İnsan ya da toplumla ilgili herhangi bir konuda kaynak kullanma sorunu gündeme geldiğinde ya da kaynakların farklı toplumsal kesimlerin ihtiyacına göre adilce bölüşülmesi talep edildiğinde, kaynakların denetimini elinde tutanlar, her fırsatta kapitalist iktisadın temel sloganı olan “ihtiyaçlar sonsuz, kaynaklar sınırlı” sözünü gündeme getirir. Bu önemli sözün, hep halkla ilgili konularda, emekçilerin sorunları gündeme geldiğinde dillendirilmesi dikkat çekicidir.
Türkiye’de vergilerin büyük bölümü halktan, emekçilerden toplanırken, çok azı onlara hizmet olarak geri dönmektedir. Bütçe kaynakları patronlara, rantiyeye, yandaşlara oluk oluk aktarılırken; eğitim, sağlık gibi tüm toplum kesimlerini yakından ilgilendiren konulara daha fazla kaynak ayrılmasına, kamu harcamalarının arttırılmasına sıra gelince, birden bire bütün kaynaklar buharlaşmakta, iktidar temsilcileri hep bir ağızdan “bütçe kaynakları sınırlı” ya da “mali disipline uymak zorundayız” gibi bilinen açıklamalar yapmaktadır.
Türkiye’de 1980 sonrası oluşturulan merkezi bütçelerin piyasa mekanizması ile hızlı bir bütünleşme içine girmesi, kamu kaynaklarının, tamamına yakını halka yönelik olan kamu hizmetleri dışındaki alanlara aktarılarak, kamu hizmetlerinin alanının piyasa ilişkileri içine çekilmesi sonucunu doğurmuştur. 2001 Krizi sonrası oluşan siyasal kaos ortamı üzerinden iktidara gelen AKP, 12 yıl boyunca, önceki iktidarların uygulamalarını aşan derecede sermaye dostu olduğunu her fırsatta göstermiş, kamu kaynakları “teşvik paketleri” üzerinden patronlara aktarılırken, geniş halk kesimleri işsizlik ve yoksulluğa mahkum edilmiştir.
BÜTÇE NEDİR?
Bütçeler, bir ülke ekonomisinin yönetimini ve denetimini elinde bulunduran siyasi iktidarın belirli bir bütçe dönemi içinde bütçe gelirlerinin kimlerden nasıl toplanacağını, kimlerin ne kadar pay alacağının önceden belirlendiği, iktidarın sınıfsal tercihlerini somut olarak yansıtan ekonomik ve siyasal metinler olarak bilinmektedir.
1980 sonrası oluşturulan merkezi bütçelerin tamamının ortak özelliği, önemli çoğunluğu halktan toplanan bütçe gelirlerinin büyük bölümünün, halkın ihtiyacından çok, sermayenin, aralarında silah ve ilaç tekellerinin de yer aldığı yerli ve yabancı sermayeye aktarılması, bu durumun her yıl yapılan bütçe kanunlarında somut olarak görülmesidir. Bütçe kanunlarında sadece rakamlar değişmektedir, ama bütçe üzerinden benimsenen bölüşüm politikaları 24 Ocak 1980 Kararları’ndan bu yana esaslı bir değişiklik yaşamamıştır.
Bütçe gelirleri içinde önemli bir yer tutan doğrudan ve dolaylı vergilerin asıl kaynağı olan ücretli emekçilerin bütçeden en az pay alan kesimler içinde yer alması dikkat çekicidir. Sırf bu durum bile, bütçe kaynakları üzerinde başından sonuna kadar tek söz sahibi olan siyasi iktidarın, hangi sınıfın çıkarlarına uygun hareket ettiğini göstermektedir.
