Doğrudan, Leninizm’i reddedip sosyal-demokratlaşmış ve açıkça düzene entegre olmuş kesimleri saymazsak, yaklaşık son yetmiş yılın bütün revizyonist akımlarının, Leninizm’e karşı yürüttükleri savaşımda ortak söylemleri hep Stalin düşmanlığı oldu. Troçki’den günümüze bütün revizyonist ve dönekler, Marksizm’i değiştirmek, anti-kapitalist içeriğini boşaltmak, onu, burjuvazinin sahiplenebileceği ve devlet kapitalizmini gizlemede bir maske olarak kullanabileceği hale dönüştürebilmek için, Stalin’e, onun teorik ve pratik yapıtlarına saldırmak zorundalardı.
Revizyonistlerin, yıllarca bir yandan Leninizm’e sahip çıkar görünürken, bir yandan Stalin’e ve onun partinin başında bulunduğu döneme, azgınca saldırmalarının ardında şu gerçek yatıyordu: Lenin’in başlattığını Stalin sürdürmüş ve başarıya ulaştırmıştı. Bu zorlu süreçte, dünya ve Rus burjuvazisinin restorasyon umutları hep başka bahara kalmış, Menşeviklerinden Troçkistlerine, ajanlarından sabotörlerine, nepmanlarından (1) kulaklarına (2) kadar, tüm gerici sınıflar ve temsilcileri Stalin ve Bolşevik Partisi’nin çelikten birliği ile ezilmiş, halkın muhteşem seferberliği ile kırda ve kentte sosyalizm inşa edilmiş, sömürücü sınıflar ortadan kaldırılmıştır. Emperyalist saldırganlığın en azgın biçimi olan Hitler faşizmi, başında Stalin’in bulunduğu Sovyet halkı ve Kızıl
Ordusu tarafından ezilmiştir. Halk demokrasilerinin kuruluşu ve sosyalizme doğru gelişmesinde, başında Stalin’in bulunduğu Sovyet Kızıl Ordusu’nun Sovyet Devleti ve halklarının unutulmaz fedakarlıkları ve yardımları olmuştur. Kısaca özetlersek, Lenin’in düşlediği ve ilk adımlarını attığı bu süreç, Stalin ve yoldaşlarınca tamamlanmıştır. Gerek sosyalist kampın varlığı anlamında, gerekse kapitalist ülkelerde komünistlerin prestij ve etkinliği anlamında, bugüne değin, sosyalizmin dünyada yaşadığı en görkemli yükseliş dönemi Stalin’in dönemidir.
Lenin’in 1924te öldüğü yıllar Sovyetler Birliği’nde henüz NEP dönemidir. NEP, bilindiği gibi, kapitalizme zorunlu geçici tavizler vermeyi gerektiren bir dönemin adıdır. Kısmi bir geri çekilme dönemidir. Şu andaki sorunumuz NEP’i zorunlu kılan koşullar değil; ancak, bizi ilgilendiren yönü, Lenin öldüğünde henüz NEP döneminin yaşanıyor olması, proletarya diktatörlüğü allında, kapitalist sektörün belli sınırlar içinde varlığını sürdürüyor olmasıdır. NEP’e resmen son verip kırda ve kentte kapitalizmin bütün kalıntılarına karşı savaşımı başlatan Stalin olmuştur. Bu yüzden burjuvazi ve revizyonizm, Lenin’le Stalin’i karşı karşıya getirmeye, Lenin’i daha uysal ve yumuşak; Stalin’i ise acımasız ve sert, milyonlarca insanı gözünü kırpmadan ölüme gönderebilecek bir megaloman olarak göstermeye çalışırlar. Troçkistler, “tek ülkede sosyalizm teorisi”nin Lenin’de olmadığı, bunu Stalin’in uydurduğu yalanını öne sürerler. Buharin, “Kulakların kolhoz ve sovhozlara alınarak sosyalizmle bütünleşmeleri” teorisini Lenin’e dayandırmaya çalışır. (3) Hepsinde amaç aynıdır. Mademki “tek ülkede sosyalizm kurulamaz”, mademki “kırdaki kapitalist kulaklar sosyalizme kazanılabilir” o halde burjuvaziye zor kullanmak gereksizdir! Uzun süreli birlikte yaşama ve ikna yöntemiyle kazanma! Troçki’ye göre “en azından Avrupa devrimi imdada yetişesiye kadar kapitalizmi tasfiye edebilmek olanaksızdır.”
