İhsan Çaralan
“Yunanistan halkı yaşadığı ekonomik dar bo- ğazın ardından kreditörlerin nakit akışını yeni- den sağlaması şartıyla öne sürdüğü dayatmaları yapılan referandumda reddetti!”
Ajansların 5 Temmuz 2015 gece yarısına doğ- ru geçtiği, günün, hatta AB ile ilgili uzun yılların en önemli haberin özeti buydu.
Referandumda, 25 yaşın altında olanların yüzde 85’i, 35 yaşının altında olanların yüzde 78’i, öğrencilerin yüzde 85’i, işsizlerin yüzde 73’ü, kadınların yüzde 62’si, ekonomik sıkıntı çekenlerin yüzde 63’ü, … “hayır” oyu kullandı.
Yunanistan halkı, AB ve IMF’ye boyun eğe-
önünde diz çökmeye hazırlandığını kabul etmek istemediği için, Varufakis’in istifası genellikle bir “taktik” olarak değerlendirildi.
SYRİZA Hükümeti, referandumdan sonra Troyka’ya yeni bir ödeme planı sundu, ama 11 Temmuz’da toplanan AB ülkelerinin Maliye Ba- kanları Yunanistan’ın bu önerisin reddetti ve Çarşamba’ya kadar yeni bir öneri sunmasını is- tedi. Ama bir gün sonra, AB liderleri toplantısın- da “Yunanistan Hükümetiyle anlaştık” açıklama- sı geldi. Anlaşma, iki gün sonra, çarşamba günü Yunanistan Meclisi’nde büyük bir oy çokluğu ile kabul edildi.1
“Anlaşma”, Troyka’nın referanduma götürüp
meme kararını coşkuyla kutladı. SYRİZA Hükü-
meti, bu sonuçlarla halkın iradesini ortaya koy- duğunu ilan ederek, halkın iradesini savunaca- ğını söyledi. Ama referandumdan hemen sonra, Troyka’ya karşı en radikal tutumu alan Maliye Bakanı Yannis Varufakis istifa etti ve yerine Troy- ka ile “uzlaşma” yanlısı Efklidis Çakalotos getiril- di. Bu durum her ne kadar “ne oluyoruz?” soru- sunu gündeme getirdiyse de, kimse, SYRİZA’nın böyle bir referandum zaferinden sonra AB’nin
1 Yunanistan’la AB arasında varılan anlaşmaya göre; 1-) Yunanistan’ın borçlarından hiçbir kesinti yapılmayacak. 2-) 50 milyar avroluk bir özelleştirme fonu oluşturulacak. Fonun denetimi ve yönetimi AB ve IMF tarfından yapılacak. 3-) Vergi tabanı genişletilecek. 4-) Erken emeklilik kaldırı- lacak ve emeklilik sistemi yeni baştan düzenlenecek. 5-) Genişletilmiş bir özelleştirme planı devreye sokulacak ve elektrik iletim ağı özelleştirilecek. 6-) Troyka Atina’da bir büro açacak ve Troka sadece “fonu” değil ülkenin mal var- lıklarını yönetimini de denetleyecek. 7-) AB ve IMF Yuna- nistan’ı yakından denetime devam edecek. IMF ile varılan anlaşma vadesi dolduğunda yinelenecek. Aksi halde mali destek programı askıya alınacak.
de halkın “hayır” dediği programdan çok daha ağırdı. “Troyka’nın programını imzalamaktansa kolumu keserim daha iyi” diyen SYRIZA’nın eski Maliye Bakanı Varufakis, bu anlaşmayı “yeni bir Versay Anlaşması” olarak niteledi.
Daha 10 gün önce “hayır” diyerek reddetti- ği dayatmalara Hükümet ve Yunanistan Meclisi tarafından “evet” denmesine öfkelenen halk sokaklara döküldü. Polis göstericilere saldırdı; yaralananlar ve gözaltına alınanlar oldu. Bu, SYRİZA’nın iktidara gelmesinden beri ilk önemli gösteriydi.
