SBKP (B)-Bolşevik Parti Tarihi, Stalin başkanlığında bir kurul tarafından 1938 yılında yazıldı ve Merkez Komitesi tarafından onaylandı. Türkçedeki son baskısı Aralık 1990 tarihinde İnter Yayınları tarafından STALİN-ESERLER Cilt 15-Bolşevik Parti Tarihi adıyla basıldı.
Bolşevik Parti Tarihi, uzun bir tarihsel kesit içinde cereyan eden büyük ve şanlı mücadelelerin, bu mücadelelerin yol açtığı tarihsel alt üst oluşların tarihidir. Bolşevik Parti Tarihi, üç büyük devrimin ateşi ve tecrübeleriyle çelikleşen, uluslararası gericiliğin en güçlü kalesi Çarlığı tarih müzesine kaldıran ve büyük bir coğrafya üzerindeki Rusya’yı sosyalizmin ilk zafer ülkesi yapan partinin tarihidir. Parti Tarihi emperyalizm ve proleter devrimleri çağının Marksizm’ini yaratan Lenin’in ve onun her konudaki yardımcısı, sadık uygulayıcısı, aynı zamanda silah arkadaşı olan Stalin’in partisinin tarihidir. Bolşevik Parti Tarihi, parti içinde ve dışında, uluslararası arenada boy veren her türden oportünizme karşı verilen ideolojik ve örgütsel mücadelelerin tarihidir.
Bolşevik Parti Tarihi, “geçen yüzyılın 80’li yıllarında Rusya’da ortaya çıkan ilk küçük Marksist çevre ve gruplardan, bugün (1938-ÖD) dünyanın ilk sosyalist işçi-köylü devletini yöneten büyük Bolşevik Partisi’ne kadar uzanan uzun ve şanlı bir yol kaleden” bir partinin tarihidir. Partinin kuruluşunu ve geçirdiği aşamaları, üç büyük Rus Devrimini, 1. Emperyalist Savaşı, sosyalizmin inşa sürecini kapsayan Parti Tarihi, bütün bu dönemlerin toplu bir özetini ve genel çizgilerini verir. Kitap, bu konuda yazılmış olanların en kapsamlı ve toparlayıcı olanıdır. Kitap, yazıldığı tarih itibariyle, 2, Emperyalist Savaşı ve SSCB’nin Büyük Yurtsever Savaşını, savaş sonrasındaki gelişmeleri kapsamamaktadır. Gerçekte, SBKP, 1953 yılında revizyonist Kruşçev kliği tarafından ele geçirilinceye kadar Stalin önderliği altında Bolşevikliğini korumuştur, bu dönemdeki büyük başarıların altında da Bolşevik Partinin imzası vardır.
Bolşevik Parti Tarihi, yaşanan süreçlerin ve olguların özlü bir tahlilini yapmasının yanı sıra, Lenin’in yazdığı bütün kitapların özetini vermekte, bu kitapların ortaya çıktığı koşullan irdelemektedir. Kitap bütün gerçek ML partilerce kadroların eğitimi için temel bir kaynak olarak kabul edilmiştir ve edilmektedir.
Zengin bir ansiklopedik değer taşıyan bu kitap, Marksizm’in bütün karmaşık sorunlarını büyük bir açıklıkla ele almış, bir roman akıcılığına kavuşturmuştur. Bu özellikleriyle kitap, bütün ileri işçilerin anlayacağı bir anlatım ve akıcılığa sahiptir.