İşte bütün tu teslimiyetçi teorileri ezip geçtiği, Leninizm’e, devrime ve halka sonsuz inanç ve güveniyle yola koyulup, sosyalist inşa faaliyetinin zaferle sonuç1 andırılmasına öncülük ettiği için, Stalin, burjuvazi ve revizyonizmin ne kadar nefretini kazansa azdır.
Stalin’e yönelik saldırılardan biri de, Troçkistlerin ve revizyonistlerin, onun, “Lenin’in Vasiyeti”ni çiğnediği, partiden ve halktan gizlediği yalanlarıdır.
Ortada “vasiyetname” olarak kaleme alınmış herhangi bir belge söz konusu olmamakla birlikte yetmiş yıldır sürdürülen (1924’ten beri) Troçkist yalan, Lenin’in ölmeden önce yazdığı bir “vasiyet” ile, kendisine halef olarak Troçki’yi gösterdiği masalıdır. 1925 yılında bizzat Troçki tarafından, böyle bir “vasiyet”in gerçek dışı olduğu kabul edilmiş olmasına karşın, bu masal yazılı-sözlü yıllardır anlatıla-gelmiş ve çeşitli Troçkist çevrelerce günümüze taşınmıştır.
“Vasiyetname” iddialarının kaynağı, bir zamanlar Bolşevik Parti üyesi olup daha sonra partiden çıkarılmış olan Max Eastman adlı bir Amerikalı Troçkisttir. Eastman’a göre; Lenin 1923 yılında bir “vasiyetname” yazmış, bu “vasiyetname”de, Troçki’nin, genel sekreterlik için Stalin’den daha uygun olduğunu belirterek, Parti’den, Stalin’i Genel Sekreterlikten alarak yerine Troçki’yi getirmelerini istemiştir. Ancak Stalin bu “vasiyetname”yi bir kasada kilitli tutarak parti ve halktan gizlemiş, Lenin’in “vasiyeti”ni çiğneyerek Genel Sekreterlik görevini sürdürmüştür. Üstelik daha sonra partiyi gerçek Leninistler olan Troçkistlerden temizleyerek, kişisel egemenliğinin aleti haline getirerek Leninizm’e bir kez daha ihanet etmiştir!
Böyle bir vasiyetin varlığı yokluğu konusunda, bizzat Troçki’nin kendisi, 8 Ağustos 1925’te New York Daily Worker isimli gazetede bir mektubunu yayımlatır; bu mektupta, “bu türden söylentilerin Partinin çıkarlarının gerçek iradesine yönelik zararlı uydurmalardan ibaret” olduğunu belirten Troçki, açıkça şunları yazar:
‘”Vasiyete gelince, Lenin hiç böyle bir şey bırakmadı ve hem partiyle olan ilişkilerinin hem de Partinin kendisinin yapısı böyle bir ‘vasiyet’i kesinlikle olanaksız kılıyordu.” (Bkz. Büyük Komplo, Michael Sayars, E. Kahn, Yurt Yay. sf. 194)
Bu gerçeğe karşın, Eastman; her nasılsa ele geçirdiği (!) “vasiyet”i 1928 yılında hem Troçki’nin bir kitabının çevirisine yazdığı önsöz içinde, hem de ayrıca, broşür olarak yayınlar. Ancak ortada görülen herhangi bir vasiyet değil, yalnızca Lenin’in örgütlenme sorunlarına ilişkin, deforme olmuş mektuplarındaki Parti’ye yönelik bir kaç tavsiyesidir.
Bu ünlü “vasiyet” öyküsü 1924-1927 yılları arasında Stalin’in muhaliflerince Parti gündemine de getirilir. Özellikle 1927’deki 15. Kongre’de Stalin muhaliflerinin bütün saldırılarına yanıt vererek, Troçki-Kamenev-Zinovyev hizbinin, hizipçi ve komplocu bütün faaliyetlerini açığa çıkarır. Ve parti sırtındaki karşı-devrimci kamburu atarak yoluna devam eder.
Muhalefetin, “Lenin’in Vasiyeti” olarak öne sürüp spekülasyon yaptığı belge nedir? Bu belge, Lenin’in 23-26 Aralık 1922 tarihleri arasında kaleme aldırdığı ve “24 Aralık 1922 tarihli mektuba Ek” bölümünü ise 4 Ocak 1923’te yazdırdığı, Kongre’ye Mektup’udur. Lenin, bu mektubunun partinin olağan kongresine iletilmesini istemiş, onun bu isteğine uygun olarak da bu mektup, 23-31 Mayıs 1924 tarihleri arasında toplanan SBKP (B) 13. Parti Kongresi delegelerine okunmuş ye üzerinde uzun uzun tartışılmıştır. Kongre, bu mektubun kongreye tavsiye niteliğinde bir mektup olduğunu, yayınlanması amacıyla kaleme alınmamış olduğunu belirterek, mektubun yayınlanmaması kararına varmıştır.