“Anlaşma”, 15 Temmuz’da kimi SRİZA’lı ba- kanların ve milletvekillerinin de itirazlarına kar- şın (SYRİZA’nın 39 milletvekili anlaşmaya evet oyu vermedi) muhalefet partilerinin desteği ile Yunanistan Meclisi’nden geçirildi. Arkasından, Aleksis Çipras, Hükümeti’nde bu anlaşmaya karşı çıkan SYRIZA’nın “sol kanadı”ndan olduğu belirtilen 10 bakanını değiştirdi. “Ödeme prog- ramı”nın Yunanistan Meclisi’nde kabulünden bir hafta sonra da, Almanya Parlamentosu, bu
ödeme planını kabul eden bir karar aldı. Diğer AB ülkelerinin parlamentoları da usulen benzer kararlar alacak!
Yukarıdaki özet, Troyka’nın dayatmaları ile başlayan, referandumla devam eden ve AB ile SYRIZA Hükümeti’nin daha ağır koşullarda an- laşmaya imza atmasıyla gelişen ve daha önü- müzdeki günler, aylar ve yıllarda da sürecek bir mücadele olarak gelişecek sürecin ilk adımı sa- yılacak gelişmelere şöyle bir dikkat çekmekle sı- nırlı bir özettir. Yoksa bu, geçen bir-bir buçuk ay, Yunanistan ve Avrupa halkları, işçi sınıfı, hatta bütün dünyanın işçi sınıfı ve halkları için çeşitli biçimde dersler çıkarılacak ve pek çok yanıyla da ayrıntılı biçimde incelenecek, incelenmesi de gereken bir döneme karşılık gelmektedir.
YUNANİSTAN HALKI, GEREKİRSE ‘AVRO VE AB’DEN ÇIKMA’YA DA ‘EVET’ DEMİŞTİ!
SYRIZA Hükümeti, 5 Temmuz günü, kreditör- lerin dayattığı, Yunanistan’ın AB’nin büyük ban- kalarına ve IMF’ye olan borçlarının ödenmesine ilişkin planı referanduma sundu ve referandum- dan çıkacak “hayır”ın kreditörlerin “tahsil pla- nı”nın reddi anlamına geleceğini söyledi. Ama, gerek Yeni Demokrasi Partisi ve PASOK, gerekse Avrupa’nın büyük sermayesinin basını ve Yuna- nistan’daki uzantıları, “referandumla ‘avrodan çıkma’ ve ‘AB’den çıkma’ oylanıyor” diyerek, orta sınıfların korkularını kışkırtan bir kara pro- paganda yürüttüler. Ama bütün bu kara propa- gandaya ve bu propaganda eşliğinde sürdürülen IMF, Avrupa Merkez Bankası (AMB), Almanya, Fransa ve AB merkez organlarından gelen bas- kılara karşın, Yunanistan halkı, referandumda beklenmedik yüksek bir oranda “hayır” diyerek, bütün bu odakların kendi propagandalarının al- tında kalmasını sağlandı.
Referandum’da yüzde 61’le “hayır” diyen Yunanistan halkı; böylece beş yıldır sürdürülen “kemer sıkma politikaları”nın Yunanistan eko- nomisini düzlüğe çıkarıcı bir amaç taşımadığını, dolayısıyla Troyka’nın planının “kreditörleri kur- tarma planı” olduğunu fark ettiğini göstermiş oldu. Ama bunun da ötesinde, “referandumda ‘hayır’ demenin Avro’dan ve AB’den çıkma an-
“Anlaşma”, Troyka’nın referanduma götürüp
de halkın “hayır” dediği programdan çok daha
ağırdı. “Troyka’nın
programını imzalamaktansa kolumu keserim daha
iyi” diyen SYRIZA’nın eski Maliye Bakanı Varufakis, bu anlaşmayı “yeni bir Versay Anlaşması” olarak niteledi.
Daha 10 gün önce
“hayır” diyerek reddettiği dayatmalara Hükümet ve Yunanistan Meclisi
tarafından “evet”
denmesine öfkelenen halk sokaklara döküldü.
lamına geleceği” propa- gandasıyla halkı Troyka’nın dayattığı programa boyun eğmeye zorlayan AB’nin ve IMF’nin propagandacıları, siyasi temsilcileri (her tür- den büyük sermaye örgütü ve çevresi) referandumla Yunanistan halkına, “AB ve Avro’dan çıkmayı”da oylat- mış oldular. Bu yüzden de, “Yunanistan halkı Troyka dayatması programa ‘hayır’ derken aynı zamanda bu- nun için Avro’dan ve AB’den çıkmayı da göze aldığını göstermiştir” demek hiç de yanlış olmaz.
