EKİM DEVRİ’MİNİN 73. YILINDA SAVAŞ VE BARIŞ Emperyalist savaşa girenler iç savaşa da hazır olsunlar!

“Güçlü bir devrimci hareketin, büyük devletlerarasında birinci mi, yoksa ikinci mi emperyalist savaş sırasında olacağını; savaştan önce mi, savaştan sonra mı patlak vereceğini şimdiden söyleyemeyiz, ama ne olursa olsun bizim görevimiz bu yönde sistemli olarak çalışmaktır.” Lenin
Sosyalist partilerin uluslararası birlik örgütü olan II, Enternasyonal 1889’da Engels’in çabaları ile kuruldu. Enternasyonal, işçi hareketinin yığınsallaştırılması, Marksizm’in yaygınlaştırılması ve sosyalist partilerin gelişmesi konusunda önemli rol oynadı. Emperyalist dönemin başlaması ve Engels’in ölümünden sonra ise Enternasyonal’de oportünist eğilimler ağırlık kazanmaya başladı, özellikle savaş konusunda alınacak tavır üzerine çıkan tartışmalar, sosyalist partileri önemli ( bir yol ayırımına getirdi.
Emperyalistler arasında, özellikle de genç, yeni gelişen ve pazardan payını almak isteyen Alman emperyalistleri ile dünyanın hemen her yerinde sömürgelere sahip olan İngiliz emperyalistleri arasında gerginliğin arttığı ve savaş tehlikesinin baş gösterdiği 1907 yılında toplanan II. Enternasyonal’in Stuttgart Kongresi’nde savaşın nasıl önleneceği, bu gerçekleşemediği takdirde nasıl tavır alınacağı konusu tartışmalara neden oldu. Lenin’in yoğun çabalan sonucunda savaşların kapitalist sistemin bir sonucu olduğu, savaş tehlikesinin 4 ancak kapitalizmin ortadan kaldırılmasıyla yok olacağı, sömürgeciliğin silahlanma yükünü ve savaş tehlikesini arttırdığı, işçi ve emekçilerin savaştan en çok zarar gören kesim olduğu belirtilerek, işçi sınıfının ve onun temsilcilerinin savaşa karşı olması gerektiği karar altına alınarak şöyle dendi:
“Savaşın patlak vermesi tehdidinin baş göstermesi halinde savaşı önlemek için doğaldır ki sınıf mücadelesinin yoğunluğuna ve genel olarak siyasal duruma bağlı olarak kendilerince uygun olan tüm yollara başvurarak her türlü çabayı göstermek, ilgili ülkelerdeki işçi sınıfının ve parlamentodaki temsilcilerinin görevidir. (…) Savaşın patlak vermesinin kaçınılmaz olması halinde, savaşın derhal son bulması ve savaşın doğurduğu ekonomik ve toplumsal bunalımdan halkın en geniş katmanlarını harekete geçirmek ve kapitalizmin egemenliğinin çöküşünü hızlandırmak yolunda yararlanmak için bütün güçleriyle müdahale etmek onların sorumluluğudur.”
Silahlanmanın arttığı, sömürgelerde mevzi çatışmaların ve sınır ihlallerinin başladığı 1910 yılında toplanan Kopenhag Kongresi’nde silahlanmanın engellenmesi için Enternasyonalin parlamentolardaki işçi temsilcilerinin çabaları ve kitlesel eylemler yoluyla baskı yapması görüşü benimsenerek, sosyalistlerin savaş tehlikesine karşı parlamenter mücadeleden sonuna kadar yararlanarak silahlanmayı engellemek için, askeri harcamaların kısıtlanması, askeri harcamalara karşı oy verilmesi, hükümetler arası gizli diplomasinin yasaklanması, her türlü uluslararası anlaşmanın yayınlanması, ulusların bağımsızlık ve askeri saldılar karşısında dokunulmazlık haklarının sağlanması doğrultusunda mücadele için çağrı kararlan alındı.