Troçkistler, Lenin’in Parti Kongresi’ni yazdığı tavsiye niteliğindeki mektubunu “Vasiyet” olarak adlandırarak “Leninci” bir mevziden Stalin şahsında üye sayısı yüz binlerle ifade edilen Bolşevik Partisi’ne saldırırken, ne kadar anti-Leninist bir konumda olduklarını ikrar etmiş oluyorlar. Can alıcı soru şudur: Bu türden bir “vasiyet”, komünist parti yaşantısına ne kadar uygundur?
Bolşevik Partisi’nin kurucusu ve büyük önderi olarak Lenin’in, elbette, partisine ve yoldaşlarına öneride bulunma hakkı vardır. Ama bu öneriyi değerlendirecek en üst organ, parti kongresidir ve kongre, mektup üzerinde tartışmış, buna rağmen Stalin’i oybirliği ile parti genel sekreteri seçmiştir. Eğer tavsiyeyi, Türkiye’deki MGK’nın tavsiyeleri gibi algılamıyorsak, başka türlüsü düşünülebilir mi?
Aktardığımız pasajda Troçki’nin de itiraf ettiği gibi, tarihin tanıdığı en gelişmiş komünist örgüt olan Bolşevik Partisi’nin yapısı, yaşantısı ve işleyişi böyle bir vasiyeti kabul edecek özellikte değildir. “Sosyalist demokrasiyi dillerine pelesenk edenler, uydurdukları “vasiyet” masalını Lenin’e mal ederken, partinin en demokratik tarzda ortaya koyduğu iradesine karşı, sahtekârca Lenin’e mal ettikleri “vasiyet”e sarılıyorlar. Hem partide “kişi diktatörlüğü”ne karşı çıkıp hem partinin vasiyetlerle yönetileceğini savunmak, tam da Troçkistlere yaraşır bir ikiyüzlülük olsa gerek!
Türkçede ilk kez Ser Yayınları tarafından Mayıs 1975’te yayınlanan Lenin’in “Son Yazıları, Son Mektuplar” adlı derleme yapıtında (son olarak Ekim Yayınevi yayınladı) ilk bölüm, bu, Kongre’ye Mektup kısmını içerir. Türkiye’de de “Lenin’in Vasiyeti’ olarak bazı kesimlerce sözü edilen belge, işte bu belgedir.
Stalin’in despotluğunu, kasaplığını “kanıtlamak” için Lenin’den iyi bir dayanak bulduklarına inananlar, her fırsatta bu mektupta Lenin’in Stalin’le ilgili değerlendirmelerini aktarırlar. Mektupta Lenin, örgütsel sorunlara değinmekle birlikte, partinin önder kadroları hakkında tek tek değerlendirmeler de yapmaktadır. Partide istikrar sorunu üzerine değinen Lenin, istikrar sorununun temel etmenlerini Merkez Komitesi’ndeki Stalin ve Troçki gibi üyeler olarak değerlendirir. Mektup okunduğunda görülecektir ki, Lenin, partide yeni bir bölünme kaygısı taşımakta ve bunun nedeninin Stalin ve Troçki arasındaki ilişkilerin bozukluğu olduğunu düşünmektedir. Alınacak diğer tedbirlerin yanı sıra Merkez Komitesi üyelerinin 50 ya da 100’e çıkarılmasının yararlı olacağı kanısındadır. Bundan sonraki değerlendirmeleri bizzat Lenin’in kaleminden izleyelim:
“Yoldaş Stalin, Genel Sekreter olması nedeniyle elinde sınırsız yetki toplamış durumdadır ve yoldaş Stalin’in bu yetkiyi her zaman yeterli dikkat ve ihtiyatla kullanabileceğinden kuşkuluyum. Öte yandan yoldaş Troçki, Ulaşım ve Haberleşme Halk Komiserliği konusunda Merkez Komitesi’ne karşı yürüttüğü mücadelede kanıtlamış olduğu gibi, sadece çarpıcı yetenekleriyle sivrilmemektedir. Yoldaş Troçki, kişisel yetenek açısından bugünkü Merkez Komitesi’nin belki de en güçlü, en üstün yetenekli üyesidir; ne var ki, o da kendine aşırı güven göstermiş ve işlerin sadece idari yönüne aşırı ölçüde önem vermiştir.
