“…biz, tam bir propaganda, ajitasyon ve siyasal eylem özgürlüğünü koruruz. Bu… koşul olmadan, besbelli ki, blok da kurulamaz, çünkü siyasal eylem özgürlüğünü elde etmeden uzlaşmaya varmak ihanet olur…” (Lenin, “Sol Komünizm”, s.91)
Lenin alıntıladığımız sözlerini seçimlerde kurulmasını öngördüğü blok’la ilgili olarak söylüyor. Tam bir propaganda, ajitasyon ve siyasal eylem özgürlüğü, oluşturulacak blok’un, birlik’in kesin ön şartıdır.
“Biz birlikten, şekilsiz, temelsiz, ilkesiz, adı var kendi yok, sadece kulağa hoş gelen bir ‘birlik’ anlamıyoruz. Eğer birlik mücadelenin ve devrimci örgütlülüklerin gelişimine yarayacak bir araçsa, mücadelenin önünü açıcı, onu geliştirici bir işlev yüklenmek zorundadır. Şu anda söz konusu olan eylem (güç) birlikleri, belli hedefler doğrultusunda, süreli, sınırlan çizilmiş, asgari noktaları belirlenmiş, devrimci ilkelere sahip, hedefe varıldığında dağılan birliklerdir.” Sınırlarının çizilmişliği ve asgari noktalarının belirlenmişliği açısından belirli eksiklikler taşısa da, gerçekten bugünkü devrimci birliklerin durumu budur.
Bugün moda olan bir tür “birlikçilik”, ilkesiz, şekilsiz, devrimci bir temelden yoksunlukla propaganda edilmekte, geniş mezheplilikle devrimci ve reformcu akımların düzen-içi, reformcu platformda “ne olursa olsun” birlikteliği olarak ortaya konmaktadır. 141-142’den arındırılacak Eylül “demokrasisi”nin savunulması ve ona entegrasyon, bu revizyonist reformcu sağcı “birlikçiliğin” üzerinde yükseldiği başlıca platformdur. Sağcı tasfiyeci akımlar, işçiler, gençlik ve diğer kesimler içinde bu temelde bir “birlik” çalışması yürütüyorlar. (Yine bu temelde “birlik” partileri oluşturmaya çalışıyorlar.) Böyle bir “birlikçiliğe” hoşgörüyle bakmak, “birlik” sözcüğünün “kulağa hoş geliciliği”ne kapılarak devrimci hedeflerden taviz vermek ve düzen içilik platformuna sürüklenmek, “ilkesizlik” olduğu gibi, “mücadelenin önünü açıcı, onu geliştirici bir işlev”den yoksun “birlikçilik”in gericiliğiyle vakit öldürmek olur.
Birlik, eğer devrimci birlikse, devrimcilerin birliğiyse, ilkeli olmalıdır, devrimci bir platform temelinde yükselmelidir ve bunun doğal sonucu olarak mücadelenin önünü açıcı bir işlev yüklenmelidir. Mücadeleyi geliştirmeyen, böyle bir işlevi yerine getirmeyen “birlikler”den uzak durulması gerektiği açıktır. Bu tür “birlikler” oluşturma işi, sağcılara, Gorbaçovculara, bir araya gelmenin pazarlıklarını sürdüren çeşitli revizyonist akımlara, onların birleşmeye uğraştığı sosyal demokratlara, reformculara ve liberallere bırakılmalıdır. Yapılması gereken, bu tür “birlikçilik”e de karşı ve alternatif olacak devrimci birlikler oluşturmaktır.
