PROMETE
Kalbinde her dakika şu pek yüce özleyişin
ateşli gagasını hisset ve daima düşün;
Onlar niçin gökte, ben niçin çukurdayım?
Niçin cihan bana gülsün de, ben yalnız ağlayım?
Yükselmek göklere ve gülmek, ne tattı şey:
Bir gün şu hastalıklı vatan canlanırsa… Ey
ışığa ve bolluğa can atan, milletin gelecekteki
meçhul elektrikçisi, bütün fikir alanlarının,
-nesi varsa- yüklen getir, biraz mis kinliği ezen
bir parça ruhu; benliği, anlayışı besleyen
ve onları canlandıran materyallerini; boş durmasın elin.
Gör daima önünde eski zaman masalları
gökten “ateş” harikasını yere indiren kahramanını…
Varsın bulunmasın bilecek adım, sanını…
Tevfik FİKRET
Newroz… Kimilerine göre sadece bir efsane, kimilerine göre efsane haline gelmiş bir başkaldırı destanı. Kimilerine göre ise her ikisi, yani, zulme bir başkaldırı… Ve yüzyıllar boyunca Ortadoğu halklarının belleğinde bu başkaldırının nesilden nesle efsane olarak aktarılma biçimi. Üstelik Ergenekon Destanı gibi, okul kitaplarında zoraki olarak yaşatılan cinsinden de değil… Şu an bile halk kitlelerinin içinde canlı bir biçimde yaşayan diri bir gün ve onun destanı…
Newroz yorumlarının tümünde ortak bir yan var: Bayram coşkusu, zulmün -hiç değilse bir süre için- başının ezilmesi, başkaldırı heyecanı, ateş, karanlıktan aydınlığa geçiş ve bahar… Tüm bunlar, halkların geçmiş yaşamlarında mutlu dönemeçlerin sem bolü öğeler olarak anılmış, efsanelere benzer biçimlerde geçmişlerdir. Newroz dendiğinde de genel olarak hatırlananlar bunlardır. Ve Newroz geldiğinde geceleyin (21-22 Mart) çok uzaklardan görülebilecek biçimde dağlarda ateşler yakılır, gündüzleri kırlara çıkılır, eğlenilir, oynanır. Kürdistan’da kolektif bir coşkunun tüm Kürtleri sardığı bir gün yaşanır. Çok eski mutlu dönemeçlerin efsanelerle halkın bilincine görünmez biçimlerde kazınmış halidir bu… Yani Newroz’dur, yeni gündür: bahardır…
Newroz hakkında tarihlerde somut verilere rastlanmaz. Newroz’la dile gelen öykünün gerçekte yaşanmadığından mıdır bu, yoksa her şeyiyle gadre uğramış mazlum Kürt Halkının bu şanlı sayfasının da gadre uğramasından mı, bilinmez. Dahhak (Zohhak, Azdahak)-Kawa (Gave) çatışmasının, efsanede anlatıla geldiği gibi mi, yoksa bir başka biçimde mi yaşandığını söyleyebilmek de zor. Yalnızca, bu çatışmanın sonucunun geniş halk kitlelerince bayram olarak kutlanmasına ve DAHHAK-KA\VA çatışmasında Kawa’nın sahip çıkılan yan olmasına bakılarak, efsanenin içeriğini dikkate almadan da, Kawa’nın, bu çatışmada haklı unsur olduğuna ve tavrının halkın yanında olduğuna hükmedilebilir. Zaten efsanenin kendisi de Dahhak’ın zulmünü anlatır. Ancak zulüm, sınıfsal ya da ulusal (yaşandığı varsayılan çağ göz önüne alındığında zaten ulusal bir biçimde olamazdı.) bir zulüm olarak değil, bir eziyet, bir keyfîlik olarak anlatılır. Bir anlatıma göre Dahhak, her