Etiyopya’da Devrim

Etiyopya Devrimci İşçi Partisi öncülüğündeki EPRDF (Etiyopya Devrimci Demokratik Halk Cephesi) kuvvetlerinin devrimci vuruşları altında, faşist Derg yönetimi çatırdayarak çöktü. Faşist Derg Cuntası’nın başı Mengistu haile Mariam ülkeden kaçtı; EPRDF güçleri, başkent Addis Ababa’ya 20km’ye kadar yaklaştılar. Derg cuntasının ateşkes çağrısı, EPDRF tarafından reddedildi… Bütün dünyayı saran ve Gorbaçovlukla kaim emperyalist zincirin zayıf halkası Etiyopya’da kırılıyor. 70’li yılların sonu, dünyanın iki yakasında İran ve Nikaragua devrimlerine sahne olduktan sonra, 1980 ile ‘90 arası, dünyada devrimsiz geçin bir on yıl olmuştu. Şimdi Afrika’nın kara ülkesi Etiyopya’daki ulusal ve sosyal devrim, emperyalist ‘yeni dünya düzeni’nde açılan ilk gedik olmaya aday görünüyor.
Özgürlük Dünyası, daha önceki çeşitli sayılarında Etiyopya’da yükseltilen mücadeleye yer vermişti. Etiyopya’da emekçiler ve ezilen halklar, yıllardır faşist Derg yönetimine karşı silahlı mücadele veriyor. Tigre’de Marksist önderlik altında ulusal kurtuluş hareketi olarak başlayan silahlı mücadele, 1988 yılında faşist Derg yönetimine karşı mücadele veren tüm devrimci güçlerin EPRDF çatısı altında demokratik tarzda birleşmesi ile yeni bir aşamaya yükseldi. Daha önce ayrı ayrı örgütlenen çeşitli uluslardan devrimci güçler (egemen ulusa mensup Etiyopyalılar, ezilen halklar Oromo ve Tigre ile azınlık halklar) ortak mücadele ve örgütlenme üzerinde EPRDF içinde yer aldılar. EPRDF’ye önderlik eden Marksist-Leninistler, 1991 Ocak ayındaki kongre ile Etiyopya Devrimci İşçi Partisi’nin kuruluşunu ilan ettiler. Böylece parti öncülüğünde anti-emperyalist devrimci bir programa sahip olan EPRDF, kurtarılmış bölgelerde açlık, yoksulluk ve salgın hastalıklarla, savaşarak iktisadi ve sosyal kuruluşu gerçekleştirirken, cephede de faşist rejime üst üste darbeler vurarak zafere ilerliyor.
EPRDEF’nin güçlü baskısı karşısında tutunamayan Derg kuvvetleri tüm önemli kentleri kaybedip başkentte ablukaya alınınca cuntanın başı Mengistu, ülkeden kaçtı. Daha önce EPRDF’yi tanımayan Derg yönetimi, ateşkes çağrısı yaptı. Mengistu’nun kaçmasıyla birlikte mücadeleye son vermeleri sadece bir diktatöre karşı değil bir düzene karşı verildiğini ve silah bırakmalarının söz konusu olmayacağını ifade etmiştir.
Etiyopya halkının zaferi, bu ülkedeki faşist yönetimi yıllarca ve tüm askeri ve teknik imkânlarla destekleyen Sovyet sosyal-emperyalizmine karşı da zafer anlamına geliyor.
Etiyopya’nın ulusal ve devrimci güçleri, yıllarca süren mücadelelerini sessizlikle geçiştiren emperyalist haber ajanslarının ve basının sessizlik zırhını da “ateş ve barutla” deldiler. Yıllarca sessiz kalan ajanslar, Etiyopya’yı manşetten vermeye başladılar. Fakat bu kez de, devrimin dünya halklarına yapacağı olumlu etkiyi azaltmak için EPRDFnin Marksist önderliğinin adını anmaksızın onları (asi), (isyancı), (ayrılıkçı) kuvvetler olarak nitelerlerken, Faşist Mengistu’yu (Marksist) olarak tanıttılar. “Marksist diktatör kaçtı!”, manşetleri buydu.

10’larca Yıllık Savaşla Gelen Zafer.

