Proletarya Partisi ve Tasfiyecilik

‘80’in Türkiye tarihindeki önemi yalnızca Eylül dolayısıyla değildir; 80’in sadece Eylül’ü yok, bir de Şubat’ı var. 80, sınıf mücadelesinin akışında koyu bir karanlığı, geçmişi, gericiliği, proletarya ve emekçiler üzerinde amansız bir baskıyı anıştırmakla kalmıyor şubat’ıyla, aydınlığın, geleceğin, devrim ve devrimciliğinin, insanın kendisinin efendisi olduğu özgürlük dünyasının simgesi, tohumu ve yolunun açıldığı tarihtir.
Proletaryanın geleceği avuçlarının içinde hissetmesinin anahtarı bahşedilmiyor; var etmek için onu, mücadele yılları gerekiyor. Siyasal örgütlülüğü, teorik temellerine sahip olmadan oluşamıyor, bir ideolojik-siyasal inşa sürecini gereksiniyor. Bu, kuruluşu sonu gelmezcesine erteleme süreci olan mükemmeliyetçi “partileşme süreci” yaklaşımıyla birleşmek anlamına gelmiyor. Ekonomist “süreç-örgütlenme”yi çağrıştıran “partileşme” anlayışından farklı olarak, partinin kendisi tarafından sürekli geliştirilip zenginleştirilmek, eksik ve hatalarından arındırılmak üzere ideolojik-siyasi insanın esasta gerçekleştirilmesi ve sınıfla yeterli bağlara sahip olunması, partinin var olma koşullarının bulunduğu anlamına gelir. Ve tersine, eksiksiz-gediksiz bir ideolojik-siyasi inşa ve sınıfla bütünleşme ya da oldukça gelişkin bağlar, gelişkin kadrolar… , bunların parti öncesi var edilmesi anlayışı, partinin işlev ve rolünün kavranmaması demektir; parti, bu koşulları yaratma aracıdır da çünkü aynı zamanda. Bu tür bir “partileşme süreci” anlayışı, 71 öncesi partinin yalnızca sübjektif değil objektif koşullarının da bulunmadığını, devrimde önderliğin Kemalistler tarafından gerçekleştirileceğini ve gerçekleştirilmesi gerektiğini ileri süren “Aydınlıkçı” tezin devamıdır.
Parti, yeterli bir ideolojik-siyasi-örgütsel temele sahip olunduğunda kurulur ve kendi temellerini geliştirip olgunlaştırır, hata ve zaaflarından arınarak, oportünist unsurları dışlayarak ilerler. Türkiye’de de böyle oldu, oluyor. Hiç hata yapmamak, hiçbir zaafa sahip olmamak kuşkusuz istenir bir şeydir; ama istisnai durumlar ve zaman kesitleri dışta tutulursa bu, olanaksızdır. Önemli olan, temelde doğru bir ideolojik-siyasal ve örgütsel çizgiye sahip olmak ve hatalara karşı doğru bir tutum içinde olmaktır. Temelde ve ana hatlarıyla doğru olan bir ideolojik-siyasi çizgi ve program, eğer parti devrim partisiyse, proletaryanın çıkarından başka çıkar ve geleceğinden başka gelecek tanımıyorsa, yetkinleştirilebilir, yetkinleşecektir. Temeldeki doğruluk, ayrıntıdaki -bunlar önemli de olabilir- eksiklik, hata ve zaafların giderilmesi potansiyeline sahipliği ifade eder; bu doğruluk görmezden gelinerek ya da inkâr edilerek ne hata düzeltilebilir ne de ileriye doğru bir adım atılabilir. Ancak “çok akıllılar” her şeyi kendisiyle başlatma ve inkârcılığı çizgi edinirler.
Genel olarak örgüt fikri ve örgüt gerekliliğinin inkârı, sosyalizme tüm yakınlığını yetirenlerin, özellikle küçük burjuva ve aydınların temel bir eğilimi oldu. Sosyalizme devrime ve partiye ilgisizlik 80 sonrasının genel bir özelliğidir. Kolaylığın koşullarında, demokrasinin bir çırpıda kazanılacağını düşünen devrimde kendi taleplerinin de gerçekleşmesini, çıkarları düzenle çatışan çok sayıda insanın, devrim isteğiyle ya da kişisel gelecek, modaya uyma ve benzeri nedenlerle devrim, sosyalizm ve partiye ilgi duyarak katıldığı saflardan zor koşullarda kopmasında anlaşılmayacak hiçbir şey yoktur. Bu, göğüslenecek zorlukların olağanüstü artışının yanında burjuvazi ve gericiliğin ideolojik etkisinin yükselişinden kaynaklanır. Gelecek bulanır, giderek görünmez olur, umut yiter bazılarının gözünde ve geriye her türlü zorluğa göğüs gerebilecek olanlar, başlıca, işçiler ve sınıfla kopmazca bütünleşenler kalır. Salların, dışarıdan burjuvazinin baskısıyla ve içeriden “yol arkadaşları”nın kopuşuyla sarsılması bunun yol açtığı bunalım ve dağınıklık, zor yılların karakteristik bir özelliğidir. Bu, üstesinden gelinmesi bilindiğinde partiyi deneylendiren ve güçlenmeye yönelten, kaçınılmaz olmasa bile, sınıf mücadelesinin doğal süreçlerindendir. 1905 Devriminin yenilgisiyle Lenin’in Bolşevik partisi bile böyle bir süreci yaşamaktan kaçınamamıştır.
Bu süreç partileri dağınıklığa, küçülmeye, güç kaybetmeye itiyor. İnkârcılık ve tasfiyecilikle zorlu bir mücadeleyi dayatıyor. Çünkü dağınıklığı gidermenin, büyüyüp güçlenmenin yolu buradan geçiyor.
