Almanya Muhabirimiz Bildiriyor: TDKP, Şubat (1. Genel) KONFERANSI YAPILDI

Almanya muhabirimizin bildirdiğine göre, geçtiğimiz günlerde, ağır illegalite koşullarında yapılan “TDKP, ŞUBAT (1. GENEL) KONFERANSI”na ilişkin açıklama basına ve kamuoyuna dağıtıldı. Mevcut siyasi durumun değerlendirildiği, gönümüze ilişkin görevlerin Saptandığı “TDKP, ŞUBAT (1. GENEL) KONFERANSI’nda bütün kararların oybirliği ile alındığı, Konferans’ın yurt dışında da büyük bir coşku ile karşılandığı belirtiliyor.

2 Şubat 1980’de, 1. (Kuruluş) Kongresi toplanan Türkiye Devrimci Komünist Partisi’nin 1. Genel (Şubat) Konferansı, 11. Mücadele Yılı’na girerken toplandı ve gündemindeki soruları ele alarak sonuçlandı.
Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP)’nin 1. (Kuruluş) Kongresi, ekonomik ve politik krizin derinleştiği, devrimci demokratik hareketin, işçi ve halk hareketinin yükseldiği, bu yükselişi ezmek için, bir yandan faşist baskı ve terör yoğunlaştırırken, diğer yandan da, başta ABD olmak üzere emperyalizmin doğrudan yönlendiriciliği ve desteğinde, faşist diktatörlüğün, yeni ve daha yoğun bir saldırı kampanyası başlatmak için, son hazırlıklarını yaptığı koşullarda toplandı. Partimizin Şubat (1. Genel) Konferansı ise, 10. Mücadele Yılımın geride kaldığı, yükselen devrim ve halk hareketinin, 12 Eylül askeri-faşist darbesiyle birlikte, dizginlerinden boşanmış faşist barbarlık altında ezildiği, politik istikrarın geçici de olsa sağlandığı gericilik ve yenilgi yıllarının ardından, işçi ve halk hareketinin yeni bir yükseliş sürecine girdiği koşullarda toplandı. Konferansımızın toplandığı içinde bulunduğumuz dönemin bir başka önemli özelliği de, dünya burjuvazisi ve gericiliğinin, kapitalist-revizyonist dünyanın eski ve yeni burjuvazisinin SSCB ve Doğu Avrupa ülkelerinde, Çin’de yaşanan süreçler ve özellikle son gelişmelerden hareketle, komünizme, M-L’e, devrim ve sosyalizm mücadelesine, koordineli, birleşik bir saldırı kampanyası yürütüyor olmasıdır.
Partimizin 1. (Kuruluş) Kongresi, 2 Şubat 1980’de toplanmakla birlikte, O’nun mücadele tarihi ve deneyimi daha eskilere dayanır. O’nun 1. (Kuruluş) Kongresi’nin hazırlanma süreci, Deniz, Yusuf, Hüseyin, Cihan, Sinan gibi önderlerinden her biri, bugün birer halk kahramanı olan THKO’nun özeleştirisini yaparak, M-L’e ve işçi hareketiyle birleşmeye yönelmesiyle başlar. Partimiz, faşist diktatörlük koşullarında, işçi sınıfıyla birleşme, M-L teoriyi kavrama ve uygulamada giderek yetkinleşme, Kruşçevci, Titocu, Maocu revizyonizmin tüm biçimlerine karşı mücadeleyi derinleştirme sürecinde, faşizme ve gericiliğe karşı süren mücadelenin ateşi içinde 200’e yakın şehit verilerek inşa edildi.
Partimizin 1. (Kuruluş) Kongresi’nin toplanmasından kısa bir süre sonra, yükselen devrimi ve halk hareketini ezmek, krizin yüklerini halkın sırtına yıkmak, emperyalizmin ve egemen sınıfların öngördükleri tüm tedbirleri almak için, 12 Eylül askeri-faşist darbesi yapıldı. Faşist darbeyle birlikte, hiç bir yasayla sınırlanmamış, dizginlerinden boşanmış, yeni bir saldırı kampanyası başladı. Kitleler arasında devletin ve ordunun tarafsızlığına ilişkin olarak varolan güçlü hayaller, revizyonizmin ve reformizmin ihaneti ve bazı devrimci grupların revizyonistlerin yolunu izlemesi, partimizin işçi hareketi içindeki sınırlı etkisi vb. nedenler sonucu, birleşik ve kitlesel bir mücadele geliştirelemedi. 12 Eylülcü faşist generaller, çok kısa sürede legalizm zemininde boy veren devrimci-demokratik harekete ağır darbeler vurdular ve ezdiler.
Partimiz. 12 Eylül faşist-askeri darbesiyle birlikte, yoğunlaşan faşist terör karşısında tereddüt göstermedi. Yükselen halk hareketinin ezilmesi ve diğer devrimci örgütlere kısa sürede ağır darbeler vurulmasından sonra da bütün gücüyle, faşist askeri darbeyi teşhire ve askeri-faşist diktatörlüğe karşı mücadeleyi örgütlemeye çalıştı. Ö, 12 Eylül sonrası darağacında, işkence tezgâhlarında onlarca şehit, faşizme boyun eğmemenin, direnmenin, Partiye, yüce komünizm davasına, işçi sınıfına bağlılığın sayısız örneklerini verdi. Ancak Partimiz, askeri faşist darbeden önce yaptığı hatalar, içine düştüğü zaaflar ve darbeden sonra, bu hataları ve zaafları aşma ve darbe sonrası Koşullara uygun yeni tedbirler alma, örgüt ve mücadele biçimleri geliştirme yeteneğini gösterememesi sonucu ağır kayıplar verdi.