gün öldürttüğü iki gencin beynini, sırtında çıkan bir yarayı iyileştirmek için, bir başka anlatıma göre ise, sırtındaki yaranın içinden çıkan iki yılanı doyurmak için kullanır. Zulme ilişkin bu tür bir anlatım doğaldır ve gerçekte köleci ya da feodal bir baskı, masal ve efsanelerde bu ya da buna benzeyen biçimlerde ifade edilebilirdi. Efsanenin geri kalan bölümünde, Dahhak’ın her gün iki kişiyi kurban ederek beyinlerini çıkaran cellâdı, (bazı yerlerde aşçısı olarak geçiyor) iyi yürekli biri çıkıyor. İki yerine bir kişiyi kurban etmeye ve ikincisininkinin yerine bir koyun beyni koymaya başlıyor. Bu şekilde ölümden kurtulanların, vahşi ve ulaşılmaz dağlık bir bölgede toplanmalarını sağlıyor. Bunlar zamanla çoğalıp Kürt topluluğunu oluşturuyorlar. Gerekli güce ulaştıklarında demirci Kawa’nın önderliğinde Dahhak’a karşı ayaklanıyorlar. Kawa, demirci önlüğünü mızrağına geçirip bayrak yapıyor, halkının önüne geçip Dahhak’ı öldürüyor.
Efsanenin bundan sonrası yoktur. Dahhak (bazı yerlerde Zohhak, bazı yerlerde Azdahak.) kimdir? Hangi dili konuşur?’ Hangi halkın kralıdır? Bilinmiyor. Olayın nerede geçtiğine dair de herhangi somut bir bilgi yok. Yalnızca 1596’da Farsça olarak yazılan tarihi Kürt eseri Şerefname’de -Şehname’ye atfen- Piştadiler tahtında Cemşid’in yerine geçen ve bu mitolojik İran hanedanının 5. kralı olarak belirtilen Dahhak’tan söz edilir. (Kürtler B. Nikitin) Bundan sonrası Newroz Bayramı olarak halkın, özellikle de Kürt Halkının bilincinde yaşıyor.
Dahhak-Kawa öyküsü ve Newroz’un, Mezopotamya ya da İran’la ilişkisi açık. En azından, bu topraklar eksen alınırsa, bu civarlarda geçmiş. Bu konuda birçok veri var: Newroz Bayramı özellikle bu yöre halklarınca hâlâ kutlanıyor. Adlar bu yöre insanlarının kullandığı adlar… Kawa’nın mızrağına geçirdiği demirci önlüğünün tarihte kullanılan ilk bayrak olduğu kabul ediliyor ve eski Perslilerin bayrağa, deyim olarak “Kawa’nın Önlüğü” dedikleri biliniyor… “İran’da Demavend’de her yıl 31 Ağustos’ta İran’ın zalim Zohhak (Dahhak)’tan kurtuluşu kutlanıyor ve bu bayram Kürt Bayramı olarak adlandırılıyor.” Kürtler (B. Nikitin)… Ve NEWROZ adı “YENİGÜN” anlamına gelmek üzere Farsça ve Kürtçede aynı biçimde kullanılıyor.
NEWROZ ADININ ANLAMI
Newroz adı (sözcüğü) tam olarak YENİGÜN anlamına geliyor. Sözcük bu biçimiyle Kürtçenin Soran lehçesinde kullanılıyor. NEW sözcüğü Soran lehçesi ve Farsçada yeni anlamına geliyor. İndo-Europen dillerin tümünde de aynı veya benzer biçim ve anlamlarda kullanılan (İngilizcede NEW: Yeni, NOW: Şimdi; Fransızcada NOUVELLE: Yeni, ilk) bu sözcük, Osmanhcada da yer bulmuştur: NEWbahar: ilkbahar, NEVANEV: yeni-yeni, NEVzad: yeni doğmuş vs. gibi… Bu sözcük, Kürtçede, bazı yörelerde “NÛ”, bazı yörelerde “NUH” Kürtçenin Zazaca lehçesindeyse “NAW” veya “NOW” biçimlerinde kullanılıyor.
