Proletarya Partisi ve Çalışma Tarzı: (2) İşçi Sınıfı Partisinin Kitle İçinde Çalışması

Kapitalist bir toplumda, Proletaryanın devrimci komünist partisinin esas görevi; işçi sınıfı başta olmak üzere, emekçi yığınları devrim için eğitmektir biçiminde kısaca ifade edilebilir.
Bu kısa tanımlama; sınıf partisinin, merkez komitesinden en alt hücrelerine kadar bütününün faaliyetinin amacını açıkça ortaya koyar. Bu amaç; sınıf partisinin her kademedeki faaliyetinin emekçi sınıfları eğitip seferber etmeye yönelik bir perspektifle yürütülmesini zorunlu kılar. Partinin kitle çalışması, bu amacın gerçekleştirilmesi faaliyetinden ibarettir.
Böyle bir yaklaşım, devrimci komünist partiyle her türden oportünist ve küçük burjuva akım, örgüt ve partileri birbirinden ayıran başlıca ayıraçlardan birisidir. Çünkü; çeşitli türden küçük burjuva ihtilalci akımlarda örgütlenme perspektifi, yığınların örgütlenip seferber edilmesi değil, kendi dar gruplarının örgütlenip, kimi “önemli işleri” başaracak düzeye gelmeleriyle sındıyken, çeşitli türden oportünist ve reformcular için yığınların eğitilip seferber edilmesi düzen sınırlan içinde kimi hakları elde edecek, bu reformcu politikacıların peşine takılacak, onlara oy verecek kadar bir “bilinç”le yetinmeleriyle sınırlıdır. Gerçekte böyle bir amaç, şöyle ya da böyle parlamentoların bulunduğu ülkelerde katıksız burjuva partileri için de geçerlidir. Burjuva partileri de, emekçileri kendi doğrultularında “eğitmek”, düzenlerinin dayanağını genişletmek için kullanmak isterler.
Soruna daha genel perspektiften bakıldığında şöyle bir görünüş vardır: Bütün burjuva partileri ve değişik türden oportünist, reformcu, kendisine sosyalist, komünist vb. adını yakıştıran küçük burjuva parti ve örgütler, emekçileri kendi doğrultularına çekmek için her yolla etkilemeye, sözcüğün geniş anlamıyla onları “eğitmeye” çalışırlar. Ama onların yığınları eğitmesiyle devrimci komünist partisinin eğitmesi arasında özde bir karşıtlık vardır. Bu farkı anlayabilmek için eğitimin ne olduğuna kısaca değinelim.
Eğitimi, en genel anlamıyla insanların belirli bir dünya görüşü doğrultusunda, düşüncelerinin, yaşama tarzı ve alışkanlıklarının biçimlendirilmesi olarak tanımlarsak, bu eğitimin daha insanın doğduğu andan itibaren aile, toplumsal çevre, din, gelenek ve görenekler tarafından, egemen sınıf ve partilerinin özel bir çabası olmadan başlatıldığını, resmi eğitim kurumları, TV, basın vb. iletişim organları tarafından pekiştirilip yönlendirildiğini söylemek gerçeğin kendisini ifade etmek olur. Bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak, sınıflı bir toplum içinde yetişen bir insanın; bu insan ister egemen isterse emekçi olsun, kendiliğinden dünya görüşü, egemen sınıfın dünya görüşüdür. Söz konusu olan kapitalist toplum olduğunda, kapitalist toplumun insanı ister burjuva ister proleter olsun, onun kendiliğinden dünya görüşü burjuva dünya görüşüdür. Bu yüzdendir ki, burjuva partilerin emekçileri eğitmesinden söz ederken, eğitmek sözcüğünü tırnak içinde kullandık. Çünkü gerçekte burjuva partilerinin, emekçileri eğitmeye ihtiyacı yoktur. Emekçiler, daha yetişkin çağa gelmeden burjuva dünya görüşüyle doldurulmuşlardır. Burada burjuva partilerinin yaptığı, onları yeni bir dünya görüşüyle biçimlendirmek değil, onları kendi politikalarına çekmek çabasından ibarettir. Bu nedenledir ki, burjuva partileri yığınları kendi doğrultularında etkileme işini “uzmanlara”, reklâmcılara havale edebiliyorlar.
