Leninizm’in İlkeleri adıyla yayınlanan kitap Jozef V. Stalin’in 1924’de Leninizm’in İlkeleri başlığı altında verdiği bir dizi konferansın metinlerini ve 1926’daXeninizmin Sorunları adıyla yayınlanan yapıtını kapsıyor.
Stalin, Leninizm’i “genel olarak proleter devrimin teori ve taktiği, özel olarak proletarya diktatörlüğünün teori ve taktiği” olarak çok özlüce tanımlıyor. Bu özlü tanım, mevcut kapitalist-emperyalist sistem içinde bir devrimin hazırlanması ile iktidarın alınması, korunması, sağlamlaştırarak sosyalist kuruluşun gerçekleştirilmesi ve sosyalizmin kesin zaferine kadar olan süreç içindeki proletaryanın uzun maratonunun teori ve taktiğini içeriyor. Kitabın sistematiği bu sürece uygun biçimde, Leninizm’in İlkeleri ve Leninizm’in Sorunları büyük başlıklarıyla; birinci bölümde daha çok proletarya devriminin sorunlarını, ikinci bölümde ise daha çok iktidardaki proletaryanın sorunlarını inceliyor.
Kitabın Leninizm’in İlkeleri kısmında ele alınan konular Marksist-Leninist öğretinin, üzerine devrim ve sosyalizmin inşa edileceği yapının iskeletini oluşturuyor. Marksist öğretinin, emperyalizm çağının sorunlarını içererek geliştirilmesi de olan bu iskeletin öğretinin zengin hazinesi içinden Stalin tarafından öğretici ve duru bir üslupla ve devrimin neferleri için temel sağlayacak şekilde derlenip açıklandığı görülüyor. 1917’de emperyalist-kapitalist zincirin parçalandığı ve bugün yeniden dünyanın emperyalist ekonominin tam egemenliği altında olduğu çağımızda Leninizm’in İlkeleri, proletaryanın bu egemenliği kırarak, kendi egemenliğini kurması için gerekli ve geçerli teori ve taktiği daha ayrıntılı bir incelemesine esas olacak “temel hareket noktalanın” veriyor. Böylece bir özet olmasının yanında Rus Devrimi ve Sovyetler pratiğine yön vermiş ve aynı pratik tarafından doğrulanmış teori ve taktiğin pratik sonuçları ile bütünlüklü bir sunuşunu da kapsıyor. Bu bütünlük içinde iskeleti oluşturan Yöntem, Teori, Kendiliğindenlik Teorisinin eleştirisi, proleter devrim teorisi, proletarya diktatörlüğü, proletaryanın yedek gücü olan köylülük ve Köylü Sorunu; yine sömürge ve bağımlı ülkelerde ulusal sorun ve ezilen halkların kurtuluş hareketi ve proleter devrimi ilişkisi; Strateji ve Taktik ve Parti, Çalışma Tarzı konuları ele alınıyor.
Kitabın Leninizm’in Sorunları kısmında ise tanım, “Sürekli” Devrim Sorunu, ilk kısımda incelenmiş olan Proleter Devrimi ve Proletarya Diktatörlüğü sorunları derinlemesine inceleniyor. Proletarya Diktatörlüğünde Parti ve İşçi Sınıfı, Bir Tek Ülkede Sosyalizmin Zaferi Sorunu ve Sosyalist Kurtuluşun Zaferi için Savaşım konulan işleniyor. Bu sistematik içinde Leninizm’in, sınıf hareketinin akışı içinde onunla sıkı ilişkisi ve oportünizme karşı eleştiri süreci içinde, geliştiğini ve yönteminin netleştiğini öğreniyoruz.
