-II-
GENÇLIK ÖRGÜTÜNÜN INŞASI VE BAZI SORUNLARI
Partimizin, tüm diğer alanlarda olduğu gibi, gençlik içindeki çalışmayı da yenileyen bir mücadele içinde olduğu biliniyor. Bunun hangi temel ve çizgi üzerinde yürüdüğü, parti materyal ve organlarına az çok dikkatle bakan herkes tarafından görülebilir. Fakat bir dizi olgunun; bu çizginin hiç olmazsa belli başlı yönlerinin topluca bir konuluşunu zorunlu kıldığı da, görmezden gelinemez bir gerçektir.
Parti niçin bağımsız bir parti gençliği örgütü kurar; bu örgüt, hangi alanda ne kadar partiye bağlı, hangi alanda ne kadar bağımsız olur; gençliğin partiye bağlılığı veya bağımsızlığı ne şekilde yürür, bunların teorik gerekçe ve açıklamaları üzerinde durmayacağız. Değinip, altını çizeceğimiz sorunlar; teorik yönleri bulunsa da, esas olarak çalışma ve örgüte dair güncel ve pratik sorunlar olacaktır.
Parti gençliği örgütü, parti gençliğinin; bilgi ile donandığı, işçi sınıfına, partiye ve kendine güven ve adanmışlık ruhu ile yetiştiği; cesaret, vakar, girişkenlik, yaratıcılık gibi özelliklerini geliştirdiği ve olgunlaştırdığı bir okuldur. Buna karşın, parti gençliği örgütünün “bir okul” olarak tanımlanması yetersiz bir tanımlamadır. Zira, o sadece bir okul değil, aynı zamanda vaz geçilemez bir mücadele örgütüdür.
Dahası, o, bir mücadele örgütü olduğu için, bir okuldur. Görevi; işçi, öğrenci ve emekçi gençliğin mücadele ve örgütlenmesini devrimci şekilde desteklemek; sermaye ve emperyalizme karşı bu mücadele ve örgütlenmenin, işçi sınıfı ve halkın mücadelesinin bir parçası olarak gelişmesini temin etmektir. Komünist bir gençlik örgütü; bu görevleri yerine getirdiği ölçüde, toplumun genç kitlesinin bir parçası ve bu kitlenin ileri kesiminin örgütü olarak bir rol oynayabilir. O‘nun, genç militanların eğitim gördüğü bir okul olması, bu rolü kararlılıkla üstlenmesinde yatar.
Şu açıkça söylenebilir ki; komünist gençlik örgütü, her şeyden önce, işçi sınıfı ve halkın genç kuşağının uyanan ve sosyalizme yönelen kitlesini kucaklayan ve toplumun genç kesiminin ön cephesini meydana getiren bir mücadele örgütüdür. Böyle bir hedefe kuşkusuz, bir çırpıda ya da rasgele ve keyfi “mücadeleler”le ulaşılamaz; bu, öncelikle, partinin belirlediği çizgi üzerinde hareketi, gençliğin kendi özgün (genç) algı ve üslubunu, gençlik enerjisi ve girişkenlikle mücadeleyi öngörür. Ve komünist veya emek gençliği örgütünün; gençlerin deneyim kazandığı ve eğitim gördüğü bir okul olması, bu mücadeleden bağımsız olarak asla düşünülemez.
İşçi partisinin gençlik örgütünün dayanacağı kitle, kuşkusuz işçi sınıfının genç kitlesidir, ve onun temel çalışma alanı, doğal olarak, genç işçi emeğinin yoğunlaştığı organize sanayi bölgeleri ve sanayi siteleri olacaktır. Ama, genelde sanılanın aksine, bu, üniversitelerin ikincil, tali alanlar olarak ele alınması anlamına da gelmez.
İşçi hareketi ile sosyalizmin birliği için mücadele (ki bu, her yeni dönemde; hareketin her büyük dönemecinde yeniden gerçekleşir) eden herkes bilir ki; sanayi siteleri ile üniversiteler, işçi gençlik içindeki çalışma ile yüksek öğrenim gençliği içindeki çalışma, temel ve tali olarak ayrılamazlar; bu iki alan, bir madalyonun iki yüzü gibi, birbirleri ile kopmazcasına bağlı temel alanlardır. Kaldı ki, işçisi işsizi ile semt gençliği ve liseli ve köylü gençlik bile bugün özel bir önem kazanmıştır. Ve gerek gerici akımların önünü kesmek, gerekse genç kuşakları işçi sınıfı ve halk saflarında birleştirmek açısından, bu alanların da kucaklanması ihmal edilemez.
Emek gençliği örgütünün örgütlenme ve çalışma alanları ve örgüt planı ile ilgili anlayışının bu görüş açısı tarafından şekillendirilmesi zorunludur. Buna karşın, bir parti gençliği örgütü olabilmek ve gerçek bir çalışma yürütebilmek için, böyle bir örgütlenme ve çalışma alanları anlayışına sahip olmak yetmez. Gençlik örgütümüzün gerçek bir mücadele örgütü ve bir okul olarak çalışmasının başka zorunlulukları da vardır ve aşağıdakiler bu bakımdan özel önem taşımaktadırlar.
GENÇLİK ÖRGÜTÜ VE PARTİ YAYINLARININ ROLÜ
Partinin, işçi ve emekçi kesimlerin ve tabii ki genç kuşağın mücadele ve örgütlenmesine birinci planda verdiği destek, kendini; merkezi karar ve çağrıların ilan edildiği ve işlendiği merkez organlarının yayınlanışında ortaya koymaktadır.
Parti çizgisi, karar ve çağrılarının yayınlandığı, işlendiği yayın organlarının gençlik içindeki çalışmadaki rolü hemen herkesçe bilinir. Olgular göstermektedir ki, parti yayınlarının bu rolü, gençliğimiz tarafından da görülmeye başlanmıştır.