Bolşevik Parti’nin önderleri, Lenin ve Stalin, bir yandan Rus devriminin sorunlarına parlak çözümler getirirken, diğer yandan Marksizm’i emperyalizm ve proleter devrimler çağma uygulayarak geliştirdiler. Bolşevik Parti Tarihi, Lenin ve Stalin’in Marksizm’in hazinesine katlıkları felsefi, ideolojik, siyasi ve örgütsel ilkelerin özetini vermektedir. Kitap, Marksizm’in evrensel ilkelerini özetlemekle birlikte, bazı noktalarda Rusya özgülüyle sınırlı olduğu bilinmeli, çünkü bütün ülkelerdeki her şeyin tıpatıp birbirinin aynısı olduğu düşünülmemelidir. Okuyucunun dikkat etmesi gereken bir başka nokta da şudur ki, geliştirilen bu fikirler, olduğu gibi alınarak ya da pasajlar aktarılarak sorunlara çözüm getirilemez. Bu konuda Bolşevik Parti Tarihi’nde şunlar yazılmıştır:
“Marksist-Leninist teoriyi bir dogmalar yığını, bir fetvalar listesi, bir iman simgesi olarak, Marksistleri de basmakalıp bilgiçler, dogmacılar olarak görmemek gerekir. Marksist-Leninist teori, sosyal gelişmenin, işçi sınıfı hareketinin, proleter devrimin, komünist toplumun inşasının bilimidir. Ve bir bilim olarak, hareketsiz durmaz ve duramaz; gelişir ve kendini mükemmelleştirir (…)
M-L teoriye hâkim olmak, hiç bir şekilde, onun bütün formül ve önermelerini ezberlemek ve her kelimesine bağlanıp kalmak anlamına gelmez. ML teoriye hâkim olmak için, her şeyden önce, onun lafzıyla özünü birbirinden ayırmayı öğrenmeliyiz.
ML teoriye hâkim olmak, bu teoriyi özümlemek ve onu, proletaryanın sınıf mücadelesinin değişen şartlarında devrimci hareketin pratik sorunlarının çözümünde kullanmayı öğrenmek demektir.” (sf. 402)
Şimdi Bolşevik Parti’nin başlıca özelliklerini ve büyük basanlarından bazılarını özetleyelim:
Bolşevik Parti Tarihi, Marksizm dışı akımlara karşı verilen mücadele içinde gelişen ve güçlenen bir partinin tarihidir. Bolşevik Parti Tarihi, aynı zamanda parti içinde ve parti dışındaki oportünist akımlara karşı mücadele tarihidir. 20. yüzyılın başında belli başlı işçi partileri, uzun süren barışçıl mücadele dönemlerinde birer seçim partisine dönüşmüşlerdi ve bu partilerden büyük devrimci savaşlara önderlik etmeleri beklenemezdi. Devrime önderlik edebilecek “yeni bir partiye, proleterleri iktidar uğruna savaşıma yöneltecek kadar cesur, devrimci bir durumun çapraşık koşulları içinde yolunu şaşırmayacak kadar deneyim sahibi, ve bu hedefe giden yolda hiç bir kayaya çarpmadan yol alabilecek, esnek, savaşımcı bir partiye, devrimci bir partiye” (Leninizm’in İlkeleri, sf. 99) ihtiyaç vardı. Fakat uluslararası ve ulusal planda boy veren çeşitli oportünist akımlara karşı zorlu mücadeleler vermeden böyle bir parti yaratmak ve onu korumak mümkün değildi.
Rusya’da siyasal koşullardaki her değişiklik, yeni bir oportünist akımın doğmasına yol açtı. Bolşevik Parti, bu oportünist akımlara karşı yürütülen ideolojik mücadele içinde doğdu, gelişti ve güçlendi. Yeni tipte Leninist, monolitik partinin ilan tarihi olan 1912 Prag Konferansı’na kadar Bolşevikler, Narodnizmle, Legal Marksizm ve Ekonomizmle ve Menşeviklerin başını çektiği tasfiyecilikle ve anarşizmle hesaplaşmak zorunda kaldılar. Ekim Devrimi günleri ve devam eden süreçte sosyalizmi inşa döneminde de, Bolşevik parti, parti içinde çıkan sayısız oportünist akıma karşı mücadele verdi. Sosyalizmi inşa döneminde sağ ya da sol çeşidi ” oportünist akımlara karşı, Buharinciliğe, Troçkizme karşı zorlu ideolojik mücadeleler verildi.
Bu mücadeleler içinde, Bolşevik Parti, kendini oportünist unsurlardan arındırdı, Marksist ilke ve normları formüle etti ve geliştirdi. Bu mücadele verilmeseydi, burjuvazinin iktidarını devirmek, proletarya diktatörlüğünü kurmak ve sağlamlaştırmak, sosyalizmi inşa etmek mümkün olamazdı. Bu konuda Bolşevik Parti Tarihi şunları yazıyor:
“Saflarımızdaki oportünizm, sağlıklı bir organizmadaki bir ülser gibidir ve asla hoşgörüyle karşılanmamalıdır. Parti, işçi sınıfının öncü müfrezesi, ileri kalesi ve genel kurmayıdır, îşçi sınıfının yönetici kurmayında, şüphecilere, oportünistlere, teslimiyetçilere ve hainlere yer yoktur. Burjuvaziye karşı bir ölüm-kalım savaşı verildiği sırada, kendi kurmayında, kendi kalesi içinde teslimiyetçiler ve hainler varsa, işçi sınıfı, cepheden ve cephe gerisinden iki ateş arasında kalacaktır. Böyle bir mücadelenin ancak yenilgiyle sonuçlanacağı açıktır.”