Küçük burjuva, aydın ve de-klase unsurların önemli bir bölümü tümden örgüt inkârına yönelirken, parti onlar için bir anlam ifade etmekten çıkarken, bir diğer bölümü, -çeşitli zaafların da spekülasyonunu yaparak- yıkıcılığa girişiyorlar. Lenin’in “tersyüz edilmiş Menşevikler” olarak tanımladığı, her türlü yasal çalışmayı reddetme tutumuyla içine girdikleri ayrılık sürecini “sol slogan ve eylemlerle geliştiren Otzovistler benzeri “sol” düzenlemeler peşinde inkârcılığa sapıyor. “Sosyalist devrim” yönelimi, “küçük burjuva parti” nitelemesi, “sınıftan kopukluk” “saptaması” çiğnene çiğnene sakıza döndürülürken, inkarcı tasfiyeci “özgürleşmeci” ve revizyonist, devrimden kopuş akımlarını tersyüz edilmesinden başka ne yapılıyor ki?
Birkaç yıldır tasfiyecilik moda. Sınıflar-üstüleştirilmiş demokratik özlemler, sınıfın yerine insanın konulması, insanı çıkar ve değerlerin birinci plana geçirilmesi ve sınıf çıkarlarının karşısına dikilmesi, “insancıl sosyalizm” ve Marksizm-Leninizm’in “yeni insancıl düşünce”lerle değiştirilmesi, burjuvazi ve kapitalist düzenle birleşme yolunda dev adımlar atan modern revizyonizmin ülkemizde temsilcilerinin tasfiyeci tutumlarının ideolojik kaynağını oluşturuyor. Demokratizm ve anarşizan bireysel özgürlükçülük, özellikle aydınca yönler taşıyan küçük burjuva ve de-klase unsurların parti karşısında ilgisizliklerinin temel nedeni. Sınıf niteliğine ve özgürlük dünyasına ulaşma açısından zorunluluk olup olmadığına bakmaksızın her türlü diktatörlükten duyulan nefret, işçi sınıfını küçümseme ve sosyalist ülkelerin ezici çoğunluğunda kapitalizmin restorasyonun yarattığı umutsuzluk ve geleceğe güvensizlik, partiye yalnızca ilgisiz kalmaya değil, ona ve yanı sıra devrim ve sosyalizme küfre götürüyor. Bu arada iradecilik ve dar pratikçiliğin ilginç bir karmaşası, kişisel kaygılarla birleşince,  laf düzeyinde “sol”dan inkârcılığa vardı, varıyor.
Düzen içinde erime, onun doğrudan bir eklentisi haline gelme, “birlikçi” ve yasalcı bir tutumda somutlanıyor. Bu birlikçilik proletarya karşıtlığının birlikçiliğidir; Marksizm-Leninizm temelinde değil, onun yadsınmasından hareketle ve bu koşulla elde edilmeye çalışılmaktadır. Sınıfın değil, bütün insanlığın çıkar ve ortak değerlerini, zorunlu olarak burjuva değerleri çıkış noktası edinen, kapitalist sistemi yıkılmaz kabul eden, onun sınırları içinde birlikçiliktir, kapitalizm karşıtı değil. Ve doğal olarak kendine yasallığı zemin edinmektedir. Bu kapitalizmi tasfiyeden vazgeçmem birliği, TBKP programında proletarya iktidarı fikrinin dışlanmasıyla somutlanmakta ve geriye, yalnızca bu örgütün kendisini burjuva düzene kabul ettirme girişimi ve örgütlenme özgürlüğü uğraşı kalmaktadır. Proletarya yine birleşecektir kuşkusuz, ama diğer şeylerin yanında böyle bir birlikçiliğe de karşı çakarak birleşecektir. Bu, köleliğin devamının unsuru bir birlikçiliktir çünkü. Ve proletarya “birlik” uğruna sosyalizmi feda etmeyecektir.
Dağınıklık ve bunalımdan çıkışın temel bir kaç göstergesi arasında şunlar sayılabilir: Safların özellikle işçi sınıfından gelen taze güçlerle beslenerek sıkılaşmayı, partiye ilgisizlikten parti ruhuna geçiş, sınır kabul etmeyen yayınların ve dağıtımının çoğalması… “Aydınların saflardan kaçışını ele alalım. Bu, partinin içine düştüğü buhranın en açık belirtilerinden biridir.” diyen Lenin “parti örgütlerinin yeni bir temel üzerinde, daha doğrusu sınıf temeli üzerinde bu yeniden inşası, hiç şüphesiz dümdüz ilerlemeyecek olan çetin bir iştir. Ama… parti daha şimdiden, bizzat işçilerin içinden gelen öncü ‘aydınlar’ın emekçi kitlelere önderlik ettiği doğru yola girmiş bulunmaktadır.” (Doğru Yolda adlı makaleden) diye eklemektedir. Bu, günümüz Türkiye’sinin de özelliğidir. Kuşkusuz bizde de propagandacı eksikliği, propaganda malzemesi yetersizliği çekilecek, teorik düzeyin yükseltilmesi ve eğitim özel bir önem kazanacaktır. Bolşevik partisi bu olumsuzlukları sıkı çalışmasıyla aşmanın yolunu bulmuş, işçi sınıfından gelme öncü aydınlarla, bu süreci, partiyi sağlamlaştırmanın kaldıracı durumuna yükseltmeyi başarmıştır. Küçük burjuva, aydın nitelikli bir çok eski unsur düşerken, uzaklaşırken, çoğunlukla sınıf içinden gelen yeni güçler sağlamlaşmanın ve geleceğe umutla bakmanın garantisidir.
