“Emperyalist kapitalist sistem en çok kadınları vuruyor” cümlesi kadınlar arasındaki parti çalışmamız içinde en sıklıkla dile getirdiğimiz bir ifade. Zaten gerek ülkemizde gerekse dünyada yapılan birçok araştırma sonuçları, bu acı gerçeği rakamsal düzeyde de gözler önüne seriyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2004 tarihli verilerine göre, kadınlar, tüm dünyadaki istihdamın yüzde 40’ını oluşturmalarına rağmen (ki bu rakam içinde evde parça başı işler, part-time işler, kayıt dışı çalışmalar da vardır), çalışan yoksulların yüzde 60’ını oluşturmaktadır. Kadınlar, işgücü piyasasına erkeklerle eşit oranda, eşit bir konumda ve eşit bir ücretle katılamamaktadır.
Ülkemizde ise, kadınların iş gücüne katılımı, yani kendilerine ait bir gelir elde etme imkânının bulunmaması, tabloyu daha kötüleştirmektedir. Ülkemizde kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 26 iken, erkeklerde bu oran yüzde 72’dir. Ve işgücüne katılan kadınların yüzde 62,3’ü de kayıt dışı çalışmaktadır. (TÜİK, 2008) Kayıt dışı, yani sendikasız, sigortasız işlerde çalışmanın, kadınlar için iş gücüne katılımın yaygın ve tipik bir biçimi olduğunu görmekteyiz. Bu tablo, krizin etkisi ile kadınlar aleyhine olmak üzere daha da bozulmuş durumda.
Yine, TÜİK verilerine baktığımızda, kadınların hızla istihdamdan koptukları, eve kapandıkları görülüyor. “Umutsuz” olarak değerlendirilenlerin çoğu kadınlardan oluşuyor. Bu konumda 1 milyon 300 bin kadın bulunuyor. Eve iş alan 65 bin kişi, son bir yılda işsiz kaldı. Söz konusu konumda olan 10 binlerce işsizin çoğu kadınlardan oluşuyor.
“Umutsuzlar” olarak bilinen, iş aramayıp, çalışmaya hazır olanların sayısı 548 bin kişi artarak, 2 milyon 298 bine çıktı. Bu grup içinde yer alan, iş bulma ümidi olmayanların sayısı 166 bin kişi artarak, 817 bine yükseldi. “Umutsuzlar”ın 991 bini erkek, 1 milyon 307 bini kadınlardan oluşmaktadır.
Kriz nedeni ile işini kaybedenlerin, işsizler ordusunun yarıdan çoğunu oluşturan kadınlara yönelik, sanki krizi onlar çıkarmış, işsizliği çalışmak isteyip de iş bulamadıkları için onlar arttırmış gibi, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, 3 milyon 274 bine ulaşan işsiz sayısıyla ilgili olarak, “İşsizlik oranı niye artıyor biliyor musunuz? Çünkü kriz dönemlerinde daha çok iş aranıyor. Özellikle kadınlar arasında kriz döneminde iş gücüne katılım oranı daha artıyor” diyerek, işsizliğin bu kadar artmasının sebebi olarak utanmadan kadın emekçileri gösterebiliyor.
Kısaca aktarmaya çalıştığımız bu veriler, kadınların çalışma hayatına katılım durumuyla ilgili. Peki ya kadınların toplumsal hayattaki durumu? Şiddet, ülkemizde çoğu kadının maruz kaldığı bir durum. Her üç kadından biri dayak yiyor ve çoğu kadın konu ile ilgili olarak başvuru dahi yapamamaktadır. Örneğin, Bursa Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü’nün verilerine göre, kentte bin 384 şiddet olayının bin 354`ünün kadına yönelik şiddet olduğu belirtilmektedir. Şiddet hayatının bir parçası olan, kendi gelirini elde edebilmek için sigortasız, sendikasız, düşük ücretle kayıt dışı çalışmak zorunda bırakılan, kriz cenderesi altında sıkışan emekçi kadınlar, bu yılın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü böyle bir ahval ve şerait içinde karşıladılar.