Bugün, henüz ne yazık ki, devrimciler birlikler oluşturmada, revizyonist reformcuların kat ettiği mesafeyi, kendi adlarına kat etmiş olmaktan uzaktırlar. Kuşkusuz bunun nedenleri var. En başta, düzen-içi birlik oluşturmakla düzen karşıtı birlik oluşturmanın farkı ve ikincinin zorluğu geliyor. Yasalcılık, bugün için düzen-içi birlikçiliğin işini kolaylaştırıyor görünüyor. Sağlam ve her koşula dayanıklı birlik peşinde olan devrimciler, şüphesiz gündelik kolaylıklar uğruna geleceği tehlikeye atamazlar – buradan kaynaklanan zorluklar var. İlkesizlik karşısında ilkelere sahip olmanın getirdiği zorluklar var: ilkesiz “birlikçilik”, birlik için devrimci bir program ya da platform oluşturmanın zorluklarından kaçınabilmektedir. Oysa ideolojik, siyasal yetersizlikler de göz önüne alınırsa, devrimcilerin etrafında birleşebilecekleri bir program ya da platform oluşturabilmeleri, nispeten uzun tartışmaları, hatta bazı doğruların bir ölçüde ya da genel olarak pratik içinde görülür olmasını gereksinebiliyor. Devrimci akımlar ilkeler etrafında örgütleniyorlar, çeşitli akımların ilkesel farklılıklara sahip olmaları doğal oluyor, çünkü, her ne kadar hemen tüm devrimci gruplar kendilerini Marksist-Leninist olarak niteleseler de, toplumda birden çok çıkarları devrimi gerektiren sınıf ve tabaka var ve çeşitli devrimci gruplar bu farklı sınıf ve tabakalardan etkileniyor ve onların farklı çıkarlarına uygun ya da bunlardan etkilenen ilkeler ve siyasetler üretiyorlar. Devrimci grupların farklı ilkelerden -yanlışlığım görerek- vazgeçmeleri ya da karşılıklı tavizlerle asgari müştereklerde birleşmeleri, bir sürecin yaşanmasını gerektiriyor, ideolojik mücadeleyi gereksiniyor ve ek zorluklar doğuruyor.
Ve demokrasi kültürünün eksikliği, bir yandan dayatmacılık, yasakçılık, bunları kaynaklandıran grupçuluk, diğer yandan sorumluluk bilmez ve otorite tanımaz anarşistçe eğilimler, birliği zorlaştıran bir başka nedendir. Küçük burjuvazinin yaygın toplumsal etkinliği hemen tüm devrimci gruplarda yansımasını buluyor ve demokrasi kültüründeki eksiklikle birlikte grupçuluk, birliğin önünde önemli bir engel olarak yükseliyor. Demokrasiyi, hem de “sosyalist demokrasi”yi en çok terennüm eden gruplar, burjuva demokrasisinin bile gerektirdiklerinden uzak durabiliyorlar; grupçuluktan en çok yakınanlar grupçuluk yapabiliyorlar.
Kendini hiçbir program ya da platformla bağlı saymama, oluşturulacak birliğin gerektirdiği ortak işlere ve görevlere karşı vurdumduymazlık, birlik ve birlikçi sorumluluktan, birliğin ve birliği gerektiren kitlelerin ve devrimin genel çıkarlarım gözetmekten uzaklık, demokrasi kültürüne yeterince sahip olmayış ve grupçuluğun anarşizan bir tezahürü olarak ortaya çıkıyor ve birliklerin oluşturulmasını olumsuz yönde etkiliyor. Aynı kaynaktan gelerek can bulan ve olumsuz etkisini gösteren, haklara karşılıklı saygıdan, hoşgörüden, bir arada bulunulacak akım ve grupların siyasal varlığını tanımak ve buna uygun davranmaktan, gruplar arası ilişkileri demokrasi temelinde düzenlemeye çalışmaktan uzaklık başlıca yönleriyle biçimlenen dayatmacı-yasakçı tutum, aslında anarşizan tutumla birleşiyor, çoğu kez hangisinin nerede bittiği ve hangisinin nerede başladığı ayırt edilemiyor, belirli grupların belirli tutumlarında ikisi bir arada, bir karmaşıklık oluşturmak üzere içice geçerek ortaya çıkıyor. Ve zaten “ben yaptım oldu” içerikli anarşizan tutum, özünde ya da sonuçlarıyla dayatmacılık olarak şekilleniyor.