1912’de Basel’de olağanüstü toplanan kongrede de Marksistlerin savaş konusundaki tutumları, savaşı iç savaşa çevirme taktiğini açıklayan Basel bildirisi yayınlandı. Emekçilerin, kapitalistlerin çıkan, hanedanların gururu ya da gizli anlaşma kombinezonları, için birbirlerine kurşun sıkmalarının bir cinayet olarak kabul ettiklerini ilan eden Basel bildirisi; bütün hükümetlerin ancak kendi yıkılışlarını göze alarak bir savaş çıkartabileceklerini, savaşın ekonomik ve politik bir bunalım yaratacağını, halkı ayaklandırmak ve kapitalizmin yıkımını hızlandırmak için sosyalistlerin bu bunalımdan yararlanmaları gerektiğini, bir dünya savaşının devamı olabilecek bir proletarya devrimi önünde yönetici sınıfların duyduğu korkunun, bansın güvencesi olduğunu belirterek, Paris Komünü’nü ve 1905 Rus Devrimi’ni hatırlatarak şöyle diyordu:
“Bir savaş tehlikesine karşı, tehdit allında bulunan bütün ülkelerdeki işçi sınıfı için, işçi sınıfının parlamentolardaki temsilcileri için, bir eylem düzenleme gücü olan Uluslararası Sosyalist Büro’nun yardımıyla kendilerine en uygun görünen ve doğal olarak sınıf savaşımının keskinliği ve genel siyasal duruma göre değişen bütün araçlarla savaşı önlemek için, ellerinden gelen bütün çabayı göstermek bir görevdir. Ama gene de savaş patlarsa, onu kısa zamanda durdurmak için aracılık etmek ve en geniş halk tabakalarını ayaklandırmak ve kapitalist egemenliğin düşüşün hızlandırmak için, savaş tarafından yaratılan ekonomik ve siyasal bunalımdan var güçleriyle yararlanmak onların görevidir.”
1914’te savaş çıktığında başta Kautsky olmak üzere sosyalistlerin çoğu Enternasyonal’de alınan kararları unutarak yönetimde burjuvazinin olduğunu dikkate almadan kendi hükümetlerinin yanında yer aldılar. “Anayurdun savunması” gerekçesiyle savaş bütçeleri lehinde oy kullanarak savaş kışkırtıcılığında kendi burjuvazilerini desteklediler, diğer ulusların ezilmesi ve emperyalist devletlerin ayrıcalıklarının korunması için onlarla işbirliği içine girdiler, uluslararası proletaryayı parçaladılar. Enternasyonal içinde oportünizmin vardığı yer sosyal şovenizm oldu.
Çeşitli Sosyalist partiler içinde önderlerin bu ihanetinden sonra parçalanmalar oldu. Kendi emperyalist hükümetine ve burjuvazisine karşı devrimci mücadelenin yükseltilmesini, Enternasyonal’in emperyalist paylaşım savaşı hakkındaki kararlarının uygulanmasını isteyen gruplar sosyal-şoven bir politika izleyen sosyalist partilerden ayrıldılar. Almanya’da Karl Liebnecht ve Rosa Luxemburg’un önderlik ettiği “Spartakus” grubu İşçi ve askerleri “silahlarını kendi hükümetlerine karşı çevirmeye” çağırdılar. K. Liebknecht parlamentoda     ” Savaşı, savaşın sorumlularını ve rejisörlerini, savaşa yol açan kapitalist politikayı, savaşın izlediği kapitalist hedefleri, işgal planlarını, Belçika’nın ve Lüksemburg’un tarafsızlığının ihlal edilmesini, askeri diktatörlüğü, hükümetin ve egemen sınıfların hala üzerlerinde taşımakta oldukları toplumsal ve siyasal sorumsuzluğu protesto” ederek askeri kredilere ret oyu verdi.
Rusya’da ise Lenin ve Bolşevikler savaşı iç savaşa çevirerek Ekim Devrimi’ni gerçekleştirdiler.