Kapitalist toplumda kişinin düşünce ve davranışlarını belirleyen, kapitalist üretim ilişkileri olup, daha doğduğu günden itibaren bu ilişkilerin biçimlendirdiği toplumsal ortamda yaşayan kişi içip bu ilişkiler olağan ve başka bir tarzda olamaz gibi görülür. Burjuva partilerinin asıl işlevi bu düşüncenin, kapitalizmin olabilir en iyi sistem olduğu düşüncesini pekiştirmektir. Bunların aralarındaki çatışma sistemin şöyle ya da böyle işletilmesi gerektiğinden ibarettir. Bu yüzden de, en emekçi yanlısı görünen burjuva partileri için bile amaç, düzenin en göze batan çelişmelerini törpülemek, yumuşatmaktan ibaret kalır.
Demek ki burjuva partileri için, emekçi yığınların bilincinde köklü bir değişiklik yaratma, onların geleneksel olarak yerleşmiş olan bilinç ve alışkanlıklarını değiştirme gibi bir sorun yoktur. Onlar için olabilecek en ileri amaç, yığınların diğer burjuva partilerine kendisini tercih edecek kadar bir “bilince” sahip olmasıyla sınırlıdır. Çalışma tarzları, yığınlara yönelik faaliyetlerinin içerik ve biçimi de bu yaklaşımla uyumludur.
Proletarya partisi için durum tamamen farklıdır: O, yığınların içinde yaşadıkları toplumsal koşullar tarafından belirlenen ve burjuva eğitim ve partileri tarafından biçimlendirilen bilincini değiştirmek, dünyaya değişik bir dünya görüşü açısından, proletaryanın dünya görüşü açısından bakmasını sağlamak zorundadır. Yığınlara yönelik parti faaliyetinin özü budur. Yığınları kazanma faaliyetinin temeli olan propaganda ve ajitasyonun içerik ve biçimi, izlenen taktikler bu temel amacı gerçekleştirmeye hizmet etmek zorundadır.
Elbette, yığınlara yönelik parti faaliyetinin niteliği, sadece propaganda-ajitasyon faaliyetinin içeriği, taklitler vb.ni belirlemekle de kalmaz; partinin örgüt biçimini de doğrudan belirler.

Devrimci komünist partisinin örgütsel ilkeleri ve biçimi, hiç kuşkusuz bir anda ortaya çıkmadı. Tersine bu normlar, proletaryanın burjuvaziye ve kapitalizme karşı mücadelesi içinde ortaya çıktı ve Marksizm-Leninizm’in büyük öğretmenleri tarafından biçimlendirilip genelleştirildi. Özellikle Bolşevik Partisinin deneyimi, devrimci komünist partisinin evrensel normlarının belirlenmesinin başlıca dayanağı oldu. 20. yüzyılın ilk yıllarında Iskra etrafında profesyonel devrimcilerden oluşan, “partinin iskeleti” olarak biçimlenen Bolşevik Partisi, 1905 Devrimi sonrasında, parti hücreleriyle ete ve cana kavuştu. O zamandan beri de hücre, proletaryanın devrimci komünist partilerinin temel örgütü oldu.
Hücre, proletarya partisinin yığınlara açıldığı ve aynı zamanda yığınları partiye bağlayan parti örgütüdür. Bu yüzden de Merkez komitesinden başlayarak bütün parti organlarının faaliyeti, hücrenin yığınlara yönelik faaliyetine hizmet edecek biçimde düzenlenir.
Nasıl biyolojide hücre canlılığın bütün özelliklerini taşıyan canlı biri-miyse, parti hücresi de partinin bütün özelliklerini taşıyan bir organdır. Yani, nasıl ki parti; proletaryanın örgütlü, öncü, her koşul altında proletaryanın çıkarlarını savunup mücadelesine önderlik eden vb. nitelikleri taşımak zorundaysa, parti hücresi de, bulunduğu birimin öncü, örgütlü, her koşul altında mücadeleye önderlik eden, birimdeki bütün parti faaliyetini şahsında toplayan vb. niteliklere sahip olmak zorundadır.
Yukardan beri söylenenler göz önüne alındığında, hücrenin görevi için, şunları söyleyebiliriz:
1) Hücre, partiyi yığınlara, yığınları partiye bağlayan partinin temel örgütüdür.
2) Partinin yığınlara yönelik ajitasyon-propaganda, örgütlenme, önderlik vb. bütün faaliyetinin gerçekleştiricisi parti hücresidir.
