1 Mayıs, ihanet ve Devrimci Tutum

1989 1 Mayıs’ını Türkiye işçi sınıfı geçen senelerden daha etkin ve coşkulu bir biçimde kutladı. Eylül suskunluğunu aştığını, yeni ve mücadeleci günlere hazırlandığını, sınıf dayanışmasını ve proleter isteklerini bütün dünya proleterleriyle birlikte haykırdı. Birçok fabrikada üretimden gelen gücünü kullanarak işi durdurdu, burada durmayarak mücadelede kararlılığını alanlara taşıdı. Alanların işgal edilmesine, fabrikaların önüne barikat kurulmasına, 2-3 gün öncesinden birçok önder işçinin, devrimcinin ve sendikacının gözaltına alınmasına, 1 Mayıs sabahı duraklardan, otobüslerden insanların alınıp götürülmelerine rağmen İstanbul’da yaklaşık 200 bin kişi çeşitli biçimlerde kutlamalara katıldı. İzmir’de Ankara’da, Adana’da, Kayseri’de, Gaziantep’te, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Balıkesir, Manisa ve Elazığ’da da polisin tutuklamalarına rağmen gösteriler yapıldı.
Kazlıçeşme deri sanayi bölgesinde tüm fabrikalar bütün gün durdu. Deri işçileri hem şalterleri indirerek hem de Mecidiyeköy’deki yürüyüşte yer alarak kutlamaların en önünde yer aldılar. Kâğıthane işçileri, Rabak, Mentax, Habaş, Permatik, Singer, İsmak, Borusan işçileri toplu viziteye çıktılar. Uzel, Pancar Motor, Belediye işçileri çalışmadılar. Birçok fabrikada işçilerin viziteye çıkmasını, gösterilere katılmasını ve iş çıkışlarında yürüyüşler yapmasını engellemek için fabrikaların önüne barikatlar kuruldu.
Nakliyat ambarlarında çalışanlar kendi bölgelerinde 1000 kişinin katılımıyla bir gösteri yaptılar.
Keresteciler sitesinde çoğu işçi 500 kişi “Yaşasın 1 Mayıs-TDKP” “Faşizme ölüm halka özgürlük-TKP/ML Hareketi” “TKİH” imzalı pankartlarla sloganlar atarak Merter’e yürümeye başladılar. Kitleyi yıldırmak ve dağıtmak için azgınca saldıran polis ilk ateşi burada açtı. İşçileriin kararlılığı sonucu aldığı bir kişiyi geri bırakmak zorunda kaldı.
Kadıköy Bahariye Caddesindeki gruplaşmaları polis dağıttı.
Taksim alanı saldırıların en yoğun olduğu yerlerden biriydi. Alan ve park daha sabahtan askerler, polis arabaları, panzerler ve polisler tarafından işgal edilmişti. Alana üç koldan girmeye çalışan kitleye polis önce coplarla, Filistin sopalarıyla saldırdı, yakaladıklarını kıyasıya dövmeye başladı. Tekrar toparlanıp Tarlabaşı’ndan aşağıya yürüyen kitleye arkadan ateş etmeye başladı. Bir kısmı silahla olmak üzere yüzlerce yaralanan oldu. 18 yaşındaki marangoz işçisi Mehmet A. Dala polisin nişan alarak ateş açması sonucu başından yaralandı. Polis “bırakın gebersin” diyerek yaralının hastaneye kaldırılmasına engel oldu. Bitkisel hayata giren Mehmet A. Dalcı ertesi gün öldü.