8 Mart tarihi, geniş kadın kitlelerini örgütlemek, mücadeleye katılmalarını sağlamak açısından kadınlara yönelik çalışmaların hız kazandığı, hatta bazı durumlarda buna yönelik bir çalışmanın başladığı dönemler olarak ele alınırlar. Peki, emekçi kadınlar içinde günlük düzenli politika yapmak yükümlülüğünde olan devrimci işçi partisi, bu yılın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü, kadınlar içinde mücadeleyi genişletmenin, bin bir cendere içinde sıkışmış kadınları bu mücadeleye örgütlemenin, kadınları aydınlatabilmenin bir vesilesi yapmayı ne kadar başarmıştır?
Bu yılki 8 Mart kutlamalarını bu hususu tartışmak için bir vesile yapabilmek mümkün.
8 MART EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜDÜR
Öncelikle belirtmek gerekir ki, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’dür. 8 Mart’ı bir mücadele günü olarak tarihe kazandıran, emekçi kadınların 152 yıldır devam eden mücadelesidir. Kadın kitleleri içindeki parti çalışmamızda bu hususu kadınlara bıkmadan ve usanmadan anlatmak gerekmektedir. Örneğin neden 25 Nisan değil de, 8 Mart’tır, Dünya Emekçi Kadınlar Günü? Sistem, 8 Mart, 1 Mayıs gibi işçi sınıfının günlerini, içeriğini boşaltarak, neden ortaya çıktığını unutturarak, kitlelere sadece birer tüketim günü, kadınlara hediye alma günü olarak sunmaktadır. 1 Mayıs nasıl “bahar bayramı” değilse, 8 Mart da emekçi sınıfından kopuk olarak ele alınamaz. 8 Mart’ın nasıl kutlanacağı ise, 8 Mart’a verilen anlama ve bugünün kimin için neyi ifade ettiğine göre de değişmektedir.
Bugünkü kriz ortamında hızla yoksullaşan, işsizlik batağına itilen işçi ve emekçi sınıfların kadınları, bu yıl 8 Mart’ta, olağanüstü bir yaygınlıkla krize, savaşa, şiddete, ayrımcılığa karşı demokrasi, adalet, barış, ekmek ve gül isteklerini haykırdılar. Miting, basın açıklaması, şenlikler, küçüklü büyüklü toplantılarla, belki binlerce etkinliğin yapıldığı bu süreçte, kadınların bunlara katılımı meydanlara yansıyanın ötesindeydi.
Bu yıl 8 Mart’a damgasını vuran ise, kadınların, krizin faturasını ödemeyi reddetmeleri, yerel seçimler öncesi yerel yönetimlerden taleplerini dile getirmeleri ve AKP Hükümeti’nin ikiyüzlü seçim entrikalarını teşhir etmeleri oldu. Talepleri için alanlara çıkan kadın kitleleri içinde, bu yıl daha çok emekçi haklarına yönelik taleplerin öne çıkması da, dikkatlerden kaçmaması gereken bir nokta.
İşten atmalara, sendikasızlaştırmaya karşı Novamed direnişi ile başlayan kadın işçilerin mücadelesi, farklı kadın örgütlerinin de dikkatini giderek bu yöne çekmiştir. Bu yıl, 8 Mart’a, DESA Deri’nin Sefaköy ve Düzce’deki fabrikasında Deri-İş Sendikası’na üye olduğu için işten atılan kadınlar, IBM’den atılan beyaz yakalı kadın işçiler, atv-Sabah’ta yine Türkiye Gazeteciler Sendikası’na üye oldukları için işlerine son verilen ve son olarak ücretlerinin ödenmesi talebi ile direnişe geçen MEHA Giyim’deki kadın emekçiler, İstanbul Kadıköy’deki miting alanındaydılar. DİSK, Petrol-İş ve KESK’e bağlı sendikaların 8 Mart’a katılımı da önceki yıllara kıyasla kalabalıktı. Diğer büyük iller açısından da benzer bir tablo vardı.