3) Her hücre, bulunduğu birimde, bütün parti faaliyetinin merkezidir.
Proletarya partisinin hücre temelinde örgütlenmesinin ve hücrenin görevlerinin mantıksal temelini anlamak için partinin kille çalışması amacı üstünde biraz daha durmak gerekir.
Yukarıda, parti çalışmasının asıl amacının yığınları eğitmek, burjuva dünya görüşü yerine proletaryanın dünya görüşünü egemen kılmak, yığınları proletarya partisinin çizgisine çekmek, kısacası yığınların devrim için eğitilip seferber edilmesi olduğunu vurgulamıştık. İşçi ve emekçilerin, daha doğdukları günden başlayarak egemen sınıfın dünya görüşü doğrultusunda eğitildiği, bu eğitimin okul ve kitle iletişim araçlarıyla biçimlendirildiği, burjuva partilerince yığınların her gün ve her saat kafalarının karıştırıldığı göz önüne alındığında, proletarya partisi burjuvaziye karşı, yığınları kendi çizgisine çekmek için, emekçiler üstündeki burjuva etkiyi kırmak zorundadır. Burjuvazinin elindeki propaganda olanakları göz önüne alındığında, proletarya partisinin aynı yöntemlerle burjuvazinin emekçiler üstündeki etkisini kırması, onları devrim mücadelesine çekmesi olanaksızdır. Bu nedenledir ki; proletarya partisi, yığınlarla her an yüz yüze olacağı, onları gündelik mücadele içinde eğitip seferber edeceği bir örgütlenme biçimini geliştirmek zorundaydı. İşte bu örgüt biçimi, üretim birimlerinde örgütlenmiş hücreler temelinde yükselen (bu partinin özelliklerinin ne olduğuna bir önceki yazımızda değinmiştik) proletaryanın devrimci partisidir.
Lenin, sınıfın partisini şöyle tanımlıyor:
“Parti, mümkün olduğu kadar çok şubesi olan çeşitli yasal işçi kuruluşlarından oluşan bir şebekeyi mümkün olduğu kadar geliştirmek suretiyle, kitle içindeki çalışma için kendisine ‘dayanak noktalan’ sağlamak zorunda olan yasa-dışı sos-yal-demokrat hücrelerden oluşmuştur.” (Lenin, Yasa Dışı Parti Yasal Çalışma, s.154 Evren Yayınları, 1977)
Burada, “Burjuvazinin devasa olanakları karşısında hücreyi güçlü kılan, onu alt etme olanağı sağlayan şey nedir?” sorusu karşımıza çıkar.
Hiç kuşkusuz, her şeyden önce, burjuvazinin olanakları karşısında hücreyi (ve tabii partiyi) güçlü kılan bizzat kapitalist sistemin niteliğidir. Kapitalist toplumda egemen ideoloji, burjuva ideolojisidir ve bir proleter de kendiliğinden bilinciyle bir burjuva bilince sahiptir. Buna yukarda değindik. Ama bu yan sorunun sadece bir yanıdır, öte yandan proleterler ve diğer emekçiler, kapitalist düzenin sömürü ve baskısı altında olmak gibi temel bir nedenden dolayı her hangi bir burjuvadan farklı bir durumdadır. Bu yüzden de proleter ve emekçilerin burjuva bilince sahip olmaları, onların toplumsal statüleriyle çelişir. Bu çelişki proleteri burjuva dünya görüşü ve tabii burjuva partilerin politikalarıyla çatışmaya sürükler. Proletarya partisini güçlü kılan, yığınları kazanmada avantajlı hale getiren en önemli temel, bu çelişmedir.
Demek ki, her şeyden proletarya partisi, proletarya başta olmak üzere emekçi sınıfların yakın ve uzak çıkarlarının en tutarlı savunucusu olduğu için burjuva dünya görüşü ve onun partilerinin etkisini kırmak için güçlü bir dayanağa sahiptir. Aynı nedenle devrimci komünist partisinin hücresi de, kendi çalıştığı birimde yığınların yakın ve uzak çıkarlarının en tutarlı savunucusu olarak, burjuvazi ve onun partileri karşısında güçlü bir dayanağa bir sahip olur.
