1920’li yılların başından itibaren özellikle Stalin ve Troçki arasında polemik konusu olan, ancak sosyalizmin inşasının büyük başarılar kazandığı Stalin dönemi boyunca çok büyük yankılar uyandırmayan bu sorun, SBKP’de önemli alt-üst oluşların yaşandığı 20. Kongre ile başlayan kapitalist restorasyon dönemi boyunca, gündemi giderek daha yoğun işgal etmeye başladı. Sosyalizm adına verilen her ödünden, geriye atılan her adımdan daha bir güç alan Troçkistler, bu tarihsel fırsatı yıllarca beklemişçesine saldırılarını yoğunlaştırdılar ve başla SSCB olmak üzere sosyalist sistemin bütününde yaşanan bu çürümenin sorumluluğunu Stalin’e ve Stalin’e ait olduğunu iddia ettikleri “tek ülkede sosyalizm teorisi”ne yüklediler. Geri dönüşün ulaştığı her yeni düzey, anti-Stalinist bu saldırıya, farklı orijinlerden gelip aynı zeminde harmanlanan yeni kaynaklar sağladı ve Doğu Bloğu’nun biçimsel olarak da bütünüyle çökmesinden sonra dozajı bir kaç kat arttı. Stalin’in diktatör olduğu ortak fikriyle biçimlenen bu saldırı kervanı, nihayet teorik dayanağını yeniden keşfetti: Stalin ve tek ülkede sosyalizm. Birçok “eski Stalinist”in de paylaştığı bu düşüncenin temel önermesi, Tek ülkece sosyalizm teorisinin bütünüyle Stalin’e ait olduğu, ne Marx ve Engels’le ne de Lenin’le bir ilgisinin bulunmadığı ve Stalin’in bu teorisiyle Marksizm’i tahrif ettiğidir. Troçki’nin öngörüsü 70 yıl sonra gerçekleşmiş, sosyalizmin tek ya da ekonomik bakımdan geri bir kaç ülkede zafere ulaşamayacağı artık kimsenin reddedemeyeceği bir biçimde, pratikte kanıtlanmıştı. Aslında Troçkistlere göre bu olgu daha ’30’lu yıllarda gerçekleşmişti; fakat bu gerçeği ancak bugün görebilenler de az değildi. Gerçekten Troçki haklı mıydı? Stalin Marksizm-Leninizm’i tahrif mi etmişti? Bunları yanıtlamak gerekiyor; ancak önce başka konulara değinmekte fayda var.
KAPİTALİZMİN İKİ DÖNEMİ VE EŞİTSİZ GELİŞME YASASI
Şimdilik kısaca, “kapitalizmin ekonomik ve politik yönden gelişmesinin eşit olmadığı, önde olanın hep önde gidemediği, sıçramaların yaşandığı, geride olan kapitalist bir ülkenin önde olana ulaşıp geçebildiği ve bu durumun kapitalizm için yapısal olduğu” biçiminde açıklayabileceğimiz bu yasanın siyasal sonuçlarına değinmeden önce, kapitalizmin iki dönemi, tekel öncesi kapitalizm ve tekelci kapitalizm arasındaki farkı ele almak yerinde olacak,
Tekel öncesi kapitalizm dönemi, kapitalizmin, serbest rekabet yoluyla gelişebildiği dönemdir. Dünyanın toprak bakımından bölüşümü henüz tamamlanmamıştır; ileri kapitalist ülkeler tarafından henüz sömürgeleştirilmemiş topraklar bulunmaktadır ve kapitalizm bu potansiyel sayesinde bir bütün olarak sürekli yükselme eğilimindedir. “Özgürce” sömürgeleştirilebilecek topraklar henüz tükenmediğinden, bir ülke için diğerinin etki alanına müdahale etmek henüz zorunluluk değildir. Bu, tekel öncesi kapitalist ülkeler arasında etki alanı mücadelesi olmadığı anlamına gelmez, ancak, teorik olarak, böyle bir zorunluluk yoktur. Tekel öncesi kapitalizmi Lenin, “görece sakin, uygar, barışçıl, sürekli olarak gelişen ve giderek yeni ülkelere yayılan bir kapitalizm’ olarak anlatır.
Tekelci kapitalizm içinse, durum tamamen farklıdır. Lenin’in emperyalizm için sıraladığı beş özelliği burada tekrarlamaya gerek yok; ancak iki tanesini hatırlamak gerekir:
“- Dünyayı aralarında bölüşen uluslararası kapitalist tekeller oluşmuştur.
-En büyük kapitalist güçler arasında tüm dünyanın toprak bölüşümü tamamlanmıştır.”
