Kapitalizmin Onulmaz Hastalığı İşsizlik ve İşten Atmalar

Çeşitli nedenlerle işten atılan işçilerin sayısı hızla artıyor. Son 8 ayda işten çıkarılanların sayısı 100 bine ulaştı. (Basın).
İşçiler burjuvazinin bu operasyonu karşısında sessiz kalmıyor, direniyorlar. İşten atmaların tek nedeni ekonomik zorunluluklar değil, işçilerin sendikasızlaştırılması ve uysal köleler haline getirilme çabası son zamanlardaki işten atmalarda belirleyici bir yer tutuyor. Patronlar yasal haklarını kullanmak isteyen işçileri işten atmakla cezalandırıyorlar. Kısıtlı da olsa yasalarda belirtilen sendikal haklarım kullanmak isteyen işçiler patronların öfke ve gazabını üstlerine çekiyorlar. Burjuvazi, kısıtlı sendikal hakların bile kullanılmasına tahammül edemiyor, sendikal çalışma yürüten işçileri hiç tereddüt süneden insafsızca sokağa terk ediyor. Böylece, henüz atılmayan isçilere de gözdağı vermek istiyor.
İşçi sınıfı artık baskılar karşısında boyun eğmiyor. Kendiliğinden ya da yer yer sınıf bilinçli işçilerin öncülüğünde örgütlü biçimlerde patronların saldırısına karşı koyuyor, yılmıyor, mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdürüyor. İşten atılan işçileri sınıf kardeşleri destekliyor, onları yalnız bırakmıyor, sahip çıkıyorlar. Bu da işçi sınıfının burjuvazi karşısında direnme gücünü artırıyor, daha ileri atılımlar için sağlam bir temel oluşturuyor. İşçi sınıfı kendi gücüne güvenmenin bilincini kendi deneyleriyle pekiştiriyor.
Nerede bir işten atılma olursa, Orada İşçilerin sımsıkı kenetlenmesini, direnişini, patronun bu intikam saldırısına eylemlerle yanıt verildiğini görüyoruz. İşçiler patronun saldırıları karşısında mücadeleden vazgeçmek bir yana, baskılara daha da bilenmiş olarak karşı koyuyorlar.
Kuşkusuz işten atmalar yalnızca cezalandırmak amacıyla olmuyor. Enflasyon gibi, yoksulluk ve sefalet gibi, açlık gibi, hastalık, fuhuş gibi işten atmalar ve işsizlik de kapitalizmin yol arkadaşıdır. Kapitalizm var olduğu sürece bunlar da var olacaklardır. İşsizlik kapitalizmin ekonomik yasalarının zorunlu bir sonucudur. Kapitalistler artı-değeri artırmak için makineleşmek ve yeni üretim yöntemleri geliştirmek yoluyla işgücü maliyetini en aza indirgemeye çalışırlar. Bunun sonucunda herek sermaye, ek sermayenin her parçası üreticilerin bir kısmını tasfiyeye uğratmaya, yedek sanayi ordusuna katmaya iteler. Bu kapitalist birikimin genel bir yasasıdır. Bu yasa kapitalizmin, ancak, bir yandan işsizler ordusunu çoğaltmak, öte yandan sanayi kurbanlarının sayışım artırmak yoluyla gelişebileceğini gösterir.
Kapitalist sistemin gelişimi tarafından yaratılan işsizlik yaşam koşullarının en dramatik görüntülerinden biridir. İşçi sürekli olarak işini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Sokağa atılan işçi artık işgücünü satamadığından bizzat kendi varlığının, çocuklarının ve ailesinin yaşamının tehdit altında kaldığını görür. Makineleşme sonuç olarak belli sayıda işçinin üretim dışı olmasına yol açar. Bu durum bir kısım işçilerin, sermaye birikiminin ihtiyaçları karsısında fazlalık haline geldiğini gösterir. Bu sayede bir yedek sanayi ordusu oluşur.
