TDKP’den çarpıtmalara yanıt “D. Perinçek’in parti modeli ve yasallığı, işçi ve emekçi sınıflara devrimi yasaklama aracıdır”

Dergimiz Özgürlük Dünyası’nın 44. sayısında yayınlanan “TDKP Yasal Parti Sorununa Nasıl Bakıyor?” başlıklı röportajda görüşleri kamuoyuna yansıyan TDKP’nin düşünceleri, bir çok çevre tarafından çarpıtılarak yansıtıldı. İP’nin yayın organı Teori dergisi, TDKP’nin görüşlerini “eleştirirken”, işi onun sosyalizmi hedeflemediğini söylemeye kadar vardırdı. Buna cevap olarak TDKP Merkez Yayın Organı Devrimin Sesi’nde bir yazı yayınlandı. Yazıyı aynen yayınlıyoruz.

D. Perinçek, ideolojik temeli veya temelsizliğiyle, kaşarlanmış oportünizmi ve bunu örtmeye çalıştığı yöntemleriyle Türkiye “sol” hareketinde “nev’i şahsına münhasır” bir yer tutar.
Partimiz, Marksizm-Leninizm’e yöneldiği, Türkiye “sol” hareketinin köklü bir eleştirisiyle birlikte, TKP revizyonizmi başta olmak üzere Şefik Hüsnü oportünizmine ve kendi geçmişini Ş. Hüsnüme dayandıran D. Perinçek’in temsil ettiği PDA-TİKP revizyonizmine, onun Maocu tezlerine karşı da eleştiriler yöneltti. Parti çizgimiz revizyonizme ve küçük-burjuva ideolojik akımların belli başlı temsilcilerine karşı mücadeleler içinde şekillendi. Yine partimiz, sadece ideolojik-teorik mücadeleyle yetinmedi, muadelenin her döneminde belli başlı “sağ” ve “soI” akımların politika ve taktiklerini de eleştirdi ve eleştirmeye devam edecek. Bu, sınıfı ve emekçi sınıfları devrim ve sosyalizm devasına kazanmanın ve mücadeleyi ilerletmenin başlıca koşullarından biridir, Partimiz şunu veya bunu incitirim kaygısına kapılmadan, Marksizm-Leninizm ve devrim davasına duyduğu sorumlulukla, doğru bildiği şeyleri içten bir inançla; açık ve ilkeli yöntemlerle savunmaya özen gösterdi ve göstermeye devam edecek.
Bütün bu eleştirilerde partimizin üslubu, eleştirdiği muhatabının nitelik ve özelliklerine; sınıf mücadelesi, genel olarak devrimci hareket içinde tuttuğu yere uygunluk gösterdi. Zaman zaman tespit ettiğinde düzelttiği sübjektivizme ve değerlendirme eksikliklerine düşse de, eylem birlikleri ve ittifaklar yapmaya önem verdi.
‘76’dan bu yana partimizce yöneltilen eleştiriler karşısında D. Perinçek, açık bir tartışma yerine, politika esnaflığına özgü bir bayağılıkla, “eleştirilerin etkisini kırma” yöntemini benimsedi. Son olarak parti MK’mızın yasal parti tartışmaları üzerine görüşlerini konu alan Teori dergisinin Ağustos sayısında D. Perinçek’in demagoji yeteneğini sergileyen bir yazı yayınlandı. Partimiz birçok belgesinde D, Perinçek’in çizgi ve anlayışını çeşitli yönlerden eleştirdiği için biz sadece, siyasi ahlak yoksunluğunun bir ifadesi olan demagojileri kısaca sergilemekle yetineceğiz.
Yazı, eleştirdiği görüşleri, eleştirmek istediği şekilde çarpıtıp belirsizleştirerek, kendi görüşlerini de gerçek sınıf gözüyle değil, göstermek istediği şekilde sunarak, deyim yerindeyse “kütlemeye” getirmektedir.