Ancak, partinin sınıfın çıkarlarını savunuyor olması ve bunların bir biçimde propaganda edilmesi, belki yığınlar üstünde az çok bir etki yaratır, ama bu etki burjuva partileri ve burjuva dünya görüşünün emekçiler içinden tecridini sağlayamaz. Tam bu noktada hücre ve onun faaliyeti devreye girmek, propagandanın etkisini derinleştirmek, bu etki maddi güce dönüştüğü ölçüde yığınları örgütlemek, yığınları devrim mücadelesine çekmek, her gün her saat yeniden yeniden bu etkiyi derinleştirmek çabasını sürdürmek durumundadır.
İşte bu faaliyetin muhtevası hücrenin çalışmasını, onun örgütlenmesinin nitelik ve biçimini belirler.

Son yıllarda en çok tartışılan konulardan birisi de, proletaryanın devrimci komünist partisinin yasal olup olamayacağıdır. Hemen bütün reformcular, revizyonist artıklar ve her türden tasfiyeci için partinin yasal ya da yasa dışı olması “hukuki bir sorun”dur; eğer yasalar komünist partisinin kurulmasına izin veriyorsa partinin yasa-dışılığı gereksiz bir fantezidir! Oysa gerçek tamamen farklıdır ve proletaryanın devrimci partisinin “her çekirdeğinde yasa-dışı” olması, dolaysız bir biçimde, onun “eyleminin muhtevasından” gelir.
Nedir proletarya partisinin eyleminin muhtevası? Proletarya partisinin eyleminin muhtevası, merkezinde sömürücü, baskıcı bir sistem olan kapitalizmi yıkmak, sınıfsız sömürüşüz, baskısız bir toplum yaratma, komünizmin yolunu açma amacı olan ve bu uğurda bütün ezilen ve sömürülenleri varolan düzene karşı mücadeleye seferber etmektir. Bu eylem, egemen sınıfların tepeden tırnağa örgütlü olduğu, düzenini ayakta tutmak için polis ve ordular beslediği ve her yolla kendi düzenini savunmaya hazır olduğu bir kapitalist dünyada gerçekleştirecektir. Böyle bir dünyanın yasaları ne kadar “demokratik” olursa olsun, kendisini yıkmaya yönelik bir eyleme izin vermeyecektir, vermiyor da. Nitekim bugün dünyanın en demokratik ülkelerinde bile burjuva devletler ancak düzene temelden karşı olmayan muhalefetlerin varlığına izin veriyorlar (radikal muhalefeti ise düzen dışı, terörist ilan edip, terör yasalarıyla ezmeyi amaçlıyorlar) ve düzenlerinin tehlikeye düştüğü her durumda şiddetin ve terörün en akıl almaz biçimde uygulanmasından geri durmuyorlar.
Bugün Avrupa ülkeleri ve dünyanın birçok ülkesinde komünist partisi adı altında çeşitli türden revizyonist partiler var ve kapitalizm koşulları altında faaliyet sürdürüyorlar. Ama bu partiler ya açıkça burjuva düzeni onaylayan sıradan reformcu partilerdir ya da üstü kapalı bir biçimde düzene karşı olmaktan vazgeçmiş olanlardır. Üstelik bunların varlığı ile burjuvazi bir taşla iki kuş vurmakta, bir yandan demokrasisinin genişliğini propaganda etmekte, öte yandan da bu partiler aracılığı ile emekçi sınıflar üstünde etkinliğini pekiştirmektedir. Bu yüzden de bu partilerin varlıklarına bakılarak, devrimci komünist partinin yasal ya da yasa-dışı olmasını “hukuksal bir sorun” olarak görmek anlamsızdır.
Elbette, henüz kapitalist düzen bütünüyle yıkılmadan devrimci komünist partilerin açıkça faaliyet gösterdiği dönemler olmuştur (2. Dünya savaşı sonrası Fransa, İtalya vb. ülkeler, 1917 Şubat-Temmuz arası Rusya’sı gibi); ama bu dönemler burjuvazinin iktidara bütünüyle sahip olamadığı, kendi düzenini oluşturamadığı dönemlerdir.