2015 MERKEZİ BÜTÇE TASARISININ GENEL GÖRÜNÜMÜ
2015 yılı bütçe tasarısı, hükümetin öngördüğü Orta Vadeli Program’ın (2015-2017) hedefleri ve öncelikleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Bütçe tasarısı detaylı bir şekilde incelenip geçmiş yıllara ait değerlerle karşılaştırıldığında, kapitalist devletin kendi doğasına uygun olarak kaynakların bölüşümünde emekçilerden çok, sermayenin, patronların çıkarlarını gözettiği açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
2015 Merkezi Bütçesi 473 milyar TL olarak belirlenirken, Orta Vadeli Program’da milli gelirin 1 trilyon 945 milyar TL (850 milyar dolar) olacağı açıklanmıştır. 2015 Merkezi Bütçe Tasarısı, tıpkı geçmiş yıllardaki bütçeler gibi, başta eğitim ve sağlık olmak üzere, kamu hizmetleri alanında yaşanan ticarileşme ve piyasalaştırma uygulamalarına paralel bir mantık ile hazırlanmıştır.
2015 Bütçesi’ne genel olarak bakıldığında, geniş toplum kesimlerini doğrudan ilgilendiren alanlarda açık ve gizli zamların, dolaylı vergi (KDV ve ÖTV) artışlarının, harç ve cezaların otomatiğe bağlandığı, askeri ve güvenlik harcamalarının belirgin bir şekilde arttığı, asgari ücretlilerin, işçilerin ve kamu emekçilerinin en temel ekonomik, sosyal haklarının ve insanca yaşam taleplerinin göz ardı edildiği bir bütçe olarak dikkat çekmektedir.
2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE GİDERLERİ
2015 Bütçe Giderleri Gider Miktarı Bütçeye Oranı
Personel giderleri 119.170 % 25
Cari Transferler 176.425 % 37
Faiz Giderleri 54.000 % 12
Mal ve Hizmet Alım Giderleri 41.153 % 9
Sosyal Güvenlik Giderleri 20.325 % 4
Borç Verme 10.545 %2
Sermaye Transferleri 6.798 %1
Yedek Ödenekler 3.573 % 1
Diğer Giderler 44.524 % 9
2015 Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı’nda toplam kamu personel harcamaları (Personel giderleri + Sosyal güvenlik devlet primi giderleri) bütçenin yüzde 29’una denk gelmektedir. Türkiye’de kamu personel harcamaları uzun süredir benimsenen politikalar nedeniyle istikrarlı bir şekilde azaltılmıştır. 12 yıl önce ortalama yüzde 38 civarında olan kamu personel harcamalarının yüzde 30’un altına düşürülmüş olması, iktidar temsilcilerinin dilinden düşürmediği “mali disiplin” söyleminin, emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının ağırlaşmasına bağlı olduğunu göstermektedir.
Hükümet ile Memur Sen arasında geçtiğimiz yıl imzalanan “toplusözleşme” nedeniyle 2014 yılında 2,5 kamu emekçisi enflasyon farkı alamayacaktır. Kamu emekçilerinin yılın ikinci yarısındaki gelirlerini belirgin bir şekilde azaltan artan oranlı vergi dilimi uygulamasının sürmesi ve 2015 yılında tüm kamu emekçilerine yüzde 3 + 3 zam yapılacak olması ekonomik sorunları ağırlaştırmıştır. “Eşit işe eşit ücret” aldatmacası olan 666 sayılı KHK ile fazla mesailerin ve ek ödemelerin kaldırılması kamu emekçilerinin yaşadığı sefaleti ve yoksulluğu arttırırken, kamu personeline yönelik harcamalarının bütçe gelirlerine göre çok daha düşük oranlarda belirlenmesine neden olmuştur.
2015 bütçe tasarısında yer alan bütçe ödenekleri içinde en fazla pay 127 milyar 254 milyon TL ile Maliye Bakanlığı’na ayrılırken, Hazine Müsteşarlığı bütçesi olarak, 54 milyarı faiz ödemeleri olmak üzere, 68 milyar 399 milyon TL ayrılmıştır. Çalışma yaşamının sorunları ve iş cinayetleri ile uzun süredir gündemde olan Çalışma Bakanlığı bütçesinin 32,7 milyar TL’den 30,6 milyar TL’ye düşürülmesi, 2015 yılında yeni iş cinayetlerine ve sendikal hak ihlallerine resmen davetiye çıkarmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı 5 milyar 743 milyon TL’lik bütçesiyle her yıl olduğu gibi bu yıl da çok sayıda bakanlığı geride bırakmıştır.