En basta belirtmek gerekir ki, partimizin işçi sınıfını devrime götürecek partinin niteliği ve özellikleri konusunda bir sorunu yoktur. Partimizin kuruluş sürecinde, Türkiye devrimci hareketi ve işçi ve emekçiler önünde sürdürdüğü ideolojik-teorik mücadeleler, bu sorunun çözümünü de içinde taşır. Partimizin mevcut koşullarda tartıştığı, yasal olanaklardan yararlanmanın araçlarından biri olarak parti sorunudur. Ancak, yasadışı ve gizlilik temelinde burjuvazinin icazetine mahkûm olmamış bir partinin yasal olanaktan yararlanma diye bir sorunu olabilir. Burjuva reformcu ve gerici partilerin bile, 12 Eylül Anayasasını gerekçe göstererek parti
kurmada nazlandıkları bir ülkede, burjuva yasallığına boyun eğip, onu yücelterek işçi ve emekçi yığınlara “eşi bulunmaz parti modeli” diye Sunan D. Perinçek’in ise, yasal olanaklardan yararlanma diye bir sorunu olamaz; olsa olsa burjuva yasallığını kutsamak diye bir görevi olabilir ki, o da bunu yapıyor. Sendikal hak ve özgürlüklerin gasp edildiği, anti-terör yasasıyla her gün 3-10 devrimcinin, yurtseverin katledildiği bir ülkede. D. Perinçek 141. maddenin kalkmasıyla devrimci bir komünist partinin yasal özgürlük elde etmiş olabileceğini ileri sürecek kadar, faşist burjuva egemenliği yüceltmekte, yardakçılığını yapmaktadır.
Mantık bu olunca, parti MK’mızın, özellikle ayırdığı iki farklı şeyi birleştirerek, daha doğrusu bulandırarak “demokrasi”, “iktidar”, “sosyalizm” kavramlarının içini boşaltarak ucuz demagojilere, formel mantık oyunlarına başvurmakta ve tabii ki kendini de ele vermektedir.
“Açıktır ki, işçi hareketinin açık bir parti olarak da ortaya çıkışını güçlendirecek, hem de çıktığı zaman onun gerisinde, onun köklerini oluşturan temel üzerindeki şey illegal örgüt; yani sınıfın, fabrikalarda, işyerlerinde örgütlenmiş illegal örgütleridir.,.”
“Bugün baktığımızda işçi hareketindeki gelişmeler, düşüşler ve çıkışlar içinde böyle bir yöne gitmekle birlikte, şu anda işçi sınıfı hareketi, kendini açık parti olarak ortaya koyabilecek koşulları henüz yaratabilmiş değildir. Ama bu yönde gelişmeler vardır.” (TDKP-MK röportajı) Burada izaha gerek bırakmayacak kadar açık olarak ortaya konmuştur. Böyle bir partinin iki program, iki disiplin, “iki merkez” diye bir sorunu da olamaz. D. Perinçek, bu noktada “küllemeye” getirmekte, hemen “demokrasi” partisi demagojisine sarılmaktadır. Oysa sorun şöyle ortaya konulmaktadır. “Biz, kitlelerin hiç olmazsa ileri kesimlerini temsil etme kabiliyeti olan örgütlerin anti-emperyalist demokratik bir platform üzerinde ittifakının gerekliliğini düşünüyoruz, öneriyoruz, bunun mücadelesini veriyoruz. Ancak bu ittifak kuşkusuz, açık alanda sınırlı kaldığı sürece, kendi kendini geliştirme yeteneği gösteremeyecek bir ittifak olacaktır. Bu ittifak mücadelenin tüm biçimlerine, aktüel mücadelenin dayattığı bütün biçimlere cevap verebilecek bir ittifak olmalı; buradan çıkacak politikalar, politik taktikler, buradan çıkan kararlar açık alanda da kendisini ifade edebilmelidir.” (TDKP-MK röportajı) Açıkça görüleceği gibi, burada kastedilen farklı ideolojik siyasi çizgilere sahip, bağımsız örgütlerin ortak “anti-emperyalist demokratik bir platform üzerinde ittifakı”na dayanan, bir anlamda bir birleşik cephe örgütüdür ve yasal parti, ittifak alanının sadece bir parçası ve ürünüdür. Birçok ülkenin deneyi, ittifakların çeşitli biçimlerde kendini ortaya koyusunun örnekleriyle doludur. Ama bu açıkça anlaşılacağı gibi iktidarı hedefler. Çünkü ülkemizde anti-emperyalizm ve demokrasi sorunu halen bir devrim sorunudur.
D. Perinçek tam da burada kendini ele vermektedir. Koalisyon hükümeti, “burjuva demokratik devrimde yeni atılım”lar yaptırdığı için demokrasi mücadelesine önderliği Demirel’in, Amerikancı generaller MGK’sının “güvenli” ellerine teslim etmekte, anti-emperyalist demokratik platformu gereksiz görmektedir. Çünkü o, sosyalizm için “emekçi cumhuriyeti anayasası” yapmakla meşguldür. Demirel’den “demokrasi”, D. Perinçek’ten “emekçi cumhuriyeti anayasasıyla sağlama alınmış sosyalizm”.