Hele de Troyka’nın da- yatmalarından bile daha
ağır bir ”ödeme faturası”na “evet” demesinden sonra, SYRIZA Hükümeti’nin kendisine destek veren halkla nasıl taban tabana zıt bir pozisyona geçtiğini göstermesi bakımından bu saptamayı yapmak ayrıca önem kazanmıştır. Çünkü Yuna- nistan halkının, “Avro’dan ve AB’den çıkmayı” da göze alarak, emperyalist dayatmalara karşı çıkıyor görüntüsü veren ve referandumda “ha- yır” oyu kullanılması çağrısı yapan Çipras Hü- kümeti’nin arkasında durma kararlılığını “Troy- ka’nın dayatmalarına evet” demek için kulla- narak, Çipras ve SYRIZA’sı, mücadele eden ve söylemleri dolayısıyla kendisine umut bağlayan halka ihanet eden burjuva hükümetlerin tipik bir örneğini sergilemiştir. Herhalde, bundan böyle, yakın dönemin tarihini yazan tarihçiler, halka ihanet örneğini verirken, SYRIZA’nın bu tutumu- nu “tipik orta sınıf hükümeti tutumu” olarak ör- nek göstereceklerdir.
TARTIŞILAN, SADECE YUNANİSTAN DEĞİL AB’DİR!
Eğer tartışılan sadece Yunanistan’ın şu ka- dar milyar Avroluk borçları olsaydı; IMF ve AB, bu borçların ödenmesi için “bu kadar gürültüye mahal vermeden” de bir “ödeme yolu” bulabi-
lirdi. Hatta Yunanistan’ın borç- larını silerek bulunacak bir “çözüm yolu” bile, devasa AB finans sitemi içinde ciddi bir sıkıntıyla yol açmazdı. Dahası, Yunanistan gibi Avrupa kültü- rü ve tarihinde çok önemli bir yere sahip bir ülkede, o ülke- nin halkına yapılan bir “ayrı- calık” olarak bile, “Yunanistan borçlarını kapatma”nın bir yolu bulunabilirdi. Ama öyle olmadı, tersine; Troyka, adeta “radikal solcu”, “AB aleyhi- ne sivri laflar söyleyen”,… bir parti olarak propaganda edi- len SYRIZA’yı cezalandırmak da istedi. Ama bu da sorunun sadece bir yanıdır. Burada asıl sorun, Avrupa’nın içine sürüklendiği çözümsüzlüklerle
ilgilidir. Çünkü Yunanistan, bir yandan AB’nin en büyük tekelleri ve güçlü ülkeleri tarafından kü- çüklerin nasıl sömürülüp yağmalandığının tipik örneği olduğu gibi, Almanya, Fransa, İngiltere ve belki Hollanda, İsveç Norveç gibi kimi kendisine has özellikleri olan ülkeler dışındaki ülkelerin Yunanistanlaşma yolunda ülkeler olduklarını da göstermekteydi. Bu yüzden de, AB’nin büyükleri, bankaları, büyük tekelleri için “Yunanistan kri- zi”nin nasıl çözüleceği sorunu, sadece Yunanis- tan’ın değil, aynı zamanda AB ülkelerinin üçte ikisinin karşı karşıya bulunduğu “borç sorunu”- nun ne yönde gelişeceği ve bu ülkelerin AB için- de nasıl bir statü edineceği ile ilgili bir sorundu.
Elbette bu, AB’nin “büyükleri” ve merkez örgütleri için, orta ya da uzun vadeli bir sorun değil, “sıcak” ve hemen kapıya dayanmış bir so- rundu. Çünkü Portekiz, İspanya, İtalya gibi, Yu- nanistan’ın ihtiyaç duyduğu finansmanın kat be kat fazlasına ihtiyaç duyan ülkeler için, IMF’nin de arkadan itmesiyle, AMB ve Brüksel’in kapıla- rına dayanması sadece bir an meselesiydi!