Leninizm’in tarihsek kökleri, Marx ve Engels’in yaşadığı dönemde henüz emperyalist aşamasına varmamış kapitalizmin bu aşamasında devrim öncesi Rusya’nın emperyalizmin çelişkilerinin düğüm noktasını oluşturduğu koşullara dayanıyor, Proleter devrimi teorisinin kuruluşunu zorlayan bu olguların saptanması ve Marksist öğretinin ışığında analizi Leninizm’in tarihsel kökenlerini oluşturduğu gibi Marx-Engels ile Lenin arasında uzunca bir döneme damgasını vuran İkinci Enternasyonal partilerinin teorisi ve siyaseti ile genel olarak gözden geçirilmesini de zorunlu kılıyor. Bu süreç içinde “teorinin ve parti siyasetinin pratik içinde işe yarayıp yaramadığının, slogan ve kararlara göre değil partinin eyleminin dikkate alınarak sınanması, partinin devrimci tarzda yeniden örgütlenmesi ile kendi yanılgılarından aldığı derslere dayanarak eğitimi (özeleştiri)nin kitlelerin devrimci savaşıma hazırlanması nedeniyle” gerçekleştirilmesi olarak özetlenebilecek Leninist yöntem netleşiyor. Stalin bu sürece “Augias ahırlarının genel bir temizliğini yapmak” diyor ve bu onurun Leninizm’e düştüğünü belirtiyor.
Teorinin Leninizm’de pratik ile sıkı bir bağ içinde olması yöntem sorunun netleşmesi ile temel bir dayanak noktası oluşturuyor. Teori, Marksist-Leninist öğretide “sınıf hareketine güvenliği, yönünü belirleme gücünü verir ve olayların iç bağıntılarının anlaşılmasını sağlar.” Kendiliğinden eylemin yerine bilinç öğesi ile donanmış, tarihi dönüştürücü eylemdeki içeriği oluşturur. Bu içeriğin, Marksist-Leninist devrimci olması ile oportünist olması arasındaki ayrım, sınıf hareketinin yönünü ve niteliğini belirleyici bir etkendir. Teori, “sınıfların bugün hangi yönde ve nasıl hareket ettiklerini, bununla birlikte en yakın gelecekte hangi yönde ve nasıl hareket edecekleri pratiğinin anlaşılmasını” sağlar. Leninizm’de teorinin önemi, kendiliğinden hareketi yücelten ve dolayısıyla hareket içindeki bilinç öğesinin rolünü azaltan ve sınıf partisinin öncü rolünü yadsıyan oportünizmden farklı olarak, teori ve pratik arasındaki sıkı bağ ile sınıf bilinci ile donanmış proletarya partisinin öncü ve yönetici rolünde karakterize olur. Bu özellik, devrimi sosyalizmin kesin zaferine götürecek proletaryanın ancak teori ile donanmış öncü partisi aracılığıyla bunu başarabileceğinin tarihsel olarak tanıtlanmasından ortaya çıkar.
Proletarya Devrimi Teorisi sınıf hareketinin deneyimleri ile sınanmış evrensel tezlere dayanırken, öte yandan her türden oportünizme karşı eleştiri içinde biçimlendi. Bu teori, çağımızda kapitalizmin emperyalist niteliğe büründüğü, çelişkilerinin had safhaya vardığı, dünyanın bir avuç “uygar” egemen ulusça paylaşılması kavgasının arenasını oluşturan sömürge ve bağımlı ülke halklarının bağımsızlık mücadelesinin zorunlu olarak emperyalizme karşı olacağı; bu nedenle bağımsızlık mücadelelerinin emperyalizme karşı, kapitalizmi yıkma hedefine varması gerektiği; emperyalistler arasındaki paylaşım kavgasının emperyalist savaşları kaçınılmaz kıldığı, bütün bu olguların kapitalist ülkelerin proletaryası ile sömürge ve bağımlı ülke halklarının ekonomik tek bir cephe olan emperyalizme karşı ittifak içinde bir dünya cephesi oluşturma olanaklarını iç (kapitalist ‘metropollerde’) ve dış (sömürge ve bağımlı ülkelerde) patlama ve ayaklanma öğelerini artırdığı tezlerine dayanmaktadır. Zorunlu olarak emperyalizme karşı yönelecek devrimin sonuna kadar ilerleyebilmesi için proletaryanın önderliğinde bir devrim olması zorunluluğu bu saptamalardan çıkan sonucu oluşturuyor. Rus Devrimi bunun gerçekleşmesiydi. Bugün de bu temel tezler bütün canlılığı ile geçerliliğini korurken, proleter devrim teorisinin evrensel niteliğini de tanıtlamaktadır.