Eşitsiz gelişme yasası, gerçek siyasal ve ekonomik sonuçlarına, kapitalizmin işte bu döneminde ulaşmıştır. Durum şöyledir:
Bütün dünya pazarının birkaç emperyalist ülke tarafından boyunduruk altına alınması ve sermaye ihracının ulaştığı düzey, kapitalizmi bir dünya sistemi haline getirmiştir. Pazar paylaşımının tamamlanmış olduğu bu dönemde, görece geride kalmış olan emperyalist ülkeler, ileride olan ülkelere yetişip geçme ve böylece ganimetten kendine düşen payı artırma mücadelesi verirken, ileride olan ülkeler, etki alanlarını genişletme, yeni pazarlar edinme ya da hiç değilse statükoyu koruma telaşındadırlar. Bilimsel ve teknolojik düzey, geride olan emperyalist ülkelerin önde olanlara daha kısa sürede yetişeceği koşullar yaratmış, aralarındaki fark, eskisine oranla daha azalmış, giderek “aynı düzeyde bulunma” hâkim olmuştur. Her an geride kalma korkusuyla, öne geçme arzusunun bir arada bulunduğu bu gerginlik ortamında, emperyalist ülkeler arasındaki mücadele giderek dayanılmaz bir hal alıyor. Emperyalist sistem için bütünüyle meşru olan bu durum, zorunlu olarak pazarların yeniden paylaşımını ve emperyalist savaşları gündeme getiriyor; ve bu savaşlar, emperyalist zinciri zayıflatarak, bir ya da birkaç ülkenin proleterlerine onu, sadece savaş dönemlerinde değil, diğer dönemlerde de yarma olanağı sunuyor. Bu olanak, büyük bir olasılıkla zincirin en zayıf olduğu halkada gerçekleşecektir. Ancak en zayıf halka, mutlaka en geri kapitalist ülke değildir; sistemin yapısal çelişkilerinin en çok yoğunlaştığı, yönetsel aygıtın giderek zayıfladığı, proleter örgütlülüğün güçlendiği; bütün bu etkenlerin vektörel bileşkesinin proleter bir devrimi en olanaklı duruma getirdiği ülkedir. Devrimin merkezi, her an bir ülkeden diğerine kayabilmekte ve böylece devrim, her ülke için olanaklı hale gelmektedir. Tek bir ülkede ya da birkaç ülkede sosyalizmin siyasal ve toplumsal zaferi, emperyalist sistemin, bir bütün olarak gerileme eğiliminde olduğu bu dönem için mümkündür artık. Kapitalizmin eşitsiz ekonomik ve siyasal gelişmesinin gerçek politik sonuçları, Lenin’in “can çekişen kapitalizm” olarak nitelediği emperyalizm için geçerlidir.
Stalin ile Troçki ya da Stalin ile Zinovyev arasında “tek ülkede sosyalizm” konusundaki çatışmanın en belirleyici nedeni, kapitalizmin bu iki dönemine nasıl yaklaştıkları ile ilgilidir. Tıpkı bugün Troçkistlerin yaptığı gibi Troçki ve Zinovyev de ne Marx’ın ne de Engels’in (Lenin’e aşağıda değineceğiz), sosyalizmi tek ülkede düşünmediklerini, aksine onu evrensel bir boyutta ele aldıklarını söylüyor ve bunu alıntılarla kanıtlıyorlardı! Örneğin Zinovyev, bir konuşmasında, Marx’tan şu alıntıyı yapmıştı:
“Bizim için sorun şudur: Kıtada devrim başlamak üzeredir ve derhal de sosyalist bir karakter alacaktır. Burjuva toplumun hareketi, çok geniş bir alanda hızlı yükselme (abç) içinde olduğu için, devrim, bu daracık alanda zorunlu olarak ezilmeyecek midir?”
Stalin, haklı olarak, bu tahlilin tekel öncesi kapitalizm için geçerli olduğunu, kapitalizmin bir bütün olarak çürüme eğilimi gösterdiği tekelci kapitalizm içinse, herhangi bir olumsuzlama getirmediğini söyleyerek, her zaman olduğu gibi, kapitalizmin iki dönemini özenle ayırmıştır.
TEK ÜLKEDE SOSYALİZM TEORİSİ BÜTÜNÜYLE STALİN’E Mİ AİTTİR?
Bütün Troçkistlerin ve bu yönelimde olanların birleştikleri temel nokta, bu teorinin bütünüyle Stalin’e ait olduğu düşüncesidir. Onlara göre Stalin, bu konuda Marx ve Engels’le bütünüyle çelişmiş, Lenin’den ise cımbızla alıntı yapmış, bunları kendince yorumlamış ve böylece hem Lenin’e haksızlık yapmış, hem de Marksizm-Leninizm’i tahrif etmiştir.
Tek ülkede sosyalizm konulu tartışmaların çoğu, Troçki’nin Avrupa Birleşik Devletleri sloganını ve Lenin’in Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine adlı makalesini ele alır.
