6 Mayıs Sabahından Bugüne

Deniz Gezmiş, Hüseyin han ve Yusuf Aslan, THKO’nun kurucu önderleri, 21 yıl önce 6 Mayıs sabahında asılarak katledildiler. Dönemin devrimci özelliklerini kişiliklerinde simgeleştiren devrimci demokrasinin bu üç önder savaşçısını, bir yoldaşlarının konuşmasını yayınlayarak anıyoruz- Aşağıya aldığımız konuşma, Türkiye Devrimci Komünist Partisi Merkez Komitesi temsilcisi tarafından “68’den 6 Mayıs’a 20. Yıl” etkinlikleri çerçevesinde Almanya’nın Köln kentinde 8 bin kişilik bir kitle katılımıyla 16 Mayıs 1992 tarihinde gerçekleştirilen gecede yapılmıştır.

Değerli konuklar, sevgili yoldaşlar;
TDKP-MK, partimizin önceli THKO’nun önderleri ve partimizin onur üyeleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın asılmalarının 20. yılında, “68’den 6 Mayıs’a 20. Yıl” kampanyasını başlatarak sürdüren, Türkiye’de ve yurtdışında bu geceleri düzenleyen ve katkıda bulunan proleterleri ve kültür emekçilerini, partimizin ve komünist gençliğimizin tüm örgütlerini ve güçlerini, bu geceye katılarak kampanyayı güçlendiren Türk, Kürt ve diğer milliyetlerden emekçileri, kardeş partilerin delegasyonlarını ve diğer konukları, içten devrimci duygularla selamlar.
TDKP, politik-ideolojik ve örgütsel-pratik çizgisinin oluşmaya başladığı 1970’li yılların ortalarından bu yana yürüttüğü mücadelede yüzlerce şehit verdi. Öncesi bir yana, sadece bu süreçte ezilen ve sömürülen sınıfların, egemen sınıflara, devrim cephesinin karşı devrim cephesine karşı yürüttüğü mücadelede eşsiz kahramanlık ve direniş örneklerine tanık oldu. Ancak, diktatörlüğün ve gericiliğin, sağ ve sol payandalarının tüm alçakça saldırılarına karşın, bu binlerce kayıp içinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan özel bir yere sahip oldu. Onlar, sadece yaşadıkları toplumsal süreç açısından değil, sonrasında da kalıcı-yadsınamaz izler bıraktılar. Devrimcilerin ve komünistlerin yanı sıra, işçi sınıfının ve halkın belleğine de kazındılar ve unutulmaz özel bir yer edindiler. TDKP-MK tüm örgütleri adına başta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan olmak üzere Mustafa Suphi’nin, İbrahim Kaypakkaya’nın, Mahir Çayan’ın, devrim ve sosyalizm mücadelesinin tüm ölümsüz kahramanlarının devrimci anıları önünde saygıyla eğilir.
Onlar, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, devrim ve sosyalizm mücadelesinin birer esin kaynağı ve kızıl meşaleleri olarak yaşayacaklardır.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın birer halk kahramanı haline gelmesi, devrim ve sosyalizm mücadelesinin tüm ölümsüz kahramanları içinde özel bir yere sahip olmaları, ‘68’den ‘71 hareketine kadar uzanan ve 60’Iı yılların ortalarından itibaren gelişen işçi, köylü ve gençlik hareketinin, ülkemiz tarihindeki yerinin ve bu hareket içinde onların oynadıkları rolün bir sonucudur.
