlik, ortaklık ve bunun gençlik mücadelesi için tek çıkış olduğu tartışmaları başlatılmaktadır. Tüm bu tartışmalarda taraflar, ellerinde öğrenci gençliğe uyguladıklarında başarıya ulaşılacak ve mücadelenin tüm sorunlarını çözecek örgütlenme formülasyonları da öneriyorlar. Fakat açıklanmayan temel nokta, bugüne değin öğrenci gençlik mücadelesinde yaşanan tıkanmanın nedeninin, şu isimde ya da bu biçimde bir örgütlenme önerisi olmadığından değil, öğrenci gençlik içinde sürdürülen çalışmanın nasıl ele alındığıdır.
Gençlik mücadelesi içinde yer alan çeşitli çevrelerin doğru bir platformda bir araya gelmelerini sağlayabilecek şey, geniş öğrenci kitlesi içinde, akademik taleplerin, politik taleplerle birleştirildiği bir çalışma sürdürmektir. Bu çalışma, aynı zamanda geniş çevrelerin hem devrimci çalışmaya yakınlaşmaları hem de öğrenci gençlik mücadelesinin içinde bulunduğu durumdan kurtarılması için gereklidir.
Birlik, yani devrimci çevreler arası bir birlik, ancak böylesi bir nesnel zemine oturduğu takdirde anlamlıdır. Bunun dışında “masa başı” diyaloglarda sağlanan ya da sağlanmaya çalışılan birliğin hiçbir anlamı yoktur. Böylesi masa başı birleşme tartışmalarının, kavgayla sonuçlandığına hiç de az rastlanmamıştır. Öğrenci gençlik içerisinde sürdürülen çalışmada, en geniş kesimleri kapsayacak bir çalışma sürdürülmediği, öğrenci gençliğin en geniş kesimlerini kucaklama çalışmalarının yapılmadığı bir durumda ne devrimci grupların kendi aralarında kuracakları birliğin, ne de kitleler için kurulacak sözde yeni kitle örgütlerinin, öğrenci gençliğin geniş kesimlerini birleştirme yeteneği olacaktır. Kaldı ki, eğer, doğru bir zeminde çalışılırsa bugün öğrenci gençliğin şu veya bu biçimde var olan örgütleri içinde çalışmak, gençliğin geniş kesimlerine ulaşmak için yeterlidir. Unutulmamalıdır: Doğru düşünce gösterir, yaratıcı eylem kucaklar, kitle hareketi birleştirir. Ayrıca kitle mücadelesini yaratmanın yolunun, ilk önce bir biçimde kitle örgütü kurmak olduğu düşüncesi de doğru bir düşünce değildir. Kitle örgütleri kitleler içinde sürdürülen çalışma ve mücadelenin bir ihtiyacı olarak şekillenirler ve üzerinde durdukları alan, sürdürülen mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt verdiği ölçüde gelişirler. Kitlelerin mücadelesinin yaratılması, kitle için örgüt kurmakla olanaklı değildir.
Yeni bir mücadele dönemine girerken devrimci ve Genç Komünist öğrencilerin kavraması gereken ana halkalar, genel hatlarıyla bunlardır.
Ekim 1994