Avrupa Birleşik Devletleri, Troçki’nin 1917 öncesinde yayınlanmış ve 1924’te yeniden basılmış olan Barış Programı adlı broşüründe öne çıkardığı bir slogandır. Troçki burada “Rusya’da ya da İngiltere’de zafere erişen bir devrim, Almanya’da devrim olmadan, ya da bunun tersi olmadan düşünülemez” diyor ve sosyalizmin zaferinin ancak Avrupa Birleşik Devletleri olarak kümelenmiş Almanya, İngiltere, Rusya gibi başlıca birkaç Avrupa ülkesinin zaferi olarak gerçekleşebileceğini, bunun tersinin olanaksız olduğunu söylüyor. Lenin’in bu slogana karşı yazdığı makalede ise (eleştirilen diğer konular bir yana, tek ülkede sosyalizm konusunda) şöyle deniyor:
“… Bağımsız bir slogan olarak Dünya Birleşik Devletleri sloganı da pek doğru bir slogan sayılmaz. Çünkü ilkin, sosyalizmle karışır ve ikinci olarak, sosyalizmin tek bir ülkedeki zaferinin olanaksızlığı ve söz konusu ülkenin öteki ülkeler karşısındaki tutumu üzerine yanlış sonuçlara yol açabilir. İktisadi ve siyasal gelişmenin eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Bundan şu sonuç çıkar ki sosyalizmin zaferi, ilkin küçük bir sayıdaki kapitalist ülkede ve hatta yalnızca tek bir kapitalist ülkede olanaklıdır. Bu ülkenin muzaffer proletaryası, kapitalistleri mülksüzleştirdikten ve ülkesinde sosyalist üretimi örgütledikten sonra, öteki ülkelerin ezilen sınıflarını kendine çekerek, onları kapitalistlere karşı ayaklandırmaya özendirerek, hatta zorunluluk durumunda sömürücü sınıflara ve onların devletlerine karşı askeri güç de kullanarak, kapitalist dünyanın geri kalan bölümünün karşısına dikilecektir.”
Devrim dergisinin 5. sayısında Mahmut Güneş imzasıyla çıkan yazıda Lenin’in bu sözlerinden “tek ülkede sosyalizmin olabilirliğini çıkarmanın” gülünç bir yorum olacağını belirtiyor ve Lenin’in gerçekte hep dünya devrimini savunduğunu, Stalin’inse yanlış yaptığını, yine Lenin’den yaptığı alıntılarla kanıtlıyor! İşçiler ve Toplum ve Sınıf Bilinci dergilerinde bu konuda yazılmış bütün yazılarda Lenin’in bu sözleri için ileri sürülen (Devrim yazarının görece zayıf kaldığı) ortak görüş şudur:
Marksist literatürde “sosyalizmin zaferi” dar ve geniş olmak üzere iki anlamda kullanılagelmiştir; dar anlamı, iktidarın proletarya tarafından alınması, yani sosyalist bir devrim olan bu kavramın geniş anlamı, sosyalist toplumun bütün normları ile kurulmasıdır; Lenin burada kavramı dar anlam ile kullanmıştır. Buna kanıt olarak da yukarıdaki alıntının devamında yazılmış şu sözler gösteriliyor: “Proletaryanın burjuvaziyi devirerek zafer kazanacağı toplumun siyasal biçimi demokratik bir cumhuriyet olacak.”
Burada iki şey sormak gerekiyor:
– Bu makale Troçki’nin “Avrupa Birleşik Devletleri” sloganına karşı yazılmıştır; ve bu sloganda Troçki’nin olanaksız olduğunu iddia ettiği şey, sosyalizmin tek bir ülkede geniş anlamda zaferidir, yani sosyalizmin toplumsal zaferidir. Lenin burada sosyalizmin zaferini dar anlamda kullandıysa eğer, bu durumda eleştiri kime yöneltilmiştir?
– Yukarıdaki alıntıda “Bu ülkenin muzaffer proletaryası, kapitalistleri mülksüzleştirdikten ve ülkesinde sosyalist üretimi örgütledikten sonra” bölümü ne anlama geliyor acaba?
Lenin’de benzer söylemleri başka yerlerde görmek de mümkün:
“Kapitalizmin gelişmesi, farklı ülkelerde hiç de düzenli olmayan bir biçimde yürümektedir. Meta üretimi koşullarında başka türlüsü de olamaz. Bundan da reddedilemez bir biçimde şu çıkıyor ki, sosyalizm bütün ülkelerde aynı anda zafere ulaşamaz, önce bir ya da birkaç ülkede zafere ulaşacak, ötekiler bir süre burjuva ya da burjuva-öncesi dönemde kalacaklardır.”(Proletarya Devriminin Askeri Programı-Eylül 1916).