2015 BÜYÜME VE ENFLASYON HEDEFLERİ HAYAL
Türkiye, 12 yıllık AKP iktidarı döneminde büyük ölçüde dış kaynak girişine, başka bir ifade ile “sıcak paraya” bağımlı, cari açığın (ihracat ithalat farkının) finansmanına ve faiz dışı fazlanın (bütçeden yapılan harcamalardan faiz ödemeleri yok sayıldığında ortaya çıkan gelir gider farkı) artışına dayalı bir büyüme stratejisi izlemiştir. Bu süreçte hedef olarak belirlediği hiçbir oranı tutturamadığı gibi, gerçekleşmeler tahminlerden çok farklı olmuştur.
Hükümetin 2015 yılı için büyüme hedefinin yüzde 4, enflasyon hedefinin yüzde 6,3 olarak tahmin edilmesi gerçeklikten son derece uzaktır. Türkiye’nin mevcut ekonomik performansı ve dünya ekonomisindeki durgunluk belirtileri, 2014 dahil, önümüzdeki birkaç yıl içinde hedeflenen rakamların altında, düşük büyüme oranlarıyla karşı karşıya kalmasının kaçınılmaz olduğunu göstermektedir.
2015’te hedeflenen enflasyonun yüzde 6,3 olarak belirlenmiş olması, özellikle son yıllarda gerçekleşen enflasyon oranlarının hedeflerin çok üzerinde çıkmasından hareketle, hiç gerçekçi değildir. 2015 enflasyonun düşük açıklanmasının asıl nedeni ise, gerek özel sektörde, gerekse kamuda ücret artış oranları üzerinde fiili baskı yaratarak, maaş ve ücret artışlarını düşük tutmak, bu şekilde enflasyonu kontrol altına almak adına işçi ve emekçileri yine sefalet zamlarına mahkum etmektir.
BÜTÇENİN YÜKÜ YİNE EMEKÇİNİN SIRTINDA
2015 Bütçe Tasarısı’nda, AKP hükümetinin yıllardır izlediği ve emekçileri sürekli ezen geleneksel vergi rejimi değişmemiştir. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2015 yılında “vergi artışı yok” açıklaması yapmasına rağmen, 2015 yılında vergi gelirlerinde yüzde 11’e yakın bir artış olması kaçınılmazdır. Tapu harçları ve trafik cezalarındaki artış yüzde 13, toplamda ise bütçe gelirlerinin yüzde 12’nin üzerinde arttırılması öngörülmüştür. Türkiye’de vergi gelirlerinin önemli bir bölümünün toplam istihdamın üçte ikisini (yüzde 65) oluşturan ücretli emekçilerden karşılandığı dikkate alındığında, bütçenin asıl yükünü yine emekçilerin çekeceği anlaşılmaktadır.
2015 Gelirleri (mil. TL) 2014 2015 Artış
Vergi Gelirleri 385.549 427.048 % 10.8
Gelir Vergisi 77.289 85.038 % 10
Kurumlar Vergisi 30.087 34.758 % 12,5
Özel Tük. Ver. (ÖTV) 89.203 94.431 % 5,9
Dahilde alınan KDV 66.557 75.017 % 12,7
İthalde alınan KDV 65.564 75.103 % 14,5
Motorlu Taşıt Ver. 7.676 8.841 % 15,2
Damga Vergisi 10.466 11.571 % 10,6
Harçlar 14.090 15.955 % 13.2
Para cezaları 7.930 8.960 % 13
2015 bütçe tasarısında vergi gelirleri içinde ilk üç sırayı dahilde ve ithalde alınan KDV (150 milyar TL), Özel Tüketim Vergisi (94,4 milyar TL) ve Gelir Vergisi (85 milyar TL) oluşturmaktadır. Vergi geliri hedefleri ile gerçekleşme açısından tabloda görülmeyen önemli bir ayrıntı bulunmaktadır. 2014 bütçe gerçekleşmelerinde ilk 8 aylık verilerde, kurumlar vergisi tahsilatında hedeflenen rakamın yüzde 17,5 altında gerçekleşme yaşanmıştır. 2014 bütçesinde gelir vergisi hedefi 71 milyar TL olarak belirlenmesine rağmen hedeflen rakamdan 6 milyar TL fazla gelir vergisi tahsilatı yapılmış olması dikkat çekicidir. Bir diğer dikkat çekici özellik, 2014’te 1,9 milyar TL olarak belirlenen trafik cezalarının, 2015’te yüzde 68 artışla 2,8 milyar TL olarak hedeflenmiş olmasıdır.