Yunanistan örneği, AB’nin, gösterilmeye ça- lışıldığı gibi, zayıfların güçlü ülkeler tarafından kalkındırıldığı bir dayanışma ve ortaklaşma örgütü değil; büyüklerin küçükleri, güçlülerin
zayıfları iliğine kadar sömürüp yağmaladığı bir “birlik” olduğunu açıkça gösterdiği gibi, aynı zamanda AB’nin, düşenin parçalanıp yendiği bir “kurtlar sofrası” olduğunu da gözler önüne ser- diği bir örnekti.
Bu yanlarıyla ele alındığında, “Yunanistan so- runu”, AB için bir “Yunanistan sorunu” olmaktan öte, AB için normlarını yenileme ve özellikle de zayıf halkalara bu normları dayatmayı da içeren bir varlık-yokluk sorunu haline gelmişti. Bu yüz- den de, Yunanistan’a, normal ve kabul edilebilir bir kemer sıkma programıyla ödeyemeyeceği bir fatura çıkarılmıştır. SYRİZA’nın halkı peşine tak- maya yönelik görünüşteki AB karşıtlığına hedef alan burun sürtme amacı da taşıyan bu “dayat- ma program”ın koşullarının ağır tutulmasında, SYRIZA’nın referanduma başvurup halka “Hayır de!” çağrısı yaparak AB’nin güzünde “sisteme isyan eden asi” durumuna düşmesi de katkıda bulunmuştur! Bu da, AB’nin büyüklerine, Por- tekiz’e, İspanya’ya, İtalya’ya,… onları izleyecek olan diğer zordaki AB ülkelerine, “ayağınızı denk alın”, “gözünüzün yaşına bakmayacağız”, “Yu- nanistan’ın bile gözünü yaşına bakmadık”, “asi değil, sizden istenenleri yerine getirenler olun!” demek olmuştur.
REFERANDUMUN BAZI SONUÇLARI
Yunanistan halkının “kahramanca” denilecek bir tutumla Troyka’nın dayatmalarına, AB’nin baskı ve tehditlerine karşın “hayır” demesini kendine verilmiş bir “güvenoyu”, hatta bir “ira- de devri” olarak algılayan SYRIZA’nın, bu yetki- yi istismar ederek, “Troyka’nın dayatmalarına evet” demek için kullanması, kuşkusuz ki; hem Yunanistan, hem AB’de, hem de Yunanistan’da- ki gelişmeleri büyük bir dikkatle izleyen dünya demokratik kamuoyu içinde çelişkili duygulara neden olmuş ve karşıt sonuçlar çıkaracakları bir tablo oluşturmuştur.
Bu çelişkili tabloyu şöyle çözümleyebiliriz:
-
Referandumun yolunu açarak SYRIZA; aslında “topu” halka atarak aradan sıyrılmak isterken, Yunanistan halkıyla Avrupa’nın başta Almanya olmak üzere büyük emperyalist ülkele- rini karşı karşıya getirerek; halkın AB’nin gerçek
yüzünü görmesini, AB’nin aslında “eşitler or- taklığı”, bir “dayanışan ülkeler topluluğu” değil, bir “kurtlar sofrası” ve kuralının da “yaralananı yemek” olduğunun görmesinin yolunu açmıştır. Böylece SYRIZA, hükümet olmasından sonraki en önemli atağını yapmıştır. Dahası SYRIZA, ta- leplerini sahipleniyor göründüğü halka referan- dumda açıkça “hayır” çağrısı yaparak, bu karşı karşıya gelişte “hayır” çıkmasında önemli bir rol oynamıştır.
-
Yunanistan halkı “hayır” diyerek; AB’nin dayatmalarına karşı “hayır” demeyi başarmıştır. Böylece AB ve IMF’nin burnundan kıl aldırmayan bürokratlarına ve AB’nin büyüklerine meydan okumuştur. Dahası halkların AB’nin büyük ser- maye güçlerini karşısında onurlu bir tutum ala- bileceğini göstermiştir. Daha somut söylersek, Troyka’nın, Yunanistan’da olduğu gibi, kemer sıkma politikalarının daha da sertleştirilmesini istediği Portekiz, İspanya, İtalya,… gibi ülkelerin halklarına, “Troyka’nın dayatmalarını kabul et- miyoruz” deme hakları olduğunu hatırlamıştır!