Tek ülkede sosyalizm teorisini, Stalin kendi başına ortaya atmamıştır; onu Lenin’den almıştır. Aşağıda bunun daha somut örneklerini göstereceğiz. Ancak önce başka bir konuya, Troçkistlerin bir başka iddiasına değineceğiz.
STALİN TEK ÜLKEDE SOSYALİZMİ NE ZAMAN SAVUNMAYA BAŞLAMIŞTIR?
Troçkist yazarların bir başka ortak düşüncesi de Stalin’in Aralık 1924’e kadar “tek ülkede sosyalizm” konusunda doğru düşüncelere sahip olduğu, ancak bu tarihten sonra düşüncelerini değiştirdiği, Marksizm-Leninizm’den saptığı biçimindedir. Stalin gerçekten Aralık 1924’ten sonra, daha önce savunduklarının tersini mi savunmaya başlamıştır? Aralık 1924 öncesinden sonrasına, böyle bir dönüşümü gerektirir ne gibi alt-üst oluşlar yaşanmıştır? Troçkistler bu sorudan, kendi tutarsızlıklarını Stalin’e yükleyerek sıyrılmaya çalışıyorlar.
Nisan 1924 tarihli Leninizm’in İlkeleri adlı broşürde Stalin, bugün Troçkistlerin de kabul ettiği şu görüşü ortaya koyuyor:
“Bir tek ülkede burjuva iktidarını devirmek ve proletarya iktidarını kurmak demek, henüz sosyalizmin tam zaferini sağlamak demek değildir. Sosyalizmin başlıca görevleri -Sosyalist üretimin örgütlendirilmesi henüz geleceğin sorunudur. Bu sorun çözüme bağlanabilir mi, birçok ileri ülkenin proleterlerinin ortak çabaları olmadan bir ülkede sosyalizmin kesin zaferine ulaşılabilir mi? Hayır, ulaşılamaz, burjuvaziyi devirmek için bir tek ülkenin çabaları yeter, devrimimizin tarihi buna tanıklık eder. Sosyalizmin kesin zaferi için, sosyalist üretimin örgütlendirilmesi için bir tek ülkenin, özellikle Rusya gibi bir köylü ülkesinin çabaları yetmez; bunun için birçok ileri ülke proleterlerinin çabaları gerekir. “Stalin eskiden bu doğru şeyleri savunuyormuş! Oysa aynı broşürde şunlar da söylenmişti:
“Eskiden devrimin bir tek ülkede başarıya ulaşması olanaksız sayılmaklaydı (…) Şimdi, devrimin bir tek ülkede zaferini olanak dahilinde görmek gerekir, çünkü emperyalizm koşulları içinde çeşitli kapitalist ülkelerin birbirine eşit olmayan sıçramak gelişmesi, emperyalizmin bağrında kaçınılmaz savaşlara neden olan felaketli çelişkilerin gelişmesi, bütün dünya ülkelerinde devrimci hareketin büyümesi, bütün bunlar, proletaryanın tek tek ülkelerde zaferini yalnız olanaklı değil hatta zorunlu kılmakladır.” Broşürün tamamı okunduğunda, Stalin’in tek ülkede sosyalizmin zaferini olanaklı gördüğü daha iyi anlaşılmaktadır. Stalin, Aralık 1924 öncesinde de yanlış(!) şeyler savunmuş ve Troçki ile çelişmiştir. Düşünceleri özünde değişmemiştir; sadece farklı bir amaçla söylenmiş olmaktan kaynaklanan bir söylem farklılığından (ve eksiklikten) söz edilebilir. Yukarıdaki alıntılardan sadece ilki alındığında, Stalin’in “tek ülkede sosyalizmin zaferini mümkün görmediği biçiminde bir sonuç çıkar ki, bu hem yanlıştır, hem de Lenin’in Avrupa Birleşik Devletleri Özerine adlı makalesinde söyledikleri ile çelişir. Bu yanlış anlaşılmayı fark eden Stalin, Lenin’in 4 Ocak 1923 tarihli Kooperatifçilik Üzerine adlı makalesini de değerlendirerek sorunu daha detaylı bir biçimde ele almış ve Ekim Devrimi ve Rus Komünistlerinin Taktiği adlı broşürde bu eksikliği gidermiştir. Stalin’in deyimiyle, bu paragraftaki eksiklik iki farklı sorunu tek sorun olarak ele almış olmasıdır. Bu sorunlardan ilki, sosyalizmin tam olarak kurulmasının, bir tek ülkenin güçleriyle mümkün olup olmadığıdır. İkinci sorun ise emperyalist kuşatma altındaki sosyalist bir ülkenin, dış müdahalelere ve bunun sonucu olarak eski düzenin restorasyonuna karşı kendisini tam bir güvencede sayıp sayamayacağı sorunudur. Stalin bir tek ülkede bu sorunlardan ilkinin çözülebileceğini, ikincisinin ise çözülemeyeceğini savunmuştur. XVI. Parti Konferansı Çalışmalarının Sonuçlan Üzerine adlı broşürde ise sorunu daha net bir biçimde ortaya koymuştur:
“Ülkemiz iki grup çelişki göstermektedir. Birinci grup, proletarya ile köylülük arasındaki iç çelişkileri içerir; öteki, sosyalist ülke olarak bizim ülkemizle, kapitalist ülkeler olarak kesinlikle bütün öbür ülkeler arasındaki dış çelişkileri içerir. (…) Bir tek ülkenin çabalarıyla kesinlikle üstesinden gelinebilen birinci grup çelişkileri, çözümlenmesi için bir çok ülkenin proleterlerinin çabalarını gerektiren ikinci grup çelişkilerle karıştırmak, Leninizm’e karşı en kaba halalardan birine düşmek, ya bir şaşkın ya da onmaz bir oportünist olmak demektir.”