Büyük bölümünü işçi ve emekçilerin ödediği gelir vergisinin 77 milyar TL’den 85 milyar TL’ye yükseltilmesi, vergi yükünün 2015 yılında da emekçilerin sırtına yıkılacağını göstermektedir. Özellikle artan oranlı vergi dilimi uygulaması nedeniyle ücretlilerin gelirleri fiilen erimekte, özellikle kamu emekçilerine verilen maaş zammı “vergi dilimi” uygulaması ile fazlasıyla geri alınmaktadır. Bu durumun en somut sonucu kamu emekçilerinin satın alma gücünde yaşanan gerilemedir.
Halkın geniş bir kesimi sürekli artan vergiler ve peş peşe gelen zamlar altında ezilirken, patronlara çeşitli teşvikler üzerinden yapılan kaynak transferleri, vergi afları ve indirimleri, faiz ödemelerinde sağlanan çeşitli avantajlar, özellikle iktidara yakın holdinglerin vergi borçlarının büyük bölümünün silinmesi gibi uygulamaların 2015’te de süreceğini söylemek mümkündür.
Türkiye’de ekonominin bir süredir durgunluğa girmesi ile birlikte büyüme oranları hedeflerin altında gerçekleşmeye başlamıştır. Büyümenin azalması en temel ekonomik denge ve hedeflerin bozulması anlamına gelirken, işsizliğin belirgin bir şekilde artmasını beraberinde getirmekte, gelir dağılımını zenginler lehine ve yoksullar aleyhine bozulmasına neden olmaktadır. Nitekim 2014 yılı Küresel Refah Raporu’na göre, Türkiye’de 2000 yılında refahın yüzde 67’sini elinde bulunduran en zengin yüzde 10’luk kesimin payı, 2014’te yüzde 78’e yükselmiştir. Tek başına bu veri bile, Türkiye’de uygulanan ekonomik politikaların hangi sınıfın ihtiyaçlarına göre hayata geçirildiğini görmek açısından yeterlidir.
EĞİTİM VE SAĞLIK BÜTÇELERİ
2014 yılı için 56 milyar TL olan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesi, bir önceki yıla göre daha düşük bir oranda, yüzde 11 artışla 62 milyar TL’ye çıkarılmıştır. MEB bütçesinin yüzde 68’i personel giderleri, yüzde 10’u sosyal güvenlik devlet primi giderleri olmak üzere, bütçenin yüzde 78’i doğrudan doğruya personel harcamaları için kullanılmaktadır.
Eğitime ayrılan bütçeyi en iyi yansıtan veri eğitim yatırımlarıdır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay yüzde 17 iken, 2014 yılı itibariyle bu oran yüzde 9’a gerilemiştir. Kamu kaynakları her fırsatta özel okullara aktarılırken, velilerin cebinden yaptığı eğitim harcamaları her geçen yıl istikrarlı bir şekilde artmayı sürdürmektedir. Türkiye’de eğitim harcamaları bakımından en yüksek ve en düşük gelir grubu arasındaki fark ise yüzde 14’e çıkmıştır. Toplamda 17 milyon öğrencinin olduğu Türkiye’de veliler her yıl eğitim bütçesinin yarısına yakın bir miktarda eğitim harcaması yapmak zorunda bırakılmaktadır.