Başta KESK olmak üzere birçok sendika ve kitle örgütünün bu yıl 8 Mart’a talepler üzerinden yükselen bir mücadele süreciyle hazırlanmalarının etkisi, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere alanlara yansıyarak hissedildi. Bu çerçevede KESK’e bağlı sendikaların 8 Mart’a hazırlık sürecinde güvenli-yaşanılabilir toplu taşımadan, kent aydınlatmasına kadar kadınlar için güvenli bir kent talepli; töre ve namus cinayetlerine dikkat çeken ve kadın katliamlarının son bulması talepli; Başbakanın kadınları “3 çocuk doğurarak evde oturmaya” çağırmasına karşılık “3 çocuk değil kreş istiyoruz”, “her işyerine ve yoksul emekçi semtlerine ücretsiz kreş” ve “ebeveyn izni” talepli eylemliliklerini anmak gerekir.
Bunun dışında, birçok mesleki ve demokratik kitle örgütü ya da farklı örgütlenmeler etrafında önceki yıllara oranla daha yaygın, irili ufaklı etkinliğin yapılması dikkat çekti. Çok uzun yıllardan beri ilk kez İstanbul’da 7 Mart’ta bir İşçi Kadın Şenliği, 9 sendikanın bir araya geldiği Krizde Kadın Dayanışması Ağı tarafından düzenlendi.
Çeşitli köy dernekleri, Alevi örgütleri kimi yerde etkinlikle, kimi yerde söyleşi ve panelle 8 Mart’ı ve kadınların taleplerini tartıştı. Buralara katılımın çoğu yerde merkezi olarak yapılan eylem ve etkinliklere katılımdan daha fazla olduğu da gözlemlendi.
DESA, Sintel, e-Kart gibi kadın işçilerin de olduğu işyerlerinde sendikalaşma çalışmalarındaki artış; işten atmalar ve hak gaspları karşısında işçi kadınların mücadelesinin yükselişi, Kürt kadınlarının mücadele içindeki yerinin her geçen gün daha büyümesi; diğer yandan emek örgütlerinin de daha önem vermeye başlamasıyla birlikte, emekçi karakteri yeniden belirginleşmeye başlayan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün, 2009’da ülkenin her yerinde yaygın ve etkin kutlamalarla gerçekleşmiş olması; işçi, emekçi kadınların mücadele ve örgütlenme isteğinde önemli gelişmelerin yaşandığına işaret etmektedir. Kadınlar, haklarını alma mücadelesinde, bugün daha ileriden yürüdüklerini ortaya koydular.
DESA işçisi, MEHA işçisi kadınlar, Başıbüyüklü kadınlar ve hak mücadelesi veren daha birçok kadın, kendileriyle yapılmış röportajlarda, girdikleri mücadele ile birlikte kendilerindeki değişim dönüşümü, 8 Mart’a bakışlarındaki değişimi çarpıcı bir biçimde dile getiriyorlar. 8 Mart, daha önceleri kendilerine ya hiç bir şey ya da en fazla “anneler günü”, “sevgililer günü” misali hediye edilmiş bir günü ifade ederken; mücadeleleri sırasında 8 Mart’ın tarihsel kökenini ve emekçi niteliğini öğrendiler. Bu, onları 8 Mart’ı gerçek anlamıyla sahiplenerek alanlara çıkmaya ve taleplerini orada diğer kadınlarla birleşerek dile getirmeye sevk etti. Sadece bunu yapmakla da kalmadılar; öteki fabrika, atölye ve işyerlerindeki kadınlarla, mahalleler, semtler ve köylerdeki kadınlarla ortak taleplerini haykırdılar.
Bu, yerellerde yapılan kutlamalar olduğu kadar, miting alanlarına katılımın işçi sınıfı partisi açısından önemini gözler önüne seren; meselenin, birbirinin karşısına konulmaması gereken vazgeçilmez yönlerini gösteren bir örnektir. Genel bir doğruyu öğrenmenin en iyi yolunun pratikten geçtiğini bir kez daha somutlayan bir örnek. Kadının öz çıkarları, talepleri için bizzat harekete geçmesi, mücadele bilincinin gelişmesine ve bu mücadeleyle düşünsel ve duygusal bağ kurmasına ve daha ileriden katılmasına neden oluyor. İşte bu nedenle yerellerde yapılan kutlamalara katabildiğimiz kadınların mümkün olduğunca fazlasını miting alanına taşımak önem taşıyor.