Abide-i Hürriyet’te askerler tüfeklerini çatıp alana oturmuşlardı. Alan çevresi de resmi-sivil onlarca polis arabası ve polisle çevrilmiş, alana çıkan tüm yollar ve kavşaklar tutulmuştu. Mecidiyeköy meydanında binlerce işçi toplanmış yürüyüş saatini bekliyordu. Günlerdir “ne pahasına olursa olsun kutlayacağız” diyerek çağrı yapan sendika ağalan sabah 09.30’da vazgeçtiklerini açıkladılar. Fabrikalara haber göndererek işçilerin alana gelmesini engellemeye çalıştılar. Bu karara tepki gösteren ve 1 Mayıs’a gerçekten sahip çıkan işçiler dağıtmadılar, önce 1500 kişilik bir grup “Yaşasın 1 Mayıs” diyerek alana doğru yürüyüşe geçti. Mecidiyeköy karakolu önünde bekleyen çevik kuvvet yürüyenleri dağıtmak üzere coplarla, önceden hazırladıkları gazetelere sarılmış sopalarla, odunlarla saldırdı. Aynı anda Ortaklar Caddesi’nden 2500 kişilik bir grup orak-çekiçli kızıl bayrak açarak kol kola girerek sloganlarını haykırarak kararlı bir şekilde önce Mecidiyeköy alanına oradan Abide-i Hürriyet’e yürüdü. Alanın girişindeki kavşakta polis işçilerin yolunu kesti ve yine coplarla kalaslarla dövmeye başladı. Onlarca işçi yerlerde sürüklendi, yaralandı. Dağılan kitle daha sonra toparlanarak Şişli’ye yürüdü. Şişli meydanına girerken bir kez daha polisin saldırısına uğradı. Tekrar toparlanan işçiler bu kez Şişli alanından Mecidiyeköy yoluna yürümeye başladı. Üst geçitte yol bir kez daha kesildi. Aynı saatlerde Okmeydanı Sosyal Sigortalar Hastanesi’ne vizite için gelen Kâğıthane işçilerinin alana doğru yürüyüşe geçmesini engellemek için polis hastane yolunu kesti. Harbiye Vali Konağı Caddesi’nden Pangaltı yolundan Mayıs alanına yürüyüşe geçen bir grubun yolu da Cumhuriyet Caddesi’nde kesildi.
Kısacası 89 1 Mayıs’ında işçiler İstanbul’un tümünü mücadele alam haline getirdiler. Birçok fabrikada üretimi durdurarak, çeşitli alanlarda gösteriler yaparak, Birlik Mücadele ve Dayanışma Gününü bütün ülkelerdeki sınıf kardeşleriyle birlikte kutladılar ve 1 Mayıs geleneğinin, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin işçi sınıfı saflarında güç kazandığını, yeni daha mücadeleci günlere hazırlandıklarını dosta, düşmana herkese gösterdiler. 1 Mayıs 89 İstanbul Proletaryası ve Türkiye halkının özgürlük bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesini geliştirip güçlendiren bir gün oldu.
1 Mayıs ve Sendika Ağalarının İhaneti
1 Mayıs 89 İstanbul işçi sınıfı ve Türkiye halkının özgürlük, bağımsızlık mücadelesini gelişip güçlendiren bir gün olmasının yanında, işçi sınıfına mücadele içinde pek çok şey öğretti. Gerçek dostlarının ve düşmanlarının kimler olduğunu, etkisi altında oldukları gerici, reformist, revizyonist düşüncelerin ve yanılgıların gerçekte ne anlama geldiğini gösterdi. Burjuva partileri, sendika ağaları, devlet, ordu, polis ve bunların sınıfsal niteliği konusunda deney kazandı. Sömürü ve baskı düzenine karşı nasıl mücadele etmeleri gerektiğini kendi deneyleriyle bir kez daha gördüler. Ve en önemlisi sendika ağaları ihanet ederken Marksist Leninistlerin kendi yanlarında, onlarla birlikte mücadele ettiklerini ve mücadeleye önderlik edecek yetenekte olduklarını gördüler. Yüzlerce bildiri, yazı, söylev bu deneyin yaptığı etkiyi yapamazdı.
1 Mayıs mücadelesi sendika ağalarının gerçek yüzünü, ihanetlerini, burjuvazinin işçiler arasındaki kolları olduklarım bir kez daha sergiledi.
Nisan ayında sınıfın hareketliliği, ileri işçilerin, gençlerin, devrimcilerin 1 Mayıs’a sahip çıkması sonucu reformist ve revizyonistlerin yönetiminde olan 8 sendika 1 Mayıs’ı yasal olarak kutlamak üzere başvurdu. İzin verilmemesi üzerine “yüz yıldır kutluyoruz, bu sene de kutlayacağız” diyen bu sendika ağaları Türk İş ve diğer sendikalarda egemen olan faşist, gerici sendika yöneticilerine karşı gittikçe artan tabandaki muhalefeti toparlayacak “sol” bir mihrak oluşturmak amacındaydılar. Onlar “ne pahasına olursa olsun kutlayacağız” diyorlardı. “Paha’dan ne anladıkları 1 Mayıs günü ortaya çıktı ve ertesi günü gazete ve dergilerde yayınlanan gazete ve dergilerdeki demeç ve röportajlarında gerçek niyetlerini açıkladılar.