Nitekim, hâlâ yetersizlikler taşısa da, gençliğin saflarında, yayınların dağıtımı ile ilgili bir hareketlenmenin olduğu gözlenen bir olgudur. Ama yayınlarla ilgili sorunlarımız; dağıtımdaki bu hareketlenmeden ve/veya bu yetersizliğin (bunun hayati önemine karşın) aşılmasından ibaret değil. Bu alanda, atlamamamız ve aşmamız gereken başka zaaflarımız da var: Yayınların okunması, görevler çıkarmak ve eğitim yapmak üzere irdelenmesiyle ilgili zaaflar; apolitiklik, atalet, ilkellik ve körlüğün en temel kaynakları olmalarına karşın, varlıklarını hâlâ sürdürüyor.
Bu nedenledir ki, az çok okunsa da, istisna yer ve durumlar dışında, parti merkezi yayınlarından, gençler ve örgütleri gerektiği şekilde yararlanamıyorlar. Oysa parti karar, çağrı ve yayınlarını; alanları için üstlenip, yerine getireceği görevler çıkarmak üzere incelemediği takdirde, görevli bir genç veya bir gençlik organının zaaf ve eksikliklerini aşabilmesi ve çalışmasına bir yön verebilmesi olanaksızdır.
Şu doğru: Bir genç komünist veya emek gençliği organı için, gazete ve öteki parti organlarını alanında düzenli olarak dağıtmak; dağıtım çevresini sistematik olarak genişletmek ve okurları bir araya getirerek örgütlemek hayati bir iştir. Ama, bunun, işin başlangıcı olduğu ve çalışmamız için yetmeyeceği bir sır değildir.
Yani, alanın sorunlarına geniş bir ufukla bakmak; değişen her durumda halkayı doğru yakalamayı bilmek; gündeme doğru sorunları sürmeyi, görevleri doğru belirlemeyi becermek; belirlenen görevleri yetenekle ve her olanaktan yararlanma tutumuyla yerine getirmeyi öğrenmek için, yayın organlarını; alanı ve kendisi için görev çıkarmak üzere incelemeyi, onları düzenli dağıtma ve okur haline gelen genç ögeleri gruplama, örgütleme işi kadar hayati bir iş haline getirmek zorunludur.
Peki, bu iş atlanır veya savsaklanırsa ne olur? Olacak olanlar, tabii ki bir sır değil; bunlar kolayca tahmin edilebilir: gençliğin, parti gençliği olarak çalışmasının olanaksızlaşması; gençlik kitlelerinin dikkatinin işçi sınıfı ve halka yöneltilmesi ve hareketinin işçi ve halk hareketiyle birleşmesinin baltalanması!
Özet olarak söylemek gerekirse, şu iki sorunun her zaman olduğu gibi, bugün de özel bir önem taşıdığını belirtmemiz gerekiyor: Bunlardan ilki, partinin karar ve çağrılarının, Emek gençliği örgütünün merkezi ve yerel bütün çalışma ve eylemine esin vermesinin temel bir parti kuralı olarak anlaşılması; ikincisi ise, kitle gazetesi ve öteki organların, gençlik içindeki çalışmaya, gençlik kitlesinin örgütlenmesi ve eğitimine parti çizgisinin yön vermesinin araçları olarak kullanılmasıdır. Partinin gençliğe yardımının bu sorunlarda düğümlendiği ve gençliğin, partiden yardımı ancak, bu alanlarda ilerlediği oranda alabileceği unutulmamalıdır.
Öte yandan, partinin emek gençliği örgütüne yardım ve desteği; merkezi karar ve çağrıları, kitlesel ve teorik yayın organları ile sınırlı değildir. Merkezi ve yerel parti örgütleri; emek gençliği ve örgütlerine yakın parti destek ve yardımı veren ve onların günlük olarak yararlanabilecekleri merkezler olarak da görülmelidir.
Her kademeden parti örgüt ve görevlisi; paralel ve alt gençlik örgüt ve organlarının, işlerini parti çizgisine uygun ve enerjiyle yürütmelerinde onlara yardımla yükümlüdür. Ve birçok yerde görüldüğü ve yaşandığı gibi; parti örgütleri ve gençlik alanında görev almış partili görevliler, gençlik örgütlerinin çalışma ve eylemine daha ileriden, daha istikrarlı ve yararlı bir şekilde katılmaktadırlar.
Parti gençliği örgütleri, tabii ki, işlerini; herhangi bir yardım beklemeden ve bir yardım, destek gereği duymadan girişenlikle yapma anlayışıyla çalışırlar. Ancak, parti görevlileri yardım verdiği koşullarda; bunun, kendilerine; geniş görüşlülük ve deneyimle çalışma imkanı sunacağını unutmayacak ve parti örgütlerinin aralarına katılmasından istekle yararlanma tutumuyla hareket etmeyi de bileceklerdir.
Keyfi “çalışma” eğilimindeki lafazan bir kişiden, bu anlayış ve tutumu anlaması kuşkusuz beklenemez. Gerek yukarıda yayın organlarının dağıtım ve incelenmesi ile ilgili değinilen, gerekse parti görevlilerinin çalışmalarına katılmasını “inisiyatif kırma” ve “işlerine karışma” olarak gören türden zaaflar, genelde geride kalsa da, bunların kalıntıları birçok yerde hâlâ yaşıyor ve birçok durumda da etkili oluyor. Ama, bunlar artık bütünüyle aşılmak zorunda; zira bu tür zaaflar aşılmadan, gençlik örgütünün bir mücadele merkezi ve bir okul haline gelmesi olanaksızdır.