Öte yandan devrimci komünist partiler, bugün de kimi ülkelerde legal olarak kendilerini ifade etmektedirler ama bu durumda olan partinin faaliyetinin bütününün legal olması değildir ve asıl faaliyetin yasa-dışı planda sürüyor olmasıyla (sürmesi gerektiği) açıklanabilir. Kısacası gerçek bir komünist partisi, düzene karşı savaşacaksa; program olarak olduğu kadar, bu programı yaşama geçiren parti örgütleri bakımından da düzen-dışı olmak, hiç bir yasa ve düzen kuralıyla kendisini sınırlamamak zorundadır. Aksi halde, öne sürdüğü talepler ne kadar radikal olursa olsun bunları yığınlara mal etme, kapitalist sömürü düzenini yıkma şansını elde edemeyecektir.
İlk bakışta yasal bir partinin pek çok olanaklarının var olduğu, yasa-dışılığın ise yığınlarla bağ kurmada son derece sınırlı olanaklar sunduğu sanılır. Özellikle de reformcular ve revizyonistler bu “sanı”yı güçlendirmek için yasalcılığı allayıp pullar, sayısız yararlarından söz ederler. Bunlar için çalışma zaten düzen sınırlarıyla sınırlı olduğu için haklı da sayılırlar. Ama gerçek tamamen tersinedir. Eğer hücrenin faaliyeti gerçekten devrimci bir faaliyetse; yasalarla sınırlı bir faaliyet hücreyi sınırlarken, yasa-dışılık ona sınırsız olanaklar sunar. Çünkü, en demokratik burjuva ülkelerde bile yasal çerçevede sistemli bir devrimci ajitasyon örgütlemek olanaksızdır. Daha doğrusu yasal alanda çok az şey söylenebilir. Bu yüzden de yasal faaliyet yasadışı ile tamamlanmadıkça yığınların devrim için eğitilip örgütlenmesi olanaksızdır. Elbette bundan hücrenin yasal olanaklardan yararlanmayacağı, yararlanmaması gerektiği çıkmaz. Tersine hücre yasal ve yasadışı tüm olanakları sonuna kadar değerlendirdiği ölçüde adına ve görevine layık olabilir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz yanlış “sanı”nın, bir nedeni reformcu ve revizyonistlerin istismarıysa, bir nedeni de hücre kavrayışının, birkaç kişinin gizli-kapalı birliğinden, dış dünyadan yalıtılmış bir komplo örgütü gibi algılanmasından gelmektedir. Oysa hücre; partinin bir organı olarak, belirli sayıda partililerden meydana gelen, sınırları belli bir organdır; ama faaliyet olarak kendisini sayısız legal ve yarı-legal işçi örgütleriyle çevrelemiş bir organizasyondur. Nitekim Lenin, hücrenin faaliyetiyle ilgili olarak şöyle tanımlamalar yapar:
“Örgütümüzün mümkün olduğu kadar çok şubesi olan yasal kuruluşlardan oluşan bir şebeke ile çevrili yasa-dışı hücrelerden kurulmuş olduğunu parti dört yıldır söylemektedir.

Bundan, organizasyon biçimlerinin değişmesinin, ‘hücrelerin’ biçiminin daha esnek olması gerektiği ve çoğu kez, bu hücrelerin gelişmesinin doğrudan doğruya değil, fakat yasal yan örgütler aracılığı ile temin edileceği sonucunu çıkartmaktayız. Bütün bunlar parti kararlarında birçok kez tekrarlanmıştır.

“Gerçekten yasa-dışı olan sadece ‘tüm olarak’ Sosyal-Demokrat Parti değil, ‘hücreleri’nden her birisi ve -önemli olan nokta budur- devrimi örgütleyen ve hazırlayan çalışmanın muhtevasıdır.” (Alıntılar, Lenin, Yasa Dışı Parti ve Yasal Çalışma, Evren Yayınları)
Demek ki, hücre yığınlardan yalıtılmış bir örgüt değil, çeşitli yasal örgütlerle çevrelenmiş, onlar için derinlemesine bir parti çalışması yürüten bir örgüttür

Hücre ve kitle içindeki çalışması
Yukarıdan beri söylenenlerden açıkça anlaşılacağı gibi, partinin kitlelere yönelik faaliyetinin asıl organı hücredir ve bu çalışmasıyla hücre, çalıştığı birimde emekçiler üstündeki burjuva dünya görüşü ve burjuva partilerinin etkilerini kırmak, yığınları devrim mücadelesi için örgütlemekle yükümlüdür.