Bu çerçevede işçi sınıfı partisinin emekçi kadınlar içindeki çalışmasının bir göstergesi olarak miting alanına katılımının, mücadele içindeki tüm emekçi kadınlarla birlikte ele alındığında, 8 Mart’ın emekçi karakterinin de güçlendirilmesi bakımından önemli olduğu ortadadır.
İşçi sınıfı partisinin propagandasının içeriği açısından ise, genel söylemlerin dışında krizin kadınlar üzerindeki çok boyutlu etkisinin, önceki dönemlere göre daha özel olarak ele alındığı, kadınların yerel yönetimlerden taleplerinin de daha zengin olarak ele alındığı söylenebilir.
Partinin miting alanlarındaki katılımı açısından dikkat çeken ve parti çalışmasının henüz arzu edilen düzeye gelmediğine işaret eden bir iki noktaya değinmekte de fayda olabilir. Genel olarak taleplerde içerik kadar görsel bir zenginliğe ve yaratıcılığa da ulaşıldığını rahatlıkla söylemek mümkün; özellikle çalışmanın daha istikrarlı yürüdüğü yerel örgütler açısından. Söz konusu kimi yerellerin miting alanına katılımına bakıldığında ise, nesnesel hazırlıklarla örtüşmeyen bir durum çıkabiliyor ortaya. Yine kendi yerelinde büyük sayılabilecek kadın kitleleriyle yüz yüze gelebilen, onları etkinliklerine katabilen kimi ilçe örgütlerinin aynı beceriyi bu kadınları alanlara taşımada ortaya koyamadığı gözlenebiliyor. Bu örnekler, buralardaki çalışmanın belli bir rutine bindiğine dair önemli işaretler olabilir.
Yine gözlenen başka bir örnek, bir yerelde artık yeterince faal olmaktan çıkmış dernek türünden bir bağımsız kadın örgütlenmesinin adının bile, semtin onlarca emekçi kadınını alana getirmeye yetmiş olmasıdır. Belki faal olduğu dönemdekinden bile daha kalabalık bir katılımla hem de. Bu durum, yukarıda değindiğimiz gibi, emekçi kadın kitlelerinin her zamankinden daha çok mücadele etme ve örgütlenme isteği/ihtiyacı içinde olduklarının açık bir göstergesi değilse nedir?
Dikkat çeken bu örnekleri irdelemek, partimizin kadın kitleleri içerisindeki çalışmasının zaaf ve eksikliklerini saptamak ve yeniden düzenlemek açısından bir ihtiyaçtır.
Bu arada işçi sınıfının partisinin, emekçi kadın kitlelerini örgütlemeye yönelik çalışmasının biçimini, araç ve yöntemlerini tartışmayı, geliştirmeyi, bütünlüklü hale getirmeyi gündemine aldığı bir dönemde; işçi kadınlar içindeki çalışma ve onları mücadeleye katma konusunda henüz aşamadığı zayıflığının, 8 Mart alanlarında da göze çarptığını belirtmeden geçmemek gerek.
KADIN-ERKEK BİRLİK
Yıllardır parti içinde 8 Mart tarihi yaklaştıkça en çok tartışılan meselelerden biri de miting alanına erkeklerle mi erkeksiz mi katılınacağıdır. 8 Mart mitinglerine, ille erkeklerin de katılması gerektiğine yönelik tartışmalar, kadınlar içindeki parti çalışmasının alana yansıtılması ve olabildiğince çok emekçi kadının miting alanına katılmasının sağlanması uğraşının önüne geçebiliyor. 2009 8 Mart’ı da bu tartışmalardan muaf değildir.
Bu durum, soruna yaklaşım merkezi olarak çözülmüş olsa da, kimi yerde alanlarda dile getirilen bir serzeniş ve eleştiri olarak, kimi yerde mitinge erkeklerin de katılması gerektiği hususunda 8 Mart miting tertip komitesiyle ayrışarak “kadın erkek birlik, iş ekmek özgürlük” sloganı altında erkekli katılımla ayrı bir eylem düzenlemeye kadar varan geniş bir yelpazede sürüp gidiyor.