Sınıfın siyasal örgütlülüğüne ilgi yeniden artmakta, özellikle sendikalarda ve genel kitle örgütlerinde çalışma ilerlemekte, bu örgütler hareketlenmekte, sloganlarla, türkülerle çeşitli toplantılar, eski ruhun dirilmekte olduğuna tanıklık etmektedir. Bolşevik partisinin deneyi bu alanda da yaşanmaktadır: “Sendika ve kooperatiflerde ilk başlarda el yordamıyla yürütülen çalışma, artık tamamen düzenli ve istikrarlı biçimler almaktadır. MK’nın… kabul ettiği iki karar yerel çalışmaların güçlenmesi sonucu alınmıştır. Bütün kitle örgütlerinde parti hücreleri kurmak; bu örgütlere proletaryanın militan ruhuyla, devrimci sınıf mücadelesi ruhuyla önderlik etmek; ‘Partiye ilgisizlikten Parti ruhuna’. İşte işçi sınıfı hareketinin bu alanda da tutmuş olduğu yol budur.” (Doğru Yolda adlı makaleden)
Ve Lenin’in belirttiği bir başka gösterge: “Çalışmalarımızın gerçekten sosyal-demokrat bir nitelik kazanmakta olduğunun, gerçek bir parti çalışması olma yoluna girdiğinin bir başka açık kanıtı da, illegal yayınların çoğalmasıdır.” (Doğru Yolda adlı makaleden)
Dağınıklığın sona erdiği kesindir. Ama öte yandan sınıf karşıtıyla birlikçilik peşindeki yasalcılık ve zehirleyici etkisinin üstesinden gelmenin önemi de ortadadır. Açık ya da üstü kapalı yapılmış olduğu önemsiz pazarlıklara bağlı olarak, ama bundan da önde gelmek üzere burjuvazinin ve rejiminin kendisini güçlendirme ihtiyacının bir ürünü olarak, sistem içiliği onaylanan ” Sosyalist Parti” yanında yasal kuruluşu oldukça kısa bir zaman sorunu haline gelen TBKP’nin yasallaşmayla kavuşacağı yeni propaganda olanakları bu önemi artırmaktadır. Bu nedenle burada bazı yönleriyle ve kısa olarak parti öğretisine değinmenin yararlı olacağına inanıyoruz.
1. Parti, sınıfın kurtuluş mücadelesinde içinde toplandığı birliktir. Sınıfların ve sınıfsal çıkar ve değerlerin muğlaklaştırılması, kalın hatlar ve köşeler gibi ayırt ediciliklerin giderilmesi, adı ne olursa olsun, partiyi parti olmaktan çıkarır. Proletarya partisine can veren sınıfa karşı sınıf şiarıdır: proletarya, parti olarak, genel olarak sömürüye karşı örgütlenmekle kalmaz, o, sömürünün örgütlenişinin özel biçimine, kapitalizme karşı uzlaşmaz karşıtlık halinde olduğu burjuvazinin ekonomik ve siyasal egemenliğine son vermek ve sınıfsız topluma ulaşmak amacıyla örgütlenir. Sınıf karşıtını “ortak” olarak gören, onunla işbirliği ve diyalogu, ondan öğrenmeyi esas alan bir parti, işçi sınıfı partisi olamaz. Bugün Gorbaçovcu modern revizyonizmin ve ülkemizdeki temsilcilerinin tersine savunup uygulamaya çalıştıkları tam da bu anlayıştır. Onlar sınıfın yerine insanı, sınıfın kurtuluşu ve sınıf mücadelesi yerine insanın yaşama hakkı ve insanın var olma mücadelesini koyuyorlar, insanın kurtuluşuna giden yol sosyalizm ve işçi sınıfının kurtuluşundan geçmezmiş gibi…
2.Parti, sınıf partisidir, sınıfı kucaklar, yığınsaldır. Sınıfı kucaklamayan parti devrim ve sosyalizm mücadelesine önderlik etme yeteneğinde olamaz. Ancak Partinin sınıfın yığınsal partisi olması, her sıradan işçinin parti üyesi olması anlamına gelmez. Proletarya, kapitalist toplumda bir dizi katmanla çevrelenmiştir ve dışından gelen etkilere maruzdur. Yeni katılmalarla safları genişler ve kendisi de çeşitli katmanlardan oluşur, sendika bürokrasisi, işçi aristokrasisi gibi. Bu unsurlar işçi sınıfına yabancı çıkarlar ve dünya görüşleriyle donanmış haldedirler. Partinin bu unsurlara dayanamayacağı açıktır. Ancak sınıfa yeni katılmalar, işçi sınıfının bütününün, öncünün, partisinin düzeyine yükselmesinin engeli olarak kalmaya devam eder. Bu durumda parti, kendi varoluşunun bilincinde olan işçileri içinde toplayacak, partisiz işçilerden ileride olacak, ama sınıfın kopmaz bir parçası olarak partisiz işçilerle sıkı bağlar kuracak, onlar içinde -dar anlamıyla- eriyecek ve onları yönetecektir. “Komünist Partisi, işçi sınıfının bir kesimidir ve elbette onun en ileri, en bilinçli, dolayısıyla en devrimci kesimidir. O, en bilinçli, en sadık, en uzak görüşlü emekçilerin seçilmesiyle oluşur. Komünist Partinin çıkarları, işçi sınıfının çıkarlarından ayrı değildir. Komünist Partisi bütün emekçi kitlesinden ayıran şey, onun işçi sınıfının bütününün tarihi görevini göz önünde bulundurması ve her yol dönemecinde tek tek grupların ya da mesleklerin değil, bütünüyle işçi sınıfının çıkarlarını savunmaya çalışmasıdır. Komünist Partisi, işçi sınıfının en ileri kesiminin proletarya ve yarı-proletarya kitlelerine doğru yolda önderlik etmesini sağlayacak siyasi ve örgütleyici gücü oluşturur.” (Lenin, Komünist Enternasyonal 2. Kongre Kararlarından.)