Devasa iletişim araçları ve burjuvazinin egemen sınıf olmaktan gelen avantajları göz önüne alındığında, hücrenin burjuva propagandasını alt etmesinin rast gele bir ajitasyon ve örgütleme faaliyetiyle olamayacağı açıktır. Bu yüzden de hücrenin yığınlar içindeki faaliyeti sistemli, sürekli, elindeki araçları yaratıcı bir biçimde kullanan, yığınları mücadele içinde eğiten bir faaliyet olmak zorundadır.
Hücrenin faaliyetine taşıması gereken özellikler açısından bakıldığında şunlar söylenebilir:
* Her şeyden önce hücre, yığınlar içindeki parti örgütü olarak, bir partinin yapması gereken bütün faaliyeti yapmakla yükümlüdür. Yani; salt sendikal faaliyet yürüten, salt sendikal demokrasi faaliyeti yürüten, salt ideolojik konulara yönelik bir faaliyet yürüten, daha da pratik olarak; salt bildiri, gazete vb. dağıtan ya da bunların bir kaçını dışlayarak çalışma yürüten bir parti hücresi adına layık olamaz. (Taban örgütleri, çeşitli mahalli örgütler ve uzmanlık birimlerinin birliği olarak biçimlenen ve son derece değişik işlerin gerçekleştirilmek zorunda olduğu bir organizasyon olarak partide, elbette özel görevli hücreler (dağıtım, baskı, bilimsel araştırma, askeri vb. hücreler) olabilir. Burada sözünü ettiğimiz bu özel görevli hücreler değildir. Burada sözü edilen hücreler, doğrudan üretim birimlerinde örgütlenmiş, yığınları eğitip örgütlemekle yükümlü, taban örgütü olarak nitelenen hücrelerdir. Bu yazı boyunca da hücre denildiğinde; bu, Marksist-Leninist literatürde hücre olarak nitelenen taban örgütlerini kastettik.) Tersine hücre; bir birimdeki parti olarak, bütün bu ve burada sayılmayan diğer faaliyetlerin örgütlenip yürütüldüğü, bütün birim faaliyetinin şahsında toplandığı bir merkez olmak durumundadır. Aksi bir durum, hücrenin yığınlar içinde parti faaliyeti yürüten parti örgütü olma düşüncesiyle bağdaşmaz.
Kısacası her parti hücresi, parti faaliyetinin bütün yönlerini kendi şahsında birleştirmek durumundadır. Örneğin bir üretim birimindeki hücre, ajitasyonu dağıtım gruplarına devretmiş, kendisi sadece sendikal mücadeleyle sınırlı bir uğraşa vermişse sendikalist-ekonomist bir çizgiye düşmenin bütün koşullarını hazırlamış demektir. Ya da tersine, sendikal çalışmayı “özel” gruplara devreden, kendisi salt dağıtım vb. işlerle sınırlayan bir parti hücresi de yığınlarla birleşme, onları örgütleme şansını yitirir.
*Burjuvazinin işçi sınıfı ve diğer emekçiler içinde yürüttüğü faaliyetin boyutları düşünüldüğünde, proletarya partisinin faaliyetinin etkin olabilmesi için, hücre faaliyetinin son derece sistemli ve sürekli olmak zorunda olduğu açıkça görülür. Burada, sistemli ve sürekli olmaktan kasıt sadece ajitasyonun sistemli ve sürekli olması, her gün sürdürülen bir faaliyet olması değil, aynı zamanda çalışmanın bütün yönlerinin birbirini destekleyecek biçimde koordineli olması da demektir. Örneğin bir TİS döneminde yürütülen propaganda-ajitasyon faaliyetiyle örgütleme faaliyetleri belirli bir uyum içinde olmak zorundadır.
* Burjuvazi ve burjuva partilerinin faaliyeti karşısında hücre, sadece sistemli değil, aynı zamanda planlı bir faaliyet de sürdürmek zorundadır. Bu planın yakın ve uzak amaçları birbiriyle uyum içinde olmalıdır. Örneğin kitleye genel propaganda yapmak her zaman gerçekleşirken, o birimin özelliklerini göz önüne alan bir faaliyet sürdürülmek zorundadır. Birimdeki işçilerin bilinç durumu, burjuva partilerin hangisinin daha etkin olduğu, örgütlü sendikanın tutumu vb. bu planda ayrıntılarıyla belirlenip sürdürülen özel çalışma bu etkenlere göre yürütülmek durumundadır. Dinci-faşist etkinin yoğun olduğu bir birimdeki çalışmanın ağırlıklı olarak hedef alacağı politikalar, çalışmanın biçim ve içeriği ile sosyal-demokratların ağırlıkta olduğu bir birimde sürdürülen çalışma arasında bir fark olması gerekir. Elbette bu farklılık ancak birimin özelliklerinin ve partinin döneme ilişkin taktiğinin iyice kavranıp kaynaştırılmasının ürünü olduğu ölçüde gerçeklere uygun olacaktır.