Münir Ceylan 2 Mayıs günü yapılan bir röportajda aynen şöyle diyor: “Valiliğin olumsuz kararına rağmen kutlayacağımızı söylerken polisin engel olabileceğini hesaba katmıştık. Polisten anlayış görmememiz halinde, belli birtakım sloganlarla, günün önemiyle ilgili bir konuşmayla 1 Mayıs’ı kutlamayı düşünüyorduk… Amacımız alana kadar gitmekti ama alana girmemizi engelleyecek olursa polisi zorlamayacaktık…” (200’e Doğru, s. 19, sf. 14)
Sendika ağalan polisin nasıl engel olacağım düşünüyorlardı acaba? Güllerle çiçeklerle mi? Polisin engel olacağım hesaba katmak polisin engelini aşmayı hedefleyen örgütlenme çalışmaları yapmaktır. Oysa onların kendi sendikalarında hiçbir hazırlık ve örgütlenme çalışması yapmadıkları biliniyor. Hatta Otomobil-İş kendisinin de içinde yer aldığı tertip komitesinin gazetesini bile kendi işçilerine dağıtmadı. “Polisi zorlamayacaktık” diyorlar. Polis, hükümet günlerce önceden karşı propagandaya geçerek alanlara sokmayacağını açıklamıştı. Buna uygun olarak da önlemlerini aldı. Bunlara karşılık “polisi zorlamayacaktık” demek baskılara baştan boyun eğmek ve eylemden baştan vazgeçmekten başka bir şey değildir. Sendika ağaları işçi sınıfının mücadelesinin gelişmesi uğruna hiçbir zoru göze alamadıklarını, bütün yaygaralarına rağmen hiçbir “paha” ödemeye niyetli olmadıklarını bundan daha iyi açıklayamazlardı.
Polis önlem alsaydı alana sok-masaydı polisi zorlamaya niyetli olmayan sendika ağalan ihanetlerini “gerekçelendirirken” provokasyon teorileri üretmekten de geri durmuyorlar ve şöyle diyorlar “polisin yığınsallığı önleme konusunda hiçbir tedbir almaması kuşkularımızı arttırdı.” Bu değerlendirme baştan yanlış. Polis yığınsallığı engellemek konusunda tedbir aldı. Fabrikaların önlerinde barikatlar kurdu, alanları işgal etti, otobüslerden, duraklardan adam topladı, kimlik yoklaması yaparak insanları korkutmaya çalıştı, günlerce tehdit etti. Meydanda toplanan işçiler bütün bu önlemlere rağmen, önlemleri aşarak, tehdit ve korkutmalara baş eğmeyerek oraya geldiler. Ayrıca güçlü bir mücadele, yığınsal katılımla olur ve yığınsal katılım mücadele etmek isteyenleri kuşkulandırmaz, ancak sevindirir. Ama gerçekten mücadele etmek isteyenleri… Zoru görünce kaçmak niyetinde olan sendika ağalarının ise böyle bir şeye niyetlerinin olmadığı kendi açıklamalarıyla sabit. Onlar korkudan kimse gele-mesin, gelenleri de polis yakalasın, meydan boş kalsın, kendileri de kısa bir konuşma ve çelenkle “mücadele” etsinler diye bekliyorlardı. Ama hesaplar tutmadı, zoru ve tehdidi görünce de korktular, telaşlandılar ve kendilerine gelen “emniyet görevlilerinin”, kimliğini1 bile soramaz hale geldiler.
“Sivil giyimli son derece şık biri, arkasında iki kişi daha” (aynı yerde) gelecek “inmemenizi tavsiye ediyoruz” diyecek. Münir Ceylan ve İlhan Dalkılıç kimliklerini bile sormadan emniyet görevlisi olduğunu anlayacaklar ve anında eylemi iptal kararı alacaklar. Buna inanmak güç. İşçiler de inanmadılar, onların düştüğü telaş ve korkuya düşmeden, onların göze alamadığı polise karşı koymayı göze alarak kararlılıkla yürüdüler.