“ROZ” sözcüğü ise Soran lehçesinde GÜN anlamında yine ROZ biçiminde kullanılıyor. Bu sözcük Kürtçede “RO” veya “ROJ” biçiminde kullanılıyor ve GÜN veya GÜNEŞ anlamlarına geliyor. Farslar da aynı anlama gelmek üzere GÜN’e “RÜZ” diyorlar ve NEWROZ’u “NEWRÜZ” olarak adlandırıyorlar.
Şöyle veya böyle olsun, ister ses, ister anlam olarak bu sözcük Farslar, Kürtler, Afgan ve Pakistanlılar arasında aynı biçimlerde kullanılıyor ve genellikle kutsal bir gün olarak kabul ediliyor. Aşağı yukarı aynı etnik köken veya ortak ve benzer kültüre sahip ulusal toplulukların bu türden benzerlikleri doğaldır. Ne var ki bu topluluklar içinde Kürtler Newroz’a diğerlerinden farklı biçimde yaklaşıyor ve bu günü kendilerine daha yakın buluyorlar. Kürtlerin Newroz’a daha çok sahip çıkmalarının üzerinde biraz durmak gerekiyor.
NEWROZ’UN ÖNEMİ NEREDEN GELİYOR?
Bir efsanede anlatılan öykünün ve bu öyküde yer alan bir günün öneminin fazla abartıldığı öne sürülebilir. Binlerce yıl önce, tam olarak nasıl yaşandığı bile belli olmayan bir dönemin, bugün, bunca üzerinde durulmasının nedeni ne olabilir? Tahminen MÖ. VII. yüzyılda, hatta daha eski bir zamanda geçtiği varsayılan bu olay günümüzde neden bunca önem kazanıyor?
Kuşkusuz efsaneler tek başlarına, bin yıllar önce yaşanmış olayları izah etmek için yeterli kaynaklar değil. Ve efsaneler, olayları, oldukları gibi de değil, anlatıcılarının kişisel özellikleri, söz konusu olaydan sonra yaşanmış olayları ve yorumları alarak, başka efsanelerle karışarak ve ortaya ayrıştırılması zor bir harman çıkararak dile getirirler. Bu anlamda efsaneler, tarihi gerçekleri araştırmak için temel kaynak olarak alınamazlar. Zaten Kawa-Dahhak-Newroz efsanesine çeşitli biçimleriyle benzeyen çok sayıda efsane daha vardır. Bu konuda tarihçi Basil NİKİTİN, KÜRTLER adlı kitabında şöyle diyor:
“…Kürtler’deki bu olgularla Beotya’da Dionysos’a adak olarak kurban edilen çocuklar yerine oğlaklar konulduğunu anlatan Pausanias’ın söyledikleri arasında bir ilişki kurulabilir. Öte yandan, Ön-Asya’nın dinsel sembolleri içinde yılanla Dionysos arasında da bazen bir yakınlık kurulması mümkündür. Bir yanda Zohhak (Dahhak) ve koyunlar, öte yandan Dionysos (yılan) ve oğlaklar: Her iki halde de insan yerine hayvan konulmaktadır. Bu konuda Dumezil’in kanısına işaret edelim: “Azdahak hikâyesinde minik şeytanın ortaya çıkışı ve öpücüğü… her gün insanları ölümden kurtaran ve onlara sürü yetiştirmesini öğreten Armail-Kurmail (B. Nikitin burada, Kurmail ile Kurmanc sözcüğü arasındaki benzerliğin çarpıcılığına dikkat çeker) adlı olağanüstü aşçıların müdahalesi,.belki de, İran’da Hordad-Amerdad, Arap dünyasında Harud-Marud adı verilen çocuk besleyen iki erkek melek hakkında Amb-rossia efsanelerinin mahalli (Kürt?) bir biçiminden ibarettir.” Bak. Centures; s.66 (B. Nikitin. Kürtler s.46)
Bu durum böyle olmasına ve Kawa-Dahhak efsanesinin, birçok efsanedeki benzer motifleri içermesine karşılık, diğer efsanelerden ayrılan önemli bir yanı vardır. Bu yan, efsanede sembolize olan günün, yeni-gün’ün yani Nevvroz’un, hâlâ büyük bir canlılıkla, haksızlığa karşı isyan coşkusu ve heyecanıyla kutlanıyor olmasıdır. Aradan bin yıllar geçmiş olmasına karşın 21-22 Mart gecelerinde dağlar yakılan ateşten ısıl ışıl olur. Kürdistan, baharla birlikte doğanın uyanmasına ek olarak yeniden canlanır adeta. Gökyüzüne on binlerce mermi boşaltılır. Cirit oynanır, güreşler tutulur, vs.