Sağlık Bakanlığı bütçesi ise, 2013 yılından bu yana, Sağlık Bakanlığı, Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu olmak üzere, üç parça halinde yapılmaktadır. Buna göre, Sağlık Bakanlığı bütçesi 2014 yılında 2 milyar 519 milyon TL iken 2 milyar 763 milyon TL’ye yükseldi. Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’na ayrılan pay 9 milyar 29 milyar TL’den 9 milyar 883 milyon TL’ye, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na ayrılan pay ise 6 milyar 874 milyon TL’den 7 milyar 488 milyon TL’ye çıkarıldı. 2014 yılında toplamda 18 milyar 422 milyon TL olan sağlık bütçesinin, 2015’te 20 milyar 214 milyon TL’ye çıkarılması öngörülmüştür.
Sağlık bütçesinin önemli bir bölümü sağlıkta dönüşüm uygulamalarına ayrılmakta, herkese eşit, ulaşılabilir ve ücretsiz sağlık hakkı yıllardır göz ardı edilmektedir. Özel sektörden mal ve hizmet alımlarının bu yılki sağlık bütçesinde belirgin bir şekilde artmış olması, halkın vergilerinin bir kez daha ilaç tekellerine ve özel sağlık kuruluşlarına aktarılacağının kanıtıdır.
“Sağlıkta dönüşüm” adı altında yıllardır sağlık hakkı hızla piyasalaştırılırken, sağlık hakkı özel hastanelerin ve ilaç tekellerinin beklentileri doğrultusunda dönüştürülmektedir. Nitekim 2014 sonu itibariyle halkın cebinden yapacağı sağlık harcamalarının 15 milyar TL’ye ulaşması beklenmektedir. Bu durum, SGK’nın son olarak ilaç alımında getirdiği yeni kısıtlamaları ile birlikte ele alındığında, 2015’te sağlık harcamalarında cepten yapılan ödemelerin daha fazla olacağını söylemek mümkündür.
SAVAŞ VE GÜVENLİK BÜTÇESİ ARTIYOR
Türkiye, yıllardır yüksek savunma ve güvenlik harcamaları açısından dünyada ilk on ülke içinde yer alıyor. Yıllardır sadece Milli Savunma Bakanlığı bütçesini esas alarak sürdürülen “savunma bütçesi azalıyor” söylemi, halkı kandırmaktan başka bir anlam taşımıyor. Savunma ve güvenlik bütçesi birlikte ele alındığında, 2015 bütçesinin aynı zamanda yeni bir savaş bütçesi olarak oluşturulduğu söylemek mümkün. 2015 bütçesi içinde toplamda 52 milyar TL’yi bulan, savunma ve güvenlik bütçesi kalemleri şu şekilde:
¨ İçişleri Bakanlığı bütçesi 3 milyar 898 milyon TL,
¨ Milli Savunma Bakanlığı bütçesi 22 milyar 764 milyon TL,
¨ Milli İstihbarat Teşkilatı bütçesi 1 milyar 108 milyon TL,
¨ Emniyet Genel Müdürlüğü’ne 17 milyar 623 milyon TL,
¨ Jandarma Genel Komutanlığı’na 6 milyar 490 milyon TL.
2015’te savunma ve güvenlik bütçesinin geçen yıla göre 2 milyar TL’den fazla artması dikkat çekiyor. Başta Başbakanlığa bağlı örtülü ödenek olmak üzere, iç ve dış güvenliğe ilişkin bazı kalemler ve kayıtlara geçmeyen kimi harcamalar bu rakamlara dahil edilmemiştir. Savunma ve güvenlik harcamalarının 2015 merkezi bütçesinin yüzde 11’ini oluşturmasının temel nedeni, AKP’nin içeride ve dışarıda izlediği baskı, yıldırma, güvenlik ve savaş stratejisinden bağımsız ele alınamaz.
Savunma ve güvenlik bütçesindeki artışın yarısından fazlasının tek başına Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinde yapılmış olması, Türkiye’nin bir süredir gerek yasal düzenlemelerle, gerekse pratik olarak “polis devleti” olma yolunda hızla ilerlediğinin kanıtı olarak değerlendirilebilir.