Devrimin burjuvaziyi iktidardan alaşağı ettiğinde, gelişmesinin belirli bir aşamasında proletarya diktatörlüğü biçiminde özel bir organ yaratmasının zorunluluğu proleter devrim teorisinin temel tezlerinden biridir. Zira iktidarın alınması, burjuvazinin iktidardan uzaklaştırılması yetmez, iktidarın korunması ve sağlamlaştırılması gerekir. Bunu başarmak için burjuvazinin direncini kırmak, proletaryanın emekçileri çevresine toplaması, kuruluş çalışmasını örgütlendirmesi, dış düşmanlara ve emperyalizme karşı-devrim ordusunu yaratması için proletarya diktatörlüğü biçiminde özel bir organ yaratması gerekir. Çünkü bunlar, zaferin “ertesi günü” başarılması gereken işlerdir. Proletarya diktatörlüğü bu acil görevlerin dışında yani devrimin aleti olmasının dışında proletaryanın burjuvazi üzerinde egemenliği için de gereklidir. Çünkü burjuvazi iktidardan uzaklaştırılmış olsa da daha büyük bir hırsla kaybolan “cenneti” yeniden fethetmek için savaşacak ve arkasından küçük burjuvazinin büyük kitlesi, devrimin zorluklarından, yenilgilerinden, yarı-yenilgilerinden korkan, paniğe kapılan, duraksayan, sallanan kitlesi duracaktır.
Proletarya diktatörlüğü, eski düzenin koşullarında gelişmiş olup, sosyalizmin kuruluşunun ihtiyaçlarına cevap veremeyecek olan eski örgüt biçimlerinin yerine, proleter devlet iktidarının temeli olmaya yetenekli yeni örgüt biçimlerini, Sovyetleri kurmak durumundadır. Bütün ezilen ve sömürülen kitleleri kucaklayan, “bütün devlet biçimleri içinde kitlesel niteliği en belirgin olan” işçi ve köylü kitlelerinin savaşım ve faaliyetlerinde ittifakı ve işbirliğini sağlayan, “nüfusun çoğunluğunun azınlık üzerindeki egemenliği”, “iktidarı” olan Sovyetler, aynı zamanda bütün devlet örgütlerinin en enternasyonal olanıdır, iler türlü ulusal baskıyı yok ederek, ayrı ayrı uluslardan emekçileri tek bir devlet içinde toplama yeteneğinde olan bir iktidardır Sovyetler. Proletaryanın devlet biçimidir.
Proletarya diktatörlüğü, “mekanizması” bakımından onu oluşturan, günlük çalışmalarının yerine getirilmesini sağlayan, Sovyetlerle birlikte “hareket iletici kayışlar” işlevine sahip proleter kitle örgütleri ve yönetici güç olarak partiye dayanır. Hareket iletici kayışlar olarak tanımlanan kitle örgütleri, sendikalar, Sovyetler, kooperatifler, gençlik federasyonu şeklinde örgütlü tüm ezilen sınıflar, partinin, kitle örgütlerindeki seçkin proleterleri bağrında toplayan ve bunlar aracılığıyla kitlelerin gücünü, faaliyetini koordine eden yapısıyla, tek hedefe, sosyalist kuruluşun zaferine yönelirler. Eski düzende ezilen ve sömürülen tüm kitleler, örgütlü bir seferberlik içinde ve bunun mekanizmalarım sağlayan bir iktidar,içinde proletarya diktatörlüğünün parti yöneticiliğindeki yapısını oluştururlar. Kitabın Leninizmin Sorunları kısmında derinlemesine tartışılmış olan bu soruna Leninizmin. temel teorik tezlerinden olması nedeniyle kısaca değinmiş bulunuyoruz. Aslında Leninizmin İlkelerinde ele alınan konulardan hiçbiri diğerinden daha az önemde ve değerde değildir. Her biri bir bütünü, pröleteryanın bütün bir dünyasını kurma savaşımının aynı ölçüde ihmal edilemez, her biri bu bütünü olmazsa olmaz şekilde tamamlayan donanımlardan biridir. Bunlardan biri örneğin parti, yöntem, teori, strateji ve taktik vs. herşey mükemmel varsayılsa bile o olmaksızın devrimin sosyalizmi kurma ve kesin zafere varma yeteneği bulamayacağı bir zorunlu koşuludur. Tümü bir bütünü, emperyalist kapitalist sistemin tek alternatifi devrim ve sosyalizm mücadelesinin ve proletaryanın kurulacak egemenliğinin teori ve taktiğini oluşturur.