Etiyopya (eski adı Habeşistan), Afrika’nın doğusunda, Kızıl Denizde kıyısı bulunan bir Afrika ülkesi. Yüzölçümü, 1 milyon 200 bin km2; nüfusu, 50 milyon civarındadır. 1935 yılında İtalya tarafından işgal edilen Etiyopya, savaş sonrasında ‘bağımsızlığına’ kavuştu. İmparator Haile Selasiye, uzun yıllar süren iktidarından sonra, 1974’te bir darbeyle devrildi, Faşist Derg cuntasının başına 1977de Mengistu Haili Mariam geldi.
Etiyopya’da egemen Etiyopyalılar dışında, Oromolar ve Tigre ezilen ulusları ve çok sayıda azınlık milliyet var. 1962 yılında Etiyopya’ya bağlanan Eritre’de o tarihten bu yana bağımsızlık mücadelesi veriliyor. Etiyopya’da devrim, öncelikle Tigre Halk Kurtuluş Cephesi tarafından ulusal ve sosyal bir hareket olarak 1975 yılında başlatıldı. Bu mücadele, 1990’a geldiğinde Tigre’yi bağımsızlığına kavuşturmuştu. Fakat ML önderlik altındaki Tigre halkı, Etiyopya’nın diğer halkları ile birlikte Faşist Derg Cuntasına karşı mücadeleye devam ettiler. Etiyopya’daki Etiyopya, Oroma ve Tigre halklarını birleştiren Etiyopya Devrimci Demokratik Halk Cephesi, 1988 yılında kuruldu. Etiyopya’nın bütün Marksistleri, Ocak 1991’de gerçekleştirdikleri kongre ile Etiyopya Devrimci İşçi Partisi içinde birleştiler. Sovyet emperyalistlerinin desteği ile ayakta duran Mengistu yönetimindeki Derg rejimi, Marksist-Leninist parti yönetimindeki EPRDF güçlerinin darbeleri altında sürekli geriliyor, güç kaybediyordu.
Bugün faşist diktatör Mengistu kaçmış, EPRDF kuvvetleri başkent Addis Ababa’ya ’20 km yaklaşmışlardır. Kuzeyde ise, Eritre bağımsızlığına kavuşmak üzeredir. EPRDF’nin programı (EDİP’in asgari programı) emperyalistlerin ve yerli egemen sınıfların iktidarına son verilip devrimci-demokratik bir işçi-köylü iktidarının kurulması, bütün ezilen halklara özgürce kendi geleceklerini belirleme hakkı verilmesi ve gerçek bir ulusal eşitliğin sağlanmasını içeriyor. Bugünden kurtarılmış bölgelerde sosyal ve ekonomik hayatın devrimci örgütlenmesine girişilmiştir. Fakat savaşın, açlığın ve hastalığın kendini zorlu olarak hissettirdiği bu ülkede,
ML’leri ve Etiyopya halkını büyük sorunlar bekliyor. Devriminin daha ileri mevziler kazanması, devrimci bir politikayla zorlukların üstesinden gelmeye, emperyalist abluka ve komplolara karşı direnme gücüne bağlıdır.