2015 BÜTÇESİ KİMİN İÇİN HAZIRLANDI?
Bütçeden yapılacak harcamaların hangi alanlara ne kadar aktarılacağının ve finansmanının nasıl sağlanacağının belirlendiği bütçe hazırlık sürecinde, bütçe gelir ve harcamaların asıl muhatabı olan halk kesimleri, sendikalar, emek ve meslek örgütleri, her yıl olduğu gibi bu yıl da bütçe sürecinin dışında bırakılmıştır. Yıllardır bütçe gelirlerinin en önemli kaynağını oluşturan, başta ücretli emekçiler olmak üzere, halkın büyük bir bölümünün TBMM’de görüşülen 2015 bütçe harcamalarına ilişkin talep ve ihtiyaçlarının dikkate alınmaması, 2015 bütçesinin kimin için hazırlandığını göstermektedir.
AKP hükümeti, 2015 Bütçe Tasarısı ile, tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi, gittikçe yoksullaşan halka yüklenen dolaysız ve dolaylı vergilerle, özel sektöre yönelik kaynak transferleriyle, sağlık ve sosyal güvenlik sisteminin adım adım tasfiye edilmesi ve kamu yatırımlarındaki azalmanın oluşturduğu ve adına “mali disiplin” dedikleri fiili kemer sıkma politikaları ile 12 yıldır sürdürdüğü sermayeye dost, emekçiye düşman çizgisini sürdürmektedir.
2015 Bütçe Tasarısı, iç ve dış borçlarda tehlike çanlarının çalmaya başladığı, borç faizi ödemelerinin arttığı, kamu istihdamında daralma, kamu yatırımlarında azalma; eğitim ve sağlık gibi temel sosyal alanlarda yaşanan ticarileştirme ve piyasalaştırma uygulamaları, vergi adaletsizliği, gelir dağılımının daha da bozulması ve bölüşüm politikalarının işçi ve emekçiler aleyhinde, yerli ve yabancı sermayenin çıkarına uygun bir şekilde oluşturulduğunun resmi belgesi niteliğindedir. Kamu hizmetlerinin adım adım piyasa ilişkileri içine çekilmesini hedefleyen, taşeronlaştırmanın kural haline geldiği, güvencesiz istihdam biçimlerinin yaygınlaştığı bir ortamda hazırlanan 2015 merkezi bütçesinin kimin için hazırlandığı açıktır.
SERMAYENİN DEĞİL, HALKIN İHTİYAÇLARI ÖNCELİK OLMALIDIR
Kamu yatırımlarının azaltılması, özelleştirmelerin tüm hızıyla sürmesi ve devletin yeni istihdam alanları yaratmak yerine güvencesiz istihdam ve esnek çalışmayı yaygınlaştırmak yönündeki tedbirler, Türkiye’nin 2015 yılında ciddi anlamda yüksek işsizlik ve ekonomik durgunluk tehdidi ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir. 2015’te işçi ve emekçilerin ekonomik olarak büyük risklerle karşı karşıya kalmaması için yapılması gerekenleri maddeler halinde özetlemek gerekirse, ilk elde şunlar söylenmelidir:
¨ 2015 bütçesi sermayenin, yerli ve yabancı tekellerin ve savaş lobisinin çıkarları doğrultusunda değil, bütçenin asıl kaynağı olan işçi ve emekçilerin ekonomik ve sosyal ihtiyaçları gözetilecek şekilde hazırlanmalı, bunun için sendikalar, emek ve meslek örgütleri bütçe sürecine bulunduğu her alanda müdahil olmalıdır.
¨ Emekçilerin yoksulluğunu arttıran dolaylı vergiler azaltılmalı, kazanca göre vergilendirme yapılmalı, yüksek gelirlilerden belli bir oranda “servet vergisi” alınmalıdır.
¨ 1 Ekim’de yapılan yüzde 9’luk elektrik ve doğalgaz zammı geri alınmalı, 2015’te temel tüketim ürünlerine herhangi bir zam yapılmamalıdır.
¨ Asgari ücret bir işçi ailesinin geçimini sağlayacak şekilde belirlenmeli ve tamamen vergi dışı bırakılmalıdır.