Tüm bunlar, ister istemez bu yıldönümünün ne türden bir olayın yıldönümü olduğu düşüncesini akla getiriyor. Olayın, yalnızca, her gün iki gencin beyninin Dahhak’ın yarasının sağaltılması için kurban edilmesinden ibaret bir zulüm olmadığı açıktır, ilk çağlarda, doğaüstü güçlerin varlığına inancın, günümüze oranla çok güçlü olduğu, bugün bize mantıksız gelen birçok saçma şeyden medet umulabildiği göz önünde bulundurulduğunda, insan beyni, insan kanı vb. şeylerin hastalıkların sağaltılmasında kullanılmış olduğu hatırlandığında, anlatılan türden gelişmelerin yaşanmış olması da olanaklıdır. Yaşanmışsa bu da dizginsiz bir despotluğun göstergesi olabilir ancak. Ama herhalde efsanede sözü edilen zulmün, o çağlarda köle sahiplerinin (ve onların temsilcisi kralın, efsaneye göre Dahhak’ın) köleler üzerindeki zulmü olduğu akla daha yakındır. Efsanede dile getirildiği gibi, insanların bu kadar kolaylıkla ve keyfî olarak öldürülebildiği dönem, kölelerin insan bile sayılmadığı ilk çağ köleci toplumlarının yaşandığı dönem olabilir. Zaten köle sahiplerine karşı köle isyanlarının yoğunlaşmaya başladığı dönem de Kawa-Dahhak çatışmasının yaşandığı varsayılan MÖ. VII. ve ondan önceki birkaç yüzyıldır. Bu anlamda Newroz’la sembolize edilen isyan geleneğinin, köleciliğe karşı kölelerin başarıyla sona eren, hiç değilse köle sahipleri temsilcisi durumunda olan kralın öldürülmesiyle sonuçlanan isyanı olması gerekir. Zaten Newroz’un kalıcılığı, Newroz’un yıldönümünde yaşanan coşku, çağlar boyunca nesilden nesle aktarılan heyecan, ancak, ezilen halk kitlelerinin geçmişte yaşadığı büyük bir özgürlük mücadelesinin ve zaferinin kalıntısı olmasından ileri gelebilirdi.
SPARTAKÜS’LE KAWA’NIN KISA BİR KARŞILAŞTIRMASI
Tarihten öğrenebildiğimiz kadarıyla hiçbir köle ayaklanması köleciliği yıkamadı. Köle ayaklanmaları yalnızca köleci sistemin yıkılmasını sağlayan unsurlardan biri oldu. Ürettikleri ürünlerden hiçbir çıkan olmayan kölelerin üretime karşı duyduğu ilgisizlik, buna bağlı olarak üretimin sürekli olarak düşmesi, barbar toplumların yerleşik köleci toplumları istila edip onların içinde erirken kendi doğal demokratik geleneklerini getirmeleri gibi etkenler, köleciliğin, yerini, bir başka sömürü biçimine, feodalizme terk etmesine yol açtı. Bu süreç yüzyıllar sürdü ve patlayan köle ayaklanmalarıyla ciddi ivmeler kazandı. Ve hiçbir yerde feodalizm birdenbire ortaya çıkmadı. Köle ayaklanmalarının bu sürece hız verdiğinden, köle ayaklanmalarının görüldüğü yerlerde feodalizme, ya da üreticilerin ürettiklerinin hiç değilse bir kısmına sahip olabildiği üretim biçimlerine dönüşümüne katkıda bulunduğundan söz edilebilir.