Yine bu planlar içinde işçi önderlerinin kazanılması konusunda özel bir yer ayrılmak durumundadır. Çünkü işçi önderlerini kazanmak her ülkede proletarya partilerinin başlıca amaçlarından biridir. Eğer parti, sınıfın en ileri, en deneyimli, en fedakâr unsurlarını bağrında toplayan bir örgütse -ki öyledir- varolan koşullarda bu unsurlar, her şeyden önce kendiliğinden mücadelenin öne çıkardığı proleter ve emekçilerdir. Bilinçleri belki burjuvadır, ama mücadele içinde onlar yığınlara kendisini kabul ettirecek yetenekleri olduğunu ortaya koymuşlar, bu yüzden de “doğal önder” olmuşlardır. Bu niteliklerinden dolayı da, sıradan işçiyi etkileyen, heyecanlandıran ajitasyonla bu unsurların kazanılması zordur. Onlar, ancak daha özel bir ilişki ve daha derinlemesine bir etkileme ile örneğin, sendikal mücadele alanıyla sınırlı bir çalışma içinde bu unsurlar kazanılamaz, çünkü bu alanda onlara söylenebilecek çok şey yoktur. Bu yüzden de onlar ancak siyasal mücadele alanına çekilerek etkilenip kazanılabilir. Yüzlerce kişinin çalıştığı bir birimde sıradan pek çok işçiyi kazanmak işyerinde belirli bir etki yaratamaz, ama bir kaç işçi önderini kazanmak bütün yığını ayağa kaldıracak bir gücü ortaya çıkarabilir. Az çok mücadele deneyimi olan herkes bunu yaşamı boyunca sayısız kez görmüştür. Bu yüzden proletarya partisi için önderleri kazanmak hayati bir öneme sahip olmuştur. Önderleri kazanamayan bir devrimci komünist partisi ne kadar doğru şiarlar öne sürmüş olursa olsun sınıf mücadelesini yürütme, yığınları devrim mücadelesine seferber etme olanağını ele geçiremez. Proletaryanın devrimci partisi de, ancak işçi önderlerini kazanıp onların üstünde yükseldiği ölçüde adına layık olabilir.
* Dünya işçi sınıfının mücadelesi açıkça göstermiştir ki, yığınlar ancak mücadele içinde eğitilebilir.
Çoğu zaman eğitim denince, insanların kitap okuması, okula gidip öğretmenlerden bir şeyler öğrenmesi anlaşılır. Elbette bu da bir eğitim biçimidir, ama kapitalizm koşullarında proleter ve emekçilerin bu yollarla öğrenmesi olanaksızdır. Bu yüzden de işçi sınıfının eğitimi asıl olarak mücadele içinde gerçekleşir. Harekete geçen yığınlar (grevler, gösteriler, sokak çatışmaları vb.), bu mücadele içinde kendilerine, sınıfını birlik ve gücüne güvenlerini kazanır, dostlarını ve düşmanlarını fark ederler. Devrimci ajitasyon ise onların izlenimlerinin, bölük pörçük bilgilerinin bilince dönüşmesine yardım eder. Elbette kitaplar, bültenler, broşürler, konferans, panel vb etkinlikler bilincin derinleşmesinin unsurlarıdır ve hücre bu türden etkinlikleri düzenlemekten, işçiler arasında kitap okumanın yaygınlaşması için çaba harcamaktan geri duramaz, durmamalıdır. Ama bilmek zorundadır ki, sınıfın mücadele içinde kendi deneyimiyle öğrendikleri asıldır ve tüm diğer araçlar bu bilincin derinleşmesinin yardımcı unsurlarıdır. Bu nedenledir ki, Marksizm’in ustaları “Grevler işçi sınıfının savaş okuludur.” derler.
