“Gap”, Neyin Barajı

GAP’ın, diktatörlükle bütün halk arasında, diktatörlüğün kendisini korumak için geliştirdiği bütün projelerin en büyük barajı olduğu, her şeyden önce halk selinin barajı olması hedeflendiği bir de böylece görüldü.
Ama bu süreç ve sonuçları, GAP’a, aynı zamanda, ardında büyük bir tarihsel devrimci potansiyelin biriktiği, patlamaya aday bir “sosyal baraj” karakteri de vermektedir

“Güneydoğu Anadolu Projesi”nin önemli halkalarından biri olan “Atatürk Barajı”, geçen ayın son günlerinde, şatafatlı olması için büyük gayret gösterilen bir törenle üretime açıldı. Tören, devletin gelmiş geçmiş yaşayan bütün büyük adamlarının katılımıyla yapılmasına, radyo ve televizyonun, basının abartılı propagandalarına rağmen, hiç de beklendiği kadar etkili, neşeli bir tören olmadı. Törene, sistemin karşı karşıya bulunduğu bütün sorunların ağırlığı çökmüştü ve yaratılmaya çalışılan şatafata, yalnızca güvenlik önlemlerinin rengi hâkim olmuştu. Atatürk Barajı, bütün resmi törenlerden daha donuk ve ruhsuz bir törenle üretime başladı. Projenin kendisine uygarlık, zenginlik ve refah getireceği propaganda edilen halk, tören alanına sokulmamış, yalnızca eğer gönlü isterse televizyon başında seyretmesine izin verilmişti. Eğer bütün kapılar ardına kadar açık olsaydı bile, töreni izlemeye kaç kişi gelirdi? Proje tamamlandığı zaman bütün çehresinin değişeceği söylenen “Güneydoğu Anadolu” halkı, projeyle kendisi arasında yalnızca güvenlik barikatlarını değil, devletin bütün politikalarını buluyor ve ne fiziki olarak, ne de düşünsel olarak orada bulunmak istiyor. Bizzat orada bulunan bütün devlet adamlarının kişiliğinde, yılların sömürüsünü, işkencesini, kitle katliamlarını hatırlayarak vaat edilen zenginliğin eğlencesine katılmayı, Kürt olsun, Türk olsun, Arap olsun, bölge halkının içine sindirebilmesi zaten mümkün değildi.
GAP’ın, diktatörlükle bütün halk arasında, diktatörlüğün kendisini korumak için geliştirdiği bütün projelerin en büyük barajı olduğu, her şeyden önce halk selinin barajı olması hedeflendiği, bir de böylece görüldü.
Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin ilk “Barajlar Kralı”, Adnan Menderes, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, bölgede ve dünyada uygulanan hegemonya programlarının ilk büyük pratisyeniydi. Marshall Planı ve Truman Doktrini çerçevesinde, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni “çevreleme” politikasının uygulanması kapsamında, Türkiye, tarımın ve kırsal alanların temel alındığı bir “kalkınma” stratejisini geliştirmeye koyuldu. Ortadoğu’nun her zaman duyarlığını koruduğu uluslararası emperyalist politikalar platformunda, Türkiye, karayolları yapımı ve sulama projeleri ekseninde yürütülen bu strateji içinde, ABD hegemonyasının pekiştirilmesi ve emperyalist sermayenin genişletilmiş yeniden üretiminin sağlanması için gerekli “alt yapı”ya kavuşturulacaktı.
Marshall Planı ve Truman Doktrini, konjonktürel misyonlarını tamamladılar ve yerlerini başka emperyalist programlara terk ettiler. ’60’lı yıllardan sonra, gelişen yeni plan ve doktrinlerde de, bu iki temel hedef yerini korumaya devam etti. Türkiye’nin de emperyalist plan ve programlar içindeki yeri ve rolü esas olarak aynı kalmıştır: Bölgede hegemonyanın devamlılığı için askeri ve politik bir faktör olmak ve emperyalist sermayenin genişletilmiş yeniden üretimini, gelişen teknoloji ve artan olanaklarla devam ettirmek.
GAP, her şeyden önce bu büyük planlar sistemi içinde bir parçadır.
Fakat Kürdistan’da gelişen ulusal kurtuluş hareketi ve genel olarak bölge halklarının uyanışı, GAP’a başlangıçta ancak planların alt-cümlesi olarak öngörülen, yeni ve birinci derecede önemli bir misyon yüklemiştir.
Bir kısım burjuva da, bazı popülist solcular gibi, ulusal ve sınıfsal mücadelenin yoksulluktan doğduğuna inanır. Yoksulluğun sınıf ayrılığına dayanan sömürücü toplumsal koşulların bir görünüşü olduğu görülmez. GAP, “yoksulluğun ilacı” olarak sunulurken, bu yanlış tezden hareketle, sınıf mücadelesinin ve ulusal hareketin de zehiri olarak düşünülüyordu.
Çöküş halindeki bütün egemen sınıflar, sistemlerini onarmak için kaldırdıkları her taşı ayaklarına düşürmeye yazgılıdır.
GAP, Türkiye burjuvazisinin kaldırdığı en büyük taşlardan biridir.
GAP projesi, bir bütün olarak yalnızca bölgedeki değil, diğer bağlantılarıyla birlikte ele alınırsa, Türkiye çapında, üretici güçlerin ve sınıfsal hareketin gelişmesinin yeni olanaklarını açmaya adaydır. Yapımı süresince yapılan yolsuzluklar, hırsızlıklar, doğrudan doğruya propaganda savaşı halinde geçen siyasi rekabet ve kapışmalar, tekel konsorsiyumları arasındaki çatışmalar ve yapıların her zerresine hayat veren derin kapitalist sömürü, GAP projesinin burjuva karakterdeki ekonomik ve politik süreçlerinin sonucudur. Ama bu süreç ve sonuçları, GAP’a, aynı zamanda, ardında büyük bir tarihsel devrimci potansiyelin biriktiği, patlamaya aday bir “sosyal baraj” karakteri de vermektedir

Ağustos 1992

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