Gerekçe pek insani görünüyor: Irak’lı Kürtlerin güvenliği şimdilik sağlanmıştır. Ama Saddam gibi bir adama güvenilmez, yeniden Kürtlere karşı katliama girişebilir. Bu yüzden yer çok uluslu bir askeri gücün (“Çekiç Güç” adı veriliyor) Irak’a en yakın bir yerde (bu yer Silopi olarak seçilmiş) mevzilenmesi gerekir. Bu gerekçenin kaldığı yerden Türk hükümeti alıyor sözü: Saddam bir Kürt katliamına girişebilir, bu yüzden çekiç gücün kurulması yerindedir. Biz Kürtleri çok severiz, onun için de çekiç gücün topraklarımızda konuşlandırılmasına izin veriyoruz. Hatta olayların Türk sınırları içine kadar gelişmesi durumunda müdahaleyle sınırlı olmak üzere bu güce katılacağız.
Emperyalist hükümetlerin ve Türk hükümetinin gerekçelerine bakılınca, “Çekiç Güç”ün Iraklı Kürtlerin güvenliğini sağlamak için tamamen insani amaçlarla oluşturulduğu sanılabilir. Ama emperyalizmin Ortadoğu planı ve değişik “Kürt senaryoları” açısından bakıldığında “Çekiç Güç’ün oluşturulmasında Kürt “korumasının” sadece bir vesile olduğu, asıl amacın bambaşka olduğu açıkça görülüyor.
“Çekiç Güç”ün rolünü her şeyden önce ABD’nin ve diğer emperyalistlerin emperyalist “yeni düzen” kurma çabalarının bir dayanağı açısından değerlendirmek gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında emperyalist çıkar çatışmalarının birbirine dolandığı yerlerden birisi Ortadoğu’dur. Üstelik bölge ülkeleri kendi aralarında olduğu kadar iç çatışmalar bakımından da oldukça sıcaktırlar. Türkiye, Lübnan, Irak, Suriye, Mısır, Ürdün ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkta dünyanın önde gelen ülkeleri içindeyken, petrol zengini Arap Şeyhleri ve Suudi Arabistan yönetimleri körfez krizinden bu yana gelecekleri iyice belirsizleşen, varlıkları ABD ve diğer emperyalistlerin Ortadoğu’daki askeri güçlerine bağlanmış durumdadır. Saddam’ın yenilmiş ve askeri gücünün önemli ölçüde tahrip olmuş olması durumu değiştirmediği gibi Arap ve Müslüman halklardaki emperyalizm karşıtlığını derinleştirmiştir. Bu da emperyalizme uşaklık eden Ortadoğu ülkeleri, hükümetleri ve egemen sınıflarının bastıkları toprağı daha da kayganlaştırmaktadır. Toprak kayganlaştıkça bu ülkelerin egemen sınıfları emperyalistlere daha çok sarılmakta, bu da onların niteliklerini halkların gözünde daha çok açığa çıkarmaktadır.
Bu durum, ABD ve müttefiki emperyalistler için bölgedeki uşakların güven verecek bir askeri gücü bölgede üstlendirmeyi zorunlu kılmaktadır. Akdeniz ve körfezdeki emperyalist deniz gücü, Suudi Arabistan ve Türkiye’deki hava ve kara güçleri Ortadoğu’nun bugünkü statüsünün korunmasının garantisidir. “Çekiç güç” emperyalizmin bu genel Ortadoğu stratejisinin bir parçası olarak değerlendirildiğinde yerli yerine oturtulabilir.
Peki, “Çekiç güç” bu genel strateji dışındı özel amaçlar taşımamakta mıdır? Elbette taşımaktadır. Özellikle de Kürt sorunuyla ilgili özel amaçlar taşımaktadır. Irak’taki Kürt önderliğinin Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkını Kürtlerin kendi öz gücüne değil, emperyalistlerin Ortadoğu’da kesin zaferine bağlayan bir strateji izlemeleri Irak Kürtlerini Saddam karşısında yenilgiye sürüklemiş, halka emperyalistlerin can güvenliklerini sağlayacak tek güç olduğu imajının verilmesini kolaylaştırmıştır. Bu durum Irak Kürtlerinin kaderinin belirlenmesinde emperyalistlerin dolaysız müdahaleleri için bütün koşullan uygun hale getirirken, Irak’ta bağımsız ya da özerk bir Kürdistan’ın ancak emperyalistlerin koruyuculuğu altından varolabileceği görüşüne güç kazandırmışlardır. Değişik emperyalist Kürt senaryolarından şimdi uygulama alanına sokulanı budur. Bağımsız ya da özerk Kürdistan’ın emperyalistlerin himayesine alınması. Burada bu himayenin bekçiliği de doğrudan “çekiç güç”ün jandarmalığına dayandırılmak istenmektedir. Emperyalizme uşaklık eden Kürt önderler için “çekiç güç” bir dayanak, bir garanti olarak Silopi’de üslendirilmektedir.
Türk egemen sınıflan ve hükümetinin “çekiç güç”e katılma ve onu Silopi’de üslendirmelerinin yakın amaçları da Kürt sorunuyla ilgilidir, Özal ve hükümetin “Kürt hamiliğimi gerçekleştirecek bir dayanak olarak gözükmektedir “çekiç güç”. Türkiye’ye “çekiç güç” içinde yer alarak Irak’lı Kürtlerin “koruyuculuğu” rolüne soyunurken genel olarak Kürtler üstündeki imajını değiştirmeyi, Kürtlerin kalbini kazanmayı amaçlamaktadır.