Parti, sınıfın geri kalanına kopmaz bağlarla bağlı olan sınıfın ileri ve bilinçli kesimini oluşturur. SP ve TBKP gibi revizyonist yasalcı partiler ne sınıfın partisidirler ne onun ileri kesimini oluştururlar ve ne de sınıfın bütününün tarihsel görevini göz önünde bulundurup tek tek gruplar yerine bütünüyle sınıfın çıkarlarını savunurlar. Onlar, sınıfı yedeklenecek güç olarak yaklaşıyor, aydınlara ve küçük burjuvaziye, işçi sınıfı içindeki küçük burjuva unsurlara dayanıyorlar, en değerli üyelerini işçi aristokratları ve sendika bürokratları oluşturuyor, bu aristokrasi ve bürokrasinin çıkarlarını savunuyorlar, sınıfın bütünsel çıkarları yerine, onların sınıf işbirliği ve düzenle uyum olarak beliren özlem ve çıkarları bu revizyonist partilerin ağzından “bütün insanlığın çıkarları”, “ortak insani değerler” vb. olarak dile geliyor. “Birlikçilik” ortak kaygılarıdır. Tescilli Kemalizm hayranı, kuyrukçu, sınıfın etkileyebildiği küçük bir kesimini burjuvazinin, dönem en gerici temsilcilerinin kuyruğu yapmaya çalışan “Aydınlıkçı” SP ise, “ulusal ekonomi”, “istikrar” ve “en geniş güçlerin birliği” peşinde işçi sınıfı yerine burjuva partilerle (SHP, DSP ve hatta DYP ile) birlik öneriyor. Sınıfı bir zamanlar Cuntaların peşine takmaya çalışıyorlardı, şimdi reformist partilerle birliği tercih ediyorlar. İleri gittiklerinde, Eylül’ün hemen öncesiyle sonrasında Evren’le bile birleşmeye vardırdılar işi. Modern revizyonistler, çeşitli kanatlarıyla Kemalizm’le birliği ve sınıf işbirliği, kuyrukçuluğu ilke edinen Ş.Hüsnünün izini sürüyorlar. Ş. Hüsnü bugün yine kuyrukçuluğun köklerine sahip çıkma ve vefa borcunu ödeme adına anılıyor.
3. Parti, siyasal mücadelenin aracı ve yöneticisi, sınıfın öncü müfrezesidir. Parti, sınıfın parçası olmakla birlikte, onun, toplumsal gelişme yasalarının, devrim teorisinin bilgisine sahip bilinçli kesimidir. Parti, sınıfın sıradan unsurlarından farklı olarak, Marksist-Leninist öğretiyle silahlanmış ileri unsurları bağrında toplar ki, ancak böylelikle sınıfı doğru bir yol göstericilikle peşinden sürüklemesi mümkün olabilir.
Partinin sınıfa, kurtuluşu mücadelesinde öncülük edebilmesi, yol gösterebilmesi için doğru bir ideolojik siyasi çizgisi, olması kopmaz bağlara sahip olduğu sınıfının bu çizginin doğruluğuna kendi deneyleriyle sınayıp inanması ve partisine güvenmesi zorunlu bir ihtiyaçtır. Parti, doğruyu bilimle sınıfın etkileşimi sayesinde ulaşabilir. Ne masa başında doğru çizgi belirlemek mümkündür ne de kendiliğinden mücadelenin peşine takılarak doğruya varılabilir. Sınıfın çıkarlarının somut şekillenişi ve dayattıkları iyi bir öğretmendir, ama tek başına yetersiz kalır. Sınıfın denetimi, partinin çizgisini ve uygulanabilirliğini kabul edip etmemesi, çizginin pratik içinde sınanarak doğruluğunun kanıtlanmasının esasını oluşturur.
Marksizm-Leninizm’e, bilime güvenlerini yitirenler, özellikle Gorbaçovcu modern revizyonistler şimdilerde bilinemezcilik yoluna girdiler. Kant ve Bergsonv’un izini sürerek mutlak doğru olamayacağını, kimsenin doğrunun ve gerçeğin tekeline sahip olmadığını söylüyorlar: “Geçmişte, Marksist olduğumuz için hakikatin tekelinin bizde olduğuna inanırdık… Şimdi bizde her zaman yanılabiliriz diyoruz. Hakikati bizden önce başkaları, hatta sınıf karşıtlarımız da görebilir diyoruz. Başkalarından etkilenmek, öğrenmek gerekir diyoruz.” (M. Karaca, Yeni Açılım, s.7, sf 13-14) Bu sözler, açıkça Leninizm’in eylem kılavuzu olarak kabulünün reddidir. Doğru Marksizm’de de olabilir, burjuvazide de! Peki, kime karşı hangi öğretiyle mücadele edilecek? Kuşkusuz bu soru TBKP başkan yardımcısı için anlamsızdır, o, “ne mücadelesi?” diyecektir yanıt olarak. Mutlak ve göreceli doğrular sorununa girmek konumuz dışında kalıyor, ancak, söylenmelidir ki gezegenimiz bir rastlantılar yığınına bağlı olarak hareket etmiyor, bilinebilir şeyler vardır, henüz bilgisine ulaşılamamış şeyler de. Ve Marksizm toplumsal gelişmenin yasalarının bilgisidir. Henüz farkına varılmamış yasalar da olabilir, ancak bugün ulaşılan bilgi düzeyi ve yöntem pratik tarafından doğruluğu kanıtlanmış bir gerçeği, bir zorunluluğu ortaya koymaktadır: Kapitalizm uzlaşmaz karşıtlık üzerine kuruludur ve yok oluşuna çağrılıdır, yok oluşunun kaldıracı proletarya ve onun egemen sınıf olarak örgütlenmesidir. Bu yoldan proletarya kendisiyle birlikte tüm insanlığın kurtuluşuna yürüyecektir. Bu yürüyüşün kesintiye uğraması dışında, sözü edilen zorunluluk sosyal pratik tarafından doğrulanmıştır. Şimdi ancak sınıf karşıtları başka sınıf karşıtlarının “hakikati görebileceği ve onlardan öğrenilebileceğini” iddia edebilirler.
