Newroz’la birlikte diktatörlüğün saldırılarının dizginsizleştiği, işçi sınıfı ve emekçi sınıflara karşı yeni bir saldırının örgütlendiği bir dönemde binlerce irili ufaklı fabrika, atölye ve işyerinde toplanan milyonlarca işçi, işçi sınıfıma uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs’a hazırlanıyor.
1 Mayıs, dünyanın her köşesinde aynı koşullar altında, kapitalist kölelik altında yaşayan bütün proleterlerin birliğinin pekiştiği, sermayeye karşı birleşik sınıf ruhunun canlandığı; aynı zamanda proletaryanın her bir ülkedeki parçasının kapitalist sisteme karşı mücadelesini yükselttiği bir gündür. Proletaryanın uluslararası tarihinde yüz yıllık geçmişi olan bu günün gerçek içeriğine uygun olarak kutlanmasına komünistler ve ileri işçiler her zaman büyük bir önem vermişlerdir. 1 Mayıs, aynı zamanda proletarya ve halk güçleri ile karşı-devrim arasında güçler ilişkilerinin sınandığı, proletarya öncüsünün yığınları harekete geçirme gücünü sınadığı bir gün olması bakımından büyük bir öneme sahiptir,
Türkiye’de 1 Mayıs, faşist diktatörlüğün yasağı altında şehitler verme pahasına on yıllardır kutlanmaktadır. 12 Eylül sonrasında da özellikle son dört yıldır, işçi sınıfı 1 Mayıs’ı iş yavaşlatmadan, iş bırakmaya, sokak gösterilerine kadar değişik eylem biçimleriyle kutladı.
İşçi sınıfı için 1992 1 Mayısı, temel ve acil taleplerin geniş yığınlara mal edildiği, diktatörlüğün Kürdistan’da girişmekte olduğu katliamlara, hak gasplarına karşı mücadelenin yükseldiği, geçmiş 1 Mayısların deneyleri ışığında eylemin üst aşamaya sıçratıldığı bir gün olmak zorundadır.
‘92 1 MAYISI VE SALDIRILARI GERİ PÜSKÜRTME GÖREVİ
1 Mayıs, yüz yıl boyunca gerçek komünistlerle revizyonist-reformist akımlar arasında bir tartışmanın konusu olagelmiştir; 1 Mayıs, göstermelik bir resmi geçit töreni olarak mı geçiştirilecek, yoksa sermaye ve diktatörlüğe karşı mücadelede yeni bir dönem mi olacak? İşçi sınıfının sahte dostları, 1 Mayıs’ın içini boşaltarak egemen sınıflar için zararsız bir gün haline getirmek için her yola başvurmuş, resmigeçit törenlerinin, uzlaşmanın konusu yapmışlardır. Oysa Marksistler, 1 Mayısı işçi sınıfının genel mücadelesinin bir parçası olarak yeni atılımların halkaları olarak ele almışlardır. Türkiye işçi sınıfı, 92 1 Mayısı’nda kendisini bekleyen tehlikeleri görmek, karşı taktikler geliştirmek göreviyle karşı karşıyadır.
Dünya kapitalist sisteminin sorunlu bir parçası olan Türkiye egemen sınıfları, bütün olguların gösterdiği gibi, işçi sınıfına, halka ve Kürt halkına karşı yeni yeni saldırılar örgütlemek zorundadırlar, içinde bulundukları koşullar onları bu saldırıya adeta mahkum etmektedir. Devletin mevcut hükümet eliyle uyguladığı programlar, ancak’ işçi sınıfı ve emekçi sınıflara saldırıyla birlikte uygulama alanı bulacaktır. Bunun için işçi sınıfının mücadelesi “terör” kapsamına sokularak hedef tahtasına çakılmaktadır. Kürdistan’da ulusal mücadele bugünden başvurulan katliamlarla ezilmeye, Kürdistan’daki terör ortamını tüm Türkiye’de genelleştirilmeye çalışılmaktadır.
Buna karşılık, işçi sınıfı, içine girilen sözleşme döneminde yaşanır bir ücret artışı sağlamak, özelleştirme, taşeronlaştırma, tenkisat vb adlar altında uygulanan işçi kıyımına karşı durmak, sendikal ve siyasal özgürlük taleplerini öne çıkarmak, Kürt ulusal mücadelesini destekleyerek Türk şovenizminin yedeği olmayı reddetmek zorundadır.
92 1 Mayısı, merkezinde siyasal talepler bulunan bir mücadelenin yükseltilmesi için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Verili koşullar böyle bir mücadeleye imkân sağlamaktadır.