“Hoşgörü”, geniş mezhepli ilkesizliğin, reformcu “ne olursa olsun birlikçiliği”nin terminolojisinde önemli bir yer tutuyor; sağcılığa, reformculuğa, düzen-içiliğe hoşgörü, devrimci olmaktan vazgeçilmedikçe bir arada bulunulamayacak reformcu görüş ve güçlerle bir arada bulunmaya katlanmayı, tahammül edilemeyecek olana, reformcu platforma, ilkesizliğe vb. tahammül etmeyi ifadelendiren hoşgörü olarak, belkemiksizliğin hoşgörüsü olarak anlaşılıyor ve anlatılıyor. Reformcu revizyonistlerimiz bugünlerde engin bir “hoşgörü” yanlısı ve propagandacısı oldular. Ama nasıl birlik onlara terk edilemeyecek kadar ciddi bir kavram ve işse ve birlik sorununda nasıl sahteciliğin ötesinde yapılacak ve yapılması gerekli işler varsa, hoşgörü de reformcu revizyonistler yönünden sahteciliğin bir dışavurumu ya da dile getirilişidir, ama devrimcilere kesinlikle gereklidir. Revizyonizm tüm kavramları çarpıtıyor, sahteciliğinin nesnesi haline sokuyor onları. PDA revizyonizminden “Sosyalist Birlik “çilerin ayrılması ya da atılması örneğinde görüldüğü gibi, “ne olursa olsun” “birlikçilik” sahteciliği, ayrılık ve ayrılıkçılığın üstünü örtemiyor; “hoşgörü” edebiyatı, aynı kumaştan dokunmuş olmalarına ve birbirlerinden pek az farklılık taşımalarına karşın birbirlerine kazanamayacak kadar hoşgörüsüz olduklarım gizleyemiyor. Çünkü revizyonistlerin reformcu birlikçiliği pazarlıklar üzerine kuruludur, “hoşgörü”, pazarlıkların bir unsuru olarak değer ifade ediyor onlar açısından. Ne denli propaganda edilirse edilsin sahte “birlikçilik” ve onun bir unsuru olarak “hoşgörü” onların elinde ve dilinde birer metadır, burjuva-revizyonist sınıf çıkarları bu kavramlar ve metaların değerlerini belirlemektedir. “Değişim değerine” sahip bu kavramlar onlar için, kullanım değerleri bu temelde şekilleniyor. Devrimciler açısından ise, birlik ve onun ihtiyacı olan hoşgörü devrim için gereklidir, devrimci sınıf ve tabakaların çıkarları gerekli kıldığı için gereklidir, devrimci sınıf ve tabakaların çıkarları gerekli kıldığı için gereklidir; devrimciler devrim yapmak için birleşirler, farklı görüş ve tutumları, yanlış ya da doğru, devrime yönelik olduğundan bu farklılıklar karşısında hoşgörülü olmak durumundadırlar. Bu, reformcu yönelişler, devrimi geliştirici değil geriye çekici tutumlar karşısında yozlaştırılmış bir “hoşgörücülük” anlayışından farklıdır. Üzerinde durulan devrimci hedefler için devrimci bir hoşgörüdür. Ve önemli olan genel tutum ve yönelimlerin devrimci oluşudur; hoşgörü, bu genel tutum ve yönelimlerin varlığıyla koşullandırılır. Yoksa hoşgörünün, yanlışlıklar, eksiklikler, yetersizlikler, hatalar ve tutarsızlıklar karşısında kullanılmak gerekeceği açıktır; ama bu zaaf, hata, yanlışlık ve tutarsızlıklar karşısında alınmak gerekecek hoşgörülü tutum, eğer muhataplarının genel tutum ve yönelimleri devrimciyse, hata, zaaf ve tutarsızlıklar devrim hedefine yürüyüş içinde ortaya çıkıyorsa, devrimci bir içerik taşır ve gereklidir. Devrimcilerin, devrimci grup ve akımların son tahlilde proletarya-dışı sosyal temelden kaynaklanan ve reformcu, aşırı “solcu” çeşitli öze! siyaset, görüş ve tutumlarında beliren zaaf, hata, yanlışlık ve tutarsızlıklarının ortaya çıkabilecek oluşudur hoşgörüyü gerekli kılan. Bu, sapmaları ifade eden yanlışlık, hata ve tutarsızlıklar özel durumlar olmaktan çıkıp genelleşirse, devrimci hoşgörünün konusu ve nesnesi olmaktan çıkarlar; genel olarak devrimci olmayana, devrimi hedeflemeyene, hata ve zaafları devrim hedefine yürüyüş içinde ortaya çıkmayana hoşgörü devrimci değildir, burada hoşgörü gerekli olmaktan çıkar.