“Parti, kendini oportünist unsurlardan alındırarak güçlenir.”
Bolşevik Parti, aynı zamanda, kendi hatalarına karşı da acımasızca bir tutum aldı. Hatalarını dürüstçe kabul etmekten ve açıklamaktan kaçınmadı. Lenin’in “Bir partinin ha talan karşısındaki tavrı, o partinin ciddiyetinin ve kendi sınıfına karşı yükümlülüklerini gerçekte nasıl yerine getirdiğinin en önemli ve güvenilir kıstaslarından biridir” ilkesini şiar edinen Bolşevik Parti’yi zafere götüren özettiklerden biri de budur.
Bolşevik Parti Tarihi, Çarlığa karşı mücadelenin ve üç devrimin ateşi içinde çelikleşen bir partinin tarihidir. Bolşevik Parti, sahip olduğu Leninist örgütsel ilke ve normları, devrimci savaşkan ruhunu, ileriyi görme ve uygun anda karar verebilme yeteneğini, strateji ve taktik bilimini uygulama yeteneğini üç devrimin sınavından geçirdi. Bütün siyasal partilerin politik programım, taktiklerini ve savaş gücünü sınavdan geçiren devrimler, Bolşeviklerin programlarının ve taktiklerinin doğruluğunu ortaya serdi. Bolşevik Parti, sabırla devrimi hazırlamasını bildiği gibi, ayaklanma anı gelip çattığında tereddütsüzce ayaklanma çağrısı yapmayı da bildi. Devrim yenildiğinde, güçlerini toparlayıp yeniden saldırabilmek için düzenli olarak geri çekildi. Çarlığı deviren ama yine de iktidarı burjuvazinin elinde bırakan, emperyalist savaşa son vermeyen Şubat Devrimi sonrasında, Bolşevikler, “yaşasın sosyalist devrim!” ve “Tüm iktidar Sovyetlere!” şiarı altında ileri atılmayı bildiler. Şubat Devriminden sonra açık mücadeleye geçen Bolşevikler, Temmuz’da tekrar ustaca yeraltına çekilmeyi başardılar.
Eğer Bolşevikler, Lenin’in “Ne Yapmalı?”da geliştirdiği ideolojik ilkelerle donanmasalar ve dağınık bir partiyle yığın hareketinin peşinden sürüklenselerdi; “Bir Adım İleri, İki Adım Geri”de geliştirilen örgütsel ilkelere sahip olmasalardı ve grevci her işçinin kendini parti üyesi ilan etmesine, parti ile yığınlar arasındaki farkın silinmesine göz yumsalardı, katı disiplinli bir örgüt ve Leninist militan tipini yaratmasalardı; “İki Taktik”te geliştirilen siyasal ilkelere sahip olmayıp kime karşı kimlerle ve nasıl savaşacaklarını bilmemiş olsalardı, bu devrimleri başarıyla yönetemez, yenilgiye uğramaları kaçınılmaz olurdu. Bolşevikler, koşullardaki değişiklikleri hızla fark edemeyip eski sloganları yineleyip dursalardı, hatalarından öğrenmeyip böbürlenme hastalığına tutulsalardı, o zaman ne Ekim Devrimi, ne de bütün gerçek ML partilere esin kaynağı olan muzaffer Bolşevik Parti olurdu.
Bolşevik Parti Tarihi, sosyalizmi bir özlem olmaktan çıkarıp ilk defa yaşanan bir olgu haline getiren partinin tarihidir. 25 Ekim (Miladi takvimle 7 Kasım) 1917 günü, kızıl savaş gemileri burjuva hükümetin son sığınağı Kışlık Sarayı topa tutarken, Ekim Sosyalist Devriminin zaferini de müjdeliyordu. Burjuvazi devrilmiş, sosyalizm kazanmış, milyonlarca emekçinin onlarca yıllık özlemi gerçek olmuştu. Fakat devrimi her yönden büyük tehlikeler, zorlu görevler bekliyordu.