Ekim Devrimi’nin 73. yılı, emperyalizmin istikrara kavuştuğu, barışçıl dönemin başladığı yaygaralarının tüm hızıyla sürdüğü bir sırada patlak veren ve Ortadoğu’daki zengin petrol yatakları uğruna kışkırtılan savaş günlerine rastlıyor. Bu durum kendisi de 1. paylaşım savaşının sonunda ortaya çıkan Ekim Devrimi’nin derslerinin önemini artırmaktadır. Lenin ve Bolşeviklerin gerek savaş çıkmadan önce savaş tehlikesine karşı II. Enternasyonal’de savaşa karşı tavrın alınmasında ve bunun Rusya’da kararlı bir biçimde uygulanmasında, gerekse savaş çıktıktan sonra savaşı iç savaşa çevirmek için yaptıkları çalışmalardan günümüz Marksistlerinin kuşkusuz öğrenecekleri çok şey vardır. Lenin ve Ekim Devrimi, 73. yılında savaş ve Marksistlerin savaşa karşı tutumları konusunda da yol göstermeye devam ediyor.
Kuşkusuz Ekimi Devrimi yalnızca Marksistler açısından önem taşımıyor. En az Marksistler kadar, emperyalistler tarafından ezilen sömürülen milletler ve sömürgeler için ama bunlardan daha fazla tüm ülkelerin işçi ve köylüleri için büyük bir örnektir. Çünkü Ekim Devrimi savaşa karşı barıştı. Emperyalist ilhak ve işgallere karşı ulusların özgürlüklerine sahip çıkmaktı. Ezilen işçi ve köylü yığınlarının sömürüden kurtulması için haklı, meşru ve gerekli bir savaştı. Ekim Devrimi kısacası İŞ-EKMEK-BARIŞ ve ÖZGÜRLÜK’tü.
Bu bakımdan bugün merkezinde emperyalistlerin açgözlü çıkarlarının ve Orta Doğu’daki zengin petrol rezervlerini kontrol etme kaygısının yattığı krize karşı tavır söz konusu olduğunda Ekim Devrimi hatırlanmak zorundadır. Ekim Devrimi Marksistler açısından nostaljik öneme sahip ve geçmişte kalmış bir eylem değildir.
Bugün Ekim Devrimi’ne yol açan gelişmelere benzer gelişmeler yaşanıyor. Emperyalistler, tıpkı 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda olduğu gibi barış yaygaraları arasında dünyayı kontrol etme ve yeni nüfuz alanları yaratma çabası içindedirler. Bu çabada, geri ülkelerin işbirlikçi egemen sınıfları belli bir yere sahipler ve efendilerinin kuyrukçuluğunu yapmak konusunda birbirleriyle yarış içindedirler. Öte yandan Ekim Devrimi ve diğer ulusal kurtuluş savaşlarının inkârına yönelmiş, çoğu eski Marksist dönek takımı, emperyalistlerin ve geri ülkelerdeki burjuvazinin açgözlü çıkarları için uşaklığa soyunmuş durumdadır ve bu doğrultuda savaş kışkırtıcılığı yapmaktadırlar. İşçi sınıfı ve ezilen kitleler açısından ise durum, dün olduğu gibi bugün de farklı değil. Anti-demokratik yasalar, özgürlüklerin daha çok kısıtlanması, sömürünün daha da yoğunlaşması ya da çok sıkı denetime tabi kılınması.
Böylesi durumlarda proletarya ve ezilen sınıfların ve ulusların önünde tek bir seçenek kalıyor. Ekim Devrimini izlemek, onun açtığı yolda kararlılıkla yürümek.
Ekim Devrimi’nin en özlü ifadesi ise şu: İş-ekmek-barış ve özgürlük için devrimci savaş! Emperyalistler ve işbirlikçilerinin halklara saldırısına karşı ezilen sınıfların ve baskı altındaki milletlerin meşru hakları için emperyalist savaşı iç savaşa, ezilen sınıfların silahlı savaşına çevirmek! Emperyalistler ve işbirlikçileri için bu savaş tersine çevrilmelidir. Proletarya ve halklar ya bu savaşı önlemeli, ya da savaşın çıkmasını engellemek olanaklı olmazsa, emperyalistler ve işbirlikçilerini bu savaşı çıkardıkları için pişman edecek şekilde devrimci bir iç savaşa dönüştürmelidirler.
Ekim Devrimi’nin bugün öğrettiği ve öğretmesi gereken en önemli şeylerden biri budur.

Ekim 1990

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