Devrim sürecine birden çok sınıf ve katmanın katıldığı, bunların bu sürece hiç kuşku yok ki kendi sınıf çıkarlarının belirlediği düşünse! ve pratik tutumlarla kırıldıkları bilinen bir şeydir. Ve zaten hem birliği hem de devrimci hoşgörüyü gerekli kılan bu gerçektir. Farklı sınıf çıkarları ve onlardan yansıyan farklı düşünsel ve pratik tutumlar, farklı ilkeler ve siyasal çizgilerin varlığı, farklı devrimci çıkar ve yönelimlere sahip farklı sınıf, katman, siyasal grup ve akımların oluşu birlik ihtiyacını doğurur. Ve açıktır ki farklılıklarla bir arada olunacaktır, farklılıklarla bir arada olabilmek Öğrenilecektir. Birliği (parti içinde birlik değil, sınıflar, gruplar, farklı görüş ve tutumlara sahip olan devrimciler arasındaki birliği) koşullandıran bu farklılıklar ve bu farklılıklara rağmen amaç ve hedeflerde benzerliklerin oluşudur. Farklılıklara rağmen benzerliklerin, ortak hedeflerin oluşu, birleşebilmeyi, ama farklılıklara rağmen bir araya gelebilmeyi öğrenmeyi zorunlu kılıyor. Kimsenin bir başkasından kendisini diğerlerinden farklı kılan yönlerden, farklılık noktalarından bir çırpıda vazgeçmesini isteyemeyeceği, istese bile bunun boşuna öne sürülmüş bir istek olacağı tartışmasızdır. Devrimcilerin birbirlerini yanlışlıklarından, hatalarından, tutarsızlıklarından vazgeçmeye davet etmesi, bunun ideolojik mücadelenin konusu olması ne kadar doğal ve gerekli ise, yek diğeri karşısındaki farklılıkları oluşturan, birbiri karşısında çeşitli gruplara karşısındakinin hata, zaaf ya da tutarsızlığı olarak görünen düşünsel ve pratik tutumlardaki aykırılıkların bir çırpıda değişip dönüşebileceğini beklemek ve böyle değişiklik ve dönüşümleri birliğin şartı olarak görmek o kadar gereksizdir, yanlıştır ve doğal değildir. Devrimciler ve devrimci gruplar birbirlerini eleştirip düzeltmeye çalışacaklardır ve çalışmalıdırlar, ama birlik gruplar birbirlerini düzeltinceye kadar ertelenemez ya da birlik, bu düzeltmenin gerçekleşmediği koşullarda, kendini “yasa yapıcı” ya da “mutlak hakikatlere” ulaşmış varsayan bir siyasal grubun “yasa koyuculuğu”nda, dikte ediciliğinde gerçekleşemez. “Farklılıklarla bir araya gelebilmeyi öğrenmek” ile kastedilen, gönüllü olarak, karşılıklı birbirinin farklılıklar taşıyan siyasi varlığını, varoluş hakkını ve bunun son derece pratik sonuçlarım ve gerekliliklerini tanıyarak devrimci birlik savunucusu olmak ve birleşebilmektir. Farklı siyasal güçlerin düşünce ve faaliyetleriyle farklı siyasal varlıklar oluşturmalarından doğal şey yoktur. Birleşilecek devrimci güçlerin, karşılıklı olarak farklı siyasal varlıklarını ve sonuç olarak farklı siyasal faaliyetlerini, kendilerini bu farklılıklarıyla siyasal faaliyetlerinde ortaya koyma hakkını kabullenmekten doğal bir şey de yine olamaz. Ve birlik, bu doğal olanların doğal olarak görülmesi ve buna uygun davranılmasına bağlı olarak olanaklı olabilir. Hiçbir kimse, hiçbir grup bir diğerinden kendi farklılıklarını birlik uğruna terk etmesini, siyasal farklılıklarını ortaya koymaktan ve farklılık noktalarında kendi siyasa) faaliyetinden vazgeçmesini isteyemez, birlik için kendisini inkâr etmesini dayatamaz. Birlik kavramı ve birliğin pratik şekillenişi, her devrimci grubun tüm farklılıklarıyla kendisi olarak yine kendisi olan başka devrimci gruplarla bir arada oluşunu ifade eder.