Karşı-devrim yenilmişti ama artan bir kudurganlıkla savaşmaya devam ediyordu. Bütün emperyalistler, işçilerin kurmaya çalıştıktan bu Sovyet bahçesine her yolla saldırıyorlardı. Alman emperyalistleri, barış karşılığında yüklüce bir tazminat ve azımsanmayacak miktarda toprak istiyorlardı. İşçi, yoksul köylü ve askerler, savaştan yorgun düşmüşlerdi ve yeniden savaşmak imkânsız gibi görünüyordu. Uzun süren savaş ülkenin ekonomisini felce uğratmıştı, kıtlık ve yoksulluk, soygun ve adi cinayetler kol geziyordu. Zorluklar, sayılanlardan ibaret değildi. İktidar ortağı ‘sol’ Sosyal-Devrimciler, gizli bir komployla Bolşeviklere karşı ayaklanıyor, daha da kötüsü uzun yıllar Bolşevizm’e ve Lenin’e düşmanlık yapaktan sonra Ekim’de Bolşeviklere katılan Troçki ve çevresindekiler burjuvazinin parti içindeki Truva atı rolünü oynuyorlardı… Fakat tüm bu güçlüklere karşı sosyalizmi kurmak, işçilerin uğruna kan döktükleri sosyalizm ülküsünü muzaffer kılmak gerekiyordu. Bu zorlu göreve, Lenin hastalığı dolayısıyla tümüyle kanlamıyordu; 1924’te ölümünden sonra da bu görev tümüyle Lenin’in öğrencisi Stalin’e kalıyordu.
Hesap edilmesi bile ürkütücü koşullar altında, Bolşevik Partinin güçlü önderliği altında harekete geçen milyonlarca nasırlı el, günde 100 gram tuzsuz ekmekle, büyük bir hüner ve yaratıcılıkla sosyalizmi kurmaya koyuldu.
1936 yılına gelindiğinde, burjuvazi ve kulaklar sınıf olarak tasfiye edilmiş, insan emeğinin sömürüsüne son verilmişti. Milli ekonominin her alanında sosyalist mülkiyet kurulmuş, 1. Emperyalist savaş öncesi döneme kıyasla yedi kat büyümüş olan güçlü bir sosyalist sanayi kurulmuştu. Kolektif çiftlikler ve Sovyet çiftlikleri biçimindeki mekanize sosyalist çiftlik zafer kazanmıştı. Kapitalizmin ayrılmaz hastalığa olan krizler, yoksulluk ve işsizlik tümüyle ortadan kaldırılmıştı. Emekçilerin yaşam düzeyleri her geçen gün yükselmekte, yaşam şartlarına, kültürel ihtiyaçlara, dinlenme ve sağlık giderlerine ayrılan fon sürekli artmaktaydı. Sosyalizm, 1936 Anayasasıyla, kapitalistlerin hayal bile edemeyecekleri en demokratik anayasayı yaparken, yanı sıra, halkın refah düzeyini de kapitalist ülkelerle kıyaslanmayacak ölçüde yükseltmişti.
İşte Bolşevik Parti, uzun bir tarihsel dönem boyunca verilen büyük mücadelelerin, kazanılan görkemli başarıların doğrudan önderi; Parti Tarihi de bu dönemin tarihsel belgesidir. Emperyalist burjuvazi ve onun çeşitli türden yardakçılarının sosyalizme karşı yürüttükleri, tarihte görülmüş en büyük saldın kampanyası ile karşı karşıyayız. Bu koşullarda, sosyalizmin emekçilere kapitalizmin hiç bir zaman tasavvur edemeyeceği refahı ve özgürlüğü, yaratıcı inisiyatifi verdiğinin belgesi olarak Bolşevik Parti Tarihi’nin okunması özel bir önem taşıyor.
Emperyalistler ve onların ideologları, Stalin ve Bolşevik Parti’nin dünya halkları arasında sahip olduğu yüksek ve haklı prestiji sarsmak, böylelikle emekçiler arasında sosyalizme duyulan sempatiyi yok etmek için özellikle 2. Emperyalist Savaştan sonra azgınlaşan bir soğuk savaş başlattılar. Bu saldın kampanyası, uluslararası gericiliğin ajanları konumundaki Troçkistlerce hararetle desteklendi. Onları, sırasıyla, Titocular, Kruşçevciler ve Maocular izledi.