Faşist baskı ve terörün yoğunlaştığı, yükselen devrimin ve kitle hareketinin ezildiği, gericilik ve yenilgi yıllarında, “devrimin zor yıllarında”, verilen ağır kayıpların yanı sıra, Partimiz saflarında da, tasfiyecilik ve oportünizm uç verdi ve gelişti. Oportünizm ve tasfiyecilik, Partimizin, hatalarından, yükselen devrimin, işçi ve halk hareketinin ezilmesinden gerekli dersleri çıkararak, ihtilalci, M-L yolunda yürümesini engelledi. Partimiz, örgütsel bir tasfiyeyle yüz yüze geldi ve yıllarca işçi sınıfına ve emekçilere karşı görevlerini ve üstlendiği işlevi yerine getiremedi. Ancak, Partimizin yoğunlaşan faşist baskı ve terör karşısında yılmayan, M-L’e, onun bilimsel öngörülerine, devrimci ruhuna bağlı, işçi sınıfının kurtuluşu ve tarihi devrimci rolünü yerine getirmesinin gereklerinden başka hiç bir şey gözetmeyen devrimci çekirdeği, oportünizme ve tasfiyeciliğe karşı tutum aldı, işçi hareketiyle birleşme, sermaye ve diktatörlüğe karşı mücadeleyi örgütleme yolunu seçti. Yoğunlaşan faşist terör karşısında diz çöken, yılan, hain ve döneklerden, oportünizmin ve tasfiyeciliğin yolunu izleyen “geçici yol arkadaşlarından” arındı. Yükselen devrimin, işçi ve halk hareketinin yenilgiye uğramasından, yoğunlaşan faşist terör altında ağır darbeler yemesine ve büyük kayıplar vermesine yol açan hatalardan dersler çıkararak yeniden örgütlendi ve sınıf mücadelesinin en ön saflarında yer aldı. İşçi sınıfı içindeki faaliyetini yoğunlaştırdı ve işçilerle, işçi hareketiyle bağlarını, yeni ve daha sağlam bir temelde kurarak, geliştirme sürecini başlattı.
Şubat Konferansı, Partimizin, işçi sınıfı ve hareketiyle bağlarının gelişmesi, sınıfın en bilinçli, en fedakâr, en kararlı unsurlarının kazanılması, faşizme, gericiliğe, revizyonizme ve oportünizme karşı mücadele sürecinde, en asgari düzeyde adımların atılmasına bağlı olarak toplandı. 8u nedenle, O, Partimizin, faşizmin ve gericiliğin saldırılarını püskürtmesinin, işçi sınıfı ve hareketiyle kopma noktasına gelen bağlarını kurması ve geliştirmesinin, tasfiyeciliğe, oportünizme ve revizyonizme karşı zaferin bir sonucu ve kanıtıdır. O, aynı zamanda, M-L teorinin işçi hareketiyle birleşmesinde, faşizme, gericiliğe ve revizyonizme karşı süren mücadelede yeni bir atılımın başlangıcı olacaktır.
TDKP, hiç bir zaman, hatalarını, zaaflarını, eksikliklerini, örtbas etmedi, yumuşatmadı. Burjuvazinin oportünizmin, revizyonizmin istismar edebileceği kaygısıyla gizlemedi. Partimizin hataları, zaafları, tasfiyeciler ve oportünistler tarafından TDKP’yi dağıtmak, yok etmek için kullanılmasına, istismar edilmesine karşın, O, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da hatalarını gizlemeyecek ve yadsımayacaktır. Hatalarını, zaaflarını başta işçiler olmak üzere tüm emekçilere açıklayacak ve aşacaktır. Bu, partimizin ve önceli THKO’nun gelenek haline gelmiş bir tutumudur. Bu gelenek her zaman korunacak ve geliştirilecektir. Bu gelenek, Partimizi, Marksist geçinen birçok gruptan ayıran özelliklerden ve Partimizin, kadrolarının hatalarını, zaaflarını köklü olarak aşmalarının nedenlerinden biridir.
Partimiz ve Konferansı, revizyonizmin ve oportünizmin, burjuvaziyle en sıkı işbirliği içinde, ülkemizde ve dünyada, hataların tespiti ve aşılması adı altında, devrim ve sosyalizm mücadelesine, M-L’e ve komünizme karşı yürüttükleri saldırı kampanyasına, tüm devrimcilerin, aydınların, işçilerin ve emekçilerin dikkatini çeker. Onları uyanık olmaya, estirilen karşı-devrimci rüzgâra kapılmamaya çağırır. Bu kampanya, Gorbaçov’la, özellikle de SSCB ve Doğu Avrupa ülkelerindeki son gelişmelerle birlikte yeni bir ivme kazandı. SSCB ve Doğu Avrupa’daki gelişmeler, gerek bu ülkelerdeki eski ve yeni yönetici çevreler, gerekse Batılı kapitalist ülkelerin yönetici çevreleri ve burjuvazisi tarafından, kapitalizmin komünizme üstünlüğünü, komünizmin ölümünü ilan etmek, kapitalizmi, kapitalist pazar ekonomisini, özel mülkiyeti, burjuva parlamentarizmini ve çoğulculuğunu kutsamak ve ebedileştirmek için kullanılıyor.
Arnavutluk dışındaki halk demokrasisi ülkelerinde ve SSCB’de, Stalin’in ölümünün ardından, süreç içinde anti-Stalinist bir kampanya örgütlenerek, M-L bir yana itildi, komünist partiler yozlaşarak, burjuva revizyonist partiler haline geldi ve tarihsel gelişmenin bir sonucu olarak kapitalizm, bazı sosyalist biçimler korunarak yeniden inşa edildi. 1950’li yılların sonu ve 19601ı yılların başından beri bu ülkeler, M-L ilkelere göre yönetilmiyordu. Politik rejim ve ekonomileri sosyalist bir karakter taşımıyordu. Bu nedenle, bugün iflas eden M-L ve komünizm değil, burjuva ideolojisinin bir biçimi olan revizyonizm, bazı sosyalist biçimler altında yeniden inşa edilen kapitalizmdir.
SSCB ve Doğu Avrupa ülkelerinde, proletarya ve emekçiler 1960’lı yıllardan beri; dün de ezilen ve sömürülen sınıflardı, bugün de ezilen ve sömürülen sınıflardır. Yeni olan tek şey, bu ülkelerde, korunmak zorunda kalınan bazı sosyalist biçimlerin de bir yana itilmesi, klasik kapitalist yöntem ve biçimlere, alt ve üst yapıda tam geçiş, batılı kapitalist ekonomilere tam bir entegrasyondur. Yaşanan bu süreç aynı zamanda, bu ülkelerin proletaryası ve emekçileri üzerindeki sömürünün yoğunlaşması ve sosyalizmin son kalıntılarının da bir yana itilerek, kapitalizmin, işsizlik, açlık gibi tüm sonuçlarının daha çarpıcı bir biçimde ortaya çıkması sürecidir.