İşsizlik oranı kapitalizmin bunalımının derinleşmesine ballı olarak daha da yoğunlaşmaktadır. İşsizlik sürekli olarak nüfusun önemli bir bölümünü etkilemektedir. İşsizlerin varlığı patronlar elinde ücretlerin düşük tutulması ve diğer sosyal hakların kısıtlanması için bir “koz” oluşturmaktadır. Belli bir ücret düzeyinde çalışmaya hazır binlerce işsizin olması, kapitalist patrona, o düzeyde bir ücretten daha fazlasını isteyen işçiye, “işine gelirse çalış, gelmezse defol” deme olanağını vermektedir. Nasıl olsa aynı ücrete rıza gösterecek çok sayıda işsiz dışarıda beklemektedir.
Kapitalistler arası rekabet de işten atmalara neden olmaktadır. Bir kapitalist metaı daha ucuza satarak, rakiplerini saf dışı eder ve onların pazarlarından hiç değilse bir kısmını ellerinden alır. Metaın daha ucuza mal edilmesinin bir yolu da yeni üretim araçlarının kullanılmasıdır. Makineler yeni uygulandıkları yerlerde kol işçilerini yığın yığın sokağa döker, üretim araçlarının geliştirildikleri, yetkinleştirildikleri ve yerlerine daha üretken makinelerin konulduğu yerlerde işçiler daha küçük yığınlar halinde işlerinden olurlar. Bu, kapitalistlerin kendi aralarındaki sanayi savaşının bir sonucudur. Bu savaşın şöyle bir özelliği vardır:
Bu savaşta çarpışmalar, işçi ordusunun askere alınmasından çok, terhis edilmesiyle kazanılır. Generaller, yani kapitalistler, kim daha çok sanayi erine yol verecek diye aralarında yarışırlar.
Öte yandan, tonlumun “üst katmanlarından da işçi sınıfına katılmalar olur. Kollarını işçilerin kolları yanında kaldırmaktan başka çareleri olmayan bir küçük sanayiciler ve küçük rantiyeler (üretmeden tüketim yapanlar, asalaklar, faizciler -ÖD) işçi sınıfı saflarına fırlatılıp atılırlar. Böylece iş istemek üzere havaya kalkan kolların meydana getirdiği orman gittikçe sıklaşırken, kolların kendileri gittikçe cılızlaşır.” (Marx).
“Besbelli ki, küçük sanayici ilk konularından biri gittikçe daha büyük ölçekte üretmek, yani küçük bir sanayici değil, tam tersine büyük sanayici olmak olan bir savaşta, fazla dayanamaz.” (Marx).
Sermaye faizlerinin azalmasına bağlı olarak küçük rantiyenin aldığı faizle yaşayamaz olduğu, onun da sanayiye atılması ve böylece de işçi sınıfı adaylarının saflarını kabartması muhakkaktır.
İşçinin acemi olması bazı durumlarda patronlar açısından tercih nedeni olabilmekte, bu da artık “acemi” olmaktan çıkmış işçilerin sık sık üretim dışı bırakılmasıyla sonuçlanmaktadır. Bunun nedeni “acemi” işçinin birtakım haklarının, kötü koşullarda patrona karşı nasıl tavır alacağının henüz bilincine varamamış olmasıdır.     Bu durumdaki işçiye kolay diş geçirebileceğini hesaplayan kapitalist patron, iki-üç aylık işçileri bile kapı dışarı ederek yerlerine yenilerini alma yoluna gitmektedir.