Münir Ceylan Milliyet gazetesindeki demecinde ise “polisle işçi karşı karşıya gelseydi siyasi iktidar ve egemen güçler amaçlarına ulaşmış olacaklardı. Biz de bütün kazanımlarımızı kaybedecektik” diyor. (2 Mayıs)
İşçiler yaşam koşullarının düzeltilmesi.işten atılmaların önlenmesi, atılanların geri alınması, anti-demokratik sendika yasalarının değişmesi için mücadeleye atıldıklarında pek çok kez polisle karşı karşıya geliyorlar Nisan eylemlerinde de (esas olarak barışçıl eylemler olmasına rağmen)Kasım-paşa’da,! Adana’da, Kartal’da, Kazlıçeşme’de vb. yerde karşı karşıya geldiler, polis barikatlarını yararak yürüdüler. Çünkü kazanımların elde edilmesinin ve geliştirilmesinin yolu egemen güçlere ve onun koruyucusu olan militarizme ve polise karşı mücadeleden geçiyor. Münir Ceylan ise bunu ters yüz ederek işçilere egemen güçlerin oyununa gelmemek için suspus oturmalarını ve baskılara boyun eğerek kazanımlarını koruyabileceklerini öğütlüyor. Peki ama egemen güçlerin istediği de ses çıkarmayan, mücadele etmeyen, ne verilirse onunla yetinen bir toplum değil midir? Sendika ağaları bu noktada egemen güçlerle tam bir uyum içindedirler. Bu, revizyonizmin ve reformizmin sınıf işbirliği yoludur, mücadeleyi pasifize etmek için provokasyon teorileri yaratmaktır.
Türk İş’in gerici-faşist sendika ağalarının 1 Mayıs konusundaki tavrına geçen sayımızda değinmiştik. Onlar bu çizgilerini egemen güçlerle açıkça işbirliğine girerek sürdürdüler. Türk İş Genel Sekreteri Emin Kul 30 Nisan günü devlet televizyonunun ilk haberinde işçilere “toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde önemli ve ileri adımlar atıldığını” ilan ediyordu. Aslında söylediği mücadele ve dayanışma gününe katılmayıp “uslu dur” demekten başka bir şey değildir. (Toplu sözleşme görüşmelerinde hiçbir ileri adım atılmadığı daha sonra yapılan ilke anlaşmasında ortaya çıkmıştır.) Bu noktada gerici-faşist sendika ağaları ile revizyonist- reformist sendika ağaları birleşiyorlar ve işçilerin emekçilerin mücadelesinin önüne kol kola girerek set çekmeye çalışıyorlar.
1 Mayıs 89 yükselen mücadelenin önündeki en büyük engellerden birinin işçi sınıfı arasındaki burjuva tabakalar olan gerici-faşist, reformist-revizyonist sendikal klikler olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Sendikalar, ancak bu kliklerin sendikalardan ve işçi sınıfının saflarından atılmasıyla gerçek devrimci işçi örgütleri ve direniş merkezleri haline gelebileceklerdir. Bu yapılmadan işçi hareketine taşınan reformist ve uzlaşmacı gelenek yıkılamaz.
1 Mayıs 89 burjuva devleti, ordu, polis ve burjuva partilerinin niteliğini de bütün açıklığıyla gözler önüne serdi.
Ali Bozer, “Hükümetimiz kanunları hakim kılmak kararlılığını göstermiştir” diye ilan ediyor. Evet, doğrudur, emekçiler ve işçiler için, örgütlenmenin, grev yapmanın, mücadele etmenin, hakkını aramanın hatta konuşmanın yasaklandığı, işçileri açlık ve yoksulluğa iten, baskı ve terör altında sindirmeye yönelik kanunları korumuştur. Ve bu yasakları koruma konusunda kararlıdır. Bu yüzden kafaları emek ve emekçilere düşmanlık propagandası ile koşullandırılmış, CIA’nın anti-terör programlarıyla ve işkence tezgâhlarında işkenceci olarak eğitilen Eylül polisini dizginlenmemiş bir azgınlıkla emekçiler, işçiler, gençler, devrimciler, gazeteciler üzerine saldırttı. Polis, kadın erkek işçileri, gençleri, emekçileri yerlerde sürükledi, copladı, hedefi alarak ateş etti, yaralıların hastaneye kaldırılmasını engelledi, vahşeti ile alanları işkence merkezine çevirdi. Aynı saldırganlık karakollarda, şubede ve Mehmet A. Dalcı’nın cenazesinde de devam etti.