Doğu Avrupa ülkeleri ve SSCB’deki son gelişmeler, başta AEP olmak üzere, Partimiz TDKP ve diğer M-L partiler açısından sürpriz olmadı; çünkü bu ülkelerin revizyonizmin, kapitalizmin inşası yoluna girmelerinin bilimsel ve kaçınılmaz sonucu, son gelişmelerdi.
Arnavutluk Emek Partisi ve önderi Enver Hoca, M-L’e ve yüce komünizm davasına sadık kaldı. Kruşçevci-Brejnevci revizyonistlerin gerçek yüzünü, SSCB’yi ve halk demokrasili ülkeleri soktukları kapitalizmin inşası yolunu ve sonuçlarım, dünya proletaryası ve halklarına açıkladı, onları uyardı. AEP, M-L’e, devrim ve sosyalizm mücadelesine sadık kaldığı için, SSCB ve Doğu Avrupa’daki gelişmelerin hiç biri Arnavutluk’ta yaşanmadı ve yaşanmıyor. Emperyalistlerin, revizyonistlerin, tüm baskı, tehdit ve provokasyonlarına karşın, kızıl bir fener olarak parlıyor. Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti bugün, kolektif sosyalist mülkiyetin, M-L’in savunulduğu ve uygulandığı tek ülkedir. Böyle olduğu içindir ki, emperyalistlerin, tüm dünya gericiliğinin baskıları, şantajları ve provokasyonları Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti üzerinde yoğunlaşıyor ve yoğunlaşmaya devam edecektir.
Dünya gericiliğinin kuşatmasına, yoğunlaşan baskısına, muhtemel saldın ve provokasyonlarına karşı, Arnavutluk Sosyalist Halk Cumhuriyeti’ni savunmak; komünistlerin, işçilerin, emekçilerin baskısız ve sömürüşüz bir dünya isteyen tüm güçlerin, anti-emperyalist demokratik güçlerin en önemli görevlerinden biridir.
Revizyonist ihanet ve Arnavutluk dışındaki eski sosyalist ülkelerin kapitalizmin yoluna girmesi, dünya proletaryasını ve halklarını güçlü destek üslerinden yoksun kıldı. Emperyalizmi ve kapitalizmi güçlendirdi. Bu ülkelerde 1960’lı yıllardan beri yaşananların, sosyalizme, M-L’e mal edilmesi, proletarya ve halkların kafasını karıştırdı. Ancak ne revizyonist ihanet, ne de revizyonistlerin dillerine doladıkları bilim ve teknikteki gelişmeler, kapitalizmin tabiatını değiştirmedi; onu ölüme götürecek antagonist çelişmeleri ortadan kaldırmadı. Onu ölüme götürecek temel çelişmeler, yumuşamak ve ortadan kalkmak yerine daha da keskinleşiyor ve olgunlaşıyor.
Emperyalist-kapitalist sistemin çelişkileri derinleşiyor
Sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi süreci, mülksüzleşme ve tekelleşme süreci, tek tek ülkelerde ve uluslararası planda, hızla devam ediyor. Sadece tek tek ülkelerde değil, kapitalist dünya ekonomisi ve pazarında sayıları giderek azalan çok uluslu tekel ve mali grupların egemenliği güçleniyor. Temel üretim, dağıtım ve iletişim araçları, toplumsal üretim ve zenginlik giderek daralan bir avuç tekelin elinde yoğunlaşıyor. Toplumsal eşitsizlikler sınıflar arasındaki uçurumlar yumuşamak, ortadan kalkmak bir yana; derinleşiyor. Gelişmiş kapitalist ülkelerle, geri ülkeler arasındaki uçurum kapanmak bir yana daha da açılıyor. Geri ülkeler, her alanda emperyalist devletlere ve tekellere daha bağımlı hale geliyor. Daha çok borçlanıyor ve daha çok sömürülüyorlar. İşsizlik hızla yükseliyor. Demagojisi çok sık ve yaygın yapılan refah toplumu, kapitalizm koşullarında hiç olmadı ve olmayacak. Kapitalist dünya ekonomisi kriz ve durgunluktan yakasını kurtaramadı ve kurtaramayacak. Kapitalist dünyanın ezici bir çoğunluğunu oluşturan bağımlı geri ülkeler içinde, kısa süreli de olsa istikrarlı bir gelişme gösteren, ekonomik ve politik istikrar içinde olan bir tek ülke yok. Her biri birer emperyalist devlet olan, gelişmiş kapitalist ülkeler, krizin tahrip edici ve yıkıcı sonuçlarını büyük ölçüde, dünyanın bağımlı, yeni sömürge geri ülkelerine ve haklarına aktararak, krizleri büyük sarsıntılar ve alt-üst oluşlar yaşamadan, ucuz atlattılar. Ancak bu olanak da giderek tükeniyor. Bugün, bağımlı, yeni-sömürge birçok ülke, emperyalist borçların faizlerini bile ödemekte güçlük çekiyor. Bir zamanların, gelişen ülkelerine örnek olarak verilen Arjantin, Brezilya, Meksika, tam bir ekonomik iflas içinde. İşsizlik, açlık ve sefalet öyle bir noktaya geldi ki, ne demagojik propaganda, ne reformist taktik; ne de faşist baskı ve terör, yöresel ayaklanmaları engelleyemiyor. Gözde ülke Güney Kore bir başka örnektir. Bir zamanların istikrarın örnek ülkesi olan Güney Kore, gençliğin, işçilerin yürüyüşleri, üniversite ve fabrika işgalleriyle, sokak gösterileri ve çatışmalarla sarsılıyor.
