Özal’ın Ölüsü, Dirisi

Dirisi, gündem belirleyen ve yönlendiren bir faktördü; ölüsü bundan sonraki bütün burjuva devlet ve hükümet pratiklerine gölgesini düşürecek kadar etkili kalmaya devam edecek. Türkiye, Özal’dan ölüm aracılığıyla değil, ancak onun en cisimlenmiş halini temsil ettiği burjuvaziden kurtularak kurtulabilecek.

Siyasal ortamın önemli gelişmelere doğru-eğilim kazandığı bir zamanda, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak değil, bütün belirleyici politik kararların başlıca patronu olarak da önemli yer tutan Turgut Özal bir kalp krizi sonucu ölüverdi.
Ölüm, iki temel sebepten ötürü, geçmişin silinmesine yol açıyor. Birincisi, ölenin arkasından kötü konuşulmayacağına inanan gelenekler içinde ve genellikle halk sözünde söylendiği gibi, ölen körlerin badem gözlü, kellerin de sırma saçlı olarak hatırlanmasından dolayı, propagandacılar, her “devlet büyüğünün” ya da “basın kahramanının” ardından yeni ve güncel ihtiyaçlara göre yürütülecek propagandaya parlak bir malzeme bulabiliyorlar. Ölü, değişik ve karşıt menfaat şebekelerinin birbirlerine karşı savaşlarında salladıkları bir bayrak haline geliyor ve herkes ölenin asıl kendi büyükleri, kendi ataları olduğu reklâmına hız veriyor. Halk yığınlarının, ölümle birlikte Ölen kişi hakkında daha dün söylenenlerin hepsini unutacağı varsayılıyor ve bu genellikle, gelenekler ve inançlar dolayısıyla doğru çıkıyor. Diğer yandan, ölen kişi, Turgut Özal gibi, gerçekten önemli bir “devlet adamı” ise, onun sözcülüğünü ya da teknisyenliğini yaptığı sürekli ve stratejik programların aksamadan ve değişmeden süreceğine güven verilmek isteniyor.
Özal’ın ölümünde, her iki propaganda biçimi de bol miktarda kullanıldı. Cenaze süreci ve bu arada basına yansıyan propaganda ve reklâm, salvosunda, banka, sanayi ve ticaret çevrelerinin değişik fraksiyonları kadar, burjuva siyasetin fraksiyonları arasında da görülmemiş bir “Özalcılık” yansı gözlendi. Onu en çok seven, onun en çok çocuğu olan kimdi? Bütün bu gösterişli gözyaşı selinin altında, geleceğe yönelik hesaplaşmaların, kredi, faiz anlaşmalarının, yatırım dolaplarının, taahhüt ve ticaret dalaverelerinin sırıttığı açıkça görülebiliyordu.
Siyaset sahnesinde ise, Özal’ın ölümüyle birlikte ansızın gündeme gelen “erken seçim” olasılığı, Özal’ın ölümüyle yaratılan keder ve acıyı oya çevirme telaşına yol açtı. Demirel, Özal’ın kırk yıllık arkadaşıydı, ustasıydı, ağabeyiydi vs. Dişe diş dövüştüğü Mesut Yılmaz ise, Özal’ı, “manevi önder” ilan etti. O en büyük öğretmendi, daima yaşatacaklardı vs.
Basın, her iki propaganda savaşının başlıca aktörü olarak, her şeyden önce temel motifin kamuoyunda güçlendirilmesi görevini üstlendi. Özal, bir kahraman, yere göğe sığmaz bir dahi, hatta “en büyük devrimci” ilan edildi.
Özal motifi, iç politikada olduğu kadar, dış politikada ve uluslararası ilişkiler alanında da önemle vurgulandı. Doğrusu, bu alanda, Özal, kendisinden önceki burjuva siyasetçilerin tümünün yaptığından daha fazla iş yapma fırsatını bulmuştu. Bu yüzden, bu dalda Özal hakkında yapılabilecek propaganda için hiç malzeme sıkıntısı çekilmedi. Özal’ın özellikle dışişleri alanındaki görüş ve eylemlerinin “devam ettirilmesi çok gereklidir” biçimindeki propagandaya olağanüstü bir ağırlık verildi.
Bunun nedeni üzerinde durmakta yarar var:
Türkiye’de ve sön yıllarda sınırları oldukça genişleyen “bölge”de, köklü gelişmelerin ve değişikliklerin bütün emperyalist planlarında Özal, ağırlıklı bir yer tutuyordu ve şimdi onun yokluğu, gerçekten pek çok taşın yerinin değiştirilmesine, hesapların kişisel özelliklere bağlı bölümlerinin yeniden düzenlenmesine neden olacaktır. Emperyalizm, Turgut Özal’ın şahsında, en etkili işbirlikçilerinden birisini kaybetmiştir. Turgut Özal, kendisinden önceki yöneticilerden farklı olarak, emperyalizmin emirlerini bekleyen sıradan bir uygulayıcı değildi. Turgut Özal, aktüel konulara ilişkin emperyalist hesapları ve ihtiyaçları kestirmesini bilen ve dolaysız talep gelmeden bu hesaplar ve ihtiyaçlar doğrultusunda karar alıp uygulayan bir işbirlikçiydi. Körfez Savaşı sırasında, Irak-Yumurtalık boru hattının kesilmesi kararı, bu türden bir karardı ve uzun yıllar sonra bile, emperyalist şefler tarafından takdirle anılmaya devam eden bir “inisiyatif gösterisi olmuştu.
Basit işbirlikçi, örgütleyicilik ve teorik faaliyette de şefin emirlerini bekler. Özal, bu iki alanda da, patronlarının menfaatlerini çok yakından bilen, gene inisiyatif sahibi, “dirayetli” bir “lider” olarak tanınıyordu. Amerikan emperyalizminin çıkarları doğrultusunda uluslararası örgütçülük işlevini başarıyla sürdürüyordu. Ortadoğu, Balkanlar ve Orta Asya’da, ABD’nin kısa ve uzun vadeli çıkarlarının “Türk ve Müslüman” bir devlet adamı eliyle çözülmesinin yaratacağı bütün avantajları kullanmasını biliyor, bu yönde, ABD’nin öngörmediği kadar ileri gitmesini beceriyordu.
Bu misyonu yüklenecek yeni bir “Türk ve Müslüman” devlet adamı bulmak o kadar kolay değil. Cumhurbaşkanlığı’nın en güçlü adayı olan Süleyman Demirel, gerek ABD, gerekse MGK karşısında, bu kurumların çıkarlarını gözeterek ve onlardan önce davranarak inisiyatif kullanacak türden bir politikacı değildir. Bu yüzden, süre-giden propagandanın başlıca amaçlarından birisi, Özal pratikçiliğinin ve pragmatizminin, geri dönülemez ve vazgeçilemez olduğunu kanıtlamak amacına yöneliktir. Burjuvazi, Özal’ın ölümünün, bu uygulama esnekliğinin de ölümü olmaması için çaba harcıyor.
Dirisi, gündem belirleyen ve yönlendiren bir faktördü; ölüsü bundan sonraki bütün burjuva devlet ve hükümet pratiklerine gölgesini düşürecek kadar etkili kalmaya devam edecek. Türkiye, Özal’dan ölüm aracılığıyla değil, ancak onun en cisimlenmiş halini temsil ettiği burjuvaziden kurtularak kurtulabilecek.

Mayıs 1993

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