Bugünkü Merkez Komitesinin ileri gelen bu iki liderinin özellikleri, kaçınılmaz biçimde bölünmeye yol açabilir ve Partimiz bunu önlemek için gerekli tedbirleri almadığı takdirde, bölünme beklenmedik bir anda patlak verebilir.” (Lenin, Son Yazılar, Son Mektuplar, Ser Yay. sf. 13,14)
Lenin, mektubun devamında Zinovyev ve Kamenev’in Ekim ayaklanması sırasındaki tavırlarının rastlantısal olmadığını, (4) Buharin’in kuramsal görüşlerinin tam anlamıyla Marksist olmadığını, onun hiçbir zaman diyalektiği incelemediğini ve yeterince kavramadığını, Pyatakov’un ise üstün irade sahibi ve yetenekli bir merkez komitesi üyesi olmakla birlikte ciddi siyasal konularda güvenilemeyecek, idarecilik konusunda aşırı hevesli olduğuna dikte ettirir.
“24 Aralık 1922 tarihli mektuba Ek” kısmında ise Stalin’le ilgili şunları yazdıracaktır. “Stalin, aşırı kaba bir insandır ve biz komünistler arasındaki ilişkilerde ve bizim içimizde hoşgörüyle karşılanabilecek olan bu kusur, bir Genel Sekreter için hoş görülemeyecek niteliktedir. İşte bu nedenle, Statin’i o görevden uzaklaştırmanın ve yerine, yoldaş Stalin’e oranla bir tek üstünlüğü olan, yani daha hoşgörülü, daha sadık, daha saygılı, daha nazik ve daha az kaprisli davranan birini getirmenin yolunu aramalarını yoldaşlarıma öneriyorum. Bu durum, ihmal edilebilecek önemsiz bir ayrıntı gibi görünebilir. Oysa olası bir bölünmeye karşı savunma açısından ve yukarda değindiğim gibi Stalin ile Troçki arasındaki ilişkiler açısından, bunun önemsiz bir ayrıntı olmadığı, sonucu etkileyebilecek önemde bir ayrıntı olduğu kanısındayım.”(Lenin, age, sf. 15, 16)
Gerek bu mektupta, gerekse ömrünün son yıllarında Lenin tarafından yazılmış, yazdırılmış hiçbir belgede, Troçki’nin halef olarak düşünüldüğüne dair bir andırma bile yoktur. Lenin’in dikte ettirdiği yazılardan çıkarabildiğimiz genel eğilim, herhangi bir isim vermemekle birlikte, onun, Stalin ve Troçki dışında bir Merkez Komitesi üyesinin Genel Sekreterliğe getirilmesini uygun gördüğüdür. Ve şu noktanın altı çizilmelidir ki, Lenin, yeni genel sekreterin, Stalin’e göre tek üstünlüğü olmasını, “yoldaşlarına karşı daha nazik ve saygılı” olmasını beklemektedir. Troçki’nin geçmişini bilenler, onun Lenin hakkında bile defalarca sarf ettiği iğrenç küfürleri bilirler. Zaten, Lenin’in Troçki’yi bu göreve layık görseydi bunu çekinmeden yazacağı ve partiye ismen önereceği de açıktır. Mektubun hiçbir yerinde de Stalin’e karşı Troçki savunulmamaktadır.
Tarihsel süreç açısından bakıldığında, Stalin ve Troçki arasındaki sorunlar daha iyi anlaşılabilir sorunlardır. Stalin Rus Devrimi boyunca her zaman Partinin ve Lenin’in yanında olmuş, kararlı bir Bolşevik’tir. Lenin’in uyarılarıyla düzelttiği bir iki yanılgısı dışında hiçbir zaman Parti ve Lenin’le çelişkisi olmamıştır. En büyük hatasının 1917 Nisan ayında, bir haftalık süren eski sloganlara ve eski Bolşevik taktiğine sahip çıkma olduğunu, ancak Lenin’in Nisan Tezleri ile birlikte yaklaşık bir hafta sonra hatasını düzeltip, partideki büyük tartışmada Lenin’in safında yer aldığını biliyoruz. Ki, bu hata Stalin’in şahsi bir hatası değildi. Bütün Parti, Nisan Tezleri öncesinde eski çizgiyi sürdürüyordu. Yani Lenin yurtdışından döndüğünde Parti karşısında tek başınaydı ve ilk yanında yer alanların başında Stalin geliyordu.