Her birlik bir uzlaşma demektir. Birlikler, karşılıklı verilen tavizlerle olanaklıdır. Siyasal uzlaşmalara varılmadan birlikler oluşturulması mümkün olmaz. Nedeni yukarıda belirtildi: birden çok sınıf ve tabaka ve onların çıkar ve özlemlerini yansıtan siyasal akım ve grupların varlık koşulunda, farklı programlar, farklı yönelim ve tutumlar, farklı siyasal çizgi ve faaliyetler kaçınılmazdır. Ama işte benzerlikler ve ortak hedeflere sahip olma noktasında birlik bir ihtiyaç olmaktadır ve bu ihtiyaç görmezden gelinemez.
Farklılıkların ve benzerliklerin, ortak hedeflerin varlığı neye yol açmalıdır? Bu durum, ne farklılıkların ne de ortak hedeflere sahipliğin önemsenmemesi ve birinden birinin diğeri lehine göz ardı edilmesi sonucunu doğuramaz, doğurmamalıdır. Aynı noktaya geliyoruz: “farklılıklara rağmen ve farklılıklarını koruyarak bir arada olabilmeyi öğrenmek”, gerekli olan budur. Nasıl? Doğru ve birbirinin haklarına, siyasal varlığına saygılı uzlaşmalar yapabilmeyi başararak. Ortak noktalan doğru saptayıp, ortak hedefler ve talepler etrafında birleşmek tutumunu geliştirerek… Ama bu birleşmenin yalnızca ortak hedefler etrafında bir birleşme olduğunu, tek bir ideolojik-siyasal akım içinde birleşilemedikçe henüz farklı hedef ve amaçlara da sahip olmaya devam edileceği, birleşmekle tüm farklılıkların giderilmediğini bilerek. Farklılıklar sürdükçe, birlikte yapılabilecek olan sınırlı olacaktır. Ve birlikte bir şeyler yapıyor olmak, farklı şeyler yapmamak anlamına gelmeyecektir. Neler birlikte yapılabiliyorsa onlar birlikte yapılacak, birlikte yapılamayanlar ise, karşılıklı olarak ayrı ayrı yapılacak ve kimse bundan gocunmayacaktır. Tümüyle ek olarak birleşilebilininceye kadar, tek bir parti çatısı altında örgütleninceye kadar, bu durum kaçınılmazdır. Farklı ve daha fazla yapacak şeyi olanın, daha azı oluşturan, ancak ortak olan hedefler etrafında bir başkasıyla birleşmesi, bir uzlaşmadır. Ama devrimci açısından, bu uzlaşmanın kötü bir uzlaşma ya da Lenin’in deyişiyle “ihanet” olmaması, birlik oluşturan tüm tarafların, birlik noktası haline getiremedikleri -kendi farklılıkları olarak kalan- noktalarda tam bir özgürlüğe sahip olmalarını gerektirir. Birlik adına, birlik alanının dışında kalan sorunlarda özgürlüksüzlüğün dayatılması hiçbir devrimci ve devrimci grup tarafından kabul görebilir bir şey olamaz. Birlik yanlısı olan ve ortak hedefler etrafında birlik oluşturmak isteyen ve oluşturan güçler, farklılıklarda tam bir özgürlüğü varsayarak ve bunu ve sonuçlarını kabullenerek birlik yanlısı olmalı ve bu durumu dikkate alarak birlikler oluşturmaya girişmelidir.
“Biz tam bir propaganda, ajitasyon ve siyasal eylem özgürlüğünü koniniz. Bu koşul olmadan blok kurulamaz, çünkü siyasal eylem özgürlüğünü elde etmeden uzlaşmaya varmak ihanet olur.” Savunulması ve uyulması gereken Lenin’in bu tutumudur.