Şu açık ki, burada tartışma konusu olan, gençlik örgütünün örgütsel bağımsızlığı alanı değil. Yukarıda değinilen zaaflar ve altı çizilen sorunlar, gençlik örgütünün partiye bağımlılığı ile ilgili alanlardaki zaaf ve sorunlar. Gençlik örgütlerinin; işlerini kendi girişim ve özgün üslupları ile bağımsızca yürütmeleri, bu zaaf ve sorunların, temel birer zaaf ve sorun olmaktan çıkmasıyla doğrudan bağlıdır.
GENÇLİĞİN ÖRGÜTLENMESİ VE ÖRGÜTLEME ÇALIŞMASI
Bilinir ki; parti gençliği de, patisi gibi, işyeri (tabii okullar da işyerleri olarak ele alınmalı) ve bölge esasına göre örgütlenir. Yani gençlik örgütümüzün temel örgütleri fabrikalarda, atölyelerde, okullarda, sınıflarda ve sokak ve mahallelerde kurulur, çalışırlar; semt, ilçe ve il çapındaki yönetici yerel organlar, bu fabrika, atölye, okul, sınıf, sokak, mahalle gibi temel örgüt birimlerindeki grup ve komiteleri, semt, ilçe ve il düzeyinde merkezileştirirler. Merkez aygıtı ise, yerel örgütlere derinlemesine nüfuz ederek oluşur ve bütün örgütleri ülke ölçeğinde birleştirir.
İster gençlik, isterse yetişkinler için olsun, bir işçi örgütünün işyerleri ve okullardaki (ve mahallelerdeki) temel örgütler üzerinde kurulması “keyfi” değildir. İşçi, emekçi ve genç kitleleri, sosyal hayata –yeniden üreterek– buralardan katılırlar. İlk mücadeleler (grev, boykot vb.), ilk bilinç belirtileri ve örgütler buralarda oluşur ve kitleler toplumsal (tabii ki politik) bir güç haline ancak buralarda gelebilirler.
Dolayısıyla, bu alanlara dayanılmadığında gerçek bir örgüt olmak olanaksızdır.
Buna karşın, hep beraber yaşadık ve biliyoruz ki; gençlik örgütümüzün temel örgütleri; yani atölye, fabrika, sınıf, okul, sokak ve mahalle vb. grup ve komiteleri geçmişte ya kısa sürelerle ve kısmen oldu veya bir kısım yerde bunca yıldır hemen hiç olmadı. Şu sitede şu kadar, bu üniversite veya ilçede bu kadar gençten oluşan gençlik örgütü “grupları”ndan sıkça söz edildiğine; buna karşın, şu üniversite veya fakültenin şu sınıfları veya bölümlerinde ve bu site veya mahallenin bu atölyeleri ya da sokaklarında şu kadar gençten oluşan şu kadar grubun varlığından ya çok az söz edildiğine, ya da hemen hiç söz edilmediğine, neredeyse hepimiz tanıklık edebiliriz. Bu durumda, gençlik örgütümüzün; kitleler arasında etkili bir şekilde çalışan, bir güç olan ve iyi sonuçlar elde eden istikrarlı bir örgüt olması tabii ki beklenemezdi.
Bu alanda yaşanan şey, kuşkusuz bir sapma idi ve nedenlerini daha önce üzerinde durduğumuz ve hep dikkat çektiğimiz nedenler oluşturuyordu. İyiniyetle yaklaşıldığında ne denmek istendiği anlaşılacak olan “birim” kavramı baş aşağı çevrilmiş ve sorumluluktan kaçma ve piyasacılığın örtüsü olarak kullanılmıştı. Öyle ya; birkaç genç bir araya gelip bir grup oluştururlarsa, bu bir “birim” olabilirdi – bu durumda, ilçe gençlik grubu da bir “birim”di; site veya üniversite grubu da! Oysa bunun bir örgüt değil, aslında bir tarikat çevresi anlayışı olduğu son derece açıktır.
Şunları zihnimize iyice kazımak gerekiyor: Emek gençliği örgütü, eğer kitlelerle birleşme ve sermaye ile mücadele yeteneği gösteren bir örgüt olacaksa; işyerleri, okullar ve mahallelerin en küçük birimlerinde mevzilenmiş ve buralardaki gençlik kitlesi içinde kesintisiz olarak çalışan temel örgütlere dayanmak zorundadır. Üniversitelerde, sınıf grupları, bölüm, fakülte ve kampüs komiteleri; sitelerde, atölye, ünite grupları, fabrika ve işyeri komiteleri ve site komitesi; semtlerde, mahalle, sokak grupları, mahalle, lise (sınıf grupları) komiteleri ve semt komiteleri.. Bütün bu örgütlerin, ilçeler ve iller ölçeğinde ilçe ve il komitelerinde merkezileşmesi. Güçlerin durumu başta bizi sınırlasa da; örgütü belirtilen anlayış ve temele oturtmanın bir ihtiyaç ve zorunluluk olduğunu asla unutmamamız gereklidir.
Öte yandan, görülmesi gereken bir şey daha var ki, bugün emek gençliğini, olduğu kadarıyla çalışmasını ciddi şekilde tehdit etmektedir: kitleler “içinde” bir tür “kutu”, bir “koloni” olarak “örgütlenme” ve “koloni”ye adam bulma “çalışması” eğilim ve olgusu. Bu, sınıf dışı “sol” bir gelenekti ve daha önce partinin çalışma ve örgütlenmesini ele alan materyal ve yazılarda eleştirilmişti. Çalışmanın az çok işyeri veya okul birimlerine dayandığı yerlerde, bu geleneğe yaslanan anlayış ve alışkanlıkların etkili bir şekilde ortaya çıktığı olgularla sabittir. Bunları eleştirmemek, kitleler arasına katılmayı bizzat kendimizin baltalaması da demektir.