20 Ekim seçimleri sonrasında emekçi yığınlarda geçici bir beklenti yaratmayı başaran hükümet, uygulamalarıyla yığınlardaki öfke ve hoşnutsuzluğu besleyerek, diktatörlüğün paratoneri olma şansını kaybetmiştir. Bunalımına çare olmak istediği sistemin ayakta kalma koşulu, işçi sınıfına ve halka, Kürt halkına saldırmaktır. Reform ve tavize tahammülü yoktur.
OLANAKLARIN MÜCADELEYE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ
Bütün bu objektif avantajların mücadeleye dönüştürülmesi, işçi sınıfı hareketinin bünyesinde taşıdığı, güçlerini tahrip eden zaafları asmasıyla mümkündür. Hareketin göze çarpan en önemli zaafı, kendiliğindenliği ve istikrarsızlığıdır. Kesikli dalgalar halinde patlayan direnişler, kısa sürede eylemsizlik noktasına düşebilmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, sendikal hareketin, ezici bir çoğunlukla, sınıfı en az direniş çizgisinde tutmaya, ilk fırsatta satmaya ve eylemi kırmaya çalışan sendika bürokrat ve ağalarının yönetimi altında olmasıdır.
İşçi sınıfının kitle olarak harekete geçmesinin araçları olarak sendikalar eylem kararlarının içine çekilmedikçe, ileri işçilerle sınıfın diğer kesimleri arasında eylem birliği sağlamak çok zor olacaktır. Fakat sendikaların mevcut durumu göz önünde tutulduğunda, inisiyatifi sendika yöneticilerine bırakmak daha baştan eylemsizliğe boyun eğmek anlamına gelir. Geçmiş işçi eylemlerinin onlarca kez kanıtladığı gibi, bir eylemin ortaya konup başarıyla sürdürülmesi, sendika bürokrasisi etkisizleştirilmeden mümkün değildir. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sendika ağalan 1 Mayıs çalışmasını son bir haftanın gündemi yapmaya, yasal bir 1 Mayıs ihtimalini öne sürerek çalışmayı baltalamaya çalışacaklardır. Bunun için hem sendika bürokrasisini etkisizleştirmek, hem de sendikal organları sürece katmak gerekiyor. Bunun yolu, ne sendika bürokrasisine tabi olmak ne de sendika dışında bir çalışmayı amaç haline getirmektir. İleri işçilerin inisiyatifli tutumuyla sendikanın 1 Mayıs çalışması yapmasını sağlamak, sendika tabanındaki eylem çizgisini sendika bürokrasisine kabul ettirmektir. 1 Mayıs için özel örgütlenmeler yaratarak sendika yönetimlerine kabul ettirmek, olmadığı durumda sendika tabanında bu türden 1 Mayıs komiteleri oluşturmak ve işçi çoğunluğuna sabırlı bir çalışmayla kavratmak ertelenemez bir görev durumundadır. 1 Mayıs komitelerinin, sendika yönetimiyle birlikte oluşturulsa bile bizzat işçilerce denetlenebilecek bir yapıda olması, sendika ağalarının olası manevralarını etkisizleştirmenin güvencesidir.
TAKTİK TARTIŞMALARI YA DA BİÇİMİN AMAÇLAŞTIRILMASI
Son bir kaç yılın 1 Mayıs kutlamaları, bu günün nasıl kutlanmasına ilişkin taktik tartışmalarını daha yoğun bir şekilde gündeme soktu. Bir kısım sol gruplar, belirli bir alanda gerçekleştirilen kutlamayı, işçilerin katılımı ne düzeyde, sınıf hareketini yükseltmeye hizmet ediyor mu gibi soruları açıkta bırakarak, 1 Mayıs’ın kutlanıp kutlanmadığının tek ölçüsü olarak görme eğilimindedir. Onlara göre, bir grup devrimciyle sınırlı da olsa, Taksim Meydanı’nda bir gösteri yapılmışsa 1 Mayıs “adına yaraşır” bir biçimde kutlanmıştır. Bu tutum, 1 Mayıs’ın özünü kutlandığı mekâna indirgeyen, gerçekte 1 Mayısı resmigeçit töreninden farklı değerlendirmeyen bir anlayıştır. Marksistler için 1 Mayıs’ın kutlanmasında amaç, bu günü yığın hareketinin yükseldiği ve işçi sınıfı gündemine anti-kapitalist taleplerin, yerleştirilmesine hizmet eden bir gün yapılmasıdır. Biçim, bu amaca hizmet eder nitelikte olmalıdır. İşçi sınıfının bütün eylemlerinde olduğu gibi, 1 Mayıs da fabrika ve işyerlerine dayanan bir faaliyetin sonucunun sokak hareketinde somutlaşmasıdır.
19923 1 Mayısı, geniş işçi ve emekçi yığınlarınca sokağa taşan çeşitli eylem biçimleriyle ve siyasal taleplerle kutlandığında, 1 Mayıs sonrasında diktatörlüğün saldırılarının püskürtüleceğinin de bir işareti olacaktır.
Nisan 1992