İşkolu                İşçi Sayısı
Tarım İşkolu            1200
Madencilik            350
Petrol-Kimya-Lastik        5400
Gıda                1100
Tekstil                19500
Ağaç                1000
Kağıt-Toprak-Çimento    1700
Metal                15000
Gemi                100
Tic. Büro-Güzel San        600
Haberleşme            1244
Konaklama-Eğlence        1.000
Milli Savunma            100
Genel İşler            8600
Geçici İşçiler            25000
TOPLAM            81894
(Son 8 ayda işçi çıkarımının yapıldığı işkolları ve atılan işçi sayısı –Kaynak: Basın)

Patronun Gazabı, İşçilerin Protestosu: Kapitalist patronlar, işçilerin gelişen direnişini ve sendikal haklarını kullanmasını baltalamak için başta mücadeleci işçiler olmak üzere her seferinde çok sayıda işçiyi işten atmakta, buna karşı işçiler dayanışmalarını ve örgütlülüklerini geliştirmeyi öne çıkarmaktadırlar. Patronların işten atmaları, diğer baskı ve saldırıları işçiler tarafından kesinlikle cevapsın bırakılmaktadır, işte bunlardan bazı örnekler;
Yükseller Deri: Kazlıçeşme’de Yükseller Deri fabrikasında patron 6 işçiyi işten çıkardı. Bunun üzerine Deri-İş Sendikası’nın Kazlıçeşme şubesinde örgütlü bulunan işçiler, yemek boykotu yaparak üretimi durdurup atılan arkadaşlarının geri alınmasını istediler. Patron, işçilerin birliği ve kararlılığı karşısında geri adım atmak zorunda kaldı. Sonuçta atılan 6 işçi geri alındı.
Pancar Motor: Bayrampaşa’da Pancar Motor fabrikasında çalışan 3 işçinin işten atılması da işçilerin yoğun protestosuyla karşılandı. 3 işçinin işten atıldığının bildirilmesinin ardından işçiler eyleme geçtiler. İşten atılan arkadaşlarını ortalarına alan işçiler, 18 Ağustos’ta fabrikaya topluca giriş yaptılar. İşçiler eylemlerine yemek boykotu yaparak devam ettiler ve daha sonra topluca yolu kapattılar. Gelişen eylem ve direniş, 3 işçinin geri alındığının açıklanmasına kadar sürdürüldü.
Beko-Teknik: 2000 işçinin çalıştığı Koç’un Beko-Teknik fabrikasında işçiler yoğun baskı ve denetim altında tutuluyorlar. İşçilerin her hareketi izlenmekte ve denetlenmektedir. Bant sistemiyle çalıştırılan işçiler, zorunlu olarak mesainin de süreklileştirilmesi üzerine “artık yeter” diyerek harekete geçtiler. 30-40 kadar işçi topluca Türk-Metal’e giderek durumu üyesi bulundukları bu sendikaya bildirdiler. Bundan böyle zorunlu mesaiye kalmayacaklarını, o günden itibaren bu kararlarını uygulayacaklarını söylediler. Sendikanın aybaşına kadar bekleyin gibi oyalayıcı öneriler dışında somut bir tavır içine girmemesi, işçilerin Türk-Metal’in niteliği konusundaki mevcut düşüncelerini pekiştirdi. Türk Metal işçilerin sorunlarına sahip çıkmadığı gibi, üstelik bir de sendika binasına gelen işçilerin isimlerini almaya kalktı. Öfkelenen işçiler, sendika temsilcilerinden hesap sordular. İşçiler daha sonra zorunlu mesaiye kalmamaya başladılar.
Bu eylem diğer işçiler arasında sempatiyle karşılandı. Ancak bu arada 5 işçi işten atıldı. İşçiler, atılan arkadaşlarının geri alınması mücadelesini işyerinde işyeri komitesi oluşturma çabalarıyla birlikte yürütüyorlar. Henüz atılan işçiler geri alınamadıysa da gerçekleştirilen birlik ve dayanışma sonucunda zorunlu mesai uygulamasından vazgeçildi. Mesaiye kalma konusunda artık işçilerin görüşü alınıyor.
İşçiler yalnızca patrona karşı değil, aynı zamanda işçilere karşı patronun sadık bekçileri olarak davranan Türk Metal’in faşist yöneticilerini de hedef alan mücadelelerini sürdürüyorlar.