Demek ki, örgütlenme ve çalışma tarzı alanındaki mücadelemiz iki cephede birden sürecektir: çevreciliğe, büro ve kantin ”devrimciliği”ne, genel “ortalık çalışması”na dayanan piyasa liberalizmi ve temel birimler “içinde” görünse de, kitlelere kapalı bir “koloni” ve bir “tarikat” anlayışı olarak oluşturulan üst sınıf “devrimciliği” çizgisinin temsil ettiği bürokratizm cephelerinde. Bu örgüt ve çalışma tarzı geleneklerinden ayrılma ve bunların etkilerine karşı mücadelenin; başarılı bir şekilde ancak, kitleler içinde mevzilenmiş bir örgüt ve halkçı bir çalışma tarzı anlayışı ile yürütülebileceği ise, bizim için herhalde anlaşılamaz bir şey değildir.
Sınıf dışı liberal ve bürokratik anlayış ve alışkanlıklar, kitleler arasında örgütlenme ve halkçı bir çalışma tarzı denildiğinde; doğrudan geldiğimiz alan, kuşkusuz kitleler arasında çalışma, onları hareket geçirme ve örgütleme alanıdır ki, bu alanda da, örgütlenme ve çalışma tarzı anlayış ve pratiğimizle bağlantılı ciddi ve artık mutlaka aşmamız gereken zaaf ve hatalarımızın bulunduğu yadsınamaz.
Örneğin, kısmen ortalık çalışması, kısmen kampanyacılık anlayışı ve kısmen de doğru bir anlayışla kitleler arasında bir çalışma sürdürüyoruz. Ancak çalışmamız, belli bir aydınlanmaya yol açsa da; istisna haller dışında, gençlik kitlelerinin hareketlenmesi ve örgütlenmesi yönünde bir etki uyandırmıyor. Gençliğimizin mevzilenmesi ve çalışma tarzındaki zaafların bu olguda önemli bir yerinin bulunduğundan kuşku duyulamaz. Buna karşın, sorunu bunlarla sınırlı görmemek de gerekir. Zira olgular, yaptığımız kitle çalışmasının, geniş çaplı olmasa da belli bir aydınlatma özelliği taşıdığını; ama bazı çağrıları içerse de, harekete geçme ve örgütlenmede kitlelere güven verecek özellikleri her zaman taşımadığını göstermektedir. Çalışmamıza bu yönden de bakan herkes bunu açıkça görebilir.
Son derece açık ki; ÖTK‘ların sürekli tartışmaya açılması, ne yapılacağında sık sık kararsızlığa düşülmesi , bazen desteklenmesi bazen ilgisiz kalınması; binlerce genç işçiyi harekete geçirmiş ve örgütlemiş olan derneğin anlamsız gerekçelerle kapanmaya terk edilmesi; birçok yerde yüzlerle toplanan genç işçinin örgütlenme (kurultaylar dönemi) sorumluluğunun alınamaması; gene aynı şekilde, semt gençleri kümeler halinde parti bürolarına geldikleri halde, onların mesleki-kültürel talepler temelinde (dernekler) örgütlenmesi görevlerini bir türlü anlamama gibi olgular, siyasal perspektif ve iddia zaafları hesaba katılmadan açıklanamazlar.
ÖTK‘ların, sitelerde sendika gibi de çalışacak genç işçi derneklerinin, semt emekçi gençlik evleri ya da dernekleri ve liseliler örgütlerinin olanaklılığı ve gerekliliğinin tartışılacak bir yönü yok ve ayrıca bunlar konumuzun dışında. Ancak şunun altını çizmemiz zorunlu: Kitleler içindeki çalışma, salt aydınlatma çalışması değil, aynı zamanda örgütleme çalışmasıdır. Kitlelerin örgütlenmesine yardım; kitleleri hareket geçirme ve örgütleme görev ve sorumluluğunu sağlam şekilde içermeyen bir çalışma, gerçekten devrimci bir çalışma olamaz. Dolayısıyla, genel olarak örgütlerimiz ve emek gençliği örgütleri, çalışmalarını bu bakımdan da irdelemelidirler.
Bir yandan, örgütlerimizin kitleler içinde (onlar arasında yaşayan ve çalışan örgütler olarak) yeniden mevzilenmesi ve halkçı bir çalışma tarzı inşa ederek çalışması; öte yandan sadece aydınlatmayı değil, aynı zamanda kitlelerin harekete geçirilmesi ve örgütlenmesini öngören, sorumluluğunu kararlıca üstlenen bir kitle çalışması içinde olması.. Emek gençliğinin bugünkü en önemli sorunu budur.
Unutulmamalı ki; bu sorunlar üzerine yürüyerek atılan her adım, gençlik hareketinin olanaklarını kullanarak gelişmesi; emek gençliğinin hızla büyümesi ve gençliğin bütün kesimlerinde, gençlik hareketinin merkezini tutması demek de olacaktır.
EMEK GENÇLİĞİ ÜYELİĞİ VE ÖRGÜTÜN SINIRI
Bir örgütün üyelik kriterlerini; o örgütün karakteri, dayandığı kesimlerin hareketinin durumu ve içinden geçilen siyasal ortam belirler, koşullandırır. Burada, parti gençliği örgütünün karakterini, hareketin durumunu ve açık bir örgüt olarak şekillenmesine izin veren koşulları tartışmamızın bir gereği elbette yoktur.
Burada üstüne eğilmemiz gereken şudur: Emek gençliği örgütleri, öteki şeylerin yanında, üye kabulü ve üyelik kriterlerinin uygulanmasında baştan beri sekter bir pozisyondadır. Öyle ki, birçok yerdeki gençlik örgütü, neredeyse partili ve militan sayılan gençlerden oluşan örgütler halinde kuruldu ve öyle çalıyorlar. Oysa bu durumun; örgütün gelişmesi, iç yaşamı, çalışma tarzı ve kitlelerle ilişkilerini tahrip etmesi, parti ve partili bilincini çarpıtması, giderek bozması kaçınılamazdı. Öyle de oldu; gençlik örgütlerimizin birçoğu, giderek bir tür sınıf dışı “gençlik partisi” gibi, “seçkinler” örgütü halinde güdükleşme süreci de yaşadılar.