Uluslararası emperyalist finans kuruluşları İMF, Dünya Bankası bağımlı ve sömürülen geri ülkelerde toplumsal patlama tehlikesine sık sık dikkat çekiyorlar. Emperyalist sömürü ve talan öyle noktalara vardı ki, emperyalizmin en sadık uşakları, halklarının da baskısı altında emperyalist borçları ertelenmesini, hatta ödenmemesini gündeme getirmek ve tartışmak zorunda kalıyorlar.
Gorbaçovcular, diğer emperyalist elebaşılar, artık her şeyin değiştiğini, saldırganlık ve şiddetin ortadan kalktığını, evrensel barışa doğru gidildiği yaygarasını koparıyorlar. Tüm sorunların görüşmeler yoluyla çözüleceğini, ileri sürüyorlar. Kanıt olarak da, bazı silahların imhası ya da azaltılması iki süper devletin, diğer ülkelerdeki askeri birliklerini ve silahlarını azaltmaları, geri çekmeleri gösteriliyor.
Emperyalist devletlerarasındaki güç ilişkisi de her şey gibi değişiyor. Dünya bu açıdan da 1960’ların, 1970’lerin dünyası değil. Almanya, Japonya, AET gibi yeni emperyalist odakların oluşumu ve gelişimi yeni bir olgu değil. Doğu Avrupa ve SSCB’deki son gelişmeler, sadece, klasik kapitalist yöntemlerin, burjuva çoğulculuğu ve parlamentarizminin, özel mülkiyetin kutsanması açısından önem taşımıyor. Emperyalist devletlerarasındaki güçler ilişkisini etkilemesi açısından da önem taşıyor. Birleşik Almanya güçler ilişkisini ve ittifakları bugünden gündeme getirdi. Başta ABD ve SSCB olmak üzere emperyalistler, karşı karşıya kaldıkları sorunlara, güçler ilişkisindeki değişikliklere, bilim ve teknikteki gelişmeler, yeni dünya konjonktüründeki uzun ve kısa vadeli çıkarlarına göre yeni stratejik ve taktik nükleer, termonükleer silahların bir kısmı azaltılıyor, imha ediliyor, karşılıklı indirime gidiliyor. Ancak savaş sanayisini geliştirme ve araştırma fonları hızla büyüyor, çılgınca silahlanma devam ediyor. Japonya ve Almanya hızla silahlanıyor. Silah üretimi, azalmak bir yana büyüyor. Tam da barış, silahsızlanma, yumuşama demagojilerinin doruğa çıktığı, günlerde, , ABD emperyalizmi, Panama’yı işgal etti, Kolombiya’yı abluka altına aldı. Eğer evrensel barışa doğru gidiliyorsa, çılgınca silahlanma, silah üretiminin artması niye devam ediyor? Silah sanayisini geliştirme fonları niye büyüyor? Panama niye işgal edildi? Bölgesel savaşlar niçin sürüyor ve körükleniyor? Halkları açlığın, sefaletin, işsizliğin girdabına sürükleyen kapitalist-emperyalist ülkelerde ve dünyanın geri ülkelerde, silahlanma, neden devam ediyor?
Bütün olgular, kapitalizmi ve onun en yüksek aşaması olan emperyalizmin tahribatının; gelişme doğrusunun değişmediğini, temel çelişmelerinin ortadan kalkmadığını; yumuşamadığını gösteriyor. M-L’in bilimsel ve genç bir teori olduğunu, temel öngörülerinin geçerliliğini koruduğunu kanıtlıyor.
Türk ve Kürt ulusundan, çeşitli milliyetlerden işçiler,
Öncesi bir yana, son on yılda krizin yükleri sırtınıza yıkıldı. Sahip olduğunuz kırıntı halindeki demokratik haklar da gasp edildi. Gerçek ücretleriniz, hızla düştü ve mutlak bir yoksullaşma süreci yaşadınız, işten atılma; işsizlik, her zaman başınızın üstünde sallanan Demokles’in Kılıcı oldu. İşsizliğin, sefaletin girdabına yuvarlandınız. Burjuvazinin, revizyonistlerin tüm demagojilerine karşın, sınıf farklılaşmasının, toplumsal eşitsizliklerin, işsizliğin, sefaletin, açlığın sürdüğünü ve derinleştiğini görüyorsunuz. Yeniçeltek Katliamı’nın da bir kez daha gösterdiği ve kanıtladığı gibi, burjuvazi ve devlet için, makinalar işçilerden daha değerlidir. Sizler; üretenler, kapitalizmin ücretli kölelerisiniz.
Mücadelenizi, kapitalist sistemin doğrudan sonuçları olan işsizlik, yoğunlaşan sömürü ve sefalete karşı çıkmak; hafifletmek ve tepki göstermekle sınırlamayın. Birikmiş emeğinizden başka bir şey olmayan üretim, dağıtım ve iletişim araçlarını, tüm toplumun ortak malı haline getirmeden; mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmeden; kapitalizmi yıkıp, sosyalizmi kurmadan; işsizliği, baskı ve sömürüyü sefaleti yok edemezsiniz; ücretli köleler olmaktan kurtulamazsınız.
Burjuvazinin politik egemenliğini sona erdirmek; politik iktidarı ele geçirip egemen sınıf olarak örgütlenmek, kapitalizmi yıkmanın; sosyalizmi kurmanın ön koşuludur. Bunun için, ne-şeyden önce, bağımsız bir toplumsal güç olarak, kendi sını partinizde örgütlenmeli, devlet iktidarını ele geçirmeyi ele alan politik bir mücadele yürütmelisiniz. Devlet iktidarını elinde tu tanlar, siz istediniz diye bırakmayacaklardır; sonuna kadar direneceklerdir, en zor; en karmaşık koşullarda yolunu şaşırmayacak doğru bir önderliği gerçekleştirebilecek; tüm sorunları nihai kurtuluşunuza bağlı olarak ele alıp çözümleyecek bir genelkurmaya; bir öncü müfrezeye sahip olmalısınız. Bu genelkurmay; bu öncü müfreze, sınıf mücadelesinin yasalarının bilgisiyle; devrimci bir teoriyle donanmış, sınıfın en bilinçli, en fedakâr, en kararlı unsurlarından oluşmuş olan, M-L bir partidir.
Bu parti Türkiye’de TDKP’dir.