D. Perinçek’in hayatı boyunca, burjuva egemenliğinin, onun kurumlarının yıkılması, diye bir hedefi olmadı. Bugün de yok. Onun, iktidar dendiğinde anladığı burjuva hükümetlerin yer değiştirmesidir. Günün birinde “işler yaver giderse” böyle bir hükümette fiilen yer aldığında, D. Perinçek için iktidar sorunu çözülmüş demektir. Hemen bir yasayla generallerin rütbelerini görünmez yerlerine taktıracak, orduyu da hizaya getirecek ve D. Perinçek “sosyalizmi”, burjuva egemenliğinin “çeşnisi” olacaktır.
Böyle bir anlayışa sahip olduğu içindir ki, TBKP artığı SBP gibi partiler de olmak üzere kendine “sosyalistim” diyen herkesi partisine çağırır. D. Perinçek’in yaygarasını yaptığı, Mitterand sosyalizmi, Gorbaçov sosyalizmidir. Buna rağmen, 150 yılı aşkın süredir, burjuvazinin yardakçılığını yapan sözde “sosyalist” veya “işçi” partilerinin ilk mucidi edasıyla ukalalık yaparak işçi ve emekçileri aldatacağını sanmaktadır.
D. Perinçek, parti konusundaki şarlatanca demagojisiyle, kendi üzerinde bulunduğu platformun reformist, parlamentarist niteliğini geçiştirmektedir. Oysa ’89’dan ’91 erken seçimine kadar, işçi hareketine önerdiği, erken seçim hedefine bağlanmış 3 günü geçmeyen bir genel grevdir. Erken seçimden sonra ise, “emekçi cumhuriyeti anayasası” ile meşguldür. D. Perinçek’in politikaları, politik taktikleri bundan ibarettir. Geri kalan, işçi hareketine dalkavukluk ve herhangi bir burjuva liberalinin yürüteceği muhalefet propagandasıdır. Ama D. Perinçek utanmadan devrimci hareketleri propaganda örgütü olmakla eleştirir. Çizgileri, yetersizlik ve yeteneksizlikleri bir yana, devrimci hareketlerin her biri son 15 yıllık mücadelelerde onlarca, yüzlerce militanını kaybetmiştir. “Anadan doğma” reformizmini, sosyalizm diye yutturabilmek için başka bir yol da yoktur.

D. PERİNÇEK YASALLIĞA GEREKÇE BULMAK İÇİN BOLŞEVİZM TARİHİNİ ÇARPITIYOR
D. Perinçek, yasallığı yücelterek burjuvaziye hizmet etmek için, Bolşevik partisinin 1917 Şubat Devrimi sonrasında büyük ölçüde yasallaşmasını çarpıtarak, neredeyse Ekim Devrimi’ni bu yasalaşmaya bağlayacak kadar bir tahrifata yönelmektedir. Başlı başına bu örnek bile Perinçek’in gerçek yüzünü bir kez daha sergilemeye yeterlidir, Bolşevik partisi 1917 Şubatı’ndan sonraki 6 ayı bulmayan yasallığını geçici hükümetin yasalarından almadı. Ayaklanma organları olarak Sovyetlerde örgütlenerek ayaklanmış, çarlığı devirmiş, silahlı binlerce işçi, köylü, asker Sovyetlerinden aldı. Ekim devriminin ve Bolşevizm’in başarıcı 6 aylık yasallaşmasında değil, yasallığı ve özgürlük ortamını sağlayan işçi, köylü, asker Sovyetleri içinde özgürlüklerden de en geniş şekilde yararlanarak geniş işçi ve köylü yığınlarının, Nisan Tezleri’yle ortaya konmuş değerlendirme ve taktiklerin doğruluğunda, zamanında yeraltına geçmeyi, başararak, koşulların en uygun olduğu anda büyük bir ustalıkla ayaklanmayı örgütlemesinde yatar. Ayaklanmayla burjuva egemenliğin yok edilerek işçi, köylü ve asker Sovyetlerine dayanan proletaryanın sınıf egemenliğini gerçekleştirmesinde yatar. “Bütün iktidar Sovyetlere” şiarını hayata geçirmesinde yatar. Menşeviklerin, sosyalist devrimcilerin, demokratik devrimin barış ve özgürlük taleplerine ihanetini açığa çıkararak, proletarya ve yoksul köylü yığınlarının burjuvaziye karşı tavır almasını sağlamasında yatar. Ama D. Perinçek için önemli olan, Bolşevik partisinin 6 ay gibi bir süre büyük ölçüde yasallaşmış olmasıdır. Oysa Temmuz gösterilerinde burjuvazi, Bolşeviklere karşı saldırıya geçer ve Bolşevik Partisi yeraltında mücadelesini sürdürür. Çünkü o, aygıtını burjuvaziye güvenerek dağıtmamıştır. Yasal olduğu sürede, Bolşevik karargâhını, burjuvazinin demokratik özgürlüklerine güvenmeyerek, kızıl muhafızlarla özgürlüğünü güvence altına aldı. Matbaasını güvence altına aldı. Bunun içindir ki, kısa bir sürede yeraltına geçmeyi başarabildi. Tabela değiştirerek değil, gerçek anlamda, örgütsel faaliyetinin omurgasıyla.