Partinin gençlik örgütüne, sadece parti ve örgütün her çağrısına katılan ve düzenli olarak iş yapan gençler değil; örgütü desteklediğine inanan ve küçük de olsa bir destek sunan her genç katılabilmeli ve üye kabul edilebilmelidir. Yani, komünist bir gençlik örgütüne üye olmanın bilinen kriterleri; hareketin ve örgütün bugünkü koşullarında, olabilir en geniş esneklikle uygulanmak zorundadır. Bunun, asla vazgeçilmeyecek bir zorunluluk olduğunu görmemek anlaşılamazdır.
Bu söylenenlere sanırız pek çok kişi; sekterlik yapılmadığını, örgütün kapılarının herkese açık olduğu halde durumun böyle olduğunu söyleyerek itiraz edecektir. Bu itiraz, kendi sınırları içinde haklı da görülebilir; ama savunduğumuz görüş, zaten gençliğimizin sözü edilen türden üyelere karşı olduğu görüşü değildir.
Emek gençliğinin ilan edildiği dönem ve sonraki yıllarda, sorumluluk üstlenen gençler arasında; kimin neyi yapıp neyi yapmadığı, benim “çok çalıştığım” ötekinin “az çalıştığı” kavgasının, yani “kötü huylu” rekabetin yükselen bir cereyan olduğu bir olguydu. Bu cereyan, kendi dönemini etkilemekle kalmadı; yarattığı anlayış bozukluğunun sonraki dönemlere sarkmasına da yol açtı. Bunun sonuçlarından biri; doğal olarak, daha geriden gelen genç ögelerin örgütten uzaklaşması olmuştu.
Öte yandan, gençlik örgütlerimizin çoğunlukla kitlelerin dışında olmaları; geriden gelen, (potansiyel) destekçi olan ve kitle içinde dağılmış bulunan ögelerden uzak bir pozisyonda kalmaları anlamına da geliyordu. Yani, örgütlerimizin pozisyonu, bu “geri” ögelerin, yanlarına yaklaşmasına izin vermeyen bir pozisyondu.
Bu iki olgu, istekten de bağımsız olarak; genç militan kitlesi arasında sekterlik anlamına gelen refleks ve davranış biçimlerinin legalleşmesine yol açtığı gibi; gençliğin söz ettiğimiz ögeleri arasında örgüt olmaya karşı duygular da yarattı. Diyebiliriz ki, eğer gençlik örgütümüz bugün hak ettiğinden daha dar ve küçükse; bunun en önemli nedenlerinden biri, gerekçesini bu tür olgularda da bulmaktadır.
Gençlik örgütümüz, mevzilenme ve çalışmasını ortaya koymaya çalıştığımız temelde yenilerken, üyelikle ilgili bu çarpık durumu da değiştirmelidir. Zira bu, komünist olmanın yanında, kitle örgütü de olmanın bir zorunluluğudur. Örgütün militan örgütleyici aygıt ve ögelerini, geniş gençlik kitlesi ve hareketine, çalışmasının yanında ve tabii ki bu çalışmanın da bir sonucu olarak, burada üyeliğini tartıştığımız türden üye kitlesinin bağlayacağı; bilinmeyen, bulunamayan pek çok önemli olanağı, en gerekli zamanlarda değerlendirilecek pek çok ilişkiyi doğal olarak gene bu üye kitlesinden ögelerin sunacağı asla görmezden gelinemez. Kaldı ki, gençlik örgütünün bu türden üyelerinden bir kesimin; çalışma ve mücadele içinde dönüşerek kararlı, gerçek militanlar haline gelmeyeceğini de kimse iddia edemez.
Uzun sözün kısası; gençlik örgütümüzde varsayılan üyelik kıstaslarının uygulanmasındaki gelenekselleşmiş sekter refleks ve davranışlar değişmeli ve üye alım koşulları veya üye sayılan ögelerde aranan özellikler olabildiğince esnekleştirilmelidir. Örgütün sınırı ortadan kalkmamalı, ama olabildiğince genişlemelidir.
Böyle bir değişimin, örgütün iç yaşamında; demokrasi ve disiplin uygulamalarında, eğitim çalışmasında; üslubu, gündelik ilişkileri vb.‘de değişikliklere yol açacağı tahmin edilebilir. Bu anormal olmadığı gibi gereklidir de. Böyle bir değişimin; militan ve örgütlerimizin, gençlerin doğal kümelenmeleri arasına katılmalarını kolaylaştıracağı açıktır ve olanakları kullanmak gerekmektedir.
Gençlerimiz ve örgütlerinin, mevzilerini yenilemelerinin; çalışmalarını düzelterek üyelik kriterlerini, bu yenileme ve düzeltmeye uygun şekilde genişletmelerinin durumu hemen değiştirmeyeceği ve gençlerin örgütlerimize doluşmasına yol açmayacağının tartışılacak yanı yoktur. Bunun için, başka değişikliklerin yanında, bütün cephelerde mücadele etmek ve anlayış ve kararlılıkla çalışmak da gerekir.