“Çekiç güç”ün yakın amaçlarından birisi de Saddam’ı devirmek için Irak’ta girişilecek sınırlı bir operasyon ya da operasyonlarda rol oynamasıdır. Emperyalist basında da açıkça kışkırtıldığı gibi, ABD ve müttefikleri, yine BM denetim ve gözetiminde Irak’a yönelik bir saldırı için kamuoyu oluşturmaktadır. Bu sefer gerekçe ise; Irak’ın nükleer silah yapabilecek tesis ve zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduğu, körfez savaşıyla bunların yok edilmediğidir. Artık ABD’nin kontrolünde olduğu açıkça görülen BM heyetinin raporu ve CIA’nın istihbaratı kesin kanıt sayılarak nükleer silah yapımında kullanılabilecek Irak tesislerine karşı “sınırlı” saldırı hazırlamaktadır. Büyük olasılıkla “Çekiç güç”ün olanaktan ve askeri personeli de bu saldırının unsurlarından birisi olacaktır.
Ortadoğu’nun kaygan politik zemini göz önüne alındığında “Çekiç güç”ün bugün “koruma” ve “güvence” gücü olarak lanse edildiği Irak’lı Kürtlere ya da bugün Türkiye sınırları içinde olan Kürtlere karşı da kullanılması hiç de olasılık dışı değildir.
Dahası bu, Kürtler şu ya da bu biçimde emperyalizmin çıkarlarına karşı bir doğrultuda kendi kaderlerini tayin etmeye kalkarlarsa hiç kuşku yok, çekiç güç onlara karşı da bir çekiç görevi görecektir. Bu yüzden de “Çekiç güç” ve onu getirip Silopi’ye üslendiren politikacılar, sadece Irak’lıları değil tüm Ortadoğu halklarına düşmandır.
Burada akla, “Çekiç güç”ün neden Türkiye’ye üslendirildiği sorusu gelebilir. Gerçekten de; “kurtarılmış Kuveyt ya da Suudi Arabistan Irak’a karşı yürütülen savaşta ABD ve öteki emperyalistlerin doğrudan müttefiki olarak bu gücün konuşlandırılması için daha hevesli ve uygun olmaz mıydı sorusu hemen akla gelirse de; soruna daha geniş ve uzun vadeli bir perspektifle bakıldığında emperyalistler için Türkiye’nin politik ve askeri bakımdan daha uygun bir konumda olduğu açıkça görülür. Her şeyden önce Türkiye “Çekiç güç”ün görünür gerekçesi bakımından uygundur ve Silopi gibi Kürdistan’ın en stratejik noktasına üslendirilmiştir. Gerek Irak, gerekse Türkiye’deki Kürt mücadelesine müdahale için askeri bakımdan elverişli bir üstlenmedir. Ama bundan daha önemlisi bugün Türkiye, gelişmişliği, stratejik yeri bakımından Ortadoğu’nun en önemli ülkesidir. Bir yandan işçi sınıfı mücadelesinin yüksek bir düzeyde seyrediyor olması, öte yandan emperyalizmin denetiminde olmayan tek Kürt mücadelesinin burada bulunması, emperyalizmin çıkarlarına asıl tehdidin Ortadoğu’nun bu bölümünde gelişiyor olması, “çekiç güç” için Silopi’nin seçilmesinin başlıca nedenidir. Bu yüzden de “çekiç güç” hem Kürt, hem de Türkiyeli emekçilerin özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine karşı emperyalizm ve gericiliğin güvencesidir. Bugün sayısı 3-5 bin olarak belirlenen bu personelin ihtiyaca göre artırılması da artık sadece bir teknik sorundur. Bu ise; açıkça Türkiye’nin emperyalist saldırılar için açık bir üs haline getirilmesidir ki; bu durum Ortadoğu’da emperyalistler için hiçte küçümsenecek bir mevzi değildir. Üstelik böylece Türkiye “Çekiç güç”le bağlantılı olarak Ortadoğu’daki her uyuşmazlık ve kargaşa içine doğrudan çekilmiş olacağından emperyalizmin askeri eylemlerine katılma konusunda çeşitli burjuva politik çevrelerinden gelebilecek çekimserlik ve ayak sürmeler baştan bertaraf edilmelidir.
Kısacası “çevik güç” bugün 3-5 bin olarak belirlenen askeri gücünden daha büyük etkiye sahip bir güçtür. Bir jandarma gücü olarak ilk müdahalede etkili olabilecek silah araç ve gereçlerle donatılmıştır. Ama onun asıl gücü emperyalizmin bir anda Akdeniz ve Körfezdeki emperyalist orduları, İncirlik ve Suudi Arabistan’daki ABD üsleri de dolaysız bir biçimde müdahalenin gücü olarak yer alacaklardır. Bu yüzden de bugün Ortadoğu’daki emperyalist askeri gücün jandarma görevini üstlenmiş aynı zamanda da devasa emperyalist askeri güçleri harekete geçirecek bir mekanizmadır.
Bugün ülkemizde, burjuva muhalefet partileri, reformcu çevreler ve basın, sorunun “Türkiye’nin egemenlik hakları”, “Lozan-Sevr” ikilemi ya da “çekiç güç”ün yasal statüsü vb. gibi sorunlar çerçevesine sıkıştırılarak emperyalistlerin, Türk egemen sınıflar ve bölge gericiliğinin amaçlarını gözlerden saklıyorlar. Oysa sorun gündeme getirilen yanlarının çok ötesinde, emperyalizmin Ortadoğu halklarına karşı giriştiği bandan böyle de girişeceği saldırılar için bir mevzi edinme sorunudur.
Ağustos 1991