Bu “hakikat tekeli”ne sahipliği reddeden anlayış, burjuvaziyle birleşip bütünleşme isteğinden kaynaklanmanın yanı sıra, bugüne dek “dediğim dedikçi” bir tutumla kendi revizyonist görüşlerini çeşitli sol gruplara kabul ettiremeyen TKP’nin uzlaşmacı, orta yol arayıcı bir konuma gelmesi ve bu yeni konumuyla “anlaşmalar” ve pazarlıklar yoluyla onları emme ve görüşlerini bu yolla kabul ettirme noktasına “ilerlediğini” göstermektedir.
“Gerçeğin tekeli”ne sahipliği reddetme, doğrudan partinin öncü müfreze oluşunu reddine bağlanıyor. Gerçeği bilmiyorsan, çözümleme yeteneğin yoksa nasıl öncülük edebilirsin? Parti, eğer gelişme yasaları ve devrim teorisinin bilgisine sahip olarak proletaryanın mücadelesinin koşullarını ve sorunlarını çözümleyemiyorsa ve çözümlerinin doğruluğu sınıfın kendi pratik deneyiyle kanıtlanmıyorsa, böyle bir partinin sınıfı ve emekçi kitleleri yönetip seferber edemeyeceği açıktır. Peki bu durumda TBKP’ye ne gerek kalıyor? Açık değil mi? TBKP, burjuva düzende kendine bir yer edinmek istemektedir, bu yer yalnızca siyasal temsilciliğe ilişkin değildir, o temsil ettiği işçi aristokrasisi ve sendika bürokrasisine kırıntılar, sınıfın sömürüsünden pay istemektedir de. M. Karaca, öncülük ve öncü müfreze kavramlarını reddederken, “…öncülük herkesin önünde yürümek iddiasıyla, bildiğini okumak olmaktan çıkıyor; herkesin diyalogunu, işbirliğini sağlamaya çalışmak oluyor” ((M. Karaca, Yeni Açılım, s.7) diyor. M. Karaca öncülüğü eskiden de yanlış kavrıyordu, şimdi reddederken de bataktadır. Öncülük, belirtildiği gibi bildiğini okumak değildir. Proletaryanın ve emekçilerin önüne yanlış çözümlemeler koyuyorsan ve ikna etmesini bilmiyorsan, sınıf tarafından kabul görmeyecek ukalalıklar yapıyorsan, zora koşmayı, bölmeyi yönlendirme sanıyorsun demektir. TKP’nin yaptığı buydu. Şimdi ise dikte etme siyasetinden, burjuvazi dâhil herkesle diyalog ve işbirliği siyasetine geçiyor. Eskiden öncülüğü hiç değilse teorik olarak savunuyordu, şimdi teoride de bu kavramdan kopuyor.
Aynı akımın bir başka sözcüsü, Z.Dilmen bu yaklaşımı, partiyi “halkın yardımcısı” durumuna indirgeyerek, ona “seçenekler” sunan bir istatistik enstitüsü ya da “bilgi üretim merkezi” olarak ortaya koyuyor: “Parti halka yol gösteren, onun izlemesi gereken yolunu haritasını çizen bir makam mıdır, yoksa halkın kendi yolunu özgürcü seçmesinin koşullarının oluşmasına, halkın genel gidişinin örgütlenmesine, güçlerinin birleştirilip seçilen yola seferber edilmesine yardımcı olan bir örgüt mü? Bizce, parti halkla birlikte olmalı, onunla birlikte ilerlemeli, halkın, karşıtlığı seçeneklerden kendisine en yararlı olanı özgürce seçebilmesini sağlamalıdır.” (Z. Dilmen, Yeni Açılım, s.7, sf. 16) Kuşkusuz bu, propagandadır, revizyonistler böyle yapmayacaklar, burjuva partilerin çoğu da böyle söylüyor ama yapmıyor çünkü ama bu durum, TBKP’nin öncülük fikri ve Marksizm’den açık olarak koptuğu saptamasını ortadan kaldırmıyor. Eskiden Marksizm teoride açıktan reddedilmemeye çalışılırdı. Şimdi iş değişti, teoride Marksizm’den ne denli kopulursa o kadar prim sağlanacağı sanılıyor.
Dilmen “hakikati bulma”yı halka yüklüyor. Bu dar pratikçiliğiyle Maoculuğa doğru atılmış bir adımdır ve günümüzün özelliği tüm revizyonist mihrakların yaklaşımlarının ve genel olarak da kendilerinin birbirine yakınlaşması ve içice girmesidir, “birlikçiliktir”‘. Hakikati bilimde değil, -proletarya da bile değil-, halkta, bilinçsizlikte aramak, Diyojen’i çıldırtsa gerektir. Bilimsel doğruların proletarya ve halkın mücadelesi içinde, sosyal pratikte sınanacak ve kitlelerin kendi deneyleriyle onların doğruluğuna inanacak olması başka şeydir, “hakikati halkın bulması” başka şey. “Parti bir hakikati açıklama makamı değildir… Günümüzde halkın hakikati bulabilmesi, kendi yolunu seçebilmesi için halkın içinde etkili olan politik akımlar arasında geniş bir tartışma yürütülmesi ve aydınların bu tartışmada aktif yer alması zorunludur.” (Z. Dilmen, Yeni Açılım, s.7, sf. 16) Bu, partinin gereksizleştirilmesi düşüncesidir.