Emperyalistler, sosyalist ülkeleri açıkça ‘demir perde’ olarak niteler, açık bir anti-komünizm sergilerlerken; Troçkist ve revizyonist akımlar saldırılarını ‘ince’ yöntemlerle sürdürdüler. Fakat bütün Stalin düşmanlarını birleştiren ortak payda şuydu: Stalin, gaddar bir diktatördür, binlerce masum insanı katletmiştir!
Bolşevik Parti Tarihi, Buharincilerin, Troçkistlerin SSCB’yi yıkmak için çevirdikleri dolapların belgeleriyle doludur. Buna karşı Bolşevik Parti ve Stalin, büyük bir sabırla bu akımlara karşı ideolojik mücadele verdi, yüzlerini açığa çıkardı. ‘Özeleştiri’ veren bu adamların karşı devrimci planlardan vazgeçmeleri için onlara zaman tanıdı; ama onlar planlarından vazgeçmediler. Elbette ki, oportünizme karşı verilen sabırlı ideolojik mücadele, örgütsel önlemlerle tamamlanmak zorundaydı. Karşı-devrimci akım temsilcileri Bolşevizm’in yumruğu altında ezildiler. Bütün dünya gericiliği SSCB’ye karşı bir cephede birleşmişken, sosyalizmi içten çökertmeye çalışan düşmanlarla uzlaşmak, onları parti ve devlet görevlerinde tutmak, sosyalizmi tehlikeye atmak demekti. Hitler’ci faşistler, Sovyet topraklarında hızla ilerlerken, SSCB, düşman unsurlarla, teslimiyetçilerle yurt savunması yapamazdı. İşçi sınıfının ve emekçilerin onlarca yıllık emeğine, cana ve kana mal olmuş sosyalizm değerlerini her türden düşmana karşı acımasızlıkla ve tereddütsüzce korumak, sosyalizme karşı sorumluluğun gereğidir.
Bu söylenenler karşısında Troçkist vb. akımlar, Bolşevik Parti Tarihi’nin ‘resmi tarih’ olduğunu, gerçeklerin tersyüz edilerek yazıldığını iddia ediyorlar. Bizzat SSCB’ye gidip, incelemelerde bulunan ve karşı-devrimcilerin yargılandığı duruşmaları izleyen ve henüz ar damarları çatlamamış burjuva tarihçileri ve gazetecileri bile, Stalin’i doğruluyor, soğuk savaş yalanlarına itibar etmiyorlar.
Troçkist ve revizyonist akımlardan bazıları, taktıkları ‘sosyalizm’ maskelerini korumak için Lenin’i sözde olumluyorlar ve Stalin’i Lenin’in eserine ihanet etmekle suçluyorlar. Gerçekte Bolşevik Parti Tarihi uyumlu eserine ihanet etmekle suçluyorlar. Gerçekte Bolşevik Parti Tarihi uyumlu bir bütün teşkil etmektedir. Lenin’in sağlığı boyunca, Stalin, hep Lenin’in sadık bir öğrencisi, sade bir parti işçisi olarak kaldı. Lenin’in ölümünden sonra da O’nun eserine sadık kaldı. Troçki ise, kısa bir iki dönem dışında daima Lenin’in karşısında oldu. Bu konuda bilinen bir örneği hatırlatmak bile açıklayıcı olmaya yetecektir. Ekim Devrimi’nin henüz yeni başarıya ulaştığı, Almanya ile savaşa girmenin sosyalizme karşı canavarca bir cinayet sayılacağı koşullarda, Troçki, Sovyetleri savaşa sokarak genç Sovyet Devletinin yok olmasını sağlamak için partinin emrini çiğneyerek Almanya ile anlaşmayı engelledi. Almanya ile barış, Troçki yüzünden daha yüklü bir tazminat ve toprağa mal oldu.
Stalin’i savunmak, sosyalizmi ve devrimi savunmanın önemli bir ayrım noktası olmaya devam ediyor. Gerçekte bütün karşı-devrimci ve revizyonist akımlar, Stalin’in şahsında devrimci olan ne varsa her şeye saldırıyorlar. Türkiye’nin devrimci her türlü yolu ve aracı reddeden, Kuruçeşmelerde ve parlamento dehlizlerinde çıkış arayan revizyonistlerinin ortak hareket noktalarının Stalin düşmanlığı olması anlamlı ve öğreticidir.
Nisan 1991