Emekten ve halktan yana olduğunu iddia eden SHP ise mücadelenin bastırılması, baskı kanunlarının kararlılıkla korunması konusunda hükümetle hemfikirdir. “Neden kalkan, plastik mermi, tazyikli su kullanmadınız?” diyerek bastırmanın yolunu tartışıyor ve öğütler veriyor. Onlar sadece işçilerin, emekçilerin düzene karşı duydukları hoşnutsuzluktan yararlanarak hükümet olmanın planlarını yapıyorlar ve egemen sınıflar için tehlikeli olmadıklarını kanıtlamaya çalışıyorlar. Hükümet olduklarında emekçilerin, işçilerin, gençlerin yaşam koşullarının düzeltilmesi, örgütlenme ve düşünce özgürlüğünün kazanılması uğruna yükselttiği mücadeleleri bastırmaya çalışmaktan başka bir şey yapmayacaklardır.
1 Mayıs ve Marksistlerin Tutumu
1Mayıs 89 başka ve önemli bir-şeyi daha gösterdi, devrimci önderliğin yaratıldığım ve Marksist Leninistlerin proletaryanın devrim ve sosyalizm mücadelesine önderlik edecek yetenekte olduğunu… Marksist Leninistler sendikaların çağrılarına uyarak alanlara gelen işçilerin (sendika ağalarının değil) yanında yer aldılar. Devrim kitlelerin ve özellikle de işçilerin eseri olacaktır. Kitlelerin kendi mücadele deneyleri içinde eğitilmesinin hayati önemi vardır. Geniş işçi kitlesinden kopuk “öncü, savaşçılar” zihniyeti ile kitle mücadelesi geliştirilemez. Geniş işçi ve emekçi yığınlarının devrime ve devrim mücadelesine kazanılmasının yolu onların içinde, arasında yer almak, revizyonizmin ve reformizmin ihanetini onlarla birlikte aşmaktan geçer. Lenin bu konuda “Eğer kitlelere yardım etmek ve kitlelerin sempati ve desteğini kazanmak istiyorsanız, zorluklardan ya da ‘önderler’ (oportünist ve sosyal şovenist oldukları için çoğu kez burjuvazi ve polisle doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkili önderlerden) gelecek iğneleme, düzenbazlık, hakaret ve suçlamalardan korkmamalı ve mutlak olarak kitleler nerede bulunuyorsa orada çalışmalısınız.” (“Sol” Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı) diyor.
Çağrı yapanların reformist-revizyonist sendika ağaları olduğu,’ yaşadık ardına gizlenerek mitingi başka bir alana çektikleri, daha inceden pek çok defa görüldüğü t gibi ihanet edeceklerinin Marksist Leninistler tarafından bilinmesi, gerçeğinden bağımsız olarak sendikaların çağrısına uyan binlerce işçi Mecidiyeköy’e gelecekti ve geldi. Marksistler sendika ağaları gibi “alanlardaki işçi bizi bağlamaz” sorumsuzluğunu gösteremezlerdi. Mücadelenin o andaki devrimci önderliğinin yaratılması ve ihanete rağmen militan bir biçimde sürdürülmesi ve geliştirilmesi gerekiyordu. Ve bu yapıldı. Lenin’in partisi de 1905’te, Papaz Gapon, işçileri dilekçe vermek için Kışlık Saray’a yürümeye çağırdığında Gapon’un burjuva ajanı yüzünü açığa çıkarmaya çalışmakla birlikte yürüyüşün en önünde yer almış ve mücadeleyi sokak savaşlarına dönüştürmüştür. Devrime giden yollar bu zor ama gerekli adımlardan geçmektedir.
İşçi sınıfı, işçiler arasındaki gerici-faşist-reformist-revizyonist ideolojilerin hâlâ önemli ölçüde yaygın olması ve sendika ağalarının eylemleri pasifize etmesi sonucu ekonomik nedenle başlayan fakat içinde düzene muhalefet unsurlarını taşıyan Nisan eylemliliğini 1 Mayıs’a tamamen taşıyamadı. Fakat 1 Mayıs 1989 mücadelesinden aldığı çok değerli derslerle silahlanmış olarak bilinçle ve cesaretle önündeki uzun ve zorlu savaş için gücünü toplayacak, gerekli hazırlıklarını yapacak, sömürü ve kölelik düzenine karşı savaşlarını sürdürecektir.