Dahası, Almanya, Fransa, İngiltere gibi AB’nin büyüklerinin artık halklarına dönüp “Kemer sı- kacağız, ekonominin gereği bu, yoksa işler daha kötüye gidecek”, “Bu kadar ücreti ekonomi kal- dırmaz” …demesi zorlaşmıştır. Çünkü artık halk-
lar, Yunanistan halkı şahsında “kemer sıkma po- litikaları”na karşı “referandum isteme” hakları olduğunu görmüş, referandumla sermaye uşağı hükümetlerin politikalarını reddetmek için daya- nak olarak kullanabilecekleri bir mücadele yolu bulmuşlardır. Elbette AB ülkelerinin yıllardır “ke- mer sıktırılan”, “daha iyi yaşamak için başka bir seçenek olmadığı”na inandırılan işçi sınıflarının da silkinme ve neoliberal dayatmalar karşısında, “Bu politikaları bize mi sordunuz da uymamızı istiyorsunuz?” diyebileceklerini göstermiştir. Ve dahası Yunanistan halkı, halklara; Avrupa de- mokrasisinin görünümünün cilası olarak kullanı- lan ve yok caddelerin adı, sokakların rengi, yerel yönetimin kitle taşıma araçlarının boyası,… gibi konularda referandumlara baş vurmayı aşarak, ülkenin nasıl yönetileceği konusunda fikrini söy- lemek, egemenlere itirazlarını yüksek sesle ifade etmek için seçimlerden faklı bir yöntem olarak referandumu kullanabileceğini hatırlatmıştır. Ve o olağanüstü zor koşullarda ve ağır tehdit altın- da Yunanistan halkı “hayır” diyerek, halkların egemenlere karşı boyun eğmeme ve başkaldır- ma haklarını olduğunu, zorda kalındığında bu- nun hatırlanabileceğini göstermiştir.
3-) AB’ye boyun eğerek SYRIZA Hükümeti; arkasındaki büyük halk desteğini heder ede- rek, daha da kötüsü, halkın “hayır” diyerek SY- RIZA’ya verdiği gücü kötüye kullanarak, halkın güvenine ihanet ederek, gerek Yunanistan halkı içinde gerekse Avrupa’nın Yunanistan halkının
açtığı halkçı, mücadeleci yoldan gidebileceği umuduna kapılan hakları, işçi sınıfı içinde mo- ral bozukluğuna yol açmıştır. (Elbette ki sosyal reformcu SYRIZA Hükümeti, Yunanistan halkın- dan aldığı desteği, halkın isteği doğrultusunda Avrupa’nın büyük emperyalist devletlerine karşı halkların mücadelesi için bir yol açmak için ör- neğin “Avro’dan çıkma”, “AB’den çıkarılma”yı da göze alan bir yola girmek için kullanabilme ye- teneği gösterebilse ve sınıfsal ve ideolojik yapısı nedeniyle kendisinden beklenmeyecek hamleyi yapmaya cesaret edip Yunanistan halkının Troy- ka’nın dayatmalarına hayır diyerek işaret ettiği halkçı mücadele yoluna girebilseydi, halklar yu- karda işaret edilen mücadele yoluna çok daha motive olmuş olarak girecekti.) Ne var ki, SYRI- ZA halkın güvenini kötüye kullanmış olmasına karşın, Yunanistan halkının onurlu tutumundan halklar çok şey öğrenmiştir. Ve elbette başta işçi sınıfı olmak üzere halklar, orta sınıfların, özel- likle de orta sınıfların büyük sermayeye koltuk değnekliği etme pozisyon ve hevesindeki or- ta-üst kesiminin temsilcilerine ve onların partile-
rine güvenmemeyi, gerekirse SYRIZA’ları da kar- şısına alarak, aldığı kararların arkasında durma- yı esas alan bir örgütlülük ve mücadele hattına yönelmesi gerektiğini görmüştür. Bu elbette acı verici bir deneyimden öğrenmedir, ama ne yazık ki halklar, işçi sınıfı, kapitalist toplumda ancak acı çekerek öğrenebilmekte, yenilgiler ve yanılgı- larından ders çıkararak ilerleyebilmektedir.