İşçi sınıfı partisinin 8 Mart’larda oluşturulan kadın platformlarıyla birlikte hareket etme, bu platformlarda emek örgütlerinin daha yoğun ve etkin yer alması doğrultusundaki gayretinin, 8 Mart’ın emekçi karakterinin ağırlık kazanmasına yönelik çabasının ve yükümlülüğünün bir ürünü olduğu tartışılmazdır. Bu sebeple dikkat noktasını, mitinge erkek katılımının oluşturamayacağı, oluşturmaması gerektiği de aşikar olmalıdır. Partinin dikkat noktası, ideolojik hassasiyeti, daima 8 Mart’ın emekçi karakteri üzerindedir. Parti, 8 Mart’ı “feministlere inat olsun” diye örgütlemez; onlara karşı sloganlar değil, emekçi kadınların taleplerini dile getiren sloganlarla miting alanlarını, meydanları doldurmaya yönelik çalışmalar yapar. Dikkat noktası, emekçi kadınların uyanışına, mücadele bilincinin geliştirilmesine hizmettir; yani bulunduğu yerde, semtte, işyerinde, fabrikada, mahallede kaç kadına ulaştığı, onlarla kurduğu bağların niteliği, emekçi kadınların taleplerini sahiplenmesi için nasıl bir çalışma yürüttüğüdür; kortejlerinde parti kadrosu, sempatizanı erkeklerin yürümesi değil.
Bilindiği gibi, son birkaç yılın 8 Martlarına şiddet ve barış talepleri kadar, kadın emeği de damgasını vurdu. Bu yılki 8 Mart’ı farklı kılan en önemli nokta da, keza, kapitalizmin yarattığı krizin de etkisiyle geçtiğimiz yıllardan daha fazla işçi ve emekçi kadının 2009’u mücadele içinde karşılamış olmasıdır. 8 Mart kadın platformunda yer alan kadın örgütleri bu duruma kayıtsız kalmadıkları gibi, sendikaların 8 Mart’a yaklaşımı ve sahiplenmesi de daha ilerden gerçekleşti.
Bu göstergeler, emek mücadelesinin ve toplumsal mücadelenin izleyeceği seyre de bağlı olarak, önümüzdeki yıllarda 8 Mart mitinglerinin, sendikaların, emek örgütlerinin kadın sekreterlikleri ve kadın komisyonlarının ağırlıkta bulunduğu platformlar eliyle örgütlenebileceği öngörüsünü yapmaya izin veriyor.
İşçi sınıfının partisi, yazının girişinde de belirttiğimiz gibi, bin bir güçlükle hayata tutunmaya çalışan emekçi kadınları doğru mücadele çizgisi içine çekebilecek tek partidir. Ve önemli olan, emekçi kadın kitleleri içindeki parti çalışmasının daha çok kadını içine alacak şekilde yaygınlaştırmak olmalıdır ve işçi sınıfı partisinin kadın meselesindeki temel kavrayışının da bunu gerektirdiğinin kavranmasıdır.
Kadınlar hayatın her yerindeler. Mahallelerde, evlerde, fabrikalarda, sendikalarda, direnişlerde, okullarda… Dolayısıyla parti çalışmamız içinde de, kadın çalışması denip, bu çalışmayı sadece semtlere indirgemek ve diğer alanlarda kadınlara yönelik hiçbir talep öne sürmemek, geliştirmemek, çalışma yapmamak parti faaliyetini eksik bırakmak anlamına gelir. Örneğin bir fabrikada kadın işçilerin yoğun olup olmamasına bakılmaksızın, o fabrikadaki çalışmamızın talepleri içinde kadın işçilere yönelik belirlenecek talepler yer almazsa, gerçek anlamda bir parti çalışmasından bahsedemeyiz. Partinin günlük faaliyetini kadın çalışması, işçi çalışması, sendikalardaki çalışma, vs. gibi ayrımlara gitmeden, bir bütün olarak ele aldığımızda daha verimli olacağı da kavranmış olacak.
Kadın kitleleri içindeki parti çalışmalarımız daha da ileri bir noktadan ele alınınca, görülecektir ki, 8 Martlara emekçi damgası daha da net vurulacaktır.