Bu özgürlük kötü ve kötüye mi kullanılır? Mümkündür. Devrimcilerle birlik kuruluyorsa, bu, son tahlilde önemsizdir. Devrimci bir birlik söz konusuysa -ki üzerinde durulan odur-: 1- Devrimcilerin zaaflar, hatalar, yanlışlıklar ve tutarsızlıklar taşıyabileceği ve taşıyacağı, çeşitli sağ ve “sol” hataların yanında grupçuluk, sekterlik vb. gibi zaaflarla malili olabileceği, yetersizlik ve küçük burjuva konum ve etkilerden gelen tutarsızlıklar gösterebileceği baştan varsayılabilir, ama zaten üzerinde tartışılan birlik zaaf ve halaları önemsiz oranda görülebilecek Marksist-Leninistlerin bir parti çatısı altındaki birliğinden farklı olduğundan bu durum kaçınılmaz sayılarak doğal görülmeli ve birleşen tüm taraflarca bu tür zaaflara karşı önlemler alınmalıdır (kuşkusuz bu tür önlemler tarafların kendilerince ve kendilerine göre alınacaktır, en başta gelen önlem uyanıklık, kendi şahsında zaaflardan kaçınma ve olası zaafların kendini, birlik güçlerini ve yığınları olumsuz etkilemesini ve zararlara yoI açmasını önlemeye çalışmaktır); 2-Her şeye rağmen, devrimcilerle birleşildiğini bilerek, kendileriyle birlik oluşturulan devrimcilerin devrim, emekçi yığınlar ve birleştikleri devrimci güçlere sorumlulukları, sorumluluk duygusuyla davranacakları varsayılmalıdır.
Devrimcilik demek, aynı zamanda sorumluluk demektir; devrim, emekçi yığınlar ve devrimci güçler karşısında sorumluluk duyulmadan devrimci olunamaz ve böylesi bir sorumluluk her devrimci için önceden varsayılmalı ve beklenmelidir. Yine de sorumlulukta hassas davranmayanların eleştirisi, bu konuda bir ilerlemeye yol açacak, devrimci sorumluluk duygusu gelişecektir. Birlik, bu duygunun gelişmesi açısından da eğitici işleve sahiptir. Marksistler, birleşebilecekleri devrimci güçlerin tüm zaaf ve hatalarını ve bunların olası onaya çıkışlarını hesaba katmalarına rağmen devrimci birlikler oluşturulması yanlısıdır ve her devrimcinin -eksiklikleri olsa da- devrimci sorumluluk duygusu taşıdığının bilincinde olarak birlik isterler.
Birlik açısından özgürlük ve sorumluluk bir bütünlük oluşturuyor, önce özgürlük gereklidir. Birlik oluşturulunca “şu yapılır-bu yapılmaz” sınırlamacılığı ve yasakçılığıyla soruna yaklaşılmayıp farklı siyasal varlıkların kendisini farklı siyasa! faaliyetlerinde ortaya kovuş hakkı tartışma ve saldın konusu yapılmamalıdır. Hiçbir siyasal grup siyasal varoluş ve bu anlama gelen ayrı siyasal faaliyette bulunma hakkından vazgeçmez, kendini inkâr etmedikçe vazgeçemez. Bu hakkın tanınması temelinde nasıl kullanılacağı her devrimci grubun kendi sorumluluğuna bırakılmalıdır. Hak ve bu hakkın kullanılıp kullanılamayacağı tartışma ve saldın konusu yapılması, hakkın kullanılabilirliğini kanıtlama tutumunu geliştirici bir etken olarak rol oynar ve nasıl kullanılması üzerinde durma yerine böyle bir hakka sahip olunduğunu ortaya koyucu davranışlara neden olur. Ve kuşkusuz, sorumluluk, eylem birliği ya da herhangi türden bir birlik yapıldığında yanı sıra düşünsel ve pratik alanda farklılıkların orta ya konmaması ve ayrı siyasal faaliyetin sürdürülmemesi demek değildir. Propaganda, ajitasyon ve siyasal faaliyet Özgürlüğünü pazarlık konusu yapmak burjuva ve revizyonist akımlara özgüdür ve bu özgürlük, hangi nedenle olursa olsun uzlaşmalım unsuru haline getirilemez. Devrimci birlikler isteyenler, farklı siyasal faaliyetlerde de bulunacak siyasal güçlerle bileşeceklerini bilmeli ve böyle birliklere gönüllü olmalıdırlar. Sorumluluk, ayrı siyasal faaliyetin birlik halinde gerçekleştirilen eyleme zarar vermemesi ama onu ve genel olarak devrimi geliştirici olması noktasında gereklidir. Yoksa ayrı siyasal faaliyetten vazgeçme noktasında değil. Bu ikincinin adı sorumluluk değil, proletaryayı çıkar ve talepleri yönünden, sınıfsız topluma hedefleyen mücadelesi yönünden asgari hedeflerle sınırlamak, birlik adına devrimci de olsa sınırlı hedeflere sahip akım ve gruplara, başka sınıf ve tabakalara, onların etkisine peşkeş çekmek olur, satış olur. Bunu, kimse kimseden beklememelidir. Her devrimci akım ve grup proletaryayı temsil ettiği iddiasındadır, bu iddianın gerçekliği tartışılabilir, bu tanışma ayrıca yürütülür, ama bu iddia ileri sürüldükçe, hiçbir devrimci akım ve grup bir başkasından-kendisini sınırlamasını islememelidir, isteyemez.