Kısacası, Yunanistan halkı, bir aya sıkışan bir mücadele döneminde başarılarıyla, kararlılığı ve onurlu duruşuyla, ama aynı zamanda ihanete uğramasıyla, yenilgisiyle, yanılgılarıyla da 10-20 yılda öğreneceğinden çok daha fazlasını öğren- miştir. Ve elbette ki, onun öğrendiklerinden, bu mücadeleyi yakından izleyen AB ülkeleri başta olmak üzere tüm diğer ülkelerin halkları da ken- dilerine pay çıkarmış, bilgi hazinelerini zengin- leştirmişlerdir.
SYRIZA NASIL HALKA İHANET YOLUNA GİRDİ?
5 Temmuz’daki referandumda Yunanistan halkının (ve dünya demokratik kamuoyunun) büyük desteğini alan SYRIZA’nın, bir hafta son- ra, Troyka’nın halkın “hayır” dediği dayatmala- rının daha ağırına “evet” demesiyle, elbette ki, gerek Yunanistan halkı gerek olup bitenleri izle- yen çevreler açısından kafa karıştırıcı bir durum ortaya çıkmıştır.
Çünkü AB ve IMF’ye karşı sert eleştirilerde bulanan, “boyun eğmemek”ten, “onur”dan, “hak ve adalet”ten “halkın kendi geleceğine sa- hip çıkması”ndan söz eden SYRİZA’nın liderleri- nin halktan –zafer denilebilecek bir– destek sağ- ladıktan sonra, halka verdikleri sözün ve halkın iradesini tam tersini yapmalarının geleneksel siyaset mantığı açısından anlaşılması kolay de- ğildir. Çünkü SYRIZA’nın yaptığı, bırakalım halka verilmiş sözlerle dolu bir edebiyatı, SYRIZA’nnı iktidar gelmek için yaptığı propagandanın halk- çılıkla doldurulmuş içeriğini,… kendi ayağına, hatta kafasına kurşun sıkmaktır.
Bu yüzden de, SYRIZA’nın, bu referandumu, “halkın gazını almak”, “Troyka’nın güvenini ka-
zanmak”, “halkı oyalamak ve kafa karışıklığı ya- ratmak”, ”halkın evet diyeceğini hesap ettiği”… için düzenlediğine dair görüşler ileri sürülüyor.
Hiç kuşkusuz SYRIZA’nın Troyka’nın Yuna- nistan’ın borçlarını tahsili konusundaki planını halka sormak için referandum kararı alması ve halkı “hayır” demeye çağırmasından başlayıp Troyka’ya “evet” demesine gelen yalpalamala- rı (savrulması demek daha doğru), bu içerikli komplo teorileri için çok sayıda kanıt sunmak- tadır. Ama, SYRİZA’nın tutumunu onun sınıfsal niteliği ile bağlantılı olarak ele almadan gerçekçi bir açıklamaya varmak da olanaksızdır.
SYRİZA’nın karakteristik özelliği onun bir orta sınıf partisi olmasıdır. Bunu, SYRIZA’nın kendi içindeki homojen olmayan, siyasi açıdan “sol”un renkleriyle de çeşitlilik gösteren yapısın- da görmek mümkündür ve orta sınıfların alt-orta kesimlerinden üst-orta kesimlerine kadar çeşitli katmanlardan oluşan ve 5-6 klik tarafından tem- sil edilen çeşitlilik koalisyonu olarak varlığı da bunun açık göstergesidir. Bu yüzden de, SYRİ- ZA’nın şu ya da bu konularda aldığı sanki “birbi- rine karışmış ve karşıymış” gibi görüne değişken tavırlarını, kendi içindeki kliklerin etkisinin de- ğişmesi olarak görmek daha doğrudur.