¨ Her fırsatta patronların vergi, prim ve faiz borçlarını silen hükümet, ağır borç yükü altındaki ücretli emekçilerin borç faizlerini tamamen silmeli, borçlarını ödeme güçlüğü çeken milyonlarca kişiyi mağdur etmeyecek somut tedbirler almalıdır.
¨ Kamu emekçilerinin 2014 enflasyon farkı “ek zam” olarak 2015 bütçesi içinde yer almalı, yılın ikinci yarısında ücretleri eriten “artan oranlı vergi dilimi” uygulamasına son verilmelidir.
¨ Tüm ek ödemeler temel ücrete yansıtılmalı ve emeklilik hesaplamasına dahil edilmelidir.
¨ Kıdem tazminatının fona devri, taşeronlaştırmanın yaygınlaştırılması, bölgesel asgari ücret ve kiralık işçilik gibi emek karşıtı düzenlemeler asla gündeme getirilmemelidir.
¨ Sürekli artan iş cinayetlerini durduracak tedbirler alınmalı, işyeri denetimleri arttırılmalı, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerini almayanlara ağır yaptırımlar uygulanmalıdır.
¨ Kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalı, sigortasız işçi çalıştırmaya asla izin verilmemelidir.
SONSÖZ
Ekonomik toplumsal yaşamın her alanında olduğu gibi, devletin ve onun yürütme organı olan hükümetin en somut ekonomik-siyasal programı bütçelerin hazırlanması, tartışılması ve uygulaması sürecinde belirleyici olan, karşıt çıkarlara sahip sınıfların bütçe karşısındaki tutumu ve mücadelesidir. Bütçe kaynaklarının kimin için, nasıl kullanılacağı sorunu kuşkusuz farklı ekonomik sistemlerde, egemen sınıfların tercihleri doğrultusunda gerçekleşir. Dolayısıyla bir ekonomide egemen güçlerin (kapitalizmde sermayenin) tercihleri, kaynakların kimler için sınırlı, kimler için sınırsız olacağını belirleyen en temel faktör olmayı sürdürmektedir.
Merkezi bütçe üzerinden tartışılan kaynakların toplumsal sınıflar arasında nasıl bölüşüleceği sorunu, kaynakların sınırlı olmasından ya da olmamasından çok, doğrudan kaynaklar üzerinde söz sahibi olan sınıfın ve onun siyasal temsilcilerinin tercihlerinden kaynaklanmaktadır. Büyük bir kısmı devletin işçi ve emekçi halktan alınan dolaylı ve dolaysız vergiler yoluyla elde ettiği gelirlerden oluşan bütçenin paylaşımının nasıl olacağı, doğrudan doğruya toplumda yürütülen sınıf mücadelesinin düzeyi tarafından belirlenen bir olgudur. Söz konusu mücadele süreci, sadece ekonomik düzeyde değil, toplumsal, siyasal ve ideolojik yönleriyle sürmekte, sınıflar arası güç ilişkileri kaynakların nasıl bölüşüldüğünde temel belirleyici olma özelliğini sürdürmektedir.
Bugünden geriye doğru baktığımızda, sınıf mücadelesinin yükseldiği dönemlerin kamu harcamalarının nispeten arttığı dönemler olduğu bilinmektedir. Bu anlamda büyük bölümü halktan toplanan vergilerle oluşturulan bütçenin asıl sahibi olan halkın ihtiyaçları doğrultusunda harcanmasını istemek ve bunun için mücadele etmek kadar doğal ve meşru bir durum olamaz.
Kaynaklarını önemli ölçüde halktan almasına rağmen tamamen sermayenin, yerli ve yabancı tekellerin çıkarlarını gözeten, çeşitli kalemlerde (İçişleri, emniyet, jandarma, istihbarat vb) savunma harcamalarına ayırdığı pay ile savaş bütçesi özelliği de olan 2015 Bütçesi’ne karşı mücadelede sendikaların alacağı tutum ile 2015 yılında emekçilerin bütçeden ne kadar pay alacağı arasında dolaysız bir ilişki bulunmaktadır.