TDKP’nin, işçi sınıfının çıkarlarından başka hiçbir çıkarı yoktur. O’nun nihai amacı, kapitalizmi yıkmak; sınıfsız, sömürüşüz, savaşsız bir toplumu; komünizmi kurmaktır. O, darbeler yese de, yenilse de, bu amaca varana kadar mücadele edecektir. Düşmanın terörü, baskısı karşısında yılmayacak; her yenilgiden, her hatadan dersler çıkaracak; sınıfsız toplumu kurma yolunda ilerleyecektir.
Günümüz Türkiye’sinde, temel üretim ve dağıtım araçları, emperyalizmin; uzantısı tekelci burjuvazinin, büyük toprak sahiplerinin (ve ağalarının) tekelindedir. Devlet iktidarı onların elindedir. Bu nedenle, bugün Türkiye’de işçi sınıfının, iktidarı ele geçirerek sosyalizmi inşa etmesinin önündeki başlıca engel, emperyalizm, uzantısı tekelci burjuvazi, toprak ağaları ve onların faşist diktatörlüğüdür. İşçi sınıfı, baskı ve sömürüyü ortadan kaldırmak; sosyalizm ve nihai kurtuluş yolunda ilerlemek için, bugün, mücadelesini mevcut sömürücü egemen sınıflara ve onların faşist diktatörlüğüne yöneltmek; ilk bu hedefe vurmak zorundadır. Bu mücadele, tam kurtuluşu sağlamasa da, devrimci demokratik halk iktidarının kurulmasından en fazla çıkarı olan sınıf, işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı, bu mücadelede yalnız değildir; başta yoksul köylülük olmak üzere, kırın ve şehrin tüm ezilenleri, onun müttefikidir. İşçi sınıfının devrimci demokratik halk iktidarı mücadelesine öncülüğü, aynı zamanda, devrimin kesin zaferinin ve kesintisiz sosyalizme geçişin de garantisidir.
Sınıf bilinçli ileri işçiler,
Devrim ve sosyalizmin; nihai kurtuluşun tek ve gerçek yolunu gösteren; bu uğurda uzlaşmaz, kararlı bir mücadele yürüten parti, TDKP’dir. TDKP, sizlerin partisidir. O’nun saflarında birleşin!

SHP’den DSP’ye, TBKP’ye kadar, reformist ve revizyonist partiler, mevcut sömürü ve baskı düzeninin birer eklentisidirler. Bunların bütün çabası, bu köhnemiş düzenin ömrünü uzatmada, sömürücü egemen sınıflara hizmet sunmaktır. İşçi sınıfının ve tüm emekçilerin kurtuluşu için, Marksizm-Leninizm’i kararlı bir tarzda savunan; Uluslararası Komünist Hareketin Türkiye’deki kolu ve teorisi, programı, taktikleri, örgütlenmesi ve mücadelesiyle, devrim ve komünizm davasının partisi olan TDKP saflarında birleşilerek mücadele yürütülebilir.
Gençler
Gençlik, gelecektir, gelecek ise sosyalizmdedir. İşçi ve halk gençliğinin geleceği, işçi sınıfı ve emekçilerin geleceğinden ayrı değildir.
Şanlı bir mücadele tarihine sahip olan devrimci gençlik, her dönem egemen sınıfların ve gericiliğin, faşist diktatörlüğün saldırılarının ana hedeflerinden biri oldu. Özgürlük, demokrasi, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesinde, yüzlerce komünist ve devrimci genç şehit düştü. Binlercesi yaralandı, zindanlara dolduruldu. Ama bunlar ve başkaca saldırlar gençliğin mücadeleci geleneğini yok edemedi. Gericilik ve yenilgi yıllarının ardından, gençlik, yeniden toparlanıp örgütlenerek; üzerindeki uyuşukluğu, yılgınlığı atarak mücadeledeki yerini aldı ve alıyor.
Partimiz ve O’nun öncülüğündeki GKB, devrimci gençlik hareketinin her dönem, en ön saflarında yer aldı. Partimiz, başta işçi gençlik olmak üzere, tüm halk gençliğini, özgürlük ve demokrasi için, devrim ve sosyalizm için saflarını sıklaştırmaya; birleşip örgütlenmeye, TDKP’nin bayrağı altında, işçi sınıfının önderliğinde gücünü tüm halkın gücüyle ve mücadelesiyle birleştirmeye çağırır. TDKP, gençlik içindeki tüm devrimci demokrasi güçlerinin, mücadeleye zarar veren, anti-demokratik, ben-merkezci ve rekabetçi tutumları bir yana bırakarak, birliğini ve ortak mücadelesini savunuyor.
Köylüler
Toprak ve özgürlük talebinin en kararlı savunucusu; emperyalizmin, tekellerin ve toprak ağalarının baskı ve sömürüsünün en tutarlı muhalifi ve bu mücadeleyi sonuna kadar götürecek tek sınıf, işçi sınıfıdır. Bir başka sınıfın ve düzen partilerinin değil; ancak, işçi sınıfı ve onun öncüsü TDKP’nin etrafında birleşerek emperyalistlerin, işbirlikçi tekellerin ve toprak ağalarının talanına; sömürü ve baskısına son verilebilir; toprak ve özgürlüğe kavuşulabilir.
Kürt ulusu ve azınlık milliyetler,
TDKP, sınıfsal baskı gibi, ulusal baskının tüm biçimlerinin, ulusal hak eşitsizliğinin ve zora dayanan birliğin en amansız düşmanıdır. TDKP, Kürt ulusunun, ayrı devlet kurma da dâhil, kendi kaderini özgürce tayin hakkını; ulusların ve dillerin tam eşitsizliğini tavizsizce savunuyor, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak, Kürt halkının, kendi kaderini özgürce tayin edebilmesi için, bugün: Tüm işgal birliklerinin Kürdistan’dan geri çekilmesi, istihbarat örgütlerinin dağıtılması; Olağanüstü Hal ve Bölge Valiliği’nin kaldırılması, bürokratik aygıtın, bütünüyle dağıtılması; tüm emperyalist üslerin kapatılması, koruculuk sisteminin dağıtılması; korucular ve aşiret reislerinin silahsızlandırılması, bu silahların, yerel düzeyde oluşacak halk komitelerine devredilmesi; yönetim görevini halk komitelerinin üstlenmesi, devlet işletmelerinin Kürt halkına devredilmesi; başta komünistler olmak üzere, tüm ulusal ve demokratik güçlere, örgütlenme ve faaliyet yürütme özgürlüğü tanınması, demokratik hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması taleplerini ileri sürüyor.