Tarihin kaydettiği, en büyük ve önemli köle ayaklanması Spartaküs ayaklanmasıdır. Köleci Roma İmparatorluğu’nu temellerine kadar sarsan, İtalya’yı baştan aşağı isyan dalgalarıyla kasıp kavuran bu ayaklanma, bilindiği gibi, isyancıların yenilgisi ve büyük bir köle kıyımı ile sonuçlandı. Buna rağmen bu isyan köleler için bir umut ışığı, bir esin kaynağı oldu.
Bu isyan başarıyla sonuçlansaydı, köleciliği ortadan kaldırabilecek gelişmelere yol açabilir ve ardından sömürü biçimlerinin tümünü ortadan kaldırabilir miydi? Kuşkusuz hayır. Muhtemelen feodalizme geçişin çok çok daha radikal bir biçimini oluştururdu, hepsi bu kadar. Sömürü biçimlerinin tümünü ortadan kaldırabileceği ihtimalinin sözünü etmeye gerek bile yok. Tarihi koşullar buna hazır olmaktan çok uzaktı. .Bunun için yüz yılların geçmesi gerekiyordu.
Her şeye karşın Spartakus ayaklanması, tarihi işlevini yerine getirdi. Yenildi ama yok olmadı. Kölelerin içinde isyan ateşini yaktı ve kölelerin de, isterlerse isyan edebileceğini ve kölelik zincirlerini parçalayabileceğini kanıtladı.
Bu anlamda Kawa’mn önderlik ettiği ayaklanma daha da büyük bir önem kazanıyor. Kawa muzaffer bir köle ayaklanmasının lideridir. Kuşkusuz bu ayaklanma da bir çırpıda köleciliği yek etmemiştir. Ya da aynı biçimde, insanın insan tarafından sömürülmediği bir ekonomik siyasi sistemin doğmasına neden olmamıştır. Muhtemelen feodalizmin oluşmasına zemin hazırladığından söz edilebilir. Ama bu da tarihi bir ilerlemedir ve halkın inisiyatifi ve coşkusuyla gerçekleşmiştir. Ve üstelik Newroz’la sembolize edilen bir zaferle sonuçlanmıştır. İsyancıların önlerine açılan yeni döneme “Yeni-Gün” demelerine ve aradan bin yıllar geçmesine rağmen bunun unutulmamış olmasına neden olacak kadar mutlu bir başlangıca yol açmıştır bu isyan. Newroz’un önemi de buradadır. Dünya halklarının tarihinde şanlı bir sayfadır. İlerlemedir. Sınıf mücadeleleri tarihinde, ezilen halk kitlelerinin hanesine yazılması gereken bir sayfa.
Bugün Newroz’a devrimcilerin ve Kürt yurtseverlerinin sahip çıkmasının, ve o isyan geleneğini yaşatmaya çalışmasının nedeni de budur.