Aslında referandum kararı ve arkasından hem AB hem Yunanistan egemen sınıflarının referandumu “AB’den çıkma”, “Avro’dan çıkma” oylaması olarak göstermeleri, zaten bir koalis-
yon durumundaki SYRIZA içinde tartışma, çe- kişmelere neden olmuş ve sonuçta parti olarak yalpalamasına götürmüştür.
Biraz soyutlayarak, SYRİZA’nın tavrındaki, bir savrulma olarak da göreceğimiz değişimleri şöyle belirleyebiliriz:
Troyka’nın Yunanistan halkı ve hükümetini hor görmeyi de içeren “ödeme programı” ve uzlaşmaz tutumları karşısında SYRIZA, referan- dum kararı alarak AB’nin öfkesinden sıyrılmak için topu halka atmıştır. Yani, AB’ye, IMF’ye “Ba- kın sizin programınızı halk kabul etmedi, bizim yapacağımız bir şey yok” demek istemiştir. Ama, halkın “Avro’dan çıkma” ve AB’den atılma”yı da göze alarak Troyka’nın karşısında durması ve hükümeti de bu tutumu almakla yükümlendir- me iradesi karşısında, SYRİZA içindeki üst–orta sınıf temsilcileri paniğe kapılmıştır. Çünkü halkın gösterdiği yoldan ilerlemenin AB üyesi Yunanis- tan’ın sonu olacağını, dolayısıyla AB’ye “hayır” deme ve AB’ye, IMF’ye, onların temsil ettiği em- peryalist kapitalist düzene karşı mücadele yolu- na girilme zorunda kalınacağını gördüklerinden AB’ye, IMF’yle sığınmışlardır. Nitekim Yunanis- tan Meclisi’nde anlaşmanın oylanmasında 39 SYRIZA milletvekili bu programa oy vermeyerek tutum alırken, Çipras, “sol kanat temsilcisi”, sı-
nıfsal olarak da alt-orta sınıfların sözcüsü diye- bileceğimiz 10 bakanı hükümetten çıkarmıştır. Yerlerine, Yunanistan’ın AB’de kalması ve neoli- beral politikaların sürdürülmesi için her mihnete razı olacak, üst orta sınıfların, büyük sermaye ve AB hizmetine koşacak temsilcileri bakan ya- pılmıştır.
AB VE YUNANİSTAN’DA SINIF MÜCADELESİ
SYRIZA daha hükümeti kurmadan bile Yuna- nistan bir yol ayrımındaydı. Ya AB’nin ve IMF’nin dayatmalarına “evet” denecek ya da bu dayat- malara karşı mücadele edilerek ilerleme yolu tutulacaktı. Halkın talep ve tutumları ortadaydı: Dayatılan kesintilerden yana olan yoktu. Halk mücadele yanlılığını çeşitli vesilelerle ortaya koymaktaydı. Mücadele yanlısı Yunanistan hal- kının taleplerini sahiplenerek bu yönde vaatler- de bulunan SYRIZA’nın seçimi kazanıp hükümet olması yalnızca Yunanistan’da değil verdiği söz- lerin yarattığı beklentiyle Yunanistan dışında, bu arada Türkiye’de de beklentiye yol açtı. Ancak Avrupalı emperyalistlerin dayatmalarını referan- duma götürmesine rağmen SYRIZA, kendisine yönelik beklentiye olumlu yanıt vermeyerek, laf düzeyinde ileri sürdükleri bir yana, sermaye ve AB’ye koltuk değnekliği eden PASOK gibi sıra- dan sosyal demokrat bir partiden fazlaca bir far- kı olmadığını ortaya koydu.
Yukarıda belirtildiği gibi, referandum kararı almakla bir hamle yaparak, Troyka’nın dayatma- larına “hayır” demek üzere halkı “sahaya” çağı- ran SYRIZA, bu yolun AB ve IMF’ye de başkal- dırma yolu olduğunu görüp dehşete kapılarak, AB’nin güvenli kollarına atıldı.