Sınıflar ortaya çıktığından bu yana tüm insanlığın tarihi ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen sınıflar ve bu temel üzerinde yükselen devrimle karşı-devrim arasındaki mücadelenin tarihidir. Diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de kesintisiz süren bu mücadelenin belli dönemleri hatta anları tarihsel gelişime yön verir, tarihsel bir süreci sona erdirir ve yeni bir sürece yol açar ya da kalıcı derin izler bırakır. Özellikle bu dönemlerde ezilen ve sömürülenlerin cephesi, devrimin cephesi, saflarında yaşanan sürecin ve mücadelenin sıradan ve ortalama unsurlarının ötesinde teoride ve pratikte hareketi ileriye doğru taşıyan ve geliştiren, ürünü olduğu hareketin ortalama düzeyinin üstüne çıkan ve sürükleyen militan-önder unsurlar yetiştirir. Ve onlar mevcut toplumsal koşulların bir ürünü olan ortalama insan tipini değil, aynı zamanda geleceğin daha ileri toplumsal koşullarının ve mücadelelerinin yaratacağı insan tipinin özelliklerini taşıdıkları ve daha ileri yetenek gösterdikleri ölçüde ürünü ve bir unsuru oldukları hareketin ve sürecin simgesi haline gelirler. Tarihi-toplumsal sürecin ve hareketin bir dönemine damgasını basan, bir dönemi, bir dönemeci temsil eden tarihsel kişilikler arasındaki yerlerini alırlar. Ne kadar yaygın ve güçlü saldırı ve çarpıtma çabaları olursa olsun, onların tarihte oynadıkları rol karartılamaz ve hasıraltı edilemez.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın devrimci kişiliklerinin, düşünce ve pratiklerinin geliştiği ve şekillendiği 68 hareketi, her şeyden önce uluslararası karakter taşıyan bir harekettir. Şu ya da bu ülkede ortaya çıkan bir hareket, ileri ya da geri ülkelere özgü bir hareket değil, bütün ülkeleri kapsayan, sivri ucu ABD emperyalizmine yönelen anti-emperyalist bir harekettir. O, sadece bütün ülkeleri kapsadığı için değil, talepleri itibariyle de uluslararası bir karakter taşıyordu. Merkezinde ABD emperyalizmi olan emperyalist saldırganlığa karşı mücadele ve başta Vietnam halkı olmak üzere Asya, Afrika ve Latin Amerika halklarının anti-emperyalist demokratik ayaklanmalarını destekleme, 68 hareketinin uluslararası karakterinin bir yansımasıdır.
Uluslararası bir özellik taşıyan ve 68 hareketi olarak da nitelenen ancak ülkemizde daha uzun bir zaman dilimini kapsayan 1960’lı yılların ortalarından sonra gelişen ve 1971 hareketine kadar uzanan işçi, köylü ve gençlik hareketi, Türkiye’de birçok ülkeden farklı olarak özel bir yere sahiptir. Başta öğrenci gençlik olmak üzere, tüm ezilenlerin hareketindeki yeni bir yükseliş olmaktan da öte bir rol oynadı. Yüksek öğrenim gençliğinin akademik-demokratik talepleriyle başlayan mücadele, bir yandan anti-emperyalist demokratik bir mücadele düzeyine yükselirken, diğer yandan da başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin kitlesel olarak katıldıkları bir mücadeleye doğru genişledi. Buna aynı zamanda toplumu derinden sarsan uyanış eşlik etti. İşçi, köylü ve gençlik hareketinin karşılıklı birbirini etkilediği ve devrimci demokratik dinamiklerin geliştiği bir süreç olarak ilerledi. Doğru bir önderlik altında olmamasına, burjuva ideolojisinin egemenliği sürüyor olmasına kendiliğinden hareketin dar çerçevesini aşamamasına ve bundan kaynaklanan kaçınılmaz zaafları bağrında taşımasına karşın, anti-emperyalist devrimci-demokratik özelliği süreç içinde belirginleşen, cumhuriyet tarihinin en kitlesel ve düzen kasılı ilk işçi, köylü ve gençlik hareketidir. ‘60’lı yılların ortalarından itibaren gelişen işçi, köylü ve gençlik hareketiyle ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen sınıflar arasındaki çelişki ve mücadele, bütün yalınlığıyla açığa çıkarak, toplumsal gelişme sürecinin merkezindeki sorun haline geldi.
Başta Deniz olmak üzere; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 60iı yılların ortalarından itibaren gelişen gençlik hareketinin içinde yer aldılar. Ancak onlar bu hareketin sıradan ya da ortalama bir unsuru olarak kalmadıkları gibi kendilerini salt gençlik hareketiyle de sınırlamadılar. Onlar, gençliğin mücadelesini cepheden saldırılarla ezmek isteyen diktatörlüğe ve içten baltalayarak düzen sınırları içine hapsetmeye çalışan reformizme ve revizyonizme karşı muadele eden, gençliğin mücadelesini örgütleyen ve her alanda ilerleten önderler oldular. Özellikle Deniz, adı yüksek öğrenim gençliğinin mücadelesiyle özdeşleşen bir kitle önderi olarak, gençlik mücadelesinin tarihinde tartışılmaz bir yere sahiptir ve ülkemiz gençlik hareketinin yetiştirdiği en yetkin kitle lideridir.