Beta: Patronun sendika korkusundan tir tir titrediği yerlerden birisi de İstanbul Merter’de kurulu bulunan Beta Espadrille ayakkabı fabrikası. İşçilerin sendika hakkını kullanma ve işyerinde sendikalaşma çabaları Beta patronunu telaşa düşürdü. Deri-İş’in yetki başvurusuna cevap verilmesine az bir zaman kala sendika çalışmaları nedeniyle 8 işçi işten atıldı. Diğer işçilere de yeni koşullar dayatıldı. Patron sendikalaşmayı önlemek için işçileri 9’ardan 5 parçaya bölmüş, güya her bir bölümü yeni işverenlere (siz işyerindeki patronun adamı olan eski ustabaşlarına anlayın) devrederek kendisi aradan çekilmişti, işçilere ya yeni “işverenlerle sözleşme yaparsınız, ya da işi bırakırsınız” deniliyordu. İşçiler bu oyuna gelmediler. Yeni “işveren”i muhatap görmedikleri gibi işten atılan arkadaşlarının geri alınması, birikmiş haklarının verilmesi için önceleri her gün dışarıda toplanarak, daha sonra da içerde bekleyip çalışmama biçimindeki işbaşı yapmama direnişlerini sürdürdüler. Bu gelişmeler üzerine patron 55’i sendikalı toplam 80 kadar işçinin iş akdini feshettiğini bildirdi.
İsçiler patronun bu operasyonuna çeşitli eylemlerle karşılık verdiler. Toplu yürüyüşler ve siyah çelenk eyleminin yanı sıra, bir günlük açlık grevi yapan işçiler gelişmeleri yakından izleyen Merter işçileri arasında kendilerine sıcak ve yakın bir destek buldular. İşçiler fabrika önünde durmayı bile “anarşistlik” sayan patronla işbirliği halindeki polisleri de bir basın toplantısı yaparak teşhir ettiler.
Türkiye Organ Nakli ve Yanık Tedavi Vakfı Hastanesi: Yöneticiliğini Mehmet Haberal (Prof. Dr.)’ın yaptığı Organ Nakli Hastanesi’nde de sağlık emekçileri bir süreden beri işyerine sendika getirme uğraşı içindeydiler. Bu çalışmaları sonucunda işçiler sendikalı olmayı başardılar. Ne var ki işveren durumu öğrenir öğrenmez ilk olarak sendikal hakları kullanmakta aktif davranan dört hemşireyi Ankara’dan İstanbul’a sürgün etti. Üstelik ellerine hiçbir belge vermeden, tamamen “şifahi” olarak. İstanbul’a gelen dört hemşire günlerce işverenin vaat ettiği halde parasını ödemediği otellerde “süründüler”. Bu sürede hemşirelere herhangi bir harcırah ya da izinli sayıldıkları süre için ödemede bulunulmadı. Aslında bu hemşirelere yönelik baskılar onların boyun eğmeyen tutumları nedeniyle çok daha önceleri Ankara’da başlatılmıştı. Hastane yetkilileri, bu hemşirelere olmadık hakaretleri yağdırıyor, o bölüm senin bu servis benim fellik fellik dolaştırıyor, durmadan görev düzeylerini düşürüyor, sürekli fazla nöbete kalmaya zorluyorlardı. Ancak işverenin bu çabalan hemşireleri onurlu mücadelelerinden vazgeçirmeye yetmiyordu.
Organ Nakli Hastanesi patronu sağlık emekçilerinin mücadeleci bir yöneliş içinde sendikalaşmasını sindiremedi. Hemşirelere yaptıklarından sonra bu kez önce 30, sonra 10 emekçiyi işten atarak toplam 40 sendika üyesi sağlık emekçisinden intikam almak ve bu arada sendikayı yetkisiz kılmak istedi. Ancak, Organ Nakli Hastanesi’nin Ankara’daki merkezinden başka İstanbul şubesindeki sağlık emekçilerinin kararlı mücadelesi devam ediyor. Emekçiler İstanbul ve Ankara’daki hastaneler önünde toplanarak işverenin isçi ve sendika düşmanı tutumunu, baskı ve işten atmaları protesto doğrultusundaki mücadelelerini sürdürüyorlar.