Troçki’nin yaşamı ise Ekim’e kadar, menşevizm ile kendi hizbi arasında gidip gelen anti-Bolşevik bir tarihsel kesiti içerir. Demokratik devrimin reddi, köylülüğün reddi, parti disiplini ve Bolşevik Parti kurallarının reddi, tasfiyecilik, her dönem Lenin’e karşı çok yönlü ideolojik ve örgütsel mücadele… (5) Troçki, partiye katılırken bile bir Bolşevik olarak değil, kendi grubuyla birlikte ve o günkü nesnel koşulların dayatmasıyla katılmıştır. Eski “teorilerini” savunmama konusunda dikkatle davranmakla birlikte, hizbini dağıtmama ve ilişkilerini sürdürme konusunda da çabayı elden bırakmamıştır. Devrim sonrası parti içinde “kabak tadı veren” hizip faaliyetleri konusunda en fazla uyarılan ve eleştirilen ve hatta bu konuda parti kararı çıkartılması (bütün hiziplerin dağıtılıp yasaklanması kararı) zorunda kalınan parti üyelerinin başında hep Troçki gelmiştir. 1918 Brest-Litovsk antlaşmasının sabote edilmesi, (6) 1921 Sendikalar Konusu’ndaki anti-Marksist ve bürokratik/despotik tutumu (7) Lenin ve Parti tarafından mahkûm edilen Troçki’nin devrim sonrası önemli çıkışlarıdır. Her seferinde Lenin ve Parti tarafından mahkûm edilen Troçkizm, onun ölümünden sonra, yedi yıl boyunca kısmen kızağa çektiği görüşlerini tekrar piyasaya sürmüş, (Sürekli Devrim vb.) ancak bu kez de karşısında Stalin’i bulmuştur. Bu yüzden şu konunun altını çizmekte yarar vardır. Partinin bölünmesi değil, ama Troçkist komploculardan temizlenmesinin nedeni, hiç de Stalin’in kabalığı, ya da Stalin ve Troçki arasındaki kişisel sorunlar olmamıştır. Lenin, belki Troçki’nin ıslah olabileceği, hizipçi faaliyetlerinden vazgeçebileceği umudu taşıyordu; ancak, Troçki, onun ölümünün hemen ardından bütün eski (kızağa çekilmiş) teorilerini yeniden yayınlatarak Parti’ye ve onun Merkez Komitesi’nin çizgisine karşı savaşı başlatmıştır. Yani tartışma tümüyle siyasal bir çizgi ekseninde yürümüştür ve kaybeden muhalefet olmuştur.
“Muhalefet, yenilgisini kişisel nedenlerle, Stalin’in kabalığıyla, Buharin ve Rikov’un inatçılığı ile vb. açıklayabileceğini düşünmektedir” diyor Stalin. “Bu çok ucuz bir açıklamadır. Açıklama değil, hokkabazlıktır. Trotski, 1904’ten beri Leninizm’le savaşmaktadır. 1904’ten 1917 Şubat devrimine kadar, sürekli olarak umutsuzca Lenin’in partisi ile savaşarak Menşeviklerle dolaştı. Bu dönemde Trotski, Lenin’in partisi karşısında bir kaç kez yenilgiye uğradı. Neden? Yoksa kabahat Stalin’in kabalığında mıydı? Ama o zamanlar Stalin, henüz M.K. sekreteri değildi. Troçki ile Lenin arasındaki mücadele dışarıda verildiği halde, Stalin dışarıda değil, Rusya’daydı, yeraltında çarlıkla savaşıyordu. Onun için Stalin’in kabalığının bununla ne ilgisi var?
Ekim devriminden 1922ye kadar olan dönemde, Bolşevik Partinin üyesi olan Trotski, Lenin’e ve partisine karşı iki büyük çıkış yapmayı becerdi. 1918’de -Bresi Barışı Sorunu Üzerine, 1921’de -Sendika Sorunu Üzerine. Her iki çıkış da Troçkinin yenilgisiyle sonuçlandı. Neden? Yoksa burada da kabahat Stalin’in kabalığında mıydı? Ama o zamanlar Stalin henüz M.K. sekreteri değildi. Sekreterlik mevkileri, o zamanlar, ünlü Troçkistler tarafından işgal edilmişti. Onun için Stalin’in kabalığının bununla ne ilgisi var?