Burada gözden asla kaçmaması gereken şudur: Örgüte katılma koşullarındaki esneklik; kendiliğindenliğe yakın gibi görünen gençlere gösterilen anlayış, örgütlerimizin sorumlu, görevli ve örgütleyici ögelerinde aranması gereken militan özelliklerin, iş disiplini, özveri ve kararlılığın “esnemesi” anlamına gelmemektedir. İleri ögeler ve militanlarımızın; kendilerini, çalışmaya daha geriden katılan üyelerle kıyaslamaya yönelmeleri (ki bu, bugün de vardır) gerici bir şey olur. Böyle bir eğilim ve yönelime asla izin verilemez. Herkes, kendini ve çalışmasını, hareketin talep ettiği kişilik özellikleri ve çalışmanın gerekleri ile değerlendirmek zorunda olduğu gibi; düz üyeleri ileri düzeylere çıkarma anlayışı ile çalışmak da zorundadır.
Bu, parti için de, gençlik örgütü için de temel ilkelerinden biridir.
SİYASAL EĞİTİM SORUNU
Son on beş yirmi yıldır “sol” piyasada, yukarıda belirtilen iki mücadele, örgütlenme ve çalışma tarzı anlayışına uygun “iki” jargonun “prim” yaptığı biliniyor: Liberal, piyasacı “sosyalist” ve “devrimci”, bürokratik “komünist” olanı ile bu iki “dil” türü, iki burjuva (sınıf dışı) “sosyalist” eğilime denk düşen bir “dil” türüdür.
Sözü edilen üst tabakacı iki “farklı” örgütlenme ve çalışma tarzı anlayışı ve bunlara esin veren bu iki burjuva “sosyalist” eğilimin, “farklı” gibi görünse de, farklılıkları birbirini tamamlayan “iki” (esasta tek bir) eğitim anlayışının olduğu; söz konusu iki jargonun, bu siyasal-teorik “eğitim” anlayışının “karşıt”, ama aynı zamanda ortak “dili” olarak şekillendiği, kanıt istemeyen bir açıklıkla görülebilir.
Bu “sosyalist” akımlar ve yarattıkları örgüt ve çalışma tarzı gelenekleri, eğitim sorununu esasta, pedagojik-akademik bir sorun olarak görürler; bunların “eğitim”le ilgili anlayış ve pratikleri idealist bir görüş açısıyla şekillenmiştir.
Buna karşın, proleter (Marksist) sosyalist akımın (siyasal-teorik) eğitim anlayış ve çizgisi, materyalist bir görüş açısıyla ele alınır; sınıf mücadelesine bağlı ve aynı zamanda onun (siyasal mücadelenin) bir sorunu olarak şekillenir. Ve partimizde eğitim sorunu, esasta “görevlendirme” sorunundan başka bir şey değildir.
Bir yanda, burjuva “bilimi”ne tapınma, bu “bilime” dayanan soyut, geleceği sisli “proje”ler yapma, “değişimi” bu “projeler”in “eğitimle kavranması”na bağlama; öte yanda, tıpkı “tarikat şeyhleri”nin dervişçe ezberlenen soyut formüllerinin “sihri” ve “şevklendirmesi”nin kazandıracağı “inanç”la avunma anlayışı! Söz konusu sınıf dışı akımların teorik ve siyasal eğitimine yön veren anlayışın esası budur ve bu anlayışın temel özelliği, ifadesini; bilginin asıl kaynağı ve eğitimin temel alanı olan sınıf mücadelesini, mücadele içindeki kitleleri ve görevlerini dıştalamasında bulur. Dahası; bu anlayış ve çizgi, “eğitim” denilen şeyi; sınıf mücadelesi, görev ve sorumluluklar ve eylemden koparmakla kalmamakta, bunların yerine de geçirmektedir.
Bunları burada tartışmamızın anlamı nedir, bunların altını çizme gereğini niçin duyuyoruz? Bu neden ve niçinler anlaşılamaz değildir. Partimiz böyle bir anlayışı hiçbir zaman savunmadı ve hatta her zaman bu çizginin karşısında yer aldı. Buna karşın, örgütlerimizde bu sorun çoğunlukla doğru bir anlayış ve yöntemle çözülemedi. Ya eğitim adına kitlelerin mücadelesi ve onun görevlerinden çekilme; ya da görevlerden uzak kalmamak adına eğitim sorunlarını bir yana bırakma gibi eğilim ve sapmalar, çalışmamızı ve gençlerimizin enerjisini hep tahrip etti.
Doğru temele oturmuş bir teorik eğitimin hayati önemi tartışılamaz. Teorik çalışma ve eğitim olmadan; siyasal (ve örgütsel) deneyim kazanılamayacağını ve gerçek bir siyasal çalışma yapılamayacağını, az çok düşünen herkes anlayabilir.
Nasıl ki, devrimci bir teoriden yoksun bir parti yolunu şaşırmaya mahkumsa; teorik eğitimden yoksun bir “devrimci” kişi de, tıpkı teoriden yoksun bir parti gibi, “dar deneye” ve “karaya oturma”ya mahkumdur. Kulaktan dolma ile idare etmenin kimseye bir faydasının olmadığı, yakın dönem olaylarıyla bile görülmüştür.
Öte yandan, teorik eğitim; hareketin talep ettiği görevleri –tarihsel uluslararası tecrübeyi özümseyip kullanarak– yetenekle yerine getirmenin, siyasal ve örgütsel deneyimi geliştirmenin zorunluluklarına bağlanmadığı koşullarda; soyut formüllerle oynama, olguları formüllere uydurarak “açıklama” ve hayattan kopuk “laf ebeleri” olarak yozlaşma pozisyonuna düşmekten kaçınmak olanaksız olur. Burjuva “sosyalizmi” akımlarının eğitim anlayışı, yöntem ve “dil”lerinin etkisini kırmayı öğrenmeden, öğrenebileceğimiz fazla bir şeyin olmadığı anlaşılamaz değildir.