‘68 gençlik hareketinin en önemli özelliklerinden biri de hiç kuşkusuz kendini salt gençliğin özgül talepleriyle sınırlamaması, işçiler ve köylüler başta olmak üzere, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin mücadelesiyle birleşmeye, ilerletmeye ve tüm olanaklarıyla desteklemeye yönelmesidir. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, içinde yer aldıkları ve birer militanı ve önderi oldukları gençlik hareketinin bu özelliğinin pratikleriyle de en ileri temsilcileri oldular. Bu, onların bu güne kadar yeterince üzerinde durulmayan, hatta hasıraltı edilmeye çalışılan özelliklerinden biridir.
1960’lı yılların ortalarından itibaren gelişen hareket, yeni bir devrimci militan tipinin yetiştiği bir süreci başlatması açısından da bir dönüm noktasıdır. Doğrudan gençliğin, işçilerin, köylülerin, aşağı sınıfların gelişen hareketinin bağrında yetişen yeni devrimci militan, mevcut düzenle bağlarını koparmayan ve düzenin sunduğu olanakları tepme cesaretini göstermeyen, bunun için de eylemini sınırlayan ve yaşam tarzını değiştirmeyen, geniş işçi ve köylü yığınlarından kopuk aydının dar dünyası ve ilişkilerini aşamayan, egemen Kemalist-darbeci ya da salon-sosyalisti eski üst tabaka “devrimcisi” tipinden farklıdır. İnandığı davaya tutkulu bir bağlılık, bunun için her türlü fedakârlığı göze alma, bütün ilişkilerini, yaşam tarzını ve alışkanlıklarını mücadelenin gereklerine göre düzenleme, bütün yeteneklerini ve olanaklarını, her şeyini tüm ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşu davasına adama ve onlarla birleşmeye çalışma, oluşmakta olan bu yeni devrimci militan tipinin özelliğidir. Bu özellikler; ‘71 hareketiyle birlikte kristalize olacak ve eski legalist uzlaşmacı üst tabaka devrimcisi tipinden bütünüyle farklı yeni bir devrimci militan tipinin şekillenmesine doğru ilerleyişle sonuçlanacaktır. Böylesine yetkin unsurlara sahip olmadıkça, tarihsel olarak ne kadar haklı olursa olsun hiçbir sınıf, ne kadar yüce amaçlara sahip olursa olsun hiçbir dava zafere ulaşamaz.
‘71 hareketi, özellikle de THKO, gençlik hareketinin en militan, tüm ezilen ve sömürülen sınıfların kurtuluşu davasına en bağlı ve en kararlı unsurlarının hareketidir. Merkezine emperyalist egemenliği ve mevcut düzeni yıkmayı almasına karşın, sınıfsız sömürüşüz bir dünya kurma, tüm ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşunu gerçekleştirme, bu kuşağın istemleri arasında yer alıyordu. O, diktatörlüğün yoğunlaşan saldırıları ve revizyonizmin-reformizmin baltalayıcı çabaları karşısında zaafları bütün yalınlığıyla ortaya çıkan kendiliğinden hareketin açmazlarını aşma çabasının, hareketi doğru bir önderliğe kavuşturma ve ilerletmenin, bunun için gelişen hareketin en bilinçli, en fedakâr, en kararlı unsurlarını Marksist-Leninist teoriyle donanmış bir genelkurmay olarak örgütleme yönelişinin bir sonucudur. Ancak, deneyim eksikliği, gerekli teorik-pratik-örgütsel miras ve birikim yoksunluğu, en önemlisi de modern revizyonist ihanetin yol açtığı kargaşa ve tahribat, 60’lı yılların ortalarından itibaren gelişen kitle hareketinin bağrında yetişen genç devrimcilerin, bu çaba ve yönelişlerini sınırlıyor, bilimsel bir bakış açısıyla devrimci teoriyi kavrayıp dünyayı yorumlamak ve değiştirmek için kullanmalarını engelliyordu. Tüm yanılgılarına, en önemlisi de, Marksist-Leninist teorinin kavranışına ve uygulanmasına ilişkin yanılgılarına, eksikliklerine ve hatalarına karşın, yeni bir toplumun kurucusu proletaryanın ideolojisine ve yegane eylem kılavuzuna, devrim ve sosyalizm davasına tutkulu bağlılık ve kendini adama, zafere olan kesin inanç, onları karakterize eden özellikler arasında yer almaktadır. Bu özellikler, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın yaşamlarının son anlarında; asılırken, haykırdıkları sloganlarda ve geliştirdikleri tutumda bir kez daha bütün yalınlığıyla görülecektir.