Daha sonra Troçki, partiye karşı bir kaç yeni çıkış daha yaptı (1923,1924,1926,1927) ve her çıkış, Troçki’nin yeni bir yenilgiye uğramasıyla sonuçlandı.” (Stalin, Troçkizm mi, Leninizm mi? Sol Yay. 1976,2. genişletilmiş baskı)
Biz yeniden Lenin’in “vasiyeti” sorununa dönelim. Lenin’in “Kongreye Mektup”unun kaderi ne oldu? Partinin 15. Kongresi’ndeki konuşmasında Stalin, bu soruna değinir ve şunları söyler:
“Şimdi Lenin’in “vasiyetine gelelim. Muhalefettekiler, burada, Parti Merkez Komitesi Lenin’in “vasiyetini gizledi” diye bar bar bağırdılar, siz de işittiniz onları. Biliyorsunuz, sorunu Merkez Komitesi ve Merkez Denetim Komisyonu toplantısında bir kaç kez tartıştık. (Bir ses: Defalarca.) Hiç kimsenin hiçbir şey gizlemediği, Lenin’in ‘vasiyeti’nin On Üçüncü Parti Kongresine hitaben yapıldığı, bu nedenlerin yanı sıra, Lenin’in kendisinin de bunun yayınlanmasını istemediği ve yayınlanması talebinde bulunmadığı için, Kongrenin oybirliği ile bunun yayınlanmamasına karar verdiği defalarca tanıtlanmıştır. Bizim gibi, muhalefet de bunu biliyor. Gene de Merkez Komitesinin ‘vasiyeti’, ‘sakladığını’ ilan etme cüretini gösteriyor.” (Stalin, age, sf. 394)
Konuşmanın sonrasında Lenin’in mektubunda yazılı olanlar üzerine de değinen Stalin, 13. Kongre sonrası gelişmeleri de şöyle aktarır:
“Yoldaş Lenin’in ‘vasiyetinde, Kongreye, Stalin’in kabalığını göz önünde tutarak Genel Sekreter olarak, Stalin’in yerine bir başka yoldaşı koymayı düşünmesi gerektiğini önerdiği söylenmektedir. Bu tamamen doğrudur. Evet, yoldaşlar, ben, partiyi büyük ölçüde ve vefasızca harap eden bölenlere karşı kabayım. Bunu hiçbir zaman gizlemedim, şimdi de gizlemiyorum. Belki de bölücülere karşı biraz yumuşaklık gereklidir, ama ben bu işte başarılı değilim. On Üçüncü Kongre’den sonra, Merkez Komitesinin ilk toplantısında Merkez Komitesi üyelerine, beni Genel Sekreterlik görevlerinden almalarını rica ettim. Kongrenin kendisi bu sorunu tartıştı. Bu sorun ayrı ayrı her delegasyon tarafından tartışıldı ve Troçki, Kamenev ve Zinovyev de dahil olmak üzere tüm delegeler oybirliği ile, Stalin’i görevde kalmaya zorladılar.
Ne yapabilirdim? Görevimi terk etmek mi? Bu benim yapıma uymaz; hiçbir zaman, hiçbir görevi terk etmedim ve bunu yapmaya da hakkım yoktur, çünkü bu kaçmak olur. Daha önceden de söylediğim gibi, ben hareketlerimde özgür değilim ve parti bana bir zorunluluk yüklerse, itaat etmem gerekir.
Bir yıl sonra, toplantıdan beni serbest bırakmalarını gene istedim, ama gene görevimde kalmaya zorlandım.
Başka ne yapabilirdim?” (Stalin, age, sf. 397)
“Muhalefet, Lenin’in ‘vasiyeti’ni bir koz olarak kullanmaya çalışmaktadır, ama bunun onlar için hiç de bir koz olmadığını anlamak için, bu ‘vasiyeti’ okumak yeter. Tam tersine, Lenin’in ‘vasiyeti’ muhalefetin bugünkü liderleri için öldürücüdür.