Özet olarak; sınıf mücadelesinin sorun ve görevlerine bağlanan, ileri genç kitlesinin teorik ve siyasal seviyesini yükseltecek ve çalışmasını daha bilinçli ve verimli hale getirecek bir teorik-siyasal eğitim çalışması ertelenemez bir görevdir. Öte yandan, partimizin gösterdiği çaba ve girişimleri, bugün bu görevi kesintisiz şekilde ve verimlilikle yerine getirmenin koşullarını daha da olgunlaştırmıştır. Ve eğer gençlik örgütümüz, gerçek bir mücadele örgütü ve gerçek bir okul olacaksa; örgütünü yeniden mevzilendirdiği, çalışma tarzını yenilediği ve yeni bir inşa sürecine girdiği bu dönemde, partimizin çaba ve girişimlerinden yararlanmayı bilmek zorundadır.
Partimizde ve gençlik örgütümüzdeki teorik ve siyasal eğitim çalışmasına yeni bir yön vermenin koşullarının bugün daha olgun olduğunu söyledik. Bu doğru; zira, partinin siyasal, teorik ve kültürel organları, olayların içinde her zamankinden daha doğru bir şekilde yer alıyor ve sorunları daha ileriden gündeme getiriyorlar. Öte yandan, başlatılan eğitim dizisi, Bilim Eki ve basım yayında benzer konularla ilgili olarak yayınlanan materyallerin hayati önemde bir olanak olduğu da bir olgudur.
Bir yanda, Marksizmin klasiklerinin yanında, uluslararası sosyalist kültürün hiçbir kuşağın yüz yüze gelmediği birikimini temsil eden eserler; öte yanda, sınıf mücadelesi içinde daha ileri mevzilere yürüyen örgütler ve gündemlerini gündelik mücadeleye dayanarak hazırlayan siyasal, teorik, kültürel organların varlığı! Önceki kuşaklar, hiçbir zaman böylesi olanaklara topluca sahip olmamıştı.
Dikkat edilmesi gereken şey, yukarıda söz edilen sapmalardan kaçınmayı bilmektir. Bunun için ilk koşul, kuşkusuz, teorik eğitimin konularını, işçi sınıfı ve halkın mücadelesi ve yapılan çalışmanın aktüel sorunlarına dayandırmaktır. Bu durumda, bu eğitimin temel malzemesi, öncelikle parti karar ve genelgeleri, siyasal, teorik organlar ve ilgili broşürler; bunlara eklenecekler ise, Marksist klasiklerin ilgili eser ve bölümleri ve sosyalist kültürün ulusal-uluslararası materyallerinden ilgili olanlardır. Teorik-siyasal eğitim, gençlik örgütü için; parti örgütleriyle birlikte özel olarak planlanıp, dikkatle yürütülecek bir çalışma olarak düşünülmelidir. Aksi takdirde, örgütsel değişime hizmet eden bir teorik eğitim yapılamayacağı gibi, işçi ve emekçi kitlelerin uyanması, eğitimi ve örgütlenmesine de asla yardım edilemez.
İkinci olarak; ulusal ve uluslararası sorunlar, siyasal-örgütsel kampanyalarla ilgili seminerler ve çalışmanın çeşitli yönleriyle ilgili geniş toplantılar kuşkusuz reddedilemez. Ancak, teorik ve siyasal eğitimin asıl ve temel alanı organlardır. Teorik ve siyasal eğitimi, sınıf mücadelesi ve çalışmanın sorunlarına dayandırma; “görevlendirme”yi, öğrenme ve eğitimin temel dinamiği olarak görme demektir, ve bu, aynı zamanda, eğitimi, organ çalışması olarak görme anlamına da gelir. Kuşkusuz bu, birey olarak çalışmayı dıştalama değil; onu teşvik etme, sonuçlarını organlara taşıma, yoldaşlarla paylaşma ve varılan sonuçların uygulanmasını denetlemeyi de içerir. İşini planlamayı öğrenmenin; yapılanı, deneyim ve ileri tecrübeyle (teoriyle) eleştirmenin, devrim yapmayı öğrenmenin temeli olduğu görmezden gelinemez.
Yazının ilk bölümünde, deneyimlerden öğrenme ve eleştiriyi, öğrenmenin yöntemi haline getirme üzerinde durmuştuk. Bu, eleştirinin; teorik-siyasal eğitim ve teorik-siyasal gelişmenin temel yöntemi olduğuna dikkat çekmekten başka bir şey değildi. Şimdi de şunu belirtelim ki; gençliğimiz, teorik ve siyasal seviyesini yükseltmek zorundadır ve o, bunu ancak, burada konulan temel üzerinde başarabilir.
SONUÇ OLARAK
Gençlik örgütümüzün içinde bulunduğu zaafları; bu zaafların nasıl bir platform üzerinden ve ne gibi bir çalışma ile aşabileceğini, bazı yönleriyle de olsa (yazının bir önceki sayıdaki bölümü ile birlikte) tartışmış bulunuyoruz. Gelecek sayıda ise, sorun parti örgütleri açısından ele alınacak ve yazı tamamlanacaktır.
Bölümü, şunlara işaret ederek sonuçlandıralım: Zaaflarımız kuşkusuz önemli. Buna karşın, bunlar aşılamayacak, altında kalınacak zaaflar da değil. Önemli olan şu ki, olanakları kullanmayı ve fırsatları değerlendirmeyi bilelim.
Sorunların yanı sıra, olanaklardan ve dayanacağımız dinamiklerden yazı boyunca söz edildi. Kuşkusuz, önümüzde önemli fırsatlar da var; partinin açtığı ve gençlik örgütümüzün de içinde olduğu, örgütün ve çalışmanın gazeteyi kullanma temelinde dönüşümü kampanyası; başlamakta olan ve önümüzdeki iki ay boyunca yoğunlaşarak sürecek olan Yerel Seçimler kampanyası, bunlardan ikisidir. Bu iki kampanya ve bunların üst üste gelmesi, genel anlayışın aksine son derece önemli bir fırsattır.