Eylül öncesi ajitasyon, propaganda ve siyasi eylem özgürlüğü, sosyal emperyalizme yönelik teşhir ve eylemlerde yadsınmaya çalışılıyor, sosyal emperyalizme karşı sloganlar atılması konusunda tartışmalar oluyordu. Bugünlerde ise, sorun genelleştirilme eğiliminde, gene! olarak ajitasyon, propaganda ve siyasal eylem özgürlüğü eleştiri konusu ediliyor. İçeriği önemli olmaksızın farklı slogan, pankart açma, kuşlama vb. ilginç gerekçelerle yanlış bulunuyor. Kuşkusuz herkesin herhangi bir sloganı ya da eylemi yanlış bulma hakkı vardır, buna bir şey denilemez; ama eleştiri herhangi bir sloganın atılmaması gerektiği ve atılamayacağı, herhangi bir eylemin yapılmaması gerektiği ve yapılamayacağı noktasına vardırılırsa, ölçü kaçırılıyor demektir. Devrimci olan hiç kimse hangi sloganı atacağı ve hangi eylemi yapacağı konusunda bir başkasından izin almaya gerek görmez. Birlikte yapılabilen eylemler ve atılabilen sloganlar, birlikte yapılır ve atılır, birlikte gerçekleştirilemeyenlerin ayrıca gerçekleştirilmesinden doğal ne olabilir? Bunlar düzen karşısında ve ona rağmen gerçekleştirilme durumundadır; devrimcilerin bu tür etkinlikler karşısında öfke değil sevinç duymaları beklenir. Ve bunlara karşı çıkma işi düzen güçlerine bırakılmalıdır.
Farklı siyasal akım ve grupların farklı siyasal faaliyetlerde bulunması, “devrimciler arası yarış” mantığıyla yürütülen faaliyet olarak değerlendirilebilir mi? İnsanlar ve devrimci gruplar, yalnızca yarışmacı nedenlerle, “kendi malını beğendirmek için” mi farklı eylemlerde bulunurlar? Yoksa farklılıklar -eğer varsa- ortaya çıkıyor ve kendisini farklı eylemlerle ortaya koyuyorsa, bunun başka nedenlerini mi aramak gerekir? Hele aynı parti içinde bile kanatlan, çok sesliliği ve farklı eylemleri “hoşgörüyle” karşılayanların, buna sınıfsal dayanak olarak proletaryanın farklı kesimlerden oluşmasını ve farklılıklara kaynaklık etmesini gösterenlerin, farklı siyasal gruplaşmaların farklı siyasal faaliyetlerine kaynaklık edecek neden bulamamaları ilginç oluyor. Farklı siyasa! faaliyetlerde farklı sınıfsal çıkarların ve buradan yansıyan siyasal eğilimlerin dile gelişini değil “gruplar arası yarışı” görmek, sorunu isteyerek karmaşık hale getirmek ve zaaf belirtisi gibi göstermek için çarpıtmak anlamına gelir. “Yarış halindeki grupların siyasi faydacılığı” pek kolaycı bir açıklama tarzıdır, siyasi faaliyeti siyasal faydacılık olarak tanımlamak, siyasetten, siyasal mücadeleden bir şey anlamamak ve bol “demokrasi”, üstelik “sosyalist demokrasi” sözcüğü arasında demokrasi unsurlarını “faydacılık”a indirgemek demektir. Ayrı siyasal faaliyet sürdürmek, birlik sağlanabilen noktaların dışında kalan alanda farklılığın ortaya konulması ve bunun farklı siyasal eylemler olarak somutlanması, “uzun vadede ‘sosyalist demokrasi’nin dumura uğrama tehlikesi”ne niçin neden olsun? Tam tersine, siyasal eylem ve ajitasyon, propaganda özgürlüğün yadsınması, bırakalım sosyalist demokrasiyi, en sıradan demokrasi anlayışıyla bile çelişmez mi?