Tempo’dan Kurtuluş’a Çok Sesli Koro:
Devrime saldırıyor

Özgürlük Dünyası, Aralık 1989’dan bu yana yayınladığı çeşitli yazılarla okuyucuya Tigre ve Etiyopya’da Marksist-Leninistler önderliğinde yürütülen ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesi hakkında bilgi verdi. Afrika’nın açlık, yoksulluk ve hastalıkla boğuşan bu halklarının, bu olguların kaynağına karşı, emperyalizme ve gerici sınıflar diktatörlüğüne karşı verdiği özgürlük mücadelesini okuyucularına aktaran Özgürlük Dünyası, enternasyonalist bir görev yerine getirdiği inancındadır. Bu Ekmek-Özgürlük ve Ulusal Özgürlük mücadelesinin gerçek M-L’ler önderliğinde yürütülüyor olması, bizim için ayrıca coşku kaynağı olmuştur.
Etiyopya halkları, kurak topraklarını kanlarıyla sulayarak Derg yönetimini devirmek için son muharebeye hazırlanadur-sun, Türkiye’de Gorbaçov rüzgarlarından virüs kapan bir kısım ‘Demokrat’larımız ve ‘sosyalist’lerimiz, Batı taklitçisi Asyalı kafalarıyla, bu ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesiyle alay ediyorlar; buna yer veren Özgürlük Dünyası hakkında yalanla karılmış bir spekülasyon bina ediyorlar. Bu ‘sosyalistler’ için daha da acısı, tekelci burjuvazinin yayın organlarını taklit etmeleridir.
Tempo dergisinin konuya ilişkin yazısı, bu sosyalistlerimiz için ‘başla!’ komutu olmuştur. Hürriyet Holding bünyesindeki sansasyonel haber ve metalaştırılmış cinsellikle okuyucu tutmaya çalışan haftalık Tempo Dergisi Mart ayı içinde, ‘Arnavutluk Öldü, Yaşasın Tigre!’ başlıklı bir yazı yayınladı. Yazıda, uzun yıllar Arnavutluk’u tek sosyalist ülke Olarak gören Özgürlük Dün-yası’nın son gelişmelerden sonra bu görüşünden vazgeçtiği; sosyalist bir merkez bulamadan da yapamayacağı için, kendisine örnek ülke olarak Afrika’nın kabile hayatı sürdüren bu küçük ülkesini keşfettiği, ‘haber’ ediliyordu. Tümüyle yalana dayalı bu ana-fikir, herkesin malumu olan burjuva basının ‘Cağaloğlu tekniği’ ile sansasyonel bir biçime sokuluyor, çıplak göğüslü Afrika yerlisi bir kadın resmi de eksik edilmiyordu (Bu resmin Tigre’li bir kadına ait olduğuna inanmak için, asparagas üzerine kurulu burjuva gazetelerinden hiç okumamış olmak gerekir). Dünya çapında yürütülen sosyalizm karşıtı kampanyaya, bir tekelci burjuva organın karınca-kararınca katılmasında şaşılacak hiç bir şey yok. Verdikleri söze karşın yolladığımız tekzibin yayınlanmaması da bizi şaşırtmadı. Tekelci burjuvaziye pazarladığı kalemi karşılığında ‘ekmeğini kazanan’ bu dergi yönetimindeki sicilli Troçkistlerin ‘yedikleri ekmeğin hakkı için’ içine düştükleri zavallılık, bizler için mide bulandırıcı olmaktan öte bir anlam ifade etmiyor.
Fakat Demokrat! ve Kurtuluş dergileri, büyük bir heyecanla bu ‘malzeme’nin üzerine atladılar. ‘Zor olan’ ‘demokratlık’ını icra eden Demokrat! dergisi, Tempo’nun sözünü ettiğimiz yazısından bir süre sonra ‘yorumsuz’ kısa bir yazıyla Arnavutluk’taki seçim sonuçlarını aktarıyor ve yazıyı şu cümleyle bitiriyordu: “Enver Hoca mı? Şimdi gözler Tigre’de”.
Çiçeği burnunda Kurtuluş dergisi ise, 2. sayısında, “daha fazla dostluk” çağrısı yaparken nasıl bir ‘dost’ olduğunu sergiliyor. Büyük bir telaşla konudan uzaklaşıp döne döne Arnavutluk-Tigre ekseninde bir tartışma yürütüyor. Gorbaçov rüzgârları karşısında yan yatıp yamyassı olmuş haliyle kendini ele veren çok şeyler söylüyor. Biz, burada, sadece Tigre üzerine söylenenlerle kendimizi sınırlandıracağız. Kurtuluş’a göre:
“(ÖD)… bir türlü Çin’den Arnavutluğa Arnavutluk’tan Tigre’ye sosyalizm keşfetme zorunluluğundan kendini kurtaramıyor…” “Şimdi Tigre üzerine sosyalizm vaazı dinliyoruz.” “Çin’den Arnavutluğa, Arnavutluk’tan Tigre’ye düştüğünüzü unutmayın. Tigre’nin sosyalizmdeki öncülüğü de ancak Arnavutluğunki kadar benimsenir.”
Ne garip dünyada yaşıyoruz! Enternasyonalizm, “bir yerlere bağlanmak” gibi algılanıyor. Ulusal ve sosyal kurtuluşa giden bir halkı coşkuyla desteklemek alay konusu yapılabiliyor. Ve ‘sosyalistlik’ adına!