Böylece SYRIZA orta sınıf partilerin tipik özel- liği olan sermaye ve emek arasındaki yalpalama- da sermayenin yanında durarak sınıf niteliğine uygun davranırken, aynı zamanda kendi içinde alt-orta sınıf temsilcileriyle üst-orta sınıf temsil- cileri arasında yer alan çeşitli klikler arasında da mücadeleyi başlatmış oldu. Bu mücadelede ilk darbeyi alt orta sınıfların temsilcileri yedi ve “hayır”da ısrar ettikleri için bakanlıklardan ko- vuldular. Ama bu, aynı zamanda, SYRİZA içinde
sınıf mücadelesinin artık gözle görülür bir aşa- maya gelmesi demektir. Çünkü uluslararası bur- juvazinin temsilcileri (Troyka ve Yunanistan’ın büyük sermaye güçleri) SYRIZA’yı iyice “ehlileş- tirmeden” bırakmazlardı. Nitekim, yeni yasal düzenlemelere ilişkin taleplerini, alt-orta sınıflar ve AB’ye karşı mücadeleden yana halk kesimle- riyle de bağını koparan Çipras ve Hükümetinin istifasına yol açacak bir sınıra kadar götürdüler. Ve şimdi Çipras’ın istifa ederek seçime gideceği- ne dair değerlendirmeler yapılıyor.
Elbette bunlar, SYRIZA içinde yeni saflaşma- lar ve yeni bölünmeler anlamına gelirken, aynı zamanda, Yunanistan siyaset sahnesinde de kaçınılmaz olarak yansımaları olacak gelişme- lerdir.
“Yunanistan krizi” sadece Yunanistan’ın so- runu olmadığı gibi, SYRIZA’nın içindeki mücade-
le de, sadece SYRIZA kapsamında bir mücadele olmayacaktır. İspanya’da PODEMOS hareketinin (ve Avrupa’daki benzer orta sınıf hareketlerinin) de SYRIZA içindeki mücadelenin bir benzerine, üstelik de SYRIZA’nın yaşadıklarından ders çıka- rılarak, sahne olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla, Yunanistan’dan sonra hızla popülerleşen –işçi sınıfının tarihsel özne olmaktan çıktığı, Marksiz- min eskidiği ve bir iktidar mücadelesi ve değişik- liğine ihtiyaç olmadığı yönünde görüş ve prog- ramlarıyla sosyal reformcu– SYRIZA tarzı partiler içinde de, bu hareketler üstünden siyaset ve top- lum kuramları geliştiren çevreler içinde de bir mücadelenin başlaması herhalde sürpriz olmaz.
Elbette mücadele, gerek Yunanistan gerekse Avrupa düzleminde, ideolojik ve siyasal alanda- ki tartışma ve saflaşmalarla da sınırlı kalmaya- caktır. Halklar ve işçi sınıfı da, SYRIZA’nın Troy- ka’ya teslim olma “melaneti”nden gerekli ders- leri çıkaracak, popülizme, orta sınıf efsanelerine pirim vermeyecek; işçi sınıfının dünya görüşüne, değerlerine ve halkların mücadele geleneklerine bağlanan bir hatta emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadelede kendilerini zafere götürecek yolları aramada ısrarlarını sürdüreceklerdir. Ama artık bunu, SYRIZA’cılığın, onun sınıfsal de- ğerlerinin üstünü çizerek, kendi mücadele talep- leri ve yürüyecekleri yolun ne olması gerektiğini yeniden koşup tartışarak yapacaklardır. Son ge- lişmeler halklara bu imkânı sunmuştur.
Ve hiç kuşkusuz ki, yeni adımlar, öncekilerin kaldıkları yerden daha ileriden atılmaya başla- nacaktır.
Doğa biliminin “evrende var olan hiçbir şe- yin yok olmayacağı”nı temel bir varsayım olarak benimsemesi gibi, toplum bilim de, yaşanmış olan hiçbir şeyin yaşanmamış sayılmasını kabul etmez. Bu yüzden de Yunanistan’daki mücadele olumlu ve olumsuzluklarıyla halkların hafızasına kazınmıştır. Ve Yunanistan ve tüm Avrupa işçi sınıfı, dolayısıyla da dünya halkları ve işçi sınıfı, bu birkaç aylık dönemde belki on yılda öğrene- ceklerinden çok şey öğrenmişlerdir.
Asıl kazanımları da şimdilik budur!