Belediye İşçilerinin 1 Mayıs Katliamına Tepkisi.
1 Mayıs’ta işçilere yönelik vahşi saldırı ve bunun sonucunda Mehmet Akif Dalcı’nın öldürülmesi, sonraki günlerde azgın saldırıların devam etmesi belediye işçileri arasında da öfke ve tepkiyle karşılandı. Belediye-İş Sendikasına üye bir grup işçi ve sendika temsilcisi tepkilerini eylemlerle ortaya koydular. DGM önünde toplanan işçi ve işyeri temsilcilerinden oluşan topluluk burada hazırladıkları basın bildirisini gazetecilere ve 1 Mayıs’ta ve sonrasında gözaltına alınanların ailelerinin oluşturduğu topluluğa okudular. Daha sonra Belediye-İş Aksaray şubesine gelerek 31 saat sürecek olan açlık grenine başladılar. Üyesi oldukları Belediye-İş’in açlık grevine karşı çıkması ve sendikada açlık grevinin sürdürülmesine engel olması işçilerce kınandı. Bunun üzerine Sendika binasında açlık grevi yapmaları engellenen grevciler, eylemlerini Belde-İş binasında sürdürdüler. Eylemi çok sayıda işçi emekçi ve demokrat kişi ve kuruluşlar desteklediklerini bildirdiler ve ziyaretlerde bulundular.
Basın Açıklaması
Tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi, ülkemizde de işçi sınıfımız 1 Mayıs’ı birlik, dayanışma ve mücadele günü anlayışı içinde kutlamak istiyor. Bu en doğal ve meşru bir hakkımızdır.
İşte bu en doğal haklarım kullanmak üzere, t Mayıs günü alanlarda toplanan işçi-emekçi arkadaşlarımıza ve demokrat ilerici kitleye copla, sopalarla saldırıldı; kurşun yağdırıldı, onlarca yaralı ve sakat bırakılanlar oldu. İşçi arkadaşımız MEHMET AKİF DALCI bilinçlice kurşunlanarak şehit edildi. 1989’da emekçi kitlelere 1977 1 Mayıs’ı bir kez daha yaşatılmak istendi.
Arkasından keyfî ve insanlık dışı bir tutumla toplu gözaltılar, tutuklamalar başladı. 1 Mayıs’tan bugüne kadar geçen sürede gözaltındakilere dayak ve işkence sürdürüldü. Büyük çoğunluğu açlık grevini sürdüren ve “bize kurşun sıkanlara ifade vermeyiz” diye bilinçlice tavır koyan, 1 Mayıs’a gelerek meşru bir hakkı kullandıklarını savunan insanlara baskı ve işkenceler sürdürüldü, keyfî olarak gözaltı suresi uzatıldı.
% 21’lik oy tabanıyla zorla ayakta kalmaya çalışan çağdışı siyasal iktidarın baskı ve terörü, MEHMET AKİF DALCI’nın cenazesinde de sürdü, onlarca yaralı ve gözaltıyla emekçi halka karşı yeni bir suç işlendi. Görevini yapmaya çalışan basın mensuplarına karşı da pervasızca saldırıldı.
Biz BELEDİYE İŞÇİLERİ ve İŞYERİ TEMSİLCİLERİ olarak, 1 Mayıs olaylarının sorumlularını gözaltı ve tutuklamaları, insanlık dışı uygulamaları protesto ediyor, bu amaçla açlık grevine başlıyoruz.
Ülkemizin bugünü ve aydınlık geleceğine karşı sorumluluğu olan bizler;
– 1 Mayıs’ta ve cenazede keyfî şekilde gözaltına alınan ve tutuklananların tümünün serbest bırakılmalarını,
– Yaratılan vahşet ve terör ortamının tüm sorumlularının açığa çıkartılıp hesap sorulmasını,
– Basın özgürlüğüne ve basın emekçilerine yönelik baskı ve saldırılara son verilmesini,
– Emekçilerin bayramı olan 1 Mayıs’ın, doğal ve meşru bir hak olması dolayısı ile çağdışı baskı ve yasaklardan kurtarılarak yasallaştırılmasını talep ediyor, üretimden gelen gücümüzün bilinci içinde ilgilileri uyarıyoruz.

Haziran 1989

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