Bunların niçin fırsat oluşturduğunu burada sayıp dökmemiz gerekmiyor. Gerek, gazete ve örgütsel değişim kampanyasının yarattığı ve herkesçe görülebilir durumda olan hareketlenme; gerekse, seçim dönemleri ile ilgili önceki deneylerimiz burada söylenenleri tartışılamaz hale getiren verilerdir. Dolayısıyla, gençliğimizin daha ileriden hareketlenmesi; bunu, çalışma ve örgütünü yenilemenin vesilesi haline getirecek bir çalışmayı örgütlemek üzere değerlendirmesi zorunludur.
Kendi dinamiklerine, hareketin olanaklarına dayandığında, gençlik hareketi içindeki pozisyonunu ve gençlik kitleleri için önemini anladığında, emek gençliğinin aşamayacağı hiçbir zaaf ve üstesinden gelemeyeceği hiçbir zorluk yoktur. O, işçi sınıfının ve partisinin gençliğidir ve üstüne düşeni yapmaktan asla kaçınmayacaktır.
Dipnotlar:
1- Bunlar, gençlik yönetim organlarının kendi işlerini kendi girişimleriyle yapmaları, yayın organlarını daha geniş dağıtmaları ve kullanmalarının önemsizliği anlamına gelmez; aksine, gençliğin örgüt organları ve yayın organının bir çizgi sahibi olması, geniş bir görüş açısıyla hareket etmesi, çalışma ve çağrılarının bir amaca bağlanması, devrimci bir yön alması ve daha da önem kazanmaları anlamına gelir.
2- Unutulmamalıdır ki; gençlik örgütü “gençlik partisi” değil, işçi sınıfı partisinin, ona siyasal ve ideolojik olarak bağlı olan gençlik örgütüdür.
3- Birim kavramı birçok anlamda kullanılabilir. Bir kent örgütüne de, bir sendika organına da birim denebilir, bir fabrika (temel örgüt) örgütüne de. Bu nedenle, bu kavram kendi tanımlayanları ile birlikte kullanıldığında somut bir anlam kazanabilir.
4- Çalışma içinde yolunu kaybeden, yorgun düşen ve niyet bozan rasgele kimi kişilerin “ÖTK‘lar kötüdür.., tartışılmalıdır” yollu girişimlerini tartışmaya açabilen, bu kişilerin çabası sonucunda iyi işler yapılırken bile ÖTK‘ları terketme (ki bu, birkaç kez olmuştur) tutumunu kabul eden bir çalışma anlayış ve çizgisinin, burada söylenenlerden başka bir şeyle açıklanamayacağı ortadadır. Şu kesindir ki, bugün üniversite gençliğinin kitle örgütü olabilecek tek örgüt ÖTK’lardır. Bazı yerlerde kitlesel dernekler çıksa bile, bunlar, ÖTK‘ları canlandırma ve kitle örgütü olarak işler hale getirmek için mücadele etmek zorundadır. “Okulcu” denilen kitlelerin örgütlenmesi bugün başka bir yoldan başarılamaz. Öte yandan, yararlanılması gereken olanaklar olmakla ve küçümsenmemeleri gerekmekle birlikte, topluluklar, kulüpler vb. ilgi ve faaliyet grupları ve hobi çevreleridir ve ÖTK gibi örgütlerin ve genel olarak kitle örgütlerinin yerini tutamazlar, böyle bir yeteneğe sahip değillerdir.
5- Büyük kent semtleri milyonlarca işsiz, yarı işçi umutsuz genç kitleleriyle dolmuş durumdadır. Bu kesimler kültür, meslek istekleri, sigorta ve iş istekleri ve daha başka kısmi taleplerle örgütlenmeye ve örgütlü kitlesini hızla büyütmeye son derece yatkın bir pozisyonda bulunmaktadır. Küçük girişimler buralarda sonuç alacak durumdadır ve bu girişimler son derece önemlidir. Sorun giderek, bu kitlelerin, gericilik, faşizm tarafından mı kullanılacağı, yoksa sermayeye karşı mücadelenin kitle gücü mü olacağı sorunu haline gelmektedir; gençliğimiz bunu bilerek çalışmalıdır.
6- Sekterlik esasta geleneksel çalışma tarzının ve sınıf dışı akımların baskısının örgütlerimiz üzerindeki etkisinin ifadesinden başka bir şey değildir.
7- Tabii ki bunun, çalışma tarzına ve örgüt işlerinin yürütülmesine parti taklitçiliği olarak yansıması kaçınılamazdır.
8- Üyelik sorununda, parti örgütleri bile, işçiler arasında sözünü ettiğimiz esnekliği göstermek (ilgili yazıya bakınız) zorundadır. Özel sınırlar çekme bir yana, “düz” gençleri örgüte katılmaya teşvik eden çalışma yapmak ve gençlik kitleleri arasında örgüte katılma duyguları uyandırmak için gayret etmek özel olarak zorunludur. Sorumlu ve yönetici organlar görevlerini yaptıklarında, sempati duyduğu veya desteklediğini söylediği örgüt için az çok bir iş yapmayacak bir gencin olamayacağı mutlaka görülmelidir. Burada dikkat edilmesi gereken, sadece provokatif sızmalara karşı uyanık olmaktır.
9- Bu yıkıcı rekabet, toplumda var olan küçük burjuva bireyciliğinin ve tahrik edilen sınıf dışı sosyalizmin kariyerist, rekabetçi ilişkilerinin bir yansıması idi de.
10- Tarihte ihtiyaçlar tarafından gündeme getirilmeyen (aslında böyle bir şey de yoktur) ve onların giderilmesi anlamına gelmeyen, onlara dayanmayan hiçbir “öğrenme”, gerçek bir öğrenme olmamıştır ve bugün de böyle bakmak gerekir.
______________