Netaş: Türkiye’de 12 Eylül sonrasının 3000’e yakın işçinin katılımıyla yapılan ilk büyük grevi. Bu grev, 3 aydan fazla sürmüş, günlerce kamuoyunun ilgi odağında kalmış, faşist cuntanın baskılarına karsı emekçi direnişinin adeta simgesi haline gelmişti. Gerçekten bu grevle kısıtlı yasaklı aslında grevden tamamen caydırmaya yönelik yasalar korkuluk işlevini yitirmişti. Netaş işçileri coşkulu ve kararlı bir direniş örneği vererek günlerce soğuk, kar, kış, açlık demeden direnmişti. Bu nitelikleriyle demokrasi aşığı insanların gönlünde Netaş grevi ışıklı, aydınlık bir ufkun açılışı olmuştu. Aynı zamanda bu grev burjuvazinin paslı silahı baskı ve yasak politikasının iflası demekti. Artık işçilerin önü Netaş’la, daha bir açılmış, yıllardır devam eden baskı ve zulmün yol açtığı öfke ve mücadele özlemi kendisine uygun bir çıkış kanalı bulmuştu. Yasalar, baskı önlemleri ne kadar kısıtlayıcı ve ağır olursa olsun, işçi ve emekçi kitleleri gasp edilmiş haklarını geri almak için patlayan bir sel gibi harekete geçeceklerdi. Ama bir yanda burjuvazi ve siyasi iktidar da bu tehlikeyi görmekte geç kalmamışlar, var güçleriyle Netaş işçilerinden intikam almaya soyunmuşlardı. Yönetimi reformist ve sonuna kadar işçi düşmanı yasalara sadık da olsa tabanında faşizme karşı hınçla dolu mücadeleci işçilerin yoğunlukta olması, Otomobil-İş’i, patronun ve gericiliğin gözünde yıkılması gereken bir çatı durumuna getiriyordu. Nitekim grevden sonra yavaş yavaş “tensikat”lar uygulanmaya başlandı. Amaç en başta mücadeleci işçilerin giderek de sendikanın yetkiden düşürülmesi için yeterli sayıdaki işçinin atılması yoluyla sendikanın çökertilmesiydi.
Bu sendika ve Netaş direnişi isçilere “kötü örnek” olmuştu ve mutlaka cezasını çekmeliydi.
Netas’ta bir süre sonra binleri bulan sayılarda işçi işten atıldı ve sendikanın “çökertilmesine” yönelik saldırılar zinciri hedefine ulaştırıldı. Atılan işçilere ise ne doğru dürüst tazminatları verildi, ne de diğer hakları. Tabii bu sonucun ortaya çıkmasında Netas’a yönelik desteğin özellikle isçi sınıfı saflarında yetersiz olmasının rolü vardı, isçilerin önemli bir bölümü sendikasız kalmalarına karşın çeşitli vesilelerle eylem ve direnişlerini sürdürdüler. Patronun bir oyunuyla zaten çok düşük olan kıdem tazminatlarının ancak yarısını alan işçilerin gasp edilen bu haklarını alma mücadelesi ise zaaflı bir biçimde sürüyor. Patron işten çıkarma zamanını, olduğundan erken göstererek işçilere tazminat ödemesi gereken miktarın yarısını ödemiştir.
Dokusan: Patronun işten atmaya doymadığı yerlerden biri de Dokusan. Son yularda gruplar halinde çok sayıda işçiye yol veren Dokusan işvereni üretim dışı bıraktığı işçilere diğer hakların yanı sıra tazminatlarını da ödemiyordu. İşçiler aylarca avukat ve mahkeme peşinde koşturmak zorunda bırakılmışlardı. Bu defa Dokusan’da 850 işçi birden işten atıldı. Buna karşılık işçiler aktif kitle mücadelesine sarıldılar. Topluca fabrika önüne giderek haklarını talep ettiler ve günlerce bunu sürdürdüler. İşverenin oyalayıcı tavırlarından sonuç alamayan işçiler hep birlikte E-5 karayolunu trafiğe kapattılar. Çevik kuvvet polisine direnen işçiler aralarından alınmak istenen bir arkadaşlarını polise vermediler. Teksife üye olan işçiler sendikadan bol bol nasihat dinlediler. Sendikanın işçilerin sorunlarına sahip çıkmadığı varken bir de onları terslemesi dikkat çekiciydi.