Kürt yurtseverlerinin Newroz’a daha büyük bir tutkuyla sahip çıkmalarının doğal ve anlaşılır bir nedeni var: Kürt yurtsever ve devrimcileri özgürlüklerini kazanmış ulusların yurtsever ve devrimcilerinden farklı bir şeyin mücadelesini veriyorlar. Varlığı ve dili inkâr edilmiş, tarihi, kültürü ve tüm değerleri talan edilmiş bir ulusun, ulusal, devrimci ve demokratik değerlerini ortaya çıkarma ve yaşatma mücadelesini veriyorlar. Bu, bir halkın bütün unsurlarıyla var olma mücadelesidir. Esasta kendilerine ait olduğunu varsaydıkları evrensel değerdeki bir mücadele gününe tutkuyla sarılmalarına anlayışla yaklaşmak gerekir. Kaldı ki bu, bir yanıyla onların hakkıdır da.
Gerçekte Kawa Kürt müdür? İsyanına önderlik ettiği halk ya da köleler topluluğu Kürt müydü? Bunun büyük bir önemi yok. Kölelerin etnik köken olarak homojen bir bütünlük oluşturmadıkları düşünüldüğünde bu sorulara hayır yanıtı vermek de olanaklıdır. Örneğin İtalya’daki köle isyanını gerçekleştiren köleler büyük çoğunlukla İtalyan da değillerdi. Bu ayaklanmaya önderlik eden Spartakus Trakyalıydı. Ancak bu, Spartakus ayaklanmasının önemini azaltmıyor, tersine, bu isyana daha büyük bir evrensel karakter veriyor. Tarihler, Avrupa-merkezci anlayışa uygun olarak yazılmamış olsaydı, bu anlamda Ortadoğu tarihi,’Avrupa tarihi yazılırken ki, özen gösterilerek araştırılmış olsaydı, muhtemelen bugün, Kawa da bir Spartaküs olarak, evrensel önemde büyük bir köle ayaklanmasının önderi olarak anılırdı. Bu anlamda Kawa’nın ve mücadelesine önderlik ettiği halkın Kürt olup olmamasından bağımsız olarak Newroz’da simgelenen isyan geleneği ve aydınlığa tutku, yurtsever, devrimci ve Marksistleri, dünya halklarının ortak devrimci kültürü ve mirası açısından son derece yakından ilgilendiriyor ve ona sahip çıkılmasını gerektiriyor. “… İnsanlığın bütün tarih boyunca yarattığı kültürü tamtamına bilmeksizin ve geçmişteki bu kültürü dönüştürmeksizin bir proletarya kültürünün kurulamayacağını anlamazsak, meseleyi hiçbir zaman çözemeyiz. Proletarya kültürü hazır ve bitmiş bir halde ortaya çıkmaz. (…) Proletarya kültürü kapitalist, feodal, bürokratik toplumların boyunduruğu altındaki toplumların bulup derlediği bilgiler bütününün mantıksal bir gelişimi ve bütün hepsini içerip aşan bir ürünü olmalıdır. (Lenin, Seçme Yazılar. 1966 s. 100-101)
Newroz bugün bile hâlâ Kürt yurtseverlerinin ve devrimcilerin ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Her Newroz, Kürtlerin ulusal ve demokratik mücadelesinin yeni bir ivme kazandığı bir dönem oluyor. Geniş halk kitleleri içinde hâlâ yaşayan isyan geleneğinin canlanması, aktif hale gelmesi ve kolektif coşku ruhunun oluşmasının vesilesi oluyor. Newroz yaşıyor.
Kürt Halkı bu yıl da Newroz’u, parçalandığı Ortadoğu’nun tüm ülkelerinde, ulusal ve demokratik ve demokratik hakları gasp edilmiş olarak kutlayacak. Faşist baskı ve sömürünün zulmüne rağmen kutlayacak. Biraz mahzun ama umutlu. Yine silah sıkacak, yine dağlarda isyan ateşi yakacak, yine özgürlüğe ve demokrasi olan tutkusunu dile getirecek. Ama kutlayacak. Özgür bir halk olarak, tüm haklarına sahip bir halk olarak dünya halklarının yanında yerini alıncaya kadar. Kawa’nın ve Newroz’un ilham ettiği budur.
Mart 1989