Parti ya da onun hücresi, mücadele içinde sadece sınıfı eğitmez kendisini de eğitir. Taktiklerini, elemanlarının yetenek ve yaratıcılıklarını mücadele içinde sınar onlardan yeni bilgiler çıkarır. Dahası parti (ya da hücresi) yığınlardan öğrenir ve öğrendiklerini yeniden yığınlara aktararak onların pratiğinin bir bilince dönüşmesine yardımcı olur. Kitlelerden öğrenme perspektifi olmayan, onlara tepeden seslenmeyi alışkanlık haline getiren, her şeyi kendi kendisine öğrenebileceğini sanan bir parti ya da hücre yığınlarla birleşme, onlara önderlik edebilme şansını hiç bir zaman elde edemez.
* Hücre, yığınları mücadele içinde eğitmeyi amaçladığına göre, canlı, yaratıcı bir faaliyet yürütmek zorundadır. Ancak, sıcağı sıcağına yapılan bir ajitasyon yığınları etkileme olanağına sahip olur. Canlı bir ajitasyon, somuttan kalkan, somut olanla geneli birleştirmeyi, partinin mücadele çizgisini yığınlara kavratmayı başaran ajitasyondur. Ajitasyon, ister yazılı isterse sözlü olsun bu özellikleri taşımak zorundadır. Ne sadece somut olguları sayıp döken, ne de genel çağrılar, sloganlar ve ‘tahliller’ yapan ajitasyon doğru olur. Bu iki alan birleştirilebildiği ölçüde ajitasyon kendisinden beklenen işlevi yerine getirebilir. Her zaman aynı sözleri tekrarlayan, teşhirde “şu kötüdür” demekle sınırlı bir ajitasyon, tekdüze, yüzeysel bir ajitasyondur ve adına layık bir parti hücresi böyle bir ajitasyonu reddeder.
Hücre, ajitasyonu ile yığınlarla diyalog kurabiliyorsa onlara söylediklerini dinletebilir. Bu yüzden de ajitasyon, yığınlarla adeta sohbet eder gibi, materyallerin birbirine içerik ve zaman olarak bağlı olmak durumundadır.
Ajitasyonun kalktığı konular sadece işyeriyle ilgili sorunlarla sınırlı olmamalı, daha çok ta toplumun diğer kesimlerinin, parlamentonun, burjuva partilerinin durumları da teşhirin konusu olarak almak durumundadır. Sadece bu da değil, sınıf partisinin (teknik sorunlar dışında) mücadele çizgisi olduğu kadar partinin karşısındaki Sorunların da gündeme getirilip yığınlarla tartışılması, parti faaliyetinin bir parçasıdır. Ancak böylesi kapsamlı bir ajitasyon ve propaganda faaliyeti canlı bir ajitasyon niteliği taşıyabilir.
* Hücre, inisiyatifli bir birim olmak zorundadır. Sadece üst organların söylediklerini yineleyen bir hücre proletaryanın devrimci partisinin hücresi olamaz. Tersine hücre parti taktiğini özümlemişse, karar ve direktifleri yorumlayıp kendi biriminde, bu doğrultuda, yığınları en derinden etkileyecek biçimde bunları yaşama geçirmeye yönelmek durumundadır. Ani gelişen durumlarda -ki sınıf içinde her an böyle durumlarla karşılaşılabilir- hücre, kimseden direktif beklemeden tutumunu ortaya koyabilmelidir. Partinin mücadele çizgisini ve dönem taktiğini özümlemiş bir hücre için bu hiçte zor olmasa gerekir. Ya da uzun zaman bağları kopmuş, tek başına kalmış hücre de ancak aynı yolu izleyerek, gelişen duruma göre, parti belgelerine dayanarak mücadeleyi sürdürmek durumundadır. Her durumda “yukarıdan” özel direktifler bekleyen bir hücre mücadeleye, önderlik niteliklerini taşımıyor demektir.
Kısacası, ortaya çıkacak her durumda hücre, hiç bir tereddüde düşmeden tutumunu ortaya koyabildiği, yığınların yol göstericiliğe ihtiyaç duyduğunda onlara önderlik edebilen bir hücre görevini yapmış bir hücredir.
Demek ki, partinin kitleler içindeki organı hücre, partinin kitle çalışması da asıl olarak hücrenin kitlelere yönelik faaliyetidir.

Aralık 1991

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