Gerçekten de, Lenin’in ‘vasiyeti’nde Troçkiyi Bolşevik olmamakla suçladığı ve Kamenev ve Zinovyev’in Ekim sırasında yaptığı hataya ilişkin olarak, bu hatanın rastlantısal olmadığını söylediği doğrudur. Bu ne demektir? Bu ‘Bolşevik olmayan’ Troçkiye ve hataları ‘rastlantısal’ olmayan ve yinelenebilen ve kesinlikle yinelenecek olan Kamenev ve Zinovyev’e siyasal olarak güvenilemeyeceği demektir. (Stalin)
Vasiyet’te Stalin’in hatalar yaptığına ilişkin bir tek sözcük, bir tek ima olmaması tipiktir. ‘Vasiyet’, yalnızca, Stalin’in kabalığına değinmektedir. Ama kabalık, Stalin’in politik çizgisinde ve tutumunda bir kusur değildir ve böyle sayılamaz.”(age, sf. 398)
1924-1927 arasında süren tartışmalar sonrasında Parti’nin, Lenin’in çizgisini sürdürme konusundaki kararlılığını gösteren Stalin’le birlikte tavır aldığı, bu yüzden Lenin’in kaygı duyduğu “partide bir bölünmenin” gerçekleşmediği görüldü. Lenin’in her zaman ısrarla savunduğu, “partinin oportünist öğelerden arınarak güçleneceği” gerçeği bir kez daha yaşandı ve kanıtlandı yalnızca. Çünkü “bölünme” partiyi zaafa uğratabilecek, işlevlerini aksatabilecek ve güçsüzleştirebilecek bir durumdu ve Lenin böyle bir durumdan kaygı duymakta haklıdır. Ancak, Stalin’le Troçki-Komenev-Zinovyev saflaşmasının sonucu, muhalefetin tam bir çöküşü ve Parti’nin oportünist öğelere karşı zaferiyle sonuçlandı. Partide son günlerini yaşadıkları günlerde, son bir umutla sarıldıkları tüm Bolşevik Parti üyelerini kapsayan referandumda 740.000 Leninist-Stalinist oya karşılık, yalnızca 4000 oy alabildiler. Bu, bütün entrikaları ve yalanları ile birlikte Troçkist muhalefetin tükenişi demekti. Stalin, üç yıl boyunca tek bir iyi niyetli kadronun bile heba edilmemesi için, büyük bir sabırla Troçkizmin ve Troçkist teorik-pratik faaliyetin deşifre edilmesi için var gücüyle çalıştı. Hatta muhalefet önderlerini bile gittikleri karanlık yoldan çevirebilmek için onlara yardım elini uzattı. 1927 Ağustos sonunda toplanan Merkez Komitesi ve Merkez Denetim Komisyonu’nun son toplantısında Troçki ve Zinovyev’in Merkez Komitesi’nden hemen atılmaları isteklerine karşı yoldaşlarını ikna etmeye çalıştı. “Yumuşak” davranmakla eleştirildi ve “azarlandı.” Ancak muhalefet 8 Ağustos’ta özel bir “bildiri” yayınlayarak hiziplerini dağıtacaklarına dair verdikleri sözü tutmadıkları gibi, “muhalefet”lerini parti dışına iyice kaydırarak gizli matbaalar ve cephanelikler oluşturmaya başladılar. Artık hizip olmaktan da öte, bir komplo örgütü haline gelmişlerdi. Kamenev’in Troçkist bloktan çekilmesi sonucu Troçki ve Zinovyev önce Merkez Komitesi’nden, sonra Parti’den çıkarılacaklardır.
“Lenin’in Vasiyeti” tartışmalarını da içeren ve onun ölümü sonrasında Partiyi üç yıl boyunca meşgul eden tartışmaların özet seyri bunlardır. Elbette konumuz Troçkizmin her yönüyle teşhiri olmadığı için, sadece belirli bir konu eksenindeki olayları aktarmaya ve yorumlamaya çalıştık. Bolşevik Partisi Tarihi üzerine yıllardır okuduğumuz taraflı- “tarafsız” birçok belgeden bizim ulaştığımız sonuç şu oldu: Stalin, her insan gibi “kusurlarıyla” insandır. Zaten kendisi de birçok yerde, Leninizm’in sadık bir öğrencisi olduğunu, bazen hatalar yaptığını, ancak hatalarında hiçbir zaman ısrar etmediğini, yanılmazlık diye bir iddiası olmadığını belirtir. (8) Yine de biz geçmişe şöyle bir dönüp baktığımızda, onun pek az konuda yanılgı ve zaaf gösterdiğini, oysa onun siyasal muhaliflerinin bütün yaşamlarının siyasal yanılgı ve yanlışlıklar zincirlerinden oluştuğunu görüyoruz.
Lenin’le Stalin arasında hiçbir dönem siyasal ve örgütsel yol ayırımı olmamış; oysa Lenin ve Troçki arasında gerçek bir siyasal-teorik birlik hiçbir dönem yaşanmamış, örgütsel birlikler ise ‘grupların birliği” sınırını aşamamıştır. Buna Ekim ve Ekim sonrası dönem de dâhil edilmelidir.