Oluşmakta ve giderek kristalime olmakta olan bu yeni devrimci militan tipi, eski üst tabaka devrimciliğinin kalıntılarını taşımakla birlikte, toplumun en devrimci sınıfı olan işçi sınıfının öncü komünist savaşçısının özelliklerini taşıyan öncülüdür. Tarihsel olarak üst tabakaların hareketinden aşağı sınıfların bağımsız hareketine doğru ilerleyiş, aynı zamanda üst tabaka devrimciliğinden ancak proletaryanın öncü savaşçısı olabilecek yeni militan tipine doğru ilerlemeye de denk düşüyordu. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan bu geçiş sürecinin en gelişmiş, dolayısıyla da en ileri militan-önder tipini oluşturdukları için hem bu dönemin simgesi hem de en son halkası oldular. En ileri ve son halkası oldukları içindir ki, 68 ve 71 hareketinin platformunda kalınarak tarihin ileriye doğru dönen çarkına uygun bir ilerleyişi sürdürmenin olanakları genişletilemez ve sıçramakla olanaklı hale gelebilirdi. Bu günümüzde kanıtlanması gereken bir öngörü değil, yaşanan süreç tarafından pratikte kanıtlanmış ve her gün kanıtlanmakta olan bir gerçektir. ‘71’in ihtilalci kuşağının platformunda kalarak 71 ihtilalciliğini ilerletme çabaları, tarihsel olarak bu hareketin oynadığı devrimci ve ilerletici rolü oynamadığı gibi, devrimci enerji ve birikimin harcanmasına yol açmakta ve yer yer küçük burjuva yozlaşmanın girdabına düşmekten ya da reformist bir platforma kaymaktan kurtulamamaktadır.
Yeni bir platforma, proletaryanın devrimci mücadelesi platformuna, proleter devrimi zeminine sıçramadıkça 68-71 harekeli sürecinde oluşmakta olan yeni devrimci militan tipi, eski üst tabaka devrimciliğinin ideolojik, politik ve pratik-örgütsel tüm kalıntılarından arınamaz ve kendini karakterize eden ilerici devrimci özelliklerini geliştiremezdi. Proletaryanın öncü savaşçısı olacak, yeni komünist-devrimci militan tipi de 68 ve 71 kuşağının yadsıdığı ancak tam arınamadığı üst tabaka devrimciliğinin tüm özelliklerinden arındığı ve onların kişiliklerinde simgeleşen yeni militan tipinin en olumlu ve devrimci özelliklerini geliştirerek taşıdığı ölçüde oluşabilirdi. Bu nedenle devrimci proletarya ‘68 ve ‘71 hareketinin doğal mirasçısı iken, bu dönemin kuşağı proletaryaya bağlandığı, onun yegâne eylem kılavuzu Marksist-Leninist teoriyi kavrama ve uygulama da yetkinleştiği ölçüde başlattığı süreci ilerletmenin, ideallerini ve amaçlarını gerçekleştirmenin, idealleri ve amaçlarıyla çelişen ideolojik, politik, pratik-örgütsel yanılgılarından arınmanın olanaklarına kavuşabilirdi. Onları karakterize eden ve önceki kuşaklardan ayırt eden özellikleri ancak Marksizm-Leninizm’in bilimsel kavranışı ve işçi hareketiyle birleşme temelinde serpilip gelişme olanağı bulabilirdi.