Halkı “hakem” gösteren yaklaşım, egemenliğin halkta olduğu yanılsaması üzerine kurulu burjuva parlamenter demokrasi yücelticilerinin bir aldatmacasıdır. Ve modern revizyonist TBKP, “hakikat tekeli”ni reddedip, partiye “seçenek sunma” rolü yükler ve “hakikati bulmayı halka aktarırken parlamentarizmin teorik temelini oluşturmakta ve “hakikat” ve “öncülük” tartışmasından bu alana atlamaktadır. Çeşitlilik ve seçenek bolluğundan söz ederek M. Karaca, politik çoğulculuğun savunuculuğuna geliyor: “günümüzde çoğulcu politik sistemlerin zorunluluğu buradan çıkmaktadır. Diktatörlüklerin, otoriter rejimlerin yaşama şansı bu nedenle tükenmektedir. Demokrasi çağımızın nesnelliğidir.”  (M. Karaca, Yeni Açılım, s.7) Ve devam ediyor: “Politik karşıtlıklar, politik çok-renklilik her zaman yararlıdır. Komünist partisinin özgür olduğu, ama karşıtlarının olmadığı, farklı bir düşüncenin bulunmadığı bir ortamda aksayan bir ortamdır. Biz istikrarlı, toplumsal gelişmeye temel olacak bir politik sistem için her zaman çoğulculuğu savunacağız.” (M. Karaca, Yeni Açılım, s.7)
Parti sınıf partisidir, sınıf mücadelesini savunur, ama sınıfların ve sınıf mücadelesinin varlığını kabul etmekle kalmaz, sınıf mücadelesini ve onun zorunluluğunun kabulünü proletarya iktidarı zorunluluğunun kabulüne kadar vardırmadan Marksist ve sınıf partisi olunamayacağının bilinciyle davranır, M. Karaca ve TBKP’si gibi değil. Politik çoğulculuk ve burjuva parlamentarizmi savunuculuğunun ve proletaryanın sınıfa çıkarlarıyla ne toplumsal nesnellikle ne de insan iradesinden bağımsız gelişme yasalarıyla. Politik çoğulculukla sınıfsız topluma ulaşılamayacağı, tek yolun proletarya iktidarı olduğu “hakikati” reddedilerek proletarya partisi olunamaz. Ve Karaca’nın bir başka biçimde proletarya iktidarını inkâr edişi: “Günümüzde politik yaşam şiddetten ve şiddet tehdidinden arındırılmadığı sürece, Türkiye’nin hiçbir sorunu çözülemez.” (M. Karaca, Yeni Açılım, s.7) İradi zorlamalar boşunadır ve sınıf mücadelesi öğretisiyle şiddetin -farklı türleriyle- zorunluluğu ve kaçınılmazlığını saptayan Marksizm’den tam kopuştur bu. Devleti mi kaldırıyorsunuz bay Karaca, bugünkü ve yarınki devletleri yok mu saymak gerekiyor? Yarınkini açıkça yok sayıyorsunuz, ama bugünkü neyin aletidir?
İşte Lenin’in öncü müfrezeyle ilgili söyledikleri: “Marksizm, partiyi eğiterek, iktidarı alabilecek ve tüm halkı sosyalizme götürebilecek, yeni bir düzeni yönetebilecek ve örgütlendirebilecek, kendi toplumsal yaşamlarını burjuvazisiz ve burjuvaya karşın örgütlendirmek için bütün işçilerin ve sömürülenlerin eğiticisi ve onların yöneticisi ve önderi olabilecek yetenekte bir proletarya öncüsü yetiştirir.” (5. Lenin, aktaran: Stalin, Leninizm’in İlkeleri, s.151)
“Marksizm’e, işlevine, hakikatlere, öncülüğe, burjuvaziye, iktidara, yönetmeye, işçilere ve halka ilişkin revizyonist çarpıtmaların tümüne yanıt var bu yoğun pasajda.
4. Proletaryanın sınıf örgütünün ve üst biçimi olan Parti, örgütsel bir mekanizmadır, disiplinli örgütlü müfrezedir.
Parti sınıfın tüm örgütlerinin proletaryanın bütünsel çıkarlarının gerektirdiği doğrultuda, tek bir çizgi uyarınca mücadele birliğini sağlayan, bunu müdahalelerle değil, çizgisinin doğruluğu ve ikna yeteneğiyle uygun biçimlerle gerçekleştiren en üst ve merkezi örgüt olmakla kalmaz. O, canlı ve demokratik bir iç yaşantıya sahip olduğu kadar disiplinli, alınan parti kararlarını ve en başta programını tek bir kişi, tek bir ses, tek bir soluk gibi uygulama yeteneğinde bir örgüttür.