Devamında Stalin, birinci grup çelişkilerin proletarya ile köylülük arasındaki çelişkiler olduğunu söylüyor ve bunları çözmeyi, “Sosyalizmin zaferi”, ikinci grup çelişkileri çözmeyi ise, “Sosyalizmin kesin zaferi’ olarak adlandırıyor. Bir tek ülkede sosyalizmin zaferi mümkündür, ancak sosyalizmin kesin zaferi mümkün değildir. Troçki’nin ise olanaksız gördüğü her ikisidir. O, Rusya gibi geri bir ülkede, köylülükle proletarya arasındaki çelişkinin çözülemeyeceğinde diretmiştir. Köylülüğün rolü konusunda Stalin’den daha çok Lenin’le çatışmıştır. Lenin, köylülüğü hep bir ittifak olarak değerlendirirken, köylülüğün aşılmasını hep bu ittifak temelinde tasarlayıp, böylece onların desteğini sağlarken, Troçki, köylülüğün ancak onunla savaşarak aşılabileceğini, ancak Rusya gibi bir köylü ülkesinde bunu başarmanın olanaksız olduğunu savunmuştur. Öncül bu olunca, devrimin kaderini bütünüyle Avrupa devrimlerine bağlamak sonucunu hiç yadırgamamak gerekiyor. Bu noktada tek bir ülkede sosyalizmin inşasına girişilmesine karşı olmamak pek bir anlam ifade etmiyor. Dahası tutarsız oluyor. Sonuç kesin; proletaryanın köylülüğü savaşarak aşacak gücü yok; onunla ittifak yapması ise yanlış. Bu durumda sosyalizmin inşasına girişmek, akıntıya kürek çekmek oluyor. Ama Troçkistler kalkmış “biz akıntıya kürek çekmeyelim demiyoruz” diyorlar. Ne diyelim, tutarsızlık temel belirleyici olunca, belirsizlik ve amaçsızlık, zorunluluk oluyor.
SSCB’DE SOSYALİZMİN İNŞASI VE LENİN
Yukarıda Stalin’in düşüncelerini formüle ederken, Kooperatifçilik Üzerine adlı broşürden yararlandığını söylemiştik. Bu broşürde Lenin neler söylüyordu acaba?
“Gerçekten, bizde, işçi sınıfı iktidarı elinde tuttuğuna göre, geri kalan iş, halkı kooperatifler içinde toplamaktır. Halk, azami ölçüde kooperatiflerde toplanınca sosyalizm kendiliğinden gerçekleşir” (İşçi Sınıfı ve Köylülük – s.346)
“Gerçeklen, başlıca üretim araçları üzerinde devlet iktidarı ve devlet iktidarının proletaryanın elinde oluşu, bu proletaryanın milyonlar ve milyonlarca küçük ve küçücük köylüyle olan ittifakı, köylülüğün proletarya tarafından yönetiminin güvenlik altına alınmış bulunması vb. eskiden bezirgânlık saydığımız ve bugün de, NEP düzeninde, bazı bakımlardan öyle saymakla haklı olduğumuz kooperatifçilik, sadece kooperatifçilik, tam bir sosyalist toplumu kurmak için gerekli olan her şey değil midir? Bu, henüz, sosyalist bir toplumun kuruluşu değildir, ama bu kuruluş için gerekli ve yeterli olan her şeydir.”(agy. -s. 346)
“Sosyalizmi kurmak için çeşit çeşit işçi örgütü tasarlamak başka şeydir; her küçük köylünün bu esere katılabileceği biçimde bu sosyalizmi pratik olarak kurmayı öğrenmek başka şeydir. Şu anda biz, işte bu aşamaya ulaştık.”