Kürt ulusu ve diğer azınlık milliyetlerden emekçiler, mücadeleyi salt ulusal baskıya karşı olmakla sınırlamamak; ulusal baskıya karşı mücadeleyi sınıfsal baskıya karşı mücadeleyle birleştirmelidirler. Ulusal baskı, sınıfsal baskının bir biçimi olduğu gibi; gerçek ulusal bağımsızlık da ancak kapitalist-emperyalist sistemin dışına çıkılarak elde edilebilir. TDKP, Kürt, Türk ve tüm azınlık milliyetlerden işçi sınıfının öncü partisidir; O, milliyet değil; sınıf esasına göre örgütlenmeyi savunuyor.
Konferansımız, Partimizin Kürt ulusal sorununa yaklaşımı genelde doğru ve devrimci olmasına karşın; “Kürt ulusunun, ulusal özgürlük talebinin, emekçi yığınları üzerinde kazandığı politik ve siyasal öneminin kavranmamasını” bir zaaf olarak belirlemiştir. Bu zaaf, örgütümüzün Kürdistan’daki çalışmasını, etkinliğini zayıflatan önemli faktörlerden biri olmuştur.
Yine “örgütümüzün Kürdistan’da Kürt milliyetçi akımlarının ve revizyonist grupların yürüttüğü saldırı ve egemenlik çatışmasının belirlediği platformdan kurtulamaması” bunun da bir sonucu olarak “Kürdistan’daki mücadelesinin, büyük ölçüde Kürt milliyetçi akımları ve revizyonist gruplarla mücadele olarak yaşanması”, geçmiş önemli zaaflardan biridir.
TDKP, Şubat (1. Genel) Konferansı, ayrıca “Kürdistan’da propaganda ve ajitasyon faaliyetini, Kürt ulusunun ulusal diliyle yürütmek” ve “Parti’nin Kürdistan örgütünü, Kürt proletaryasının örgütü olarak örgütlemek, Kürt ulusundan öncü işçilere dayanarak ve hareketin Kürdistan çapında merkezileşmesinin organlarını yaratarak inşa etmek” üzerine durmuştur.
Kadınlar,
İşçi ve emekçi kadınların hem sınıfsal; hem de cins olarak, çifte baskı ve sömürüye maruz kalmalarının, aşağılanmalarının, analık haklarının ayaklar altında çiğnenmesinin sorumlusu: kapitalist sömürü sistemidir. Faşist; dinci-gerici, reformist, revizyonist ve sözde kadın hakları savunucusu feminist ideoloji ve akımlar, bu gerçeği karartmaya; kadınları, devrim ve sosyalizm mücadelesinden alıkoyarak, karanlığa ve köleliğe mahkum etmeye çalışıyorlar. Kadınları gerçek ve tam kurtuluşu, A devrim ve sosyalizmledir. TDKP, bunun yolunu gösteriyor.
Mücadele keskinleşecek
Egemen sınıfların ve faşist diktatörlüğün, işçi ve emekçilere, Kürt ulusuna daha fazla baskı ve sömürüden; yoksulluk ve zorbalıktan öte verdiği ve verebileceği bir şey yoktur. Emperyalistlerin, işbirlikçisi tekellerin, sömürü ve talanı büyütmek için, krizin tüm yüklerini emekçilerin sırtına yıkmaktan; işçilerin, halkın ve Kürt ulusunun mücadele ve direnişini ezmek için, baskı ve zulmü artırmaktan başka alternatifi yoktur.
Günümüzde ekonomik ve politik kriz öğeleri biriktiği gibi, sınıf çelişkileri ve çatışmaları da giderek keskinleşmektedir, işçi sınıfının, kendiliğinden de olsa ve bunun yol açtığı birçok zaafı bağrında taşısa da, mücadelesi yükseliyor. Sınıfın saflarındaki öfke ve hoşnutsuzluk, çeşitli biçimlerde dışa vuruyor; genel grev talebi, giderek daha güçlü biçimde dile getiriliyor. Sınıfın, gençliğin ve Kürt ulusal hareketinin yanı sıra, küçük üreticiler de, mücadele alanına çıkıyor. Bir mücadele cephesi daha açılıyor. Tütün üreticilerinin militan eylem ve gösterileri, sınıfın ve diğer halk kesimlerinin yanı sıra, küçük üreticilerin ve köylülüğün saflarında da patlama öğelerinin biriktiğinin, açık işaretini veriyor.
Bugün, komünistlerin, sınıf bilinçli ileri işçilerin önündeki en önemli görevlerden biri, kendiliğinden bir karakter taşıyan; büyük ölçüde dağınık ve örgütsüz olan sınıf hareketini, bilinçli, örgütlü ve birleşik bir hareket haline getirmek; sınıf içindeki reformcu, revizyonist etkileri kırmaktır. Aynı şekilde, birbirinden kopuk ve önemli ölçüde örgütsüz olan işçi sınıfı hareketiyle, halk ve Kürt ulusal hareketi arasında bağ kurmak; tüm bu mücadeleleri, ortak talepler etrafında birleştirmek; bir ve aynı hedefe yönlendirmek, büyük önem taşıyor.
Bugün, işçi sınıfının ve halkın mücadelesinin ezilmesi, Kürt ulusunun saflarındaki ulusal uyanış ve direniş eğilimlerinin boğulması konusunda tüm düzen partileri, aynı cephede birleşiyorlar. “İstikrar”, bunların tümünün ortak parolasıdır. Bunların tüm çabaları, sahte hedefler göstererek, boş vaatlerde bulunarak, işçi ve emekçi kitleleri oyalayıp avutmak; hoşnutsuzluk ve tepkileri, parlamento ve düzen içi kanallara akıtmak ve böylece etkisiz ve zararsız kılmaktır. Bu partilerin ağızlarındaki yoksulluk edebiyatı ya da “demokrasi”, “özgürlük” vb. sözleri, demagojiden, faşizmi ve kapitalizmi kutsamaktan öte bir anlam taşımıyor.