Kurtuluş ve Demokrat’ın tavrında sırıtan bir kötü niyet var. Özgürlük Dünyası’nın Tigre ve Etiyopya için söyledikleri açıktır. Etiyopya Devrimi, diğer ulusal ve sosyal kurtuluş hareketleri gibi (Angola, Mozambik ve birçok Latin Amerika ülkesinde olduğu gibi) bir devrimdir. Diğer birçoğu ile farkı, önderliğin Marksist Leninist olmasıdır. Elbette diğer devrimlerin karşılaştığı tehlikeler, Etiyopya için de geçerlidir: boğulabilir, baskıyla uzlaştırılabilir, yarı yolda kalabilir… Fakat bir devrimci buradan, desteklememek gibi bir sonuç çıkarmak şöyle dursun tehlikelere karşı ona daha büyük bir destek verir. Nikaragua Devrimi’nin birkaç yıl sonra baskıyla uzlaştırılması, devrimcilerin yüreklerinde devrim yıllarında Sandinist sıcaklığını duymalarını engellemedi; hem de küçük-burjuva önderliğe rağmen. Kurtuluş’un ve Demokrat’ın tavrı, ulusal kurtuluş hareketleri karşısında alaycılıktır. Artık ‘bu sayfanın kapandığını’ söyleyen Gorbaçov ‘barışçılığı’nın derin etkisi altında şekillenen bu tavır devrim karşısındaki gerici tutumun ifadesidir. Başka türlü nasıl olabilir? Özgürlük Dünyası, hiç bir yerde, Etiyopya ya da Tigre’ye ‘sosyalist’, ‘örnek sosyalist’ ya da ‘öncü’ demedi. ML’lerin önderlik ettiği ulusal ve toplumsal kurtuluşu destekledi. Destek için tek bir şey yazmayıp yalan üzerine kurulu spekülasyon yapmak gerici bir tutumdur ancak. Belki de ‘anti-Sovyetik’ bir hareket olduğu için, Kurtuluş’un desteğine mazhar olamamıştır! Doğru ya, bunlar sosyal-emperyalistlere ‘biraz hatalı sosyalistler” derlerdi. Sorun Etiyopya ise söyleyin o zaman: destekliyor musunuz? Ama maksat Tigre değil, vesile bulup devrim ve devrimcilikle aklı sıra dalga geçmek.
Muhataplarımız samimi devrimciler olsa, onlarla tartışmamız başka türlü olurdu. Hareketin devrimci niteliği ve ülkenin geriliği alay konusu olmaz, önderliğin Marksist olup olmadığı tartışılırdı. Fakat karşımızda başka türlü ‘sosyalistler’ var. Bunlar, geri halkların yükselttiği ulusal hareketleri büyük coşkuyla selamlayan Lenin ve III. Enternasyonal üzerinden atlayıp II. Enternasyonalin geri halkların bağımsızlık hareketleri hakkındaki tutumuyla birleşiyorlar. Kaustkyciler de, geri halkların ulusal hareketlerini ‘es geçiyorlardı’. Niçin II. Enternasyonal tutumu? Çünkü onlar gerçek Marksistlerle dayanışmaya ‘kafa kiralamak’ derken, kafalarını troçkizme ve reformizme kiralamış durumdadırlar.
“Tigre’ye kadar düşmek…” Tigre’nin mücadelesinin desteklenmesinin, Kurtuluşçuların kafasında yarattığı imaj budur. Sürüklene sürüklene, her türlü Marksizm-dışı akımla flörtün ardından Kuruçeşme’de konaklayanların, enternasyonalizmi ‘kuyrukçuluk’, “bağımlılık’ vb. gibi anlamaları, durdukları yer açısından zorunluluktur. Özgürlük Dünyası, devrimin uluslararası sorunlarına ortak bakışa sahip, Marks-Engels-Lenin-Stalin çizgisini savunan parti, örgüt ve kişilerle enternasyonalist dayanışma perspektifine sahiptir. Enver Hoca’nın önderliği altında Arnavutluk, dünya proletaryasının sosyalist anavatanıydı. Onu savunmak her sosyalist için zorunlu bir görevdi. Sonradan kapitalizm yoluna girmiş olması sonucundan kalkıp, sosyalizmi savunma tutumunu mahkûm eden mantık, Kruşçev’in SSCB’yi vardırdığı sonuçtan yola çıkarak, Lenin ve Stalin önderliğindeki SSCB ile enternasyonalist dayanışmayı mahkûm etmek zorundadır.
Kısaca; Özgürlük Dünyası’nın ‘sosyalist Kabeler” yaratmaya ihtiyacı yoktur. Kapitalist sisteme karşı nefretimiz, proletaryanın zaferi ve komünizme inancımız, ideolojik-siyasal şekillenişimizin temelidir. Ama bizlerle aynı idealleri paylaşan komünistlerin mücadele ve başarıları, proletarya ve halkların özgürlük mücadelesi bizim için her zaman çok önemli olmuştur ve olacaktır. Gerici karalamalara aldırmaksızın proletarya ve halkların haklı mücadelesini ve komünist yoldaşlarımızı desteklemeye devam edeceğiz.
Kurtuluş ve Demokrat!’a son bir söz: kılavuzu Tempo olanın inandırıcılığı da Tempo kadar olur. Unutmayın!

Haziran 1991

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