Yazının sonunu, devrim ve sosyalizm mücadelesinin başarısının önkoşulu olan komünist çalışma tarzı hakkında Leninizm’in İlkeleri’nde ele alınan bölümden geniş bir özete ayırıyoruz. Çalışma Tarzı konusunda Stalin, “… Leninizm’in pratiğinin belirli bir kendine özgü niteliğinden, Leninist militanın özel tipini yaratan şeyden söz etmek istiyorum. Leninizm, partide ve devlet aygıtında da özel tipte “militan yetiştiren, çalışmada özel bir tarzı, Leninist tarzı yaratan teorik ve pratik bir okuldur” der. Bu tarzın özelliklerini, Rus devrimci atılımı ve Amerikan pratiği anlayışının parti ve devlet çalışmalarında birleştirilmesi olarak tanımlar. “Rus devrimci atılımı eylemsizliğe, yerleşmiş verimsiz alışkanlıklara, tutuculuğa, zihin durgunluğuna, eski geleneklere kölece bağlılığa panzehirdir. Rus devrimci atılımı öyle canlandırıcı bir güçtür ki; zihin açar, ileriye doğru iter, eskiyi parçalar, perspektifler açar. Ama pratikte Amerikan pratiği anlayışıyla birleşmezse, bu atılımın boş, ‘devrimci’ Manilovizm’e dönüşmesi çok olasıdır” der. Lenin’in, kökeni, her şeyi yoluna koyabilen, değiştirebilen kararnamelerin kerametine körü körüne inanma olan bu ‘devrimci’ işgüzarlık hastalığını “komünist böbürlenmesi” diye nitelediğini ve “…henüz kovulmadığı komünist partisinin üyesi olan ve komünist kararnamelerle bütün ödevlerini yerine getireceğini hayal eden adamın gerçeğidir” dediğini aktarır. Amerikan pratiği anlayışının ise bu işgüzarlığa panzehir olduğunu belirterek “…engelleri tanımayan, her cins ve her türlü engeli verimli çalışmayla deviren, önemsiz de olsa başladığı işi kesinlikle bitiren ve ciddi bir kuruluş çalışmasında kesenkes edinilmesi zorunlu olan yılmaz bir güçtür” der. Ama Amerikan pratiği anlayışının Rus devrimci atılımı ile birleşmezse yozlaşıp, dar ve ilkesiz işgüzarlık derekesine düşeceğini belirtir. Stalin, çalışmada Leninizm’in özünün, Leninist militan tipinin, Leninist tarzın bu iki özelliğin birleşmesi ile ortaya çıkacağını ifade ediyor. Lenin’in Menşevik muhalifi Dan’ın Lenin hakkında söyledikleri, Leninist militan tipinin Lenin’in kişiliğinden öğretisine yansıdığını düşündürüyor: “Her günün tüm yirmi dört saati boyunca devrimle uğraşan, düşünen ya da sadece devrim hayal eden başka hiç kimse yoktur. Böyle bir adamla ne yapabilirsiniz?” (*) Şöyle söylemek gerekiyor: Böyle bir adamla Rus halkı devrim yaptı. Ama sadece böyle ‘bir adamla’ değil, onun yolunu izleyenlerle birlikte
Leninizm’in İlkeleri, J. V. Stalin, Sol Yayınları, Çeviren: Muzaffer Erdost
(*) Aktaran Christopher Hill, Lenin ve Rus Devrimi, Evrensel Basım Yayın
Eylül 1992