“Liberalleşme güldürüsü”
Son dönemde, diktatörlük ve ANAP Hükümeti tarafından gündeme getirilen “Anayasa değişikliği”, “141, 142, 163. maddelerin kaldırılması” ve “komünist partisine özgürlük tanınması” tartışmaları, 12 Eylülcü faşist rejimin “demokrasi güldürüsü”nün son perdesidir. Sahte “liberalleşme güldürüsü”, “yumuşama” görünümü yaratılıp, işçi ve emekçiler yanıltılmak; gerici-faşist kamp içinde, daha sıkı birleştirilmek isteniyor. Faşizmin önünde her gün secdeye varan “tehlike olmaktan çıkmış” TBKP gibi revizyonist akımlar, devlet legalitesine alınacak, işçi ve halk hareketine ve devrimci örgütlere karşı daha geniş bir cepheden saldırı yürütme ve Kürt ulusal hareketine karşı “ulusal birlik” cephesi yaratılması hedefleniyor.
“Demokrasi ve özgürlüğün elde edilmesi sorunu, egemen sınıfların egemenliklerine ve faşist diktatörlüğe karşı mücadele sorunudur. Faşist tüm yasaların iptal edilmesiyle birlikte, gizli-açık tüm devlet kurumlarının dağıtılması; faşist generaller çetesi başta olmak üzere, tüm faşizm suçlularından hesap sorulması; işçi sınıfına ve halka sendika, grev ve siyasal grev özgürlüğüyle birlikte, iktidar mücadelesi ve sınırsız örgütlenme özgürlüğüne kadar genişleyen özgürlüklerin tanınması; Kürt ulusuna, ulusal, kendi kaderini tayin etme hakkının kayıtsız şartsız tanınması sorunudur. Ne türden yasal değişiklikler yapılırsa yapılsın, kurtuluşuna bağımsız devlet kurma hakkı tanınmadan, Türkiye’de demokrasi ve özgürlüğün olamayacağı, açık bir gerçektir. Demokrasinin varlığının asgari sınırı olan bu özgürlükler, ancak, emperyalizmin, tekelci komprador burjuvazinin ve toprak ağalarının egemenlikleri devrilip; iğcilerin ve köylülerin devrimci demokratik iktidarı (devrimci demokratik halk iktidarı) kurularak, tam ve gerçek anlamda elde edilebilir.”
İşçiler, emekçiler, Kürt ulusu, gençlik, namuslu aydınlar, faşizmin “demokrasi güldürüsü”ne kanmamalı; temel demokratik hak ve özgürlüklerin elde edilmesi, demokratik halk iktidarının kurulması için, sömürücü egemen sınıflara ve faşist diktatörlüğe karşı güçlerini birleştirmeli; zorlu ve militan bir mücadeleye atılmalıdırlar.
TDKP, tüm devrimci demokrasi güçlerini, sermaye ve faşist diktatörlüğe karşı ortak mücadeleye çağırır.
Konferansımızın aldığı bazı kararlar
Ağır illegalite koşullarında toplanan, TDKP Şubat (1. Genel) Konferansı, dünyadaki ve ülkedeki, iktisadi ve siyasal durumu ve gelişme yönünü, işçi sınıfı diğer emekçiler, gençlik, Kürt ulusu, kadın gibi mücadelenin ve hareketin değişik cephelerindeki durumu ve sorunları; partinin, değişik alanlardaki faaliyetlerini ve görevlerini ele alıp değerlendirdi; sonuçlar çıkardı.
TDKP Şubat (1. Genel) Konferansı, Konferans Raporu’nun onaylanması dâhil, tüm kararları, oy birliğiyle almıştır. TDKP Şubat Konferansı, başka şeylerin yanı sıra, şu kararları almıştır:
“İşçi sınıfı ve halk hareketinin ve Kürt ulusal uyanışının yükseldiği ve hareketin genişleme ve yaygınlaşma koşullarının daha da olgunlaşması için, bütün nedenlerin, genişlemesine ve derinlemesine kökleşmekte olduğu bu dönemde, proletaryanın ve onun partisinin azami-asgari programının hedeflerini yaygınlaştırma faaliyetine yeni bir hız vermek” gerektiğini, “işçi sınıfının, köylülük, yoksul köylülük ve bütün halkla birleşerek emperyalizmi, tekelci burjuvazinin ve toprak ağalarının diktatörlüğünü devrimle yıkması, sınıfı, özgürlük ve demokrasinin, işçilerin ve köylülerin devrimci demokratik iktidarının elde edilmesi bilincine doğru ilerletmek, onun temel müttefiki köylü ve yoksul köylü kitlelerini tekelci kapitalist sömürüye ve yarı-feodal egemenliğe karşı işçi sınıfıyla ittifaka girme bilinciyle ilerletmek; diğer emekçi kesimleri, demokrasi ve özgürlük mücadelesi içinde, işçi sınıfının siyasal iktidar mücadelesine kazanmak için propaganda, ajitasyon ve örgütlenme çalışmalarına hız ve etniktik kazandırma”yı, dönemin en önemli devrimci görevlerinden biri olarak görmektedir. Yine “Modern revizyonizmin ve emperyalizmin, uluslararası ve ulusal çapta bir dalga halinde, diyalektik ve tarihsel materyalizme ve M-L ideolojiye karşı yürüttüğü propaganda kampanyasının saldırılarını püskürtecek bir ideolojik mücadele ve propaganda faaliyeti yürütmek, bugün, Marksizm-Leninizm’i dönemin olgularına uygulayarak yeniden savunmak, bütün diğer görevler içinde, en önemli görevlerden biridir. Öte yandan, Proletaryanın İleri güçlerinin, sosyalizm ve enternasyonalizm temelindeki eğilimi, bugün, her zamankinden daha büyük bir enerji, yaratıcılık ve uzak görüşlülükle yürütülmesi gereken bir görev durumundadır.”