Ve son olarak: Lenin’in ölümüyle partide alevlendirilen tartışma, Stalin’in kabalığı değil (böylesi öznel bir sorun değil), köylülüğü kazanarak sosyalist inşanın sürdürülüp sürdürülemeyeceği tartışmasıydı. Aslında bu tartışma Lenin-Troçki tartışmasının bir mirası olarak yaşanmıştır ve 1905ten beri (Troçki, “Sürekli Devrim” adlı kitabını 1905’te yazmıştır) sürmektedir. En son Lenin’le Troçkiyi karşı karşıya getiren iki farklı bakışın tarihi 1922’dir. 1922 yılında Moskova Sovyet’inin genel toplantısında, NEP’e ilişkin görüşlerini açıklayan Lenin, “NEP Rusya’sından sosyalist Rusya’nın doğacağına inancını belirterek sözlerimi bitirmeme izin veriniz” diyerek konuşmasını tamamlarken, aynı yıl yayınlanan “Barış Programı” başlıklı yazısının “Sonsöz”ünde Troçki, Lenin’in tam tersi bir bakışla şunları yazacaktır:
“Öbür Avrupa ülkelerinde burjuvazi iktidarda kaldıkça, biz, ekonomik tecride karşı mücadelede, kapitalist dünya ile anlaşma olanağım araştırmak zorundayız; bu anlaşma ekonomimizin bazı yaralarını sarmada ve bir kaç adım ilerlemede bize en iyi şekilde yardımcı olabilir, ama bir devletin ulusal sınırlan içinde, tecrit edilmiş olarak sosyalizmin kurulmasına olanak olmadığına.. Rusya’da sosyalist ekonominin gerçekten gelişmesinin, ancak proletaryanın önemli Avrupa ülkelerindeki zaferinden sonra gerçekleşebileceğine açık bir kanıttır”(Troçki, 1917 Yık, cm)
Şimdi düşünelim: Lenin, bu satırların yazarına mı ülkenin ve Parti’nin geleceğini emanet edecektir? Lenin’in, olsa olsa tek vasiyeti olabilirdi yoldaşlarına: Yılmayın, halka, emekçilere, işçi ve köylülere dayanın ve sosyalizmi kurun! İşte Troçki ile Stalin’i karşı karşıya getiren Lenin’in bu ideali, özlemi, deyim yerindeyse “vasiyet” olmuştur.
Ve onun bu ‘vasiyet’ini yerine getiren Stalin önderliğindeki Sovyet Partisi ve halkı oldu.
Troçki’nin partiden atıldıktan sonra ve sürgündeki karşı devrimci faaliyetleri ise ayrı bir yazı konusudur. (9)
DİPNOTLAR
1. NEP döneminde kentlerde türeyen yeni zengin kapitalist sınıf.
2. Kır zengin ve kapitalistler sınıfı.
3. Bu konuda Leninizm’in Sorunları (Stalin) adlı kitap en doyurucu kaynaktır.
4. Zinovyev ve Kamenev, Ekim ayaklanması öncesi Merkez Komitesinin ayaklanma kararını yarı sosyalist, yarı-burjuva gazete Novaya Jizn’de açıklayıp eleştirirler. O dönemde Lenin, bunların partiden derhal atılmalarını ister: Ayaklanmanın ateşi içerisinde bu gerçekleştirilemez.
5. Bu konuda birçok kitaptan parça parça bilgiler edinilebilirce de, özet olarak Lenin’in Sol Yayınlarında yayınlanmış Tasfiyecilik Üzerine adlı kitabını öneririz. Ayrıca Yar Yayınları’nın Ekim 1976 basımlı Leninizm’in Düşmanı Troçkizm adlı derlemesi, Lenin’in Troçki ile ilgili polemikleri, demeçleri, karar ve tutanaklarını içeren yararlı bir kitaptır.
6. Büyük Komplo adlı kitapta bu konuda ayrıntılı bilgi vardır.
7. Bu konuda Lenin’in sendikalarla ilgili birçok kitabından (örneğin “Anarko-Sendikalizm” Sol Yay.) ve son olarak Honca Yayınları’nca yayınlanan “Sendikalar, Bugünkü Durumu ve Troçki’nin Hataları Üzerine’ adlı yapıtından bilgi edinilebilir.
8. Örneğin, Stalin, 1917 Mart’ında bir dereceye kadar yalpaladığını, ancak Lenin’in 1917 Nisan’ında gelişi üzerine bu yalpalamasının son bulduğunu, Ekim Yolunda adlı yapıtının Ekim Devrimi ve Rus Komünistlerinin Taktiği adlı önsözünde belirtir. Yine dış ticaret tekeline ilişkin bir yanlışının Lenin’le görüştükten sonra düzeltildiğini söyler. Bu türden hatalarla Troçkizmin ideolojik çizgisi kıyaslanamaz bile. (Bkz. Stalin, Troçkizm mi, Leninizm mi? sf. 248, 239).
9. Bu konuda Türkçeye kazandırılmış en sağlam belgelere dayalı yapıt Büyük Komplo’dur.
Kasım 1992