Ve siyasal faaliyetin mücadeleyi provoke edeceği anlayışı, PDA’cı ya da TBKP’li “provokasyon teorileri” savunulmadan, siyaset provokasyon olarak nitelendirilmeden kolay kolay savunulamaz. Kendisini çeşitli eylemlerde ortaya koyan farklı siyasa) tutumların yanlışlıklan, içerik olarak şu ya da bu hatayla malûl oldukları ileri sürülüp bunlar eleştiri konusu edilebilir ve bu temelde bir tartışma yürütülebilir; ama genel olarak kendini siyasal eylemlerle ortaya koyuşun provokatif nitelikte olduğu ileri sürüldüğünde PDA’cılık yapılmaya çalışılıyor demektir. Siyasal faaliyetin bizatihi kendisini mücadeleyi provoke eder nitelikte görmek, ya mücadeleyi ekonomik veya akademik-demokratik’ sınırlar içine hapsedici bir mantık ve yaklaşımla ya da birlik adına her türden farklı siyasal tutum ve faaliyetlerden vazgeçme şeklindeki Leninist ve devrimci olmayan uzlaşmacı mantıkla mümkündür. Ama her ne halse, siyasal faaliyet özgürlüğü ve ayrı siyasal faaliyetlerde bulunma, kesinlikle ne birliği ne birlikte mücadeleyi ve ne de kitleleri provoke eder. Provokasyon başka yerlerde aranmalı ve bu arayış somut gerçeklere dayanmalıdır. Ayrı siyasal faaliyet üzerine gene! olarak bir “provokasyon edebiyatı” yapmak, sorunu ve grupçuluğu abese vardırmaktır. Ancak herhangi somut bir siyasal faaliyetin birliği ve mücadeleye atılan kitleyi güvenlik vb. açısından zor duruma düşürdüğü düşünülüyorsa, bu eleştirilmeli, tartışılarak gereği yerine getirilmelidir. Bit siyasal grup kendisi bir yanlış yapmışsa ya da yapıyorsa ve bunu kendisi görmüyor da bunu başkaları gösteriyorsa bundan ancak sevinç duyar. Ama herhangi somut eylemin somut bir zararı yerine genel olarak siyasal faaliyetin zararlarından söz edilmesini anlayabilmek ve bu yönde bir “yardım”ı yardım kabul edebilmek mümkün değildir.
Son olarak, eylem birliği oluşturularak düzenlenen herhangi bir eylemde, tarafların gönüllü katılımı ve onayıyla, baştan ne yapılıp ne yapılamayacağı konusunda kesin bir sınır çizilebilir. Bu, normal ve doğal bir durum değildir, ancak çeşitli özel koşulların zorlamasıyla böyle bir yol tutulmuş olabilir. Bu durumda, kuşkusuz, kararlaştırılmış olanın yapılması ve baştan saptanan sınırlara uyulması gerekir. Ancak, böyle sınırlamaların genelleşmesi düşünülemez. Düşünülemez, çünkü, bu, Leninist “tam bir propaganda, ajitasyon ve eylem özgürlüğünü koruma” birlik koşuluyla çelişme oluşturur.
Birlik, devrimci birlik savunulmalı ve olanaklı olduğu her yer ve zamanda oluşturulmalıdır. Bununla da kalınmamalı, birliğin kalıcı, uzun vadeli ve programatik birlik olarak gelişmesi için çalışılmalıdır.
Ancak bilinmelidir ki, birlik, farklı siyasal sınıf güçleri arasında, farklılıklar varsayılarak oluşabilecek bir şeydir. Ve herkes, her devrimci akım ve grup bu farklılıklara ve “bunların kendini siyasal eylemlerde ajitasyon ve propagandada ortaya koyusuna hoşgörüyle yaklaşmalıdır.
Birlikte yapılabilenler birlikte, birlikte yapılamayanlar ayrı ayrı yapılmalıdır. Devrimcilere düşen, birlikte yapılabilenlerin nitelik ve niceliğini artırmak, birlik alanını genişletmektir. Ancak yine birlikte yapılamayan bir şeyler kalacak ve bunlar ayrı siyasal faaliyetlere konu olacaktır, ta ki tek parti çatısı alında birleşilsin. Ancak bu durumda siyasal faaliyet, ajitasyon ve propaganda tekleşir.
Temmuz 1989