“Kısacası yapılacak ‘tek’ şey, ‘uygar’ halkımızı, kooperatifleşmeye genel bir katılışın sağladığı yararları anlayacak ve bu katılışı en iyi biçimde örgütleyecek düzeye getirmek. ‘Yalnızca’ bu, sosyalizme geçmek için şu anda bize gerekli olan, kavrayıştır.” (agy-sf. 348)
“Uygar kooperatifçiler düzeni ise, üretim araçları toplumun mülkiyetinde bulunduğu ve proletarya, sınıf olarak burjuvazinin üstesinden geldiği durumda sosyalist düzendir. “(agy-s. 350)
Bu yazının 26-27 Mayıs 1923’te Pravda’nın 115 ve 116. sayılarında aynı isimle yayınlanan 2. bölümünde ise Lenin şunları söylüyordu:
“Bugün kooperatifçiliğin basit gelişmesinin, bizim için (…) sosyalizmin gelişmesiyle aynı şey olduğunu söylemek hakkına sahibiz.” (s. 352)
“Eğer köylülerin hepsini kooperatiflerde toplayabilseydik, iki ayağımız birden sosyalist toprağa basmış olacaktı Ama bu koşul (…) köylülükten (…) öyle yüksek bir kültür düzeyi istiyor ki, kooperatifler içindeki bu genel örgütlenme gerçek bir kültür devrimi yapmaksızın olanaksızdır.
Hasımlarımız, sosyalizmi, kültür bakımından yeteri kadar gelişmemiş bir ülkede yerleştirmek isteyerek akılsızca bir işe giriştiğimizi birçok kez bize söylediler. Ama onlar yanıldı. Biz, işe, teoriye göre (her cinsten ukalaların ileri sürdüğü teoriye göre) başlanılması gereken yerden başlamadık; bizde siyasal ve toplumsal devrim, şimdi başarmakla görevli bulunduğumuz kültür devriminden önce gelmiştir.
Bugün, tam anlamıyla sosyalist bir ülke olmak için bu kültür devrimini tamamlamamız yetecektir.” (agy-s.353)
Lenin’in bütün bu söylediklerine ne demeli? Stalin “tek ülkede sosyalizm teorisi”ni Marksizm- Leninizm’i tahrif pahasına kendisi mi ortaya atmıştır? Yoksa sadece, eksik ifade edilmiş ve yanlış anlaşılmalara yol açan sözlerini Lenin’in söyledikleri ışığında yeniden ele alarak düzeltmiş midir? Ya da İşçiler ve Toplum ve Sınıf Bilinci yazarları sosyalizmin zaferinin burada da dar anlamıyla kullanıldığını mı iddia edeceklerdir? Durum son derece açıktır; Stalin bu teoriyi kendisi ortaya atmamıştır; bizzat Lenin’den almıştır. Lenin’de tek ülkede sosyalizmin zaferini olanaklı gören daha pek çok ipucu mevcut. Stalin, düşüncesini bütünüyle bu ipuçları ya da yukarıdaki gibi apaçık sözlerle temellendirmiştir. Devrim dergisi yazarının iddia ettiği gibi O, SSCB’nin yalnız kalmasından sonra tek ülkede sosyalizmin olabilirliliğine itilmemiş ve buradan zorlama bir teorik dayanak bulmaya çalışmamıştır; aksine, bu bakış açısına daha önceden ulaşmış, SSCB’nin yalnız kalmasından ümitsizliğe kapılanlara karşı proleter bir cesaretle, pratikte de uygulayarak savunmuştur. Anti-Stalinist olmak bir “durak” değildir, bir “harekettir. Hareket, bir şeylerin yıkılıp yerine yenilerin konulduğu bir süreçtir. Ve sancılıdır. Burada gidilen yer Troçkizm de olsa, süreç ne kadar kısa sürerse o kadar iyidir.
Yukarıda Lenin’den yaptığımız alıntılara karşı okur, haklı olarak Lenin’in dünya devrimi için Troçkistlerin de sık sık kullandıkları sözlerini hatırlayacak ve bizden bu “paradoks”u çözmemizi isteyecektir. Lenin, nasıl olup da tek ülkede sosyalizmi hem olanaklı hem de olanaksız görmüştür; bu “çelişen” yaklaşımların anlamı nedir?
Ortada bir çelişki olduğu kesindir; ancak bu Lenin’den değil, sıkı sıkıya bağlantılı iki yanlış yaklaşımdan kaynaklanmaktadır:
Birincisi, dünya devrimi ve tek ülkede sosyalizmin olabilirliğini, iki karşıt şey demek değildir; birini savunmak, diğerini reddetmek anlamına gelmez. Dünya devriminin gerekliliğini her zaman vurgulamak ve bunun için ne lazımsa yapmak, bunun yanı sıra, tek bir ülkede siyasal açıdan zafere ulaşmış sosyalizmi, toplumsal zafere kadar götürmek için mücadele etmek gerekir. Bu sorumluluğu unutup, sosyalist toplumu kurabilmenin tek olanağını, dışarıdan gelecek devrimlere bağlamak ise, son tahlilde, o ülke özelinde hiçbir şey yapmama, dahası, yapılanların karşısında durmaya götürecek karşı-devrimci bir yaklaşımdır.