Bunları görmezden gelinerek D. Perinçek’in teorileştirdiği şey “toplumun gözünde haklılık ikinci bir iktidar odağı yaratır” sözlerinde ifadesini bulan sivil toplumcu burjuva idealizmidir. Oysa 1917 Şubatı’nda Rusya’daki ikinci iktidar odağı ayaklanmış ve silahlanmış işçi, köylü ve asker Sovyetleridir. D. Perinçek devam ediyor; “Devrimin haklılığı adım adım düzenin yasallığını yer. Bu süreç aynı zamanda yasal mevziilerin ilerleme sürecidir” Proletaryanın parti ilkesi, “toplumun gözünde haklılık” gibi göreceli ve soyut bir kavrama dayanmaz, proletaryanın tarihsel sorumluluklarıyla, devrim göreviyle burjuvazinin sınıf karakterinin, burjuva devletin sınıfsal özünün bilimsel tahliline dayanır. 1917 Şubatı’ndan sonra bütün ülkelerde kanıtlanmış Bolşevik taktikler, daha büyük bir hızla yayıldı ve Bolşevikler “haklı” olarak güçlendiler, kendilerine sosyalist, devrimci, sosyal-demokrat diyenlerin de desteklediği koalisyon “yasal mevzilerin ilerlemesi”ne izin vermedi. Tersine saldırdı. Matbaaları bastı, Bolşevikleri tutukladı, proletarya ve yoksul köylülük buna rağmen Bolşeviklerin önderliğinde silaha sarılıp ayaklanmayı “haklı” gördüler.
Açıkça görüldüğü gibi, Perinçek utanmaz bir şarlatanlıkla, Ekim Devrimi’nin şanlı tarihini, Bolşevizm’i, Gramsci’den, Bernstein’a tarihte boy göstermiş, anti-Marksist burjuva reformcuların, devrim kaçkınlarının mantığıyla tersyüz etmeye yeltenmekte, kendi gerçek niteliğini bir kez daha bütün “yeteneğiyle” ortaya sermektedir.
Yasal partiyi Türkiye koşullarında gerekçelendirmeye çıkınca, 1946’dan itibaren Amerikancı Bayar-Menderes DP’sinin burjuva “çoğulculuğu”nu yücelterek onlara burjuva demokratik devrim sürecinde yeni “atılımlar” yaptırır. Ara sıra generaller kesintiye uğratsa da, parlamento dimdik ayakta ve halkı temsil etmektedir. “141-142 de kalkmıştır” Daha ne işi var da bu komünistler yasadışı işlerle uğraşıyor. Oysa daha bir hafta öncesinde 3-5 MGK üyesi general meclis oturumunu kestirir. Hükümeti ayağına çağırır, gerekli “tebligat ve tembihatı” yapar ve bunlar hükümet tarafından canı gönülden yürürlüğe konur, parlamento tarafından ittifakla onaylanır. D. Perinçek’in parlamentosu sık sık generaller tarafından “vaftiz” edilerek, yeniden yeniden tazelenir,
İşbirlikçi egemen sınıflar ve onların generalleri bile, parlamentonun, mevcut sistemin niteliğini gizlemek için D. Perinçek kadar dil dökmüyorlar.
Doğu Perinçek’in yasalcılığı ve parti modeli işçi ve emekçi yığınlara devrimi yasaklamanın, devrimin önünü karartmanın adıdır, işin özü budur. Hiçbir demagoji ve şarlatanlık bu gerçeği gizleyemez.

Elam 1992

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