Gorbaçov’la birlikte demokrasi modası aldı yürüdü. Bunda devrimci hareketlerin demokrasiyle çelişen eski zaaflarının da rolü olduğu gibi, Eylül’ün yarattığı baskı ortamında demokrasiye duyan özlemin gelişmesinin de rolü var. Ama varılan nokta sosyalist demokrasi ve örgütlenme açısından demokratik
merkeziyetçilik değil, burjuva demokratizmi ve parti içi yaşam açısından da çoğulculuk oldu. Ve demokrasi disiplin ve merkeziyetçiliğin dışlanması olarak anlaşıldı, anlaşılıyor. Demokrasi olmadan, parti, kendi içinde canlı bir yaşama, özgür bir tartışma ortamına sahip bulunmadan ne doğru fikirler gelişip ortaya çıkabilir ve ne de parti kendisini ve kendi eylemi aracılığıyla kitleleri yeterince seferber edebilir. Bu doğrudur ve demokrasi proletaryanın partisinin vazgeçemeyeceği yaşamsal bir ihtiyaçtır. Ama disiplin olmadan, merkeziyetçilikle birleşmeden demokrasi partiyi tartışma kulübüne dönüşmeye mahkûm ettiği gibi, çok başlılığa, çok sesliliğe, vurduğu yerden ses getirememeye, farklı öneri ve tutumlarla proletarya ve emekçileri şaşırtmaya, kafalarını bulandırmaya götürür. ,
“Eylemde birlik, tartışma ve eleştiride özgürlük: işte biz disiplini böyle tanımlıyoruz. Öncü sınıfın demokratik partisine layık olan biricik disiplin budur. İşçi sınıfının gücü örgütlenmesinde yatar… Örgüt demek, eylem birliği, bütün pratik çalışmada birlik demektir. Ama elbette ki her türlü davranış ve eylem, ancak proletaryayı geride değil ileriye doğru götürdüğü, proletaryanın ideolojik birliğini sağlamlaştırdığı, proletaryayı zayıflatmak ve yozlaştırma yerine onun düzeyini yükselttiği ölçüde değer kazanır… Bu nedenle proletarya, tartışma ve eleştiri özgürlüğünün bulunmadığı bir eylem birliğine izin veremez.” (Lenin, Sosyal-Demokrasi İçindeki ‘Kadetçiliğe’ Karşı Mücadele ve Parti Disiplini adlı makaleden)
Lenin’in tartışma ve eleştiri özgürlüğüne, parti içi demokrasiye verdiği önemi vurgulayan ve demokrasiyi disiplinin bir gereği olarak ele alan ve eylemde birliği şarta bağlayan yaklaşımı, demokrasi adına disiplini, merkeziyetçiliği reddeden, burjuva çoğulculuk temelinde demokratizmi öngörüp yücelten revizyonizmin yaklaşımından tamamıyla farklıdır.”… eski disiplin yöntemleri, eski disiplin nedenleri artık yıkılmıştır; biz faaliyetimizde düşünceyi bilincin en yüksek düzenini temel aldık” (Lenin, Bolşevik Parti ll. Kongresi Kapanış Konuşması) diyerek gönüllü ve ideolojik birlik ve düşünsel beraberlikten kaynaklanan gelişkin proleter disiplini tanımlayan Lenin, eleştiri özgürlüğü üzerinde durduğu yukarıda makalesinde hemen ekliyor: “…yetkili organlar bir kez karara vardıktan sonra, biz bütün parti üyeleri, tek bir adam gibi davranırız.” Bolşevik partisinin, 10. Kongresinde “Biz bir tartışma kulübü değiliz… her şeyden önce en zor şartlarda mücadele etmek zorundayız ve bu nedenle tek vücut halinde birleşmeliyiz” diyen Lenin eleştiri özgürlüğünün sınırı şöyle çiziyordu: “Eleştiri, parti programının ilkeleri çerçevesinde tamamıyla özgür olmalıdır…” (Lenin, İşçi Sınıfı Partisi Üzerine, sf. 263)
Tartışma ve eleştiri özgürlüğünün parti disiplinini baltalama özgürlüğü olmadığı ve partinin sınıf mücadelesine yönetici güç olarak katılmasını ve sınıfı başarıyla seferber etmesini engellemeye yönelmesinin benimsenemeyeceği açıktır.
Burjuva demokrasisini örgüt ilkesi olarak seçen TBKP ve SP ise, “geniş parti” adı altında ideolojik-politik çoğulculuğu ve parti içinde farklı programların, farklı “seçenekler” olarak savunulabilirliğini öngörüyor. Hakikati sınıf karşıtlarının da görebileceği noktasına vardırılan “hakikat tekeli” reddinin farklı programatik yaklaşımların parti içinde barınabilmesi anti-Leninist önerme ve tutumuna yol açması anlaşılmaz değildir. “Dar sınıfsalın yerine sınıfsal ile insansalın geniş uyumu” (M. Karaca, Yeni Açılım, s.7, sf. 13) tezinin, farklı sınıfsal temellerden kaynaklanan farklı programatik görüşlerle bir aradalığına ve bunu olanaklı kılacak “geniş parti”ye yol vermesi kaçınılmazdır. Nitekim Karaca, “Her örgütte farklı görüşler olur. Örgütler doğal çeşitlilikler gösteren insanlar topluluğudur… Bizce, örgüt içinde herkesin düşündüğünü dile getirmesinin… önünde hiçbir engel olmamalıdır.” diyor ayrı makalesinde. Ne program ne başka bir engel. Ve D. Perinçek “yekpare partinin reddedilmesi” (Saçak, s.59, sf. 125) aracılığıyla Stalin’i aşmakla övünüyor. Parti içinde farklı görüler bulunmalı, iki çizgi ve kanatlar olmalıymış! (Saçak, s.59, sf. 125) Böyle partilerin proletaryanın partisi olamayacakları, onun bütünsel çıkarını savunamayacakları, bu bir yana ne savunacaklarına karar veremeyip, farklı çizgileri bir arada izleme durumunda kalacakları kuşkusuzdur.
“Parti, partiye aykırı görüşleri öven üyelerini kendisinden uzaklaştırmadığı zaman, kaçınılmaz olarak önce ideolojik ve sonra da maddesel bakımdan parçalanacak, isteğe bağlı bir kuruluştur” (Lenin İşçi Sınıfı Partisi Üzerine, sf 257) diyen Lenin ise tamamen farklı bir görüş savunmakta ve değişik programatik görüşlere sahip kişilere partinin kapısını göstermektedir: “Parti içinde düşünce ve eleştiri özgürlüğü, bize, insanların parti denilen özgür birlikler halinde gruplaşması özgürlüğünün bulunduğunu asla unutturmayacaktır.” (Yeni Açılım s.57, sf.19) Geçerken Yeni Demokrasi’ye parti içi ideolojik-politik çoğulculuğun, kaynaklarıyla birlikte bu denli görülür olduğu ve zehirli etkisini yaygınlaştırmaya başladığı, bunun sahte “birlikçi” revizyonist politikanın önemli bir kaldıracı kılındığı günümüz koşullarında “iki çizgi mücadelesi” ne ilişkin görüşlerini bir kez daha gözden geçirmeyi öneriyoruz.