En gelişmiş ve olgunlaşmış ifadesini Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın kişiliklerinde bulan 71 devrimci kuşağının devrimci özelliklerinin, başta ileri işçiler olmak üzere, işçi ve emekçi hareketine mal edilmesi dün olduğu gibi bugün de önem taşımaktadır. Çünkü emperyalizm ve dünya gericiliği; revizyonizmin ve oportünizmin tam desteğinde, bütün ülkelerde devrim ve sosyalizm mücadelesine vurduğu geçici darbeler ve kazandığı zaferlerden hareketle, tüm olanaklarını da kullanarak emperyalist kapitalist köleliği yıkmaya ve baskının, sömürünün ve toplumsal eşitsizliklerin yok edildiği yeni bir dünya kurmaya yönelmenin umutsuz bir çaba olduğu fikrini yaygınlaştırmaya çalışıyor. Mevcut kölelik şartlarında bireysel kurtuluş peşinde koşma tek gerçekleşebilir çözüm yolu olarak sunuluyor,
Dünya proletaryası ve ezilen halkların devrimci hareketinin, revizyonist karşıdevrimin Arnavutluk dışındaki sosyalist ülkelerde 1950’li yılların ikinci yarısında zafere ulaşmasıyla birlikte girdiği yenilgi sürecinin, tahrip edici sonuçlarının bütün yalınlığıyla ortaya çıktığı, sadece kitlelerin geri kesimleri arasında değil ileri kesimleri arasında da sosyalizme ilişkin tereddütlerin, umutsuzluğun geliştiği ve kendi gücüne güvenin sarsıldığı, emperyalist-burjuva sözde liberal ideolojinin çağımızda en güçlü ve yaygın dönemini yaşadığı; buna karşılık emperyalist-kapitalist sistemin, genel bunalımının yeni bir aşamasına doğru hızla yol aldığı bir süreçten geçiyoruz. Emperyalizm ve dünya gericiliği, dünya proletaryası ve ezilen halkların devrimci hareketine vurduğu ağır darbeleri, kesin zafer olarak ilan ettiği geçici zaferlerini kutlayamadan, giderek derinleşen açmazların girdabına sürüklenmektedir.
Dünyanın bu gün girmekte olduğu süreç; proletarya ile burjuvazi, emperyalistlerle ezilen halklar ve emperyalistler arasındaki çelişkilerin giderek keskinleştiği, yeni bir devrimler, altüst oluşlar ve savaşlar dönemidir. Bu dönem, dünya devriminin, onun iki bileşeni dünya proletaryasının ve ezilen halkların devrimci hareketinin yeni bir atılımı için, yeni bir aşamaya sıçraması için koşulların olgunlaştığı bir dönem olacaktır.
Emperyalist kapitalist sistemin genel bunalımının yeni bir aşamasına doğru hızla yol aldığı bu sürece; Türkiye, emperyalizmin en zayıf halkalarından biri olarak giriyor. Bu sürece, emperyalizmin en zayıf halkalarından biri olarak girmek, Türk ve Kürt ulusundan işçilerin ve emekçilerin, komünistlerin ve devrimcilerin tarihsel olarak üstlendikleri görev ve sorumlulukları azaltmıyor. Aksine onların yenilgi döneminin ruh hali ve karamsarlığı bir yana, kalıntılarından hızla kurtulmalarını, dünden yüz kat, bin kat daha ileri bir yetenek, fedakârlık ve kahramanlık göstermelerini gerektirmektedir.
Koşullar ne kadar olgunlaşırsa olgunlaşsın, devrim ve sosyalizmin zaferi, proletaryanın ve halkların kurtuluşu kendiliğinden, hiçbir direnme olmaksızın gerçekleşmeyecektir. Emperyalizm ve dünya gericiliği baskı, sömürü ve kölelik düzenlerini sürdürmek için sonuna kadar tüm güçleri ve olanaklarıyla direneceklerdir. Ancak onların hiçbir çabası ve direnişi, tarihin ileriye doğru dönen çarkını durdurmaya yetmeyecektir. Onların hiçbir çabası ve saldırısı, dünya devriminin zaferini engellemeyecektir.
Emperyalizmin ve diktatörlüğün bugüne kadar olan tüm saldırıları bizi yıldıramadığı gibi, proletaryanın ve halkların devrimci mücadelesinin aldığı geçici yenilgi, sosyalizmin zaferine olan kesin inancımızı sarsmadığı gibi; bundan sonraki saldırıları ve çabaları da, bizi, TDKP’yi, onun militanlarını ve gençliğini yıldıramayacaktır. Deniz Gezmiş’in son nefesini vermeden önce haykırdığı slogan; emperyalizmin ve kapitalizmin ölümü, tarihin çöplüğüne gömülmesi gerçekleşecektir. Hiçbir çaba, hiçbir güç bunu engelleyemeyecektir.
—Kahrolsun Emperyalizm ve Kapitalizm!
—Yaşasın Devrim, Yaşasın Sosyalizm!
—Yaşasın Dünya Devrimi!
—Yaşasın Marksizm-Leninizm!..

Mayıs 1993

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