Günümüzde M-L’i; devrim ve sosyalizmi savunmak, Sosyalist Arnavutluk’u savunmaktan, O’na karşı yürütülen tüm saldırılara karşı, aktif mücadele vermekten ve revizyonizm çökerken, Arnavutluk’taki sosyalizmin parlak sonuçlarının propagandasını yapmaktan ayrı düşünülemez.
Konferansımız, “hareketin içinde bulunduğu bugünkü koşullarda işçi sınıfının, köylülüğün, diğer emekçilerin, Kürt ulusunun ve gençliğin hareketinin; sermayenin ve faşizmin ekonomik ve siyasal saldırılarını püskürtüp ilerlemesi; özgürlük, demokrasi ve devrim ve devrimci halk iktidarı yolunda atılıma geçmesi için” acil hedefler ve dönemin mücadele platformu olarak:
“İşsizliğe, pahalılığa ve aşırı yoksulluğa yol açan, emperyalistlerin ve IMF’nin dayatmaları olan tüm iktisadi politikaların iptali ile ilgili talepler; 1980 öncesinden bugüne gelen tüm ücret kayıplarının üstüne çıkan ücret talepleri -zamların, devalüasyonların ve tarım ürünlerinin fiyatlarının düşürülmesini hedefleyen, köylülerin el konulan ve toprak ağalarına iade edilen topraklarını, sahiplerine devredilmesi-politikalarının iptali, çalışma saatlerinin haftada beş gün ve günde sekiz saat olmak üzere, yeniden düzenlenmesi; işten atmalara, işsizliğe yol açan tüm yasa ve uygulamaların iptali ile ilgili talepler.
Sadece 141-142 değil; tüm faşist yasaların iptali, gizli-açık faşist kurumların ve başta MİT- Özel Harp Dairesi ve Siyasi Polis olmak üzere, bütün faşist saldırı örgütlerinin dağıtılması; Polis, MİT kayıtlarının, fişlerinin vs. iptal ve imha edilmesi; başta faşist generaller olmak üzere, bütün faşist katillerden; faşizm suçlularından ve işkencecilerden hesap sorulması, derhal siyasi bir affın ilan edilmesi vs. ile ilgili talepler;
Bütün çalışmalara sendika kurma hakkı; sınırsız grev özgürlüğü, işçi ve emekçilere, siyasal mücadele ve sınırsız örgütlenme özgürlükleri ve siyasal mücadele ve örgütlenme özgürlüklerini kısıtlayan bütün yasaların kaldırılması; kurum ve örgütlerin dağıtılması ile ilgili talepler;
Kürt ulusunun özgürlüğünün ve ulusların ve dillerin tam hak eşitliğinin tanınması; merkezi parlamentonun, Kürdistan üzerinde hiçbir hak ve yetkisinin olmadığının ilan edilmesi ile ilgili talepler;
Kadınlığın, kadın emeğinin, kadın ve çocuk sağlığının ve gençliğin korunması; kadınlar için, eşit işe eşit ücret; eğitimin parasızlaştırılması; eğitimde fırsat eşitliği, toplum ve çevre sağlığı ile ilgili talepler;
Konferansımız, faşizmin ve gericiliğin “liberalleşme” güldürüsünün “gerçekte ciddi legalist etkiler altında bulunan ilerici ve devrimci akımlar üzerinde etki yaratabileceğine ve genel olarak ‘ilerici’ kamuoyunda, bir legalizm dalgası yaratabileceğine”; bunun “Türkiye devrimci hareketi ve gerçekte bugün de ciddi legalci zaaflar içinde bulunan işçi hareketi ve halk hareketi İçin, önemli bir tehlike” oluşturduğuna dikkati çeker. Partimiz, “legal” imkanlardan yararlanmayı reddetmeksizin, aksine bunlardan “en iyi şekilde yararlanma çizgisi” izleyerek, bugün illegaliteyi güçlendirmeye, illegal örgütü işçi kitleleri içinde yaygınlaştırmaya, onun mücadele kapasitesini artıracak adımlar atmaya, daha da önem vermektedir.
Türk ve Kürt ulusundan ve tüm azınlık milliyetlerden işçiler, köylüler, tüm emekçiler, gençler,
Sömürücü egemen sınıfların ve faşist diktatörlüğün anladığı tek dil, mücadeledir. Sermayeyi ve diktatörlüğü karşıya almadan; onunla zorlu ve dişe diş bir hesaplaşmaya girmeden, saldırıların önünü almak mümkün değildir. Bugün, egemen sınıfların ve faşizmin saldırıları ancak, iş, ekmek ve özgürlük talepleri etrafında işçi sınıfı ve tüm halkın, güçlü, birleşik eylemleriyle; genel grevler ve genel direnişlerle püskürtülebilir. TDKP, militan mücadele ve direniş yolunu öneriyor; işçi sınıfını ve tüm halkı birleşmeye, örgütlenmeye ve zorlu mücadelelere atılmaya çağırıyor.
İşe, ekmeğe ve özgürlüğe kavuşmak; emperyalist yağmaya, ağır sömürü ve baskıya, ulusal zulme son vermek, işbirlikçi tekelci burjuvazi ve toprak ağalarının egemenliğine son vermekten, faşist diktatörlüğü yıkmaktan; devrimci-demokratik halk iktidarı ve sosyalizm için mücadeleye atılmaktan geçer. Kurtuluş, devrim ve sosyalizmle gelecektir. TDKP, bunun yolunu gösteriyor; O’nun saflarında ve bayrağı altında birleş!
– TDKP Şubat (1. Genel) Konferansı faşizme, gericiliğe, revizyonizme, sömürü ve baskıya karşı mücadele, yeni bir atılımın başlangıcı olacaktır!
– İşçiler, emekçiler, köylüler, gençler, TDKP’nin kızıl bayrağı altında birleşin!
– Yaşasın TDKP Şubat (1. Genel) Konferansı!
– Yaşasın Marksizm-Leninizm!
– Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!
– Yaşasın Sosyalist Arnavutluk!
– İş-ekmek-özgürlük; kahrolsun faşist diktatörlük!
– Yaşasın devrimci demokratik halk iktidarı!
– Yaşasın sosyalizm!

Nisan 1990

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