Kapitalist ülkelerin harekete geçirilecek proletaryası üzerinde etkili olabilmek, sosyalist devrimini başarmış ülkenin oluşturduğu yeni sistemin ne kadar alternatif olabildiği ile de yakından ilgilidir. Bu bağlamda, sosyalizmin tek ülkede toplumsal zafere ulaşacağını söylemek ve bunun pratiğine girişmek, dünya devrimine daha güçlü bir özgüvenle sarılmak demektir.
İkinci yanlış yaklaşım, Lenin’in sosyalizmi tek ülkede zaferinin olanaksız olduğu biçimindeki düşünceleri ile Stalin’in “sosyalizmin kesin zaferinin” tek ülkede olanaksız olduğu şeklindeki düşünceleri arasındaki bağlantıyı hesaba katmamaktır. Hatırlayacak olursak, Stalin, “sosyalizmin kesin zaferi”ni, emperyalist-kapitalist kuşatmaya, bu kuşatmanın müdahalesine ve buradan kaynaklanan kapitalist restorasyon olasılığına karşı olanaksız görmüştü. İşte Lenin’in olanaksız gördüğü de budur. Lenin’deki “çelişki”yi çözecek tek tutarlı yaklaşım, bu iki yanlış yaklaşımdan arınmış olmaktır.
Soruna bir de farklı bir zeminden bakılabilir; pratikten. Lenin, sosyalist bir toplumu tam olarak kurma işine pratikte girişmiştir. Bütün Avrupa’nın devrimci bir dalga ile çalkalandığı o dönemde, bu çalkantının devrime dönüşmesi için dünya devriminin önemini sürekli vurgulamış ve oportünist Troçkistlerce, Lenin’in bu amaçla söylediği sözler, tek ülkede sosyalizmin olanaklı olduğunu çürütmenin malzemesi yapılmaya çalışılmıştır. Lenin, hem dünya devriminin önemini vurgulamış, hem de tek ülkede sosyalizmi, geniş anlamı ile zafere ulaştırmak için elinden geleni yapmıştır. Böyle yaparak o, tek ülkede sosyalizmin zaferini mümkün görmekle dünya devrimini savunmanın çelişmediğinin, bu iki düşünce arasındaki tutarlı birliğin en güzel örneğini vermiştir. Ve Troçkistleri, bir kez de pratikte yalanlamıştır.
Troçkistlerin yönelttikleri bir diğer eleştiri ise, Stalin’in, Komünist Enternasyonal’i SSCB’deki sosyalizmi ayakta tutmanın basit bir aracına dönüştürdüğünü ve gerçek içeriğinden boşalttığı temelinde biçimleniyor. Kendilerine hemen şu soru sorulabilir. 54 yıldır dünya devrimini omuzlarına yükledikleri IV Enternasyonal, bugüne kadar hangi işleri başardı? Hangi ülkede devrim yarattı; ya da hiç değilse nerede ciddi bir işçi hareketi örgütledi? Bugün üyeleri parmakla sayılabilen IV. “Enternasyonal”in içeriği hangi gerçekle doludur acaba? Bu durum için sayabilecekleri pek çok gerekçe elbette vardır (ve kuşkusuz bunlardan en önemlisi, yine Stalin’den kaynaklanmaktadır); ancak bu rasyonalizasyon ve güven tazeleme, kendileri için bile doyurucu olmuyor. Kendi durumları budur, oysa “dünya devriminin önündeki en büyük engel olan Stalin” döneminde, bir dizi ülkede devrim yapılmış ve sosyalist bir blok yaratılmıştı.
TROÇKİ VE TROÇKİZM
Troçkistler, Stalin’i hep Leninizm’in dışında ve karşısında, Troçki’yi ise Leninist göstermeye çalışıyorlar. Stalin’in Marksizm-Leninizm’in neresinde olduğunu bu yazıyı ilgilendiren konularda, yukarıda gördük. Troçki’nin Leninist olup olmadığı konusuna gelince; böyle bir şeyi savunmak, Troçki’ye haksızlık olur! Troçki, kendisini her zaman Lenin’in dışında ve üstünde tanımlamıştır. Lenin’in bir takipçisi değil, O’nunla çoğu konuda çatışan bir teorisyen olarak görmüş ve bunun mücadelesini vermiştir. Stalin ise, Lenin’in öğrencisi olmanın ötesinde bir iddiada bulunmamıştır. Bu babımdan Leninizm- Stalinizm ayrımı yoktur; bir yanda Stalin’i de kapsamak üzere Leninizm, diğer yanda Troçkizm vardır. O halde, nedir Troçkizm?