“Geniş partinin” ve programatik farklılıkların “kanat” da denilen hizipleri kaçınılmazlıkla varsaydığını, oysa partinin hiziplerin varlığıyla bağdaşmadığı ve partinin irade birliğinin bu yolla tahrip olarak Partinin çok başlı-çok sesli hale gelmesinin doğal olduğunu eklemek gerekiyor. Bolşevik partisinin 10.Kongre Kararı bu konuda yol göstericidir: “Kongre, şu ya da bu platform temelinde oluşmuş bütün grupların derhal kendilerini dağıtmalarını emreder ve bütün örgütleri tek bir hizip belirtisine bile izin vermeyecek şekilde son derece uyanık olmakla görevlendirir. Bu parti kararının uygulanmaması, zorunlu olarak, partiden derhal ve kayıtsız şartsız ihracı da beraberinde getirmelidir.”
5. Partinin örgütlenme biçimini sınıf mücadelesinin koşulları belirler. Parti her koşulda mücadelesini sürdürebilecek biçimde örgütlenmeli ve koşullardaki değişmelere zaman geçirmeden uyum sağlayabilecek esneklikte olmalıdır.
Lenin 1905 devrimini izleyen özgürlük günlerinde bile “Partimizin çalışma koşulları köklü bir değişim geçiriyor. Toplantı, örgütlenme ve basın özgürlüğü kazanılmışın Elbette bu özgürlükler son derece eğretidir ve bunlara güvenlik deliliktir, hatta cinayet olur… Partinin gizli aygıtı korunmalıdır. Aynı zamanda… gizli aygıtın yanı sıra legal ve yarı-legal yeni parti örgütleri ya da partiye sempatizan örgütler kurmak kesinlikle gereklidir” (Lenin, Örgütlenme sf.125) demektedir.
Oysa bizim tasfiyeciler, “…yasal bir partiye, çağdaş, demokratik bir komünist partisine ulaşmak istiyoruz” (M. Karaca),” 1974 yılında yasal bir parti kurmak gerektiğini savundum, fakat tek başıma kaldım. Arkadaşlarımı ancak birkaç yılda ikna edebildim” (D. Perinçek) özlem belirtiyor ve yasalcılığa övgüler düzüyorlar. Z. Dilmen daha da ileri giderek yasal partiyi “demokrasinin kazanılması” için gerekli görüyor. Demokrasinin kazanılmasına bağlı olarak yasal parti mümkün olabilecekken, o, ilişkiyi tersine çevirerek, örgütlenme özgürlüğünü amaç haline getiriyor ve demokrasinin kazanılmasını yasal parti şartına bağlıyor: “Yasal parti, halkın bütün gücünün gerçekçi bir hedef üze rinde yoğunlaşabilmesi için gereklidir. Bu hedef demokrasinin kazanılmasıdır.” (Yeni Açılım, s.57, sf. 19)
Oysa Lenin bu yaklaşımı tasfiyecilik olarak baştan mahkum etmiştir: “Tasfiyeciler, örgütlenme özgürlüğü ve genel olarak kısmi reformlar için yaptık lan ajitasyonda liberalizme batıyorlar… Günün biricik ve her şeyi kapsayan sloganı olarak örgütlenme özgürlüğüm ileri sürüyor ve gerçekte bunu, 1905’in devrimci taleplerinin yetiren geçiriyorlar.” (Lenin, 8.Örgütlenme, s. 213)
TBKP aynı şeyi yapmıyor mu? Ne devrim ne sosyalizm ne de bir başka talep… Yalnızca örgütlenme özgürlüğü… yasallaşma…
Lenin’den birkaç aktarmayla bitirelim:
“Güçlü bir illegal Parti Merkezler örgütü, sistemli olarak çıkan illegal yayınlar ve en önemlisi yerel hücreler, özellikle de doğrudan doğruya işçilerin arasından gelen ve kitlelerle sıkı temas için de yaşayan öncü üyelerin yönettiği fabrika hücreleri: Devrimci ve sosyal demokrat işçi hareketinin her türlü zorluğu göğüsleyebilecek sağlamlıktaki çekirdeğini işte bu temel üzerinde inşa ettik.” (Doğru Yolda adlı makaleden)
“Uluslararası işçi sınıfı hareketinin ve Rusya’daki kendi işçi sınıfı hareketimizin tecrübeleri, bize, daha kuruldukları andan itibaren bu işçi sınıfı örgütlerinin (sendikalar, kooperatifler, kulüple vb.) her birini partinin bir kalesi haline getirmek için çalışmanın gerekli olduğunu öğretiyor.” (Lenin, Örgütlenme, sf. 220)
Ve tasfiyeci cephede üzerinde bol yazılıp çizilen, “geniş”, “birleşik” parti propagandasıyla yaygınlaştıran sahte “birlikçilik” karşısında, ideolojik yönü bir yana, örgütsel yönüyle bunun olanaksızlığı üzerine Lenin’in sözleri:
“Birlik sorununun ne legal basında “birlik” hakkında yazılıp çizilen saçma sapan sözler, ne ‘dağınık’ küçük aydın gruplarıyla yapılan anlaşmalar, ne de yurt dışından sürdürülen görüşmeler diplomasisi çözebilir. Birlik sorununu çözecek biricik şey, yerel planda sağlanacak birlik, RSDİP’in bütün işçi üyelerinin tek bir illegal örgütte gerçekte birleştirilmesidir.” (Lenin, Örgütlenme, sf. 194)

Ocak-Şubat 1989

Yorumlar kapatıldı.

Özgürlük Dünyası 2022

Yukarı ↑