Printeks: Merter’deki Printeks konfeksiyon fabrikası da çok sayıda işçinin atılmasına sahne oldu geçtiğimiz günlerde, önceleri işçi fazlalığı var, daha sonra ise randıman düşürüldü gerekçesiyle işten atılan 30 dolayındaki işçinin arasında Bulgaristan’dan gelen göçmenler de var. Kazlıçeşme deri fabrikalarında ve daha birçok işyerinde düşük ücretle işçi çalıştırmada bir “koz” olarak kullanılan Bulgaristan göçmenlerinden bazıları bu kez yerli soydaşları gibi patronun hışmına uğramışlar, ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Göçmen işçiler bir işte çalışmanın, Türkiye’de kumar oynamaktan farksız olduğunu söylüyorlardı. İşin ne zaman kaybedileceği hiç belli olmuyordu.
Printeks işçileri yaptıkları basın toplantısının ardından “işçi kıyımına son”, “işçi hakları engellenemez” gibi sloganları güçlü ve coşkulu biçimde atarak dağıldılar, işçilerin bu eylemi çevrede bulunan diğer işçilerin yoğun ilgisi ve sempatisiyle karşılandı. Bu eylem de benzerleri gibi mücadelenin gelişme ve yaygınlaşmasına olumlu bir etkide bulundu.
Hacıbekir Lokum ve Ali Muhiddin Şekercilik: Aynı işverene bağlı olan Hacıbekir Lokum ve Ali Muhiddin Şekercilik işyerlerinde de işten atılmalar yoğun biçimde yaşandı. Toplu sözleşme görüşmelerinde somut bir öneri getirmeyen, sendikanın önerilerine de hiçbir cevap vermeyen işveren, uyuşmazlık sonuçlanma safhasında imalathane ve satış bölümlerinden her iki işyerinde 17. maddeye göre toplam 73 işçi birden işten çıkarıldı. Üretim ve satış bölümlerindeki işçiler atılanlarla tam bir dayanışma göstererek toplu eylemler yaptılar. Bu eylemlerde 50 işçi gözaltına alındı. Ancak, bu baskı ve saldırılar işçilerin birlik ve dayanışmasını daha da güçlendirmelerine yol açtı.
Has Deri, Erciyes Deri Balkan Deri, BTB Mozaik: Kazlıçeşme’de patron, sendika üyesi olmaktan vazgeçmediği için önce 30 işçiyi işten attı. Arkasından onları destekleyerek işbaşı yapmayan kalan 25 işçi de atıldı. Son 25 işçi atılmayı göze alarak arkadaşlarıyla sınıf dayanışması gösterdiler. Atılmaların ve patronun işyerini kapattığını açıklamasının ardından işçiler Kazlıçeşme Deri-İş şubesi yöneticilerinin katılımıyla yaptıkları bir durum değerlendirmesinde, atılmaların mücadeleyi durdurmaya yetmeyeceğini aksine burjuvaziye karşı verdikleri mücadeleyi daha örgütlü biçimlerde sürdüreceklerini bildirdiler.
BTB Mozaik fabrikasında üç işçi işten atıldı. İşçilerden birisi dört gün süren açlık greviyle işvereni protesto etti. Bu işçinin açlık direnişi yaygın destek gördü ve çevredeki işçilerin aktif katılımıyla bir gösteriye dönüştü.
Ayrıca, Sefaköy’de Erciyes Deri ve Kazlıçeşme’de Balkan Deri’de toplam 12 kadar işçinin iş akitleri feshedildi.
Bunlardan başka Migros’ta 5, PTT’de 1230 ve Güngören’de Çağdaş Boya Sanayisi’nde 12 işçi işten atıldı. Bu işyerlerinde yapılan işçi çıkarmaları da grev, iş bırakma ve diğer eylem biçimleriyle protesto edildi.

Ekim 1989

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