-Troçkizm, değişkenliğin ve tutarsızlığın teorisidir. Bazı tezleri, diğerlerinin anti-tezidir; bir dönemi, bir başka döneminin yadsınmasıdır. Troçkizmi kendisinden ayıramayacağımız Troçki’nin bir dönemini Lenin şöyle özetliyor: .
“1903’te Menşevik idi; 1904’de Menşevizmden ayrıldı; 1905’le Menşevizme geri dönüp, ultra-devrimci laf kalabalığı yaptı. Yalnızca; 1906’da onları yeniden bıraktı; 1906’nın sonunda Kadetler ile seçim için ittifak yapmayı savundu (bu arada bir kez daha Menşeviklerin safına geçmişti) ve 1907 baharında, Londra Kongresi’nde Rosa Luxembourg ile arasındaki ayrılıkların politik eğilimlerden ziyade kişisel fikir ayrılıkları olduğunu söyledi. Troçki bir gün bir hizbin; ertesi gün öbürünün ideolojik malzemesini kendine mal ediyor, bu yüzden de her iki hizbin üzerinde olduğunu iddia ediyor.” (Rusya’da Parti İçindeki Mücadelenin Tarihsel Anlamı-sf. 29)
-Troçkizm, tarihten ve koşullardan yoksun olarak ortaya çıkmıştır. Tezleri koşullar gözetilmeksizin ileri sürülmüştür. Bu nedenle farklı bir zamanda ve koşullarda doğru gözüken önermeleri olabilir; ancak ileri sürüldüğü koşullar göz önüne alındığında kabul edilebilir bir yanları yoktur.
-Troçkizm, pasifizmin teorisidir; ancak bu, onun amacı değil, kaderidir. Tarihsiz olması onu yanlış tahlillere sürüklemiştir. Ve bu temelde üretilmiş politikalar hiç bir zaman hayata geçecek koşullar bulamamıştır ve Troçkizm hep teoride kalmıştır.
-Troçkizm, amaçsızlık ve belirsizliklerle örülüdür. Yandaşları, bugün, tek bir ülkede sosyalizmin inşasına girişilmesi gerektiğini söylüyorlar. Ancak bunun niçin gerektiği, bu inşanın nereye kadar olanaklı olduğu ve olanaksız olanın hangi aşamada başladığı boş bırakılıyor.
Troçkizm, çoğu zaman, objektif olarak, karşı devrimci bir konumdadır. Tek ülkede sosyalizmin kurulamayacağı düşüncesi, yandaşlarını kurulu olanı yıkma noktasına kadar geriletiyor. Devrimin ilk yıllarında, Troçki, Avrupa’dan devrim gelmezse, SSCB’deki sosyalizmin kısa sürede yıkılacağını savunuyor. Ancak öngörüsü gerçekleşmeyince, bu kez SSCB’nin sosyalist olmadığını, “dejenere bir işçi devleti” olduğunu, ancak bu durumun reform yoluyla aşılabileceğini savunuyor:
“Proletaryaya gelince, iktidara ancak bürokrasiyi aşarak ve onu, Sovyetlerin reformu yoluyla, kendi kontrolü allına alarak, ulaşabilir.” (Troçki, 1981, sf. 295)
1933’lerden itibaren Troçki ve yandaşları, artık reform politikasından da vazgeçmiştir. “Stalin yönetimindeki bürokratik aygıt”, ancak yeni bir devrimle aşılabilecektir artık! Troçki ve yandaşları, artık bunun mücadelesini vereceklerdir.
Troçki, 2. Dünya Savaşının, Stalin rejimini mahvedeceğini düşünüyor ve bütün umutlarını buna bağlıyor. 1940 Mayısında şöyle yazıyordu:
“İnsanlığın içine girdiği büyük çalkantılar dönemi Kremlin oligarşisine arka arkaya gelen darbeler halinde çarpacak, onun totaliter aygıtını yok edecek, işçi kitlelerinin kendine güvenini artırarak 4. Enternasyonal’in Sovyet bölümünün kurulmasını sağlayacaktır.”
Troçki için iktidar namlunun ucundadır; Nazi askerlerinin namlusunun ucunda! Ama Sovyetler Birliği’ndeki büyük direniş Nazi ordularını püskürtürken Troçki ve yandaşlarının umutlarını da kara bulutlarla örtüyordu. SSCB’de işgal ordularına karşı elde edilen zafer, Troçkizmin yenilgisi oluyordu. Troçkizm tarihe gömülmüştü artık; yeniden canlanması için, tarih denen yoldan geri adımlar atmak gerekiyordu; tıpkı bugün olduğu gibi. Ancak unutmamak gerekir; her geri çekiliş döneminden sonra bir yükseliş dönemi, mutlaka olacaktır.
Temmuz 1992